‘’Advocaat takımı kaybetmiş‘’
Fenerbahçe, sadece bu sezonun değil belki de son yılların en kötü futbolunu oynadı Krasnodar’a karşı. Emenike kötü, Lens kötü, Sow kötü... Peki kim iyi? Fenerbahçe’de son bir aydır sorun da bu zaten. Futbolcuların iştahı yok. Yemeğe zorla oturtulmuş cılız çocuk gibiler. Bu kadar kötü futbolun eminim ki Advocaat cephesinde çok daha farklı mazeretleri vardır. Ne olursa olsun bu isteksizlik hocaya yazar. Ara transfer döneminde oyuncu alınmadığından beri Advocaat her maç sonrası birkaç oyuncuyu suçlayarak takımı kaybetmiş. Her maç oyuncuyu yakarsan, futbolcun da ilk fırsatta seni yakar. Bu kötü futbolu, isteksizliği başka türlü açıklamak çok güç.
Emenike herkesi yaktı
Forvetlerin rakip kaleye giderkenki iştahlarıyla kendi kalelerine dönüş iştahları aynı olmaz. Fenerbahçe’nin 4. dakikada yediği golü en hafif şekilde böyle tarif edebiliriz. Ama yetmez. Emenike, Türkiye’de oynayıp Rus Ligi takvimine göre futbol yaşantısını sürdürdüğü için maç eksiğini fazlasıyla hissettirdi. Nijeryalı tıpkı Krasnodarlı futbolcular gibi tam 2 aydır maç oynamıyor. Ama Krasnodarlılar futbolu bu kadar özlüyorken nasıl oluyor da Emenike bu oyundan bu kadar nefret edebiliyor anlaşılır gibi değil... Emenike gibi patlayıcı kuvvete sahip forvetin topun karşısında duran bir takımın birinci santrforu olması gerekirken aylardır futboldan uzak kalması tamamen kendisiyle ilgili. Bunu bir kez daha anlamış olduk. Krasnodar’ın 1.92’lik ağır stoperi Martinovich topla hareketlendiğinde önünde Emenike var ve öylece seyrediyor. Nijeryalı, takibi yarıda kesip Hasan Ali’yi hamleye mecbur bırakınca Fenerbahçe’nin adam adama savunma düzeni darmadağın oldu.
Topal ve Souza ile bu kadar
Fenerbahçe’nin tek sorunu bu gol değil elbette. Emenike ile oynuyorsan defans arkasına top indirmeyi planlamışsın demektir. Fakat merkezden tek bir isabetli pas gelmedi. Kabul etmek gerekir ki, artık günümüz oyununda tek yönlü ön liberolar devirlerini tamamladı. Devir artık Kante (Chelsea), Fabinho (Monaco), Casemiro (R.Madrid) gibi topu işleme becerisi olan orta saha oyuncularının devri. Mehmet Topal ve Souza ile Fenerbahçe bu kadar oynar, fazlasını kimse beklemesin. 2 yıldır Fenerbahçe’de çözülmesi gereken birinci sorun bu. Krasnodar’a karşı merkezden defans arkasına inen bir tane bile top yoksa Emenike ile oynamanın faydası değil zararı olur. Bu oyuna 1-0 fena skor değil. İnanılır gibi değil ama sanırım maçı izleyen herkes Fenerbahçe’nin bu oyununa karşılık bunu içinden geçirmiştir. Rövanşta bu oyunla işler kolay olmayabilir ama Krasnodar’ın yeteneksizliği ve Fenerbahçe’nin saha avantajı düşünüldüğünde yine de umut var...
‘’Taktiğe en uygun isim Emenike‘’
Advocaat iyidir kötüdür tartışılır ama adalet konusunda takımdaki en güvenilir karakter olduğuna şüphe yok. Bu kadar yüksek egoya rağmen Fenerbahçe futbolcu takımı olmadıysa bunu Advocaat’ın duruşuna borçlular. Van Persie’yi kadro dışı bırakıp Emenike’yi 11 oynatması bana sürpriz olmaz.
RvP üzerinden takıma çok net mesaj veriyor. İlk yarı Van der Wiel’e de aynısını yapmıştı. Fenerbahçe’nin oyun tarzı bu tip deplasmanlar için çok ideal. Topun karşısında doğru duruyorlar, rakibin zaaflarını kullanıyorlar. Fenerbahçe kadrosunda bu oyun tarzına en uygun santrfor Emenike. Şayet Emenike egolarını yenebilse ve ManU maçından sonra rolüne razı olsaydı bugün Advocaat’ın en geliştirdiği oyuncuydu. Krasnodar deplasmanında hızlı hücumlar Fenerbahçe’nin öncelikli planı olacak. Emenike’nin performansı Lens’i de oyun içinde hep taze tutar.
‘’Topu alan yanar oyunu!‘’
Fenerbahçe’nin maçlarında topla kim oynarsa yanıyor. Topu alan Fenerbahçe olduğunda durum değişmiyor, o da puan kaybediyor. Adeta topu alan yanar oyunu oynatıyor Advocaat! Fenerbahçe pozisyon oyunu bilmez, kabul. Çünkü bu oyuncu grubunun limitleri belli. Mehmet Topal’ın Batalla’yı kilitlemesiyle ilk yarı Bursa’ya hiç pozisyon vermediler. Maçın 44. dakikasına kadar doğruya en yakın oyunu oynayabildiler. Batalla baskısıyla kazanılan toplara karşı Bursa’nın kanat savunmasında sağ beki Joviç ile verdiği açıklar sola geçen her forveti parlattı. Fenerbahçe’nin ilk yarıda en iyi yaptığı şey forvet üçlüsünün mobil oyunuydu. Sow- Lens-Aatif’ın değişim hızına, Alper’in kariyer oyunu eklenince Bursa adına bol top kayıplı bir ilk yarı oldu.
Aatif’ı erken almalıydı
Joviç’in 44’te atılmasıyla Bursaspor sadece kendini değil Advocaat’ı da yaktı aslında. Topu Fenerbahçe’nin kucağına bıraktılar ve 4-4-1’le rakibin karşısına geçtiler. Alper’in kazandığı ikili mücadelelerden sonra top Lens’e gideceğine Aatif’a atılınca oyun durma noktasına geldi. Lens’e karşı Aziz Behich’in sol bek performansı ise topsuz oyunda Fenerbahçe’yi kilitledi. Sadece Alper değil Souza da sola meyilli oynayınca tüm hücum sistemi Aatif’ın kramponlarında düğümlendi. Advocaat’ın bunu geç farketmesi en az Halil Umut Meler’in Kjaer’in kapalı koluna çarpan topa verdiği penaltı kadar sonucu etkiledi.
Böyle penaltı olmaz
Hakem Umut Meler gelecek vaat eden bir hakemdi. Basamakları çok hızlı çıktı, birçok arkadaş yıllarca çabalayıp rüyasında bile FIFA olamazken, o iki yılda kokartı göğsüne taktı. Joviç’e gösterdiği 2. sarı kart ne kadar doğruysa yabancı madde atıldığı için korner atmaya yavaş giden Alper’e gösterdiği sarı kart o kadar yanlıştı. Fakat asıl ölümcül hatayı Kjaer’in kapalı koluna çarpan topa penaltı çalarak yaptı.
‘’Riekerink nereden geldiğini unutmalı!‘’
Riekerink geçen sezon Galatasaray’ın şampiyondan 28 puan fark yediğini ve şu anda bulundukları yerin tatmin edici olduğunu söylüyor. Galatasaray yakın geçmişte Riijkard sendromu yaşamış bir takım. O da “5. olan takımı 3. yaptım” diyerek madalya istemişti, Riekerink de benzer bir övgü istiyor. Bu mantık Hollanda’da iş yapar ama Avrupa’nın büyük liglerinde ve Türkiye’de iş yapmaz. Riekerink’e hatırlatmak gerek, 2010-11 sezonunda Galatasaray şampiyon takımdan tam 36 puan geride kalarak ligi 8. sırada bitirmişti. Ertesi iki yıl üst üste şampiyon oldu. Fenerbahçe, Tamer Güney’le bitirdiği 2002-03 sezonunda ligi 6. tamamladıktan sonra üst üste iki şampiyonluk kazanmıştı. O yüzden bu mantık büyük takım dinamiklerine aykırı. “Nereden geldiğimizi unutmayalım” diyen Riekerink bence acilen nereden geldiğini unutmalı!
Hocanın Florya’da dostu yok
İnsanın kendini övmesi çok sevilen bir durum değildir bizim toplumda. İyiyseniz bırakınız başkaları sizi övsün. Zaten övülürken dostunuzu düşmanınızı öğrenirsiniz. Florya’da Riekerink’e ‘son 10 yılın en iyi hocası’ diyen kimse bence dostu değil. Nice hocalar gördük şubatta zirvedeyken mayısı evlerinde karşıladılar. Ona bakarsanız, Pereira da Advocaat’tan fazla puan topladı, her istatistik kaleminde önde ama Vitor hocayı hayırla yad eden çok az Fenerbahçeli bulabilirsiniz.
Sneijder’siz kazanmaya odaklansa
Galatasaray, Başakşehir ile oynadığı kupa maçında bir kez daha ‘antrenör’ değil ‘futbolcu takımı’ olduğunu gösterdi. Sneijder bu takımın her şeyi. O varken sahada işler yolunda görünüyor, o iştahlıysa Galatasaray kazanıyor. Galatasaray neden bir sistem üzerinden ilerlemiyor? Mesela Sneijder olmadığında Riekerink’in deplasmanlarda nasıl bir planı var? Hoca keşke biraz bu konulara eğilse...
‘’Komşu kavgası gibi‘’
Şu bir kez daha anlaşıldı ki; derbileri kazanmak için sadece oyuncu formu ve oyun kalitesi yeterli olmuyor. Beşiktaş adına normal ama Fenerbahçe için hayata dönüş maçı olduğundan başlangıç düdüğüyle ortaya garip bir gerilim çıktı. İlk 11 dakikada toplam faul sayısının 7 (BJK: 2 - FB: 5) olması ve topun çok az oyunda kalması biraz Oğuzhan-RVP kavgası, çokça da Advocaat’ın taktik anlayışıyla ilgiliydi. Beşiktaş, 10 ila 40. dakikalar arasında topu aldı, oyununu dikte etti, pozisyon üretti, Fenerbahçe’ye de hiç şut imkanı vermedi. Talisca’nın 6 pastan vuramadığı kafa şutu ise kırmızı karttan önce maçı kıran ilk unsurdu.
Gelişim değil, gerilim ligi
Bizim ülkenin havasından mı suyundan mı bilinmez ligimize gelen kim olursa olsun buranın şartlarına çok çabuk adapte oluyor. Oğuzhan ile Van Persie... İkisi de aynı topraklarda doğmuş, büyümüş, sonrasında Arsenal’de samimiyeti geliştirmiş iki karakter. Eminim dün gece birbirlerine mesaj bile atmış, başarı dilemişlerdir. Ama iş sahada bambaşka bir boyut kazandı. Resmen bir tavuk yüzünden birbirlerine giren iki komşu gibiydiler. Hakemin de işlerin büyümesinde payı olduğunu söyleyelim. Ne yapalım bizim ligimiz böyle. O yüzden gelişim değil gerilim ligi oluyoruz.
RVP golü daha önce attı!
Robin Van Persie’nin 41. dakikada Tosiç’e oyun akarken müdahalesi çok net bir faul. Hakemin görüş açısında ve düdük de çalmışken Tosiç’in kalkıp RVP’ye kafa göstermesi ve atılması en hafif tabirle ‘acemilik’. RVP golü o dakika attı zaten Beşiktaş’a. Oyunun tüm senaryosu değişti. Genel anlamda bu sezon derbileri iyi oynamayan Şenol Güneş’in 41. dakikadan sonra dün geceyi de kötü geçirdiğini söylemek gerek.
Talisca’nın çıkması hataydı
Maç 11’e 11 giderken oyununu dikte ettiren taraf Beşiktaş’tı. Ama 10 kişi kaldıktan sonra Atiba’nın kontrol hatası sonrası Sow’un röveşatası Güneş’i stoper değişikliğine mecbur etti. Ama burada çıkacak olan topu önde tutma becerisi neredeyse ‘0’ olan Cenk iken yakaladığında vurma potansiyeli bulunan ve ayağı sıcak Talisca’nın kenara alınması maçı tamamen Fenerbahçe lehine çevirdi. Van Persie’nin attığı golden önce topu kaptıran Cenk’in, pozisyonu takip etmek yerine itirazı seçmesi Şenol hocayı tercihine pişman etmiştir sanırım.
‘’Yönetim de Advocaat gibi!‘’
Advocaat’ın bu kadroyla ilk yarıda çıkardığı iş gerçekten harikaydı. Grubu değiştiremeyeceğine göre senaryoyu değiştirdi. Bu kadro ile Galatasaray ve Trabzon’u yenmek, liderin 5 puan gerisinde araya girmek büyük işti doğrusu!
Advocaat, Aziz Yıldırım, Volkan Demirel ve tüm camia nefes almak için ocak ayını beklemiyor muydu?
Ben Arfa olmadı, Sosa gelmedi, Ekici’yi beklediler. Hep
A planı ile gittiler, bir B planı üretemediler. Sahada Advocaat ne yaptıysa yönetim de transferde onu yaptı aslında. Ben Arfa 29, Sosa 32, Ekici 26 yaşında. Hepsi kariyerli bilinen oyuncular. Bu transferlerde sadece para konuşur. Peki Fenerbahçe’nin scout ekibince önerilen herhangi bir isim oldu mu? Bunu gerçekten merak ettiğim için soruyorum. Peki Fenerbahçe, Zorya ile karşılaşmamış olsa Karavaev alınır mıydı?
Ben Arfa’yı gösterip Karavaev’e razı etmek
Farkında olan var mı bilmiyorum ama Fenerbahçe son 3 sezon Ocak’ta tek bir transfer yapmadı. Ersun Yanal’ın takımı takviyesiz şampiyon oldu. İsmail Kartal’a devre arasında Erkan Zengin’i bile alsalar her şey farklı olabilirdi. Pereira’nın önüne de kimse Ocak’ta Ben Arfa’yı koymadı. Bunlar birer realite. Ve fakat...
Beklentiyi Ben Arfa, Sosa ile Everest’in tepesine çıkarıp Karavaev ile transferi kapatırsanız ‘neden’ sorusunun cevabını vermek zorunda kalırsınız.
10 numarayı bırak defansa bak
Fenerbahçe’de herkes 10 numaraya kilitlenmiş başka bir şey konuşmuyor ama bu takımın üretim sorunu defansından başlıyor. Bu takım ligin iki referans bekini kaybetti. Pereira’nın Caner’i kesmesinden itibaren oyunda başlayan çözülme Gökhan’ın da ayrılmasıyla sistematik bir şekilde devam ediyor aslında.
Hasan Ali ‘0’ gol ve asist, Wiel keza aynı, Şener 2 asist, İsmail 2 gol, Skrtel ve Kjaer 1’er gol. Anlayacağınız Fenerbahçe’nin tek derdi 10 numara değil. Advocaat’ın banko bekleri Şener ve Hasan Ali’nin mevcut performanslarıyla sezonu geçirmek imkansız. Wiel’i biraz da bu yüzden affetmek zorunda kaldılar.
Sisteme müdahale kaçınılmaz
Advocaat’ın ‘istedim ama almadılar’ iması bir çok arızanın habercisi. Ama Fenerbahçe yönetimi Lorant’tan bu yana sezon içinde hoca göndermiyor. Advocaat kendi bırakmadığı sürece sezonu bitirir. Doğrusu da bu. Fakat öncelikle bu hafta sonu Beşiktaş maçından başlayarak B planı üretmeli. Lucien Favre’in Nice’te, Conte’nin Chelsea’de yaptığına benzer sistem dönüşleri Advocaat’ın kimyasına çok uygun. Bu beklere daha çok sabredeceğini sanmıyorum hocanın. Fenerbahçe için üretememenin birden çok sebebi varken Sow’un forvete dönüşüyle 3-4-3 önemli bir çıkış kapısı olabilir. Bu takım Pereira tarafından 3’lü savunma dinamiklerine göre şekillendirildiği için uyum sorunu yaşamaz. Topal;Skrtel ve Kjaer’in arasına girer, Souza; Alper’i rahat bir şekilde forvetlerin arkasına yaklaştırıp dönen topa itebilir. Bu ‘dönen top oyunu’ Fenerbahçe’ye uzun zamandır sahip olmadığı bir konfor sağlar. Bu yeni model özellikle Kadıköy’de çok işe yarar.
‘’Güneş'in insanları‘’
‘Dedemin insanları’ nefis bir Çağan Irmak filmidir. Mübadele ile Girit’ten İzmir’e gelen ve beraberinde iyilik getiren bir adamın hikayesini anlatır. Senaryo, Çetin Tekindor’un efsane oyunculuğuyla lezzetlenir. Şenol Güneş de en az Çetin Tekindor kadar tatlandırıyor Beşiktaş’ın senaryosunu. Gittiği her yere iyilik ve güzel oyun götürüyor Şenol hoca. Beşiktaş şampiyon olur ya da olamaz onu konuşmak için erken ama emin olduğum bir şey var ki, o da Türk futbolu Güneş’in insanlarıyla dolu. Şota’dan Fatih Tekke’ye, Burak’tan Fernandao’ya kadar her gittiği takımda yeni kahramanlar yaratan bir teknik adamdan bahsediyoruz.
Mesela Quaresma ilk kez Portekiz dışında bu kadar mutlu ve iyi oynuyor. Hemşehrisi Mourinho’nun onu Milano’da hüngür hüngür ağlatmışlığı bilinirken Q7’nin ikinci Beşiktaş dönemi beklentilerin çok ötesinde ilerliyorsa, o da Güneş’in insanları arasındaki yerini almış demektir.
Demba tribünde bu kadar faydalıysa!
Cenk Tosun, Quaresma ile birlikte gecenin adamlarından biri olduysa bunda Demba Ba’nın etkisi yadsınamaz! Cenk sayesinde 1-0’a kadar da 1-0’dan sonra da çok doğru oynayabildi Beşiktaş. Taktiksel anlamda Konya gibi sert ve zor çözülen bir takımı önce Q7 ve Babel ortalarıyla baskıladılar. Dar alan oyununu doğru oynayan Talisca, Cenk ve Oğuzhan’ı geri itmek için Aykut Kocaman’ın oyun merkezini orta sahaya çekmekten başka şansı kalmadı. Üçüncü çıkışlarında Cenk’in kendi sahasında kaptığı topu Oğuzhan gol yaptığında sadece 11 saniye geçmişti. Tıpkı geçen sezon kült olan Beşiktaş oyunundaki gibi. Anlayacağınız Demba Ba tribündeyken Cenk’i bu kadar oynatıyorsa sahaya indiğinde olacakları düşünemiyorum!
Çok güçlü oynuyorlar
Babel ve Talisca topu baskıda kaybetmeyip, şut kalitesini çok yukarılara çıkararak Beşiktaş’ın oyununu siyahtan beyaza değiştirdiler. Buna şüphe yok. Babel’in yıkılmadan ön alanda kalması Adriano’ya konforlu bir koridor yarattı ve bu durum Konya’yı taktiksel anlamda en zorlayan unsurdu.
Beşiktaş hem fiziksel hem taktiksel anlamda çok güçlü bir oyun oynuyor. Yarın Ersan ve Demba Ba da takıma katılacak, Aboubakar Afrika Kupası’ndan dönecek. Eğer Beşiktaş derbilerde de bu kadar güçlü oynarsa şampiyonluğunu erken ilan edebilir.
