‘’Tarihi fırsat‘’
Önce Yusuf almıştı aklımızı başımızdan. Mehmet Ekici’nin boşluğu nasıl dolacak acaba derken futbol zekası, çirkinleşmeyen karakteri, yaşından olgun duruşuyla sadece Trabzonspor’a değil Süper Lig’e damga vurdu. Altyapı oyuncusuna hasret kaldığımız, yerli-yabancı sayı ya da sınırlamasını konuştuğumuz günlerde milyon Euro’luk yıldızları kulübeye hapsedip oynadı, hep de üzerine koydu.
Onun açtığı yol çok kıymetliydi. Yusuf bu kadar güzel yürümese, ‘Yine olmadı, zorlamayalım’ dedirtseydi Abdülkadir’in de önü ebediyen olmasa da uzunca bir süre tıkanırdı. Tersi oldu, önü açıldı.
Artık tıpkı Yusuf gibi Abdülkadir’in ünü de Trabzon sokaklarını aştı, tüm Türkiye ayakta alkışlıyor bu 2 pırıl pırıl genci. Gerekirse her yorumun sonuna ekleyeceğim; yönetim ne yapıp etmeli ne kadar Yusuf ve Abdülkadir varsa sahip çıkın ve koruyun, sadece kendini düşünen menacerlerden, para sevdalısı aile bireylerinden, kötü arkadaş çevresinden.
Eleştirilecek yönleri olsa da Ersun Hoca’yı kutlamak lazım. Trabzonspor gibi 50. yılını yaşayan, hep hedefe oynayan bir takımda milyon Euro’luk yıldızları oturtup Yusuf ve Abdülkadir’e forma verdiği, tarihi fırsatta başrollerden birini oynadığı için.
‘’Trabzon halen aday adayı!‘’
Trabzonspor’un normal şartlarda son 2 sezonun şampiyonu, Şampiyonlar Ligi’nde Türkiye’nin göğsünü kabartan skorlarına imza atan takımı Beşiktaş’a karşı hem de İstanbul’da 1 puan alması dünyanın sonu sayılmazdı. Ancak dün gece için Bordo- Mavililer’in beraberliğe pek sevindiğini sanmıyorum. Başkanından taraftarına kadar. Ancak Ersun Yanal’ın takımının şu an için daha iyisini yapması pek mümkün değil.
Çünkü 8 hafta geride kalmasına rağmen takım hala belli bir ezber üzerinden değil, doğaçlama oynuyor. O nedenle de 3-5 dakika rakibi boğuyor, inanılmaz işler yapıyor, bazen de ilk kez birbirini görmüş oynuyorlar. Bunda Ersun Hoca’nın halen devam eden arayışlarının da payı var, bel bağlanan yıldızların büyük iniş-çıkışları da. Zaten bu ve bunun gibi kağıt üzerinde küçük ama sahada netici belirleyen sebeplerden ötürü Trabzonspor öne geçtiği, maçları kazanamıyor, kader sınavlarında hayati puanlar kaybediyor. Hem taş gibi hem de yıldızları olan bir takım diyecekken insanı bir yutkunma alıyor.
Fakat bir gerçek var ki Trabzonspor, eğer sonuna kadar şampiyonluk ve üst sıralar yarışının içinde olacaksa kazanmalı, kazanmalı, kazanmalı. Mazeret üretmek, mazeret üretecek işlerin altına imza atmak bu seviyede kabul edilebilir bir şey değil. Elbette Bordo-Mavili renklere gönül veren taraftarların tek beklentisi şampiyonluk değil ama hep o yarışın içinde kalmak için de şu an Trabzonspor rakiplerinin gerisinde. Fark yaratan Galatasaray’a, takip eden Beşiktaş’a, Başakşehir’e (Kayseri ve Göztepe henüz rüştünü ispatlamadığı için) ‘aday’ diyorsak Trabzonspor şimdilik ‘aday adayı’ olabilir.
‘’Duygulara tercüman; Magdalena Sebestova‘’
Taraftar soruyor özetle; “Durica neden bu kadar kötüsün?” diye... Yanıtı Slovak oyuncunun eşi veriyor; “Kör müsün! Hayatında stoper oynamamış biriyle (Okay) oynuyor, yani tek oynuyor” diyor. Bu kadar transfere rağmen yaşanan sıkıntının özetini yengemiz yapıyor, ağzına sağlık. Trabzon’un son dönemlerin en iyi kadrosunu kurduğunu söylemek abartılı olmaz. Tek bölge hariç; defansın ortası. İlk imzayı Serdar Taşçı’dan bekliyorduk ama uzadıkça uzadı. Koca transfer döneminde, acil ihtiyaç olan stopere gerekli takviye yapılamadı.
Bu kadar para harcarken...
Sıradan bir takım olsanız, vereceğiniz paralar vasat altı olsa işin zorluğunu anlamak mümkün. Fakat standartların üzerinde paraları gözden çıkarmış bir kulüp durumundaki Trabzonspor’un koskoca yaz döneminde aradığı özelliklere sahip 1 stoper alamamasını anlamak gerçekten zor. Üstelik Kucka, Sosa ve Burak gibi flaş transferleri başaran bir takımdan bahsediyoruz!
Slovak kontenjanı
Evet, normalde Durica-Uğur’du takımın defans göbeği. Ancak 2 oyuncunun da ikinci toplarda yaşadığı sıkıntı, çabuk bir stoperi zorunlu kıldı. Peki o zaman orada defalarca oynamış, en kötü ihtimalle alternatif olacak Medjani niye Sivas’a gönderildi de demek gayet normal. Tam çözümsüzlük içinde bir ilk yarı geçecek denirken sırf Durica ile Slovakya Milli Takımı’nda da oynuyor, yabancılık çekmez diye Hubocan alındı.
Yenge düşündürmeli
Fakat daha sahada gören yok kendisini. Son maçlarda Durica ve asıl mevkisi ön libero-orta saha olan Okay stoperde. Ve doğal olarak her türlü sakatlık yaşanıyor, önde yapılan bütün işler heba oluyor. Herkesin kafasını kurcalayan konuya ise en net yorumu sürpriz bir isim, Durica’nın eşi Magdalena Sebestova’nın yapması, hem teknik heyeti hem de yönetimi düşündürmeli.
Hubocan’ı kim aldı?
Zira sosyal medyadan eşine yöneltilen ve özetle, “Neden bu kadar kötüsün?” mesajına şu yanıtı verdi bayan Durica: “Kör müsün! Hayatında stoper oynamamış biriyle (Okay) oynuyor, yani tek oynuyor.” Ve bir soru da benden. Hubocan’ı kim istedi, aldı? Ersun Hoca’nın onayı oldu mu? Olduysa neden oynamıyor? Yoksa ona rağmen kilit noktaya transferi kim yapıyor?
‘’Abdülkadir'in şansı‘’
Devlerin yıllardır çorak olan altyapı toprağının ilk kardeleni Yusuf Yazıcı olmuştu. Kötü Trabzonspor’un en parlak yıldızı olarak geçen sezonun ikinci yarısına damgasını vurmuş, önce kendi takımında ardından da milli takımda şans bulmuştu. Camianın Yusuf gururlanması sürüyordu ki, sonbaharda bir kardelen daha çıkıverdi. Hocalarının, takım arkadaşlarının üzerine titrediği Abdülkadir, 45 dakikada haftaya damgasını vurdu. Enerjisi Trabzon kentinin heyecanını, kalitesi ise yıldızlar yetiştiren altyapı toprağının geri dönüşünü simgeliyordu. Öncelikle yönetimin işi günlük performansa dayalı bir stratejiye bırakmadan Abdülkadir ile 5 yıllık sözleşme imzalaması çok olumlu. Para açıklamasından geri durması da aynı şekilde. Elbette ki, Yusuf gibi o da ‘mahallenin çocuğu’ olmaktan ziyade profesyonel muamele görmeli ama bunun çok fazla gündemin ilk sırası haline gelmesi, herkesin zararına. Yusuf da Abdülkadir de özel yetenekler, zamanlama olarak çok güzel süreçlere denk geldiler. Olcay başta olmak üzere iyi abileri var. Ancak bir kez daha yönetimi uyarmaktan kendimi alamıyorum; bu çocukların ayakları kadar çevrelerine de sahip çıkmak şart!
Kazanmanın yetmediği şehir
Gençlerbirliği maçının hemen başında gelen Başkent ekibinin golü, normal şartlarda müthiş bir uğultu yaratır, hayal kırıklığının yarattığı travma tribünleri erken sarardı. Lakin öyle olmadı, tam tersi bir hava oluştu. Burada elbette ki, sahadaki takımın yeteneğine ve futbol iyi niyetine olan güven başroldeydi. O gece Trabzonspor 1 gol daha yese yine taraftar sahadaki Bordo ile Mavi’nin peşinden giderdi. Uzun zamandır görmediğim bu desteği ‘Taraftar mesajı almış’ şeklinde yorumladım ben. Sadece kazanmanın bile yetmediği bir şehri kaybederken dahi havaya sokmanın tek çaresi terinin son damlasına kadar savaşmak, sadece stada gelenleri değil maçı izleyenleri de yormaktır.
Forma satma sanatı!
Forma işi, etikette yazan para ne olursa olsun eğer Manchester United gibi Çin’de de satmıyorsanız tamamen duygusal. Kira gelirleri, anlaşma yapılan firmaya ödenen paralar derken kulüplerin geliri özel durumlar dışında kuş kadar. Ancak Sadri Başkan (Şener) hep şunu söylerdi; “Ben formadan kombineden para kazanmıyorum. Ancak artan her rakam ne kadar sevildiğimi hissettiriyor.” Şüphesiz doğru. Trabzonspor da bu sezon geçen sezonun rakamlarına şimdiden ulaşmış durumda neredeyse. Önemli bu. Kasaya girenden çok kalbe yolculuk bu forma melesesi. Kalbe giden yol da, yani forma satma sanatı da Sosalar’dan, Buraklar’dan, Yusuf ve şimdi de Abdülkadirler’den geçiyor.
‘’Hem gurur hem umut‘’
Sosa, Burak, Kucka, Olcay, Castillo... Trabzonspor’da bu sezon yerli-yabancı birçok yıldız var ama adından en çok bahsedilen isimler Yusuf Yazıcı ve şimdi de Abdülkadir Ömür. Yusuf 20, Abdülkadir 18 yaşında. İkisi de önce sokakta, sonra aynı lisede, ardından altyapıda, şimdi de beraberce A Takım’da yürüyen, heyecan veren 2 yıldız adayı. Türkiye’nin ‘Altyapıdan oyuncu çıkmıyor’ söylemine takıldığı, yabancı sınırının tartışıldığı bir ortamda camialarının gururu olmanın yanı sıra kendi kulüplerinin de umudu oldular... Nasıl mı?
Artık sorumluluk büyük Yusuf ve Abdülkadir’in her iyi maçı, aldıkları her alkış, yani attıkları her adım, tünelin sonundaki ışığı bekleyen altyapı hocalarının ve diğer altyapı oyuncularının yolunu açacak.
Onlar iyi gittikçe, “A Takım ile kampa bile gitsek, iyi bile oynasak nasılsa hocalar bize güvenmez, acaba nereye kiralanırız?” soruları yerini, “Ersun Hoca ışık görürse biz de Yusuf ile Abdülkadir’e katılırız” temennisine bırakacak. Yusuf ve Abdülkadir üzerine koydukça, altyapı hocalarının kentteki arayışları, “Falancayı ben keşfettim” şeklindeki gururlanma motivasyonu artacak.
Onların haftalara damga vurdukça, yerli-yabancı sayısı değil, kaliteli yerliyabancı ve doğru altyapı stratejileri tartışılacak.
Yani Yusuf ve Abdülkadir artık sadece kendilerinden sorumlu değil. Saha içinde ve dışında yapacakları her iyi-kötü iş arkalarındakileri de etkileyecek. O nedenle yönetim onları kötü dostlardan, kendinden başkasını düşünmeyen menacerlerden kuramalı.
Kentin de görevleri var
Trabzonspor-Gençlerbirliği maçında stattaydım. Atmosfer etkileyiciydi. Düşünülen ya da beklenenin aksine takım yenik duruma düşmesine rağmen destek azalmadı, arttı. Yusuf ve oyuna girdikten sonra Abdülkadir’e takımın starı gibi davranıldı. Geçmişteki kötü deneyimlerden kentin de örnek alması gerektiğini hep söyleyen biri olarak o tablodan etkilendiğimi söylemem gerekiyor. Trabzonspor çok kaliteli birçok ismini tribün baskısı, “Bizim uşak” kafasıyla eskitti, bitirdi. Evet, Yusuf ve Abdülkadir son dönemde hiç olmadığı kadar heyecan verici isimler ama onlara iyi değil, en kötü günde sahip çıkması şart bu kentin. Ve değerli yönetim kurulu, saygıdeğer teknik heyet... Lütfen ne Yusuf’a ne de Abdülkadir’e 61 numarayı vermeyin! Lütfen!
‘’‘Gençler'birliği!‘’
Güzel bir stat atmosferi ve Onur’dan seken topların yarattığı zafiyetinin getirdiği Gençler golüyle başladı maç. Stoperler değişiyor ama sorun aynı. Bu dersi biraz daha çalışmak şart görünen o ki. Ancak o şoka rağmen ne tribün ne de Trabzonspor iştahını bir an olsun kaybetmedi. Burak ile Sosa eski Burak ile Selçuk gibi oynayacak görünen o ki. Ancak bu takımda bir de denge bozan var; Yusuf Yazıcı. Tek kelime ile bambaşka ve hep bir sürprizi var. Buna rağmen skor ancak ikinci yarı başında eşitlendi. Yusuf gibi bir başka vitrin ürünü Abdülkadir’in asisti gecenin başlıca hadiselerindendi.
Son 20 dakikada bitti
Son 20 dakikayı Trabzonspor rakip sahada oynadı. Fakat oyun o kadar çok faulle durdu ki bir türlü uzun soluklu bir baskı ortamı oluşmadı. Gol geliyorum diyordu ama ne zaman nasıl kimin sürprizi ile olacaktı onu kestirmek güçtü. Derken bu defa gecenin kahramanı Yusuf, Rodallega’ya nefis çıkardı ve Trabzonlular’a stat bayram oldu. Henüz olmuş diyemeyiz ama olma yolunda çok iyi bir Trabzonspor izledik, gençlerin birliği gecenin her şeyiydi.
‘’Çıtayı başkan koydu‘’
Çıta 50. yılda şampiyonluk olarak konulduğu andan itibaren taraftarın 1 değil birkaç yıldız beklentisine gireceği, süre uzadıkça taraftarın da sinirinin bozulacağını tahmin etmeliydi başkan. Yani şimdi bu konudaki şikayetlerinin pek anlaşılabilir olduğunu düşünmüyorum. Üstelik şampiyonluk yolundaki olası rakipleri (Hatta buna artık İstanbul’un devleri dışında Başakşehir ve Antalya’yı da eklemek gerekir) kadrosuna flaş takviyeler yaparken...
İşin ekonomik kısmına vurgu yapıyor Başkan Usta... Doğru ama bu da taraftarı zerre kadar ilgilendiren bir durum değildir, hiçbir kulüp için üstelik. Bakınız Galatasaray’a... Dursun Başkan kısa süre öncesine kadar ekonomiyi düşünüp küçük adımlar atarken taraftarın öfkesine maruz kalırken, şimdi kesenin ağzını açıp formül bulunca kahraman oldu! Yani taraftar elbette bilinçli olmalı, lisanslı ürün almalı, kombine almalı, takımına pozitif destek vermeli ama kulübün kredisiyle ilgilenmez.
‘Semtin topçusu’
Onur Kıvrak ve özellikle Yusuf Yazıcı ve Okay için yaptığı ‘toplum vicdanı’ vurgusu ise kıymetli. Kırmadan dökmeden ve üstelik sadece Trabzonsporlular’ı değil tüm toplumu işaret ederek durumu güzel özetlemiş. Burak sözlerine de katılıyorum. İyi bir Burak Yılmaz, sadece Trabzonspor’un değil, sezonun belirleyicisi olur. Yusuf Yazıcı için samimi düşüncelerini, ona ne kadar kıymet verdiğini biliyorum başkanın. Ancak Yusuf’un artık ‘semtin topçusu’ durumundan çıkıp gelecek vaat eden, vitrin olan bir yıldız adayı muamelesi görmesi de hakkı. Özellikle de ekonomik olarak. O zaman kafası da ayakları da rahatlar.
‘’Burak'ın varlığı-yokluğu‘’
Burak’ın ne kadar bu kadroya uygun bir oyuncu olduğunu... Burak’ın kentte ne kadar ciddi bir karşılığı olduğunu... Burak’ın ne kadar ilk günkü aşkla oynadığını ilk hafta ve Kadıköy’de kısa bir süre gördük. Onun varlığı elbette çok kıymetli. Onsuz bir Göztepe maçı izledik ki, sanki Messi’siz Barça, Ronaldo’suz Real, Totti’siz Roma gibiydi. Herkes final için birini arıyor ama bulamıyordu. O yüzden de yine yapılıyor olsa da tüm hücum organizasyonları boşa çıktı adeta. Buraklı sistemin oturması elbette Trabzonspor’a sınıf atlatacaktır. Ancak Burak’sız oyuna da Ersun Hoca mutlaka bu seviyeye yakın bir çözüm üretmelidir.
Ne lazım derseniz...
Bir 10 numara aranıyor, bu malum. Ersun Hoca’nın skor da yapan, pozisyon değiştirebilen, sürprizleri bol bir 10 numara istediği de malum. E kim istemez! Lakin burada alınacak oyuncunun özellikleri ya Yusuf Yazıcı’ya, Olcay’a, Bongonda’ya hatta arkadan gelen beklere çok büyük katkı sağlar ya da onları da köreltir. Trabzonspor’un burada ‘almak için almak’ mantığıyla, Ersun hocanın ve takımın bünyesinin kabul etmeyeceği bir 10 numara, adı yıldız bile olsa, alması olan işlerliği de bozar.
Hakem üzerinden yürümek
Hakemlerimizin geçen sezondan yenisine sarkan formsuzluğu malum. Ancak bu formsuzlukta futbol ailesindeki en küçükten en büyüğüne kadar herkesin payı var. Şikayetler de doğal olarak erken başladı, büyük maçlar haftaları sıklaştıkça ve kayıplar arttıkça herkesin şikayeti daha da artacak. Üstelik bu kez 4 büyükler dışında kalan ekipler de çok ciddi zahmetlerle, çok maliyetli kadrolar kurdular, camialarını iştahlandırdılar. Fakat bu ‘Biz kazansak da kazandırmayacaklar’ durumu üzerinden en büyük sıkıntıyı yaşayanlardan biri Trabzonspor kulübüdür demiyorum, Trabzonspor camiasıdır. Yani Ersun hoca da elbette sıkıntılarını paylaşmalı ama özneyi bu durumla belirlemek hem şehrin hem de takımın motivasyonuna en büyük darbelerden biri olur.
Kent şimdi devreye girmeli
Trabzon kenti yeni statla ve yeni takımla ciddi bir uyanış yaşadı. Geçen sezonun 2. yarısı ve bu sezonun ilk 2 haftası da futbolu olmasa bile mücadele gücünü alkışladı. Fakat Göztepe sınavında vites bir anda düşünce mutlaka kent bir sarsılmıştır. Ancak yakın tarihte örneği çok; bu takımın kente en çok şu an, inşaatın boyu yükselirken yaşanan sorunlarda sahip çıkması gerekir sanki.
Biraz da milli takım
Hak edenlerin alınmaması, adı bile anılmayacakların davet edilmesi hadi bir tarafa. Ancak bu milli takımın üzerindeki küsmeler, kavgalar ve çatışmaların hep bu halkı Ay Yıldızlı formadan uzaklaştırdığı gün gibi ortadayken... Yine bu kadar dedikoduya, akıl yürütmeye, kötü düşünmeye, bu işte bir iş mi var dedirtmeye, acaba hesap mı soruluyor diye kafa patlattırmaya Allah aşkına ne gerek var. Milli takımımız hesap sorma, ders veya mesaj verme, kavga etme, küsme, çocukluk etme, artistlik yapma yeri değildir. Raconu böyle giderse Türk halkı kesecek, milli takımımızın İstanbul’dan kaçıp sığındığı Anadolu bile sırt dönecektir. Bu da burada dursun!