‘’Belek'ten sonra‘’
Fenerbahçe’nin Antalya kampında savunma göbeğinin sıkıntılı bir sürece girdiği, bir kez daha açıkça gözüktü. Bilica-Lugano ikilisinin antrenman performanslarında sorun yok. Kamp boyunca çalışma programını hiç aksatmadılar. Problemin odak noktası, maçlarda yaşanan hatalar. Bilica ile Lugano, araya bırakılan topların çoğunda çaresiz kalıyor. Adam ve alan paylaşımlarında kontrolleri yok. Kademelerde ise geç kalıyorlar. Bu yüzden rakipler, Fenerbahçe karşısında fazlaca pozisyona giriyor. Ayrıca, ne Bilica’nın ne de Lugano’nun ciddi alternatiflerinin bulunmaması da, Daum’un bir başka derdi.
Fenerbahçe, Belek’te tempolu çalışmalar yaptı. Kaçak güreşen, kaytaran kimseye rastlamadım. A2’den gelen Okan’dan tutun da, usta Alex’e kadar ciddiyet, disiplin, profesyonel bakış yönünden olumsuz görünen birşey yoktu. 5 gün de olsa, Sarı-Lacivertliler, Güney’de oldukça iyi günler geçirdi.
Daum’un Furkan, Onur, Gökay ve Okan’ı kadroya taşıması, önemli bir adımdır. Özellikle Onur ve Gökay, enerjik yapıları ile dikkat çekti. Daum’un gençlere el atması elbette önemli. Ama asıl önemlisi, onlarda ısrar etmektir. Daum, Gökay ve Okan’ı Fenerbahçe’ye kazandırırsa, büyük iş başarmış olur.
Fenerbahçe’nin Belek Kampı’nda tek önemli şanssızlığı Deivid’in yine ciddi bir sakatlık sorunu ile karşılaşıp, üç hafta takımdan uzak kalacak olmasıydı. Brezilyalı yavaş yavaş eski günlerine doğru çıkış yapmak üzereyken, böyle bir şanssızlığı yaşaması hem teknik direktör Daum açısından hem de kendisi için önemli bir kayıp oldu.
Yeni transfer Gökhan Ünal’ın kampa gelmesi, takım içinde sıcak rüzgarların esmesini sağladı. Gökhan Ünal, antrenman temposuna hemen ayak uydururken, 20 dakikalık süre de olsa, Antalyaspor karşısında takıma uyum bağlamında da fazla sorun yaşamayacağını gösterdi. Daum belki ilk etapta yine Güiza’da ısrar edecek. Ama ilerleyen haftalarda Gökhan ile Semih arasında tatlı bir ilk 11 rekabeti mutlaka yaşanacak.
‘’Mücadele ve goller‘’
Üç cephenin lideri Fenerbahçe, Tokatspor karşısında ilk yarıda etkisizdi. Haddini bilerek oynayan konuk takım genelde kendi yarı alanına kapandı. İkinci bölgeyi çok adamla kontrol edip güçlü rakiplerine boş saha bırakmamak için tüm enerjilerini kullandılar.
Fenerbahçe’nin çabuk paslarla kalabalığı dağıtıp çizgileri zorlaması gerekirdi. Uğur ile Mehmet kanatları unutup içeriye girince sağ ve sol bindirmeler çok zayıf kaldı. Orta alandaki kümeleşme zaman zaman kör döğüşünü andıran görüntülere sebep oldu. Bu bölümde atılan karşılıklı gollerde Alex ustalığını yine gösterdi. Arif 25 metreden Volkan Babacan’ı avlarken etrafındaki 5 Fenerbahçeli onu seyretti.
Ev sahibi ikinci yarıya golle başlayınca direnişin kırılacağını düşünenler yanıldı. Abdullah’ın cevabı gecikmedi. Ardından Güiza’nın klas vuruşuyla Fenerbahçe öne geçti. Topla daha fazla gözüken taraf Fenerbahçe’ydi, ama bu avantaj organize ataklar, kanat bindirmeleri, duvar paslarıyla göbeği delme girişimlerini ne yazık ki getirmedi. Daum cesaret edip iki forveti deneyemedi. Cristian kendine çizdiği alandan ayrılmadı. Defansın göbeği de zaman zaman pozisyon hataları yaptı.
Fenerbahçe, Ziraat Kupası’ndaki üçüncü maçını da kazanırken, mücadelesiyle öne çıktı. Ama futbol kalitesi ve sistemindeki aksaklıklarıyla güven anlamında ne yazık ki iyi sinyaller vermiyor.
‘’Kocaman fırsat‘’
Dünya futbol endüstrisinde marka olmayı amaçlayan büyük kulüpler, altyapılara önemli yatırımlar yapıyor. Kendi ülke gençlerinden olmasa da, 5 kıtada taramalar yapıp, geleceği olduğuna inandıkları gençleri bünyelerinde toplayarak, yeni yıldızlar yaratıyorlar.
Messi, Beto, Bojan, Cristiano Ronaldo, bu yatırımların meyveleri. Artık Fenerbahçe’de de, bu sistemin geliştirilmesi gerekiyor. Yerli ya da yabancı, farketmez. İyi futbolcuya talip olduğunuzda, 5-6 milyon Euro’dan kapı açıyorlar. Oyuncunun alacağını da ilave ettiğinizde, ortaya inanılmaz rakamlar çıkıyor.
Fenerbahçe’nin tesis yönünden Avrupa’dan eksiği yok. Hatta fazlası bile var. Altyapıları iyi bilen bir teknik adamın altında oluşturulacak ekiple ilk adım atılabilir. Bu sayede, büyük paralar ödeyerek, sorunlu futbolcu alma dönemi de kapanır. Fenerbahçe’de, Aykut Kocaman futbolun patronu. Oynadığı dönemler ve hocalık yaptığı yıllarda, kişilik yapısı, futbol bilgisi ve duruşu ile spor kamuoyundan her zaman destek gördü. Aykut Kocaman, Fenerbahçe’de altyapı projesini belki de hayata geçirebilecek tek isim. Fenerbahçe bu fırsatı iyi değerlendirirse, bir ilkin daha yaratıcısı olur. Teknik adamlarla anlaşma yapılırken, sözleşmelerine mutlaka altyapı sorumluluğu da konmalı. Türkiye’ye gelen yabancılar, nedense altyapının kapısını hiç çalmıyor. Onur, Furkan, Abdulkadir gibi gençler alındı ancak Daum nedense bu oyunculara şu ana kadar yeterli fırsatı vermedi. Aykut Kocaman’ın direksiyona geçmesiyle, Fenerbahçe’de gençlerinde önünün açılacağına inanıyorum.
‘’Öteki pencere‘’
Fenerbahçe, sahasında Kasımpaşa’ya 3-1 kaybetmeseydi; Colin Kazım ile Dos Santos ikilisinin geceyi dışarıda geçirmesi gündeme gelir miydi? Keza, Önder Turacı kız arkadaşıyla tartışıp hastanelik olmasaydı, gece kaçamağı yaptığını kimse bilmeyecekti. Ya da Sarı-Lacivertli oyuncular marifetlerini sağda-solda övünerek anlatmasaydı, otel skandalı da ortaya çıkmayacaktı.
Klasik bir yaklaşımla yaşananları mercek altına alırsak, ödülün bulunduğu yerde ceza kaçınılmazdır. Colin Kazım ile Önder Turacı’nın disiplin kurallarını deldikleri kesin... Ama bunun karşılığı kadro dışı bırakmak mı olmalıydı? İşte işin bu yanı tartışmaya açık. Fenerbahçe, Süper Lig, Ziraat Kupası ve Avrupa Ligi’nde şampiyonluk kovalıyor. Kadroya takviye gerekirken iki oyuncuyu safdışı bırakmak Fenerbahçe’ye ne kazandırır. Ciddi miktarlarda para cezası vererek, iki oyuncuyu kadroda tutup onlardan faydalanma yolu seçilseydi daha iyi olmaz mıydı?
Bir abi olsaydı!
Asla ceza yanlısı değilim. Ancak otel skandalına adı karışan 5 futbolcu (Roberto Carlos gitti) için nasıl bir yaptırım düşünülüyor... Onlar da Önder Turacı ve Colin Kazım gibi disiplin kurallarını hiçe saymadılar mı? 5 futbolcu için para cezası dahi verilmemesi çifte standart değil mi? Tamam hırsız suçlu da, yaşadığı yeri ihmal eden ev sahibinin hiç mi kabahati yok? Her ne kadar birileri “Ağabeylik sistemiyle kurumlar büyüyemez” dese de, Fenerbahçe Futbol Takımı, kulüple gönül bağı olan abi yokluğunun sıkıntısını çekiyor. Yabancılar dahil, bunu çoğu futbolcu her ortamda konuşuyor. O ‘abi’ kesinlikle Aykut Kocaman değil... Çünkü Aykut Kocaman futbolun patronu... Boşluk, idari menacer koltuğunda... Volkan Ballı gibi 7 yılın birikimini taşıyan biri görevine devam etseydi, bunca tatsızlık yaşanır mıydı? Sorunlara bir de bu pencereden bakmanın kime zararı var.
‘’Özer, Alex olabilir‘’
Fenerbahçe ile Altay kadro kalitesi bakımından elbetteki mukayese edilemez. Ev sahibinin toplam değerinin, misafirden çok fazla olduğu kesin. Ancak yedek ağırlıklı liderin, ilk organize atağını karşılaşmanın 35. dakikasında yapması çok şaşırtıcı. Uğur’un kesip, Mehmet’in kafayla yaptığı asisti, Özer golle noktaladı.
Altay, çok adamla savunma yapmadı. Sertliği düşünmediği gibi, güçlü rakibi karşısında ofansif anlayıştan taviz vermediler. Şayet Fenerbahçe de, rakibine erken cevap gönderse, tribünler daha da havaya girerdi. Gol sonrası Fenerbahçe ağırlığını bariz şekilde hissettirdi. Tempoyu yükselttiler. Fantaziye kaçsalar da pas trafiğine hız vererek, rakip sahada daha fazla kaldılar. İzmir ekibi de geride olmasına rağmen, dağılmadı. Topa sahip oldukları her pozisyonda gol için oynadılar. Altay karşısında Fenerbahçe’nin Alex’i, Özer oldu. Genç futbolcu, iki gol atmasının yanı sıra, kendisine verilen görevi en iyi şekilde yapmaya çalıştı. Özer kondisyon açığını kapatırsa, gelecekte Christoph Daum’un önemli silahlarından biri olabilir.
Şükrü Saracoğlu Stadı’nın tarlaya andıran zemininde, iyi futbol oynamak için tüm gayretlerini ortaya koyan iki takım futbolcularını da kutlamak gerekir.
‘’Fenerbahçe affettirdi‘’
Kanarya, sıkıntılı dönemler yaşasa da, ilk yarı sonunda liderliği yakaladı. Sarı-Lacivertliler çok iddialı girdikleri sezonda beklenmedik durumlarla karşılaştı. İkinci Daum döneminde, Fenerbahçe beklenen futbol keyfini bir türlü taraftarın önüne koyamadı. İte-kaka alınan galibiyetler, yönetimin tadını kaçırırken, takım içinde de sorunların yoğunlaşmasını beraberinde getirdi.
Fenerbahçe'nin kazanımlarında, genelde kişisel beceri imzası vardı. Sarı-Lacivertli ekip, galip geldiğinde bile çok eleştirildi. Sistem sıkıntıları, takım oyunu anlayışının tam oturmaması, formsuz futbolcu sayısının fazla olması, Fenerbahçe'yi ister istemez eleştirilenlerin arasına itti.
Zorla kazanan Fenerbahçe'yi, peş peşe gelen yenilgiler, futbolcuların disiplinsiz yaşamları bayağı sarstı. Daum'un başında bulunduğu, Fenerbahçe'nin bunca yanlışın içine düşmesi çok şaşırtıcıydı. Fenerbahçe, Ankaragücü galibiyetiyle silkindi. Trabzon deplasmanındaki üç puanla da kendine geldi. Beklenmedik sorunlarla karşılaşan bir takımın kısa sürede toparlanması küçümsenemez.
Fenerbahçe, ilk yarı sonunda liderlik koltuğuna oturarak, kendini affettirdi. Mental ve fizik yönünden dinlenmiş Kanarya, ara transferde yapılacak bir-iki takviyeyle çok farklı bir kişiliğe bürünebilir.
‘’Güiza kendi kurtardı‘’
Fenerbahçe kazanırsa yine lider olacak, Trabzon 3 puan alsa, zirveye yaklaşacaktı. Ama maçın geneline bakıldığında iki takımın da kazanmaya hiç niyeti yok gibiydi. Baskı kurma, kanatlardan yüklenme, olmadı göbekleri delme girişimlerinin hep uzağında kaldılar.
Güiza 33. dakikada öyle bir gol kaçırdı ki, kötü niyetli olsam; inadına atmadı diyeceğim. Lugano, oyun kurma sevdasını ne zaman bırakacak acaba ? İlk yarıda 4 topu rakibe şişirirken, bir o kadarını da taça vurdu. Daum nedense Fenerbahçe’yi 70 dakika 10 kişi oynattı. Sakatlıktan çıkan Emre kenara alınana kadar sahada yok gibiydi. Belli hazır değil. Emre’ye ve Fenerbahçe’ye yazık oluyor.
Ev sahibi daha istekli gibi gözükse de, pozisyon hazırlamada sorunlar yaşadı. Alanzinho fazla top ezdi, Colman son vuruşlarda güçsüzdü. Serkan, Gabriç ve Selçuk’un asılmaları dışında ev sahibinde öne çıkan yoktu.
İki teknik adam da hata bekledi. İlk hata Trabzon’dan gelince, bu kez Güiza affetmedi. Gol sonrası Fenerbahçe sakinleşip, top çevireceğine gereksiz yere arkaya yaslandı. Orta alanı baskı görmeden geçen Trabzon, oyunu Fenerbahçe ceza alanına yıktı. Sağlı sollu bindirmelerden çıkan topları Umut, Alanzinho ve Gökhan bir türlü çerçeveye bırakamadı.
Fenerbahçe, Trabzon’a korkarak geldi. İyi oynamasa da istediği 3 puanı alıp ilk yarının lideri oldu. Daum rahatladı, yönetim ve taraftarın yüzü güldü. Liderlik kimseyi aldatmasın, çünkü Fenerbahçe beklenenin hala çok uzağında.
‘’Yedekler ısıttı‘’
Daum’un yedekleri tribünleri dolduramasalar da maça gelenlere zaman zaman keyif verdi. Özer’in sağ çizgiden, Uğur’un soldan takımı sürüklemeleri Ander dos Santos’un fantastik hareketleri ısıtan türdendi. Semih, Özer ve Uğur’un deplaseli çapraz koşulu paslaşmaları Sheriff savunmasına zor anlar yaşattı. Pas hatalarına rağmen Deniz-Selçuk ikilisi de olumlu hareketlerle alkışlandılar.
Moldova’nın Sheriff takımı ne kadro kalitesi ne de oyun gücüyle Fenerbahçe’nin yanına bile yaklaşacak birikimde değil. Sarı-Lacivertli takımın bir golde kalmasının nedeni ikinci bölümde rakibi hiç zorlamamasından kaynaklandı. Biraz da Güiza’nın hala kendine gelememesinin payı da yok değildi.
Fenerbahçe grupta son maçını da kazanarak Avrupa Ligi’ndeki hızını kesmedi. Daum’un karşılaşmanın son dakikalarında Roberto Carlos’u oyuna alması ilginçti. Brezilyalı bir kaç dakika da olsa hücum hattında görev yaptı. Belki de Daum ona gol attırıp uğurlamak düşüncesindeydi. Şayet Alman teknik adam Roberto Carlos’u son 20 dakikada düşünseydi bu hayali gerçekleşebilirdi.
Galatasaray Teknik Direktörü Rijkaard Sturm Graz karşısında Aydın, Serdar, Alparslan gibi alt yapıdan gelen oyunculara şans verdi. Daum da A 2 kadrosundan bir kaç oyuncuya Sheriff maçında şans verseydi daha iyi olurdu sanki!