‘’Game Over!‘’
Beşiktaş’ı ligde futbol oynayarak yenecek takım yok. Çok yetenekliler, her türlü baskıdan çıkmayı başarıyorlar. Galatasaray deplasmanında hem de büyük bir baskı altındayken bu kadar rahat oynamaları ve 3 puanı kazanmaları ligi şubatta bitirmeye yeter mi onu hep beraber göreceğiz. Ama kesinleşen bir şey var ki, sezon hem Galatasaray hem de Fenerbahçe açısından bitme noktasına geldi. Şenol Güneş bundan birkaç hafta evvel Tudor’a kaybettiği maçtan büyük dersler çıkarmış.
Tam Aboubakar’lık maç derken
Galatasaray’ın 3’lü savunmayla yarattığı kalabalık orta sahaya karşı topu saklamanın önemini saha kenarından defalarca oyuncularına anlatmaya çalışması bu yüzdendi. Tudor’un üç stoperini orta yayda oynatması aslında maçı tam Aboubakar’lık hale getirmişti. Eğer Talisca’nın frikik golü 47’de gelmeseydi muhtemelen oyuna ilk girecek, Kamerunlu santrfordu. Oğuzhan genelde büyük maçları pas geçer ama Galatasaray’a karşı Beşiktaş’ın 1-0’ı doğru oynamasını sağlayan isimdi. Bruma’nın incelikleriyle 60 ila 70 arasında büyük baskı gelmesine rağmen topu doğru kullanarak Beşiktaş’ı oyunun içinde tuttu.
Karabük gibi oynadılar
Bol taktik, sıfır üretimde ilk şut 32. dakikada Podolski’den geldi. Aslında Tudor Galatasaray’ı ilk yarı Karabük gibi oynattı. 3’lü savunmayla Beşiktaş’a karşı orta alanda büyük bir kalabalık yaratarak Oğuzhan ile Talisca’nın kanallarını tıkadı. Ama kendi de tıkandı. Sneijder, Podolski gibi keskin nişancılar kaleyi göremediler bile. Beşiktaş’ı ligde son yenen teknik adam olan Tudor, Yasin’e 105 metrelik koridoru emanet ederek risk aldı denebilir ama kademesini Semih ile besleyerek ilk yarıyı domine etti. Galatasaray’ın çok net yıldız sorunu var! Mesela Podolski niye var? İyi şutör, az bulur ama öz vurur diye var değil mi? Eren’in girişiyle çift santrfor sahadayken pozisyon üretmek bir yana önüne düşeni atamadıktan sonra Podolski’nin kime ne faydası olacak ki! Atınç’ın sektirdiği topu 5 metreden hem de sol ayağıyla auta gönderiyorsa, Galatasaray bir bardak süt için inek besliyor demektir.t
‘’Takımı da Lens çalıştırsın‘’
Fenerbahçe’de herkes Lens’in ayağına bakıyor. Advocaat’ın da birinci planı bu. Topu kazanan Lens’i bulsun, zira başkaca bir üretim kaynağı yok Fenerbahçe’nin. Advocaat, Souza’yı kenara çekip Ozan ile başlamanın ne gibi fayda sağlayacağını düşündü bilmiyorum ama oyunun son 15 dakikalık bölümünde Alper’i çıkarıp Josef’i alarak tüm Fenerbahçe’lilerin futbol aklıyla dalga geçtiğine eminiz artık. Advocaat’ın son 10 günde oynadığı 2 Krasnodar, Kasımpaşa ve Gaziantep maçlarında ‘risk alma’dan anladığı Josef’in yerine Ozan ile başlamaksa takımı Lens’e bıraksın ve Hollanda’da tatiline devam etsin. Böylesi Fenerbahçe için çok daha faydalı olur. Bu takımın ayağa kalkması ve Şampiyonlar Ligi yarışına tutunabilmesi için Lens’in antrenörlüğüne değil ama futbol aklına ihtiyacı var.
Çift santrfor yasak mı?
İlk yarı 1-1 bitti, soyunma odasında Bülent Uygun da Advocaat da 1 puana razı olmamalı diye düşünüyor insan. Gaziantep küme düşecek, can havliyle oynuyor her maçı. Fenerbahçe’nin durumu daha vahim, yukarıdan uzaklaştığı her hafta Şampiyonlar Ligi gelirlerinden de uzaklaşıyor. İkinci yarı başında Bülent hoca önce Musa Nizam, peşinden de Orkan hamlesini yapıyor. Advocaat 72’ye kadar bekliyor, santrfor çıkıyor santrfor giriyor, forvet çıkıyor forvet giriyor. Öldürücü vuruşu ise 76’da Alper-Souza ile yapıyor.
Yasak mı?
Ligin boyu kısaldı, Fenerbahçe Avrupa’dan elendi peki Advocaat ne zaman risk alacak? Bu takımın kağıt üzerinde 4 santrforu var ama hiç ikisini sahada bir arada göremediğimiz için ‘forvet yalnızlığı’ Fenerbahçe için bir ritüel haline geldi. İnsan hayret ediyor. Merkezden bir oyuncuyu eksiltip önde bir fazla oynaması yasak mı bu takımın?
‘’Topu da, turu da bırakmaz‘’
Beşiktaş, Olympiakos’a nazaran güçlü bir kadroya ve çok daha önemlisi güçlü bir oyuna sahip. Hapoel Beer Sheva’ya karşı büyük takım gibi oynayıp iki galibiyetle turu geçmek Beşiktaş’ın dominant oyununun göstergesi. Hapoel Teknik Direktörü Bakhar’ın iki maçın ardından yaptığı, “Bu takım Avrupa Ligi’nin favorisi” açıklaması ise Beşiktaş adına kayda değer bir sağlama. Zira Hapoel, sezon başında Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Olympiakos’u 0-0 ve 1-0’lık skorlarla elemişti.
Paolo Bento her ne kadar Olympiakos’u bir antrenör takımı haline getirmiş gibi görünse de Osmanlı karşısında turu tamamen Mustafa Reşit Akçay’ın taktiksel zaaflarına borçlular. Şayet, Akçay hoca Ankara’daki rövanşa 4-4-2 ile başlayıp orta sahayı kaybetmeseydi bugün Olympiakos’tan bahsetmiyorduk.
Atina’da kabus olur
Beşiktaş, 4 Mart’ta Rize’yi, 12 Mart’ta Kayseri’yi ağırlayacak tam arasında İzmir mesafesinde Atina’ya gidip Olympiakos’la oynayıp dönecek. 7 gün içerisinde 3 kritik maç oynayıp sadece 45 dakikalık uçak seyahati yapacak olmak bence Beşiktaş için önemli bir avantaj.
Olympiakos her ne kadar Osmanlıspor’u elemiş olsa da kalesine tam 20 şut imkanı tanıdı. Bu istatistik Beşiktaş standartlarında bir hücum gücüne karşı Atinalılar’ın kabusu olur. Talisca ve Babel’in katılmasıyla 2 fazla şutörle oynayan Beşiktaş, rakip alanda dönen top sıkıntısı da yaşamıyor.
İki maçta da yenebilir
İyi bir iç saha takımı olan Olympiakos, grup maçlarında Young Boys, Apoel ve Astana’ya karşı hep topu aldı. Ama Beşiktaş, orta sahayı da, topu da rakibe bırakacak takım değil. Sahalarında topa hükmedemediklerini gördüklerinde momentumu ellerinden kaybedeceklerdir. O yüzden Beşiktaş’ın güçlü oyunu Olympiakos’u 2 maçta birden yenmeye yetebilir.
‘’Advocaat ne zaman risk alacak?‘’
Fenerbahçe kadrosu Advocaat’ın her maç sonunda yerin dibine soktuğu kadar yeteneksiz oyunculardan kurulu değil. Önce bu konuda bir anlaşalım. Bu oyuncu grubunun Krasnodar’dan, Karabük’ten, Kayseri’den daha kötü olduğunu iddia edecek bir tane futbol aklı olabilir mi? Biraz fazla işçilik isteyen bir kadro denir ama asla Advocaat’ın itibarsızlaştırdığı kadar düşük kalite bir kadro değil. Bu turun geçilememesinde fatura öncelikle Advocaat’ı yazar.
Çift ön libero virüsü
Çift ön liberolu sistem Pereira’nın Fenerbahçe’ye bulaştırdığı bir virüs. İki yıldır bu virüs Fenerbahçe’yi hasta etti, yataklara düşürdü, tribünleri boşalttı. Taraftarı kimse suçlamasın, dün Krasnodar’a karşı tribünler takımı maçın içinde tuttu. Advocaat’ın en büyük günahı şikayet ederken çözüm üretmemesi. Fenerbahçe için hücum futbolu imkansız değil. Taraftarı karamsarlığa itmenin alemi yok. Arkada 4’lü oynamak garantici bir kafanın ürünü. Çünkü daha defansif bir sistemdir. Önüne de iki defansif orta saha koymak için Pereira ya da Advocaat olmaya gerek yok. Antrenörlük biraz ince işçilik gerektirir. Topal’ı geriye çekip maça 3’lü başlasa İsmail’i önde tutabilecek, Sow’u RvP’nin yanına sokup 2. santrfor yapacak, Fenerbahçe’nin dünyası değişecek. Hiç oyuncu değiştirmeden her şekle girebilecek bir takımın Krasnodar’a karşı elenmesi maalesef tamamen Advocaat’a yazar.
77 numara kabusu oldu!
Maçtan önce Advocaat’ın ‘77 numaraları iyi oyuncu’ dediği Kabore, 2009/10 sezonunda Fransa Ligi’nde devrim yaparak şampiyon olan Marsilya’nın orta sahasında Didier Deschamps’ın Eduard Cisse ve Stephane M’Bia ile prenslerinden olan oyuncu. İşte o Kabore zaten merkezden gidemeyen Fenerbahçe’yi tek başına durdurabiliyorsa oyunu kanatlara doğru genişletmek birinci çıkış kapısıydı. Ama hocanın ‘sıfır risk’ kafası 70’e kadar oyunu seyretmesini emrediyor. Fernandao ve Volkan Şen girdikten sonra İsmail’i arkada bırakıp son 20 dakikayı 3’lü oynamak Topal ile Souza’yı ayırmadıktan sonra işe yaramaz ki.
Yazık...
Fenerbahçe, Emre gittiğinden beri, Pereira’nın bulaştırdığı çift ön libero virüsüyle artık baş edemiyor. Bu takım üretmiyorsa bunun tek sorumlusu oyuncular olamaz. Advocaat’ın artık iğneyi kendine batırması gerek.
‘’Taraftar futbol ister‘’
Fenerbahçe taraftarı Pereira döneminden beri takımın oynadığı oyundan memnun değil. Advocaat’ın taraftarla ilgili söylediklerine hak veriyorum.
Elbette taraftar desteği önemli. Ama Kayseri, Krasnodar ve Bursa deplasmanlarında puan kaybının müsebbibi taraftar olamaz. Taraftar futbol ister, kazanmak, coşmak ister. Savunma oyunu Fenerbahçe taraftarını mutlu etmiyor. Ocak ayına kadar taraftar Advocaat ve takıma yeterli krediyi tanıdı. Ama hoca da, takım da beklentilerin altında gidiyor. Bu saatten sonra Advocaat biraz da iğneyi kendine batırmalı...
‘’3'lüye dönüp RvP'yi kazanmalı‘’
Fenerbahçe’nin Krasnodar’ı geçmesi için 3 forvetle oynaması yetmez, arkayı da üçlüye çevirip bekleri önde tutmalı ve Robin van Persie’yi kazanmalı. Yani Advocaat’ın, isimleri değil sistemi değiştirmesi gerek. Kasımpaşa karşısında isimlerle kaliteyi değil sadece mücadele gücünü yükseltebildiğini gördü Hollandalı hoca. Fenerbahçe ligde geri düşmüş olabilir ama Avrupa’da hedeflerini koruyor. Krasnodar’a karşı Advocaat’ın öncelikle Van Persie’yi kazanması gerekecek. Hoca tüm takıma RvP üzerinden mesaj veriyor ama Van Persie böylesi bir dönemde feda edilecek oyuncu değil.
Advocaat, Kasımpaşa maçından sonra sistem değişikliğinin sinyallerini verdi. Takımın bekleri formsuz, merkezi gitmiyor. Mehmet Topal’ı Souza’dan ayırıp Skrtel ile Kjaer’in arasına çekmek bir çok arıza lambasını söndürür. Futbol komplike bir oyun, üretim sadece ön taraftakilerin görevi değildir. Kanat bekleri önde kaldığında üç forveti çizgiden ceza sahasına sokmak Fenerbahçe için üretimin anahtarı olacaktır. Sow, RvP ve Lens’in oynadığı ileri üçlü, bu sistemde sanırım Advocaat’a bir daha ‘3 forvetle oynuyoruz ama neden üretemiyoruz anlamıyorum’ cümlesini kurdurtmaz.
‘’Değişim kaçınılmaz!‘’
Perşembe gecesi Krasnodar’a karşı son yılların en kötü oyununu sergilemişken pazar öğleden sonra sadece isimleri değiştirerek ancak bu kadar fark yaratabilirdi Advocaat. Kadıköy’de fizik olarak iyi, mücadeleci, iştahlıydı Fenerbahçe. Ne var ki yine beceri zayıf, üretim cılız, sonuç hüsran oldu. Üst üste iki hafta yarıştaki doğrudan rakipler puan kaybetmişken riske girmeden sadece isimleri değiştirmek Advocaat’ı her geçen maç tıpkı forvetleri gibi yalnızlaştırıyor.
Yalnızlık sendromu
Fenerbahçe Kasımpaşa’ya karşı topun sahibiydi ama oyunun hakimi değildi. Advocaat, Alper’in yokluğunda işi abartıp sahaya 3 ön libero ile çıkınca, Kemal Özdeş topu almayı değil toptan kaçmayı tercih ederek Fenerbahçe’yi zehirledi aslında. Sow’un santrforda oynadığı ilk yarıda neredeyse sıfır üretim vardı, kabul. Ama bu kısırlığı Sow’a fatura eden kişi Fenerbahçe’ye en büyük kötülüğü yapar. Advocaat bunu yaptı maalesef. Kasımpaşa topu tamamen Fenerbahçe’ye bırakmışken neden Sow ile Fernandao birlikte oynamaz anlamak mümkün değil.
Advocaat garanti yatırımcı kafasında. Ama ticaretin 10’da 9’u cesarettir. İlk yarının bitiminde Souza çıkar, Ozan çıkar ama Sow çıkmaz. Sow çıkarsa isim değişir ama hikaye aynı kalır. İlk yarıda Sow yalnızlığı vardı, ikinci yarıda da Fernandao. Böylesine iştahlı oynadığı bir maçta Fenerbahçe 3 puanı alamıyorsa sorunu burada aramak gerek.
Topal ile Souza ayrılmalı
Fenerbahçe, Emre Belözoğlu gittiğinden beri Mehmet Topal ve Souza ile aynı üretim sorununu yaşıyor. Fenerbahçe topa sahip olduğu bir maçta bile bu sistemle pozisyon oyunu oynayamıyor. 0-0 giden her maç büyük risk. Buna çözüm bulmak için Advocaat’ın tabularını yıkması gerek. Topal ile Souza’yı en azından sahanın içinde ayırmalı. Fenerbahçe merkezden giden, rakibi delen bir takım değil. Topal’ı Skrtel ve Kjaer’in arasına çekip 3’lüye dönmek, dökülen beklere de ekstra kademe getireceği için Advocaat’ın istediği kanat oyunu mümkün olabilir. Kasımpaşa topun karşısına dikilmişken Advocaat bunu yapmış olsa Fernandao ile Sow birlikte sahada kalabilirdi. Ama rakip stoperleri zorlayacak hiç bir hamle yapmadı Hollandalı hoca.
Şayet Advocaat, son 4 gün içinde maç başlamadan yaptığı fantastik tercihlerin yarısını Bursa ve Kasımpaşa maçlarının 2. yarılarında yapabilseydi ligin seyrini değiştirebilirdi.
‘’İlk yarı Tudor 2. yarı Riekerink!‘’
Tudor’un Galatasaray’ı bir haftada uçurmasını kimse beklemiyor elbette. Fakat Başakşehir gündüz puan kaybetmiş, haftaya da Beşiktaş’ı sahanda ağırlayacaksan en azından
değişmeye meyilli olduğunu göstereceksin. Tudor’un Riekerink’ten farkı saha kenarında basketbol antrenörü gibi maçı yaşaması ve kameralara jeneriklik gol sevinci vermesi
olamaz herhalde. Galatasaray hoca değişikliğini, Riekerink ile hiç olmayan şampiyonluk şansını artırmak için yaptıysa, (-ki buna şüphe yok) Tudor’un oturup maçın ikinci yarısını defalarca izlemesi şart.
Linnes’i çıkarmanın izahı olmaz
İlk yarı Podolski ile golü bulsa da Galatasaray hücumda hala tek düze bir takım. Açıkçası Tudor’la değişen bir şey yok. (GS 118 km koştu ama o istatistik yanıltmasın Rize
ikinci yarıda GS’yi geri koşturdu.) Galatasaray yine sahanın 3’te 2’sinde iyi bir pas takımı, fakat rakip ceza sahasında hiç bir planı yok. Maçı 1- 0’a getirmişken fişi çekememenin sebebi ise Bruma’nın İstanbul’da kalması. Bu kadar net. Tudor henüz ilk hamlesinde kaybetti.
Acı ama gerçek...
Tolga-Josue’nin değişimi orta sahayı tutmak adına önemli bir hamleydi. Fakat Galatasaray akınlarını yüzde 45’lerin üzerinde sol kanattan yaparken sahanın en iyilerinden
Linnes’i çıkarmak Tudor standartlarında kabul edilemez bir hata. Ahmet Çalık girdikten sonra Semih sol beke geçince anladık ki, Galatasaray’da değişen hiç bir şey yok. Tudor
illa hamle yapacaksa Sabri’yi değiştirmeliydi. Semih’in sağ bek oynama pratiğini düşününce belki çıkar bir yol bulabilirsiniz. Acı ama gerçek bu hamle Galatasaray’ın 2
puanına maloldu.
Aklın yolu bir, Chedjou oynar
Riekerink ile Galatasaray yönetimi el ele verip stoper krizini harlarken Tudor’un gelir gelmez Chedjou’yu oynatması Rize deplasmanında en olumlu hamleydi. Galatasaray’ın mevcut stoperleri arasında en iyisi Chedjou. O varsa birinci stoper odur, Serdar da Semih de Çalık da Hakan da en fazla tamamlayıcı olur. Semih, ilk yarıda Edomwonyi’nin önündeyken geri düştü. Orada rakibine geçilirsen Chedjou değil Sergio Ramos olsan adamını kaybedersin. Galatasaray yönetiminin ve Riekerink görmediği şey buydu.
Oysa aynı Chedjou Lille’de 6 sezonun 4’ünü Adil Rami, son 2’sini de Marko Basa ile geçirirken Galatasaray’daki üç buçuk sezonunda çift haneli sayıda stoperle oynadı.
Carole döndüğünde sol beke geçer, Linnes ise bu formuyla Sabri’yi keser. Fakat Tudor Galatasaray’ı değiştirmek istiyorsa Eren’in iyileşmesi için şimdiden dua etmeye başlamalı.