‘’Kaostan zafere‘’
Hollanda maçının üzerinden sadece iki buçuk ay geçti. O günkü aklı başında futbolun kıyısından bile geçemedik.
Ligin bitmesi, rehavet, motivasyon kaybı gibi bahaneler kabul edilebilir. Ama Kazakistan gibi kaos oyunu oynamaya çalışmak ve hatta oynamak!.. İşte bunun kabul edilir yanı yok. Kazaklar nasıl başladıysa milli takım da öyle başladı. Ve ilginçtir Fatih Terim yarım saat kadar akışına bıraktı her şeyi. İzledi sadece. Amsterdam’da olmayan Arda’nın rakip savunma çizgisini hemen hemen her defasında geçişi, belli ki rahatlatmıştı hocayı. Ama olmadı.
İkinci yarının başındaki Volkan Şen hamlesi de yanıt vermeyince (skor olarak) Terim takımı sarsmayı düşündü. Öyle gözü kara bir plandı ki, Umut sonrası Emre Taşdemir’le Terim ‘Rakip yarı sahaya kamp kurun’ dedi adeta. 4-4-2 gibi gözüken 2-4-4 dizilişi Kazaklar’ın da direnci düşünce golü getirdi.
Her şeye rağmen Arda’nın ağlara giden vuruşunun iyi bir organizasyon finalinde gelmediğini unutmamak gerek. Bu ‘kişisel beceri’ golü -Burak’ın payını da unutmadanancak Kazakistan gibi takımlara işler.
Hollanda, İzlanda ve Çekler’e karşı daha fazlası lazım.
‘’Kutuplaşma devam ediyor‘’
Fenerbahçe'ye cumartesi gecesi düzenlenen o hain saldırıdan bu yana, "Bu saldırı futbol ailesinedir" klişesiyle sarfedilen sözlerin de yalan olduğu ortaya çıktı. Görünen o ki TFF ve Kulüpler Birliği Vakfı, futbol ailesini Süper Lig takımlarından ibaret sayıyor. Oysa ki kavganın büyüğü aşağıda.
Daha bu hafta Pendikspor takım otobüsü, Yeni Malatyaspor maçına giderken taşlı saldırıya uğradı. PTT 1. Lig'de mücadele edenler başta olmak üzere birçok takım, taciz ve tehditler arasında maçlara çıktı. Amatör liglerde taraftarların da dahil olduğu tekme tokatlı kavgaları saymıyorum bile. Yani İstanbul'dan ötesi yine yok!
Eleştiriyi daha da genişletip, kendimizi de işin içine katalım. İstanbul'da kar yağdığında, "Hayat felç oldu. Öldük, bittik" diye çıkıyor sesimiz. Oysa ki Anadolu insanı, beyaz örtüyle aylarca yaşıyor. Kanıksıyor, kabulleniyor. Ve yaşam standardını doğal şartlara göre ayarlıyor. Bir nevi, zorluklarla yaşamaya alışıyor, kabulleniyor.
TFF ve Kulüpler Birliği'nin Süper Lig'i erteleme kararına bu açıdan bakmak lazım. Futbolun patronları, ağabeyleri, diğerlerine "Siz bu şartlarla yaşamaya alışın" diyor. Kavga, tehdit, şiddetle... Futbol ailesi, maalesef Süper Lig takımlarından ibaret görülüyor.
Ve ne ilginçtir ki, o aile böylesi bir futbol teröründe bile bir araya gelemiyor. Fenerbahçe ayrı konuşuyor, TFF ve Kulüpler Birliği ayrı. Ve belki de Fenerbahçe Kulübü'ne geçmiş olsun ziyaretine gitmesi gereken ilk kişi; İbrahim Hacıosmanoğlu bu tarihi fırsatı elinin tersiyle itiyor.
Hala futbol ailesi deniyor! Aile olmak bir yana, 'çekirdek aile' bile bir araya gelemiyor.
Bir takım otobüsünde kan aktı, facianın eşiğinden dönüldü ama kutuplaşma tüm hızıyla devam ediyor.
‘’Finale kadar kusursuz‘’
İspanyollar’ın ‘Örümcek Adam’ derken çok düşündükleri belli. Öyle tek nefeste layık görülmüş bir sıfat değil.
Mehmet Topal kariyerinin olgunluk döneminde hâlâ çok büyük gelişimler gösteren bir zeka. Evet zeka.. Ona dün gece yakıştırılabilecek ilk sıfat da bu; zeka. Kusursuz işleyen bir makinenin beyni gibiydi. Savunmayı yanına alıp orta sahamızı ileri, Hollanda’yı geri itti. İlk 45’te soğukkanlı duran orta sahanın en önemli pas istasyonuydu. Hollanda’nın çok bunaltıcı olmayan ama tehlikeli ataklarında savunmadaki her boşluğu doldurdu. Yerden, havadan. Hollanda yüksek oynadığında kafa toplarını hep o aldı. Böyle bir futbol aklına sahip bir takım için işler kolaylaşıyor.
Olmadı...
Terim’in planı da kusursuza yakındı. Olabilecek en iyi 11’di belki de sahadaki. Gökhan-Caner’le mesafesini kısa tutan Volkan Şen ve Gökhan, Hollanda kanatlarını çaresiz bıraktı. Öyle bir plandı ki sahadaki, Guus Hiddink’ten Prandelli’yi anımsatan hamleler geldi. De Jong-Vijnaldum ikilisinin yerinde 60’tan sonra Afellay ve Sneijder vardı. Bir kanat oyuncusu ve bir 10 numara! Hollanda’nın kalbi bu kadar zayıflamışken hançeri saplamak şarttı. Hakan Çalhanoğlu da doğru hamleydi, yapamadık. Yitirdiğimiz soğukkanlılığımız Hollanda’ya bir şans golü hediye etti. Amsterdam’dan 3 puan ve yeni bir diriliş öyküsüyle dönecektik. Olmadı. Finali yine oynayamadık.
Kaybettiğimiz çok sarsmaz belki ama kazandığımız büyük olacaktı.
‘’Galatasaray'ın bonkörlüğü!‘’
Galatasaray Liv Hospital'ın, Fenerbahçe Ülker karşısındaki destansı zaferi sonrasında yaşananlar tam da bu şekilde özetlenecek cinsten.
Abdi İpekçi'ye bir kez gitmemiş Abdurrahim Albayrak'ın, "Gerekirse basketbolcularımızı kendi cebimden ödüllendiririm" tınısındaki açıklama ya da demeç tam derslik. Maaşlarını ödemediğiniz, birer, ikişer kaçan oyuncu grubundan sadece bir elin parmaklarını geçecek bir kadroyla parkeye ayak basıyorsunuz. Kaldı ki geçen sene "Asalet mecbur kılar" söylemiyle şampiyonluk maçına çıkmadığınız ezeli rakibinize karşı. Öyle böyle değil. Her anının ayrı bir hikayesi yazılacak bir maç. Her dakikası, hatta her saniyesiyle. Her molada konuşulanı bile şimdiden tarih olmuş lidersiz bir direniş gösterisi.
Gel gör ki, siz orada yoksunuz. Onlar kahraman. Siz ise işini yapmayan. Ama destan yazıldıktan sonra altına imza atmak için eline kalem alan ilk kişi de sizsiniz. Bu zamana kadar herkese 'I love you' demişsiniz, basketbolculara 'We don't love you' mesajı vermişsiniz. Kaldı ki bir hafta önce Carlos Arroyo travması yaşamış kulüp. Resti çekince, şube sorumlusunun "Kimse Galatasaray'dan büyük değildir" söylemiyle, oyuncunuzun yüzüne bile bakmamışsınız. O gün sahip çıktığınız Galatasaraylılık duruşu, sezonun geri kalan bölümünde yok!
Duruş da tam dik değil. Ergin Ataman söyledi işte. Peşinden Murat Özyer mesajı verdi. "Bakarsınız Carlos Arroyo yarın öbürgün dönebilir" dediler. Nabız yokluyorlar. İkisine de kızmak mümkün değil. Ataman da Özyer de Arroyo kalsın diye son ana kadar çırpındı.
Sorun zaten salondakilerde değil. Yönetim masasının çevresinde oturanlarda. Porto Riko'lu gelirse ne olacak! Ya o gelmemeli. Ya siz orada kalmamalısınız. Kalırsanız, kendinizi inkar edersiniz.
Başa dönelim. Bu tür kahramanlık söylemleri eskidendi. Artık kimse yemiyor. Eskiden "Helal olsun sakatlığına rağmen fedakarlık yaparak sahaya çıktı" diye baştacı edilen sporcu bugün aynısını yaptığında profesyonelliği tartışılır hale geliyor.
O yüzden, o söylemler eskide kaldı. "Gerekirse cebimden veririm" çıkışını da kimse yemez. Abdi İpekçi'de de Türkiye'deki bir başka salonda da! Nefesinizi tüketmeyin.
‘’Özgecan Aslan‘’
İkisi de kız çocuk sahibi değil. Oğulları var aslan gibi. Kız babası olmak mı gerek? Ya da çok popüler birer futbolcu mu? İnsan olmak yeter isyan etmek için. Barbarlığın, hainliğin, alçaklığın tanımı yapılmaz. Onlara 'Hayvan' diyenler var. Ama bugüne dek başka bir hayvana tecavüz edip, bıçaklayıp, yakan bir başka hayvan görmedik. İnsan müsveddesi birkaç varlık, hayatının baharında Özgecan Aslan'ı çekip aldı ailesinin elinden.
Sadece ailesinden değil. Gökhan Gönül'ün, Tolga Zengin'in yüreğinden söküp aldılar bir şeyler. Milyonların canını yaktılar. Ve bizimle ortak havayı solumaya devam ediyorlar, devam edecekler. Özgecan ise buz gibi toprağın altında artık. Hayalleri, hedefleri, umutları ile birlikte... Belki birkaç gün sürecek matemi. Ve maalesef bir gün hepimiz unutup, gideceğiz. Futbol topunun peşinden koşmaya devam edeceğiz. Koca koca adamlar, bir oyun yüzünden birbirlerine söylemedik laf bırakmayacak yine. Küfürler, meydan okumalar, tehditler havada uçuşacak.
Başka ülkelerin kralları, şeyhleri ecelleriyle ölürken 'milli yas' ilan edeceğiz. Özgecan'ın arkasından ise bir dua ile yetineceğiz. Maçlarda bir dakikalık bir saygı duruşu bile yapamayacağız. Hatta aklımıza bile getirmeyeceğiz.
Ve belki de insanlığını rafa kaldıranlar, "Siz spor sitesisiniz. Ne işiniz var cinayetle, ölümle..." diye tepki verecek.
Kusura bakmayın bugün böyle... Özgecan'la ilgili haberler göreceksiniz sitemizde. Çünkü Gökhan Gönül'den ya da Tolga Zengin'den yok bir farkımız. Onlar gibi biz de insanız.
‘’Hamzaoğlu'nun planı çok riskli‘’
Burak Yılmaz kariyerinin en önemli gelişimini Şenol Güneş'in ellerinde gerçekleştirmişti. Onu Süper Lig'in zirvesine, dolaylı olarak bu seviyeye getiren de Şenol Güneş'ti.
Şimdi Hamza Hamzaoğlu ile bir başka dönüşüm yaşayacak gibi. Bu kez depar atan değil, arkadan gelenlere duvar olan bir hücumcuydu. Kariyerinin en fazla topla buluştuğu maçlarından birini çıkarması da bu sebepten. Belki de uzun süre ofsaytsız bir maç oynaması da.
Ancak Hamza Hamzaoğlu'nun riskler barındıran bu oyun planı, Burak için de tehlikeler gizliyor. Her stoper Uğur Demirok gibi kalesinin 40 metre uzağına giderek forvet kovalamaz. İlk gole bakın. Umut Bulut'la giden Uğur'un yaptığı faul, golün başlangıç anı. Ki o Uğur ülkede gelecek vaadeden stoperler arasında gösteriliyor. Burak ve Galatasaray için tehlike de bu noktada başlıyor. Galatasaray, Burak'ın duvar olduğu bölgeyi paslaşarak aşamadığı takdirde rakip için kontratak seçeneği beliriyor. Özellikle de Sneijder sol kanadı boşaltmışken. Sarı-Kırmızılı oyuncular bu tehlikeyi Akhisar karşısında belli oranda bertaraf etti. Semih ve Chedjou orta saha çizgisine kadar yaklaşıp, Akhisar'ın olası hücum paslarına set çekti. Melo'nun yokluğunda Emre'nin ekstra çabası da boşlukları doldurdu. Elbette Gekas'ın can simidi Bilal'in yokluğu da bu bakımdan bakıldığında Galatasaray'ın şansıydı.
Bir başka rakip karşısında da Galatasaray'ı bu diziliş ve oyun yapısıyla görmek gerek. İlk akla gelen örnek geçen haftaki Fenerbahçe-Eskişehirspor maçı. Kadıköy'deki Eskişehir dün gece Arena'da olsaydı, bambaşka bir maç izleyebilirdik.
Burak'ın 2 golü ve Galatasaray'ın galibiyeti onlar için elbette güzel. Ancak Hamza Hamzaoğlu'nun bu oyun planı çok fazla riskli.
‘’Galatasaray'ın karakter sorunu‘’
Rakip stoperin 2 gol attığı bir Şampiyonlar Ligi maçının ardından teknik adama vurmak hak değil. Eldekilerden en iyi 11'i biraraya getirmişti Belçika'da. Oyun planı yeterli miydi tartışılır. Ama ilk düdük öncesi yapılabilecek olanın en iyisini yapmıştı. Sorun bu kez tamamen saha içindeydi. Yıldızlarının oyuna ve skora refleks verememesi ipleri kopardı.
Burak'ın sürekli ofsayt çizgisinin ilerisinde olması bir kader olmamalı artık. Selçuk'un patinaj yapan performansı kısmen kabul edilebilir. O hücumu da savunmayı da bilen bir yıldız. Türkiye standartlarında sıra dışı bir model. Alex'in onun için, "En iyi yerli oyuncu" övgüsünün sebebi de bu özellikleri. Ancak kötü oyununun hırsını hakemden çıkarmaya çalışması kabul edilemez. Ya da takımın iki genç yabancısı; Bruma ve Telles'e fırça atmaya çalışması... Bunlar Selçuk'un bildiğimiz futbol karakterine çok tezat.
Galatasaray'ın dibe vuruşunun başlıca sebebi de bu aslında. Takıma karakter katan Selçuk'un, Burak'ın standartlarından hızla uzaklaşması.
Burak'a dönersek. Her forvet gibi gol kaçırması çok doğal. Ancak özgüvenini kaybetmesi kariyerini tehdit eder boyutta. O, olgunluk çağında Türk futbolunun en hızlı gelişim gösteren isimlerinden biri. Ama üstüne koyarak geliştirdiği meziyetlerini inkar eder halde.
Bu ikilinin yanı sıra Hamit'in sıradanlaşan performansı ise bir sistem adamı oluşundan. Pas atarken, top alırken/verirken bir şablon arıyor ama bulamıyor.
Takım karakterinin buharlaşmasının ardından yetenekleri erozyona uğramış bir tecrübe artık.
Ki o tecrübeyle dahi gidişata dur diyemiyor. En azından saha içinde. Ondandır ki maçlar sonrası en çarpıcı açıklamaları yapanlardan biri. İsyanı diline vuruyor.
Galatasaray, kariyer dosyaları parlak yıldızların bile rayına sokamadığı bir ekip haline geldi.
İşte bundandır ki Prandelli çoğunlukla doğru tercihler yaptığı ama kaybettiği bir maçın ardından ülkesine dönmek zorunda. Bugüne dek karakter katamadığı ekibi bir anlamda onu yüzüstü bıraktı. Hocalarını sabote ettiler iması değil anlatmak istediğim. Güçleri yetmedi. Çaresiz kaldılar. Elbette bu dibe vuruşta onların payı daha az. Belçika'da masum olsa da bu bozuk düzeni inşa eden kişi Prandelli.
Dün sıradanlaştırıp, karakter katamadığı oyuncu grubu bugün İtalyan'ın veda mektubunu yazmış gibi!
‘’Galatasaray çatırdıyor!‘’
Bu seviye böylesi hatalar kabul etmez. Golden 10 dakika öncesini hatırlayın. Sneijder’in kullandığı serbest vuruştan yalnızca 10 saniye sonra top Galatasaray kalesindeydi. Yenen gol ise facia. Rakip
stoper, altı pas üzerinde bomboş kafa vuruyor. Şu iki örnek bile futbolcu grubu olarak işinizi ne kadar ciddiye aldığınızı gösterir. Duruma isyan eden ilk kişinin Sneijder olması ise sorgulanmalı. Uluslararası
düzeyde Hamit, Selçuk, Burak öylece dururken. Tecrübesiz Anderlecht’e karşı farklı bir senaryo geliştirememek başka bir problem. Teknik direktörünüzün tekdüze bir planı olabilir. O plan tıkandığında alternatif üretmek gerekir. Tecrübe bu tür kriz anlarında ortaya çıkması gereken bir vasıftır. Ne mümkün! Galatasaray gibi bir kadro sadece ödenen ücretlerle bile beklentiyi yükseltir. Dün geceki performans yetmez. Değil Devler Ligi’nde ikinci tur, Avrupa Ligi bile kaçar. Galatasaray her yanı çatırdayan bir yapı haline geldi. Bu takımın yeni bir diriliş hamlesine ihtiyacı var. O hamle için Avrupa doğru adres değildi. Galatasaray tüm mazeretlerini tüketti.