‘’Mavi ateş yakıyor‘’
Karabükspor’un Başakşehir’i 3-1 yenebiliyor oluşu tamamen teze karşı üretilen anti-tezin kusursuz işleyişiyle açıklanabilir. Başakşehir kadrosunu her pozisyonda zenginleştirerek topun hakimiyetini tamamen eline alacağı bir sezon planlaması yapıyordu. Ne var ki 7 günde oynanacak 2 Sevilla maçı Abdullah Avcı’yı ilk 11’de 9 değişiklik yapmaya zorlayınca Karabük için kriz olabilecek 90 dakika fırsat maçına dönüverdi. Karabük orta sahasında Poko ve Ceyhun, İrfancan ile Gökhan İnler’in alanlarını kapatınca Başakşehir’in pas trafiği yavaşladı. Ona rağmen duran toptan golü buldular. Başakşehir kağıt üzerinde her bölgede alternatifli bir oyuncu grubuna sahip olsa da beklerin Caiçara-Clichy seviyesinden Uğur-Alparslan’a düşmesi orta sahadan sonra arıza lambasını yakan ikinci unsurdu.
En zor deplasman!
Karabük’ün duran toptan verdiği cevap ve Kerim Zengin’in ortasının Epureanu tarafından Başakşehir filelerine gönderilmesi Avcı ve öğrencilerinin gardını düşürdü. Kenarda acil yardım paketi olarak duran Adebayor ve Emre oyuna girdikten sonra Tunay’ı sağ bek yapıp taarruz moduna geçen Başakşehir’in umutlarını Grozav’ın nefis golü söndürdü. Geçen sezon evinde zor maç kaybeden Karabük, Erkan hocayla ligin en zor deplasmanı olacağının sinyalini verdi.
‘’Hamaset değil proje lazım‘’
5 Ocak 2015...Türk futbolu adına devrim niteliğinde bir kararın açıklandığı tarih...TFF Başkanı Yıldırım Demirören yeni yabancı kuralını şu sözlerle duyurmuştu; "Burada olamayan kulüp başkanlarından da telefonla onay alındı. 18 kulübümüzün onayıyla aldığımız kararları size açıklamak istiyorum. Yabancı sayısı 14 ile sınırlandırıldı. O yüzden buna yerli kuralı diyoruz..."
Bize has şartlar!
Ülke olarak henüz yüzde 100 yerli otomobil üretmiyoruz, enerji kaynaklarımız yok ithal ediyoruz, teknoloji üretiminde gerilerdeyiz ama vergiden en çok kazanan ülkeyiz. Üretemediği otomobilden yüzde 110'lara varan vergi almak varken üretmek hiç de karlı bir işmiş gibi durmuyor zaten. Futbolumuzun hali de farklı değil. Futbolcuyu üretmek için proje, sabır, tesis ve yatırım kafası gerekir. Üretemediğin her ürünü pahalı tüketirsin bu ekonominin kuralıdır. Bir Alman ürettiği arabaya 25-30 bin Euro'ya binerken sen aynı arabaya minimum 45 bin Euro'ya biniyorsun. Tamamen bize has şartlar sebebiyle...
Yasakla ancak kontrat gelişir
Ülkede iki yıl öncesine kadar 5 yabancı sınırı varken yerli oyuncu sınırsızdı. Basit mantıkla bol bol yerli yetiştirip, oynatmamız gerekiyor değil mi? Maalesef değil. O durumda Tarık Çamdal tek bir gol istatistiğine katkı vermeden Galatasaray'a 4 milyon 750 bin Euro'ya transfer oluyor işte. Yabancıya sınır getirdiğinde yerli oyuncunun futbolunu değil kontratını geliştirmiş oluyorsun. Oysa Tarık yetiştiği Almanya'da 300 bin Euro edecekken sen yabancı sınırı koyduğun için bizim ülkemizde 5 milyon edebiliyor. Hep bize has şartlar sebebiyle...
Sınırla, yasakla bu işi çözmemizin imkanı yok. Çözüm adanmış hayatlarda. Alt yapıların başına kendini adayacak Hamdi Serpil Tüzün, Seyit Mehmet Özkan gibi futbol delileri! (Dehaları) bulacaksın. Önce iyi birey sonra iyi futbolcu yetiştirecekler.
Hamasetle değil projeyle
Seremonide İstiklal Marşı okuyan oyuncu meselesine gelince. Başakşehir, kadrosunda marş okuyan sayısı 6 iken küme düştü. Bugün Başakşehir Brugge'ü ezebiliyor, Sevilla ile kafa kafaya oynayabiliyorsa bunu marş okuyan oyuncularına değil üç yıllık akılcı planına ve komplekssiz teknik direktörüne borçlu. Cengiz iyiyse oynatan, Doka kötüyse bekleten antrenörüne.
