Arama

Popüler aramalar

‘’Muhteşem Galatasaray‘’

Hoppala ne oldu da muhteşem oldu bu Galatasaray diyeceksiniz şimdi! Erken seçim kararı alınmış, hocası değişmiş, mali imkansızlıklar nedeniyle neredeyse transfer yapamaz hale gelmiş Galatasaray’ın neresi muhteşem diye mırıldandığınızı duyar gibi oluyorum. O zaman anlatayım size Galatasaray’ın muhteşemliğini.

Beyefendilik geri dönüyor

Galatasaray bir seçim süreci yaşıyor. Tarihi çok konuşuldu. Erken dendi, baskın dendi, tüzüğe aykırı dendi. Dendi de dendi. En güzel cevap son divan kurulunda iki başkan adayından geldi. Sözleşmişçesine, “Galatasaray’ı yönetmeye talip olmak bu kadar basit değil. 3 ay çalışarak bu iş olmaz. Gerçekten ciddiyseniz her an hazır olmanız, planlarınızı uzun vadeye göre yapmanız gerek” dediler kürsüden üyelere. Taraflı tarafsız birçok üye de söz aldı ve Galatasaray’a yakışır şekilde fikirlerini beyan ettiler. - Yok mu divanda sadece boş eleştiri yaparak 5 dakikalığına meşhur olmak isteyen? - Olmaz mı! - Yok mu geçimini ortalığı karıştırarak sağlayan? - Olmaz mı! - Yok mu saygı sınırlarını aşan? - Olmaz mı! Çok eskilerin ikinci başkanı, mevcut başkana dolandırıcı, tecavüzcü diyor. Sonra da 35 yıllık Galatasaray sevgisinden, etiğinden, bahsediyor! İnsan sevememişsin ki sen daha bir camiayı sevesin! Belki de sevmekten başka birşey anlıyorsun! Biraz tutulacak yanın olsa mezun olduğun okulun duvarındaki, “Sorarlarsa bizden değiller” pankartında diğer aforozlu kardeşinle boy göstermezdin. İşte mükemmellik; camia kusuyor midesini bulandıranları.

Neyse ki iyiler çoğunlukta

Bu seçim süreciyle beraber camia kendine geldi. Şerden hayır doğar derler ya; ondan oldu vallahi. İki başkan adayı da son derece etik davranıyor. Biri bir sponsor bulsa, seçilemese bile seçilene armağan edecek havada ilerliyor seçim yarışı. İşte mükemmellik; rakibe saygı geri döndü. Mustafa Cengiz’in Kalamış’taki tanıtım toplantısına mevcut yöneticilerden Ural Aküzüm geliyor. Rakipleriyle sarmaş dolaş. İşte mükemmellik; tüm Galatasaraylılar kardeştir. Galatasaray Lisesi’nden sınıf arkadaşım Mehmet Kamil Erişen divan üyesi olduğu ilk toplantıda, “Galatasaray’da seçimler bayramdır, oy kullandıktan sonra pasajda yan yana yeriz, içeriz” dedi. İşte mükemmellik, unutulmaya başlanan Galatasaraylılığı hatırlatanlar var.

2 aday tek yürek

Kalamış’ta cumartesi günü adaylardan Mustafa Cengiz, “Bu seçim aceleye geldi. Hatamız olarak görüyorum. Bir dahaki sefere daha fazla kadın yönetici adayı ile karşınıza çıkacağız” diyor. İşte mükemmellik; ülkemizi uzaklaştığı çağdaşlık noktasına belli ki Galatasaray Camiası ulaştıracak. Pazar günü, Kalamış’ta bu kez Dursun Özbek var. Önce seçime katılan rakibi Mustafa Cengiz’i kutluyor sonra en çok seçim yaygarası yapan, erken seçim isteyen 1100 üyeyi hayal kırıklığına uğratan boş eleştiri şampiyonu türbülansçılara sesleniyor, “Tüydüler”. Konuşmasını da, “Sayın üyeler, kimi seçerseniz seçin. Mayıs çok önemli. Şampiyon olmamız ve mali disiplini sağlamak şart. Bu sebeple seçilecek başkana hep beraber destek verelim” diyerek bitiriyor. İşte mükemmellik; kişiler önemli değil, önemli olan Galatasaray’ın başarısı için camianın kenetlenmesi. Yıllar sonra üyelere centilmen bir seçim yarışı yaşatan iki adaya da teşekkür ediyorum.

16 Ocak 2018, Salı 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaraylılık‘’

Galatasaray ile diğer takımların farkını arkadaşlarıma ve merak edenlere yıllarca şu şekilde anlattım, “Hangi kulübün herhangi bir genel kurulunu gördüyseniz bir de Galatasaray’ınkini görün. Farkı hemen anlayacaksınız”. Altı boş bir söz değil. Üyelerin birbirlerine saygısı, yükselmeyen sesler, nikaha gider gibi giyinen insanlardan oluşurdu genel kurullar. Maalesef son 10 senedir Galatasaray da Türkiye’nin yozlaşan ‘Sesi gür çıkan haklıdır’ modasına uydu. Halbuki Galatasaray’ın en büyük gücü sakinliği ve karşısındakine olan saygısıydı. En kritik seçimlerde bile sandıkta rakip olanlar sonrasında Pasaj’da kadeh tokuştururlardı. Seçim Galatasaray’da bayramdı, dostların ismi konmamış randevusuydu.

Büyüklere saygı

Son divan kurulu toplantısında eski başkanlardan Selahattin Beyazıt birkaç saniyeliğine de olsa kendisine oturacak yer aradı. Galatasaray toplantılarında ön sıralar çok önemlidir. Yazılı olmayan bir protokolü vardır ön sıraların. Orada oturmaya birkaç kere kürsüye çıkıp konuşmakla layık olamazsınız. Kimse size kalk demez, oturma demez. Sadece bir aynaya bakıp, “Acaba ben ilk sıraya oturabilecek deme ulaştım mı?” diye kendinize sorsanız yeterli olacaktır.

“Konuşma” denmez

Galatasaray’da hiçbir üye başka bir üyeye, “Ya böyle yap ya da bir daha konuşma” diyemezdi. Bu nedenle saygınlığıyla tanıdığımız eski yöneticilerden ve değerli büyüğüm Prof. Dr. Ahmet Özdoğan’ın kulüp eski başkanlarından ve Galatasaray’ın tüm birimlerinde de başkanlık yapmış hukuk profesörü Duygun Yarsuvat’a, “Yarsuvat hocamız, Dursun Özbek’e kefil oldu ve durum ortada. Eğer bu seçimde aday olmazsa, bu saatten sonra Galatasaray konuşamaz” demesine hem çok şaşırdım hem de çok üzüldüm. Değil Yarsuvat gibi 70 yıllık bir üyeye, kulübe dün üye olan bir Galatasaraylı’nın gelecekte söyleyeceklerine sınır koyamazsınız. Umarım seçim günlerinin heyecanıyla ağızdan kaçmış bir ifadedir. Sevgili Ahmet Ağabey’imin bu yanlış anlaşılmalara yol açacak ifadesini kendi yumuşak tarzıyla daha Galatasaraylı hale getireceğinden en ufak bir kuşkum yok.

Beyaz sayfa şart

Adnan Polat’ın ibra edilmediği genel kuruldan bu yana bağırış çağırış kulüp işlerinden eksik olmadı. Şu ana kadar kim ne yaptıysa, kim ne çektiyse unutmak, affetmek; artık adını ne koyarsanız koyun ‘Geride bırakmak’ büyük barışın ilk adımı olacaktır. Aksi durumda; kürsüdeki birkaç dakikalık pehlivanlara, kavgadan beslenenlere, hayatlarını liselilisesiz tartışmalarıyla kazananlara, küskünlere ve dışarıdaki düşmanlara çöreklenecek alan açılır. Galatasaraylılar’ın aklı Galatasaraylılığın ne olduğunu hatırlamaya yeter.

31 Aralık 2017, Pazar 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Terim 2-1 önde!‘’

Fatih Terim 3 kez Galatasaray’ın teknik direktörlük koltuğuna oturdu. 8 sezon futbolun patronuydu ve 6’sında takımı şampiyon yaptı. Galatasaray’ın toplam 20 şampiyonluğu olduğunu unutmayalım. Göğüsteki 4 yıldızın birinden fazlası Terim’in. Tüm rakamlar Terim’in çok başarılı olduğuna işaret ediyor. O zaman neden birçok Galatasaraylı Terim’in 4’üncü kez takımın başına geçmesinden bu derece rahatsız!

Bunun 2 ana sebebi var:

1-
2013 yılında takım şampiyonluğa giderken Başkan Ünal Aysal’la ters düşüp milli takıma gitmesi. Sebep ne olursa olsun o gidiş en koyu Fatih Terim hayranlarının kalbinde büyük bir yara açtı. Ve bu yara hâlâ bir çok kişi için kapanmış değil.

2- Saha dışındaki söylem ve tavırları nedeniyle ağzıyla kuş tutsa bile adının Galatasaray’la anılmasını istemeyen Galatasaraylılar’ın olması. Bunların haricinde yönetimlere transferlerde büyük paralar harcatması da Terim’ i istemeyenlerin en büyük argümanı.

Neden Terim!

Başkan Dursun Özbek öyle bir zamanda Fatih Terim’i takımın başına getirdi ki yapabileceği başka bir hamle yoktu. Dünya’nın en iyi görünen hocasını getirse bile Terim alternatifini kullanmaması büyük tartışmalara yol açacak, kaybedilen her puanda, “Terim olsaydı” söylemi ile Galatasaray yıpratılacaktı. Durumu sokak ağzıyla özetlersek Özbek, “Çok istediğiniz ve en iyi görünen hocayı getirdim, artık susun” dedi camiaya. Hoca seçimi için şunları söyleyebiliriz:

Bu karambolde en iyisi

Sevenin-sevmeyenin ortak düşüncesi, “Bu karambolde gelebilecek en iyi hoca görevde” olacaktır. Terim ara transfer döneminde Başkan Özbek’in 2018 Mayıs’ı için düşündüğü mali disiplinin dışına çıkmaz ve şampiyonluğa ulaşırsa bu beraberlik mutlu bir şekilde devam eder. Aksi durumda ise tartışmalar katlanarak artar. Bu arada benim konuştuğum rakip takım taraftarlarının tamamı Terim transferinden memnun değil, Galatasaray’ın gücüne güç kattığı düşüncesindeler. Borsa’da işlem gören Galatasaray hisseleri de bir günde yüzde 5 değer kazandı. Bir adım geri çekilip resmin tamamına baktığımızda Galatasaray’ı yönetenlerin bugün için yapabileceği en iyi hamleyi hayata geçirdiklerini söyleyebiliriz.

23 Aralık 2017, Cumartesi 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sıradaki kim!‘’

Tudor hoca değil, Galatasaray’ı idare edecek çapı yok, futbolu bilmiyor, oyuncusuna sahip çıkmıyor, Türkler’i sevmiyor saygı duymuyor vs.
Bunlardan biri bile kovulması için yeterli, hem de katran tüye bulanıp.
Çok basit yazacağım; bir sonraki hoca da bu sayısız negatif vasıflardan birine sahip olacak, belki de birkaçına! Takımda işler iyi giderken bu defolar görünmeyecek, puan kayıpları olunca yine giyotin kurulacak; “Terim çok agresif”, “Hagi iyi futbolcuydu ama iyi hoca değil”, “Lorant Blanc Türk futbolunu bilmiyor”, “Bielsa para için gelmiş”.
Çark böyle dönüyor; sosyal medyadan bıyıkları terlememiş yeni yetmeler yazıyor, ulusal medyadan adlarını yazmaktan aciz, Cin Ali’den başka bir kitabı ellerine almamış, sıfır vizyon sahibi, eğitimsiz ve hatta bir yerlere yaranmayı hedefleyen futbol sektörünün eski çalışanları yazıyor. Yönetimler de bu yazılanlara göre karar alıyorlar. Kısır döngü takım gözetmeksizin tüm teknik direktörleri Demokles’in kılıcının altında topluyor. Yüzmilyonlarca doların, euronun döndüğü sektör bu kadar amatörce yönetilemez. Bu çarpık gidişata Kulüpler Birliği’nin bir çözüm bulması şart. Yola çıktığın teknik heyetle sezonu bitirme mecburiyeti gelse bile hoca krizlerine yeterli olabilir. Hocalar da bir sezonda birden başka takım çalıştıramasalar istifa kararları da düşünülerek alınır. B takımının başına geçeceğini bilerek A takımından istifa eden kurnaz hocaların da yolu tıkanır böylece.
Bu kadar laftan sonra çok tepki alacağımı bilmeme rağmen ben hâlâ sezonu kulağı iyice çekilmiş, üçlü defans yasaklanmış Tudor’la bitirilmesi taraftarıyım.

Bi susun be kardeşim!

Geçen hafta yazmıştım, “Galatasaray’ın dış rakibe ihtiyacı yok, camia içindekiler yeter de artar” diye. Çarşamba günü de Başkan Dursun Özbek, Divan Kurulu Toplantısı’nda bu minvalde bir konuşma yaparak camiaya “Tek yumruk olalım” çağrısı yaptı. Çok değil, 2 gün sonra eski başkanlardan Adnan Polat çıkıp kovalar dolusu laf etti Galatasaray’ın gelmişine geçmişine. Halefi Ünal Aysal da, boş durmadı ve Polat’a Galatasaray Tarihi’nin en başarısız başkanı olduğunu hatırlattı.
- Eeee kim kazandı bu kayıkçı kavgasını?
- Kimse.
Kaybeden her zamanki gibi Galatasaray oldu şahısların ego savaşında. Tekrar etmekte fayda var; başkanından taraftarına, yöneticisinden futbolcusuna...
Ne kadar eski varsa bi susun be kardeşim. Zamanında Galatasaray Pastası’nın en lezzetli parçalarını yediniz. Yediklerinizi sindirin ve sonra ne gerekiyorsa yapın. Rahat bırakın artık Galatasaray’ı!

Kazanmak mı sevdirir?

Sor yoldan geçen “Galatasaraylıyım” diyen birine, ölür Galatasaray için.
En büyük adayı olduğu şampiyonluk yarışı yolunda 2-3 kötü sonuç al. Başkana, hocaya, futbolcuya küfürü basar. Havaalanı, Florya, Yeni Sami Yen farketmez. Basar küfürü deşarj olur. İyi gün dostudur, kötü günde yoktur. Taraftarlığı şampiyonluklara sevinmek sanır. Bazen gönüldaşlarla ortak bir sıkıntıya vakurca üzülmek de güzeldir. İşte o zaman gerçekten seviyorsundur onu, karşılık beklemeden.

18 Aralık 2017, Pazartesi 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Cadı Kazanı!‘’

Birçok kez yazılarımda değindim, Galatasaray’ın ekstra rakibe ihtiyacı yok. Camianın değişik yapısı el yumruğuna gerek kalmadan Galatasaray’ın gözünü mosmor ediveriyor.

Bazen duayen, bazen başkan adayı, bazen eski yönetici, bazen genel kurul, bazen taraftar camianın ayağına kurşunu acımasızca sıkıyor. Bu kez de çok sevdiğim, yönetici kardeşim Alper Narman keyfe limonu sıktı. Müthiş bir geri dönüş yapmışsın, bir hafta ara verdiğin liderliği ele geçirmişsin. Tam “Huzuru buldum” dediğin anda bir grup taraftar Başkan’ın locasına yönelik protestoya başlıyor. Bu duruma alışık olan Başkan da kendi yumuşak tavrıyla durumu lehine çevireceği sırada yangına körükle yetişen Alper Narman, Başkan’ı koruyacağım derken bir çuval inciri mahvediyor. Bağırıp çağırdığı taraftar da o andan sonra eline ne geçirirse fırlatıyor locaya. Baştan sona hatalarla dolu bir hikaye ve suçsuz kahramanı yok.

İlk hedef şampiyonluk

“Galatasaray Camiası’na aidim” diyen hiç kimsenin şampiyonluk yolunda hedefi ıskalamaya hakkı yok. Taraftar da yönetici de sorumluluğunu bilecek. Zaten Galatasaray’ın başarılı olmasını istemeyenler aportta. Takım iyi sonuç aldığında yabancı sayısını azaltmayı gündeme getiren federasyon da dahil olmak üzere bir dolu harici düşman fırsat kolluyor. En azından mayıs ayına kadar iç huzur sağlanabilirse işler daha kolay yürür.

Hakemlere dikkat

15 haftada gördük ki futbol takımı sanıldığı kadar kırılmaz bükülmez değil. Hakemleri de yenebilecek kadar da oturmuş bir ekip yok. Bu sebeple yönetime büyük iş düşüyor. Süper Lig hakemlerinin tamamına Galatasaray’ın ne kadar büyük bir güç olduğunu, kasıtlı maç yönetenlerin bu büyüklüğün altında ezileceklerini hissettirmek yönetimin yapacakları listesinde ilk sıralarda yer almalı.

11 Aralık 2017, Pazartesi 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Eksik Galatasaray!‘’

Tudor gerçekten bu kez patladı.

Başta basın olmak üzere kendisini eleştiren her kesime kendince ayarı verdi. Anlayan anladı, anlamayanın zaten anlamaya niyeti yok, amaçları bağcıyı dövmek.

Hırvat hocanın seyredemeyenler için basın toplantısında söylediği kısaca şöyle, “Şampiyonluktaki en büyük rakiplerimden Beşiktaş’a 6, 1 maç fazlasıyla Belediye’nin takımına 3, Fenerbahçe’ye de 9 puan fark attım, daha ne istiyorsunuz”.

Fernando ve Feghouli de yok

Sezon başında sihirli değneği olan bir peri bugünkü sıralamayı sunsa sanırım Dünya’daki tüm Galatasaraylılar kabul ederdi. Bu lafı söylemeyi unuttu Tudor. Bir de bütün hafta “Alanya eksik” haberlerine, “Bende de Fernando ile Feghouli yok” diye çemkirerek cevap vermedi. İki takım arasında kadro açısından çok fark var ama neticede eksik eksiktir. İki takım da sahaya 11 kişiyle çıkıyor.

Bir gün kral bir gün soytarı

Gazetelerde bir de Başkan’ın Florya ziyareti haberleri var ki tam evlere şenlik.

Hadi şu ana kadar yazılanlara “Yorum” diyelim. Dursun Özbek’in tarzı değil gidip Florya’da esip gürlemek. Onda, Aziz Yıldırım’ın hocasına, futbolcularına ve taraftarlarına karşı takındığı sert tavırları göremezsiniz. “Dursunsilin” haberleri bekleyemezsiniz Galatasaray’ın herhangi bir başkanından. Kültür ve düşünce farkı var arada, hayata bakış farkı var.

Tudor’un derdi bir gün kral bir gün soytarı olmak. Çalıştıklarını, emek sarfettiklerini ve bunun karşılığında da saygı görmek istediklerini belirtiyor, basından istiyor bunu özellikle. Eleştirilerimizi yaparken karşımızdakilerin de insan olduğunu unutmamamız gerekiyor.

Felsefenin sonu yok, Tudor’un da durumu sportif bilgilerin dışında; hata da yapıyor doğru da. Kararları kendini bağlar. Başarısız olunca kalamayacağını bildiği için herhalde en çok o başarılı olmak, derbiler kazanmak, şampiyon olmak istiyordur. “Futbolu bilmiyor” diyenlere de şöyle cevap verirdim onun yerinde olsaydım:

“Hade len, 7 sene Juventus’ta kara kaşım kara gözüm için oynatmadılar herhalde beni.”

26 Kasım 2017, Pazar 14:20
YAZININ DEVAMI

‘’Ada gerçekleri‘’

Galatasaray Adası 2006 yılından bu yana, zamanla artarak kronikleşen bir problem Galatasaraylılar için. İşletmeci ısrarla çıkmıyor, belediye Boğaz’daki onbinlerce imara aykırı yapılaşmanın içinde yıkmak için Galatasaraylılar’ın mülkünü seçiyor. Tabii ki dış etkenlerin yanı sıra camianın içindeki isimlerin ve bu süreçteki yönetimlerin de olumsuzluklarda payları var. Detaylı bir araştırmayla öğrendiklerimi aktarmak istiyorum. En azından neler olduğunu ve olabileceğini doğrularıyla görelim.

İşletmecinin Ada’yı Tahliye etmesi beklenen tarih 30 Kasım 2015 idi. 2006’da işletmeciliğe başlayan arkasında Memet Koçarslan’ın bulunduğu Mels Ltd. ile kontrat 2009’da yenilenmiş. Galatasaray’ın 2010 Mali Genel Kurul’unda ise üyeler tarafından oy çokluğu ile kontratın iptali kararı alınmış. Bu tarihten itibaren de dananın kuyruğu kopmuş. Galatasaray tarafından açılan davalar yönetimlerin ciddiyetsiz tavırları ve hukuk sistemimizdeki boşluklarla bugüne kadar uzamış. Bir de yıkım ile karşılaşmış olan mevcut yönetim işi ciddiye alarak problemi çözmeye çalışıyor.

3 ayrı dava var

Bir kere Memet Koçarslan’ın kontrolündeki Mels Ltd. işletmeci değil kiracı. Neden mi? Galatasaray bir spor kulübü ve mal sahibi olarak içkili bir mekan açamıyor, işletmecilik yapamıyor. Ancak kiracı olarak tayin ettiği şahıs ya da firma içkili lokanta işletebiliyor. Hukukun Galatasaray aleyhine olan en önemli boşluğu bu. Yazılanlarla işleyiş farklı. Koçarslan işletmeci olarak işin başına getirilebilseydi, kontratı sonunda kolayca çıkartılabilecekti. Buraya kadar olanlara yapacak birşey yok. İsterseniz bundan sonra neler olabilir, ona bir göz atalım.

Yürüyen 3 davadan ikisini mevcut yönetim açmış. Bir tanesi aşamalı bir dava; ilk gerekçesi Ada’daki açık alanın kapalı alandan fazla olması. Kiralanan tesisin açık alanı daha fazla olduğunda kontrat, süresi sonunda yeniden imzalanmalı. Malsahibi olarak kontratı yenilemezsen kiracın da çıkmak zorunda. Yargıtay’ın da bu yönde emsal kararları var. Eğer bundan bir sonuç çıkmazsa aşamalı davanın ikinci gerekçesi ise Genel Kurulu’un aldığı karar doğrultusunda sosyal bir tesise ihtiyacı olması durumu devreye girecek. Bu davanın en büyük sıkıntısı ise işletmecinin avukatlarının hakimin reddi yoluna gitmiş olmaları. Yani anlayacağımız şu anda bu dava işletmeci lehine uzuyor da uzuyor. Galatasaray’ın hukukçuları da biran önce bu davanın esasına girilimesini bekliyorlar. 18 Ocak 2018’de bu davanın seyri bir açıdan netleşebilir. Yine aynı tarihte başka bir dava daha var. İşletmeci Galatasaray Kulüp üyelerinden havuz girişi için ücret almaya başlamış ve ihtarlara yazılı olarak “Para almaya devam edeceğim” diye cevap vermiş. Bu durum yapılan anlaşmaya aykırı ve kulüp avukatları bu aykırılık nedeniyle sözleşmenin sona erdirilmesini istemişler.

Kaçak yapı davası

Bu dava ise Duygun Yarsuvat’ın başkanlığı döneminde açılmış. İşletmecinin Ada’da imara aykırı inşaat yapmış olması, bunun da sözleşmeye aykırı olması gerekçesi ile Galatasaray’ın kontratı tek taraflı fesih etme hakkı var. İşletmeci ise, “Ada 2 ile 4’üncü parsel devlete ait. Biz devletin işgalcisiyiz, Galatasaray bu bölümlerde bize karışamaz” dese de Milli Emlak’ın bu parsellerde de muhatap olarak evrimisili ödeyen Galatasaray’ı görmesi Sarı Kırmızılılar’ı umutlandırıyor. Bu davanın da duruşması 9 Kasım 2017’de görülecek. Bu bilgilerden sonra Galatasaraylılar yılan hikayesine dönen Ada meselesinde mutlu sona çok yakın görünüyorlar. Tek sorun ise zaman.

07 Kasım 2017, Salı 13:45
YAZININ DEVAMI

‘’Hakemler!‘’

Galatasaray son iki haftadır iyi oynamıyor. Bu duruma paralel olarak da puan kayıpları başladı. Camiada endişenin başlamadığını söylersek yalan olur. Rakip takım goygoycularının “Galatasaray hep kolay rakiplerle oynadı, zor maçlar başlayınca duruverir” söylemlerini Tudor ve arkadaşları boşa çıkarmalı.

Daha geniş bir düşünceyle son iki haftayı hakemler açısından incelersek bambaşka bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz.

İnce ince doğramak!

Galatasaray’ın penaltısını mı vermediler?
- Belki hayır.
Galatasaray’a ofsayttan gol mü yedirdiler?
- Hayır.
Galatasaray aleyhine haksız penaltı mı verdiler?
- Hayır.
Galatasaray’ın attığı nizami bir golü mü saymadılar?
- Hayır.
Galatasaraylı futbolculara haksız kırmızı kart mı gösterdiler?
- Hayır.

Eeee, ne yaptı o zaman bu hakemler Galatasaray’a ki düdük astırma operasyonları başladı kapalı kapılar ardında!
Hani derler ya “İnce ince doğramak” diye; her ne kadar ders kitaplarından çıkartılsa da hakemler de ‘evrim’ geçirdi. Eskisi gibi giyotine koymuyorlar infaz edecekleri takımın kellesini, iğneli fıçıya sokuyorlar. Sonunda yine ölüm var ama yeni sistemleri daha acılı.

Son iki maçta 30 küsür faul yapmış Galatasaraylı futbolcular. Kulüp analizcilerine göre yarısı faul değil. Maruz kaldıkları faul sayısı da verilenin iki katı.

Hadi faullerin sayısını geçelim. Bu iki haftada başta Fernando olmak üzere; Maicon, Feghuli ve Gomis oynayamamaları için resmen dayak yediler. Hele Trabzonsporlu Bero’nun Fernando’ya attığı tekme yıllarca unutulmayacak. Sayın Özkahya net kırmızı kartlık pozisyona lütfen faul çalabildi.

Görmemiş olabilir mi?
- Hayır.

Kafasındaki hesapları çevirirken işine gelen kararı veriyor. Biliyor ki Galatasaray aleyhine verdiği hatalı kararlar birkaç saat konuşulup unutulacak. Ama ya lehine hatalı karar verirse? Yıllarca üzerine yapışıp kalacak. Kasıtlı hataların en büyük sebebi hakemlerin bu düşünce ikilemine düşürülmeleri.
Buradan uyarayım; futbol camiamıza göre çok naif ve merhametli kalan Dursun Özbek de yavaş yavaş “Acımasız olmasını da bilirim” diyorsa içleri pazarlık duygularıyla dolu hakemlerin de kararlarını verirken adil olmaları gerekiyor. Yoksa alıverirler ellerinden düdüğü, düdük gibi kalıverirler ortada!

Çuvaldız!

Hiç mi suçları yok kayıp 5 puanda Sarı Kırmızılılar’ın?
- Sürüsüne bereket.

Yanlış oyuncu seçimi, yanlış oyuncu değişikliği, yanlış taktik. Sanırım problem Tudor’da kilitleniyor. Son günlerin moda hitabet tarzıyla söylemek gerekirse...

- Eyyy Tudor, Galatasaray berabere kalmak için oynamaz. Kurucusunun adı Ali Sam YEN, "berabere kal" değil. Al o 4 stoperini antrenman maçlarında oynat. Vitrine çıktığında bütün camia kazanmak için orada olduğuna inanmalı. Yenik durumda olmana lüzum yok, gol istediğin an Gomis’i çıkarma Eren’i oyuna alırken. 4-4-2 de oynar bu takım, korkma. En azından insanlara korkunu belli etme. Cesursa oynayıp 2 gol daha fazla yiyerek yenilsen daha mutebersin Galatasaraylılar’ın gözünde, bunu kazı kafana.
İğneyi hakemlere batırırken çuvaldızı da kendine batırırsan hem rakiplerini hem hakemi hem Galatasaray düşmanı federasyonu yenecek güç var arkandaki camia ve takımında.

31 Ekim 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI