‘’Olacağı buydu‘’
Yani, Beşiktaş’ın geleceği, yönetimin geleceği, Tigana’nın geleceği neticelere mi endekslenmeliydi. Bunu, şunun için söylüyorum; sabra en çok ihtiyaç olduğu bir dönemde Beşiktaş. Genç takım, geleceğe yatırım masal değil... Hayal de değil. Ama biraz da şans olması lazım. Top kaleye girmeyince girmiyor. Şimdi herkes Martinez’i kahraman ilan edecek. Dakika 28; Cangele oyundan atılınca, kalecisi Martinez’in önüne yaslanan Sakaryaspor defansı çıkmıyor, ileride sadece ilk yarı Murat, sonra M’Bayo’yu bırakmış...İşte bu dönemde Beşiktaş’ın bu kiliti açması için, oyunu ya kenarlara taşıyacak ya da göbekte ikiye birlerle yani verkaçlarla skoru bulması lazımdı. Bu da Ricardinho’nun girmesiyle gerçekleşebilirdi. Tigana ikinci yarıda Ricardinho’yu sahaya sürdü ve tabii kenarlara oyunu taşıyabilmek için de İbrahim Akın’ı... İbrahim Akın’a taraftar ne kadar çok sahip çıkarsa, o da taraftara ve formaya o kadar ihanet ediyor. İhanet kelimesi, belki biraz ağır oldu ama İbrahim yaşantısıyla bunu hak ediyor.Haaa, Tigana geçen hafta kendisini Fahri’yi hedef göstererek eleştirenlere, ‘Fahri sol ayaklı mı ki, solda oynatayım’ dedi. Eee peki, İbrahim Akın sağ ayaklı mı da sağ çizgide oyuna sürdü!Beşiktaş’ın asıl sıkıntısı forvette malesef kaleye arkası dönük, duvar pasları yapabilecek bir oyuncusunun olmaması. Nobre bunu çok iyi yapıyordu, ağlayarak sahadan çıkması; Beşiktaş’ın en büyük kaybıydı. Gökhan Güleç topla kavga ediyor, Bobo bencil, topun sibobunu arıyor.Ve şimdi soruyorum; buna yönetim ne yapsın, Tigana ne yapsın? Haa yönetim istifa diye bağırıyorsunuz, merak etmeyin 30 gün sonra zaten bu yönetim yok. Yenisi gelecek. İnşallah bu hataları yapmazlar. Ama tepkinin dozu ve hedefleri yanlış.
‘’Keyif alamadım‘’
Skoru mu koruyacaksın? Serdar Özkan kulübede... Hey gidi Tigana. Ben Henry masallarını dinleyerek, kalbimde sana ayrı bir yer açmıştım. İnadına Tigana diyenlerdenim. Ama olmadı. Buca Teknik Direktörü kadar cesaretli olamadın.Türkiye’de 2 tane stat var. Biri İstanbul’daki Olimpiyat Stadı, diğeri İzmir’deki Atatürk Olimpiyat Stadı. Al birini vur ötekine. Her iki statta da, evde maçlarını televizyon başında izleyenler bizlerden çok şanslı. Ne pozisyonları sağlıklı değerlendiriyoruz, ne de golleri kimin attığını görebiliyoruz. Düşünün, skor 1-5 ama, ramazan ayından çıktığımızdan mıdır, yoksa sahadaki oyunun sıkıcılığından mıdır, duman altı olduk. Sigara gözlerimizi yaktı.Ve tabii ki, Beşiktaş’ın önünde çok önemli bir Sakarya maçı var. Burak oynamayacak neden? Ucuz kartlardan dolayı aldığı cezadan. Baki de öyle, pazar günü yok. Profesyonel futbolcu, maç başına para alıyor. Bu işin ayrı bir yanı... Ama bu kadar ucuz kartlarla, hiçbir futbolcunun, takımını yalnız bırakma hakkı yok. Baki, bu lafım sana.Burak sağ ayaklı, sol açıkta Mehmet Sedef’in önünde oynuyor. Kendine faydası yok, Mehmet Sedef’e de. Tabii ki takıma da. Haftalardır şunu söylüyoruz: Oyuncuya yer arama... İbrahim Toraman’dan sağ bek olmaz. Kariyeri hep stoper ve ön liberoda geçti. Sakarya maçında göreceğiz. Baki’nin yokluğunda stoper olacak. Ali Tandoğan da sağ bekte olacak. İyi de oynayacağına eminim. Dünkü maç para maçıydı. Son kupa beyi olmaktan öte de, itibar maçıydı. Rakip Buca sorunsuz geçildi, ya sonrası?
‘’Rize'nin delisi‘’
Allah’ın işine karışılmaz. Dünkü yazımda; cumartesi günkü havaya bakarak, sahanın yağmurdan sıkıntılı olacağını ‘akıllı olun’ diye yazmıştım. Ama öyle bir gündü ki, futbol için sahada, dışarda, tribünde, heryerde güzellikler vardı. Bu güzelikleri ızdıraba her iki takımın yirmi futbolcusu ve kulübeleri çevirdi. Buna hakemler de çanak tuttu. Merak ediyorum Yunus Yıldırm maçtan önce ‘top ayağınıza gelince ya da yanınıza rakip yanaşınca kendinizi yere atın, ben gerekeni yapacağım’ dedi galiba. Yere düşen, kalkmıyor. Tabii ki hiç birine düdük çalmadı. Ama 10.dakikada Mehmet Sedef’e yapılan bir hareket var ki, onda da ayıp etti. Hele cumartesi gecesi Çetin Sarıgül’ün verdiği penaltıları gördükten sonra, Sedef’in pozisyonuna penaltı çalmaması, acaba FIFA’lığının elinden gitmesine ‘dili mi’ sebep oldu, diye akıllara geliyor!Rize’nin bir delisi var; adı, ‘Ömer’... PAF maçında küfürün bini bin para. Bu küfürlerden dolayı da, beş senedir A takım maçları ona yasaklanmış. O da diyor ki, ‘sizin akşamüstü çekeceğiniz ızdırabı yaşamamak için ceza yiyorum, maça gitmiyorum.’ Böyle deliye can kurban. Farkında mısınız maçın üstüyle-başıyla hiç oynamıyorum, daha doğrusu yazmıyorum. Yoktu ki öyle bir maç... Rize’de hayatımızda hiç bir anlamı olmayan iki saat yaşadık. Tigana’nın belki de akıllı bir hamlesiyle 55.dakikadan sonra Mehmet Sedef-Fahri, Gökhan Güleç-Bobo değişiklikleri, kötü bir günde Beşiktaşlı’ya bayram hediyesi verdi.Mehmet Sedef, genç, yetenekli ama tecrübesiz... Na yazık ki en tecrübeli dediğimiz Ricardinho dahil, Beşiktaş’ta dün herkes Mehmet Sedef’ti. Ama dünden bize iyi bir anı bırakan küfürleri dışında, Rize’nin delisi Ömer’e de teşekkür ediyoruz.
‘’Runje'ye beyaz sayfa‘’
CSKA Sofya maçında yağmurdan zemin öyle ıslanmış ki, futbolcular ayakta duramıyordu. Rize’nin sahasının durumu belli. Onun için tedbirlerini alıp, bilmeliler ki; bugün futbol topundan daha çok, sahanın zeminiyle uğraşacaklar. Başta Burak Yılmaz olmak üzere, tavsiyem, ne yapıp edip kramponlarını sağlam tutmalılar. Bugün gönlüm kimden yana? Doğduğum yer... Tamam, çok seviyorum ama doyduğum yerin takımı daha önemli. Şu anda onun daha çok huzura ihtiyacı var. Fazla da tüyo veremiyorum, bu da kıyağım olsun. Rize’ye Beşiktaş, yıllardır huzurlu gelemedi. Hatta oynadığı maçların, müsabaka sonrası konumu itibariyle, ağırlığını üstünden hiç atamadı. Ya Rize’nin düşme hattında, ya da Beşiktaş’ın şampiyonlukta sıkıntısı var. Bursaspor’un kini buradan kaynaklanıyor. Ama onlarınki yersiz. Kendi düşen ağlamaz. O dönemdeki lig mücadelesinde son 5 haftadaki inanılmaz çıkışını, sezon içindeki “muhteşem!” 5 maçlık yükselişini, sezon içinde 1-2 maçta da tekrarlamış olsalardı, bugün iki camia arasındaki, bu sıkıntı yaşanmazdı. Bunu söylememin sebebi, Rize’de bile bunlar konuşuluyor. Beşiktaş’ın bugünkü en büyük sıkıntılardan birini de kalesinde yaşayacak. Medya başardı. Önce yönetimle uğraştı, susturuldu! Sonra Tigana’yla uğraştı, orada da buzlar eridi. En sonunda Runje, taraftarın önüne atıldı. Onlar da ‘sazan’ gibi atladı. Bizler Simoviç’lerin, Datcu’ların, Bako’ların, Mrmiç’lerin hatta Rüştü’nün bile ne maçlarını gördük. En son örnek, PSV Eindhoven maçında Mondragon... Runje’nin uyum devresini kimse beklemedi. Olmayınca olmuyor. Uyum devresi, bazen kolay atlatılmıyor. Taraftara sabır, sabır dedik. Ayıp ettiler. Bu saatten sonra, ocak ayına kadar, bu iş Runje ile gidecek. Ayrıca İngiliz teknik direktörün dediği gibi, muhteşem taraftara, İngiliz taraftarını alkışlayana değil, kendi takımına sahip çıkana derim.Bir şey daha söylemek istiyorum. Kapalı’nın tam ortasındaki arkadaşlardan en az 60 tanesi CSKA Sofya maçındaydı. Sofya’nın hayalleri yıkılmış, UEFA’dan elenmiş, ama stada gelen taraftar, bunu dert etmemiş, takımını maçtan sonra çılgınca alkışlamış. Bunu arkadaşlar gördüğü için söyledim. İşte taratar bu. Biraz da kendilerine oynadılar galiba. O maçta giydikleri beyaz giysileri örnek alıp, Runje’ye de sahip çıkarak, bir beyaz sayfa açmalarını istiyorum.
‘’Özgüven eksikliği‘’
Runje ne yapsın? Yediği goller karşı karşıya. Rakip yürüyerek geliyor ve golü atıyor, Beşiktaş savunması da seyrediyor. Bir de işin en ilginci, savunma ayakta duramıyor. Yere yatan ayağa kalkana kadar, rakip alıp başını gidiyor.İki takım arasında çok önemli bir fark vardı...Sen orta sahayı geçmiyor, çıkmıyor, ama pas hatalarıyla dolu bir maç oynuyorsun. El oğlu çıkıyor, dikine oynuyor, hata da yapmıyor. Oyunu kenarlara da taşıyor. Beşiktaş’ta herkes toptan kaçıyor, bu da pas hatalarını getiriyor. Bu kaçışlardan en çok nasibini alan Mehmet Sedef oldu. Kabahat Sedef’te değil, top onun ayağına geldiğinde kaçan arkadaşlarında.Beşiktaş çok genç bir takım. Bilhassa defans ve orta sahada bu açıkça görülüyor. Takımda Runje ve Ricardinho dışında yabancı yok. Nobre’yi saymıyorum, onun adı Mert!.. Kleberson, Delgado ve ikinci yarıda oyuna giren Bobo sahada yok. Hal böyle olunca, takımın da özgüveni olmayınca, bu güvensizlik skora tabii ki yansıyor. Tigana ve Runje’nin yapacak birşeyi yok. Eldeki malzeme bu.Dedik ya, Beşiktaş genç bir takım, zamanla tecrübe kazanacak. Haaa! Tecrübe kazanana kadar da birçoğumuz kalpten gidecek. Ama bu uğurda da adımız şehit olarak kalacak.
‘’Zamansız kongre hesapları‘’
Fulya sahasıyla ilgili şimdi, pek fazla bir şey söyleyemeyeceğim. Zamanı gelince, o konuyla ilgili olarak, herkesin dudaklarını uçuklattıracak rant ve bilgileri size aktaracağım. Ama dün, balkondaki kalabalık ve Beşiktaş Çarşı’daki konuşulanlar, benim kafamı çok karıştırdı. Öncelikle, şunu belirtmeliyim ki, Beşiktaş’ın üç günde bir maç yapacağı, 15 Ekim ve 15 Aralık tarihleri arasında, kaderini belirleyeceği müsabakalar oynanacak. Gerek Tigana’nın, gerek yönetimin, buraya kafasını yormasını gerekirken, ne hikmetse, yönetim kanadının gündeminde kongre var. Kongre ne zaman; şubatta. Yani ekim bitecek, kasım, aralık, ocak, şubat...Daha 5 ay var. Ortada bu borcun altına girecek babayiğit de şu anda olmadığını göre, bu kongre hesapları neden? Şunu herkes bilmelidir ki; bu Beşiktaş’a fayda değil, zarar getirir. Onun içindir ki, lütfen önümüzdeki en azından 2 ay içinde hiç kimse, kongre hesapları içinde olmasın. Şunu da söyleyeyim: Eğer öyle bir babayiğit varsa, bu borcun altına girecek, Yıldırım Demirören’in de canına minnet. Ve Tigana. Milliyet’ten Bilal Meşe ile bir röportaj yaptı diye, diğer gazetelerin hepsi, kendisine isyan bayrağı açtı. Tavır koydu. Hele, en son Hakan Can’ın röportajından sonra, maalesef en yakınlarımız bile, Tigana’yla kişisel hesaplaşma içine girmeye çalışıyorlar. Arkadaşlar; Tigana’ya çatacağım diye, ya da onu küçük düşüreceğiem diye, aynı kongre hesapları içinde olan kişiler gibi, Beşiktaş’a çok zarar veriyorsunuz. Şunu bilmelisiniz ki, sizin de ekmeğinizi bir ölçüde Beşiktaş Kulübü veriyor.Açıyorum; her ne kadar gazete, ödemelerinizi yapıyorsa da Beşiktaş’taki hizmetlerinizden, gösterdiğiniz başarıdan dolayı maaşınız ödenmekte. Kişisel hesaplarınızı bir kenara bırakıp, camiada inandığınız doğruları ya da yanlışları yazmak zorundasınız. Bakın, inandığınız diyorum. Kulaktan dolma duyumlarla camiaları ya da şahısları karalamak fayda değil, zarar getirir. Camialar kalıcı, ne muhabirer geldi, geçti. Sonra adınız kalır yadigar. Bir ağabeyiniz olarak, tavsiyem... İtidalli olun.
‘’Izdırap!..‘’
Eğer bir takımın ruhu ve inancı yoksa, bedensel mücadele bir işe yaramaz. Dün Beşiktaş ruhuyla değil, sadece bedeniyle sahadaydı. “Genç Takım”, “Tecrübesizler” diyorlar, ama aldığınız paralar da az değil. Tamam helal-i hoş olsun ama size yapılan yatırımların karşılığını verin.7 maçta 22 gol yiyen bir rakip karşısında, 90 dakika boyunca bir pozisyon yakalıyorsun, rakibin ise ceza alanına girmeden bir golle 3 puanı elinden alıyor. Bundan daha kötü ne olabilir? Bu takımı ne yönetim, ne de Tigana düzeltecek. Herkes giydiği formanın hakkını verip, işleri yoluna koyacak.Futbolun güzelliği gol. Beşiktaş’ta da golü atacak olan isimler Bobo ile Nobre... Dilleri aynı, dinleri aynı, ama birbirinden çok kopuk gözüküyorlar. Aslında onlara suç bulmuyorum. Sofya yorgunluğu nedeniyle Tigana arayışlar içindeydi. “Nasıl olsa gol atarım” düşüncesinde, gol yememek amacındaydı. Nitekim sahadaki diziliş de bunu gösteriyordu. Fransız hoca, defans ağırlıklı oynattı, ama frikiği de o kurtaracak değildi.Tigana milli maç arasını bekliyordu. 15 günü çok iyi değerlendirip, Ricardinho ve Delgado’yu bir arada oynatmanın yollarını arayacaktı. Ama benim tavsiyem, Runje’nin yerine Murat ve Ramazan’a kalede şans versin. Runje bu gidişle devre arasını zor görür.
‘’İstanbul-Sofya-İstanbul hattı‘’
Hele, maçın oynandığı stat vardı ki; burunlarından kıl aldırmayan UEFA temsilcilerinin bizim statlarımızla ilgili yaptıkları yorumlardan sonra, Sofya’daki statta gördüklerim ve yaşadıklarımızı tek bir kelimeyle ifade etmek istiyorum: Rezillik... Hem de ne rezillik. Ama en güzel olan; 2-0 yenik duruma düşünce Bulgarlar’ın Türkiye aleyhine attıkları sloganlar, arkayı dönüp basın tribününe yaptıkları hareketlerden sonra Bobo’nun golünden aldığım keyfi, yaşadığım mutluluğu anlatamam. İçimden neler geçti, neler yapmak istedim, “Keşke bir gece daha kalsaydım” dedim.Cem Palila istifa etMerkez Hakem Kurulu, FIFA listesini açıkladı. Kuddusi Müftüoğlu’nun hakkı yenmişti. Anasının ak sütü gibi, Bülent Yıldırım’la birlikte FIFA’lığı hak etti. Yunus Yıldırım’ın, FIFA’lıktan gitmesi, ne yönettiği maçlar ne de aldığı ah’dan... Onunki dersine iyi çalışmamaktan. Üzüldüm ama, ah almayacaksın. 2004-05 ve 2005-06 sezonunda, yönettiği maçlarla ligin kaderini etkileyen, Cem Papila’nın listeden çıkarılmasına, en çok sevinenlerden biriyim. Eğer Papila, bu listeden çıkarılma ayıbını, içine sindiremezse, hemen istifa etmeli. Erol Ersoy gibi delikanlı olsun.Ankaragücü taraftarlarınaGeçen hafta oynanan, Beşiktaş-Ankaragücü maçından önce çıkan olayların, canlı şahidiydim. Bunu da gazetemde yazdım. Benim lafım ne kendini bilen Ankaragücü taraftarına değildi. Benim lafım, oraya gelip, ortalığı hergele meydanına çevirenlereydi. Benim yerim, yurdum belli. Ama öyle mailler aldım ki bir tanesinde delikanlı geçinen Ankaragücülü ve Bursalı taraftarlar ne telefonlarını, ne de mail adreslerini yazmışlar. Merak ediyorum; o küfürleri eden, delikanlı geçinenler, niye adreslerini saklıyor. Ben onların nasıl birileri olduğunu, yaptığım araştırmada öğrendim. Maç sabahı İnönü Stadı’nda yapılan eşgüdüm toplantısında, Ankaragücülü idareci, emniyete hafta içinde bu taraftarların yönetimden para istediğini, ama vermediklerini, bunları İstanbul’a girerken, kontrol etmeleri gerektiğini, olay çıkaracaklarını ve Ankaragücü’ne ceza aldıracaklarını söyledi. Bunun şahidi de o toplantıya katılanlardır. Burada, onları Beşiktaş’tan geçiren emniyet de suçlu, ama asıl şey, bu haracı isteyen, o gün olay çıkaranlardır. Helal olsun, Cemal Aydın’a bu çapulculara prim tanımadığı için.









































