‘’Beşiktaş ruhu mu yoksa Temmuz mu?‘’
Ankara maçından sonra yazamamıştık, çünkü 45. dakika ile Bülent Demirlek’in ikinci yarı başlama düdüğü arasındaki süreçte yaşananları bilmiyorduk. Sonra öğrendik; öyle şeyler yaşanmış ki, daha önceleri kendini formanın önünde gören futbolcular, formanın kutsallığının farkında olmayan sporcular, 46. dakikadan sonra benliklerine şunu yerleştirmişler; aslolan formadır, geri kalanlar sadece futbolcudur.Beşiktaş’ın en şaşalı dönemlerinde bile, şu son 2 sezondur forma önüne geçen futbolcu topluluğu görülmemiştir. Öyle beyanatlar, öyle yaşantılar gördük ki, forma hep ikinci planda kaldı. Ankaraspor maçından sonra futbolcular, asıl vazifelerinin ekmek parası ve forma olduğunun bilincine vardı ve bundan sonra oynanacak 10 müsabakada da aynı duygu ve düşüncede olmalılar.Ekmek parası derken... Bu mücadele, Trabzon maçıyla başlayacak. Trabzonspor sınavı Beşiktaş için geleceğe dönük miladi bir takvim. Yöneticiler ‘şu anda bu konuyu konuşmayalım’ deseler de, bizler yüksek sesle konuşmaktan kaçınmayacağız. 10 maç, Beşiktaş’taki futbolcuların kaderini belirleyecek.Kimler geldi, kimler geçti... Pascal Noumalar, İlhan Mansızlar, Alpay Özalanlar... Futbolculukları ne olursa olsun; kendilerini formanın üstünde görüp, bu camiadan nefret duygusu içinde ayrıldılar. (Pascal’ı bunun dışında tutabiliriz.)Futbolcu kardeşlerimiz kendi kaderlerini kendileri belirleyecek. Aşağıdan gelecekler ve bu sezon kiralık verilenler, formanın kutsallığını çok iyi bilmekte. Bu, onların en büyük silahı. O ateşle yanıp tutuşuyorlar. Rıza hoca bir şans. Tabii ki Gökhan, Zeki, Bülent ve Cengiz de... Bu fırsatı herkesin iyi değerlendirmesi gerekir. Sonra arayanları bile olmaz.Son bir not daha... Yıllarca Beşiktaş’ta oynamış, ama Beşiktaş’tan sonra 2-3 takım dolaşmış, unutulan bir isim... Sekreterim ‘Kim arıyor’ diye sorunca, not bırakıyor: ‘Beşiktaşlı ....’ Demek ki, Beşiktaş’ta oynamak değil, kalıcı olmak önemli. Yoksa gerisi boş. Ailesinden başka ağlayanı, arayanı bile olmaz. Onun için, futbolcu kardeşlerim, hem formayı hem de Temmuz’u düşünerek mücadelelerine yön versin.
‘’46.Dakika‘’
Ve o 15 dakikalık ara bitip, çıkış tünelinden sahaya çıkan Beşiktaş, Bülent Demirlek’in başlama düdüğüyle beraber kimliğini tamamen değiştirmiş. Rakipten korkan, anki orta sahayı geçine ceza verilecekmiş gibi bir sistemde olan Beşiktaş, belli ki Rıza Hoca’nın fırçasıyla ikinci yarıda bambaşka bir görüntüye bürünmüştü. Kısacası bütün farklılık bu arada oldu. Koray ön tarafa çıktı, Çağdaş - Okan değişkiliği Okan’ın biraz daha yere sağlam basmasına sebep oldu. Öyle ki, oynadığı bütün maçlarda yerden kalkmayan Okan, dün hiç yere düşmediği gibi, kafası da hep havadaydı. Mükemmel asistlikler ve isabetli paslarla ‘Kardeşim daha önce neredeydin?’ dedirtti.Belli ki, hafta içinde yaşananlar, konuşulanlar ve eksikler, oynayanlara formanın ağırlığını hissettirmiş. Gollerden sonra formayı öpmek önemli değil, önemli olan o formanın hakkını vermek. Galiba formanın ve paranın kaybı içlerine biraz fazla işlemiş. Bu da bundan sonraki müsabakalarda Beşiktaş lehine işleyecektir. Ancak önemli bir konu var. Bunu da belirtmek istiyrum. Düne kadar Beşiktaş 52 sarı kart görmüş ve bu kartların 5-6 tanesi pozisyon gereği, geri kalanı eline ve diline hakim olamamaktan. Futbolcular şunu bilmeli. Sizin vazifeniz sahada kalmak. Siz vazifenizi yapın, hakkınızı idarecileriniz arasın. Tabii arayabilirlerse...
‘’Neler hayal etmişim‘’
Ve stada girdiğimizde, Beşiktaş kalecisi Cordoba’dan, Gençlerbirliği kalecisi Gökhan’a kadar herkes birbirine bağırıyor, başka bir ses de duyulmuyordu. Müsabakanın başlamasıyla bütün bu sessizlik ve cansızlık biter, futbola doyarım diye hayal kurmuştum.Beşiktaş’a dün gece için kimse ceza kesemezdi. Seyirci ve küfür yok, takım strese girmeyecek. Kanatlardan bindirme yapılacak, birbirinden güzel gollük ortalar, şutlar atılacak, Selvi boylum Carew yandan yandan gelen ortalara vole atacak, kafa vuracak, ben de onun gollerini bu satırlarda yazacağım...Ya bu dediklerim olmasa, muhtemelen Gençlerbirliği verkaçlar yapacak, ani kontrataklarla gol arayacak. Ama, İbrahim Toraman, Ronaldo, Koray ve Ahmet Yıldırım geçit vermeyecek.Aman Allah’ım ben neler yazıyorum. Yine şekerim yükseldi. Galiba ben hâlâ salı gecesi Londra’da oynanan Chelsea - Barcelona maçında kaldım. İsmet Arzuman’ın düdüğüyle uyanmışım. Ve tabii bütün hayallerim sabun köpüğü gibi uçtu gitti.Rıza Hoca’nın, Beşiktaş’ın geleceğinin planlarını yapmasını isterdim. Dünkü takımın yarısını sepete koyacaksın, PAF takımdan Rıza’yı, Adem’i, Mehmet’i, İbrahim’i ve Hakan’ı sahaya süreceksin. İnanın bana, dün sahada olanlardan daha çok koşarlardı.
‘’Spor-Toto Fair-Play‘’
O güzelim aile fertleri futbolcusu, teknik direktörü, yöneticisi, taraftarı, hatta medyası ne oldu da bu derece agresif, kavgacı, küfürbaz oldu, cezasız bir hafta geçirmiyor.Spor - Toto Teşkilatı, ‘Sporda barış ve kardeşlik’ için Fair - Play ödülleri dağıttı. Amacı şuydu; Türkiye profesyonel ligleri, futbol karşılaşmaları ve amatör sporlarda Fair - Play prensipleri çerçevesinde centilmenlik kurallarının uygulanmasını teşvik etmek. Kategorilerilere göre en centilmen takımlara, en centilmen taraftarlara 1 trilyon 200 milyar TL ödül dağıtılacaktı. Açıklandığı zaman çok sevinmiştim. Beşiktaş’ın dününe bakarak yani daha doğrusu 100. yıldan önceki dönemine bakarak bu ödüllere ambargo koyacağını düşündüm. Gel gör ki, bugün gelinen noktada bu ödüllerin alınabilmesi için hakem raporları, gözlemci ve temsilci raporları, disiplin kurulu kararları, yazılı ve görsel basın haberleri esas alınacak.Sorarım size, bu raporlardan şu son 1,5 sene içinde hangi müsabakayı ele alırsanız alın, hangi kurum, kuruluş ya da şahıs Beşiktaş aile mensupları için olumlu raporlar yazacak. Tabii ki kocaman bir ‘hiç.’ Aksine bu kadar suç ve karşılığında alınan cezalar nedeniyle Siyah - Beyazlılar’ın mazisine bu dönem kara leke olarak geçecektir. Ödül jürisinin içinde Spor - Toto Teşkilatı Genel Müdürü Erdenay Oflas, TSYD Genel Başkanı Onur Belge, TASKK Genel Başkanı Orhan Saka, TFF Basın Danışmanı Zeki Çöl, TFF Profosyonel Disiplin kurulu Başkanı Adnan Türkkan da bulunuyor. Jüri üyeleri bile Beşiktaş’ın dününü arıyor. Bu ödülü dağıtırken masadaki dosyalarda Beşiktaş’ın olmaması, bizler gibi onları da çok üzüyor.Ve asıl üzücü olan başka bir konuda var. TFF’nin Mavi Bayrak Fair - Play ödülü projesi üç haftadır Trabzonspor taraftarına veriliyor. Mavi Bayrak projesi kapsamında dağıtılan ödülün kulüplerden kesilen cezalarla dağıtıldığını biliyor musunuz. Yani bu cezaların bir numaralı kaynağı, maalesef Beşiktaş taraftarları. 150 milyarı geçti ceza. Hani taraftar kulübüne destek olacaktı. Beşiktaş taraftarı ürün satışlarında sonuncu, tribün hasılatında sonucu, kulübüne para cezası verdirme yönünde birinci, saha kaptama yönünde birici, puan kayıp yönünde birinci, olay çıkarmada birinci...Sirkelenin arkadaşlar... Sevgili Alen ve arkadaşları çok büyük vebal altındasınız. Kongre zamanı bağırıyordunuz “Kapalı bizim, İktidar sizin’ diye. Kapalı sizin oldu, Beşiktaş’a çok güzel hizmet veriyorsunuz! 101 yıllık kulüp nereden nereye geldi... Kimsede suç aramayın, tek suçlu sizler ve size bu imkanı sağlayanlardır.
‘’‘Hart' diye diye!‘’
Bu panellere 300’e yakın amatör kulüp saha komiseri ve hakem katıldı. Sonuçta ortak bir noktada birleşildi; Herkes önce iğneyi kendisine batıracak... Ki çuvaldızda ses çıkarılmayacak!En çok soru, Attila Gökçe’ye yöneltildi: Basın, bu yasanın neresinde?Çıkan sonuç tekti: Basın, bir numarada.Peki... Cumartesi, pazar günü ne oldu o zaman? Hani bir numaradaydı basın? Bazı kesimler, daha doğrusu bazı kişiler, kendileri de basın mensubu oldukları halde, kendilerini basının üstünde görerek televizyon ekranlarından seviyesizce, ahlaksızca, terbiyesizce tutum, davranış ve sözler sarfettiler.Erman Toroğlu’nu bir haftadır herkes yargılıyor. Kendi de bin pişman olduğu için burada ona bir şey söylemeyeceğim.Ancak Hıncal Uluç’a iki-üç lafım olacak...Galatasaray Divan Kurulu’na ihraç talebiyle önerge veren üyelere televizyondaki cevabı; (Kaynaklar; NTV 90 dakika, BJK TV) Bir avucunu yumruklatarak öbür eliyle ‘hart’ deyip üstüne tokat atması... Pascal’ın yaptığı hareket mi, yoksa bu mu, hangisi daha ayıp?Nouma’yı tasvip etmiyoruz. İdam ettiler, futbol hayatını bitirdiler. Ama bu beyefendinin, hem de ‘hart hart’ diyerek yaptığı hareket, engellilikten mi, entellikten mi kaynaklanıyor?(Kaynak: Gazeteler ve mecmualar...)Beşiktaş ailesine çete, mafya, hooligan suçlaması yaparken, kendi tuttuğu takımın önündeki pislikleri görmüyor mu?Şimdi bu yasa dolayısıyla kurulan İl Spor Güvenlik Kurulu’nu göreve çağırıyorum. Gerek Erman Toroğlu gerekse Hıncal Uluç’un televizyon kanallarındaki yorumları ve hareketleri nedeniyle ne yapacaklar, merak ediyorum.Çünkü 5149 sayılı yasa yalnızca taraftarlar için çıkmadı, yorumcuları da kapsıyor.Şu anda elimde İl Güvenlik Kurulu’nun aldığı kararlar var; şu bira içiyor, bu küfür ediyor diye... En az 100 YTL ve 6 ay ile 1 sene arasında spor müsabakalarından men cezası verilecek...(Fatih İlçe Spor Güvenlik Kurulu, Üsküdar İlçe Güvenlik Kurulu kararları...)Lütfen diyor, tekrarlıyorum: İl Spor Güvenlik Kurulu’nu göreve davet ediyorum...Yoksa bu yasa kimsesi olmayan amatör kulüplerin taraftarlarına mı uygulanacak sadece?
‘’Yetti artık!‘’
Önümüzdeki Galatasaray maçını Beşiktaş aldığı takdirde dengelerin tamamen değişeceğini bildiklerinden, akıl almaz bir tutum ve davranış sergilemeye başladılar. Her ne kadar ‘Malına sahip ol, hırsızın başını belaya sokma’ atasözü çok yerinde bir tespitse de, pazar gecesi İnönü Stadı’ndaki hiç de hakkı olmadığı halde birilerinin felaket tellallığı yapması hoş değildi. Aksine ‘LÜTFEN’ diye yapılan feryatlarla da çok ters düşmekte. Hadlerini bilmeleri gerekir. LÜTFEN Kampanyası sadece sahadaki futbolcuya, yöneticiye, tribündeki taraftara değil. LÜTFEN’den asıl ders alması gereken ve onu kendine ilke edinmesi gereken televizyon ekranlarındaki yorumculardır. Pehlivan kılığıyla oturup müsabakaları yorumlarken, kişileri hedef alarak, insanları zan altında bırakmaları hiç de hoş değil. Hani Şiddeti Önleme Yasası, hani Fair Play? Ağzı olan konuşacak mı? Sakarya maçının bilhassa ikinci yarısını çıplak gözle, televizyon kameralarının topu gösterdiği alanlarda, kale arkasında ısınan Sakaryalı futbolcuların ve Sakarya kalecisi ‘DAMGALI’ Şenol’un tahrikleri, ortamı germeleri, ne kadar yanlışsa, haklısınız, güvenlik elemanının da o şekilde davranması yanlış. Ancak, güvenlik elemanının yanında Beşiktaş’ı hedef alarak, futbolcuları hedef alarak, 45 dakika devamlı küfür, edebe aykırı hareketler yapan Sakarya’nın yedek oyuncuları ve kalecisine güvenlik güçlerinin müdahalesi, sanki bu onların bir hakkıymış gibi kale arkasındaki Sakarya yedeklerinin saldırmaları çok çirkindi. Ama bir yere kadar. İnsanın suratına ana avrat küfür edersen, o da biraz kişilik sahibiyse karşılıksız bırakmaz. Hani dedik ya, ‘Malına sahip ol, hırsızın başını belaya sokma.’ O güvenlik elemanının da bir dayanma gücü, bir sabrı vardır. Ha sahaya atlayan psikopatı mı diyorsunuz. O ayrı bir klinik vaka. Görüntülerde de göreceksiniz, onun hiçbir eylemi yok. Ama ruh hastası mıdır, nedir, onun Beşiktaş A takımı, B takımı, C takımı, hangisi oynuyorsa oynasın, federasyondan açıklanan maç programları saatlerinde gidip Beşiktaş karakolunda müsabakalar bitene kadar nezarette tutulması lazım. Yapılmalı ki, bir daha değil sahaya atlamak, ne Eminönü’nden, ne Maçka’dan, ne Taksim’den, ne de Beşiktaş’tan cesaret edip İnönü Stadı’nın hudutları içine bile girebilir.Bir lafım da Beşiktaş Kapalı Tribün taraftarlarına. Yetti artık ya! Yani bu küfür nereye kadar gidecek? Tribüne girerken ödüyorsunuz toplam 10 milyar diyelim, ama kulübe ödettiriyorsunuz her hafta 25 milyar. Olmaz olsun böyle taraftarlık. Allah aşkına bir de küfür etmeden maç seyredin? 50 kişi bir araya gelince, kendinizi Malkoçoğlu, James Bond zannediyor, bağırıp saldırıyorsunuz. Geçen sezon ve bu sezon Beşiktaş Kulübü’ne her konuda çok büyük zararınız var. Vebaliniz büyük, bunun özrü de affı da elinizde. Silkelenin arkadaşlar. Beşiktaşlı kimliğiniz lütfen ön plana çıksın.
‘’Nereye kadar şişir?‘’
Ve sahaya iniyoruz... Eğer Carew ile Veysel’in varsa, oyunu kenarlara taşıyıp, yandan ortalarla bu oyuncuları kullanmalısın. Ne yazık ki, dün bu düşünceyi Cordoba’dan başka kimse taşımadı. Ali Güneş ve İbrahim Üzülmez, oyunun genelinde adrese tek bir top bile atamadı.Üçlü defans oynuyor ve onların önüne de iki adam yerleştiriyorsan, icraatın da ona göre olmalı. Öndeki ikiliden biri oyun kurmalı, biri de ikili mücadelelerde ön plana çıkmalı. Fakat bu işi yapacak olan Koray ve Tayfur, dün ilk yarı bekleneni veremediler. Yani aynı görevi üstlenmişler, birbirinin işine karışıyorlardı. Oyunda kaldığı süre içinde Tümer bir şeyler yapmaya çalışıp, kalabalık Sakarya defansının içinde tek başına mücadele etti.Aslında çözüm vardı. Koray ve Tayfur’un önünde dönen toplara sahip olacak, Tümer’in yükünü azaltacak, kapalı defansta tek top yapabilecek biri vardı. Rıza bunu gördü ama, bu sefer de Tümer sakatlandı. Sergen, Ahmed Hassan ve daha sonra Ahmet Dursun’un oyuna girmesi, devamlı çıkmaya çalışan Sakarya’yı bir anlamda frenledi.Oyun öyle bir kilitlenmişti ki, bunu açmak için bir çilingir lazımdı. O da müsabakanın hakemi Vedat Yüksel’di. Verdiği iki penaltıda da kafalar karışık, bana göre uydurma. İlk penaltı atışındaki ihlal kararı, dünkü olayların başlangıcı oldu. İhlali yapan Beşiktaşlı oyuncular değil, Sakaryalılar’dı. Yani penaltının tekrarlanmasının, oyunu, tribünleri ve herkesi germenin bir anlamı yoktu.Televizyondan atıp tutan, hakemleri etkileyen yorumcular herhalde dün geceki penaltı tekrarından sonra kına yakmışlardır!









































