‘’Hani ‘Lütfen'di!‘’
Cuma günü Antep’te hiç de istemediğimiz olaylar yaşandı. O olayların bir bölümü PAF maçındaydı. Yerel basın, olayları saptırarak kamuoyuna aktardı. O çirkin görüntüleri yaşayanlardan biriyim.Cuma gecesi Celal Doğan ve Yıldırım Demirören; hakem triosuna, temsilciye ve gözlemciye çiçek vererek ‘Lütfen’e destek oldu. Ancak bu durum, fiiliyatta maalesef yaşanmadı. 90 dakika boyunca Antep tribünlerinden küfür eksilmedi. Hakem Özgüç Türkalp’e şeref tribünü yönünden bile pet şişe yağdı. Bunlar, sadece oyunun dışındaki görüntüler. Ya oyunun içinde ve PAF maçında yaşananlar...Yerel gazeteciler, PAF maçında, Beşiktaş’ın top taca çıktığında rakibe atmadığını, kendi başlayarak golü bulduğunu yazdı. Bu olayın nedeni olarak da o anı gösterdi. Gaziantepspor futbolcuları ve teknik kadrosunun küfürlerini, saldırılarını görmediler! Saha içinde polis vardı, ama buna rağmen Beşiktaş PAF takımı oyuncularının yaşadığı fiili tecavüzü görünce, ‘İyi ki kazanmadılar. Yoksa canlarını kurtaramazlardı’ dedim kendi kendime...Hatta kurban bile adadık!Neydi kızdıkları? Son 4 dakikada 7 kez yere yatıp kalkmayan kalecileri Tolga’nın yine bir artistik pozisyonda topu taca atması, daha doğrusu centilmence bir davranışta bulunmasını gazete sayfalarında Beşiktaş’a mal ettiler. Bu çok ayıp.Onlara soruyorum...Beşiktaş - Gaziantepspor A takım maçının ikinci yarısında yerde yatan Devran’ı gören Çağdaş, tedavi yapılsın diye topu basın tribünü ve Antep yedek kulübesi önünden taça attı. Ancak Jaziri topu alıp başladı ve Beşiktaş kalesinde gol tehlikesi yarattı.Şimdi iki fotoğrafı üst üste koyun...Birinde vakit çalmak için her türlü şeytanlığı düşünen kaleci, diğerinde Çağdaş’ın yaptığı centilmenliğe karşı Jaziri’nin yaptığı Fair Play!‘Lütfen’ diyoruz ama, bu iş bu kafalarla olmaz...Bütün samimiyetimle söylüyorum, Beşiktaş PAF takımının galip gelmediğine sevindim. Çünkü galip gelseydi, o seyircilerin o futbolculara yaşatacaklarını düşünmek bile istemiyorum.Ama verdiğim bir söz var. Kurbanı bu hafta içi keseceğim.
‘’Düşünce tamam uygulama eksik‘’
Rıza hoca ile kafalar değişti. Özellikle netice ne olursa olsun, memnuniyet, huzur, güven, bugün olmasa bile geleceğe ümitle bakmak var. Antep’e karşı ilk düşünce belli ki, gol. Ama tatbikatta yoktu; Veysel’in takipçilik ve fırsatçılığı dışında.Veysel-Carew ve arkalarında Ahmed Hassan pekii, O’nun arkasında kim var. Kimse yok!Bir tarafta İbrahimler’den Üzülmez (!) diğer tarafta Ali Güneş. Tayfur, Ahmet Yıldırım, Toraman ve Çağdaş’ın önünde. Fakat orta çizgiyi geçmeleri yasak. Halbu ki, Nurallah Sağlam da alışılmışın dışında üçlü defanstan vazgeçip, İlhan, Gökhan, Bouazizi ve Hasan’dan kurulu dörtlü defansı düşünmüş. Onlar da çıkmıyor. Ama rakip de üstlerine gelmiyor. İşte pozisyonsuz, tatsız tuzsuz bir maç.Gökhan, Carew’i kucağına almış, Ne yerden ne de havadan kıpırdatmıyor. Üstelik mesaj gönderiyor, “Allah aşkına bu kadar defans elemanı aldınız. Ben de sizin malınızım, ne eksiğim var” diye..Beşiktaş’ın defansı iki sezondur en sıkıntılı bölgesiydi. Bu sezon Rıza’dan sonra en istikrarlı bölgesi oldu. Toraman, Çağdaş ve Koray üçlüsü birarada oynadıkları müddetçe daha da verimli olacaklardır. Bu da kaledeki Cordoba’nın verdiği güveni katlayacaktır.Maçtan önceki görüntüler çok güzel. Hakemlere, takım kaptanı ve gözlemciye çiçek vermek güzel de, o güzellikleri tribünlere de taşımalı. Yoksa yapılan herşey hikaye!..Ve bir sözüm de Veysel’e; attığı gol takip ve fırsatçılık açısından her türlü alkışa değer. Ancak gol atmaktan daha çok asistlik de önemli. Carew ve Ahmed Hassan’a pas çıkarsa oyun daha maçın başlarında kopmuş olacaktı. Ve Koray; Beşiktaş’a gelmesini Rize takımının yarısı olduğundan dolayı, Yeşil - Mavililer’in başının dertten kurtulmayacağını düşünüyordum. Öyle de oldu. Fakat Beşiktaş’ta öyle bir açık kapattı ki, oynadığı maçlarda hata oranı sıfır. Aranan kan, ve Beşiktaş için de uzun yıllar hizmet verecek bir oyuncu. Ne yapalım, doğduğumuz yer değil, doyduğumuz yer önemli. Beşiktaş’a hayırlı olsun.
‘’Siyah-Beyaz kaderi bu!‘’
Neyse biz maça gelelim. Del Bosque’de olmayan istikrar, bilhassa defansta Rıza Hoca’da var. O bölgeyle fazla oynamak istemiyor. Cordoba, Ronaldo, Çağdaş, Toraman, önlerinde Tayfur ve Koray... İstikrarı yakalıyor. Tek sıkıntı sağda. Orada da Ali Güneş, ‘eh işte’ dedirtecek konumda. Tam bu düşüncedeyken, bunları yorumlarken o ‘çomak’ yine geldi oyunun içine sokuldu. Olacağı zaten buydu. Hakem camiasıyla bu kadar çok yatar, kalkarsan sonucuna da katlanacaksın. Üflese bir dert, üflemese bir dert. Kafaları hep ‘Çalarsam ne derler?’ düşüncesinde. Ronaldo’nun gördüğü ilk kart çok ağır. İkincisinden önce ise Ömer Rıza’nın faulü açık. Yani Ronaldo’nun atılışı ile ilgili ‘ağır’ lafı bile hafif kalır.Penaltı atılırken, ceza alanı hergele meydanı gibi! Futbolcular cirit atıyor. Geçen hafta Denizli 4-1 galip, Ersen Martin penaltıyı kaçırıyor. Ceza alanında futbolcu var diye, tekrar ediliyor. Denizli’de tekrar ve gol, İnönü’de devam. İşte İnönü’nün Şeref Tribünü ve diğer tribünlerinin isyanı buna. Yani çifte standarta.Yoksa Beşiktaş galip gelmiş, mağlup olmuş farketmiyor. Bütün bu yaşananları gördükten sonra, geriye kalan her şey tıraş.
‘’Kurallar ve şeytanlar!‘’
Beşiktaş maçının, kural hatasından dolayı tekrarının önemli olmadığını, bir değil, isterlerse 2-0’la başlayabileceklerini söyleyen, ‘hakemlere yardımcı olalım’ diyen kişi!Neydi Cavcav’daki bu derece dönüşün sebebi? Neydi? Evet, efendimcilik!Daha dün TFFHGD Genel Başkanı Mustafa Çulcu için, “Bıraksın hakemliği, ondan utanıyorum” demişti.Bu tavrın nedeni, Fenerbahçeli Deniz’den gelecek 1 Milyon Euro’nun hesabı mı yoksa şimdi?Şark kurnazlığı, şeytanlık mı?Düne kadar Türk Futbolu’na etmediğini bırakmayan Cavcav’ın beni ilgilendiren ve en çok üzen sözü ise şu: “Beşiktaş maçına 1-0’dan değil 2-0’dan başlayalım...”Hani ‘kuralına göre konuşacaktık.’ Hani ‘kuralına göre yorumlayacaktık.’ Futbol Federasyonu’nun ‘lütfen’ logosu altında yazıyordu bu. Hani ‘sporda şiddeti önleyecektik.’Birinin Cavcav’a haddini bildirmesi lazım. Bu da Beşiktaş Yönetimi’nin işi. Düne kadar neden ona hiç cevap verilmedi, bu da ayrıca merakım.Bu tavırlarıyla maçlarda küfüre çağrı yapmıyor mu Cavcav?Ben aklımdan geçeni söyleyeyim; İnsan, yaşlanınca çenesine vururmuş. Bu sözün gerçekliğini kanıtlıyor Cavcav.Kural hatası...Herkes Beşiktaş-Gençlerbirliği maçındaki kural hatasını konuşuyor. Ancak daha 2 hafta önce yine Kuddusi Müftüoğlu, Denizlispor-Galatasaray maçında Mondragon-Tomas işbirliğinde işlenen kural hatası cinayetini görüp raporlarına yazmadı. Asıl kural hatası oydu. O gün alan memnun, veren memnundu. İtiraz eden de yoktu. Galatasaray Yönetimi ile Hagi arasındaki çekişme, haklarını aramayı unutturmuştu. ‘Kural hatasının babası o gün işlenmişti.’ Ve işin acı olan tarafı, bu müsabakanın gözlemcisi Murat Ilgaz da seminerde ‘Allahtan gol olmadı’ demek pişkinliğini de gösterdi. Üstelik Ilgaz, MHK Eğitim Planlama Kurul Üyesi...Şimdi Beşiktaş Yönetimi hakkını aradı diye suç mu işledi?Hayır, onları kutluyorum.Hiç kimse duygularının esiri olmasın.İstanbul’a gelelim!Ve son sözüm İstanbul hakemlerine...Neden çalışmıyorsunuz? Neden maçlarınızda kural hatası yapmıyorsunuz! Neden MHK üyelerine yakınlık(!) duymuyor, önlerinde el pençe durmuyorsunuz?Farkında mısınız, hiç kimseye güven vermiyorsunuz!Orhan Erdemir, Metin Aydoğan, Cüneyt Çakır, Fırat Aydınus, Hüseyin Göçek, Süleyman Abay nerdesiniz? Ne oldu size? Yoksa Türkiye’de değil misiniz!Mersin’den gelen delikanlı, 7 hafta üst üste maç alıyor, Fenerbahçe-İstanbulspor maçına çıkıyor. Siz evlerinizde istirahat ediyorsunuz.Ne güzel hakemlik bu! Ama size de kızmıyorum. Çünkü MHK içinde hakkınızı koruyacak olan şahsın sadece 9’da 1 oyu var! Ben bunu unutmuşum!Kusura bakmayın. Yanlış zamanda, yanlış yerde, yanlış kişilere hizmet veriyorsunuz. Ben de sizin yerinizde olsam, kişiliğimden ödün vermezdim.
‘’58. dakika muamması‘’
Ali Aydın’ın yaptığı hakem hatası, bugün Kuddusi Mütftüoğlu’nun yaptığı ise kural hatası. O gün maçın baştan oynatılması çok yanlış. Hele, yeni transferlerin oynatılması ise külliyen yanlıştı. Yani, şunu söylemek istiyorum. O gün Fenerbahçe’nin de, Çaykur Rizespor’un da hükmen mağlup edilmesi lazımdı. Bunu gelsin bugün kralıyla tartışalım. Elimden böyle yüzlerce dosya geçti ve 100 takımın canını haybeye yakmışız.Ve geliyoruz bugüne. 58. dakika gerek idari açıdan, gerekse teknik açıdan çok tartışılacak bir durum. İsterseniz önce teknik açıdan tartışalım. Tayfur’un topa çıkması yanlış, sarı kart. Ronaldo’nun barajı bozup zıplaması yanlış. Carew’in toptan kaçıp, Cordoba’yı terste bırakması yanlış. Kuddusi Müftüoğlu’nun aceleyle düdük çalması yanlış (kural hatası), maç günü de bunu yazmıştım. Şimdi ne olacak? Oyun 58. dakikada başlarsa, bir oyun nasıl başlayacak? “Frikik atışı, topun başında yine Ali Tandoğan, baraj aynı baraj (inşallah bu sefer bozmazlar).” O günkü koşullarda oynayan oyuncuların sahada olması şartıyla, değişen oyuncular tekrar oyuna dahil edilemez, sahadaki mevcut oyuncularla oyun 32 dakika oynanacak. Ancak oyun 58. dakikadan itibaren oynanırsa, bu sefer mahkeme kapıları aşındırılacak. Nasıl mı? İddaa, spor toto oynayanlar var. İddaa’dan oynayıp pazartesi, salı günü bayilerden paralarını alanlar var. Beşiktaş - Gençlerbirliği maçı 1-1 skoruna göre, maç yeniden oynanır, olası bir ters neticede sevgili Erdoğan Oflas’ın avukatları herhalde kupon peşinde koşacaklar. Yani bir üfleme bakın nelere sebep oluyor. Beşiktaş’ta bu sene maalesef sahanın içine girmek, 90 dakikayı yorumlamak nasip olmuyor.Maçın sıfırdan başlanması... Bu durumda transfer dönemi geçtiği için, geçen sezon yapılan kıyağın bu sene de uygulanması lazım. Yani bu maç iki hafta önce olmuş olsaydı, Koray oynayamayacaktı. Müsabaka sil baştan oynandığı takdirde, ki federasyon bunu yapacak, görüntü o, o gün sahada olması gereken, lisanslı olan bütün oyuncular oynayabilir. Sahada ve kulübede olmayan kim varsa oynayacak. Bu Gençlerbirliği oyuncuları için de geçerli ve tabii burada olan Başkent ekibine olacak. Yeni bir seyahat masrafı, yeni bir mali külfet. Ama Gençlerbirliği için farketmez. Çünkü sevgili İlhan Cavcav o kadar mülayim olmuş ki, Bundan önce Haluk Ulusoy Federasyonu’na etmediğini bırakmayan Cavcav üç gündür kuzu. Hem de süt kuzusu, süt. Onun bir bildiği vardır, kaz gelmeyecek yerden tavuk esirgemez o... Ve son olarak şunu söylemek istiyorum. Bu kadar şeyi yazdım. Sana göre ne olur? Gönlüm ‘58’den sonra diyor’ ama mantığım ve kurallar oyunun 90 dakika oynanması gerektiğidir. Sevgili Beşiktaşlılar, hiç başka bir beklenti içinde olmayın, bu maç yeniden oynanacaktır.
‘’Yetmedi mi?‘’
Sergen’e altıpasta ofsayt çalınıyor. Ömer kullanıyor vuruşu, ceza sahası dışında El Saka, vakit geçirmek için topu elle tutuyor. Hareket sarı kartı, Beşiktaş lehine endirekt serbest vuruşu gerektiriyor, Kuddusi yine “devam” diyor. Dakika 70, Tümer altıpastan vuruyor, top, Baki’nin sırtına çarpıp kornere çıkıyor. Tribünlerin gördüğünü, Kuddusi ve Serkan Akarca maalesef göremiyor. Söyler misiniz, bu şartlarda Beşiktaş nasıl maç kazansın? Yetmedi mi? Genci de, yaşlısı da, FIFA’lısı da, FIFA olacak olanı da İnönü’ye gelir. Ne olur yeter artık! Hakikaten ooooff of!Beşiktaş çok mu iyi oynadı? Hayır. Bu hava şartları oynatmadı ama, Pancu, Tümer, İbrahim Üzülmez, Tayfun, hatta Carew; doğru zamanda, doğru yere topu oynasalardı, belki bu sıkıntılar da bitecekti. Zemin kötü, yürümek bile zor. Rıza’ya ve tribüne oynama sevdası zaman zaman futbolu kötü etkilediği gibi, ikili mücadelelerden Beşiktaşlı oyuncular, hep yenik çıktı. Bu tribüne de yansıdı, oradan da Müftüoğlu’na. Taraftar haksız da değildi. Şiddete önlem böyle mi alınacak? Kuddusi 3 hafta dinlendirilecek, olan yine Beşiktaş’a.Bir sözüm de Çağdaş’a. Formayı buluyorsun ama, hiç düşündün mü forma sırtından ne şartlarda alınıyor. Çok iyi oyuncusun. Bilhassa eline, sonra da beline hakim ol. Adamını tut, tutamazsan seni de sahada zor tutarlar.93. dakikada ben yazımı yazdırıyorum, Sergen ceza sahası çizgisinin üstünde yere indiriliyor. Yani bu ne çifte standart. Gençlerbirliği’ne olunca çal, Beşiktaş’a olunca çalma. Yetti be! Biraz ayıp olmuyor mu? Hakemlere dokunmayalım diyoruz, kendileri zorla dokundutturuyor.
‘’Ana dilim Türkçe!‘’
İki gün evvelki yazımda, Rıza’ya, Rizesporlu oyuncularla fazla ilgilenmemesi konusunda sitemde bulunmuştum. Bu görüşüm hala geçerli. Değişen tek şey, Koray’ın ‘tefe - tüfe’ sorunlarının halledilmesinden sonra salı günü akşamı saat 19.00 itibariyle lisansının Beşiktaş’a teslimi.Rıza’yı kutlamak lazım... UEFA ve Türkiye Kupası’ndan kopan, ligdeki ümidi kaybolan Beşiktaş’a geldiği günden bu yana, bir çok teknik adam gibi enkaz edebiyatı yapmadı. Biz de zaten aylardır, oyuncuların kalitelerinden şüphe etmediğimizi, ancak Del Bosque’nin bu sistemi mevcut oyunculara uygulatma isteğinin Beşiktaş’ı bugünlere getirdiğini söyledik.Rıza faktörü, işte burada ortaya çıktı. Sisteme göre oyuncular değil, oyunculara göre sistem belirleyip büyük cesaret örneği göstererek takımı sahaya sürdü. Olması gereken buydu.Ancak Rıza’nın bu sistemde 2 önemli problemi var. Birincisi; 3’lü defansın önünde Tayfur’un partneri, yani ‘100. yıldaki Giunti’ kim olacak? Koray bu işi çok rahat görecektir. Eğer Rıza bu alandaki sıkıntıyı çözemezse 3’lü ya 13’lü defans farketmez, yine başı ağrır. Ancak görülen o ki, Koray bu açığı kapatacak. 3’lü defans demişken, Ronaldo’ya ayrı bir paragraf açmak istiyorum. O, Beşiktaş’ın duruşuna ne kadar eşdeğer bir oyuncu. Konyaspor atkısıyla resimler çektirdi. Döndü, PAF Takımı’nda idmana çıktı, Fulya’da tek başına çalıştı. Ama ağzından Beşiktaş ile ilgili en ufak kırıcı bir söz çıkmadı. Allah da ona yardım etti ve mükemmel bir top oynadı. Ancak, bu başarının arkasında gizli bir kahraman var. O da, aynı Rıza gibi Şeref Stadı’nın fareleriyle büyüyüp, Akaretler’in hemen yanında oturan, futbolu bıraktıktan sonra da Fulya’dan çıkmayan, Beşiktaş’a PAF’ta bir Türkiye Şampiyonluğu, Süper Gençler’de de iki Türkiye Şampiyonluğu kazandıran Ömer Gülen’di. Malatya maçını tribünden beraber izledik. Ronaldo’nun her topa girişinde ayağa fırlayıp, “Hadi koçum, hadi aslanım” diyordu. Bu durum, beni ve yanımdaki, sağımdaki solumdaki, önümdeki arkamdaki herkesi rahatsız etti. Rıza’nın başarısı için (tabii ki bu aynı zamanda Beşiktaş’ın başarısı olacak) eski takım arkadaşlarının hepsi, görevde olsun olmasın seferberlik ilan etmiş durumda. Çünkü Rıza’nın ve dolayısıyla Beşiktaş’ın başarısı arkasındaki gruba da gelecekte çok kapı açacaktır. Onun içindir ki, ‘Rıza şans olabilir’ değil, şu dönemde Beşiktaş için şans. Ve kimsenin ağzından da ‘acaba’ kelimesinin çıkmaması gerekir. Aynı Ömer’in tribünden bağırdığı gibi, herkes tek vücut olmalı.İdmanlara bakıyoruz. Rıza hocayı bir kenara bırakın. Gökhan Keskin, Bülent Albayrak ve Cengiz hoca sahanın dört bir yanına dağılmış durumda. Ve bir de sağlık ekibinden Tuncay ile Cem... Herhangi bir sıkıntısı olan kafasını kaldırdığında ‘Türkçe’ derdini anlatacak biri başının dibinde. Yani Ümraniye’de artık herkes derdini çok rahat anlatabiliyor. Aracı kimse kullanmıyor. Çekinmeden konuşabiliyorlar. Beşiktaş’taki asıl problem de buydu. Konuşamamak, derdini anlatamamak...Son sözüm de Okan Buruk’a... Dikkat ediyor mu, 1 maçta en az 40-50 sefer hep yerde. Her topta ayaklara dalıyor. Futbolcunun makbulu yerde yatan değil, ayakta kalandır. Dikkat etmezse bu geniş kadroda işi çok zor olur. Kulübede bile oturamaz.
‘’Ben Rizeli'yim Rıza dikkat!‘’
Başkan Demirören, Rıza Çalımbay’ın patronluğa getirilişinden sonra, camianın önde gelenleri...!(bana göre değil) ile nabız turlarında, üstüne basa basa Kürşat ve Koray’ın transferini düşündüklerini değil, alacaklarını açıklıyor. Ve üstelik talebin de Çalımbay’dan geldiğini söylüyor.Neresinden bakarsan bak; yanlış, hem de çok yanlış.Eğer Rıza hoca Rize’den ayrılırken gönülleri hoş tutmak isteyip, Rize’nin mağduriyeti konusunda eziklik hissedip, böyle bir icraata kalkışıyorsa, büyük yanlış yapıyor. Delikanlı gibi her iki taraf da çıkıp söylemeli, “Rıza hocanın bedeli şu kadar paradır, talep ediyoruz ya da veriyoruz” diye. Yoksa, Rize’yi güçsüz kılmanın bir anlamı yok. Adı geçen 2 oyuncu da Rıza hocaya göre kaliteli olabilir. Ancak şu anda Beşiktaş’ın bu oyunculara hiç ihtiyacı yok. Eğer orta alana oyuncu alınacaksa, para vermeden; Ümit Aydın, Yasin Sülün, PAF takımından Rıza, defansa adam alınacaksa, ki hiç ihtiyaç yok şu anda, Antep’ten Gökhan Zan, PAF takımdan İbrahim Kaş hazır, üstelik de hiç bedel talep etmeden bu kulübün formasını giyerler. Zaten Ahmet Dursun’a kapı açılana kadar bu çocuklara niye kucak açılmadı, bu da başka bir soru. Her iki transfer de yanlış, Rıza hocanın talebi daha da yanlış.Ben Rizeli’yim dedim. Rize’nin para almasından önce, bu alışverişin şeytanca olmamasını isterdim. Borç 48 milyon dolar. Bu işte de en az 5 milyon girdi çıktı olacak. Yani olay külliyen yanlış. Rıza hocanın gelişi ben de dahil Beşiktaş camiasında hoş karşılansa da, etik olarak yanlış geldi. Bir Rizeli olarak Rize’yi çökertmeye kimsenin hakkı yok.Kısacası Beşiktaş’ın bu saatten sonra transfere ihtiyacı yok. Tekrar ediyorum, Beşiktaş’ın bu saatten sonra transfere ihtiyacı yok. Daha doğrusu sokağa atacak parası yok.









































