Arama

Popüler aramalar

‘’Zdravkov olmasa...‘’

Sahaya bakıyorsunuç tek forvet Okan Öztürk. Peki evinde beraberliğe oynarsan nasıl ligde kalırsın? Güvenç Kurtar’ın ilk maçıydı. Biliyorum elinde sihirli değnek yok. Tecrübeli hoca fizik ve moral olarak çökmüş bir takımın başında sahaya çıktı. Üstelik karşısında çok formda bir Gençlerbirliği vardı. Bütün bunları bir yana koyalım. Ama zaten işler iyi gidiyor olsa ilk yarıda üçüncü teknik direktörüyle çalışıyor olmazdı Rizespor. Fakat benim Güvenç Kurtar’ın daha hücum karakterli ve rakip savunmayı daha fazla rahatsız eden bir 11 sahaya sürmesini beklerdim.İlk yarı için söylenecek hiçbir şey yok. Tam bir kör döğüşü izledik. Başkent ekibinin teknik direktörü Mesut Bakkal’ın planı, ilk yarı rakibi yormak, ikinci yarıda ise vurmaktı. Nitekim, böyle de oldu. Eğer Rizespor kalecisi Zdravkov gününde olmasaydı Gençlerbirliği farka koşabilirdi. 1-0’dan sonra Mehmet Çakır ve Isaac, yüzde yüzlük gol pozisyonlarını değerlendiremedi. Futbol çok garip bir oyun. Bu kadar fırsatı kaçarırsan ve son düdükten önce maçın bittiğini zannedersen yanılırsın. Dün de Gençlerbirliği’nin başına gelen buydu. Başkent ekibi 90 dakikanın bittiğini sandı. Fakat öyle olmadı ve uzatmaların son saniyelerinde kazanılan penaltı golü Rizespor için en az galibiyet kadar anlamlıydı. Yine de bu 1 puanın mimarı, başta da söylediğim gibi kaleci Zdravkov’dur. Ev sahibi ekip, evinde de olsa, belki de ligin sonunda çok lazım olacak bir puanı Gençlerbirliği’nden aldı.

19 Aralık 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sessiz kalmayın‘’

“Saldırı; doğru kalemlere yapılmış en organize gözdağıdır. Bugün suskun kalırsak, ileride bin beteri olduğunda, kimse konuşmasın.”“EGE TV’de yaşananlara medyası toplu halde tavrını koymalı, suçlular ve teşvik edenler, en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.”"İnşallah bir daha da görmem"Yıllardır sporun içindeyim. Yıllardır televizyonda futbol ağırlıklı da olsa spor programlarının tümünü seyrederim. Ama böylesine ilk defa tanık oldum. Canlı yayında bir programın taraftar, pardon (!) tribün teröristleri tarafından basıldığını ilk defa gördüm. İnşallah bir daha da görmem. Her pazartesi olduğu gibi akşam evde televizyonun karşısında spor programlarını zaplarken gözüm Ege TV’ye takıldı. Zaman zaman bu bölgede, hakkında bilgi sahibi olmak için izlediğim “Futbol Dosyası” programı gerçekten seviyeli. Sunucusundan, konuklarına kadar yorumlar ve eleştiriler yapıcı düzeyde. Ayrıca saldırının hedefi olan Metin Gökalp’i de çok yakından tanıyorum. Kendisi profesyonel futbol oynamış ve eleştirlerini bilerek yapan dürüst bir isim. Ama bazı çevreler Latin Amerika modelini benimsemiş olmalı ki, eleştirilere yanıt olarak yayını basmayı yeğlemiş. Oysa bizler İstanbul’dan, İzmir’i çok güzel bilirdik. “Ah keşke emekli olsak da gidip İzmir’de yaşasak” diyen bir çok dostumuz vardır. Çünkü iklimiyle, Kordonu’yla, Karşıyaka’sıyla, turizm beldelerine yakınlığıyla gerçekten bir cazibe merkezi olarak tanırız İzmir’i. Ama pazartesi gecesi gördüğüm manzara ile bütün bu hayallerim yıkıldı. Türkiye’nin batıya açılan en önemli penceresi, modernliğin simgesi dediğimiz İzmir’de, bir televizyon kanalı 10-15 civarında futbol eşkiyası tarafından basılıyor ve programcılar tehdit ediliyor, tartaklanıyor. Belki çoğunuz görüntüleri izlememişsinizdir. Adamlar o kadar pervasızdılar ki, hiç kimseden çekinmedikleri her hallerinden belliydi. Ellerinde kutu biralar, birinin boynunda Karşıyaka atkısı, diğeri de görüntü almaya çalışan kameramana gözdağı veren hareketlerle dikleniyor. Daha sonra konuşmacıların olduğu masaya gidip çok saygıdeğer yorumcu Bülent Buda’ya da ellerini gözüne sokacak şekilde tehditkar tavırlarda bulunuyor. Bu görüntülerin tamamını, televizyona giriş ve çıkışlarına kadar izledim. Ve bütün bunlar o güzel İzmirimiz’de oluyor. Hiç kimse bana “Bir avuç serseri, kendini bilmez” filan diye eyyam dolu sözler söylemesin. Bunların hiçbiri bir avuç filan değil. Bunlar organize olmuş, bir yerlerden düğmeye basılarak tetiklenen çeteler. Bunlar stat terörünün infaz görevlileri. Aksi halde 15 kişi toplanıp, “Vay bizim takım hakkında kötü konuşuyorlar, hadi gidelim televizyon basalım” diyecek halleri yok. Her hallerinden belli ki, önce güvenliği etkisiz hale getirecek kadar bilinçli ve hazırlıklı kişiler. Bu saldırı; doğruyu konuşan ve yazanlara yapılmış en organize ve somut gözdağıdır. Bugün bu hareketi küçük tepkilerle geçiştirip, suskun kalırsak, ileride bin beterleri olduğunda, kimse konuşmasın. O nedenle EGE TV’de yaşananlara Türk medyası toplu halde tavrını koymalı. Suçlular ve suçluları teşvik edenler, en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.Sevgili meslekdaşlarım, işimiz gerçekten çok zor. Adam televizyonu izlerken kızıyor ve elini kolunu sallaya sallaya televizyonu basıyorsa, durum vahim demektir. Yazımı yaşadığım bir anekdotla kapatmak istiyorum. Hiç unutmam, şimdi ismini vermeyeceğim bir ilin emniyet müdürüne, tribün terörü ile ilgili olarak ne yaptıklarını sormuştum. Açıkcası, “Ağzından salya akan bu adamları polis gördüğü halde niye tribünde tutuyor” diye sormuştum. Müdür beyin yanıtı, “Biz onları kamerayla tespit ediyoruz” şeklinde olmuştu. Demek ki kamerayla tespit edilerek alınan önlemler meyvesini vermeye başladı. İnfaz aşamasında gelinen nokta bu. Bundan sonrası malumunuz, “Er kişi niyetine” diye bitiyor...

14 Aralık 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sınıfta kaldınız!‘’

Sonunda olacağı buydu. Aylardır kendimizi yırtıyoruz ama kimseye anlatamadık. Sonuçta Türk futbolu sonsuz bir hızla uçuruma gidiyor. Pazar gecesi televizyonlarından spor programlarını izleyenler, Sivas’taki tribünlerin maç sonrası kargaşasını izledi. Daha sonra 2. lig A kategorisinden gelen bölgesel kanalların gönderdiği, objektifliği tartışılır görüntüler izlendi. Niye “objektifliği tartışılır” diyorum. Çünkü artık her kentte en az iki veya üç yerel kanal var. Görüntüyü gönderenlerin, kulübe yakınlığına veya uzaklığına göre çarpıtma ihtimali yüksek. Ben bunları yazarken bir çok yeri dolaşmış birisi olarak söylüyorum. Yani farazi yorumlar değil. Ayrıca diğer bir boyut da başarısız yönetimler, başarısız teknik direktörler ve başarısız futbolcuların, dikkati başka yöne çekme konusunda iyice profesyonelleşmeleri. Kardeşim sen adamın parasını vermiyorsun, sözünde durmuyorsun, ondan sonra alınan kötü sonucu direkt hakemlere yüklüyorsun. Futbolcu hafta içi kendine bakmıyor, maçta çok önemli hatalar yapıyor, takımına gol yediriyor ya da boş kaleye topu vuramıyor, maç bitiminde yüklen hakemlere... Evet bu madalyonun bir yüzü.Gelelim hakem kanadına;MHK Başkanı Ufuk Özerten’in basma kalıp sözcüklerden oluşan söylemlerini kanıksadık. “Çocuklar aslan gibi hepsinin arkasındayım” şeklindeki mutad demeçlerini her pazartesi duyuyoruz. Ama şu bir gerçek ki, hiç kimse masum değil. Bakın bu hakem atamaları konusunda uzun süredir şikayetler alıyordum, ama yine de “önyargılı olmayalım” deyip, işi zamana bırakmayı yeğledim. Ancak 16. hafta bitti ve yer yerinden oynadı. Bütün bu atamaların, Oğuz Sarvan tarafından yapıldığı söyleniyor. Sarvan’ın niyetinin ne olduğunu bilemem ama atamalar konusunda başarısız olduğu bir gerçek. Şimdi bana kimse bir takım talimatlar ve eyyamcı açıklamalar yapmasın. Bunlara kendilerinin bile inanmadığını biliyorum. Siz Türkiye gerçeğine göre hareket etmek zorundasınız. Çünkü geçmişten defo yüklü bir hakem kitlesiyle Türk futbolu idare ediliyor. Önceki alışkanlıklarını atamayan insanlar, hala bir maça atandığı zaman bunun ne anlama geldiği biliyor. O nedenle Sarvan’ın başarızılığının altında yatan en büyük gerçek; bu faktörleri gözönüne almamasıdır. Şimdi soruyorum, “Talimatlara uygun da olsa, Elazığspor-Uşakspor maçına Manisa bölgesinden hakem atanır mı!” Coğrafi olarak Uşak ile Manisa iki komşu kent. Çağatay Şahan’ın ismi açıklandığı an Elazığ kamuoyu ister istemez bir önyargı içine girmiş. Bir de buna 90 dakika içinde verilen bolca sarı ve kırmızı kartları ekleyin ve sonunda yarattığınız bu kaosun içinden nasıl çıkılır, düşünün. Niye bu genç çocukları ateşe atıyorsunuz? Eğer bir hesabınız varsa, başka yolları deneyin. Zaten patlamaya hazır bir dinamit gibi maça gelen seyirciyi tetiklemenin, kime ne yararı var? Ancak şu konunun altını çizmek istiyorum. Bu demek değil ki, sarı ve kırmızı kartını sınırlı bir şekilde kullansın. Kesinlikle hayır! Eğer gerekirse ve doğru bir kararsa, kullansın. Önemli olan bunları yaparken içi rahat mı! Bakın hedef göstermek için yazmıyorum. Çünkü Altay takımı hakemlerden çok darbe yemiş ve bu yüzden küme düşmüş bir takım. Ama Altay’ın son 3 maçına bakın, dışarda Çanakkale, içeride Mardin ve son olarak Mersin deplasmanı... Bu üç maçta da Altay’ın rakipleri veryansın ediyor. Bakın, kimseyi aptal yerine koymayın. Benim her zaman, “maçlar televizyondan yayınlansın” diye tutturmamın sebebi bu... Eğer bu maçlar adam gibi yayınlansa, herkes istediği kadar konuşsun, biz gördüğümüze inanırız. Ama başta da söylediğim gibi, kötü yöneten, kötü taktik veren ve kötü oynayanın, suçu üstünden atmasının en kolay yolu; dikkatleri başka yöne çekmektir. Bizler de eldeki bu verilerlerden yola çıkarak, bir takım parçaları birleştirip, sonuçlar çıkartmaya uğraşıyoruz. Artık ilk yarınının son haftasına geldik. İkinci yarı maçlar yayınlanmazsa, şimdiden söylüyorum; kan gövdeyi götürür. Bunun altından ne Ufuk Özerten ne de Oğuz Sarvan kalkar. Kimse bölgecilik yapmasın. Kimse Türk futbolunu, kişisel hesaplaşmaları için kullanmasın. Ayrıca herkes mazisine bakıp, kendisiyle yüzleşsin. Bugün ağlayanlar, geçmişte aynı yolları denediklerini hatırlasın. Açıkcası; ne ekersen onu biçersin. Şunu herkesin bilmesini isterim. Türkiye liglerinde hakemlerden şikayet eden bir çok takım, bu hakemlerle büyük başarılar yakaladı! O zamanlar da, bir çok takımın mağduriyet yaşadığına hepimiz tanığız. Ki o mağduriyetlerden en büyüğünü başta da söylediğim gibi yaşayanlardan biri Altay’dır. Diyarbakırspor-Altay maçı hala aynı canlılığıyla gözlerimin önündedir. Bugün o maçı yaşayan futbolcu, yönetici ve teknik direktörler hayatta. Önceki yıl İzmirspor’un küme düştüğü Mersin İdman Yurdu-İzmirspor maçı, hala belleğimde tüm tazeliğiyle duruyor. İzmir’deki Karşıyaka-Göztepe maçı ve kaybolan hayatlar... Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Öncelikle herkes kendi kapısının önünü temizlesin, ondan sonra da delikanlı gibi tepkisini koysun. Ben buradan canı çok yanan Anadolu kulüplerine bir öneride bulunmak istiyorum. Önümüzdeki 2006 Ocak ayında Federasyon seçimleri var. Şimdilik bir çalışma olduğunu biliyorum. Ama bunu daha somut hale getirip, bir güç oluştursunlar. Yeni seçilecek başkanın 3 büyüklerin değil, Türk futbolunun başkanı olmasını istiyorlarsa, birlik olup, ortak bir aday üzerinde birleşsinler. Bence oluşacak bir Anadolu İttifakı, gelecekte seslerini daha gür duyuracaktır.Bursaspor-DardanelsporHaftanın sürprizi Bursa’dan geldi. Timsahlar erken golle öne geçince, maçın bittiğini sandı. “Rakip nasıl olsa puan cetvelinde son sırada.” diyen Yeşil-Beyazlılar, 90. dakikada yedikleri şok golle sadece Bursa’yı değil tüm Türkiye’yi şaşırttılar. Tek farklı galibiyet, bir kaza kurşunuyla güme gitti. Ancak bu bir puan, Dardanel adına gelecek için umut ışığı olabilir.Antalyaspor-SakaryasporEvsahibi ekip mutlak kazanmak zorunda olduğu 90 dakikadan mutlu ayrıldı. Antalyaspor, Sakaryaspor karşısında ilk golü yiyip, yenik duruma düşmesine rağmen çabuk toparladı. Her zaman söylüyorum, Antalya forvetleri çalışırsa, Antalyaspor kazanır, eğer suskunlarsa, işleri çok zor. Pazar gecesi Coşkun ve Taner ikilisi işbaşındaydı ve ev sahibi ekip kazandı. Ben bu maçla ilgili yorumu bir kenara bırakıp, Antalyaspor’u ve taraftarını kutlamak istiyorum. Gerçekten de çok kritik maçlar oynamalarına rağmen, hiç bir zaman çirkinlik içine girmediler. Demek ki Antalya bazı şeyleri aşmış ve hazmetmiş.Mersin İdman Yurdu-AltayLevent Eriş’in hafta içi istifasıyla biraz da endişeli halde Mersin’e giden Altay, uzatma dakikalarında attığı golle beraberliği kurtardı. Alt sıralardan kurtulmaya çalışan Mersin İdman Yurdu, 3 puana çok yaklaşmasına rağmen son saniyede Çetin’in golüne engel olamadı ve adeta yıkıldı. Altay’ın bir an evvel toparlanıp, teknik direktörünü belirlemesi ve de devre arasını çok iyi değerlendirmesi gerekir. Çünkü oldukça kaliteli bir kadroları var ama alternatif oyuncu azlığı bellerini büküyor. Bunun da çaresi transferden geçer.İstanbul Belediye-KocaelisporSezon başında gol atmakta zorlanan Kocaelispor, tecrübeli Orhan’ın takıma katılmasıyla rahatladı. Usta krampon, İstanbul Belediye filelerine 3 gol atmasına rağmen, takımı sahadan beraberlikle ayrıldı. Son 6 haftada 4 galibiyet iki beraberlik alan Körfez ekibi, yine kaçan iki puana yanıyor. İstanbul Belediye ise, zorlu bir maçta, evinde yenik durumdan beraberliği kurtardı ve buruk bir sevinç yaşadı, diyebiliriz.Sebatspor-İstanbulsporA kategorisinin genç ekibi haftanın sürprizlerinden birine imza atıyordu. İstanbulspor gibi tecrübeli bir rakip karşısında oyunu uzun süre önde götüren Karadeniz ekibi, yediği tek golle sahadan 1-1’lik beraberlikle ayrıldı. İstanbulspor deplasmanda oynamasına rağmen, hedefi olan 3 puanın sadece birini aldı.Elazığspor-UşaksporBu maç öncesi oynadığı son 4 deplasmandan 3 galibiyet bir yenilgi alan Uşakspor, Elazığ’da altın buldu. Aşigolar, zorlu bir dış saha maçından 3 puan alarak, orta sıralardaki yerini sağlamlaştırdı. Elazığspor ise; yense, büyük bir avanataj sağlayacağı 90 dakikadan puansız ayrılarak, hesaplarını alt üst etti.Mardinspor-Ordusporİki takım da yükselişteydi. Benim de maç öncesi sonucunu en çok merak ettiğim 90 dakikalardan biriydi. Açıkcası tahmin yapmak zordu. Nitekim öyle de oldu. Öne geçen Orduspor, Ali Öztürk’ün golüne engel olamayınca, sahadan galip çıkan olmadı.Karşıyaka-Türk TelekomEv sahibi ekibe 3 kırmızı kartın çıktığı maçın kaderi 90. dakika penaltısıyla belirlendi. Hafta içi yaşanan olumsuz gelişmelere rağmen, zorlu rakibi karşısında öne geçmeyi başaran Karşıyaka, olaylı penaltı golüyle bu haftayı da bir puanla kapattı.Yozgatspor-Gaziantep BelediyeYozgatspor evindeki sıkıntılı günlerinden biri daha yaşadı. Genç rakibi karşısında yenik duruma düşen Kırmızı-Siyahlılar, beraberliği yakaladı ama çok istediği 3 puana ulaşamadı.

13 Aralık 2005, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tek kale‘’

Güneydoğu ekibi, Gençlerbirliği karşısında sanırım ‘en azından 1 puanı alırım’ havasındaydı. Ama ev sahibi ekip önceki hafta evinde aldığı Samsunspor mağlubiyetinin acısını çıkarmak için oyuna temkinli başladı. Rakibine önce orta alanda mutlak üstünlük kuran Gençlerbirliği, sonra da lazım olan golü aradı. Aslında ilk 2 gol tam manasıyla Diyarbakırspor’un hediyesiydi. Zaten bu dakikadan sonra da konuk ekip için maç bitmişti. Diyarbakırspor orta sahasındaki tektik oyuncuların fazlalığı ve pasifliği, Gençler’in işini oldukça kolaylaştırdı. Üstelik sağdan Erhan ve soldan da Uğur Boral’ın öldürücü deparları karşısında ağır Diyarbakır savunması çaresiz kaldı ve çöktü. Herşeye rağmen ben Diyarbakırspor gibi tecrübeli bir kadronun bu kadar kolay demoralize olacağını sanmıyordum. Çok erken havlu attılar. Özellikle oyunun son 60 dakikası tek kale oynandı. İki gol atan Uğur Boral, sahanın yıldızıydı. Genç oyuncu attığı 3. ve 4. gollerdeki müthiş deparlarıyla taraflı-tarafsız herkesten büyük alkış aldı. Milli takım için sol kanat arayanlar biraz Gençlerbirliği maçlarını izlesin. Uğur Boral formuyla, diriliğiyle ve nefis şutlarıyla sol kanadın değişmezlerinden olur.Özet olarak zorlu geçer diye tahmin edilen 90 dakikada Başkent ekibi 3 puana çok kolay ulaştı. Diyarbakır’ın ise maçta elle tutulur bir gol pozisyonun bile olmaması şaşırtıcıydı. Zaten kazanılan ve İlyas’ın Ömer’e teslim ettiği penaltı da tam bir 3-0 penaltısıydı! Sanırım Bülent Demirlek, maç 0-0 iken böyle bir penaltı çalmazdı.

12 Aralık 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Buruk veda‘’

Aslında sahaya çıkan 11 ve oyun kurgusu, Fenerbahçe adına doğruydu. Yerden, kısa paslarla orta alanda hakimiyet kurup, rakibin işi ilk yarıda bitirme istediğini köreltmek hesaplanmıştı. Yenilen golü çıkartırsak gerçek şu ki, bu direnç çok rahat kırıldı. Sarı-Lacivertliler, ilk 45 dakikanın hakimiydi. İstanbul’da nefes bile aldırmadan yendiği PSV’nin burada da nefesi rahatlıkla kesilebilirdi ama Şampiyonlar Ligi’nde oynuyorsanız böyle kolay gol yeme hakkınız yok. Düşünün ki, bir ölü top, beraberinde hiç sürpriz olmayan bir vuruş ve savunmanın göbeğinde kimse yok! Adam gibi bir alan savunması yapılsa Cocu’yu Tuncay mı karşılardı, yoksa Lucuiano ya da Önder Turacı mı? Ama serbest atış öncesinde Alex’e yapılan hareket de hem faul hem de sarı karttı. Fransız hakem yanlış bir kararla devam dedi ve PSV’nin golü geldi. Ancak ilk yarıda Fenerbahçe’nin olumlu görüntüsünü bozan isim Tuncay’dı. Genç oyuncu o kadar kötü günündeydi ki, inanılmaz pas hatalarıyla iyi giden taktik anlayışı bozan isimdi. Bir de üstüne gol pozisyonundaki zamanlama hatası eklenince iyice demoralize oldu. Bence Daum, ilk 20 dakikada Tuncay-Mehmet Yozgatlı değişikliği yapıp, Nobre’yi de yerine çekmeliydi. Alman çalıştırıcı, taktik yönünden olumsuz puan aldı.İkinci yarıya da ilk bölümdeki baskının sürmesi ümidiyle başladık. Eleştirdiğimiz Tuncay, biraz daha derli topluydu. Anelka’nın sakatlanması da Fener’in yarasına tuz ekti ve mecburi değişiklik PSV’yi rahatlattı. Maç öncesi düşüncem, ilk yarıyı gol yemeden kapatması halinde Fenerbahçe’nin buradan istediğini alabileceği yönündeydi. Fakat erken golü bulan Hollanda takımı karşısında bir de deplasmandaysanız işiniz zor oluyor. Aslında Kanarya’yı Avrupa yolunda yakan, saçma sapan iki Milan mağlubiyetidir. İnşallah önümüzdeki sezon için gereken dersler çıkarılmıştır.

07 Aralık 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Duyarsızlık‘’

Bitime iki hafta kala zirvede Bursaspor yalnız kalmış görünüyor. Ama ben öncelikle maç yorumlarına geçmeden önce bir kere daha bu kategorinin naklen yayını konusunda çaba göstermeyen veya gösterip gibi görünüp de hiç bir şey yapmayanları kınıyorum. Bu konuyla ilgili size geçen sezondan bir bilgi vermek istiyorum. Çünkü bu bilgi çok önemli ve bu ligi kaale almayanlara da bir anlamda, ama "Anlarlarsa yararlı olur!" diye düşünüyorum. Geçen sezon ligin ikinci yarısında oynanan Bursaspor-Sivasspor maçı TRT1'den canlı olarak yayınlandı. Aynı saatte Galatasaray-Ankaraspor Süper Lig maçı olmasına rağmen saat 19.00'daki bu karşılaşma reytinglerde ilk 20'ye girdi. Bilmem anlatabildim mi! İsterseniz internetten girin ve ne anlı şanlı programların reytinglerde nerelerde olduğunu gördüğünüzde, bir 2. lig maçının 20'lerde olmasının değeri daha da iyi anlaşılır. Gelelim bu haftaya; biri birinci biri ikinci sırada iki takım, Antalya'da kozlarını paylaştı. Antalya yense, puan farkı üçe inecek. Üstelik maç da Antalya'da. Bu kategorinin en önemli maçı maalesef ekranlarda yoktu. Oysa yayınlansa, belki de reytinglerde ilk 10'da olurdu. Ben niye ısrarla bu konunun üzerine gidiyorum, biliyor musunuz? Bir kere her türlü iletişim aracıyla yayın konusunda fazlasıyla tepki alıyorum. Lig'in yarısı bitmek üzere ve hiçbir yetkili ortaya çıkıp da kamuoyuna bir açıklama yapma cesaretini bile göstermiyor. Bunun sebebi; herhalde söyleyecek bir şeylerinin olmaması... Bir de yayının başka bir önemi vardı. Geçen yıl hakem şikayetleri bu kategoriden çok çok fazla gelmiyordu. Çünkü canlı yayınlanan bir karşılaşmada, bütün Türkiye'nin izlediği bir 90 dakikada hakem de teknik direktör de, futbolcu da hatta taraftar da daha dikkatli oluyordu. Dolayısıyla bir sürü katma değeri içinde taşıyan böyle önemli bir işte Futbol Federasyonumuz sınıfta kaldı. Sırası gelmişken açıklayayım: Son haftalarda TRT, TV8 ve NTV ile görüşmeler yapıldı. Ama Süper Lig'i 135 milyon dolara satan Federasyon, çok komik bir rakama bile bu ligi satmayı beceremedi. Düşünün ki, eğer anlaşma olsaydı, kulüp başına yayın gelirinden gelecek para tahmini 80 milyar civarında olacaktı. Ve bu para da 4 taksitte ödenecek. Bütün bunları "kamuoyu bilsin" diye yazıyorum. Çünkü herkes kapalı kapılar ardında yalan yanlış şeyler söylüyor. İşte size naklen yayın gerçeğinin son durumu.Fena halde sıkıldığım bu konudan çıkıp, ligimize dönelim.Bu hafta hakem şikayetleri özellikle üç maçtan geldi. Altay-Mardin karşılaşmasının hakemi Zafer Demir'e, Mardinliler ateş püskürüyor. 3. sıradaki Altay'dan deplasmanda bir puan alan Mardin'in, normal şartlarda sevinmesi lazım ama bu tepki düşündürücü... Öte yandan İstanbul'da 2-0 yenilen Mersin de, Mücahit Tatar'a veryansın ediyor. Bir başka tepki de Ankara'dan geldi. Ev sahibi Türk Telekom, Gökhan Güneşer'e göstermiş olduğu sarı kart serisinden ötürü oldukça öfkeliydi. Aslında benim aldığım duyumlardan, hiç kimse bu hakemlere kötü niyetli bakmıyor ama kötü yönetimlerinden ötürü kızgınlar. Ben de bu genç arkadaşlarımızdan, maçlara daha iyi hazırlanmalarını ve bir kartı çıkartırken veya bir düdük çalarken daha hassas olmalarını bekliyorum.Antalyaspor-BursasporAntalya'da müthiş bir 90 dakika izledi seyirciler. Yunus'un ilk dakikalarda attığı golle öne geçen Bursaspor, kalecileri Yavuz'un yıldızlaştığı 90 dakikadan zaferle ayrıldı. Gerçekten özellikle bu ligde Yunus gibi bir golcüye sahipseniz, "rakiplerinizden bir adım öndesiniz" demektir. Tecrübeli golcü hem atıyor hem markaj yapıyor ve Bursaspor'u çok kritik bir maçtan daha zaferle döndürüyor. Bu galibiyet, Süper Lig yolunda Bursaspor'u oldukça rahatlattı. Çünkü bu maç öncesi Ordu'dan alınan yenilgi nedeniyle Bursa cephesinde bir tedirginlik vardı. Belki bunu yansıtmamaya çalıştılar ancak içlerinde bu korku mevcuttu. Açıkcası 6 puanlık bir karşılamadan Bursaspor hem de deplasmanda, mutlu ayrıldı. Bu maçta Bursaspor adına üzücü olan genç Eser'in şansız bir şekilde ayağının kırılmasıydı. Üstelik hem de A milli Takım aday kadroya çağıldığı bir döneme rastlaması, üzüntümüzü daha da katladı. Ama Eser daha genç. Okan Buruk'u örnek alsın. Okan'ın da çok genç yaşta ayağı kırılımıştı ama iyileşip büyük başarılara imza attı. İnşallah Eser de, Okan ağabeyi gibi Türk futbolunun yıldızları arasında yerini alır. Antalyaspor, üst üste alınan kötü sonuçlarla sarsılmış gözüküyor. Akdeniz ekibi, evinde ikinci yenilgisini alarak yarışta ağır bir darbe yedi. Neyse ki devre arası geliyor. Benim tahminim sakatlıklar ve cezalılar nedeniyle yaşanan kadro sıkıntısına, ara transferde çare bulunur.Sakaryaspor-KarşıyakaTatangalar evinde kazanmasını bildi. İki takım da bu maç öncesi keyifsizdi. Karşıyaka yönetimsel, Sakaryaspor ise motivasyon sorunu yaşıyordu. Ancak Murat ve iki yabancı sahne alınca, gol düellosunda gülen ev sahibi oldu. Sakaryaspor adına bir başka kazanç da, Antalya ve Altay'ın takıldığı bir haftada aldıkları 3 puanla tekrar 3. sıraya yerleşmeleriydi.Altay-MardinsporEvinde birtürlü istediği futbolu oynayamayan Altay, Mardin'e takıldı. Aslında konuk ekibin uzun süre önde götürdüğü karşılamada Altay'ın aldığı bir puanı kazanç olarak görebiliriz. Ama Süper Lig'i kovalayan bir ekip olarak, sahasında aldığı beraberlik, bence kayıp. Geçen yıl Vestel Manisaspor'u Süper lige çıkartan Altay teknik Direktörü Levent Eriş'e, Altay'ın bir kısım taraftarının yaptığı kötü tezahüratın, hoş olmadığını söylemeliyim. Mardinspor ise toparlanma sürecinde. Böyle önemli bir deplasmanda galibiyeti kaçıran taraf olmak bile güzel. Güneydoğu ekibinin hedefi; ligin ikinci yarısında fırtına gibi esmek. Açıkcası bütün hesaplar bunun üzerine. Şu anda umutlar sürüyor.Türk Telekom-İstanbul BüyükşehirAnkara'da ne şiş yandı ne de kebap. İki takım da bu karşılaşmaya 3 maçlık galibiyet serileriyle çıktı. İlk yarı oyunun hakimi Türk Telekom'du. İkinci yarıda ise 10 kişi kalan ev sahibi ekip karşısında, İstanbul Belediye üstünlüğü yakaladı hatta galibiyete de çok yaklaştı. Ancak penaltı atışından yararlanamayan konuk ekip, bir anlamda 3 puan fırsatını tepmiş oldu.Gaziantep Belediye-ElazığsporSon iki deplasmanda 13 gol yiyen Elazığspor'un, Gaziantep deplasmanında ne yapacağını herkes merak ediyordu. Çünkü bu iki kriz maçından önce de tam bir deplasman fatihi olan ve yenilmeyen Elazığ, bu defa kazandı ve eski hüviyetine döndü. Gakgoşlar üst sıralarda alınan sonuçlardan da yaralanıp, 24 puanla yeniden iddialı bir duruma girmiş gözüküyor. Ama şu bir gerçek ki; Elazığspor'un bundan sonra lig bitene kadar bir kriz yaşaması lazım. Bana göre kriz kredisi bitti. Aksi halde kendileri biter. Ev sahibi ekip ise iple ilk yarının bitmesini bekliyor. Devre arası takviyelerle bu sene ligde kalmanın hesapları içindeler.İstanbulspor-Mersin İdman YurduSarı-Siyahlılar evinde zorda olsa kazanıp yoluna devam etti. Geç ama güzel bir golle Mersin İdman Yurdu karşısında öne geçen İstanbulspor, uzatmalarda 2-0'ı yakaladı. Bence kritik bir galiyetti. Eğer İstanbulspor evinde takılsaydı, hedeften de kopabilirdi. Mersin ise iyi direndi, "Hatta bir puan garantide. Niye 3 puan olmasın?" derken, evlerine puansız döndüler.Dardanelspor-OrdusporDardanelspor son hızla B kategorisine doğru yol alıyor. Bu gidiş durdurulmazsa, ligin ikinci yarısı Dandanelspor için formalite olur. Evinde kazanamayan ve son 4 haftadaki fikstür avantajını değerlendiremeyen Çanakkale ekibi, Orduspor karşısında da tek golle vuruldu. Karadeniz ekibi ise deplasmandaki istikrarını bu maçta da gösterdi. Önceki hafta evinde Bursaspor'un namağlup unvanını silen Orduspor, bu haftada deplasmandan 3 puanla dönerek, "Yarışta rakiplerine beni sakın unutmayın" dedi.Kocaelispor-YozgatsporKörfez'de işler yolunda. Fuat Yaman ilk yarı için hedeflediği puanları toplamaya devam ediyor. Özellikle savunma bölgesinde kardo zaafiyetine rağmen Yozgat maçını kazasız geçen Kocaelispor, anlaşılan ligin ikinci yarısına ağırlığını koyacak. Yozgat ise deplasman sürprizlerine hasret kalınca puan cetvelinde de oldukça kötü bir yerdeler.Uşakspor-SebatsporEvinde istediği gibi sonuçlar alamayan Uşakspor, Sebat karşısında farka koştu. Bu galibiyetle oldukça rahatlayan Aşigolar, tekrar orta sıralarda yerlerini aldılar. Sebat ise yeni teknik direktörleriyle gittikleri ilk karşılaşmadan puansız ayrıldı.

06 Aralık 2005, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Evdeki hesap çarşıya uymadı‘’

Daha 8. dakikada Ayman’ın Marciel’e yaptığı sert hareketten sonra oyun dışı kalması Gençlerbirliği’nin oyun kurgusunu bozdu. Çünkü atılan oyuncu Türkiye’nin en iyi ön liberosu olunca taktik anlamda zaaf yaşamanız çok doğal. Nitekim eksik kalan rakibi karşısında yüreklenen Samsunspor, Gençlerbirliği savunmasının bir anlık şaşkınlığından yararlanıp Kaies’in ayağından tek gollerine ulaştılar. İkinci yarı Gençlerbirliği en azından yenilgiden kurtulayım diyerek can havliyle rakibine saldırdı. Başkent ekibinin teknik direktörü Mesut Bakkal üç oyuncu değişikliğinde de saha içi değiştirmeler yaptı. Ancak takımın boy ortalamasını kısaltan Bakkal, futbolcularının ısrarla havadan oynamasını engelleyemedi. Oysa yerden oynasaydılar, rakip savunmayı zorlayabilirlerdi. Zaten hava toplarında gününde olan Samsun savunmasının işi, rakibin bu oyun anlayışıyla daha da kolaylaştı. Açıkcası Ankara’ya 1 puan için gelen Samsunspor, evine altın değerinde 3 puanla döndü. Gençlerbirliği ise Ayman’ın erken kırmızı kartının bedelini oldukça ağır ödedi.

05 Aralık 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’En iyisi buysa!‘’

Bir hakemin işi nedir; maçı en güzel, en iyi şekilde yönetmek. Bunu başarmak için de ne yapması lazım; bir kere fizik kondisyonunun yeterli olması gerekir. Yöneteceği maçın oyuncularını yakından tanımalıdır. Şimdi Fırat Aydunus'a soruyorum. İki sezondur bu ligde oynayan Jaba'yı tanımıyor mu? Adam daha koşarken, bizler tribünden kendini atmaya gittiğini gördük. Sen bunu nasıl yersin. Sonra da diyorlar ki, hakemler de insan, bu kadar eleştirilir mi? Eğer bir hakem böyle bir penaltı veriyorsa bal gibi eleştirilir. Bakın Jaba'nın düşürülüşünü maçı televizyonda izleyenlere sormaya bile gerek duymadım. Pozisyon gayet açıktı.Aslında herşeyde bir hayır vardır. Bu yaratılan penaltı bir anlamda Galatasaray'ı da canlandırdı. Sarı-Kırmızılılar 1-0 yenik duruma düştükten sonra önce orta alanda hakimiyeti kurdular sonra da golleri buldular. Ümit Karan fırsatçılığını gösterirken, Necati'nin hem kendisi oh çekti hem de tribünler. İkinci yarıda yine hakemler sahnedeydi. Kontrolü iyice elinden kaçıran Fırat Aydınus'a bir de yardımcısı Şahan Yılmaz'ın hataları eklenince yine futboldan koptuk. Aslında Iliç ve Ümit Karan yakaladıkları yüzde yüz gollük pozisyonları değerlendirebilseler, Cim-Bom Ankara'dan çok daha keyifli dönerdi. Sonuçta dün gece Başkent'te baştan sona futbol yerine bir hakem komedisi izledik. Zaten oyundan çıkan üç Galatasaraylı'nın da manalı bir yüz ifadesiyle Aydınus'un elini sıkması, 90 dakikanın nasıl geçtiğini anlatıyordu.

04 Aralık 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI