Arama

Popüler aramalar

‘’Galatasaray'da bir yeni deneme‘’

Galatasaray tarihsel olarak dış transferde düşüşe geçmiş ve çoğunlukla son imzasını atan oyunculara hayat veren kulüptür. Hagi, Popescu ve Taffarel türü örnekler Galatasaray’a geçmişte uzun süreyle hizmet etmiş, büyük başarılara imza atarak muhteşem geri dönüşler yaşamış ve futbolu Galataasaray’da bırakmışlardır. Popescu’nun İtalya ve Almanya günlerini saymıyorum, oralarda ciddi top oynamadı. Kendisine sorsak “Son takımım Galatasaray” der muhtemelen.

Adnan Polat’ın ufuk açıcı ilk başkanlık döneminde Galatasaray aynı ileri görüşlülüğü sürdürdü. Geçen sezon alınan Kewell ve Baros Avrupa piyasasında bittikleri düşünülen isimlerdi. Galatasaray’da yaşadıkları iki sezonda sanki ilk parladıkları döneme dönerek üst düzeyde futbol oynar hale geldiler. Liverpool’un müzmin sakat diye gözden çıkardığı Kewell yaşadığı son şanssızlık olmasa Galatasaray’ın en istikrarlı forma giyen ismi olacaktı. Aynı biçimde Baros da Sarı-Kırmızı futboluyla kendisini satan Lyon yöneticilerini hayrete düşürmüştür. Galatasaray’ın bu sezon başlarken aldığı Keita da Lyon gerilemesinin ardından Galatasaray formasıyla yeniden Fransa’da parladığı ilk dönemini çağrıştırdı. Afrika Uluslar Kupasında Drogba, Gervinho gibi olağanüstü forvetlerin yer aldığı Fildişi Sahili takımının en önemli hücum gücü oldu. Çapsız Vahid Halilhodziç’in Keita’ya ilk 11’de yer vermemesi görevden alınma gerekçelerinden birini oluşturdu. Eurosport spikerleri Cezayir’e attığı golü turnuva bitmeden, daha iyisi atılamayacağı gerekçesiyle Angola 2010’nun en güzeli seçtiler.

Galatasaray Yönetimi Ocak ayında yeni bir stratejiye yöneldi. Kariyer sonuna yaklaşmış yıldızların yeniden parlamasından cesaret alarak Jo Alves, Giovani Dos Santos türü erken yaşlarda uçuk rakamlara transfer olmuş ancak duraklamış gençlere kucak açtı. Otuzlu yaşlarda dirilttikleri Galatasaray’a başarı getirdiler. Jo ve Dos Santos tutarsa Galatasaray’da yeni bir gelenek oluşur, kasaplar izin verirse!

12 Şubat 2010, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Okan Buruk'tan Emre Çolak'a‘’

Galatasaray tarihinde bilebildiğim kadarıyla alt yapıdan çıkıp oynadığı ilk resmi maçında iki gol atan tek futbolcu 17 Ocak 2010 tarihine kadar Okan Buruk’tu. Artık Okan’a eşlik eden Emre Çolak var. Okan, ASY’de Mustafa Denizlili sezonun son maçında Bakırköy filelerini iki kez havalandırmıştı. İlginçtir o gün ağabeyi Fuat Buruk ile rakiplerdi. Emre ise D. Belediyespor maçının 45 dakikasına iki gol sığdırdı. Umarım Emre de Okan kadar büyür, Galatasaray forması altında onun gibi başarılar yaşar. Ama iki konuda Okan’a benzememesini dilerim. İlki büyük sakatlık geçirmesin, ikincisi Inter tipi hata yapmasın.Emre Galatasaray tarihine henüz ilk maçında geçtiğini belki yazımdan sonra anlayacak, yaptığının farkına daha fazla varacak.

Emre penaltı vuruşunu yaptığı andan itibaren bir çocukluk hayalini gerçekleştirmenin sevinciyle döktüğü gözyaşlarına çok sayıda Galatasaraylı’nın katıldığını bilmelidir. Taraftar gözünde Galatasaray’ın her oyuncusu değerlidir ancak yıllardır emek verilip sahneye çıkanlara bir başka sahip çıkılır. Kendilerine itiraf etmeseler bile gollerinde daha içten bağırırlar. Bu yüzden Emre’nin sorumluluğu ağırdır. Oynadığı pozisyonun benzer, belki daha üst yetenekteki ağabeyleri Zafer Şakar, Mülayim Erdem, Oğuz Sabankay, İrfan Başaran ve Mehmet Düz’ün hatalarını iyi analiz etmelidir. Galatasaray camiasının isimleri sayılan bu büyük yeteneklerde yaşadığı hayal kırıklığının tekrarlanmamasına özen göstermelidir. Başta hocası Nedim Yiğit olmak üzere Galatasaray geleneğini iyi bilen büyüklerinin kendisine aktarmaya çalıştıklarını özümsemelidir. Oynayacağı A2 maçlarını küçümsememeli, takım arkadaşlarından başka bir Dünya’ya ait olduğunu düşünmemelidir. Mütevazılığın erdemini kavramalıdır.

