Arama

Popüler aramalar

‘’Fabrika ayarlarına dön Biliç!‘’

Belgrad'ta Partizan'ı 4-0 yendiğinde kusursuza bir adım daha yaklaşan Beşiktaş'ın iki haftadaki değişimi insanı hayretlere düşürecek nitelikteydi sanırım. Beşiktaş'ın kırılgan imajdan kurtulması adına son derece önemliydi 2. Partizan galibiyeti. Oyun tatmin etmese de Kartal, krizden çıkması adına son derece kıymetli bir galibiyet elde etti.

Biliç'in geçen sezondan farklı olarak iç sahadaki set oyununda kilidi açmak için ürettiği bir çok alternatif var. Partizan alan paylaşımını iyi yapmasına rağmen Gökhan Töre ve Olcay net pozisyonlar üretti. Özellikle kendi yarı alanında boşluk bırakmadan oynayan takımlara karşı Beşiktaş'ın sanırım en büyük zaafı Töre ve Olcay'ın dışında şut opsiyonunun az oluşu. Buna rağmen Töre bir kez, Olcay iki kez yoklayınca Partizan sallanmaya başladı.

Partizan klasik bir deplasman takımının kapanma seviyesindeydi ve yay civarından şut imkanı tanımadı. İlk yarı ikili mücadele kazanmasına ve üç kez pozisyona girmesine rağmen Töre'nin kafasını toplayamaması Beşiktaş'ın damarlarını tıkadı. Çünkü Beşiktaş Töre ve Olcay'ın ritmine göre temposunu belirleyen bir takım. Ve bu kadro içerisinde topla içeriye en hızlı ve güvenli dalışı yapacak oyuncu Gökhan Töre. Motta'nın sıfırdan indirdiği topa ayak içi vuruşu yapamasa da, orta sahadan uzatılan topta ayağına bakarken kafasına çarptırsa da killidi açacak yegane oyuncuydu Töre. Onun ligdeki cezası Biliç'in ve doğal olarak Beşiktaş'ın dengesini o yüzden bozdu.

Kaleci sorunsalı

Beşiktaş'ı bu sezon kırılgan yapan iki tane pozisyonu var. Birincisi sağ beki, ikincisi ve en önemlisi de kalecileri. Beşiktaş yönetimi Cenk güven vermediği için Tolga'ya kaleyi teslim ettiğinde taraflı tarafsız herkeste minimum 5 yıl kaleci sıkıntısı çekmeyeceği görüşü hakimdi. Ama Tolga Tottenham maçında başlayan formsuzluğunu her hafta biraz daha ileriye taşıyınca sıra yine Cenk'e geldi. Bir kaleciyi en mahcup eden goller cepheden yedikleri gollerdir. Cenk dün Tolga'dan aldığı eldivenin hakkını yediği kalesine çekilen ilk cephe şutunda veremedi. Bu seviye takımların kalecileri cepheden bu kadar rahat gol yerse arkadaşları sezonu kaybeder.

Veli'nin kartı kanayan yara

Veli, maçın henüz ilk çeyreği dolduğunda, İsmail'in kademesinden çıkıp rakibinin omzuna temas ederek topa sahip oldu. Partizanlı oyuncu olmayan faulü teatral yetenekleriyle öyle bir gösterdi ki Rumen hakem de sarıyı çıkardı. Bu futbol dünyasının ortak sorunu. Tarih boyunca kazanmak için her yol mübah sayıldığı için bu oyun samimiyetini her geçen gün biraz daha kaybediyor.

Futbolcu, 'Hakem niye var ki, görsün' diyor. Haklılık payları var. Peki Veli'nin pozisyonunda olduğu gibi süzemediyse futbolcunun hinliğini. O zaman da 'Futbol hatalar oyunudur' palavrasının altında romantik bir futbol muhabbeti bizi bekler.

06 Kasım 2014, Perşembe 21:00
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray'da hafıza kaybı‘’

Prandelli TT Arena'daki Dortmund maçından sonra Başakşehir önüne ilk 11'de 6 değişiklikle çıkmıştı. Başakşehir'den Kasımpaşa'ya 11/7 değişiklikle geçti, Kasımpaşa'dan Dortmund'a ise yine 11'de 6 değişik isim. Rotasyon üç cephede oynayan büyük ölçekli takımlar için can kurtarıcı bir unsurdur. Lakin Galatasaray bu değişimlerle oyun hafızasını yitiriyor.

