Arama

Popüler aramalar

‘’İpek dedik, kaput çıktı!‘’

Doğrusunu isterseniz 5. dakikada itibaren yapılan bu tezahüratı iki sezondur içime sindiremiyorum. Biz tribünde gıcık oluyoruz, futbolcu sahada nasıl stres yapmasın? Bir 60 dakika izledik, tribünde uğultular... “Yine mi acaba?” dedik.Dün Fulya’da Beşiktaş veteran takımını seyrettim. Mete, Nejdet, Bahattin, Barbaros, Tezcan, Suat, Tavşan Sami ve Lütfü... İnanın, İnönü’deki 60 dakikadan çok daha keyifliydi. Ama Tigana oyuna bir elini uzattı, Beşiktaş’ın yıkılmak üzere olan hayalleri bir anda renklendi. Ahmed Hassan ve Cordoba dün maça damgasını vuran isimlerdi. 60. dakikadan sonra oyuna giren Bobo ve İbrahim Akın karşılaşmaya hem sürat, hem de pozisyon zenginliği getirdi.Ertuğrul Sağlam dersine iyi çalışmış. Beşiktaş’ın zaaflarını iyi bildiğinden Muhammet Hanifi, Johnson, Aydın ve Fatih’in önüne Kamber’i koyarak zaten üstüne gelmeyen Beşiktaş’a karşı belirgin bir üstünlük sağladı. Böylece her zaman olduğu gibi Cordoba faktörü ortaya çıkmış oldu.Mümkün olduğu kadar hakemlere pek değinmek istemiyorum. Ama Zafer Önder İpek ve arkadaşları, Beşiktaş 2-0’ı yakaladıktan sonra takdir haklarında ters kararlar vermeye başladı. Sanki Beşiktaş seyircisinin sabrını yoklar gibiydi. Halbuki ben 65. dakikada Zafer Önder İpek için önümdeki kağıda çok iyimser notlar almıştım. Zafer Önder İpek’in bu kadar iyi giden bir maça ‘çomak sokması’ garibime gitti. Satırları yine hakemler doldurduğu için Ahmed Hassan kusura bakmasın. Onun dün geceki güzel oyununa pek yer veremedik. Mısır Milli Takımı’ndaki liderlik vasfını dün Beşiktaş’ta da sahaya yansıttı. Ama ne olur Ahmed Hassan, bu kötü niyetli hakemlerle oynama. Dikkatini çektiyse, kazandığın maçtan sonra, bu soğuk havada tribünleri dolduranlar, sizi alkışlamak yerine, hakemi yuhaladı.