‘’Varela, Fener'in ayarını bozdu‘’
Fenerbahçe mutsuz takım. Futbolcu oynadığından keyif almıyor, suratlar hep asık. Trabzon’dan şen dönen takıma Adana maçından bu yana bir haller oldu. Belli ki bu bol savunmacı, az hücumcu, yoğun eforlu oyun modeli Fenerbahçeli futbolcuların yüzüne yansıyor. Avrupa’nın büyük liglerini dikkate alırsak yakın zamanda savunarak şampiyon olan takım yok. (Atletico Madrid, Arda Turan’lı kadrosuyla La Liga’yı kazanırken Barça ve Real dışındaki takımlara karşı dominant oyunlar oynadı.) Bunu en iyi Advocaat’ın biliyor olması gerek. İyi savunma bazı maçları kazandırır ama şampiyon olmak için hücum repertuarının zengin olması şart. Fenerbahçe, Kayseri maçının önemli bir bölümünü Pereira dönemindeki gibi oynamaya çalıştı. Ancak Advocaat’ın Pereira’dan farkı gözümüzün içine bakarak iyi oynadık yalanını söylememesiydi.
Latin ligleri gibiyiz
Bizim ligimizin genetiğinde bir Latin Amerika esintisi vardır. Bu tespiti yaparken teknik benzerlikten bahsetmiyorum. Yazılı bir kurala bağlı olmasa da bizim ligimiz tıpkı bir çok Latin ligi gibi ‘Apertura’ (Açılış) ve Clausura (Kapanış) esasına göre oynanıyor. Son 5 yılda Manisa, Gaziantep, Erciyes gibi bir çok örnek varken şimdi Kayseri bunu ispatlıyor. Ocak’ta aldığı 9 oyuncunun 6’sı dün Fenerbahçe’ye karşı ilk 11 başladı. Bambaşka bir takım bambaşka bir anlayış bambaşka bir hoca... Porto’da Villas Boas ve Vitor Pereira ile 3 lig, 1 Avrupa Ligi kazandıktan sonra Brezilya 2014’te Portekiz kadrosunda olan Varela’nın Kayseri’ye ocak ayında gelmesini başka türlü izah edemezsiniz. Kayseri yönetimi kesin Varela’ya, ‘Açılış’ ligini kaybettik gel ‘Kapanış’ı kazanalım diyerek ikna etmiştir. O Varela belki şimdi bir şehrin kaderini değiştirecek.
Varela oynadı, Lens durdu
Fenerbahçe’nin tek plana dayalı oyununa karşı Sergen Yalçın’ın senaryosu Varela-Deniz Türüç ve Güray Vural etrafında şekillendi. Sezonun ilk yarısını sağ açıkta geçiren Deniz’in forvet arkasındaki 10 numara performansı Souza ile Topal’ı birbirinden uzaklaştırdı. Fakat Fenerbahçe’nin kemikleşmiş merkezini dağıtan asıl unsur maça sol açıkta başlayan Varela’ydı. Kayseri’nin ilk golünde Varela, Lens ve Şener’in içinden geçtiği için Topal’ı sağ bek kademesine kadar çekti. Souza, belinden Topal’a bağlı olduğu için o da sağa kayarak Deniz’in alanını boşalttı. Kaleci Volkan’ın topu merkeze çelmesi de tuz biber oldu. İşte bu golün anatomisi bize Fenerbahçe’nin neden kaybettiğini anlatıyor. İkinci yarı Varela, Lens ile eşleşmek için sağa Güray sola geçtiğinde ise durum Fenerbahçe için tam bir faciaya dönüştü. Lens elbet bir gün duracaktı, o durunca da Fenerbahçe hiçbir şey üretemez hale geldi. Bu takımın orta sahası iki yıldır bir şey üretmiyor. Ocak döneminde her takım eksik bölgesine takviye yaparken, Fenerbahçe’nin kanayan ‘10 numara’ yarasına bir pansuman yapmamasının izahı olamaz.