‘’Dorukhan elde tutulmalı‘’
Dorukhan Toköz, Eskişehirspor’dan Beşiktaş’a geldiğinde geleceğe dönük bir yatırımdı. Ama genç futbolcu, çok çalıştı hocasının gözüne girdi ve aldığı formayı sakatlanana kadar kimseye vermedi. Üstelik bu performans onu A Milli Takım’a kadar yükseltti. Yani göz kamaştıran bir çıkıştı bu kadar kısa sürede... Ancak tam zirvedeyken yaşadığı talihsiz sakatlık bir anlamda kariyerine önemli bir darbe vurdu. Şu anda sakatlıktan döndü ve ileri bir tarihte ligin başlaması durumunda Beşiktaş formasını giyebilecek durumda olduğunu düşünüyorum. Ancak son gelişmeler bana göre daha düşündürücü. Bu konuyu analiz ettiğimizde kafalarda önemli soru işaretleri olduğunu görüyoruz.
Perde arkasında yaşananlar var
Bir kere Beşiktaş Kulübü’nün yayınladığı bildiride menaceri Nejdet Ergezen’i hedef alan cümlelerden başlamak isterim. Adı geçen menacer, dün bu işe başlayan bir isim değil oldukça tecrübeli. Futbolcusu hakkında neler söyleyeceğini ve söylediklerinin nereye gideceğini bilecek kadar deneyimlidir. O zaman burada yani perde arkasında bazı gelişmeler olduğunu gösteriyor. Muhtemelen Beşiktaş Kulübü, sakatlıktan çıkan oyuncusunun sözleşme uzatmasında ücret konusunda tatmin edici bir teklif sunmamıştır.
Böyle yerliler kaybedilmemeli
Necdet Ergezen, bu mevkide oynayan yabancı isimlerin ücretlerini baz alıyor... Ve yabancı isimlerin yaşları oldukça ileri ya da Elneny gibi kiralık. Şimdi sizin elinizde kendini kanıtlamış 23 yaşında bir değer olunca ister istemez bu kıyaslamaları yapmanız doğal. Şu anda futbolun durduğu ve kulüplerin ekonomik çıkmazda olduğu dönemde Beşiktaş’ın özellikle orta alan planlamasında yapması gereken böyle yerli isimleri elinde tutması akılcı olanı.
Fatih Aksoy’la beraber...
Yeni sezonda orta alana Dorukhan ile birlikte Sivasspor’da kiralık oynayan hazır genç ve pişmiş Fatih Aksoy’u koyarsınız en az 5-6 yıl bu bölgeyi sağlama alırsınız. O nedenle kulüp, Dorukhan ve menacerinin söylemlerine bakarak çıkarttığım sonuçlar şunlar olabilir. Önce menacer ve Dorukhan tarafına bakarsak söylemler iyi polis-kötü polisi mi oynuyorlar ya da tavşana kaç, tazıya tut durumu gibi bir strateji mi izleniyor. Kulüp tarafından bakarsak önce bir nabzı yoklandı olmadı sert bir üslup kullanıp bir adım öne geçerek oyuncu üzerinde psikolojik baskı yaratıp bir başka kulübe gitmesini önlemek... Tabi ki bütün bunlar benim gelişmelerden çıkardığım bir analiz... Bekleyip göreceğiz...
‘’İki önemli sorun çözülmeli‘’
Futbolda tahmini başlangıç TFF Başkanı Nihat Özdemir’in söylemiyle Haziran başı gibi görünüyor. Bu biraz da sağlık kurulundan gelecek haberlere bağlı. Umarız bu tarihe kadar beklediğimiz iyi haberleri alırız ve futbol heyecanına geri döneriz. Tabi ki temennilerle gerçekler ne kadar örtüşür bekleyip göreceğiz. Benim bugün üzerinde durmak istediğim konu verilen tarih, yani 2 aylık süre içinde yabancı oyuncuların tavrı ne olacak! Malum transfer sözleşmeleri 31 Mayıs’ta biten oyuncular kalan 8 maçı nasıl oynayacak? Daha doğrusu oynayacaklar mı! Çünkü şimdiden bu konuda sıkıntılar konusunda uyarmak isterim. Bazı kulüpler sözleşmeleri son maça kadar ibaresi koyarak kendilerini sağlama almışlar. Ama yapmayan kulüpler ne olacak? İşte burada federasyonumuzun devreye girmesi ve UEFA ile bu konuyu görüşmesi lazım.
Son maça kadar...
Bu sadece bize mahsus bir durum değil aslında. O nedenle UEFA’nın bu konuya çözüm odaklı bakacağını düşünüyorum. Bu konu mutlaka çözüme kavuşmak zorunda. Yani bu sezonun tamamlanana kadar kulüplerin ellerindeki kadroyu son maça kadar kullanma hakkı olmalı diyorum. Şu an için ikinci bir sorun da bu iki aylık bekleme süresinin açıklanmasından sonra bazı kulüplerdeki yabancı oyuncuların ülkelerine gitme isteği. Bu istek de kulüplerimizi zorda bırakabilir.
Özel uçaklar...
Çünkü böyle bir eylemde dönüşlerinde en az 14 gün karantinada olacaklarını düşünürsek bu oyuncular maçlara nasıl hazırlanacak? Son bir not; bu oyuncular nasıl gidebilirler uçuşlar kapalı değil mi diye sorabilirsiniz. Aldığım bilgi aralarında birleşip özel uçak tutarak bu seyahatleri yapabilme şansları var. Açıkcası bir taraftan umutla futbola dönmeyi beklerken bu muhtemel sorunları da gözardı etmeyelim derim.
‘’Emre Belözoğlu artık saha dışında olmalı‘’
Futbolda vedalar zordur. Gerçekten profesyonel de olsanız sahaya çıktığınızda, topu gördüğünüz zaman her şey unutulur. Messi ne diyor, “Bu işten para kazanamıyor olsaydım, bedava oynardım.” Emre’yi de bu motivasyon bu yaşa kadar oynattı zaten. O nedenle Emre’nin durumuna böyle bakmalıyız. Son sezonu derken yaşanan olağanüstü durum kararını revize ettirir mi? Tabi ki kararı kendisi verecektir...
Ama bence orlamaya gerek yok. Türk futboluna altın harflerle damgasını vurmuş bir isim olarak kendisini yıpratmamalı. Maalesef bunun örneklerini geçmişte gördük. Emre’ye ıslıklarla, protestolarla veda asla yakışmaz. Çünkü bu sezonki performansı bırakmaya dönük sinyaller vermişti. Yakışan, yine kulüpte kalıp Fenerbahçe’ye sahanın dışında uzun yıllar hizmet etmesi.
‘’Gelecek planları‘’
Olağanüstü süreci yaşarken sonrasında da neler yapabileceğimizin planlarını da tasarlamak gerekir. Bu kişisel olduğu gibi kurumsal anlamda da böyle olmalı. Süper Lig’de kulüplerimiz de kurumsal bir yapı olarak planlarını revize etmek zorundalar. Trabzonspor ’u ele almak gerekirse... Karadeniz ekibi ne yapabilir diye düşüncelerimizi paylaşmak istedim. Ligde lider olan Bordo-Mavili ekip, kalan 8 maç için bekleyişini sürdürürken, bu periyotta gelecek sezon için neler yapmalı? Dünyadaki büyük kulüplerin de içinde bulunduğu bir çok kurum maaş kesintileri ve bütçe küçülmelerine gittiğini açıkladı. O nedenle benim kişisel fikrim Trabzonspor, şampiyon olsa dahi yeni Sörlothlar bulmaya devam etmeli. Şu ara dönemde de bunun arayışları sürmeli. Ama böyle oyuncuları 23 yaşında Crystal Palace’tan değil, 18-19 yaşında Norveç’ten bulup getirmek çok daha kıymetli. Tabii ki bu kolay bir iş değil.
Sörloth satılabilir
Önce iyi bir bütçe planlaması yapılmalı. Gerekirse yaz döneminde Sörloth’un bonservisi alınarak, onun satışından iyi bir rakamla kulübe büyük gelir getirilir. Bu konuda duygusal değil rasyonel davranmak gerekir. Öte yandan kadroya baktığımızda kiralık ve ileri yaştaki oyuncular konusunu masaya yatırmak şart... Böyle baktığımda Sosa ile anlaşıp diğer yabancı isimlere birer yıllık sözleşmeler sunulmalı. Pereira gibi Novak gibi etkili isimler kalabilir. Nwakaeme, dokusu takımla-şehirle uyuşmuş bir oyuncu olarak genç olmasa da özel bir isim olarak kadroda mutlaka yer almalı. Ndiaye konusuna gelirsek, o bölgede Sosa’nın yanında yerli olabilir. Çünkü kadroda oynamış ve oynamaya hazır genç isimleri zaman zaman bu sezon izledik.
Rakiplere fark atarlar
Olası bir Uğurcan teklifine karşı da kulübün B planı olmalı. Tahmin ediyorum ki böyle bir teklif belki de gelmiştir. O nedenle tecrübeli bir yabancı kaleci ve Erce ile kale güçlendirilebilir. Bir de elbette stoper bölgesinde elinizde en az 4 kaliteli savunmacı olmalı. Savunma tandemi pek tatmin edici değil. Özetlersek, Trabzonspor bana göre Sosa’nın etrafında bir kadro yapılanmasına gitmeli. Eğer Sörloth ve Uğurcan iyi bir teklif gelirve satılırsa, orayı doldurmak için yazımın başında söylediğim gibi gözü etkili avcılar bulup yani iyi scoutlarla başarılı operasyonlara ihtiyaç var. Yetenekli altyapısıyla bu açıkları kapatacak güce sahip Trabzonspor, bu avantajıyla iyi bir üst akılla rakiplerine fark atar, yeter ki inansınlar...
‘’Avcı söyleseydi ortalık yıkılırdı‘’
Sergen Yalçın gerçekten özel bir kişilik. Birkaç gün önce bir TV kanalına bağlandığında, ‘Futbolcuların durumu nasıl’ diye sorulan soruya, “Vallahi hiçbirinden haberim yok” diye verdiği cevap gerçekten özel bir insan olduğunun en büyük kanıtı. Zaten bu yanıta stüdyodakiler de kahkahalarını tutamadı. Bu görüntüleri ben de izler izlemez aklıma hemen şu geldi. Bu cevabı Abdullah Avcı’nın verdiğini düşünün. Bence ortalık yıkılırdı ve büyük tepki alırdı. ‘Baksanıza adamın futbolcularından haberi yok, takımı kime teslim etmişiz ya da ben dememiş miydim’ gibi bir sürü eleştiri alırdı Avcı.
Profesyonel bakarsak eleştirilmelidir
Oysa Sergen Yalçın’ın bu söylemi görsel-işitsel ve yazılı basında o kadar sempatik karşılandı ki inanılır gibi değil. Tabi ki böyle karşılanmasının tek sebebi bunu söyleyenin Sergen Yalçın olması. Öyle popüler ve öyle özel bir kişilik ki kredisinin ne kadar yüksek olduğunun en büyük göstergesidir bu pozitif bakış. Zaten bu rüzgar getirmedi mi Beşiktaş’a Sergen Yalçın’ı... Ama olaya profesyonel baktığımızda böyle bir söylem eleştirilmelidir.
Söylem ve eylemlerde daha hassas olunmalı
Evet olağanüstü bir dönem yaşıyoruz ama futbolun tüm paydaşlarında önemli bir aktör olarak teknik adamlar da söylemlerinde ve eylemlerinde daha hassas olmalı diye düşünüyorum. Bugün telekonferans ile antrenman yaptıran teknik adamları en azından motivasyonu diri tutma çabası olarak görüyorum ve saygı duyuyorum. Özetle aynı geminin içindeyiz ve futbolsuz günlerde futbolun değerini daha iyi anladık. Şimdilik özlemle o günlerin bir an evvel geri gelmesini bekliyoruz...
Volkan Babacan en doğru aday
Beşiktaş, Karius sonrası kaleyi kim alır sorusunun cevabını bulmaya çalışıyor. Volkan Babacan’ın en güçlü aday olarak öne çıktığını görüyorum. Benim kişisel görüşüm olabilecek en doğru isim. Son 6 yıldır Başakşehir’de ve son iki sezonu bir kenara koyarsak performans muhteşem. 4 sezon Başakşehir formasıyla tüm maçlarda oynadı ve Milli Takım’a kadar yükseldi. Yaşadığı bir olay ve kulüp tarafından açıklanmasa da formayı Mert Günok’a kaptırmasına neden oldu. Mert de yüksek performansıyla bir daha formayı Volkan’a vermedi. Şu bir gerçek ki Volkan gibi kaliteli bir ismin bu yaşta artık yedek beklemesi değil oynaması lazım. Tabii ki kendi kulübündeki ortam ve Mert’in olası bir transferle ayrılması ne ifade eder onun için bilemeyiz. Ama tecrübesiyle, hava toplarındaki hakimiyetiyle, Süper Lig’deki maç sayısıyla Beşiktaş için bana göre biçilmiş kaftan diyebilirim...
‘’Tarih yazmak kendi elinde‘’
Bu belirsiz ortamda futbol konuşmak gerçekten çok zor. Bir taraftan ne zaman normale döneriz diye her kafadan bir ses çıkarken gel de futbol yazısı yaz. Bunu şikayet olarak söylemiyorum. Sadece durum tespiti. Bizim işimiz futbol ve sabırsızlıkla futbol dolu günleri bekliyoruz. Ve sağlık olmadan hiçbir şeyin olmayacağını biliyoruz. Biz yine de umutla liglerimizin yakın zamanda başlamasını umut ederek analizlerimizi, görüşlerimizi okuyucularımızla paylaşmaya devam edeceğiz. Trabzonspor’u, bugün teknik direktör Hüseyin Çimşir’in penceresinden ele almak istedim. Genç teknik adam belki de tarihe adını altın harflerle yazdıracak ve Trabzonspor efsaneleri arasına girecek. Ya da yakaladığı büyük fırsatı kullanamayan bir teknik adam olarak anılacak....
Bu yükü taşımak zor
Düşünsenize ilk teknik adamlığınızda yıllardır şampiyonluk özlemi çeken bir kulübü zafere taşıyorsunuz. Gerçekten bu herkese nasip olmaz. Ancak bu hedefin dayanılmaz ağırlığını taşıyabilmek hiç kolay değil. Çimşir’in bu süreçte artısı bana göre uzun süredir kulübün içinden birisi olması. Ayrıca Ünal Karaman’ın yardımcısı olarak kadroyu iyi tanıması. Şu anda altyapıdan takıma kattığı isimler ve tecrübeli yerliyabancı yıldızlarla arasında iyi bir elektrik olduğunu görüyoruz. Peki Sturridge ile Obi Mikel’in gitmesi hocanın elini zayıflatır mı? Gerçekçi olmak lazım, eldeki kadro bana göre bu ikiliyi aratmaz. Ancak kadro zenginliği her zaman forma rekabeti yaratır. İkisi de Premier Lig tecrübeli ve yokluklarını küçüksemek hata olur.
Oyuncu olarak yaptı
Gelelim lig yarışına... Kalan maçların kolay olmadığı ortada. Bu fikstürden şampiyonluk çıkartmak için Hüseyin Çimşir’in şu anki duruma bir devre arası dönemmiş gibi bakması gerek. Tabii ki takım olarak antrenmanların bile olmadığı şu süreçte yapması gereken öncelikli şey, kendini mental olarak hazırlamalı. Kentin önemli dinamikleriyle, şampiyonluk yaşamış isimlerle diyalogda olmalı, fikirlerini almalı. Ayrıca yerel basına da bu yürüyüşte ne kadar önemli olduklarını hatırlatıp, kötü sonuçlarda dahi destek istemeli. Trabzonspor şu an lider ve bu büyük avantajı sonuna kadar sürdürmenin yolu sakin ve kararlı olmaktan geçiyor. Bursaspor’da futbolcu olarak şampiyonluk yaşamış bir hocanın bu duyguları ve bu dönemi iyi yöneteceğini düşünüyorum.
‘’Tarih yazmak kendi elinde‘’
Bu belirsiz ortamda futbol konuşmak gerçekten çok zor. Bir taraftan ne zaman normale döneriz diye her kafadan bir ses çıkarken gel de futbol yazısı yaz. Bunu şikayet olarak söylemiyorum. Sadece durum tespiti. Bizim işimiz futbol ve sabırsızlıkla futbol dolu günleri bekliyoruz. Ve sağlık olmadan hiçbir şeyin olmayacağını biliyoruz. Biz yine de umutla liglerimizin yakın zamanda başlamasını umut ederek analizlerimizi, görüşlerimizi okuyucularımızla paylaşmaya devam edeceğiz. Trabzonspor’u, bugün teknik direktör Hüseyin Çimşir’in penceresinden ele almak istedim. Genç teknik adam belki de tarihe adını altın harflerle yazdıracak ve Trabzonspor efsaneleri arasına girecek. Ya da yakaladığı büyük fırsatı kullanamayan bir teknik adam olarak anılacak....
Bu yükü taşımak zor
Düşünsenize ilk teknik adamlığınızda yıllardır şampiyonluk özlemi çeken bir kulübü zafere taşıyorsunuz. Gerçekten bu herkese nasip olmaz. Ancak bu hedefin dayanılmaz ağırlığını taşıyabilmek hiç kolay değil. Çimşir’in bu süreçte artısı bana göre uzun süredir kulübün içinden birisi olması. Ayrıca Ünal Karaman’ın yardımcısı olarak kadroyu iyi tanıması. Şu anda altyapıdan takıma kattığı isimler ve tecrübeli yerliyabancı yıldızlarla arasında iyi bir elektrik olduğunu görüyoruz. Peki Sturridge ile Obi Mikel’in gitmesi hocanın elini zayıflatır mı? Gerçekçi olmak lazım, eldeki kadro bana göre bu ikiliyi aratmaz. Ancak kadro zenginliği her zaman forma rekabeti yaratır. İkisi de Premier Lig tecrübeli ve yokluklarını küçüksemek hata olur.
Oyuncu olarak yaptı
Gelelim lig yarışına... Kalan maçların kolay olmadığı ortada. Bu fikstürden şampiyonluk çıkartmak için Hüseyin Çimşir’in şu anki duruma bir devre arası dönemmiş gibi bakması gerek. Tabii ki takım olarak antrenmanların bile olmadığı şu süreçte yapması gereken öncelikli şey, kendini mental olarak hazırlamalı. Kentin önemli dinamikleriyle, şampiyonluk yaşamış isimlerle diyalogda olmalı, fikirlerini almalı. Ayrıca yerel basına da bu yürüyüşte ne kadar önemli olduklarını hatırlatıp, kötü sonuçlarda dahi destek istemeli. Trabzonspor şu an lider ve bu büyük avantajı sonuna kadar sürdürmenin yolu sakin ve kararlı olmaktan geçiyor. Bursaspor’da futbolcu olarak şampiyonluk yaşamış bir hocanın bu duyguları ve bu dönemi iyi yöneteceğini düşünüyorum.
‘’Yönetim dikkatli olmalı!‘’
Trabzonspor, aynı Başakşehir ve Galatasaray gibi şampiyonluk rüzgarını arkasına almış bir ekip olarak ertelemeden en fazla etkilenen takım diyebiliriz. Ancak yaşanan küresel salgından ötürü herkes şartlara uymak zorunda. Peki liglerin başlamasına kadar Trabzonspor ligin lideri olarak nasıl bir strateji içinde olmalı? Önce yönetimden başlayalım. Bir kere söylemde çok dikkatli olunmalı ve kelimeler itinayla seçilmeli. Taraftara hoş görünmek gibi bir zorunluluk içinde hissetmemeli yönetim kendisini.
Psikolojik destek gerekli
Bunu neden söylüyorum; Trabzonspor şu anda iki kulvarda da başarılı bir performans sergiliyor. Benim gördüğüm Trabzon taraftarı takımından mutlu ve polemiklerle takımının yıpratılmasını istemez. O nedenle verilen kararlara uyup işine bakmalı Trabzonspor. Futbol takımı ise yerlisiyle yabancısıyla topbaşı yapar yapmaz fizik olarak çabuk toparlanır. Ama önemli olan psikolojik olarak durumları nasıl? Burda iş teknik kadroya düşüyor. Mutlaka psikolojik bir danışman gerekirse toplu terapilerle mental hazırlıkta yapılmalı. İmajımızı zedeler Bu yöntem aslında tüm takımlar İçin geçerli hatta bir ihtiyaç diyebilirim. Bir de bu Obi Mikel konusuna değinmeden geçemeyeceğim. Kariyerli ve ünlü bir isim olarak Mikel ayrılışından sonra dış basına verdiği olumsuz demeç sadece Trabzonspor’u değil Türkiye’yi de imaj olarak zedeler. Bu tür ayrılıklarda daha hassas olmalıyız.
Fırsat vermeyelim
Tabii ki hiçbir futbolcu kulübün üstünde olamaz. Ama futbol evrensel bir spor unutmayalım. Bizler misafirperverlik konusunda örnek bir ülke olarak bu konularda kimseye fırsat vermeyelim derim...