Dortmund karşısında herşey yolunda giderken yenen 'derin top' golü yitirilen oyun hafızasının ürünüdür. Dortmund adına da oyun hafızasının getirisi. Zira Klopp son kaybettikleri Bayern maçında sakatlanan Hummels'in yerine Subotic'in dışında değişiklik yapmadı.

Dortmund için top rakipteyken en kolay şey kaleye gitmek. İlk maçta Galatasaray'ı hezimete sürükleyen buydu. Topu ilk yarıda Dortmund'a verip karşısına geçmek Prandelli adına yapılan en doğru hamleydi.

Ayakta kal Semih

Semih Kaya 3 sezondur aralıksız forma giyiyor. Yetenekli, hızlı ama gelişimi durdu. Vazgeçti gelişmekten genç adam. Galatasaray'ın oyuna tutunmaya çalıştığı 53. Dakikada asi gurbetçilerin attığı meşaleler oyunu da Galatasaray'ın temposunu da durdurdu.

Kornerde, Semih bir stoperin birincil önceliğini yani top tehlike bölgesindeyken ayakta kalma kuralını hiçe saydı. Düştüğü için Sokratis'e geç kaldı topu ağlardan çıkarmak zorunda kaldı.
Galatasaray için Şampiyonlar Ligi treni kaçtı. Avrupa Ligi için Anderlecht'i Belçika'da yenmek şart. İmkansız değil ama zor.

Sabri'nin kurumsal hafızası

Kasımpaşa maçında Sabri dönünce Galatasaray'a ruh geliyorsa, antrenörünün taktiksel saplantılarına rağmen takım reaksiyon veriyorsa bu bir kurumsal hafıza kıpırtısıdır. Sabri'nin 15 yıllık kurumsal hafızası...

Metin-Ali-Feyyaz Beşiktaş'ın vitriniydi ama Ziya'nın Samet'in Fikret'in kurumsal hafızası onları Siyah-Beyaz formaya bağlıyordu.

Tıpkı Michael Zorc gibi. 1978-1998 arasında Dortmund formasını aralıksız giyip 2 Bundesliga, 1 Şampiyonlar Ligi kazandıktan sonra Dortmund'luluğun ne demek olduğunu sonraki nesle aktardı. Marco Reus, kendisini Bayern istemesine rağmen Mönchengladbach'tan Dortmund'a geldi. Zorc, olağanüstü kurumsal hafızasını hem oyunculuğunda hem sportif direktörlüğünde kulübü için kullandı.

Peki Galatasaray'ın kadrosunda Sabri dönene kadar kurumsal hafızaya sahip kaç oyuncu vardı?

O yüzden yabancılar Florya'yı bir iş yeri, Galatasaray'ı da para kazanılacak bir şirket olarak görüyorlar. Sanırım Selçuk, Burak, Olcan, Tarık, Veysel de öyle.

Galatasaray bu duruma bir anda düşmedi. Yavaş yavaş küçük darbelerle geldiler uçurumun kenarına. Ünal Aysal'ın hanesine yazılacak en büyük eksidir, kurumsallık peşinde koşarken kulübün kurumsal hafızasını sıfırlaması.

04 Kasım 2014, Salı 20:00
YAZININ DEVAMI

‘’Üç maymun!‘’

Fenerbahçe'nin başlangıç kadrosunda Alper'in Sow'a tercih edilmesi bir antrenör açısından son derece büyük bir riskti. İsmail hoca, diken üstünde olmasına rağmen Olimpiyat'ta Beşiktaş'a karşı bu riski aldı. Beşiktaş gibi bir tempo takımına karşı kazanmak için vites yükseltmekten başka şansı yoktu. Alper dripling yeteneği çok gelişmiş bir oyuncu. Oyunun her saniyesinde topla dalış yapma potansiyeli var. Necip'in arkasında bıraktığı alana ilk koşusunu yaptığında Emenike'ye golü attırdı, Beşiktaş'ı büyük bir kaosa sürükledi.

Bu erken gol oyun mottosu coşku olan Beşiktaş'ı acemi bir kolej takımına dönüştürdü. Biliç ve öğrencilerinin, Arsenal - Tottenham gibi standart üstü rakiplere karşı bile kaybetmediği oyun dengesini Fenerbahçe'ye teslim etmesi bir tesadüf değil, doğru stratejinin yanlış kurguya üstünlğüydü. Doğruyu İsmail Kartal yaptı. Ligin en akıcı sol kanadına sahip Beşiktaş'a karşı Kuyt ve Gökhan Gönül ile aşılmaz bir set çekti. Savunmasına güvenmediği Sow'u yayına oturtup Alper'i sol açığa sürerek Beşiktaş'ın en zayıf karnına ölümcül darbeler indirdi.

Dengeyi Necip bozdu

Yanlışı ise, 92 kuşağının en erken ve en çok şans bulan futbolcusu olan Necip Uysal'ı, Erciyes mağlubiyetine doğrudan zemin hazırlamasına rağmen sağ bekte kullanmaya devam ederek Biliç yaptı. Erciyes maçının 89. dakikasında Edinho'nun attığı goldeki seyri, uzatma dakikalarında takımın topla tüfekle ataktayken yanlış pas tercihiyle yenilgiyi hazırlaması ve son olarak da Alper'in Emenike'ye asistindeki sessiz takibi. Necip'ten sağ bek olmayacağına şüphe yok. Arsenal maçında Casorla'yı içeriye katederken durdurmak için sol ayağından faydalanmak için İsmail'i sağ bek yapmak ne kadar doğruysa, onu Fenerbahçe'ye karşı kulübede tutmak o kadar yanlıştı. Biliç forma adaletiyle bilinen bir antrenördü. O halde Necip'in daha ne kadar hata yapması gerekiyor sağ bekten azledilmesi için. Beşiktaş iki maçı üst üste bir oyuncu yüzünden kaybediyorsa burada sorun sadece hatayı yapan oyuncunun olmaz sanırım. Antrenörler biraz da bunun için var.

Farkı Emenike yarattı

Emenike bu ligin en hızlı forvet oyuncusu. Topsuz oyunda da en iyilerden birisi. Alper topu Necip'in arkasına indirdiğinde, stoperlerin arasına o kadar güçlü bir koşu yaptı ki, pozisyonu ayağına çağırdı. Sürekli öne çıkarak, rakip sahada oynamaya çalışan Beşiktaş'ın karakteristik özelliğini bozan oyuncuydu. Beşiktaş'ın stoperleri hep arkalarını kollamak zorunda hissettiklerinde orta yayın önüne geçmeye cesaret edemediler. Olcay 33 ile 43 arasında iki sarı kartla atılınca Emenike'nin varlığı bir kat daha önem kazandı. Kuyt ile Gökhan'ın önü açıldı, kafalarını her kaldırdıklarında rakip defansın arkasına hareketlenen Emenike'yi buldular.

Emre'yi kimse duymadı

Gökhan Töre, Erciyes maçında 4. hakeme f..o.. dediği için Bülent Korkmaz'ın uyarısıyla oyundan atılmıştı. Olcay Şahan'ın kırmızı kart gördüğü pozisyonda Emre Belözoğlu, tam 4 kez Töre'nin kullandığı kelimeyi sarfetti. Pozisyon çizgide, yani 4. hakemin 5 metre kadar önünde gerçekleştiği için Emre'nin bu eylemini görebilecek durumdaydı. Bu da bir yorum farkı olsa gerek. Töre gibi düşündüler sanırım. Ne de olsa bir ağız alışkanlığı canım dediler. Saha içerisinde rakibine saygısızlık yapıyorsan, hakeme saygısızlık yapıyorsan ya da takım arkadaşına saygısızlık yapıyorsan bunun cezası vardır. Bizimkisi bir saygı sorunu. Töre'nin atılması doğruydu, Emre'nin de cezalandırılması gerekirdi. Küfrün sana göresi bana göresi olmaz. Küfür küfürdür. Aslolan saygıdır. Sahi biz onu yitireli çok oldu değil mi?

02 Kasım 2014, Pazar 21:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aradaki 7 fark!‘’

1- Fenerbahçe vites yükseltmeli

Ekim ayı içerisinde 3 lig, 2 Avrupa Kupası maçı oynayan Beşiktaş İstanbul'a hasret kaldı. 3 lig maçının 2'sini kazandı, Avrupa'daki iki maçtan da 4 puan çıkardı. Siyah-Beyazlı oyuncular havalimanlarını mesken tutarken, aynı dönemde Fenerbahçeli futbolcular İstanbul dışına çıkmadı. Önlerindeki 9 maçın 6'sında da İstanbul'da olacaklar. Fenerbahçe, ligin yaş ortalaması en yüksek (29,5) takımı olduğundan ne kadar az seyahat o kadar dinlenme demek. Bu Fenerbahçe için bir avantaj ama Beşiktaş'ı yenmek için dinlenmiş olmak yetmez, onların oyun temposuna karşılık vermek için 70'ten sonra ayakta kalmaları şart. Zira Beşiktaş son Erciyes maçında 10 kişi kalmasına rağmen 87. dakikada rakip kalede 3. golü arıyordu. İsmail Kartal ve öğrencileri vites yükseltmezse Beşiktaş temposuyla öne geçer.

2- Beşiktaş gelişti, Fenerbahçe durdu

Geçen sezonun 7. haftasıyla geride kalan 7. hafta arasında Beşiktaş'ın oynayan kadrosunda 3, Fenerbahçe'ninkinde 2 oyuncu değişti. Escude gitti, 12 yaş genci Pedro geldi, Fernandes gönderildi Oğuzhan ile Sosa sisteme dahil oldu, Eneramo-Almeida'dan Demba Ba'ya geçişte Beşiktaş forveti sınıf atladı. Bu değişimin ışığıyla Biliç'in takımı oyununu geliştirdi. Fenerbahçe ise geçen sezon 7. haftadaki Trabzon maçında şimdiden farklı Egemen ve Holmen'i kullanmış. Pazar gecesi Alves-Egemen olmayacak, 3. ve 4. opsiyonlar oynayacak. Fenerbahçe oyununu geliştirmek bir yana geçen sezonki temposunun gerisinde. Fenerbahçe daha tecrübeli oyunculardan kurulu bir takım, lakin birlikte oynama pratiği söz konusu olduğunda Beşiktaş'ın geride kaldığını söylemek mümkün değil. Bu alanda şartlar eşit.

3- İsmail hocayı yanıltan paslar

Beşiktaş da Fenerbahçe de pas temelli takımlar. Fenerbahçe, maç başına Beşiktaş'tan ortalama 60 pas fazla yapıyor. Sanırım İsmail Kartal'ı yanıltan da bu. Çünkü daha çok pozisyona giren ve rakiplerine daha az gol şansı tanıyan taraf Siyah-Beyazlılar. Bunun 3 temel sebebi var. 1. Beşiktaş dikine, Fenerbahçe enine pas trafiğine sahip. 2. Beşiktaş'ın oyun mottosu her sahada coşku, Fenerbahçe için dış saha maçları tam bir kabus. 2. Beşiktaş'ın en iyi yaptığı şey kontratak savunmasıyken bu Fenerbahçe'nin en büyük zaafı.

4- Emenike ve Alper'in maçı

Emre, sağlıklı olduğu sürece Fenerbahçe sisteminin temel direklerinden biri. Ama Galatasaray derbisini de Gençlerbirliği maçını da tamamlayamadı. Beşiktaş gibi yüksek tempolu bir takıma karşı İsmail hocanın orta sahadaki başlangıç tercihi Emre değil Alper, santrfor seçimi de Emenike olmalı. Beşiktaş'ın iç saha özgüveniyle önde oynadığı dönemlerde Alper'in topla dalışları ve Nijeryalının defans arkası koşuları defansın dengesini bozmaya yeter.

5- Biliç, kartal'ın önünde

Takımına hakimiyet, oyun okuma ve hamle konusunda Biliç, Kartal'ın önünde. Biliç'in yönetim ve taraftar nezdinde büyük bir kredisi varken, taraftarların Gençlerbirliği maçındaki kötü oyunu protesto etmek için 'Ersun Yanal' diye bağırması İsmail hocanın dengesini bozdu. Olimpiyat Stadı'na diken üstünde gelecek. 'Ya kaybedersem' korkusu hep peşinde olacak.

6- Tolga ne zaman maç kurtaracak?

Tottenham maçının 27. dakikasında Harry Kane ortada pozisyon yokken 25 metreden şutunu attığında Tolga'nın grafiği sorgulanmaya başlandı. Peşinden Milli Takım, Sivas ve Erciyes maçlarındaki hatalı goller gelince, Biliç'in en güvendiği kalelerinden biri yıkılmış oldu. Tolga, Trabzon'da kurtardığı maçlarla değerini yükselten bir kaleciydi. Ama bu sezon Beşiktaş'ta maç kurtarmak bir yana, puan kayıplarının yegane sorumlusu haline geldi. Beşiktaş'ın yan top zaafı biraz da Tolga'nın katkısıyla Erciyes maçında ayyuka çıktı. Sakatlığına rağmen Fenerbahçe kalede Volkan ile bir adım önde.

7- Farkı Olcay yaratıyor

Beşiktaş'ın oyunda en etkin olduğu yer Motta ve Olcay'ın taşıdığı sol kanat. Bu ikili sayesinde Biliç'in takımı sol kanatta arkasına kolay adam kaçırmıyor. Fakat bu kez durum farklı. Gökhan Gönül ile Dirk Kuyt Fenerbahçe adına bu sezonun en istikrarlı iki ismi. Enerjileri geçen sezon kıvamında olmasa da oyun konsantrasyonları ve pozisyon bilgileri üst düzey. Ama Fenerbahçe sağı bu sezon hiç bu kadar iyisiyle çarpışmadı. Arsenal ve Tottenham kanatlarına karşı bile etkinliğini yitirmeyen Beşiktaş solunu durdurmak için Gönül ile Kuyt'ın vites yükseltmesi şart. Olcay sıkıştığında kanat değiştirerek baskıdan kurtuluyor. Olcay'ı sıklıkla sağda görürsek şaşırmayalım. Ama sanırım Caner ile Sow hayli şaşıracak. Zira Fenerbahçe'nin en zayıf karnı sol kanat savunması.

31 Ekim 2014, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Vahid hoca böyle istiyor‘’

Lokeren ile oynanan Avrupa Ligi maçında 8 yabancıyla ilk 11'de oynamak Trabzon'un tüm dengesini bozmuş anlaşılan. Sanırım bu sezon Avrupa dönüşlerinde Bordo-Mavili takımın kadro travması yaşaması kuvvetle muhtemel. Geçen sezon da Galatasaray aynı sendromu yaşamıştı.

Antrenörlerin oyuncu tercihlerine itidalli yaklaşmak gerekir. Neticede tüm hafta idmanları yapan ve onlarla yaşayan antrenör. Doğrusunu söylemek gerekirse Mehmet Ekici'nin kadroda olmadığını görünce aklıma 'Acaba son idmanda mı sakatlandı?' diye geldi. Hiç Vahid hocanın tercihiyle dışarıda kaldığını düşünmedim. Çünkü sezon başı rotasyonlarında mümkün olduğunca ana omurgadan oyuncu tercih edilmez. Dün aynı hatayı İsmail Kartal Caner Erkin tercihinde yapmıştı. Sonra döndü hatasından. Ama Vahid hocanın böyle bir şansı olmadı çünkü Ekici'yi kulübeye değil evine göndermişti.

Medjani'yle bu iş zor

Daha önceden iki kez yazdığım için kestirmeden söyleyeyim. Şayet Halilhodziç, Medjani'yi ön liberoda kullanmaya devam edecekse Trabzonspor'un kısır oyununa çözüm bulmak hayli zorlaşacak. Medjani geçen yıl yarım sezon Olympiakos'ta oynarken de, sonra Valenciennes'te kiralık gezerken de stoper rotasyonunun içindeydi. Vahid hocadan sonra Cezayir Milli Takımı'nda 4 resmi maç oynadı hepsinde de stoperdi. Geçen hafta Mersin İdman Yurdu maçında stopere geçince geri dörtlünün güveni arttı. Bazı oyuncular için 10 metre çok şey ifade eder. Mehmet Topal standart üstü bir ön liberoyken stopere geçince vasatın altına düşebiliyor. Medjani'nin durumu da çok farklı değil doğrusu. Medjani, önde oynadığında Trabzon'un geri 5'lisinin yetenek seviyesi sıfır noktasına kadar geriliyor ve hücum çıkışları hep topal kalıyor.

Bir stoper faciası

Gaziantepspor için bu sezonun kırılma noktası Kasımpaşa deplasmanı olsa gerek. Okan hoca o günkü kontra atak kurgusuna doğru oyuncu tercihleri yapmadığı için farklı kaybetmişti. Trabzon'a karşı son derece genç ve dinamik bir oyuncu grubuyla oynadı. 3 tane 92'li bir tane de 94'lü (Emre) oyuncu tercihi Trabzon'a karşı doğru kontra atak organizasyonları sağladı. Bu başarının birinci sebebi Trabzon'un geri 5'lisinin tempo yoksunluğuydu. İlk iki goldeki stoper hatası üzerinde durulması gereken bir sorun. Mustafa Yumlu'nun Muhammed'in golündeki dalgınlığı, Erdem'in golündeki seyri formsuz bir stoperin nelere yol açabileceğinin fotoğrafıydı.

Trabzon oyun yapısı gereği rakip sahaya pasla değil uzun toplarla gidiyor. Mehmet Ekici'nin yokluğunda Soner'in oyun kuruculuğuna kalmak Vahid hocayı kesmedi anlaşılan. Zira oyunda kaldığı 34 dakika içerisinde takımın en fazla top çalan ve pas yapan oyuncusu olmasına rağmen Halilhodziç Medjani'yi değil Soner'i Özer ile değiştirdi. Ama asıl hamle Özer'in girişi değil Medjani'nin Chibuke'ye attırdığı şuttan sonra dışarı alınmasıyla geldi. Constant'ın sol beke, Bosingwa'nın ön liberoya, Zeki'nin sağ beke geçmesi Trabzon'u biraz daha öne attı. Trabzon'un bu hamlesine Gökhan Süzen'in reaksiyonu Gaziantep'in hep önde kalmasına yardımcı oldu. Beşiktaş sonrası büyük bir travma yaşayan Süzen, gecenin yıldızlarından biriydi.
Açık oyunda gol atmak organizasyon becerisidir. Trabzon'un 4 golünün 3'ü duran toptan geldi. Sadece Cardozo'nun 90±4'teki golü kısmen açık oyun golüydü.

Vahid Halilhodziç takımlarının bu kadar gol yediğine pek şahit olmayız. Hoca maçtan sonra kariyerimde ilk kez bir maçta 4 gol yedim diyor. Ama galiba hafızası onu yanıltmış olmalı. Zira önceki döneminde Kayserispor'a 4-2 kaybetmişlerdi. Onun için atmaktan önce yememek gelir. Ama Okan Buruk'un atmayı düşünen mantalitesi geceyi renklendirdi.

26 Ekim 2014, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bu oyun yetmez‘’

Fenerbahçe'nin bu sezonki formunu özetleyen fotoğraf işte bu. Taraftar da bunun farkında ki, 'Sabrımız taşıyor adam gibi oynayın' tezahüratıyla takımı ilk 45'in sonunda soyunma odasına uğurladılar. Bu oyundan sanırım sadece İsmail Kartal memnun.

Fenerbahçe, şubat ayını ilk 3'te görmek istiyorsa vites yükseltmek zorunda. Yoksa bu tempo ne haftaya Beşiktaş derbisine ne de şampiyonluk yarışına yeter.

Antrenörlerin başlangıç kadrolarındaki oyuncu tercihlerine saygı duymak gerekir. Lakin oyuncu sakattır ya da yorgundur. Caner'i de ilk 11'de göremeyenlerin aklına önce son idmanda sakatlandığı geldi. Fakat İsmail hoca, Caner'in sağlıklı olduğunu ve Hasan Ali'yi tercih ettiğini söyleyince durum değişti. Fenerbahçe hali hazırda dört büyükler içindeki en temposuz takım. Doğaldır çünkü ligin yaş ortalaması en yüksek kadrosuna sahipler. O yüzden İsmail hoca bu takımın enerji seviyesini yükseltecek formüller üzerinde durmalı. Zira Caner bu takımın oyun şablonunda en dominant unsur. Fenerbahçe'nin temposunu ayarlayan oyuncu. Caner yoksa tempo da yok, baskı da yok. Bu değişimler Sow, Webo, Alper ya da stoperler üzerinden yapıldığında takım karekteristik özelliğini yitirmez ama ana omurgadan yapılınca yitiriyor. Böylesi bir iç saha maçında bu takımın kazanması için coşkuya ihtiyacı var, coşkuyu yaratmak için de baskıya. Kadıköy'de Caner ile Gökhan'ın karşılıklı bindirmeleri Sarı-Lacivertli takımın en önemli özelliği. Birlikte oynama pratiğini baltalayan fiziksel dezavantajları sıfırlamanın yegane yolu bu. Caner'in sarı kart sınırında olması mazeretine ise temelden karşıyım. Oyuncu sorumluluğu denen unsur Caner'de olmalı, yoksa zaten başka bir tartışma başlar.

Nerede o coşku takımı!
Alper'in 49'da Hakan tarafından düşürülmesi net penaltı. Emre'nin penaltıdan attığı gol bile Fenerbahçe'ye coşku getirmedi. 66'da Caner-Webo değişimiyle Sow santrfora geçince kısa süreli bir baskı oluştu. Fenerbahçe tecrübeli takım, bu kısacık baskıda bile Sow iki net pozisyon buldu.

Diego, Werder Bremen'de Thomas Schaff ile disiplini, Wolfsburg'ta Felix Magath ile temaslı oyunu, Atletico'da Simeone ile savunmayı öğrendi. Fakat dün 72'de Emre'nin yerine girdikten sonra Türk futbolseverlere sadece sırtını rakibe dayayarak nasıl faul alınırı izletti. Diego da bizim coğrafyamıza çabuk uyum sağlamış maalesef. Keşke erken zehirlenmese de bize biraz futbolun estetik yönlerini gösterse.

Fenerbahçe özellikle iç sahada coşkuyla rakibini boğan bir takım. Fenerbahçe kötü oynadığı bir günde bile Gençlerbirliği'ni küçücük bir coşku dalgası ve iki penaltıyla yenebildi. Ama bu oyun haftaya Beşiktaş'a yetmez.

Serkan Akcan

25 Ekim 2014, Cumartesi 21:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kusursuza yakın‘’

Londra’daki Tottenham performansından sonra Belgrad’taki Partizan galibiyeti Bilic ve öğrencileri adına önemli bir referans doğrusu. Beşiktaş dinamik bir tempo takımı. Bilic’in oyun mottosu ‘hareket’ üzerine kurulu olduğundan Tolga dahil sahadaki her Beşiktaşlı topu arkadaşının hareket yönüne oynamak zorunda. O yüzden Bilic ve öğrencileri bu sezon oynadıkları maçlarda (Bursa hariç) rakiplerinden daha fazla topa sahip oluyor, pozisyon üretiyor ve daha çok mesafe kat ediyorlar. Partizan’a karşı da düzenin dışına çıkmadı Beşiktaş. Bilic, stoperde Pedro’yu Ersan’a tercih ederek geriden çıkışlarda Partizan kontracılarınına yakalanmak istemedi. Beşiktaş hali hazırda kanat oyununu en iyi oynayan Türk takımı. Bu sezon Siyah-Beyazlı takımı Arsenal iki maçta 3, Mersin İdman Yurdu da ağır zeminde 80. dakikadan sonra sadece 1 kez kontrada yakalayabildi. O yüzden Partizan’ın tüm kontratak umutları daha maç başlarken tükenmişti. Bilic tıpkı Van Gaal gibi elinden gelse oyuncularının koşu yönlerini bile cetvelle çizecek kadar takımına hakim. Gökhan Töre ve Oğuzhan gibi doğaçlama oyuna yatkın isimler bile şablonun dışına pek çıkmıyor. Sanırım Olcay, Töre, Oğuzhan ve Demba Ba arasındaki iletişim yeni evli çiftlerde bile yoktur. Bu sayede dün gece Veli’nin 25 metreden attığı Marco Reus şutu dahil, Beşiktaş’ın kaydettiği her gol ince işçilikler barındırıyor. Beşiktaş bir macera takımı değil proje takımı. Bilinçli ve her pozisyonu planlayarak oynuyorlar. O yüzden Tottenham’ın gol atamadığı Partizan’ı dağıttılar, ligde de 4. yıldızın peşine düşen Fenerbahçe ve Galatasaray’dan öndeler.

24 Ekim 2014, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sneijder'in suçu!‘’

Prandelli'nin yardımcısı Gabriele Pini, basın toplantısında Dortmund'a karşı son 2 maçtaki taktiğimizle oynayacağız dediğinde kafalar allak bullak oldu. Tüm ekibin kafası karışık ya da Türk futbol kamuoyuyla dalga geçiyorlar. Hangi 2 maç? Erciyes maçı mı? -ki öyleyse kanat oyunu oynayacaksın.
Peki kastettiği Fenerbahçe derbisi mi? Merkeze bir fazla orta saha koyarak oyunu enine genişletmek mi?
Cevap: Hiçbiri...

Yakan top

Bir teknik adam formsuz olur, ülkeye alışamamış olabilir gibi bir çok mazeret ülkemizde kabul edilebilir gerekçelerdir. Ama rakip analizini hiç yapamamak işine saygısızlık sınıfına girer ki, buna dünyanın her futbol ülkesinde antrenör fiyaskosu denir. Hataları çok olmakla birlikte İtalyan hocanın en büyük defosu sanırım Dortmund'u analiz edememek. Oysa ki ortalama bir futbol analisti bile Dortmund'un bu sezon oynadığı resmi maçlara bakarak Prandelli'den daha iyisini ortaya koyabilirdi.

Dortmund'un en büyük silahı rakipteki toptur. Bu sezon Bayern Münih'i Süper Kupa finalinde yenerken, Arsenal'i Şampiyonlar Ligi'nde devirirken, Augsburg'u Bundesliga'da geçerken topu rakibine bıraktı ve en iyi yaptığı işi yani kontratak oyununu oynadı. Dortmund için en kolayı kaleye gitmek çünkü. Dortmund'a karşı şayet çok düşük kalibrede bir takım değilseniz topla az oynamak her daim avantajdır.
Prandelli, saatler kala Olcan, Bruma ve Veysel'i kadro dışında tutarak maçı kaybetti aslında. Çünkü Olcan da Bruma da ilk 11 başlaması muhtemel isimlerdi ve Dortmund'a karşı kanat savunmasında tahtanın en üstünde yer alması gereken oyunculardı.

Galatasaray bir bireysel yetenek takımı maalesef. Artı Terim ve Mancini dönemlerindeki kadar agresif bir takım degil. Çünkü Melo ile Selçuk çok formsuz. Geçen mayısa kadar kararttıkları ceza yayını bu sene kapatamıyorlar.

Prandelli'nin eseri

Dortmund'un en iyi yaptığı iki şeye yani şut ve kontrataklara davetiye çıkardı tüm bu hatalar zinciri. Abumeyang'ın attığı iki gol de klasik Dortmund kontratak şablonu, Selçuk'un eskortluğundaki Reus füzesi ise öngörülen bir durumdu.

Prandelli'nin Dortmund karşısında tercih ettiği 2 stoperi ile 2 beki paniğe yatkın oyuncular. Semih lig, kupa, Avrupa demeden 3 sezondur aralıksız forma giyiyor. Baskı karşısında paniğe kapılmamayı hala öğrenemedi. Ujfalusi ona sakin kalmayı öğretiyordu ömrü vefa etmedi. Keşke Semih bir yıl daha Çek stoperle oynayabilseydi. hem kendi hem Galatasaray kazanırdı. O yüzden Chedjou'nun performansı tatmin edici boyutlara çıkamıyor.
Galatasaray'ın bu sezonki hezimetleri maalesef Prandelli'nin eseridir. Sneijder, çıkıp iki olağanüstü gol atmadığı sürece İtalyan hocanın üreteceği bir çözüm yok.

22 Ekim 2014, Çarşamba 23:55
YAZININ DEVAMI