Ozan, Salih, Tarık, İsmail ve daha niceleri.. Bunlar seremonide marş okuyacak diye bizi kimse vasata mahkum etmesin. Salih iki yıl Roma'da İtalyan marşını söyleyemeyen oyuncu olarak kaldı, Totti ile De Rossi ile idman yaptı, gelişti mi? Döndü Fenerbahçe neyini eksik etti. İlgiyse ilgi, formaysa forma, paraysa para. Futbolcunun iyisi olur kötüsü olur, yerlisi yabancısı olmaz. O yüzden Cengiz İtalyan, Enes İspanyol marşını okumadan oynayacak, oynayabilecek.
Alman'ın ürettiği arabaya binip, 'Yerli otomobil kullanın' demek ne kadar gerçekçiyse üretemediğin halde 'Yerli futbolcu oynatın' demek o kadar gerçekçi işte...
‘’O golü yeme diye Topal stoper!‘’
Aykut Kocaman için geriden oyun kurmak önemli farkındayız. Skrtel’in yanında orta sahadan bozma stoper kullanması bu yüzden. Peki öyleyse Fenerbahçe kalecisi neden aut atışını merkeze uzun vuruyor da stoperler açılıp top almıyor! Çünkü Mehmet Topal iyi ön libero ama kötü stoper. Fenerbahçe iyi bir stoperi olmadığı için Graz’dan gol yedi, Göztepe’den ikinci golü yedi, dün gece de Kameni’nin degajından gol yedi. Rakibin karşıladığı topu Topal’ın anlamsızca rakibin önüne düşürmesi büyük beceri gerektirir doğrusu. Elbette Skrtel’in ceza sahasında ayakta kalamayıp yediği çalım da cabası. Bunlar hep erken uyarı. Kjaer-Skrtel tandeminden buralara gelmenin bedeli ağır olabilir. Bu takımın orijinal stopere ihtiyacı var.
Ah Ozan ah!
TFF 14 yabancı kuralını ocak 2015’te karara bağlayıp, 2015/16 sezonuyla hayata geçirmişti. İşte Ozan bu kural geçişine rağmen gelecek vaat eden oyuncu statüsünde Fenerbahçe’ye 7 milyon Euro’ya transfer olanlardan. Geldiğinde Milli Takımın banko oyuncusu, hatta gelecekteki Atletico Madrid futbolcusuydu. Şanssa şans, formaysa forma, ilgiyse ilgi. Gelinen nokta onun adına kaygı verici doğrusu. Yanına pas veremez hale gelmek için büyük çaba gerek. Sorun yabancı kuralında değil sorun futbolcuların ufuk çizgisinde. Futbolcu var oynadıkça gelişir, futbolcu var oynadıkça yok olur. Sanırım Ozan ikinciye doğru gidiyor.
Topun canı çıkıyor
Fenerbahçe’nin santrforu olmak zor iş. Top oraya gelene kadar canı çıkıyor. Merkeze bir değil iki tane yetenekli oyuncu lazım. Ligde Giuliano’nun takıma girmesi yetmez Ekici’nin de geçiş oyuncusu olmasına ihtiyaç var. Yoksa Ahmethan’ı öyle bir yapının önünde izlemekle Ozan’lı orta sahanın ucunda izlemek aynı değil. Santrfor Soldado ya da Van Persie olmuş bir şey değişmez. Böyle bir skor şok edici gerçekten. Rövanşta 2-0’ı çevirmek kolay olmayacak elbette. Ama imkansız da değil.
‘’Vida ile taşlar oturur‘’
Vida sadece Beşiktaş için değil Türkiye’deki tüm büyük takımların ihtiyaç duyduğu bir stoper. Şayet Beşiktaş Vida’yı şimdi kadrosuna katarsa Şampiyonlar Ligi seviyesi için tüm eksik taşları tamamlamış olur. Ayrıca Vida gelirse, Gönül dönene kadar PSV’deki son sezonunda sağ bek olarak harikalar yaratan Atiba, Beck’le vasatlaşan koridoru işler hale getirir, Medel de orta sahayı iki kademe sertleştirir.
Gelene kadar Medel...
Kötü senaryoyu düşünelim. Vida Ocak transfer dönemine kalırsa diye önceden yapılmış bir hamlesi var Şenol Güneş’in. Beşiktaş Medel’i alarak üç pozisyonunu birden kurtardı. Stoper oynarsa Medel’in boyu sorun olmaz, en azından önceki kulüplerinde ve Şili Milli Takımı’nda olmadı. Lyon Marcelo’yu aldıktan sonra Bruno Genesio, 1.72’lik sol bek Morel’i stopere çekti. İyi bir hücum takımı olan, topla oynayan Lyon açık alanda yakalanmasın diye yapılmış bu hamle karşılık buldu. İki haftada 6 gol atıp 1 gol yediler. Medel, Jeremy Morel ile kıyaslanmayacak kadar agresif ve hızlı. Vida gelene kadar Pepe’nin yanında standart üstü iş görür.
Pepe etkisi...
Gelelim diğer seçeneklere. Oyunu kaleden kuran bir takım Beşiktaş, dolayısıyla Pepe Antalya maçında takımın en çok topla buluşanı oldu. Tosiç varken Pepe’ye baskı geldiğinde pas çıkışı için ikinci bir seçenek kalmıyor, savunma uzun topa yöneliyor. Antalya maçındaki yüzde 50 topla oynamanın sebeplerinden biri de bu. O yüzden Pepe’nin yanında Medel ya da Mitroviç daha mantıklı duruyor.
‘’Galatasaray'ın evrimi‘’
Eski Galatasaray ile yeni Galatasaray arasında çok fark var. Eskisinde maçın yıldızı Muslera olurdu, yenisinde sağ bekinden santrforuna herkes göz kamaştırıyor. Eskisinin santrforu bir gol atsın diye aylarca ağaçlara bez bağlanırdı, yenisinin santrforu ilk maçında 2 gol, 1 asistle Drogba etkisi yaratıyor. Eskisinin merkezi yana pasla tribünleri çıldırtırdı, yenisinde Ndiaye taça çıkan topta taraftarı ayağa kaldırıyor. Eskisinin Rodriguez’i atletizme kafayı takmıştı, yenisinin Rodriguez’i çizgiye inip iğne deliğinden asist yapıyor. Eskisinin Melo’dan sonra ön liberosu yoktu, yenisinin orta saha kalitesi Premier Lig’i aratmıyor. Eskisinin sağ beki sosyal medyaya ‘caps’lik orta yapardı, yenisinin sağ beki 105 metreyi ilmek ilmek işliyor. Eskisinin Tolgası orta sahada saç baş yoldururdu, yenisinin Tolgası Belhanda’nın yerine sol forvete geçip fitili ateşleyen golü atıyor. Eskisinin futbolu 3 kupaya rağmen tribünleri boşaltırdı, yenisi ilk kez taraftara umut veriyor. Özetle eski Galatasaray ömür törpüsüydü, yenisi heyecan verici. Ama değişmeyen tek şey var o da duran toptan gol yeme hastalığı.
‘’İdealin gerisinde ama!‘’
Beşiktaş, skor olarak bıraktığı yerden devam ediyor ama Antalya karşısında oyun vasatının gerisinde kaldı. Cenk’in Negredo tehdidini ensesinde hisseder performansı, Beck’in sağ bekteki kısırlığı, Oğuzhan’ın yüzü dönük oynamasına rağmen takımı öne taşıyamaması Beşiktaş’ı ideal oyundan uzaklaştıran unsurlardı. Elbette seyircisiz tribünleri de unutmayalım.
Dünyaya rezil oluyoruz
Seyircisiz maç futbolun değerini yerle bir ediyor. Belki farkındadır Türkiye Futbol Federasyonu, Beinsports; Başakşehir, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın maçlarını İngilizce olarak 40’ın üzerinde ülkede yayınladı bu hafta. Bugün de Galatasaray’ı yayınlayacak. Fransa’da ya da İspanya’da bir futbolsever bu hafta oturup Türkiye Ligi’ni izlemek istese yaşayacağı hayal kırıklığını tahmin ediyorsunuzdur. 4 maçın ikisi seyircisiz. Muhtemelen bir dolu bir boş oynamanın kural olduğunu düşüneceklerdir. Passolig varsa cezalar da bireysel olsun artık.
Fabri’nin dönüşü...
Pepe’nin son dakikada kaptırdığı topu Eto’o’nun ayağından alması Fabri adına umut verici doğrusu. Sezonu bitirirken Lyon faciasından sonra çok yıpranmıştı, Konya’dan yediği golde bile ‘acaba’ dendi, böyle bir morale ihtiyacı vardı. Sahada iki takım da formunun zirvesinde değildi, normal sezon başı çünkü. Ama Cüneyt Çakır Cenk Tosun’un pozisyonunda çaldığı kolay penaltı ile sahanın en formsuz ismi oldu.
Medel’le yeni oyun
Lens ve Medel’in gelişi kadroya derinlik katacak buna şüphe yok. Medel’i sadece stoper olarak düşünmemek lazım, keza Atiba da salt bir ön libero değil. Gökhan Gönül iyileşene kadar, Medel ön libero, Atiba ise sağ bek oynayabilir, Pepe’nin yanında da Tosiç devam edebilir. Dirk Advocaat PSV’nin başındayken Atiba tam 40 maçı sağ bek olarak geçirmiş, Lens ise o takımın sağ açığı ve ağırlıklı olarak santrforu olmuştu. Atiba harika sağ bek performansının ardından Beşiktaş’a gelmişti.
‘’Yetiş Giuliano,oyna Soldado!‘’
Fenerbahçe için Göztepe beraberliğinin mesajı çok açık; Robin van Persie bitmiş, Dirar bir Lens değil, Valbuena’nın çabasına destek verecek bir santrfor ile oyunu kurgulayacak 10 numara şart. Yani yetiş Giuliano, oyna Soldado.
Valbuena nefes gibi
Valbuena, Fenerbahçe’ye nefes gibi geldi. Her şeyi yapmaya çalışıyor, aşırı konsantre ve yetenekli. Alper, Van Persie’nin ensesinde başladığı maçın ilk 15 dakikasında her şeyi doğru yapsa da ilerleyen süreçte partnerinin formsuzluğuyla vasatına döndüğünde Valbuena dümene geçti. Sol kenarda oynamasına rağmen çift ön liberoyla oynayan Fenerbahçe’nin sahadaki tek oyun kurucusuydu. Merkeze her gelişinde Fenerbahçe’yi kaleye götürdü. Valbuena’nın yaptığını Dirar da yapabilmeli. Dirar çizgide kaldığı sürece sıradan bir oyuncu. Bire birleri Lens kadar zorlaması ve başarması zor, paslagitmeyi seviyor. Arkasında İsla varken içeri katedip merkezin servisine girmesi Fenerbahçe’yi 3. bölgede daha etkili bir takım yapabilir.
Tek ön libero yeterli
Fenerbahçe ribauntları oyun hafızasına kaydetmeli. İsmail Kartal’dan bu yana yapamadığı şey başının belası olmaya devam ediyor. İsmail’e rağmen Jahoviç’in indirdiği topta ribaunta giren olmayınca Castro’ya estetik bir vuruş şansı doğmuş oldu. Volkan da hatayı abartınca topu ağlardan çıkardı.
Göztepe’nin hakkını verelim
Josef ve Topal ayrı ayrı çok kaliteli oyuncular. Topal’ın ilk golde İsmail’e attığı derin pası ders olarak göstermek gerek. Ama Souza ile Topal birlikte merkezde oynayınca Fenerbahçe için geçişler kabusa dönüyor. Scarione’nin attığı golü çağıran da bu. 3 kez denemesine rağmen sahasından top çıkaramadı Fenerbahçe. Göztepe’nin hakkını teslim edelim. Yeni ama omurgası sağlam bir takım. Yeni kurulan her takım gibi en önemli eksikleri oyun hafızaları. Zamanla, birlikte oynadıkça setler oturmaya başlayacak.
‘’Pankartı bırak bıçağa odaklan‘’
Adalet terazisi eksik tartarsa suçlu kabahatinin farkına varmadığı gibi daha da azgınlaşır. Son 3 aydaki olaylarda hep aynı sorunla karşı karşıyayız. Türkiye Kupası finalinde Konyaspor taraftarı Eskişehir Stadı’nda olay çıkardı, sahaya indi. Cezası 1 maç. PTT Lig Play-Of finalinde Göztepe-Eskişehir maçı patlayıcılar sebebiyle az kalsın oynanamayacaktı. Ceza 2 maç. Aradan 3 ay geçmişken Samsun’da Süper Kupa mücadelesi ve yine aynı sahneler. Vaziyeti idare ettiğin sürece o taş döner seni bulur. Ulu Önder Atatürk’ün ismini taşıyan bir pankart için izne gerek olmaz, gururla tribüne asılır. Pankart için gösterilen hassasiyeti bıçak ve patlayıcı maddeye gösterdiğimiz gün bu olayları çözeriz. Burada cevap bekleyen sorular var. 1- Pasolig tribün terörünü bitirmek için getirildiyse neden lig dışında uygulanmıyor? 2- Eskişehir’de olay çıkaran taraftarın kaçı dün Samsun’daydı? 3- Eğer Türkiye Kupası’nda verilen ceza caydırıcı olsaydı Konyaspor taraftarı yine sahaya inmeye cesaret edebilir miydi? 4- En önemlisi kendini Konyasporlu diye tanımlayan bir taraftar nasıl olur da takımına bile bile zarar vermek isteyebilir?