‘’Sistem fetişizmi!‘’
İstikrar ve takıntı arasında ince bir çizgi vardır. Tercihlerinle başarırsın istikrar olur, yanlışta ısrar edersin takıntıya dönüşür. Vitor Pereira isimleri değiştirse de 4-3-3’e bağlılığını değiştirmiyor. Yeni kurulmuş takımına sistem pratiği kazandırması anlaşılır bir durum. Lakin Pereira’nın ki artık bir sistem fetişizmine dönüşmek üzere.
Pereira tek santrforla oynayacağım dediğinden beri bir Van Persie krizidir gidiyor. Doğaldır herkes oynamak ister ama Fenerbahçe bu anlamda rakiplerinden çok daha farklı bir durumla karşı karşıya. Her pozisyonda birden çok alternatifi var ve hepsi oynamak zorunda olduğunu düşünüyor. Van Persie, Diego, Josef de Souza yarın Gökhan Gönül, Volkan Şen, Markoviç. Liste uzadıkça uzuyor.
Pereira dün bu krizi çok rahat çözebilirdi. Rakip de, ortam da buna müsaitti. Ligin baskı karşısında pasla çıkma becerisi sınırlı takımlarından birine karşı çift santrfor denemesi bir çok krizi başlama düdüğünde sonlandırabilirdi.
Van Persie koptu gidiyor
Fernandao’nun ilk golü sonrası kameralar Van Persie’ye odaklandığında gerçek çok net ortaya çıktı. Herkes ayakta, seviniyor ama Hollandalı tepkisiz kalarak ‘tribal’ alanını genişletiyor. Bu kez sadece hocasına değil tüm takıma tavır koyuyor. Bu artık Fernandao’ya ve Fenerbahçe’ye saygısızlık. Bunun bir adım sonrası oynamadığı her maçta Fenerbahçe’nin dökülmesi için dua etmektir herhalde. Bu hiç doğru bir fotoğraf değil doğrusu.
İstikrar değil takıntı
Cihat hoca, Lualua-Nguemo değişikliğiyle orta sahayı ele geçirmek, Fenerbahçe’yi geri itmek istedi. Custodio’nun ters paslarıyla Güray’ı defans arkasına koşturdular. Topal’ın kaybettiği basit bir topla da penaltıyı ve golü buldular. Hele duran toptan attıkları 2. gol iki takımın da genetiğine çok uygundu. Bu Akhisar’ın bu sezon attığı 3 gol, Fenerbahçe’nin ise bir haftada duran toptan yediği 4. goldü.
Cihat hocanın hamlelerine karşılık Pereira’nın Diego ile Meireles’i alıp Ozan-Souza’yı sokması sahip olduğunuz siyah arabayı satıp aynı modelin beyazını almakla eşdeğer. Bu anlamsız hamleyle Van Persie’nin istediği senaryoya geldi aslında oyun! 2-2’den sonra girip maçı kurtarmak ve mutlu son... Hollandalı oyuna girdikten sonra Pereira’nın Ozan’ı sağa atıp çift santrfora döneceğini düşünen herkes yanıldı. Portekizli hoca, kurtarıcı diye aldığı Persie’yi yine 4-3-3’ün sağ açığında oynamaya zorluyorsa bunun adı istikrar değil sistem fetişizmidir.
‘’Baskısız oyun farkı‘’
Ligde en fazla baskı hisseden hoca ve oyuncu grubu tartışmasız Galatasaray’da. Takımın kimyasını bozan bir baskı bu. Toparlanma sürecini uzattıkça uzatıyor bu stres. Baskılı oynadığı maçlarda bile baskı altında kaldığından oyun ve şut kalitesi vasatın üzerine çıkamıyor Sarı-Kırmızılı takımın. O yüzden iç saha çok daha tehlikeli Galatasaray için.
Ligin en az baskı hisseden takımına karşı dış sahada oynamak Hamza hoca ve öğrencileri için büyük avantaja döndü ilk yarıda. Bunda Abdullah Avcı’nın son iki haftanın kazanan kadrosunun ayarlarıyla oynamasının çok önemli bir rolü vardı. Mossoro yerine Emre tercihi oyunun tüm senaryosunu Galatasaray lehine değiştirdi. Emre ile orta alan hakimiyetini isteyen Avcı, bir anlamda fabrika ayarlarının dışına çıkıp takımını set oyununa zorlayınca Galatasaray rahat bir devre oynadı. Başakşehir ilk yarı boyunca bir kez kendi düzeninde hızlı hücumla geldi ve Visca-Emre üzerinden Batdal’ı pozisyona soktu. Onlar için doğru oyun bu. İlk yarıdaki set oyununda Galatasaray sabaha kadar Başakşehir’den gol yemezdi.
İyi bir hücum takımı ama!
Galatasaray iyi bir hücum takımı. Forvet baskısını yapamayan Başakşehir’e karşı savunma-hücum geçişinde sorun yaşamadılar. Şayet Bilal’in pas hataları olmasaydı çok daha erken koparabilirlerdi maçı. Galatasaray’ın en büyük sorunu geri dönüşlerdi. Ama onu da Başakşehir’in oyun yapısından dolayı çok yaşamadılar. Baskıdan uzak kaldılar, rakibi hep istedikleri yerde oynattılar. Dönüşlerde hep Yasin, Podolski ve Sneijder ile rakibe ve topa yakın kaldılar. (Bunu bu sene çok az başardılar) Tabii savunmada daha gidecekleri çok yol olduğu tartışılmaz. Zira geçen sezonki Muslera performansını hatırladığımızı unutmamak gerekiyor.
Hamza hocanın işi zor
Hamza hoca yakında giydiği ceketin renginden dolayı bile eleştirilecek korkarım ki! Hocanın kimyası bozuluyor. Astana maçındaki Podolski ve rapor krizi de üstüne tuz biber oldu. Yönetim şayet Hamza hocadan rapor istiyorsa, Dursun Özbek oturup kendisi yazmalı tüm metni.
‘’Sıtmaya razı edemez‘’
Pereira, Fenerbahçe’ye ilk yarıda ölümü gösterdikten sonra ikinci yarıda sıtmaya razı etmeye çalıştı. Taktik, teknik bir çok konuda Pereira’yı eleştirebiliriz. Nitekim yazının önemli bir bölümünde Portekizli hocayla ilgili tenkit cümleleri bulacaksınız. Lakin derbinin kaybedeni Fernandao’yu yanında oturtup Persie’yi 11 başlatması forma adaleti adına doğruydu.
Bu goller U16’da yenmez
Fenerbahçe’nin bu fiyakalı kadrosunun en büyük problemi defans uyumsuzluğu. Beşiktaş derbisinde 20-25 arası yenen iki duran top golü hafızalardaki tazeliğini korurken Celtic karşısındaki 28-32 arası yenen golleri Pereira nasıl izah edecek acaba uzun basın toplantısında? Kornerde rakibi bırakıp sadece alanı savunmanın bedelini ağlardan çıkan topla ödemek kabul edilemez. Tehlike bölgesinde adama
gitmiyorsan bile topa giden adamı kesmek şart. Fenerbahçe, kornerde Celtic’i bir değil iki kez oynatıyor topla ve Persie ofsaytı bozuyor. ‘Böyle savunma olmaz’ demeyin, daha kötüsü de oldu. 5 dakika sonra Forbes’in getirdiği topta Kjaer ile Alves geri kaçıyor, rakibe gitmiyorlar. Commons’un süzülerek gelişine Topal dahil herkes seyirci. Fenerbahçe’nin yediği bu iki golü U16 takımınız yerse maçtan sonra stoperlerinizi çağırır pozisyon almayı öğretirsiniz. Ders maçı der geçersiniz. Ama biri Portekiz, diğeri Danimarka milli takımlarının banko stoperleri. Olacak iş değil.
Nani normal değil!
Nani’deki bu performans dalgalanması hiç normal değil. 4-3-3’ün solunda başlayan Portekizli, oyunu değiştirmek için hiç çaba göstermedi. Mecburi Volkan-Fernandao değişikliği kabusu önledi. Soyunma odası dönüşü 2. yarıya Ozan-Diego değişimiyle başlamak sorunlu Celtic defansının üzerinde baskıyı artırmakla kalmadı, 65’e kadar takım iştahını da maçı çevirecek seviyeye çıkardı. Fenerbahçe, Bursa maçından maçından bu yana sallanıyor. Molde’ye, Beşiktaş’a yenildiler, Celtic’i yenemediler. Hücumdan savunmaya geçişleri tatmin edici yapan takımın bireysel defans hatalarıyla puanları savurması planları bozar. Fenerbahçe taraftarı böylesi kötü maç başlangıçlarını gördükten sonra sıtmaya razı olmaz.
‘’Uyumlular kazandı‘’
Beşiktaş sezonun en kötü ilk yarı performansını sergilemesine rağmen kendi tarzı dışında attığı iki golle Fenerbahçe’nin ayarlarını bozdu. Kartal, Tosic’ten golü yese de her santimetrekaresinde uyumluydu. Hemen her blokta çok iyi tandemler kurduğu, Oğuzhan’ın geçiş oyunundaki pas tehditleri Siyah-Beyazlılar’ı ‘geride bekleyen takımdan’, ‘tehlikeli ataklar geliştiren takıma’ dönüştürebildi.
Sezonun ilk 5 maçında hem Fenerbahçe hem Beşiktaş bozan takımlara karşı oynadı. Bu derbi hocalar için de, futbolcular için de yeni bir deneyim oldu. Beşiktaş iki duran top golüyle öne geçmesine rağmen oyunu istediği frekansa geçiremedi. Zira Güneş’in en büyük stratejisi; erken gol ve arkasından gelen hızlı oyunken bunu son 20 dakikaya kadar yapamadıkları için fabrika ayarlarının dışında kaldılar.
Bu savunmalarla her derbi güzel!
Maça bozan takımdan hallice başlayan Beşiktaş’ın işini Simon Kjaer kolaylaştırdı. Sosa’nın serbest vuruşunda topu kendi ağlarına göndermesi bir yana 2. duran topta Gomez’e asisti Fenerbahçe’nin tüm istatistiklerini altüst etti. Zira ligin en fizikli takımı olan Sarı-Lacivertliler iyi olduğu duran top savunmasından iki gol birden yeyince tüm ayarları bozuldu.
Keza Beşiktaş savunmasının da geri kalır yoktu rakibinden. Tosic’in Nani’nin ortasına yaptığı vuruşu benim diyen santrfor yapamazdı doğrusu. Derbideki oyun kalitesi vasatın üzerinde değildi belki ama yoğun savunma hatalarından dolayı heyecan katsayısı hep zirvedeydi.
Persie ayarları bozar
ManU’da yedek kalmamak için Fenerbahçe’ye gelmişken burada ilk 11 başlayamamak Hollandalının sinirlerini fena halde bozuyor. Maç öncesi Pereira’nın yedek kulübesinde uzattığı eli ‘lütfen’ sıkması bir yana ısınmak için kale arkası yerine Premier Lig’de olduğu gibi taç çizgisi kenarına gitmesi isyandı. Ama bu ‘alayına gider’ halleri ne Persie için ne de Fenerbahçe için iyiye delalet. Persie yedek kaldıkça Pereira’nın işi
daha da zorlaşacak.
‘’Güneş'in istatistik yanılgısı‘’
İstatistik futbolda çok işe yarar ama her zaman doğruyu söylemez. İlk 4 hafta sonunda ligin rakipten en az top kapan ve ikili mücadele kazanan takımı Gençlerbirliği’ydi. Ankara temsilcisinin bu karmaşık sezon başlangıcı Şenol hocanın plan odağını yanlış yöne kaydırdı. Böylesi yumuşak bir takıma karşı merkezde Sosa’yı kullanıp, ön üçlüde Olcay, Quaresma, Töre’yle başlamak hocanın kağıt üzerinde kaldığının kanıtıydı.
Sezona ligin dinamiklerini bilmeyen Baxter ile başlayıp 3. haftada Mehmet Özdilek’i getirdiklerinden beri başka bir takıma dönüştü Kırmızı-Siyahlar. Doğa’nın merkeze geçişi bir çok arızayı düzeltti, direnci yükseltti.
Ligimizde bir takımın istatistikleri iyi de olsa kötü de olsa istikrar çizgisi 4 haftanın üzerinde seyretmiyor. Beşiktaş’ın, bu yanılgıya düşüp Mersin ve Trabzon maçlarında kullandığı ön alan diziliminin benzerini kurgulayarak oynadığı ilk yarı tek kelimeyle felaketti. Tanımlanamayan bir oyun oynandı resmen.
Quaresma başka dünyada
Beşiktaş’ın ön alandaki yetenek katsayısı yükseldikçe oyun standartları düştü. Temel sebep; Gençlerbirliği’nin istatistikler ışığında ön görülen yumuşaklığının ilk 4 haftada kalmasıydı. Ama Töre-Quaresma ve Olcay’ın baş döndürücü yer değişimleri de bu düşüşe yardım etti. Quaresma, bu takıma taraftarın transfer ettiği tek oyuncu belki de. Böyle oynarsa taraftarı kaybetme riski var. Resmen takımdan ayrı düz koşu yaptı koca ilk yarıda. 29’da taç atmaya gittiğinde topu aramakla meşgulken arkadaşları oyunu başlatmıştı bile. Yani o kadar oyunda değildi, dağınıktı.
Necip ve denge oyunu
Güneş’in, tanımlanamayan ilk yarının ardından Necip ve Cenk’i oyuna sürüp 4-4-2’ye dönüşü Beşiktaş’ı muhtaç olduğu denge oyununa taşıdı. Doğru oyunu yakalamışken Cenk ve Töre’nin yüksek gerilimin etkisinde kalmaları maçın ibresini hep nötr bıraktı. Son iki sezonu Beşiktaş bu gerilimden kaybetmişken, sahada daha sakin kalabilmeli. Bu kadar geniş bir hücum portföyüne sahipken telaş ve sinir oyun konsantrasyonunu çok düşürüyor Beşiktaş’ın.
‘’Sorun başlangıçta değil bitirişte‘’
Bir maçı kazanmak için doğru kadroyu seçmek şart ama şampiyon olmak için sistemini kemikleştirmek esastır. Simeone’nin Atletico Madrid’de yaptığı şey tam da bu aslında. Vitor Pereira, 10 numarasızlığın da etkisiyle 4-3-3’te ısrarcı olacağa benziyor. Doğrudur yanlıştır bunu zaman gösterir ama bu kadar zengin kadronun bir arada oynama pratiğini kazanması adına sistem ısrarını doğru buluyorum. Portekizli hocanın taktiğinde defolar yok değil. Başlangıç kadrosu ve ilk 45 oynama becerisi tatmin edici ama sorunlar hep 2. yarıda hortluyor.
Lazar Bolt!
Nani’nin 20’de attığı golü Lazar’a yazmak gerek. Sağ çizgiden göğsüyle önüne düşürdüğü topa 3 vites birden yükselterek hükmetmesi golün kanalını açtı. Markovic, hız limitlerini sıklıkla aşan bir kanat oyuncusu. En iyi yaptığı şeylere müsaade etmek gerek, hata yapsa bile. Çünkü hızlı ve dripling yeteneği yüksek bir forvetin ön alandaki varlığı rakibin çıkışlarına büyük tehdit. Ki bunlardan üç tanesi Pereira’nın elinde var.
Dakikada 1 pas
Fenerbahçe, Bursa’ya hiç alan vermedi, hatta ön adamlarının baskısıyla hiç top yaptırmadı. Fernandao’nun Serdar’a her pozisyonda teması pas trafiğinin sorunlu başlamasına sebep oldu. Meireles ile Ozan’ın yüksek prese dayalı orta alan oyunları, öne oynama becerileri sınırlı olan Fathy ve Hosagai’nin topu Josue’ye geçirmelerinin önündeki en büyük engeldi. 30. dakika dolduğunda Bursaspor sadece 30 pas yapabilmişti. Düşünebiliyor musunuz dakika başına bir pas. Bu iki takım açısından da inanılır bir rakam değil.
Ertuğrul hoca, Hosagai-Sercan değişikliğiyle çift santrfora dönüp oyunu da skoru da dengeye getirmişken Vitor Pereira 77’ye kadar bekledi. Portekizli’nin eleştirileceği nokta bununla sınırlı olmayacak sanırım. Asıl tartışılması gereken Van Persie’nin oyuna girişi sonrası yine 4-3-3’ün sağ kanadını oynaması. Beklenti 4-4-2’yi hamle sistemi olarak kullanması. Zira herkes Persie’nin santrfor becerilerine bakıyor ama o santrfor oynamıyorken takımını kurtarıyor. İlginç bir ironi.
‘’Fiyakalı kadro, sıkıcı takım!‘’
Vitor Pereira Türkiye’ye geldiği ilk gün ‘hız’dan bahsettiğinde Fenerbahçe için dönüşümün fitili ateşlenmişti. Kadro mühendisliği de bunun üzerine yapıldı. Fakat Pereira’nın Kasımpaşa karşısında sahaya sürdüğü 11 tabelayı değiştirmek için değil, sonrası için tasarlanmış oyunu tutma kadrosuydu.
Rıza Çalımbay ile Pereira’nın göreve gelişleri ve arıza noktalarını tespitleri arasında büyük benzerlik var aslında. Ama söylem ile eylem arasındaki fark Rıza hocada sıfıra yakınken, Pereira’daki makas hayli açık. Çalımbay geçen sezon küme düşen Balıkesir’den bile fazla gol yemiş bir takımı ligin en az pozisyon veren takımına dönüştürürken, Portekizli yavaşlığından yakındığı Fenerbahçe’yi tempodan yoksun ve kanatsız oynatıyor.
Spor otomobilden aile otomobiline
Pereira, elinde Türkiye’nin en hızlı kanat forveti Volkan, Avrupa’nın en hızlısı Markoviç varken kanatsız oynayarak yarış arabasını bir aile otomobiline çeviriyor. Başlangıçtaki De Souza-Meireles-Ozan’lı 4-1-2-3’te iki bek Şener ile Caner’e 105 metrelik koridor kalınca, Kasımpaşa bu tercihin ekmeğini doyasıya yedi. İki bek de adam kovalamaktan nefes bile alamazken, Caner’in Pereira’nın işaret diliyle anlatmaya çalıştığı ‘orta yap’ jesti karşısındaki yüz ifadesi taktiğe isyanın fotoğrafıydı.
Fenerbahçe’nin, De Souza’nın yan top golünün dışında heyecan uyandırdığı tek pozisyon Volkan Şen’in 88’de Meireles’le değiştikten sonra Fernandao’ya verdiği şut pasıydı. Sahi merak ediyorum, hız derdi olan hocanın Meireles’ten beklentisi ne?
80 gol için fazlası gerek
Fenerbahçe yaş ortalaması 31,8 olan 8 oyuncusunu gönderip 26,5 yaş ortalamasında 10 yeni futbolcuyu kadrosuna monte ettiğinde herkes ‘80 golü’ dillendirmeye başladı. Mümkün ama o kadar kolay değil. Herkes fiyakalı forvetlerin gol yağmurunu bekliyor ama 80 gol barajını aşmak için skoru dağıtmak şart. 2000’den bu yana ligimizde Fenerbahçe 3, Galatasaray da 1 kez 80 üstü gole ulaştı. Sarı-Lacivertli takımın barajı ilk aştığı 2000/01 sezonunda oyunun savunma yönündeki Ogün, Johnson, Uche ve Ali Güneş’in gol sayıları 19’du. 2005/06’da 36 santrfor golünü Alex-Tuncay’ın 30 golü kadar Appiah- Aurelio tandeminin 12 ile desteklemesi Fenerbahçe’yi 90 gole ulaştırmıştı. 2010/11’in sırrı ise 26 santrfor golünde değil, Alex’in destansı performansı (28 gol) ve 18 defans golündeydi.
80 gol barajı hedefler arasındaysa Ozan’ın, Volkan’ın, De Souza’nın, Topal’ın, Caner’in tabelaya etki etmesi şart. Zira sadece forvet performanslarıyla 80’i bulmaları mümkün görünmüyor.
‘’Her şey pazara kaldı‘’
Letonya’ya özel hücum kadrosunda ilk yarı planların tuttuğunu söylemek çok zordu. 4 iyi taşıyıcı ve 3 pas ustasıyla Terim’in önceliği önde kalmak, golü dar alan becerisiyle bulmaktı. İlk maçtaki Buraksız, Umutlu ve bol kaçırmalı performansı hatırladığımızda bu çok anlaşılır bir tercih. Fakat bu dar alanda şifre çözücü kadronun savunma zaafı çok erken belirdi.
İlk 15 dakika 2 net Volkan Şen pozisyonuna rağmen baskıda ısrar etmemek anlaşılır gibi değildi. Baskıdan çok erken vazgeçmek Letonya’nın oyun merkezini 15 metre öne taşıdı. Henüz 20. dakika dolduğunda Selçuk ve Ozan’ın savunma duvarı üzerinden 3 kez dönen topa yakalanmak Mehmet Topal’ın varlığını çok daha anlamlı hale getirdi. Geçen sezonun performans liderleri Ozan ile Volkan Şen’in Fenerbahçe’ye geldikten sonra alamadıkları dakikaların defosu çok net ortaya çıktı. Korkarım, Pereira’nın Markoviç hamlesi ile De Souza ısrarı düşünüldüğünde Ozan ile Volkan’ın ekim ayındaki Çek ve İzlanda maçlarında daha da kötü olmaları kaçınılmaz.
55 sonrası doğru oyun
Dar alan becerisinden uzak kalan Volkan ile Töre’nin çıkışıyla birlikte 55’ten itibaren bir fazla santrforu 18’e yerleştirmek doğru oyuna zemin hazırladı. Ozan’ın sağ bekten merkeze kayması, Arda’nın sola açılıp Hakan’ın sağa geçtiği 4-4-2 ile baskı kur, şut at oyununa geçilebildi.
Frikik aranmalıydı
Bundesliga’nın en iyi frikikçisi sahadayken sıkışık oyunda en önemli plan, yay civarına kat edip faul almak olmalıydı. Arda’nın topu ayağına alıp yüzünü kaleye döndüğü anlarda hep beklenti oluştu ama bir türlü en önemli şut silahı Hakan’ı etkin hale getirecek frikikleri kazanamadılar. Selçuk İnan inisiyatif alıp topu iğne deliğinden geçirene kadar panikle hücum etmek en büyük tehlikeydi. Bu tip oyunlarda sabır öncelik olmalı. Hollanda’nın İzlanda’ya sahasında yenilmesiyle gruptan çıkma şansımız yükselmişti. Ancak olmadı. Şimdi herşey pazar akşamı Hollanda ile oynanacak maça kaldı. Fatih hocanın takımları kendi göbeğini kesmeyi sever.









