10 Mart 2006, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vefa, booooza..!‘’

Şu son günlerde en vefalı Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım çıkmıştır. Hatırlayacaksınız, bir Fenerbahçe-Rize maçı vardı. O dönemde futbol federasyonu yönetim kurulu üyesi olan Şekip Mosturoğlu, bu müsabaka ile ilgili talimatı hiçe sayarak, Haluk Ulusoy ile birlikte, üstelik yönetim kurulunun kararı olması gerekirken ve hiç yetkileri olmadığı halde resen bir karar vermişlerdi. Ve oynamaması gereken oyuncular o müsabakada yer almış, bunun karşılığı Rizespor lehine 3-0 olması gerekirken, maalesef futbol müsabaka ve disiplin talimatları çiğnenerek haksız 2 puan Fenerbahçe hanesine yazılmıştı.Ve gün gelmiş, diyet ödenmiş. Yani vefa borcu ödenmiş; Şekip Mosturoğlu, Fenerbahçe Yönetim Kurulu üyeliğini ‘anasının hak sütü gibi helal etmiştir...’Ancak sevgili Aziz Yıldırım, bu vefa örneğine karşılık bir de vefasızlık yapmıştır. Bu vefasızlık da Cem Papila’ya reva görülmüştür! Şekip Mosturoğlu iki puan hediye etmiş, ama Mosturoğlu’nun avukat arkadaşı Cem Papila, Beşiktaş’ın gelecek dahil olmak üzere 10 senesini yemiştir. Bakın yine iddia ediyorum. Bu haftaki Galatasaray-Samsun maçının kasetini alın, inceleyin, Pancu’nun, İlhan Mansız’ın, Zago’nun, Ahmet Yıldırım’ın ve İbrahim Üzülmez’in kırmızı kart gördüğü pozisyonların üç-dört kat daha ağırlarını Cem Papila ‘es’ geçmiştir. Kısacası, o da gelişerek değişmiş. O günkü Cem Papila gitmiş, daha doğrusu cesur Cem Papila gitmiş, şimdilerde kuzu Cem Papila spor ailesinin içinde yaşamını sürdürmekte. Ama ne yazık ki, Taksim’den, Şişli’den, Ortaköy’den ve Karaköy’den, denizden, motor da dahil olmak şartıyla Dolmabahçe çevresine değil maç yönetmek, yürümesine bile yasak gelmiştir. İşte sevgili Aziz Yıldırım, Galatasaray ve Beşiktaş ile birlikte uğraşma yerine, Beşiktaş’ı devreden çıkartarak, Galatasaray ile baş başa kalmış. Bu işin baş mimarlarından Şekip Mosturoğlu’nu yönetimine alırken, Cem Papila’yı unutmuştur. Bu ayıptır, vefasızlıktır.Bugün Beşiktaş’ın tek tutunacak dalı Kayseri kupa maçı varken, ben bu yazıyı yazdım. Ancak bu vefasızlık bana çok dokunduğundan, çok üzüldüğümden yazmak zorunda kaldım. Kupa maçını mı? O artık futbolcuların onuru, itibarı, gelecek sezondaki transferi... Onu da kendileri düşünsün. Tutunacak bir dal var. Fazla söze de gerek yok.NOT: Altyapıda görev değişiklikleri oldu. Geç oldu. Sezon başı Yemen Ekşioğlu bunları yazarken, başta komite üyeleri olmak üzere herkes bana kızıyordu. Aşağıdaki hocaların değil masası, kalabalıktan oturacak sandalyesi bile yok. Beşiktaş’ın da bu kadar çok antrenöre ihtiyacı yok demiştim. Zamanlı-zamansız o tartışılır, ama bu kısıtlama yeterli mi, değil... En az daha 5-6 tane hocaya da 31.5.2006 itibarıyla teşekkür edilmeli. Beşiktaş altyapısı eski futbolculara kamp merkezi değil, üst yapıya futbolcu üretme merkezi olmalı. Bunun için de, eğitimci olmalı. Her eski futbolcu iyi bir antrenör ya da altyapı eğiticisi değildir. Hele Beşiktaş altyapısı işçi bulma kurumu hiç değildir. Bu konuyu önümüzdeki hafta da yazacağım.

09 Mart 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gelişerek değişenler!‘’

CEM PAPİLA... Samsun maçından, bu hafta oynanan Rize maçına kadar hakikaten çok gelişmiş! Daha doğrusu değişmiş! Samsun-Beşiktaş maçındaki delikanlı Papila gitmiş; sibobu açılmış, sönmüş bir balon gibi gazı yok!MUHİTTİN BOŞAT... Soyadı gibi, MHK yöneticiliği döneminde bol bol boşa attı. Beşiktaş ile mahkemelik oldu. Doğruluktan dürüstlükten bahsetti, geldiği ilk gün kıyıma başladı. Hakem camiasına nifak tohumları ekti. ‘Düşman’ diye nitelendirdiği hakemlerle, bugün bir arada gözlemciler-temsilciler kurulunda yanyana oturuyor.ORHAN ERDEMİR... MHK’nın genç yüzü. Geldiğinde çok sevinmiştim. ‘Benim olduğum yerde ikilik olmaz’ diyordu. Boşat’ın adamı diye hakem kurulundan Alpaslan Arkun’u görevden aldı. ‘İstanbul hakem derneği seçimlerinde tek adayım Süleyman Abay’ dedi. Ancak iki gün önce hakemleri toplayıp, “Maçlarınızı ben veriyorum. Abay’a oy veren maç alamaz. Ahmet Erdoğan’ı destekleyeceksiniz” dedi. Tarafsızlığını yitirdi. ‘Can düşmanım’ dediği Boşat ve Sabri Çelik’le hareket ederek seçimlere leke düşürdü. Artık Türk hakemliği kolay kolay toparlanamaz.Göreceksiniz; Süper Lig’den başlamak üzere Amatör Küme’de bile tüm maçlarda bu dernek kavgasının izlerini... Ne oldu da Erdemir bir gün de kıvırdı! Pardon, o da mı gelişerek değişti!HALUK ULUSOY... Seçimi kazandı, “Ben de gelişerek değiştim” dedi. Ama değişen hiç bir şey yok. Pardon, değişen bir şey var! Galiba 7 sene Türk Futbolu’na Başkanlık yaptığı dönemde, en yakın arkadaşı olan Orhan Saka’yı bıraktı! ‘Terim’i günahım kadar sevmem’ derdi, onunla devam etti. Levent Bıçakcı döneminde Federasyon bünyesindeki herkesi gönderdi. Ata Aksu’yu yanından ayırmazken, onu yıllarca sırtında taşıyan Saka’yı bir kalemde sildi. Yani, 7 senenin diyetini Orhan Saka mı ödedi? Üstelik seçimde en yakınlarını kırarak Ulusoy’un arkasında dik duran tek adam, Saka’ydı.FİKRET ORMAN... Mali Genel Kurul’dan önce çıkmadığı kanal, konuşmadığı gazete kalmadı. Son güne kadar ibra etmeyenlerin başını çekiyordu. O da biliyordu ki, ibra etmemek Beşiktaş’a ihanetti. Neden Fikret Orman? Gelinen noktayı görmüyor musun? Kaybedenlerin başında sen geldin. Herkes ‘gelişerek değişti’, sen neden değiştin? Keşke dik dursaydın...VE YILDIRIM DEMİRÖREN... Mali Kurul’da; geçmişten ders aldığını, eski hataları tekrarlamayacağını, futbolcu eskilerine yatırım yapmayacağını... İstifa düşüncesindeyken ne yönde gelişip seçime kadar devam edeceğini, 2007’de de aday olacağını söyledi. Benim için asıl önemli olan, geçmişte yaptığı hataları tekrarlamaması. Böyle yapacaksa bu en hayırlı değişimdir.Değişimlerin en tehlikelisi, hakem camiasındaki... 2004’teki kavganın en büyük diyetini Cem Papila ile Beşiktaş ödedi. Hâlâ da ödemekteler. Korkuyorum; 25 senedir hakem camiasının içindeki biri olarak... Çünkü bu dönemki kadar çirkin, saygısız, seviyesiz saldırıları hiç görmedim.Üzgünüm, Orhan Erdemir’den yana...

02 Mart 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ankaralı misketçi‘’

Beşiktaş’ın gücü ortada. Daha doğrusu gücü değil, sezon başından beri yaşadıkları ortada. Bir türlü istediklerini sahaya yansıtamıyor. Dün gece biraz yansıtmak istedi, ama ortaya ‘Ankaralı misketçi’ çıktı. Oyunun daha 24. dakikası... Appiah’ın Sergen’e arkadan tekmesi, Beşiktaş’ın yediği ilk golde Nobre’nin Koray’a yaptığı faulü, Gökhan Güleç’in ceza alanına girdiği pozisyonda topla hiç alakası olmayan Rüştü’nün yaptığı hareketlere yanlış yorumlar getirdi. Hele 43. dakikada Tümer’in ceza alanına girerken, Luciano tarafından biçilmesinde devam kararı vermesi Dereli’nin FIFA kokartına yakışmadı. Hele ikinci devrede aynı noktada Semih’e yapılan pozisyonda faul çalıp, Fenerbahçe’nin beklediği duran top hakkını verirsen, ben senin herşeyini tartışırım.Bak Ankaralı Selçuk Dereli kardeşim! Sen öğretmensin. Çocuklarına derslerini iyi öğretmelisin. Senin de öğreneceğin şeyler var. Federasyon Genel Kurulu’nda nasıl delege olurum hesapları yerine, Mustafa Çulcu’dan boşalan TFFHGD Başkanlığına nasıl zıplarım hesapları yerine, FIFA’nın yeni çıkardığı kuralları iyice öğrenip sahada oyunculara aktarırsan, senin için daha iyi olur. Seni seven bir kardeşin olarak sana tavsiyem, farkında mısın giden ağabeylerinin hepsinin arkasından ‘misket’ oynanıyor. Dikkat et! Eğer sen federasyon gibi diyet dağıtırsan, yarın öbür gün sen Ankaralısın, senden daha iyi misket oynarlar. Sana dost tavsiyesi sakın ha! Şeytan değil, Selçuk Dereli ol.

27 Şubat 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aklınızdan bile geçirmeyin!‘’

Beşiktaş’ın geleceği için çok önemli kararlar alınacak. Bu Mali Genel Kurul’a katılmaya hak kazanan 14 bin civarında üye var. Fakat katılım 2 bin civarında olacak ve bu durum hiç içaçıcı değil.Asıl istediğim, üzülerek de izlediğim şu... Seçimde Demirören’in karşısında aday olan Fikret Orman’a oy veren biri olarak, Orman’ın son bir aydaki çıkışlarını hayretle izliyorum. ‘İbra etmeyeceğim’ demesine de üzüldüm.Ne demek, ibra etmemek?Bu, Beşiktaş markasına vurulabilecek en büyük darbe. İbra etmemeyi aklımın ucundan geçirmiyorum, Genel Kurul Üyeleri’nin de böyle düşünmesini isterim. İbra etmemek, Beşiktaş’a en büyük ihanettir.Yanlışlar yok mu? Var... Ama bu hatalar bilerek, isteyerek yapılmamıştır. Herkes bundan bir ders çıkarmalı. Şunu da açıkça belirtmek istiyorum. Ortaya konulan bütçede Fulya’nın gelirlerine yönelik hiçbir kaleme rastlamadım. Futbolcu satışlarından elde edilecek gelirler kitapçıkta var, Fulya yok.Çünkü Fulya analdığım kadarıyla oldu bitiye getirilmek isteniyor. İsmail Ünal’ın tavrı da yanlış, yönetimin tavrı da... Bakın Fenerbahçe benim dediği hiçbir gayri menkulun sahibi değil. Hepsinde kiracı ya da işgalci! Ama Kadıköy Belediye Başakın Selami Öztürk’te çıt yok!Ve bütün kongre üyelerine sesleniyorum. Bugün tarihi bir gündür. Cenazesi olan bile, cenazesini defnederek 5 dakika sonra olsa bile genel kurul salonuna gelip ibra hakkını olumlu yönde kullanmalıdır.Yine söylüyorum hiç kimse bilhassa Fikret Orman vebal altında kalmayıp ki; bu Fikret Orman’ın Beşiktaş’ta geleceğini de etkiler, ibra etmeli.Bu gece oynacak olan Fenerbahçe maçı mı? Galibiyet, beraberlik, mağlubiyet... Kaç tanesi iz bırakır? Ama ben “Bir kibrit çak” kampanyasını hatırlıyorum. Onun için, çok ama çok Fenerbahçe - Beşiktaş - Galatasaray maçları yazarız ama bugün yapılacak ibra ile Beşiktaş’da geleceğe yönelik kaderini çizeriz. Daha fazla uzatmayalım.Haydi hep beraber ibraya...

26 Şubat 2006, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Pazar ola hayrola!‘’

Büyük takım oyuncusu olmak kolay değil. Forma da o kadar ucuz değil. Bakın, tribünler boş. Gazete sayfalarında, televizyonlarda başta yönetim olmak üzere yerden yere vuruluyorsunuz. Bundan daha başka dibe vuracak haliniz yok, silkelenin.Sarıyer maçı başlangıç olsun. Sizin için çok önemli bir şans var. O da önünüzdeki Fenerbahçe maçı. Dün gece sadece sizin değil, tribünlerin, hatta Sarıyer taraftarlarının bile aklı fikri Fenerbahçe’deydi. Bu sizin için büyük bir şans. İtibarınız da, havanızla geri gelir. Tek bir şey şart. O da; Fenerbahçe maçından alacağınız üç puan. Bu güç ve yürek sizde var. Yeter ki, inanın.Seyirci yoktu, kafalar karışıktı. İnegöl’de köfte, Rize ile çay muhabbeti, Beşiktaş’ı çok üzmüştü. Sarıyer’de de börek muhabetti olsaydı işte o zaman sadece ayaklara değil, mideye de kramp girerdi. İflahı da mümkün değildi. Tigana da; Sergen ile beraber bunun farkında olmuş ki, mevcut kadrodan sahaya çıkabilecek en iyi kadroyu kupa müsabakasına sundu. ‘Şu niye yok, bu niye yok’ diye kimsenin vıdı vıdı etmesine de lüzum yok. Ancak şu da bir gerçek. Sakatlıklar, cezalılar ve Tigana’nın arayışları kadronun üstüyle, başıyla fazla oynaması Beşiktaş’ın en önemli handikabı.İki bölge var ki, buralara Tigana mutlaka çözüm bulmalı. Birincisi; bir takımın defansıyla çok fazla oynamamak lazım. Bir defa kalende Cordoba varsa, kim ne derse desin sorunun yok. Ancak İbrahim Toroman’ın yokluğunda Beşiktaş defansı sudan çıkmış balık gibi. Tigana; Gökhan Zan, Çağdaş, Ali Tandoğan, Koray, Mustafa, Tayfur, İbrahim Üzelmiz gibi isimleri sürekli deniyor. Ligin sonu geldi. Bu denemeler hala bitmedi. Forma korkusundan, top benden gitsin de yeter ki hatalı gözükmeyeyim anlayışı var. Tamam defansın risk almaması lazım ama bu anlayış, ne takımı sağlıklı bir hücuma kaldırıyor, ne de orta saha istediği oyunu sahaya yansıtıyor.Ve ileri ikili... İbrahim Akın da, Gökhan da burası için aranan kan değil. Topla kavga ediyorlar. Duvara çarpmış gibi geriye geliyor top. Sergen-Tümer olmadığı zaman, daha doğrusu top ilerde 20-25 saniye durmadığı zaman ne defans çıkıyor, ne de orta saha. Bunun vebalini de defans ve Cordoba ödüyor.

22 Şubat 2006, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yavru Fulya!‘’

Millet olarak çok unutkanız. Ancak ortada Beşiktaş’ın menfaatleri, yarınları varsa, elbette unutamıyoruz. Ben, Şeref Stadı dönemini yaşamış bir insanım. Rahmetli Hakkı Yeten ile doya doya 7-8 sene yaşayan bir insanım. Hâlâ onun Şeref Stadı’ndaki havuzun yanına sandalyesini koyup, etrafında 40-50 kişinin elpençe durması gözlerimin önünde. Bu saygınlık, bu liderlikti.Beşiktaş’ın bugün asıl problemi, bu liderlik vasfını yakalayabilecek bir ağabey, bir baba, bir başkan görüşünü birarada, bütün özellikleriyle taşıyacak birinin eksikliği. Herkes konuşuyor, bir sürü aday çıkıyor. Genci-yaşlısı, ama yok işte, yetişmedi. Hâlâ televizyonlarda Süleyman Seba’nın başkanlığı konuşuluyorsa, bu camianın borcu olsa-olmasa ne yazar.İşte bu duygu ve düşünceler içinde, Hakkı Yeten ile Süleyman Seba ilke ve düşünceleri doğrultusunda, Şan Öktem Tesisleri’nin balkonunda otururken, içimde hep bir tedirginlik var.Artık yazmak zorundayım...Çünkü Beşiktaş’ın minik, yıldız, B Genç, A ve PAF takımlarının birarada olduğu Şan Öktem’in bugünkü hali Şeref Stadı’nda yaşadığım günlere dönmüş durumda. Döküldü dökülecek, yıkıldı yıkılacak.Yıldırım Demirören’e, Murat Aksu’ya söylemedim, yalvardım; “N’olur, Fulya’nın ihalesini verdiğiniz firmaya, Şan Öktem adını verdiğiniz binanın yıkılıp yeniden sağlıklı bir şekilde yapılması için şart koyun” diye... Hatta, “Yanındaki belediyeye ait yerin üstündeki suni çim sahanın yapımını da yapımcı firma üstlensin” dedim.Her zaman olduğu gibi ‘evetler’ ‘tamamlar’ var, ama sonuç yok. O sahaların, o binaların yeniden yapılıp çiçek gibi açması oy da getirmiyor, para da...Ancak getirecek bir şey var, ki onu bilmiyorlar: Beşiktaş’a yıllarca şampiyonluklar yaşatacak genç nesiller buralardan çıkacak.Sağolsun; sevgili Hasan Doğan, Federasyon Başkan Vekili’yken, suni çim sahaya büyük destek sağladı ve o saha bitti. Burada, Adnan Keseli’nin katkılarını da inkar edemeyiz. Fakat duydum ki, onun şu anda sıkıntıları varmış. Biraz ayıp oluyor!Yukarıda da belirttiğim gibi, saha hazır... Yeni Fikretler, Rızalar, Metin-Ali-Feyyazlar, Sergenler buralarda yetişecek. Ama şu an Şan Öktem binasına girerken, herkesin morali bozuluyor. Çünkü dedim ya; bina çöktü çökecek.Fulya ihale edildi, ama ‘Yavru Fulya’ unutuldu. Fazla bir para da değil. Bu konuda en büyük heyecanı bana, Sinan Vardar ile Güven Kulabaş yaşattı. “Hemen başlayalım” dediler. Binanın ve yanındaki Beşiktaş’a ait olan 400 metrekarelik alanın birleştirilerek, 6-7 ay içinde muhteşem bir tesis yaptırılabileceği sözünü aldım.Bunun için Beşiktaş’a da bir Adnan Polat gerekli. Bakın; kulüp borcu için, transfer için ya da malzeme için para dilenmiyoruz. Beşiktaş’ın geleceği için, yepyeni fidanlar yetişmesi için bütün Beşiktaşlılar’ı göreve davet ediyoruz.İster nakdi, ister ayni... Ne olursa olsun, mevcut yönetimin, bu işi yapacağına inanmıyorum. Bu işi yapacak olan Beşiktaşlılar. Onların derdi başka. Bizim derdimiz Beşiktaş’ın geleceği.Onun için, tüm Beşiktaşlılar’ı ‘Yavru Fulya Projesi’ne desteğe çağırıyorum. Yönetimi ve ayda bir toplanan Divan Kurulu’nu, bu konuyla ilgili olarak bir adım atmaya davet ediyorum. Bir komisyon oluştursunlar ve Fulya Şan Öktem Tesisleri’ni kurtarsınlar.Benden söylemesi...Yarın orada bir can kaybı olursa, bunun bedelini kimse ödeyemez.

17 Şubat 2006, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Buyrun cenaze namazına‘’

İnegöl yeşillikler içinde, İstanbul’dan 2,5 en fazla 3 saat uzaklıkta. Bursa’dan Balıkesir-İzmir yönünde değil, Eskişehir-Ankara yolu üzerinde bulunan şirin bir ilçe. Her ne kadar karı ve soğuğu meşhursa da İnegöl’e giderken yol üzerinde çuvalla satılan patates, soğanların dışında şeftalileri de çok meşhurdur.İnegöl “futbol hastası” demiştik. Dağlar, taşlar, ağaçlar ve evler insan selleriyle dolu. “Futbol Aşkı” ön planda... Yuva yapmayı çok severler, göçmen halkı çoktur. Zaten futbolcu fabrikası diyoruz ya bu göçmen sporcularıyla ön plana çıkmıştır.Ev yaparlar, yuva kurarlar demiştik. Marangozları ve mobilya işçiliği ön plandadır. Türkiye’nin mobilyasının yüzde 20’si bu bölgemizden çıkar. Sadece futbolu, futbolcusu değil, sanatkarı da meşhurdur.Bir anda Süleyman Hatısaru’nun sesi kulaklarımda çınladı: “Ağabey farkında değil misin, Beşiktaş kupa maçı oynadı. İnegöl’ü mü yazacağız, Beşiktaş’ı mı?”Pardon herkesten özür dilerim. İnegöl’de Beşiktaş kupa maçı mı oynadı, kavga mı yaptı onu bilmem. Bursaspor’u, Elazığıspor’u eleyip buraya gelen bir takımı hafife almanın karşılığı bu olsa gerek.Haaaaa... Bir konu daha var. Herkes, “Beşiktaş’a niçin penaltı verilmiyor?” diye soruyor. Beşiktaş rakip ceza alanına girebilse verecekler de o ceza alanına girebilecek güç olsa! (İbrahim Üzülmez’in penaltısını saymıyorum. O da Nobre’nin Beşiktaş Şubesi!)Pardon bir şey daha var. Bu hoşuma gitti. Bobo, en azından Türkiye’deki diğer Brazilyalı (Nobre) gibi emeğe saygısızlık, hırsızlık yapmıyor, ayakları yere basıyor.Son sözüm Murat Şahin’e... Ferdi, Bursa-İnegöl sapağında, Murat kalede golü gördü! Murat silkelen biraz.

15 Şubat 2006, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI