Arama

Popüler aramalar

‘’Magandalara hayır!‘’

İttifaklara, iftiralara birlikte göğüs germek adına, demokratik tüm haklarını kullanmaya çalışan, belki kızgın, belki kırgın ve büyük bir ihtimalle yüzde yüz haklı olanlar, neden haklılıklarını inkar edercesine davranışlarda bulunurlar! Haklılık, mağdur durumda olmak ya da sevgiyle ne alakası var bu çirkin davranışların? Akılla nasıl ilişkilendirilebilir, bu düpedüz cehalet! Sporla, gurur duyulan 100 yıllık şanlı tarihle, amblemdeki asaletle ya da herhangi bir büyüklükle nasıl izah edilebilir! Mükemmel stadında, 50 bine yakın kalabalıklarla, genellikle yendiğin ve hatta 2-0 önde olduğun rakibin kafasını, gözünü yarmak, hangi hasta psikolojinin ürünüdür!..Şu satırlara kadar, Önder’i, Lugano’yu, sahanın en iyileri Deniz’i, Aurelio’yu ve Kezman’ı yazamıyorsak eğer, bunun nedeni Fenerbahçe’ye ve spor sahalarına yakışmayan, 50 bin kişinin içinde barınmayı becerebilen; 5, 50 ya da 500 kişidir. Bu dangalakları, hatta salakoğlu salakları, “bunlar başka yerlerde de oluyor” basitliğine başvurmadan Fenerbahçe tribünlerinden şutlamak, yine o tribünleri dolduran muhteşem ve gerçek Fenerbahçe taraftarının işidir.Karşılaşmanın ikinci yarısında Galatasaraylı futbolcuları hırslandıran ve oyunun seyrini değiştiren de, bizzat bu kendini bilmezlerdir.Magandaların, başta spor sahaları, tüm ülkeden yok oldukları günleri görmek dileğiyle...

04 Aralık 2006, Pazartesi 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Hakkı kim?‘’

Bölücü şerefsizlerin açtığı pankartı gösteren İspanyol kanalı çalışanları, kaç bin Dolar ödediler, bu görüntüler için onlara! İspanyollar ne yer ne içer? Otellere ön kapıdan asansörle mi girer, terse açılan yangın merdivenlerini mi kullanırlar! Fenerbahçe hakkıyla kazanamaz mı, herhangi bir başarıyı ya da hak ettiği bir başarıyı! Hakkı kimdir ayrıca!..Böyle mi vurur Alex penaltılarda topa? Atacağı köşeyi bu kadar mı gösterir! Hele kalecinin yattığı tarafa vurmak, Alex’in alışık olduğumuz tercihi midir! Nedir yani! Bu vuruşun arkasında, hangi meslek kollarında çalışanların dahli olabilir!..Volkan’ın ilk devredeki iki önemli kurtarışı, Kezman’ın atağa çıkarken verdiği geri ve rakibe paslar, Alex’i yoran gol kaçırma vuruşları, Türk futbol kamuoyu tarafından, işin içinde Fenerbahçe olduğundan nasıl değerlendirilir!Ya direkler? Kim dikti onları oraya! Bunu araştırmak, medya mensuplarının mı, Haluk Ulusoy yönetimindeki federasyonun mu, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’nın mı, Cumhuriyet Savcıları’nın mı, yoksa Gargamel’in görevi midir!Fenerbahçe’nin klasik Avrupa yenilgisi, hafta sonu oynanacak Galatarasay maçıyla nasıl ilişkilendirilir! İlişki ayın 3’ünde 5 şiddetinde olsa ne olur! Fenerbahçelik, Avrupa’da hak ettiği galibiyetleri bile almamak, Galatasaray’ı sürekli yenmek demek midir!Peki, Papa ne zaman çekip gidecek İstanbul trafiğinden?

01 Aralık 2006, Cuma 03:32
YAZININ DEVAMI

‘’Zeytinyağlı Çalı fasulye‘’

Uysa da yazdım, giriş cümlesini uymasa da. Salak-sepet, tepetaklak olma anlarındayım yine. Sürekli “Avrupa’da ne iş yapar” şeklinde pas-paslanan Fenerbahçe bir şanssız yenilgi ve bir muhteşem galibiyet almış UEFA’da, ligde 4 puan farkla lider, üstelik Trabzon gibi zor bir deplasmanı da aşmış ancak, başka maddelerle gündemde.Günün Yemeği: Zeytinyağlı Çalı Fasulye. Malzeme: 1/2 kg çalı fasulye, 1 adet soğan, 2 diş sarmısak, 1 bardak ayçiçek yağı, 4 adet domates. Yapılışı: Fasulyelerimizi ayıkladıktan sonra doğruyoruz. Soğan, zeytinyağı, sarmısak ve domatesi birkaç dakika kavuruyoruz. Daha sonra çalı fasulyeyi ekleyerek tenceremizde bir buçuk saat kısık ateşte pişiriyoruz. Daha sonra servise hazır hale gelen yemeği afiyetle yiyoruz.(Cihan Oskay-Akşam Gazetesi)Küçücük bir çocuktum, Şirinler’i çok sever, Gargamel’den nefret ederdim. Hatta tiksinirdim, “Ne işi var bu dünyanın içinde böyle bir karakterin” diye! Satranç hastasıydım. Vezir’i, Kale’yi, Fil’i, Şah’tan bile çok korur, Piyon olmayı asla istemezdim. Hiç piyon olmadım bu nedenle, şah olmaya da özenmedim...“Aaa Türkiye’de şike varmış, teşvik varmış!” mı acaba! Ne kadar şaşırdım desem az, ne kadar inandım desem çok! Galatasaray-Trabzonspor maçı devam ediyormuş hâlâ! “Hangisi 4-0’lık maç mı, yoksa Gökdeniz’li Trabzonspor’un 2-1 kazandığı mı!”.Temizlik imandan gelir, kahve Yemen’den. Başta siyaset, tertemiz ülkemin her karışı. Eğitim sistemi ilköğretim çağındakinden profesör üretecek vaziyette. Sağlık kurumları ve çalışanları ‘Sinekli Bakkal’ olmuş, “Müşteri yok kardeşim, batıyoruz” diye inlemekte. Tek sorun kaldırımlar ve duble yollar her zamanki gibi. Olsun, onlar da “İnşaallah” belediyeler ve değerli müteahhitler tarafından titizlikle halledilmekte...6 şampiyonluğundan 4’ünü, Fenerbahçe’yi at başı geride bırakarak kazanan Trabzonspor Kulübü İkinci Başkanı şikayetçi, Fenerbahçe’nin ellerinden “şaibeyle” aldığı şampiyonluklardan! Peki, Avrupa Birliği ile tren kazasının alakası ne!Vatikan’dan Papa gelmiş. Evvel zaman içinde Ayasofya ‘kilise’, İstanbul ‘Konstantinapolis’miş. Annem babam beni çok severmiş...

29 Kasım 2006, Çarşamba 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Nihayet hakem!‘’

Gergin futbolumuzun sağduyulu ve saygıdeğer isimlerinden Nihat Özdemir’in, Bülent Demirlek’le ilgili peşin kuşkuları, geride bıraktığımız haftanın gündem konusuydu. Daha birkaç ay önce, “Cüneyt Çakır’ı Mecidiyeköy’de bile görmek istemiyoruz” diyen Adnan Polat yapısındaki yöneticilere bile, hergün demeç verme fırsatı tanıyan bir serzenişti bu. Öyla ya, daha doğmamış çocuğa don biçiyordu Sayın Özdemir!..Oysa, tüm endişelere rağmen, Demirlek’le kazandı Fenerbahçe. ‘boşuna yangın’ ya da ‘evham’ mı yapmıştı acaba Sayın Özdemir ve onun gibi düşünen istisnasız tüm Fenerbahçeliler...Maç kadar, hakemin randımanını da merakla bekleyen bizler, merakımızı boşa çıkarmayacak kararlarla karşılaşmadık değil, Fenerbahçe’nin galibiyetine rağmen! Sarısı, kırmızısı, gole dönüşebilecek atağın yardımcının “devam” uyarısına rağmen yarıda bırakılışı, hafife alınacak hakem hataları olarak gösterilebilir mi! Hadi diyelim ki, gösterilemez. Peki, bu hatalar haftanın panoramasına konu edilebilecek kadar önemli mi!Önemli tabii ki; açıklandığından bu yana gündemi oluşturuyorsa Demirlek tercihi. Önemli tabii ki, Metin Tükenmez gibi bir futbol adamı bile, hiç alışık olmadığımız şekilde yazısını hakem hatalarıyla bitiriyorsa eğer! Kaç kişi kaldı ki, altı, üstü, içi, dışı dolu, okunmaya değer; bilgili, ilkeli, tarafsız kalemlerden. Metin Tükenmez, Basri Baykoç, Yiğiter Uluğ ve birkaç usta ve genç daha belki. Sırf bu gerçek bile, Bülent Demirlek’in bu yazıya konu edilmesi için yeterli...Gelelim haftanın maçındaki Trabzon klasiklerine!Örneğin; sahaya, üstelik teknik direktörlüğüne ne kadar inanmazsanız inanmayın, Zico gibi saygı duyulması gereken bir spor adamına ‘gol sevinci’ nedeniyle atılanlara! Her kayıp sonrası, önüne geleni istifaya davet eden sözde Trabzonsporlular’a! Her sezon, birkaç maçta sahaya girmeyi adet edinmiş ‘gol adamlar’a ne diyelim!. Ve onların, “hamili kart yakınımdır” arabeskliğiyle yıllardır ucuz yırtmasını sağlayanları, hangi sportif tartıyla tartıp, kaç okka, dirhem veya kantarla ölçülendirelim!..Nihayet, 18 takımın yer aldığı ligimizin bir haftasını, tek bir hakem, onunla ilgili polemikler ve yönettiği maçla bitirebildik! Doğrusu uzun süredir, böyle bir panorama yazmayı özlemiştik!Süper Lig puan durumuKart CezalılarıGol ve Asist KrallığıHaftanın KarmasıPAF Ligi

28 Kasım 2006, Salı 03:32
YAZININ DEVAMI

‘’Yabancı maddeler!‘’

Savunmada garantici, atağa çıkarken mümkün olduğunca hızlı, rakip ceza sahası çevresi ve içinde ise savruktu Sarı-Lacivertliler. Bu savrukluk olmasaydı eğer, henüz ilk devrede heyecanını yitirirdi karşılaşma. Geriye, Trabzon tribünlerinden yükselen protesto sesleri, sahaya atılan veya giren yabancı maddeler gibi, futbol dışı gelişmeler kalırdı sadece!Alex görünümlü Deivid, aslında en diken üstündeki oyuncusu olmalıydı dün akşamın. Ancak yine çok rahattı Brezilyalı. Tekniğinden geldiğince, en azından elinden geleni yaptı. Lugano, Önder ve ille de Deniz mevkilerinin ve hatta takımlarının ağır yükünü taşırken, Uğur ve Kezman da kazanan takımın başarılılarındandı.Volkan ise, lider için en büyük handikaptı. İkinci yarının ilk dakikalarında Trabzonspor’u hareketlendiren, Umut’un, Galatasaraylı kıvamındaki itirazlarına aldırış etmeyen, 73’te Ufukhan’ın Uğur’a attığı tekmeyi kırmızısız geçiştiren, Bülent’ten bile riskliydi Volkan.Neden hâlâ Fenerbahçe kadrosunda yer aldığını anlayamadığım Kemal’in, yeteneklerini Fenerbahçe’de neden kullanamadığını kavrayamadığım Tümer’in oyuna alınışları nasıl hataysa, Aurelio zamanlaması ise o kadar doğruydu Zico’nun.Öyle ya da böyle, Volkan ya da Bülent’e rağmen yine kazandı Sarı-Kanaryalar. Perşembeden farkları, bu kez sadece ilk yarım saatte iyi oynadılar...

27 Kasım 2006, Pazartesi 03:32
YAZININ DEVAMI

‘’Pembe makarna!‘’

Daha birkaç gün önce, ligin en savruk takımlarından Beşiktaş'a bile üstünlük sağlayamayan Kanaryalar, dün akşam üstelik İtalya'da liderlik kovalayan bir takıma karşı, ilk yarının son 15 dakikası hariç futbola doyurdular.Lugano, Deniz, Appiah, Tuncay ve Kezman başrol oyuncularıydı, bu hakimiyet filminin. Son vuruş ya da bir önceki pas becerisi biraz daha yüksek olsaydı, henüz ilk yarıda, futbol karakterlerinin zıttı bir sonuçla şoka girebilirdi İtalyanlar. Hakemler hata yapmasa, bariz penaltıyı es geçmese ve Alex'in muhteşem golünü, ofsayt yanlışıyla iptal etmese, en az beşlik olurdu pembe makarnalar...Geride Edu ve solda Uğur'un dağınıklığı göze batan tek olumsuz yanıydı 'Fenerbahçe futbol takımı'nın. Ki, onlar bile ellerinden gelenin fazlasını yapmaya çalışanlardandı. Alex, bildiğimiz Alex'e çok benzeyen pasların sahibi, Appiah ve Tuncay deli danalar gibi, Lugano sert ve garanti, Deniz ise, belki de sahanın en iyisiydi. Kezman, 'çağdaş forvet nasıl oynar' dersi verdi. Hani, bir zamanlar "harmanladı", "hallaç pamuğu gibi attı" derlerdi ya, Kezman işte aynen öyleydi...Sıkılmadan, keyif alarak ve en önemlisi heyecan duyup, kimi zaman 'hop oturup, hop kalkarak' izlenen Fenerbahçe'ydi. Özlenen Fenerbahçe'ydi dün akşamki.Türk futbolu, Türk takımı ve Fenerbahçe bu Yarın, ne olur kimbilir. Dün akşam gördüğümüz, umarız rüya değildir...

24 Kasım 2006, Cuma 03:32
YAZININ DEVAMI

‘’Böyle gider!‘’

Galatasaray, birilerinin iddia ettiği gibi, Türkiye’nin en iyi futbol oynayan takımıysa eğer ve başka maçlar seyretmediysek biz, önceki haftalarda Kayseri’de, Rize’de, hatta 4-0’lık Sakarya zaferinde Ali Sami Yen’de ve bu hafta Antalya’da; hayırlı işler Türk futboluna ve futboldan anlayanlara...Eğer, Şampiyonlar Ligi’nin en zayıf gruplarının birinden elenip, katılacağı düşünülen UEFA Kupası’nı bir kez daha kazanacağı iddia ediliyorsa Sarı-Kırmızılılar’ın ya da gereken mevkilere, gerekli transferleri yapan (!) 100. yıl Fenerbahçesi’nden Avrupa’da başarı bekleniyorsa, vahlar olsun Türk futboluna ve şu sıralar Türk futboluyla ilgili hayaller kuranlara!..Çok iyiyse eğer pazar akşamı derbide verilen mücadele, memnunsa eğer Kadıköy’de yine yenilmeyen ancak, rakibinden hâlâ 6 puan geride olan Beşiktaşlılar bu durumdan; kürdan değil, 32 altın diş olsa Tigana’nın ağzında ne yazar! Memnunsa eğer, kırk küsur bin destekli ev sahibinin teknik direktörü aradaki 6 puanlık farkı, pozisyonsuz bir oyunla korumaktan; beyaz değil, yanar döner Pele olarak adlandırılsa bir zamanlar oynadığı futboldan dolayı, kim takar!Mert Nobre’yi kaptanlık pazu bandıyla sahaya sürmek güzel bir jest ise eğer, takdire şayan bir büyüklükse bu yapılan ve son iki şampiyonlukta önemli payı bulunan Mert Nobre’ye kısacık bir alkışla jest yapmayanlarsa büyük taraftar; beri gelsin büyüklükten dem vuranlar...“Bu maçı unutacağız, Fenerbahçe maçına bakacağız” açıklamasıysa, son beş maçında gol atamadan sadece tek puan alabilen Trabzonspor Teknik Direktörü Ziya Doğan’ın maç sonrası demeci, hakemlerse eğer aynı teknik adamın ve kulüp başkanının puan cetvelinde gelinen durumla ilgili yegane bahanesi ve Yılmaz Vural’ın illaki göze batacak bir isyanı varsa kaybedilen her puan sonrasında, hemen her hafta; vay bu oyuna, vay bu oyuna gönül bağlayanlara!..2000’de UEFA, 2002’de Dünya Kupası üçüncülüğü, tesisleşmeye, alt yapıya, bilime verilen önemin değer kazanması sonrası, “Galiba bir yerlere gidiyoruz” derken, “Bindik bir alamete..” kıvamına geliverdik çabucak.Ezeli rakibe karşı bir galibiyet ya da bir yenilmezlik, düşme sınırına yaklaşmış Trabzonspor’un olası bir Fenerbahçe galibiyeti, Trabzon’da yenilen Kanarya’nın alışılageldik Aslan muhabbeti, kimbilir nelere mal olacak!Aslında niye dert ediyoruz ki, “Böyle gelmiş, böyle gider” deyişi varken sığınılacak...Kart CezalılarıGol ve Asist KrallığıHaftanın KarmasıPAF Ligi

21 Kasım 2006, Salı 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Ner'desin Alex!‘’

Ardından, diğer belirleyici olarak Alex’i göstermek gerek. Çoğu kez takımını taşıyan Brezilyalı bir kez daha, bir büyük oyunda hiç etkili değildi. Bırakın normal hücum denemelerini, kontra olabilecek bir çok atak, Alex nedeniyle başlamadan bitti. Neler yapabildiğini çok iyi bildiğimiz Alex, bunların yüzde ellisini gerçekleştirebilseydi, hatta sadece duran topları düzgün kullanabilseydi, Fenerbahçe soyunma odasına çok farklı gidebilirdi. Bu adamın büyük maçlarla ilgili bir sıkıntısı olduğu belli. Mental yardım, bu oyunlar öncesinde mutlaka verilmeli...Deniz’in üstün çabası ve mükemmele yakın oyununa rağmen, orta alandaki Beşiktaş etkinliğinin nedeni ise, zaten bu görevi taşıyamayacak olan Tümer ve Tuncay değil, Appiah yetersizliğiydi. Uzunca bir süredir etkisiz Appiah. Gücünü, azmini, çalışkanlığını inkar edercesine oynuyor. Çok basit paslarda bile öyle kayıplar yapıyor ki, aklı başka bir yerde izlenimi bırakıyor. Sanki, Zico’nun bir de Deniz, Aurelio ikilisini denemesi gerekiyor. Öncelikle de, oyunu ve oyuncusunu okuması tabii ki!Örneğin; dün akşamki Tümer ısrarı pek sağlıklı değildi. Ancak, bu belki de Nobre’nin sahaya kaptan çıkma komedisi gibi özel bir nedenle ilgiliydi!..Maç öncesi en çok konuşulan kaleciler ise, birer kurtarışla kotardıkları derbinin, en şanslı kişileriydi!

20 Kasım 2006, Pazartesi 03:31
YAZININ DEVAMI