Arama

Popüler aramalar

‘’İlk ya da son dört!‘’

Süper Lig’in bitimine çok az bir süre kalsa da, zirvedeki dört bilinmeyenli denklem devam ediyor hâlâ. Daha karışık sorular ise hemen aşağıda.

Otuzuncu haftanın sonunda, bitime sadece dört hafta kala, her şeyi bir kenara bırakıp puan cetveline bakınca neler görülebilir, matematiksel anlamda...
Öncelikle, şu söylenilebilir rahatlıkla; en yukarıdaki üç takımdan biri şampiyon olacak.
“Hayır” diye karşı çıkabilir hesabı kuvvetli birisi bu iddiaya; “Beşiktaş’ın da hâlâ şansı var” ve haklıdır da.
Bir başkası şunu ekleyebilir; Beşiktaş’ın şampiyonluk şansı çok az da olsa, belki onun kadar önemli bir hedef, gelecek sezon Avrupa’da yer alabilmek var.
Tamamı doğru şu an için; zirvedeki dörtlüden herhangi birinin, 5. sıraya inme olasılığı dışında...
Sonraki 6
Sonraki altı takım; yani Kayserispor’dan İstanbul B.Ş.B’ye kadar sıralananlar, yani küme düşme aritmetiğinden henüz kurtulamamış olsalar da, oldukça rahatlamış olanlar. Onlar, yeni hedeflerini “6. sıra” olarak ortaya koymaktalar. Tabii ki, o pozisyonda yer alan Trabzonspor buna itiraz edebilir; “onların gözü bizim yerimizdeyse, biz de beşinciliğe talibiz” demek durumundalar...
En sondaki 8
Sonrası, tıpkı şampiyonluk yarışı gibi, tam bir bilmece. Hadi, aflarına sığınarak Kasımpaşa’yı matematik olasılıkların dışına itelim ve seneye 1. Lig’de başarılar dileyelim. Dileklerimize, bu haftaya kadar süren karakterli, onurlu mücadelelerini sezon sonuna kadar devam ettirmelerini de ekleyelim; ya gerisi...
Kim, bu hafta sonu itibarıyla avantajlı olarak görünüyor olsa da, hesap-kitap bakımından işin içinden çıkmadıkları sürece, 11. sıra ile 17. sırada yer alanlar hâlâ ateş hattındalar...
Eee, güzel o zaman! Futbolumuzun olmazsa olmaz dedikodularını, alışılageldik hakem hatalarını veya savunma, orta alan, forvet zaaflarını ya da yönetimsel abuklukları ve belki de en önemli sorunumuz olan geri kalmışlığımızı bir kenara bırakırsak, “ligin bitimine az bir süre kala, çok bilinmeyenli ve heyecanlı bir lig yaşıyoruz hâlâ” diyerek sevinmeliyiz.
Hadi sevinelim hep birlikte! Sonrasında da Avrupa Futbol Şampiyonası var; yaşasın!

15 Nisan 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gayri ciddi‘’

Ankaraspor karşısında, Alex’in hürriyetinin kısıtlanacak olması, dün akşamın önceden bilinen en önemli gerçeğiydi. Fenerbahçe için çok önemli olan bu hürriyet kısıtlaması, oyun kuramamak, demoralize olmak ve hataya zorlanmak demekti.
Deivid’in zorunluluktan içeriye kat etmesi ve arkasındaki Vederson’u yalnızlığa terk etmesi ise, savunma için önemli bir zafiyetti. Maldonado’nun sola vermeye çalıştığı destek de yetersizdi. Çünkü karşı kanatta da Gökhan en etkisiz oyunlarından birini oynuyor, genellikle Ankaraspor ceza alanı çevresinde dolaşan top, Fenerbahçe ceza sahası çevresine geldiğinde de kolay kolay uzaklaşmıyordu.
Alexsiz takımının, bir kişi eksik kalmasına Zico’nun bir formül üretmemesi hataydı. Alex-Selçuk değişikliği için 92. dakikayı beklememeli, kazandıkları 2. golden hemen sonra yapmalıydı. Semih’le oyuna başlaması nasıl bir hata ise, 10 dakika kala Kezman’ı onunla değiştirmesi daha da büyük bir hataydı.. Yedek kalmayı hazmedemeyen, Türkiye’de mutsuz olduğunu defalarca ifade eden Sırp oyuncu, oyuna girdikten sonra, yedek kalmasının acısını çıkardı. Önce, üç net pozisyonu ya kötü pas ya kötü vuruşla harcadı, sonra da penaltıyı enteresan bir vuruşla tribünlerin dışına yolladı!
Peki, bu takımın penaltıcısı Alex değil miydi? Skor 2-1, hiç bir şey garanti değil. Üstelik, Fenerbahçe de kötü gününde. Bu ciddiyetsizliğin anlamı ne!
Şampiyonlar Ligi serüveni ile birlikte motivasyon da bitmiş anlaşılan. Zaten bir ay sonra da tatil başlıyor.. Ve daha da önemlisi, Avrupa’da gösterilen randıman nedeniyle artan transfer teklifleri var düşünülecek!

14 Nisan 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Saygı duyun‘’

Kimilerine göre olacak iş değil, kimilerine göre normaldi; yaşadığı ortam gereği sigaraya başlaması. “Günde bir ya da iki tane içiyorum” diyordu endişe duyanlara. Ve “Merak etmeyin, ben alışmam” diye tamamlıyordu cümlesini. Sonra; üç, dört, beş; artık tiryakisi. İsmi lazım değil; sigara yasağına gıcık olup, tavır koyanların önde gelenlerindendir kendisi.
***
Kimilerine göre olacak iş değildi, Fenerbahçe forması giymesi. “Bir gün herkes Fenerbahçeli olacak diyorlar ya; işte o gün, bugün benim için” diyordu, işin içine mizah katarak. “Merak etmeyin” demeyi de ihmal etmiyordu, eski renkdaşlarına. Sonra, bir gün ve bir gün daha. Ve tiryakisi oldu tabii. İsmi lazım değil, çok da yakışıyor forma. Şu sıralar, Chelsea’nin tur atlamasına sevinenlere, tavır koyanların önde gelenlerinden birisi.
***
Sigara sağlığa zararlı elbet. Yoğun çalışma temposu, insanlığın gereklerinden ve yasaların belirlediğinden fazla mesai, alışkanlıklara dem vuracak, iş gücüne engel olacak kısıtlamalar, sağlık, eğitim, güvenlik, ulaşım ve gelişmiş bir sosyal devletten beklenen diğer haklar... Maddi yetersizlikler, manevi hezeyanlar, arkadaşlıklar, dostluklar, sevgiler ve hayal kırıklıklarıyla ilgili ‘stres’ yaratan sorunlar da, en az sigara kadar zarar!
***
Fenerbahçe de sağlığa zararlı elbet. Bugün futbol, yarın basketbol, arkasından voleybol, atletizm, kürek, yüzme, boks, masa tenisi... Her gün yeni bir heyecan var neredeyse, nabzı hızlandıran. Çelik gibi olmak gerek; itidal, sabır ve metanet... Kolay değil, ‘hep destek, tam destek’ verip, sürekli sonrasını düşünmek. Üstelik, sadece manevi değil, maddi destek de varsa, bağımlılığın arkasında...
***
Alışkanlıklar değiştirir, kimi zaman iyileştirir, kimi zaman da hasta eder ve öldürür hatta insanı. Nasıl alıştığını anlayamazsın bile. Bir bakarsın, en iyi dostlarından biri, can damarın olmuş; onsuz yaşayamayacak hale gelmişsin. Bir ömür boyu, etle tırnak gibisin. Ve aldırmazsın sonuçlarına, ‘atın ölümü, arpadan olsun’, ‘rakı içen öldü de, su içen ölmedi mi’ misali...
***
Yan yana geldiklerinde bir anlam oluşturan şu harfleri klavyede tuşlayan için de doğrusu budur. “Sevdiklerim ve alışkanlıklarımla ayrı yaşamaktansa...” diye başlayan cümleler kurar genellikle. Bir insanoğlunun tercihidir bu, saygı duyun lütfen...

11 Nisan 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tecrübe farkı‘’

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final mücadelesi. Bir sonrası yarı final yani. Kazım çok genç, Gökhan çok genç, diğerlerinin de fazla tecrübesi yok bu kulvarda, “deneyimli” diyebilecek.
Oysa, rakip Chelsea. Bilmem kaç milyon Euro. Avrupa’nın popülerlerinden. Türk takımı Fenerbahçe’yi rakip bile kabul etmeyecek zihniyette ve ‘rahat bir tur’ niyetindeler.
Dakika 4. Basit bir faul kararı. Ballack, Aurelio’nun burnunun dibinden, büyük burnunun biraz üstüyle golü attı!
Ne var ki, hala yıkılmadı karşısındaki. Tamam, yeterince kanatlara inemedi, organize olamadı hücumda, pek pozisyon da üretemedi, ancak ‘başa baş’tan bile üstün oynadı.
Savunmada (goller dışında) basit hatalar yapmadı, orta alanı hiç bir zaman rakibe kaptırmadı. Tek zaafı, hucüm organizasyonlarındaydı.
Doğrusu, Alex’i bekliyorduk cemi cümlemiz. Hani, ilk maçta pek varlık gösterememişti ya, futbol ustası. Dün akşam onun sihirli aklı ve ayaklarından ümitliydik. Olmadı, oynayamadı, seyrine doyamadığımız Alex. Canı sağolsun. Yeter ki, bir yere gitmesin, Türk futbolunun içinde daha yıllarca bulunsun.
Drogba’nın da canı sağolsun. Son anlardaki o hava atışını, kendi lehine çevirmeye kalkışı vardı ya! ‘başarıya giden her yol mübahtır’ sığlığıyla. Henüz Avrupa serüveninin başındaki Fenerbahçe karşısında, onun gibi bir sporcu bu aciz duruma düştü ya, Sarı-Beyazlılar’a helal olsun.
Bu sezon Avrupa’da kazandığı tüm puanlar için teşekkürler Fenerbahçe’ye. Seneye yine aynısını umut etmek sevenlerinin hakkı. Kimbilir, bekli daha fazlası olur, ne de olsa tecrübe farkı...

09 Nisan 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beyaz sayfa!‘’

Nasıl düzelecek bu işler? Çıkar, çıkar içinde; büyük-küçük yönetici nalıncı keseri, büyük-küçük futbolcu avanta, büyük-küçük taraftar lavanta peşinde.

Ne kadar kötü oldu değil mi, Gençlerbirliği-Galatasaray mücadelesi. Yok, yok! Kastetmek istediğimiz, Başkent Ankara’nın alışılageldik zemini veya oynanan futbol değil; maçın sonucuna etki eden hakem hataları...
Oysa, bir gece önce, hatta daha doğru bir deyişle pazarın ilk saatlerinde, Galatasaray resmi sitesinin manşetiydi ‘beyaz sayfa’...
İstenilen adaletti, çiçeği burnunda Hasan Doğan federasyonundan. Fenerbahçe’nin, özellikle Deivid’in pozisyonu için çalınan komik penaltı düdüğüyle şekillenen üç puanından dolayı, adalet istiyordu Sarı-Kırmızılılar. Bugün ne diyecekler acaba? Mesela, “Olur böyle hatalar” mümkün mü, sizce ya da hiç olmamış gibi, pişkin tavırlar!
‘Korkma Kuddusi’
Tıpkı, hakem hatasıyla iki sarı karttan atılıp, tek maçlık cezası bile kaldırılan Edu’nun eksikliğiyle Fenerbahçe’nin 1-0 önde giderken, Kayseri’de kaybettiği maçtan sonra konuşmayan, Kayserispor’un bu haftaki sivri dilli ileri gelenleri gibi! Tıpkı, 10 yıldır ‘adalet, eşitlik’ diye inleyen kulüp başkanı şu sıralar Kulüpler Birliği Başkanı da olan, haftanın sessizi Fenerbahçe gibi! Beşiktaş da, kendine pay çıkarmaya kalkmayacak tabii ki! Sinan Engin’in “Korkma Kuddusi arkandayız” sözü henüz çok yeni!..
Nasıl açılacak bu beyaz sayfa? Çıkar, çıkar içinde; büyük-küçük yönetici nalıncı keseri, büyük-küçük futbolcu avanta, büyük-küçük taraftar lavanta peşinde. Sözde gazeteciler bile, zıvanadan çıkmış, kamu hizmetinden bihaber, kendi renginin, kulübünün hizmetinde! Ayıptır yazması; sözümüz meclis içinde!
Bakalım ne zaman!
Çözüm tepeden, tırnağa temizlik. Daha önce de belirttiğimiz gibi birçok kez; bataklığın kurutulması yani esas. Sivrisinekler sorun olmaz o zaman. Peki, ne zaman?
Fikret Kızılok’un unutulmaz, genel-geçer şarkısı geliyor insanın aklına: ‘Zaman zaman, zaman zaman’... Bakalım ne zaman!
‘Hıımm o zaman’...

08 Nisan 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çok akıllılar!‘’

Zico’lu Fenerbahçe’nin kazandığı beşinci penaltı bu. 34 geçen sezonda, 29 da bu sezonda; toplam 63 karşılaşmada kazanılan, 5 penaltı...
Geçen sezon 69 penaltı kararı vermişti Süper Lig’imizin hakemleri. Bu sezon ise, 56 penaltıya hükmettiler. Yani, toplam 125 penaltının, sadece 5’i Fenerbahçe’ye. Bu dönemde Galatasaray 13 penaltı kazanmış oysa...
Fenerbahçe-Kayserispor karşılaşmasından sonra çıkarılan yaygaraya bakılacak olursa, verilen veya kazanılan tüm penaltılar doğru karar. Sadece, cumartesi akşamı verilen hariç! Zico’lu Fenerbahçe’nin ilk kez başına gelen, diğerlerinin 90+’larda attığı veya bir şekilde kaleye giren toplara girmeyelim hiç!
Çok uzağa gitmeye gerek yok aslında, hem çalınan penaltıların, hem 90+ gollerin fazlaca örneği var pek yakınlarda! Ne var ki, çok uzaklara, iyice geriye gitmek isteyenler için yol da gösterebiliriz; Haluk Ulusoy dönemi...
Düşünsenize, Roma maçından sonra kimseye sormadan, tuttuğu takımın maçını erteleyen Haluk Bey, (Fenerbahçeliler’e ters gelir ancak) Fenerbahçeli ve şu an görevde olsaydı ertelemez miydi, Chelsea gibi önemli bir rövanş öncesi Kayserispor mücadelesini!
Neyse, büyük sancılar ve acılar yaşasa da, başta Sarı-lacivert’e gönül verenler olmak üzere, Türk futbolu ve içindekiler; geçti ve gitti!
Ancak hata her zaman olacak, futbol bu, sanmayın ki bitti! Ki, bu sezon hatalardan en çok canı yananlar, önce Beşiktaş sonra da Fenerbahçe’ydi. Oysa, yine bağıran mart kedileri!
Tabii, kesildi suyu sebilin. Kayrılma, haksız kazanç, parazitsel yaşam bitti!
Hepsi bir yana, cumartesi akşamının gözden kaçırılmaması gereken en önemli gerçeği ise, Tolunay Kafkas veya Süleyman Hurma felsefesi. Sakın hafife alınmasın; ciddi bir durumdur, ayakkabı-kösele meselesi! Ligde sıralaması değişmeyecek yegane takımlardan Kayserispor’un profesyonel elemanlarının, maç sonrası mantıkla ve ahlakla bağdaşmayan, geleceklerini riske atan açıklamaları acep nedendir! B’ura Yemen midir, gülü çemen midir? Ligin ilk yarısında Edu’nun atılışı ve aynı skorla aldıkları galibiyet, aslında aynı tepkiyi gerektiren neden midir!
Nasıl olacak bu iş! Balık hafızalı mı bazı insanlar; ey çok akıllı ve ilkeli diğer insanlar!

07 Nisan 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zor muymuş!‘’

Fenerbahçe’nin özellikle sağ kanadı kullanarak geldiği dakikalarda, Gökhan Gönül çok uygun pozisyonları, çok uygunsuz ortalarla harcamasaydı, daha farklı olurdu maçın gidişatı ve sonucu. Oysa, bildiğimiz Gökhan, orta yerine pası tercih eden, futbolu iç güdüleriyle değil, bilinciyle oynayan bir oyuncuydu. Ne oldu acaba! Salı akşamıyla ilgili bir durum mu bu yoksa!
Çünkü, Alex de biraz endişeliydi. Sürekli tek top oynayıp, yaratıcı yönünü fazla zorlamazken, sanki biraz rakip darbelerden kaçıyor gibiydi. Carlos, Vederson, Aurelio ve Kezman da son derece temkinliydi...
Dün akşamki oyun, sadece Serdar, Lugano, Yasin, Maldonado ve Deivid’le kazanılabilecek gibi değildi. Kayserispor gibi, özellikle rakibi Fenerbahçe olduğu zaman, canını dişine takan, Mehmet Topuz’lu bir ekipti karşıdaki...
İkinci yarıda da, Semih oyuna girene kadar pek bir şey değişmedi. Alex saklambaç oynarken Deivid takımını üç puana taşımaya çalışıyor, Gökhan Gönül ise, Sarı-Beyaz forma altında en kötü oyununu oynamaya devam ediyordu. Sonradan giren Kazım bile, Vederson’a nazire yaparcasına gelişi-güzel ortalarla saçmalıyordu.
Son umuttu ancak, bir de baktık ki, Semih’in de diğerleri gibi, sanki aklı başka yerdeydi. Ne var ki, girişinden beş dakika sonra sahanın en kötüsü hakemin komik penaltı kararı geldi.. Ve 90+5 golüyle de galibiyet...
Bu sezon bir çok penaltısı verilmeyen, rakipleri sürekli son dakika golleriyle sevinen Fenerbahçe, sanki Avrupa’dan sonra, Türkiye kaderini de değiştiriyor gibi...
Bu arada, Chelsea maçı yazımıza ‘Kayseri zor’ başlığı atıp, oldukça tepki toplamıştık. N’aber gerçekten zor muymuş!

06 Nisan 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kayseri zor!‘’

Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Profesyonel Futbol Şubesi A Takımı’nın Sevilla’yı elediği karşılaşmadan sonra, “bu sezon iyi bir yere geldik, seneye bir üst tura daha çıkmalıyız” diye hedef ve sonuç ilişkisini açıklamıştı, taraflı ve tarafsızlara. Henüz futbolcuların teri bile kurumamışken, “önce kapalı spor salonunu, sonra da 5 bin kişilik kapalı yüzme havuzunu hayata geçirmemiz gerekir” demişti ya...
İş bu nedenle, dün akşamki yetersiz galibiyet ve hatta ilk yarıdaki rakibe teslim edilmiş, pozisyonsuz oyun, hiç de sıkıntı veya hüzün verici olmamalı Fenerbahçeliler için. Hangi sonuç mutsuz edebilir ki taraftarını, hemen her branşıyla kendi ülkesinde lider ve Avrupa’da da en az ilk sekize girebilen bir spor kulübünün..
Önder, Vederson, Uğur sıradan kalabilir herhangi bir futbol akşamında. Deivid gibi soğukkanlı bir yetenek kendi kalesine gol atabilir, fizik kurallarını zorlayarak. Seyredeğer Alex, seyirci durumuna düşebilir bazen ve bu duruma hayret edilebilir. Yine de, hiç tırsmaya, kasmaya, sıkıntıya girmeye gerek yok. Başkanının veya taraftarının hedefi, görüşü, bilgisi, stresi ne olursa olsun bu takım, alışıldık türden, normal bir takım değil.
Hiç topla buluşamadığı, istediklerini yapamadığı, kendi kalesine gol attığı ve aşıkları önünde yenik duruma düştüğü durumda bile; sallanmıyor, titremiyor, panik ya da sinir yapmıyorsa oyuncuları, Sarı-Lacivertliler’e sonuna kadar inanmak ve destek vermek gerekir.
Ne var ki, dün akşamki oyunu gördükten sonra, Kayserispor maçının Fenerbahçe için kolay geçmeyeceği, inkar edilemez bir gerçektir. İşi zor Kanaryalar’ın Cumartesi akşamı!

03 Nisan 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI