‘’Çok güzeldi‘’
Fenerbahçe gruptan çıkmayı garantilediği için rahat ve bu nedenle güzel oynuyor doğrusu. Az stres, az pas hatası, iyi futbol. Antalyaspor’un ise kazanması gerekiyor, bu maçta garantilemek için gruptan çıkmayı. Buna rağmen, istediği kadar etkili olamıyor hem oyun kurarken hem gol için denemeler yaparken. Çünkü, rakibi gerçekten çok rahat oynuyor. Aklı, fikri, adelesi rahat. Ali Bilgin’in, Uğur’un, Selçuk’un hatta sahanın en tecrübesiz ismi Mert’in bile belki...
İkinci yarı daha da rahat misafir takım. Yönlendirici, yaratıcı Alex de yok artık sahada. Bu aşırı rahatlık ve Alexsizlik karşısında, Antalyaspor da rahat sanki artık. İyi paslaşan, ileri iyi çıkan, ara paslarını doğru yapan, pozisyon yaratan ve gol atan takım durumunda. Her dakika daha da yakın bir üst tura.
Alexsiz ve çok rahat Sarı-lacivertliler, sanki pozisyon aramaktan vazgeçmiş vaziyette. Ortada top çevirip, idare etmekte. Bu arada, yani 59. dakikada ‘gol olma şansı yüksek’ bir pozisyonda Lugano’nun Djiehoua’ya yaptığına hakem faul çalsa, iyice rahatlayacak misafir 10 kişi ile! Tabii, önce Necati, sonra Djiehoua anında fırsattan istifade. Lugano ile Bilica zaten istirahette!
Öyle ya da böyle; ilk yarısı tamamen Fenerbahçe’nin, ikinci yarısı bölüm bölüm, bir misafir, bir ev sahibinin kontrolünde geçen, çok zevkli, bol ve güzel gollü bir maçtı dün akşamki. Bi taraf kazandı ama, iki takım da, seyredenler de maç sonrası keyifliydi.
‘’Kafayı yedirir!‘’
Kafayı yedirir!
Saha yeşil, tribünler açık gri. 80 bin futbolseverin sığabileceği büyüklükteki bir alanda, yaklaşık iki bin kişi. Bir yanda Süper Lig lideri, diğer yanda İkinci Lig Üçüncü Kademe Grup ikincisi. Süper Lig liderinin Bekir sağ beki. İki stoperi de sahada, başka alternatif de yok zaten kulübede. Gerek duyulursa, Deniz yeniden denenecek. Olmadı Bekir ortaya çekilip sağ beklik başkasına devredilecek. Henüz transfer sesi çıkmadığına göre, demek ki sezonun ileri kalanında, ligde, kupada ve Avrupa’da böyle devam edilecek. Tek gerçek sağ bekle (ki bu Gökhan oluyor) ve iki gerçek stoperle. Eh forvette de Güiza var zaten, sürekli eziyette...
Nasıl bir vuruştur o ve kaçıncı böyle vuruşu bu İspanyol’un. Volkan hatalı da olsa, Arif’in 19. dakikadaki 25 metrelik şutunu, Alex’in 26. dakikadaki müthiş kafa golünü ve yine Alex’in 36. dakikada topu kafayla Güiza’ya indirişini bir hatırlayın, sonra da Güiza’nın topu tepişini. Takım arkadaşı olsa, kafayı vurmaz veya vermez, kafayı yer insan! En azından enerji ve azimleriyle ondan daha fazla iş yapar Arif ya da Yaşar’ı karşı taratan alıp oraya koysan! Dün akşam ve daha önce attıkları da pek bir şey değiştirmez, ‘istisnalar kaideyi bozmaz’ yani, kaçırdıklarıyla kıyaslarsan! Son olarak 68. dakikada Tokatspor’un kornerden gelen topunu, kaval kemiğiyle rakibe servis yapışını da üstüne koyarsan...
‘’Çok yazık!‘’
Eskişehirspor’un en etkili oyucusu Burak Yılmaz, arkadaşlarına hazırladığı onca gollük pozisyonun yanına, 24 ve 27. dakikalarda yakaladığı iki net pozisyonu ‘gol’ yaparak ekleseydi, çok farklı olurdu dün akşam. Çok farklı olurdu sonuç; kupa engelli, lig lideri aleyhine...
Andre’nin alışılageldik yetersizliği ve aczi şaşırtıcı gelmedi de, sağ kanadın karşı tarafa nazire yaparcasına etkisiz kalışı pek mantıklı değildi. Hadi, Özer’in şansızlığı arkasındaki kifayetsiz diyelim, ya Gökhan Gönül-Mehmet Topuz ikilisi!
Sezonun ikinci diliminin başladığı şu dönemde, fosforlu Sarı-Beyazlılar’ın hala orta sahayı geçmekte zorlanması garip bir durum gibi geldi doğrusu. “Ne zaman ekip olacak, bu futbolcu topluluğu?” Fenerbahçe’yi takip edenlerin gündemdeki sorusu. Ne zaman rakibine baskı yapacak, oyunun hakimiyetini eline alacak ve gerçekten lider gibi davranacak Fenerbahçe! Ne zaman Bilica ve Lugano bu kadar göze batmayacak, Volkan Demirel neredeyse maçın kahramanı olmayacak! Tamam, anladık! Alex yürüse, hatta dursa bile bu takımın bir çok kez daha kurtaracısı olacak. Peki, Fenerbahçe futbol takımından genel olarak hiç mi keyif alınmayacak!
Ya Rıza Çalımbay ne zaman centilmen ve profesyonel bir teknik direktör gibi davranıp, yedek kulübesinde öyle duracak! Gerçekten çok yazık, onun tarzındaki teknik adamlarla çalışmak çok zor olsa gerek sporcular için!
‘’Bir daha seyredeyim‘’
Uche Okechukwu yani bizim Deniz Uygar için Radikal’de yazmıştık yıllar önce. O, futbolu ve bizi bırakmadan dökelim içimizi, hayranlığımızı, sevgimizi diye...
Futbol bu işte; bazıları der ya “yaşam gibi” diye, gerçekten öyle geliyor insana, çok özel birileri gidince.
Yakın bir gelecekte de, sıra Alex’te. Çokları iç çekip, daha gitmeden onu özlemeye başlayacak, ‘Büyük Usta’ Alexandro de Souza’yı artık seyredemeyecek diye...
Yürüdüğünü iddia edenler ve bunu çağdaş futbola aykırı bularak, zaman zaman onu acımasızca eleştirenler, bakalım ne düşünecek onun bu sayfadaki istatistiklerini görünce!
Tabii ki sayılardan, kıyaslamalardan oluşmuyor futbol denilen oyun, sahanın içi asıl gösterge. Belki daha anlam kazanır ve daha bir çarpıcı olur ‘Büyük Usta’nın 237 resmi karşılaşmada 99 kez asist yaptığı bilgisini de verince!
O da kesmezse beğenmemek de ısrar edenleri, bazı özel ve hafızalardan silinmesi zor saha içi anları da hatırlatılabilir tabii. Yok yok! Sportmenliği, adamlığı, örnek tavırları değil kastettiğimiz. Mesela, 13 Mart 2005’de Kadıköy’deki Gençlerbirliği mücadelesi ve o maçtaki üçüncü Alex ve üçüncü Fenerbahçe golü. Hani dişini sıka sıka, taban göstere göstere attığı 89. dakikada... Mesela, 27 Ağustos 2005’de, Samsunspor maçının 17. dakikasında, spikeri “Yok böyle bir gol, yok böyle bir gol” diye bağırtan muhteşem röveşata... Mesela 12 Aralık 2007’de CSKA’dan gol yiyip yenik duruma düşmelerine isyan edişi, santrayla birlikte göğsünden yumuşacık yere, yerden ve 25 metreden sertçe çatala, “dağılın leen!” edasıyla topu gönderişi. Geride bıraktığı 5 buçuk sezonluk destansı futbol hikayesinden sadece üç küçük hatıra az önceki satırlar. Büyük hayranları, ona tribünlerde açıkça tapanlar, kim bilir bir çırpıda daha neler neler sıralar, asla unutulmayacak olan...
Zeki Rıza Sporel, Cihatlar, Lefterler, Canlar, Fikretler nasıl gelip geçmemişse marştaki gibi, Alex de geçmeyecek Fenerbahçe’den. Kalıcı olacak hep. Birileri bir gün gelip “O da kim ya!” demeye kalkışırsa, birileri değer verilmeyen istatistikleri gözüne sokacak, “Oku” diye...
Ve bir gün, bir şarkı mırıldanacak giderken arkasından bu satırları yazan, “Madem ki gidiyorsun bırakıp burda beni. Bir daha seyredeyim, ne olur dur da seni”...
‘’Bu kupa tam gençlere göre‘’
Türkiye futbol endüstrisinin en önemli ikinci organizasyonu değil mi, bu sezon başına Ziraat konan Türkiye Kupası. Önceki gün başlayan ve bugün devam eden grup maçlarında, çok büyük bir organizasyon havası var mıydı sizce? Mümkünse pek fazla şans bulamayanlar, hele rakip bir alt ligden olup çaktırmadan küçümsenince! İş bu nedenle, ne zamandır hep tekrarladığımız gibi, en büyük özelliği ‘şimdilik 26 yıldır’ Fenerbahçe’nin kazanamıyor olması bu kupanın.
Heyecan daha fazla olurdu
Heyecanın çok düşük olmasının başlıca nedeni ise, tek maçta elenme korkusunun olmaması, sonraki grup maçlarında telafi şansının bulunması. Daha güçsüz gibi görünenlere hiç olmazsa bu şans verilseydi, daha fazla olurdu Ziraat Türkiye Kupası’nın tansiyonu ve havası...
İzmir’in Süper Lig hasterini ya da futbolseverlerin İzmir hasretini dindirebilecek bir takım görünümünde bu sezon Altay. Gençleri ve tecrübelileri sezon sonuna kadar onları yukarılarda tutabilecek yeterlilikte. Ne var ki, çok büyük uçurum var aralarında Süper Lig’le.
Büyük Altay’ın tek tesellisi
Bankasya’nın en az gol yiyenlerinden birinin, dün kolayca kalesinde üç gol görmesi, 1. Lig’de rakiplerinden kolayca sıyrılıp gole giden Burak’ın, Bilica ve Lugano karşısında neredeyse eriyişi, uçurumun belirgin göstergesi. Altay’ın kupa maçlarında kalesini koruyan Soner’in 18, Musa Çağıran’ın 17, golcüsü Burak’ın 20 yaşında olması, belki de akşamın Altaylılar için tek tesellisi.
Hal böyle, yani Türkiye Kupası cazibesiz olunca, taraftarsız kaldı Kadıköy tribünleri. Herkes bir kenara, en azından Alex yoktu sahada. Ancak, ‘Büyük Usta’nın “halefim” dediği Özer Hurmacı oyundaydı. Baştan sona, ne fazla ince, ne çok kalın, gereğince, yeterince oynadı. Çok daha büyük oyunları da olacak, Daum izin verirse.
‘Neyse ki Özer var’ dedirtecek
Bu desteği görürse, bir gün Alex uğurlanırken göz yaşlarıyla “neyse ki Özer var” denilebilecek. A Milli takımın atakları ve ön savunması onunla şekillenecek. Geleceğin büyük yıldızı olarak transfer edilen Abdülkadir de Fenerbahçe forması giyme şerefine erişti nihayet. Umarız, Roberto Carlos’un “varisim” dediği Onur, Furkan ve diğerleri de Sarı-Lacivert formayla Türk futbolu için büyüyecek. Ancak, böyle bir organizasyonda da şans verilmezse, bu çocuklar nasıl göz önüne çıkacak, gelişecek!
‘’Büyük usta‘’
Baştan sonra Fenerbahçe’nin istediği gibi oynandı Avni Aker’deki oyun. Hızlanırken de, yavaşlarken de, ileride ve geride hep Sarı-Lacivertliler’in gönlüne, nefesine ve yeteneğine göre şekillendi.
Güiza’nın henüz 5. dakikada direkten dönen mükemmel plasesi, onun bol pozisyonlu akşamı golle süsleyeceğinin sanki habercisiydi. 32. dakikada boş kale önünde kaçırdığı fırsat sonrası, artık “kesin bir golü var” denildi İspanyol için ve beklendiği gibi liderlik vuruşu ondan geldi.
Lugano ve Bilica ikilisi, rahat, emin ve sakindi savunmanın garanti bölgesinde. İki bek Gökhan ve Andre idare etti. Sol bekte oynamayı, Dünya Kupası öncesi prova olarak gören Andre, orta alandaki kadar savruk değildi.
Baroni, Emre ve sonradan Deniz, ortanın ortasını, Mehmet ve Özer de ortanın yanlarını iyi kontrol etti. Tek sorun ileriye, yeterli sayıda gidebilmekti. Bu konuda Mehmet etkisiz, Özer onca denemeye rağmen yetersizdi.
Top yine Alex’e gelmeliydi yani. Ayağına, göğsüne, dizine veya kafasına. Bu kez havaya sıçrayıp, gol pasını verdi. Dedik ya, Güiza’nın da eninde-sonunda gol atacağı zaten belliydi.. Ve 2009’un lideri belirlendi...
Alex, Süper Lig kariyerindeki 31. sarı kartını gördü ve cezalı duruma düştü dün akşam. Az önce Egemen’le Lugano’nun yaşadığı bire bir aynı pozisyonda, hakem Egemen lehine faul kararı vermişti oysa! Nedense aynı eylem ‘sarı kart’la cezalandırılıyor, söz konusu ‘Büyük Usta’ olunca.
‘’Nihayet!‘’
Dün akşam da 4-2-3-1’i denedi Kanaryalar. Yani yine kanatsız uçmaya çalıştılar. Çünkü hücumcuların arkasındaki üçlüde, kanat bindirmesi yapabilecek tek bir Allah’ın kulu yoktu.
Sözde, bekler kanatlardan bindirecek, Baroni ve Selçuk ikisili onların kademesine girecek, sonra bekler ve iki ön libero yerlerine dönecek ve işler böyle yürüyecekti. Böyle yürümedi tabii...
Selçuk ve Baroni ikilisiyle kurulması asla mümkün olmayan oyun, ortada sıkışıp kaldı genellikle. Kalabalık arasında yaratılan bir kaç hücum denemesi de, çoğu zaman olduğu gibi Güiza’nın ayaklarında eridi, gitti.
Kalede Volkan, savunmada Bilica, ortada Özer daha önde de Alex, kazanmak için ellerinden geleni yapan emekçilerdi. Az önce yazdığımız gibi en öndeki ‘Büyük Usta’ Alex’ti yine. Maçı almayı bu kadar istediği zaman alıyor adam.
Atıyor, attırmayı deniyor, ancak karşısına Güiza çıkınca, asist rekorları kırma şansı engelleniyor!
Türlü, çeşitli pozisyonlarda kaçırdığı fırsatları yeterli bulmayan ‘Maşallah Güiza’, bir ara 5 metre önündeki koca kaleyi tutturma niyetiyle, korneri kullanıp pozisyonu seyretmekte olan, aut çizgisindeki Alex’e isabet ettirdi topu! Bu, mucize gibi bir şeydi ve İspanyol’un dün akşamki en komik denemesiydi! Üç haftadır yenilgileriyle, ‘seks skandalı’ konularıyla gündemi meşgul eden Fenerbahçe futbol takımı, nihayet üç haftadır takılıp kaldığı 31 puanı geçmeyi başardı. Kimbilir, belki akıllanıp düzelirler bundan sonra!
‘’Andre Santos‘’
Burak, Adem, Bülent Kocabey ve Youla, Fenerbahçe kalesine 20-25 metre uzaklıkta her çareye başvuruyorlar hücum etmek için. Karşılarındaki lig liderinde ise Semih’in rakip kaleye uzaklığı 35, Alex’in 40 metre. Başkası da yok zaten yanlarında. Bazen Gökhan var ancak, o da işe yaramıyor korner kazandırmaktan başka.
Mehmet, Gökhan’ın tamamen boş kulvarına bir pas gönderiyor topun yüksekliği 10 metre. Yere değecek, sekecek, hızı ve yüksekliği azalacak, Gökhan önüne alacak vesaire...
Alex faul atışı kullanıyor, hakemin eli havada; yani direkt gol olamaz. ‘Büyük Usta’ vuruyor ama! Az sonra da Vederson yaklaşık 70 metreden deniyor şansını; ya tutarsa...
Gökhan’ın güzel ortasına, güzel vuruyor Alex, ancak top İvesa’da. Dakika 38. Bu ilk şutu Sarı-Beyazlı liderin...
Bilica, Lugano, Vederson, Gökhan çabalayıp duruyorlar. Volkan da hatasız oynuyor kalesinde. Selçuk’la Baroni de kapasiteleri yettiğince uğraşıyorlar. Mehmet, Semih etkisiz elemanlar. Alex’e pas verecekler ki, Alex de pas verecek ya da gol atacak, sihirbaz değil ya adam! Uğur, Emre ve Güiza ise, son çare olarak başvurulanlar.
13 kişinin adı geçti biri yok! Adını anmaya değmez ya da başlığa koyarız dursun orada boş, boş!
İlki çok güzel, ikincisi şans eseri iki gol yine Fenerbahçe kalesinde. Tebrikler Eskişehirspor. Ee, Fenercell ‘3G’ye geçmemiş miydi, üçüncüsü ner’de!









