Son olarak Emre’nin giydiği 37 numaralı formayı kendimce çözümlemeye çalıştım. Ailesi Ordulu olduğu için Kastamonu’nun 37’si Emre için il plakası değil. Ancak 3 ile 7’yi toplayınca 10 ediyor. Emre kendisine On’u layık görüyor, çok hoş. 19 Kewell’da, 28 Semih’te olduğu için 37’yi almış sanırım. Rakamlarla oynamak güzeldir.

20 Ocak 2010, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Cennetlik Rijkaard‘’

Galatasaray’a Rijkaard’ın elinin değdiğinin ilk işareti dünyada kimsenin başaramadığını gerçekleştirebilmesidir. Sabri’yi duran topların yanına bile yaklaştırmayan hoca zafere giden yolun müjdecisidir. Sabri 3 yıl önce Erciyesspor’a attığı baraja çarpıp gol olan top dışında frikikleri genelde tribünlere vurmasına rağmen kendisine bir türlü engel olunamamıştı. Galatasaray taraftarı için Sabri’nin dağlara taşlara giden her frikikinden sonra çimleri, kramponlarını, Pakistanlı top diken gariban ustaları, yerçekimi kuralını ve atmosferik koşulları suçlayan bakış ve kafa sallayışları mazinin unutulası anları arasına katılmıştır. Hoca sırf bu yüzden bile ileride insanları azaptan kurtaran cennetlik Rijkaard sıfatıyla anılacaktır.

Galatasaray üstad Hagi zamanında bile duran top çalışması yapmamıştı. Rijkaard ve Neeskens’in idmanını henüz izleyemedim ama her resmi maçta duran top golü atılması özel çalışma yapıldığının işaretidir. Aslında idmanlarda dökülen terin maçlardaki en kolay karşılığı duran toplardır. Bu tür gollerde rakibin kim olduğu fazla önem taşımaz. PAF kalecisi Eray İşcan ile Petr Cech ve İker Casillas’a gol atma arasında dağlar kadar fark yoktur. Birine atan hepsine atar. Tobol, Netanya ve Antep maçları bunun kanıtıdır. Özellikle Mustafa Sarp’ın attığı fotokopi goller Galatasaray’daki değişimin göstergeleridir. Ancak Arda ön direk kornerlerine özen göstermelidir. Antep maçında Galatasaray’ın olumlu yönleri çoktu. Ama ortaya çıkan belirgin olumsuzluk Servet ve Hakan Balta’nın 10 metreden uzağa attıkları toplardaki felaket istatistikleridir. ‘’10 metre’’ kriterini Hagi’den öğrenmiştim. Hagi, Saidou’yu neden kiraya verdiği sorulduğunda hazırlık maçlarının istatistiklerini göstermişti. Saidou 10 metreden uzağa attığı toplarda yüzde sıfır istatistikle oynamıştı. O günden beri oyuncuların verim ölçümlerine bu ölçütü de kattım. Geçen sezonun en önemli işlerinden birisi Meira’dan kurtulunmasıydı. Kötü savunmacılığının yanı sıra Meira’nın 10 metreden uzağa attığı toplarda isabet oranı Saidou’nun biraz üzerindeydi. Şimdi de aynı sorunu Servet ve Balta yaşıyor. Haksızlık etmeyeyim, ikisinin de savunmacılıkları mükemmele yakın ama Antep maçında özellikle Hakan Balta’nın toplarının tümüne yakınının taç veya rakibe gitmesi ciddi sorundur.

20 Ocak 2010, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Uğur, M.Eren ve de Ali Turan‘’

Uğur Uçar, Mehmet Eren Boyraz ve Ali Turan’ın ortak özellikleri futbol kariyerlerinin bir döneminde Galatasaray-Kayseri paydasında buluşmalarıdır. Uğur, Galatasaray tarafından Kayserispor’a bedelsiz kiraya verilmiştir. Mehmet Eren ise Beylerbeyi’nin Galatasaray bünyesinde yer aldığı dönemde parladıktan sonra Sarı-Kırmızılı takımın Hollanda kampına götürülmüştü. Eskişehirspor’da oynadıktan sonra Kayseri ileri gelenlerinin ricasıyla Erciyesspor’a verilmişti. Mehmet Eren şu anda Kayserispor takımının en değerli oyuncusudur. Ali ise Uğur ve Mehmet Eren’in tersine bir yolculuk yapma isteği içindedir. Şansızlığı Uğur ve Mehmet Eren’in zıddı bir yönetim anlayışına sahip kulübün oyuncusu olmasıdır. Uğur-Mehmet Eren kendilerini günümüzde bulundukları konuma önlerini açan, futbolcusunu elde tutarak köreltme yerine gelişebilecekleri ortama gerektiğinde bedelsiz göndermeye izin veren yöneticilere borçludur. Ayrıca Saidou ve Ragıp‘ın Kayserispor’a transferleri de Galatasaray’ın anlayış ve hoşgörüsüyle gerçekleşmiştir.

Ali bu konuda maalesef şanssızdır. Tüm transfer görüşmelerini inatlaşma-gerginlik-ekranlara çıkabilme aracı eksenine oturtan kişi tarafından tetiklendiği aşikar politika sonucu Kayseri’den Galatasaray’a gelmeye can atan her oyuncunun kaderini paylaşmaktadır. İki sezon önce Gökhan Ünal-Mehmet Topuz’u Galatasaray’a vermemek için Mecidiyeköy sokaklarına paralı panolar astıracak kadar ciddiyetten uzaklaşanlar Ali olayında kendilerini aşmışlardır. Kayserispor’un sevimsiz yöneticisi haddini bilmeden Galatasaray’la dalga geçmek için demeç verdiğini söyleyecek kadar kendinden geçmiştir.

Transfer için yapılan resmi başvuru ise Ali’nin Ankaragücü’ne satıldığı gerekçesiyle başlamadan sabote edilmiştir. Ancak Ali’nin tutumu menajerin alışkın olmadığı kararlılıkta çıkınca, Galatasaray’ı bir kez daha yaralayabileceklerini düşünenler kaybetmişlerdir. Ali, Kayseri’nin makul ileri gelenleri tavır koymadıkça beş ay futbolsuz kalacaktır ama Galatasaray formasını giyeceği ana gerek kalmadan şimdiden taraftarın gönlünde taht kurmuştur.

13 Ocak 2010, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray'da bir tahterevalli‘’

Güzeller güzeli kapağıyla unutulmaz arasına giren Galatasaray Dergisi’nin Ocak sayısındaki ‘Maç Günü’ bölümünü okuduğumda uzun süredir analiz etmeye çalıştığım duran top olgusunun çarpıcı bir bilançosunu gördüm. Galatasaray 8 karşılaşmada 9 gol atarken, 7 tane yemiş. Atılanlardan yalnızca Panathinaikos maçındaki Mustafa Sarp’ın golü duran top sayılabilir. Yenilenlere gelince; Manisasporlu Simpson, İstanbul BŞB’li Hasan Ali, Antalyasporlu Orhan Ak-Jedinak ile Trabzonsporlu Song’un attığı 5 gol duran toptan. Yalnızca Bursasporlu Volkan ile Grazlı Beihler oyunsal gol atmışlar. Bunlardan Avusturya’da yenileni mutlak bir kaleci hatası. Aykut önüne geçecek kaleciler alınmasını zorunlu kılan, iki sezon önce Sivas’ta ayakta duramayıp yediği golün kopyasını engelleyemedi.

9 golün yalnızca birinin duran toptan atılmasına karşılık 7 golden 5’inin aynı biçimde yenmesi kafamda tahterevalli olgusunu canlandırdı. Duran toptan gol atamazsanız aynı silahla hem de çok sayıda vurulursunuz. Attığınız azaldıkça yediğiniz artar, bir taraf inerken diğer taraf kalkar.

Galatasaray teknik heyeti her maçın istatistiklerini birden fazla kişiyle tutup daha sonra çözümlemeler yapıyordur. Görevim işlerine karışmak, hariçten gazel okumak değil. Yalnızca yorumcu olarak çok çarpıcı bir tabloyu sizlere aktarmak istedim. Kişisel gözlemimin gelecekteki maçları izlemenizde ipucu vermesini dilerim.

Galatasaray’ın yaşadığı tezatın açıklanabilir bir nedeni var. Tahminimce sezon başında sürekli duran top çalışıp ilk 12 resmi maçın hepsinde bu tür goller bulan Galatasaray teknik heyeti, sonradan işin çözüldüğünü, takımın setleri ezberlediğini varsayarak konuya ağırlık vermemeye başladı. Futbol gibi takım oyununa dayalı sporlarda hiçbir uygulama sürekli çalışılmadan başarılı olamaz. Basketbol idmanlarında aynı hücum ve savunma setlerinin saatlerce tekrarlanmasının başka açıklaması yoktur. Antrenmanda bazı futbolculara duran toptan gol atmaya çalışırken, geri kalanlar da arkadaşlarını engellemeye uğraşarak hareketlerini geliştirirler. Bakalım Rijkaard sezon başına dönecek mi?

07 Ocak 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Biraz da Galatasaray CC‘’

Futbol ağırlıklı ortamda basketbol yazmak Müslüman mahallesinde salyangoz satmayı andırsa da Işıl Alben’in ameliyat olduğu gün çıkan yazım cesaret vericidir. Bayan basketbolcu için yazılanlar bile ilgi uyandırıyorsa, neden olmasın diye düşünmeye başladım.

Basketbola dair en sevdiğim şeylerden birisi T. Telekom’u çalıştıran Murat Özyer (Dün görevine son verildi) ile yediğimiz öğle yemekleriydi. İki Galatasaray profesyoneli olarak sıkça basketbol sohbetleri yapardık. Basketbolda ufkumu açan sevgili Murat hocadır. Ayrıca son derece donanımlı futbol izleyicisidir. Galatasaray CC’nin yaşadığı krizin sportif anlamda atlatabilmesi kaderin bir cilvesi olarak yine Murat Özyer’in yer aldığı maça denk geldi. Galatasaray CC’nin kümede kalabilmesi için Telekom gibi üst düzey takımları yenmesi gerekiyor. Hele Cem Akdağ’ın ilk maçı olan Tofaş karşılaşmasından sonra böyle ekstra bir galibiyete ihtiyaç vardı.

Üç gün önce ameliyat geçiren Adnan Polat’ın Dünya’nın en komik isimli salonu olan Ahmet Cömert ‘Arena’ya gelmesi maça verilen önemin göstergesiydi. Arena kavramı ile tek tribünü kullanılabilen Ahmet Cömert Salonu’nu yanyana getirenlerin mizah duygusuna şapka çıkarıyorum.

Cemal Nalga olayından sonra göreve gelen Cem Akdağ-Cihansever Yeşildağ ikilisinin takım üzerindeki hakimiyeti netleşmiştir. Üst düzey bir birinci adam olan Yeşildağ’ın, yıllar sonra erkek basketboluna dönen Akdağ’la elele Galatasaray CC’ye büyük katkılar vereceği anlaşılmıştır. Yeşildağ’ın geri plana geçebilmesi aşmışlık göstergesidir.

Geçen sezondan yalnızca Murat Kaya’nın forma giyebildiği Galatasaray CC’de Evren Büker mükemmel bir oyuncu olma yolunda hızla ilerliyor. Savunma ve hücum birlikteliği yönünden yakında Türkiye’nin bir numarası olursa şaşırmam.

Fatih Solak ise aylarca idman yapmamasına rağmen hayatının en verimli maçını oynayabiliyor.

Can Akın’ın görkemli günlerine dönmek üzereyken sakatlanması üzüntü vericidir. Jasaitis ve Rancik ise Galatasaray’ın kendisine has büyüsüyle içselleştirdiği yabancıların iki örneğidir. Kolu kanadı kırılmasına rağmen takımın verdiği mücadeleden heyecan duyuyorum.

30 Aralık 2009, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aydın Yılmaz'a ağıt‘’

Bu satırlar düşene bir de ben vurayım yazısı değil, tam tersine kaybedilmiş bir yeteneğin ardından dökülen matem gözyaşları, ağıttır. Aydın Yılmaz’ı yıllar önce yalnızca PAF’taki hocaları, Florya müdavimleri ve bir de çeşitli takımlardan altyapı tutkunları bilirken yazılarımda konu ederdim. Sürati, oyun okuma becerisi ve müthiş şutlarıyla Florya’nın nadide ürünlerinden biri olma potansiyelini taşıyordu. 2006’da Konya’da attığı golle tüm Türkiye’yi hayrete düşüren Aydın’ın daha zor yerlerden yaptığı vuruşları bilen bir avuç insanın içinde yer almaktan gurur duyuyordum. Konya’daki golün daha sonra Erik Gerets’le gelen şampiyonluğun müjdesi gibi algılanması Aydın’a sonsuza yakın kredi kazandırdı. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olması misali, atılan tek gol Aydın’a dört yıl avans tanıdı. Sonunda Galatasaray’ın altyapısına verdiği önem ve destekle bilinen Başkan Adnan Polat bile isyan etti. Bu güne dek yalnızca deşifre olmuş, yarardan çok zarar getiren oyuncuları hakkında eleştirileri bulunan Adnan Polat’ın haklı sitemi çok önemlidir. Arda’yı hiç düşünmeden Galatasaray’ın en kaliteli ve pahalı kadrolarından birinin kaptanı yapacak kadar altyapı sevdalısı bir Başkan’ı bile çileden çıkaran Aydın artık gereken dersleri almalıdır.

Maçlarda yaptıklarıyla Florya’da hiç çalışmadığı aşikâr olan, fizik gücündeki düşüşle kendisine bakmadığı netleşen Aydın yeni bir yolun başındadır. Aynı altyapıdan yetiştiği kardeşlerine kısmet olmayan şansı Sarı-Kırmızı forma altında fazlasıyla bulmasına rağmen değerlendiremeyen Aydın muhtemelen gönderileceği yerde özeleştirisini yapmalıdır. Gol vuruşu çalışması yapmama, en önemli özelliği olan sürati köreltme hatalarının üstesinden gelmelidir. Ayrıca oynadığı kanadın savunma gerektirdiğini unutmamalıdır. Bir de hizmet ettiği forma için terinin son damlasına dek mücadele etmeli, dünyanın en gamsız oyuncularından birisi görüntüsünden uzaklaşmalıdır. Bunları yapması durumunda bile artık Galatasaray’a dönemez ama en azından Turkcell Süper Lig’de ekmek yer. Yoksa alt liglerdeki arkadaşlarına katılır.

25 Aralık 2009, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir taşla iki kuş‘’

Frank Rijkaard’ın Fenerbahçe maçında kırmızı kart gören Keita’yı sonunda ilk 11’e koymasıyla Galatasaray bir taşla iki kuş vurdu. İlk olarak son dönemlerde müthiş teknik beceri ve hız sentezine sahip kanat oyuncusu izlemeyenlerin gözlerinin pası Keita sayesinde silindi . Kaplumbağa süratiyle rakip kaleye giden Galatasaray büyük dertten kurtularak baskın futbolu oynamaya yöneldi. Keita’nın yalnızca futbol oynamaya programlı beyni Galatasaray’a Antalya’da 3 puanı getirdi. Top takibi yapmanın faydası ilk, her türlü engellemeye rağmen ayakta kalmayı, çalınacak faul düdüğüne tercih etmek ise üçüncü golde kendisini gösterdi. Sırtına aldığı iki rakibe rağmen kendini yere atmayan Keita herkese örnek olmalıdır. Örneğin çok benzer bir pozisyonda Uğur’un, direnmeyip düşkesi iki zıt felsefenin ürünüdür. Savunmacı kimliğiyle çok daha dirençli olması beklenen Uğur, Keita’nın davranışından ders almalıdır. Futbol ayakta oynanır, yerlerde değil. Örneğin Barış iki yılın ardından bu konuda önemli aşama gösterdi.

İkinci yarar ise Elano’nun kanatta oynama saçmalığının nihayet bitmesidir. Manisa ve Antalya maçlarının parlayan ismi Elano, Rijkaard-Neeskens ikilisinin anlaşılmaz zorlamasıyla tartışılır hale gelmişti. Sürat ve direnç açısından Galatasaray kadrosunda kanatta oynayacak son isim olan Brezilyalı gerçek yerini bulunca bambaşka bir kimliğe büründü. ASY’de protestonun eşiğinden dönen, gamsız Lincoln’ün gerisinde kaldığı iddia edilen Elano, bir anlamda Rijkaard’ı kurtaran ikinci isim oldu. Attığı müthiş golün yanı sıra Galatasaray orta sahasındaki kısır, yana-geriye dönük futboldan sıyrılma potansiyelinin varlığını kanıtladı. Galatasaray Elano’nun göbekte oynadığı her maçın favorisidir. Kanatta oynaması durmunda ise Sarı-Kırmızılı takım sahada 10 kişi kalmaya mahkumdur. Son iki maçın Rijkaard’a gereken dersi verdiğini düşünüyorum.

Son olarak Galatasaray’ın ligde yediği 5 golün dördünün duran toptan geldiğini hatırlatmakta yarar var. Duran toptan gol atamayan takım, aynılarını sürekli kalesinde görmeye mahkumdur. Atılan ve yenen duran top golleri birbirleriyle ters orantıldır.

16 Aralık 2009, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI