‘’Eyyy Galatasaray kongresi!‘’
Florya ve Riva arazilerini elden çıkartan Dursun Özbek ve ekibinin Galatasaray ruhunu da, gaibe karıştıracağını hiç düşünmedin di mi, eyyy Galatasaray kongresi? Bu Başkan profilinin Galatasaray kriterlerinden uzak olduğu, kongre üyeleri ve Divan’dan başka herkesin malumuydu zaten! E şimdi futboldan, kulüp yönetiminden bi haber olduğundan da, sanırım emin olunur artık değil mi? Ceket altına yuvarlak yaka fermuarlı hırka giyen ve araya da kravat sıkıştıran bir şıklık gurmesi! Avrupa Fatihi’nin futbol ve tüm değerlerini de, kendi düzeyine çekti.
İlk şarampole uçarsın
Talimhane yedek parçacılığı orjinli Dursun efendiye, bir eski kamyoncu deneyimiyle dün geceyi ifade etmeliyim. Karlı buzlu zemine kabak lastikle çıkamazsın, ilk şarampole uçarsın! Sen İgor ve Florya tercihlerinle, işte bunu yaptın! Oyun başladı Semih sağbek! İlk topu havaya dikti, ikinciyi kaptırdı, üçüncüde ayak içi mükemmel indirdi. Kime? Kendi kalesi önünde Mossoro’ya. Sonra Adebayor Galatasaray’ın tarihinde yediği, en çene suyu çorba golü attı. Yalçın’ı kim kafa vurmaması için takip etti? Saray cücesi kriterlerindeki Josue!
Kulübede unutulur mu...
Bu, dün gecenin onlarca şarlatanvari tedbirlerinden biri değil de ne? Peki dünya standartlarında iki isim, Podolski ve Sneijder sakat değilse kulübede unutulur mu be? Sahada mücadele eden, rakip kovalayan, Galatasaray forması işgal ettiğinden haberdar olan hiç kimse yok. Demek ki İgor’un da hangi kulübün başında olduğundan haberi yok. Elbette Bahçeşehir’den de haberi yok! E, bu kadar yoktan ne çıkar? Adebayor’un attığı 3 gol ve Mustafa’nın ayakla attığı kafa(!) golüyle Avcı’nın haklı, dolu dolu 4X4 akıl zaferi çıkar. Böylesi kritik ve hayati mücadeleye, hangi kafayla soyundunuz? Hadi soyundunuz, ne diye böyle orta yere futbol denen şeyden uzak çırılçıplak çıkıp kendinizi de, yandaşlarınızı da rezil rüsva ettiniz arkadaş? Alayınızın ürettiği sadece traş, hadi baş baş...
‘’Adana Kebap...‘’
Vaziyetiyle müsemma kebaptan farksız misafirine, lavaş tadı ve kıvamındaki orta saha sofrasıyla hazırlanmış İgor Tudor. Aslında elbette haklı da! Kemik veya top kıranlarla da, savunma çok defa delik deşik olmuştu zamanında! Josue mükemmel işler yaptı, mücadele etti, Selçuk mu? Duran topları harbi güzel süsledi, yuvarlak topu zevkten 4 köşe etti, 56 ve 59’da attığı iki penaltı vuruşunda. Adanaspor kebap kıvamında başladı ve öyle de tat verdi. Dakika 10 ve 11’de üst üste yakaladıkları 2 pozisyonda duruş, istikamet ve pas tercihlerinde doğru işler yapsalar durum değişebilir, kuzu eti yerine koç boynuzu servis edilirdi belki ama beceremediler! Ondan sonra dakikalar ilerledikçe de, dağılıp gittiler.
Kalede 3 İtandje olsa!
16’da Ramos, Eren’e bir çaktı, harbi dert sahibi yaptı! Sonra Selçuk ceza atışını kullandı, İtandje müdahale etmesine rağmen atamadı, top az farkla direk dibinden çıktı! Galatasaray çok beklemedi, 25’te Selçuk ortasını Podolski kafasıyla şandelledi, İtandje şaka zannetti o ara Ahmet de pozisyona dahil olurken top ağlara gitti! Demiştim ya! İtandje daha 16’da kebaplığını belli etmişti. 47’de Rodriguez öyle bir vurdu ki, kalede 3 İtandje olsa nafile Galatasaray 2-0 önde. Bu dakikadan sonra Adanaspor tamamen paluze gibi oldu, layetecezza hüviyetini kaybedip lime lime oldu. Selçuk’un 3 dakika içinde attığı 2 penaltı golüyle 4-0 oldu. Linnes fevkalade işler yaptı sol önde, Yasin sanırım hücum işini de arkadaşına bırakmıştı! Neyse ara sıra olur böyle vakalar, Yasin yine beklenen halini yakalar. 78’de Muslera’nın yine şık bir kurtarışı var. Podolski’ye insan olan herkesin saygı duymasında yarar var. Başakşehir hakemlerin kucağından iner, Galatasaray müsabakalarına da Yaşar Kemal Uğurlu gibi yürekli isimler gelirse, bu ligde daha çoook heyecan var.
‘’Üçüncülük garanti!‘’
Fenerbahçe’nin Konya ekspresince pert edilmesi neticesi, manen rahatlayan Galatasaray sahaya gerilimden uzak ve cool vaziyette çıktı. İlk andan itibaren Trabzonspor’un baskı anlayışı Selçuk&Carole gibi yıldızların iftiradan farksız geri pası atmalarına yol açtı! Yarım asır önceki basketbolculuğum döneminde boyalı alanda, Galatasaraylı İzzet, üstat Nusret gibi devlerle ribaunta girişmek ve tabii bir karıştan az hallice boyumla daima topu zayi etmek zorunda kalırdım! Fakat Muslera’nın hemen her duran topta bırakın ceza sahasını, kale alanı hatta kale çizgisinde dahi çaresiz kalmasını da, bir türlü anlayamadım!
İki kenar tamamen gevşek!
Yine bir duran top ve uyuyan Sarı Kırmızılı blok! 23’te savunmanın paylaşım, duruş erozyonu kaynaklı kronik defosunda Castillo çevirdi, N’Doye, Trabzon’u 1-0 öne geçirdi. Şimdi uzman analitolog, sistemprof istediği kadar 3-3-3-1 veya 3-2-3-2 diye anlatsın n’olcek? Gol öncesi sağ arkadaki gaz kaçağının pis kokusu ve kabahatini kim nasıl ifade edebilecek? Eyyyy Galatasaraylı sağ kanat, mahallenizi bomboş bırakmak nasıl bir halt? Kenarsız baklava, derinliksiz savunma olmaz. Tudor savunması ipe dizili çamaşır mandalı gibi gözüküyor ve iki kenar tamamen gevşek duruyor!
Galatasaray iyi yönetilmiyor
Dakika 49’da cetvel gibi dizili Galatasaray savunması bir gol de Yusuf Yazıcı’nın şahane vuruşundan yedi 2-0 Bu şuta müstafi kaleci uçan zeplin dahi yetişemezdi! Zaten mukadder akibet tahmin edildiği için Levent Derdiyok, Nasuhi Balta, Cengiz Chedjou gibi aslar; Başkan marifetiyle İstanbul’da dursunlar diye Trabzon’a gönderilmedi! 65’te Uğur kırmızı kartla soyunma odasına gönderildi ama bırakın 10 Trabzonsporlu’yu yeni Arenasında 7-8 Bordo-Mavili olsa bile Galatasaray’ın yine nefesi yetmez tökezlerdi. Galatasaray iyi yönetilmiyor ve ciddi vahamet her geçen gün daha fazla buram buram sırıtırken, üçüncülüğü bu hafta garanti Galatasaray taraftarları da hüngür hüngür ağlıyor... Mazide kalmış, Çanakkale zaferimiz kutlu olsun... Önümüzdeki harplere bakacağız hayırlısıyla!
‘’Paldır&Güldür!‘’
Güven motivasyonu darbeli, morali hasarlı Arena sakinleri huzurunda, Ümit Özat’ın öğrencileri harbi futbol dersi verdi. Gençler mesaiye muallimleri fıtratıyla müsemma, “Made in Halili” golle başladı. Henüz dakika 1 ve paldır 0-1 önde konuk. Muslera çaresiz, ev sahibi mi? Şaşkın, hakem bey de şaşkın tabii. Müsabaka devam eder, umumi ruhsal depresyon sürerken, özel üretim bir penaltı peydahlandı! Kırmızı-Siyahlılar’ın golü ‘paldır’sa, Sarı-Kırmızılılar’ın 5. dakikadaki penaltısı da ‘güldür’ olmalı. Öyle ya be hocam, Ahmet Oğuz kolunu kaçırmaya uğraşıyor. Takma değil ki söküp atsın ya da gazilerimizin başına geldiği gibi, haciz memurları o imitasyon kolu alsın! Alıştırmayın kimsenin hakkını yemeye. Sonra Rodriges gole gitme imkanına sahipken, lap diye kendini yere bırakıyor ve Aydınus bu kez karanlıkta kalmıyor!
Muslera’nın emeğine yazık
İlk yarı süresince Podolski’ye baktım ve bu Aslan yüreği, ne tür bir nafile yönetim Kone’ye outlet faslında salladı, şaştım kaldım. 45’te Japon işi Lukas bir çaktı, kaleci baktı kaldı: 2-1. İkinci 45 dakikada Muslera’nın bir kurtardığı, bir de yediği 2 penaltı var! Serdar kaçırdı, Selçuk attı. Galatasaray leşkerleri de topa, sırayla fordçular gibi ellemeye doyamadı! Bir dakika içinde iki kez topa “çak” yapıyor ve “Galatasaray futbolcusuyum” diyorsunuz ha! Chedjou ardından Tolga aynı kakayı yedi ve Aydınus, bu kez düdüğünü doğru üfledi. Muslera emeklerine yazık eden bir Sarı-Kırmızılı defans var. İnsan diyor “arkadaş bu şahısları futbolcu diye getiren, alan, sahaya sürenlerin Galatasaray armadasında ne işleri var?”
Podolski de defans arızalarına özendi ve 77’de olası golü “şey” etti, 79’da bir daha “şey” etti ve galiba şöyle dedi “üzüm üzüme baka baka kızarır.” Sonra Selçuk şahane bir serbest vuruşla gecenin adını Aslan sütü tadında yazdı... “Kaderinse çekersin 3-2!”
‘’Pilma Tudor‘’
Gırgırla süpürmenin zevk, Hula hop çevirmenin beceri, Hey dergisi okumanın büyük sükse sayıldığı 1960’lı yıllar. İşte o dönemlerde bir efsane daha vardı piyasada “Pilma Tudor” markasıyla. Transistörlü radyolar, cep fenerleri, oyuncakların enerji kaynağı ünlü pilin adı, anılarımın unutulmazlarından biri olarak kaldı, “Pilma Tudor...”
Galatasaray’ın Tudor’u için şu anda kalite ve gelecek tescili işine girmek, erken bir icraat olur gibi sanki! Ama çok eksikli Antalyaspor karşısında 2 şahane golle öne geçmek muazzam fakat sonrasında, 2 gol yemek ve bir sürü tehlikeden kurtulup paçayı zar zor yırtmak da, bir başka muamma! Bruma 24’te Josue katkılı şahane bir gol attı, ardından 36’da Eren bir çaktı ve top adeta bale figürleri ritminde döne döne ağlarla kucaklaştı 0-2 misafirlikte. Bu skor kimi rahatlatmaz? Ama bu rahatlık Chedju kimliğinde berbat bir aymazlık örneğiyle yansıdı. Billa, baskısının neticesini, yaptığı faulün Gaytanbıyık tarafından hoşgörüyle karşılanması bönüsü olarak tabelaya yazdı 1-2 vaziyet 44’te! Bu arada Antalyaspor futbolcusunun mücadelesi, 30 metrelik gole kavuşma maratonu, netice azmi mutlaka saygıyla karşılanmalı. Carole 49’da Galatasaray ve Tudor 53’te sedyelik oldu. Zeki-Danilo işbirliği ve ip gibi muntazam bir pas ardından Deniz havası 2-2. 53’ten sonra maç, cıva gibi bir Antalyaspor bir Galatasaray tarafına gitti geldi. Hele hele İgor ve Bruma, Palabıyık tarafından adeta badem edildi ve saha dışına ihraç edildi gitti, kenarda tedesiz saha 10 kişidir artık Galatasaray! İşte o anda Pilma Tudor hırsı, azmi ve dayanıklılığı devreye girdi, Eren Derdiyok dayanıklılıkla ilgili kafalardaki tüm şüpheleri bitirdi. 2-3 şimdi.
Bu kritik haftada zirveye asılı kalmayı başarmak ve Fenerbahçe’yle puan farkını korumak büyük dayanıklılık ve direnç gösterisidir bence. Tudor’a güç vermek, hakem facialarına sabretmek gerek.
‘’Galatasaray'ın şifreleri!‘’
İflasın eşiğinde ve tapulu son malları uçmuş, adasına el konulmuş, kasası tamtakır Galatasaray; Lukas Podolski’yi, Japon Kobe kulubüne uzun pazarlıkların ardından 2.7 milyon Euro’ya teslim etti, edecek. Bir yönetici aklı evvel de, derhal demeci verdi ‘Podolski Galatasaray için zaten bir yatırım projesiydi!’ Yani ‘dangalaklık olur da, bu kadar mı olur?’ diye soracağım da sormuyor ama camianın divanına, berjerine, fiskosuna, emerıkın barına, köşesine, kongresine, yancı taraftar topluluklarına sesleniyorum! Arkadaş böylesi eğitim, kültür, spor, nezaket, bilim ocağının, böylesi acımasızca ‘saf&bakir’ yerine konması reva mıdır? Üstelik kendi sözde öz adamlarınca, ocağının yakılması da!
Bir de alınanlara bakalım
2.7 milyon Euro’ya hediye edilen Podolski’nin kariyerine bir bakalım. 148 kez Alman milli takımı ve 60 gol. Köln, Bayern, Arsenal, İnter, Galatasaray formaları. Panzerler’le
kazanılan Altın, Gümüş, Bronz madalyalar. Kulüplerde onlarca kupa ve zirve Podolski’nin kariyerinde yazar.
Böylesi bir dünya yıldızını 2.7 milyon Euro’ya satmayı üstün yatırım hamlesi ve başarı farzedelim! Sonra da Galatasaray yöneticilerinin kimleri ne paralara transfer ettiklerine bakalım, felaketi
algılayabilirsek algılayalım!
Serdar Aziz 4.5 - Eren Derdiyok 4 - Rodriguez 3.5 - Tolga Ciğerci 3 - Ahmet Çalık 2.5 - Cavanda 1.8 - Sigthorsson 1 milyon Euro ve yaşanan acı son... E bir de asla dank etmeyen, Donk kazığı var ki eyvah eyvah! Şimdi şu saçılan milyonlarca Euro karşılığında gelenlerin alayını toplasan, yek Podolski kariyeri ve katkılarının zerresi var mıdır eyyyy Dursun Özbek? 20 senedir yazdığım ama Galatasaray’ın algılamasını sağlayamadığım şifre, bir Podolski transferinde bile buram buram sırıtmakta fakat çok bilen ‘uyuyan aslanların’ vehameti kavraması mümkün olmamaktadır.
Hepsinin büyük günahı var
Alp Yalman sonrası Galatasaray acımasızca, göz göre göre batağa sürüklendi. Bu vaziyette Faruk Süren’le başlayan batış sürecinde tüm başkanlar yani günümüze kadar gelenlerin hepsinin çok büyük günahı vardır. İnanıyorum ki yüce Yaradanımız emanete hıyanetin hesabını tüm sorumlulardan soracaktır.
Sahi, reklam daireleri ne oldu?
Eyyy Dursun Özbek ; yıllarca Trabzonspor’un kadrosuna giremeyen atlet Cavanda’yı, alemin en pahalı fanilası fiyatına kim çaktı? Otellerinin satın alma birimlerinde de aynı aymazlıktaysan, misafirlere et sote yerine soya sote çakarlar da, farkına varamazsın! Otel dedim de aklıma geldi. Galatasaray’ın oteli ne oldu beyefendi? İnşaatın neresine, hangi büyük taş girdi? Sahi inşaat deyince zihnimde Dumankaya da belirdi! Göğüs reklamı karşılığı alınan dairelerin durumu ne oldu bay Başkan? Tapular teslim edildi mi, edildiyse kulüp Dumankaya inşaattan elde edilen malları değerlendirdi mi?
Üst akıl projesi olmasın?
30 sene Galatasaray’ın hiçbir etkinlik ve eyleminde görmediğim Dursun Özbek’in, Riva ve Florya satışı için görevlendirilmiş bir üst akıl projesi olup olmadığını merak ediyorum bu arada !
Galatasaray’ın yer ile yeksan oluş şifreleri, ayan beyan ortada da, muhteremler Da Vinci şifrelerini çözmeye bakmaktan sadede gelemiyor, Mona Lisa’dan farksız seyrediyor...
‘’Aslan kerkeneze dönüyor‘’
Muhterem Bülent Yıldırım; aynı hizadaki Marcello-Semih ve Cenk- Selçuk arasındaki, dirsek katkılı organ yoklaması pozisyonlarında faul var mıydı? Vardı! Yine Beşiktaşlı Atınç’ın
Yasin’in hızına ayak uyduramayıp geride kalması münasebetiyle, rakip gırtlağına uzanan ve denge bozma unsuru olan ceza sahası içindeki dirseğinde penaltı var mıydı? Vardı!
Mesela dedim, acaba Galatasaraylı’ya yapılan bu faul 12 kusurlu hareketten biri olduğu için mi çalınmadı? Yoksa Sarı Kırmızılı kulübün yönetimi TFF ve MHK’ca “fuzuli öten trombon” hükmünde farz edildiği için mi dikkate alınmadı?
Muhterem Yıldırım eğer düdüğünü doğru çalsa henüz 13. dakikadan itibaren, doyumsuz bir müsabaka izleme şansımız olacak ve ilk yarı boyunca katlanmak zorunda kaldığımız peşrev makamına tanık olmayacaktık! Galatasaray, Beşiktaş’ı bekledi; Güneş, Tudor’u kontrol etti, taraflar birbirini denetledi ve ilk devre kuru gürültüde 2 Yasin pozisyonu, bir
Carole girişimiyle bitti. Q7 bir boy çekti ve sonra gezindi, Podolski stoperler arasında çile çekti kaynadı gitti. Talisca, Selçuk’un aşiline kramponuyla bir perdah çekti aman ki
aman şeklinde 0-0 bitti.
Kursa göndermeli
Hakan Balta sakattı, sakatlığını belgeledi. Çünkü yaptığı faul, ağır kalması münasebetiyle idi! 47’de Talisca serbest vuruşu kullandı, Bruma da hücumda kullanması gereken kafasını Muslera’nın kalesine doğru kullandı ve kaleci kontropiyede kaldı. 0-1 şimdi! Müsabaka gol sonrası renklendi, daha bir heyecan geldi. Belki de bana öyle gibi geldi! 82’de Podolski bekleneni değil beklenmeyeni yaptı ve topu kaleye değil, dışarı attı. Beşiktaş’ı külliyen Güneş’i, sporcusu, başkanı, yönetimi, taraftarıyla kutlamak lazım. Dursun Özbek ve tayfasını da Fulya tesislerine kursa göndermek lazım! Öyle ya... Kara Kartallar malı mülkü koruduğu gibi, kupaları da sıraya diziyor ama Aslan her geçen gün kerkeneze dönüyor! Yazıklar olsun.
‘’Dobra doce Tudor kakosi?‘’
Hırvat teknik adam sorumu, “Önümüzdeki maçlara bakacağız” ritüeliyle cevaplayabilir. Futbol dünyamız dolu dolu ‘öne bakma’ zenginliğini, İgor Tudor da kavramıştır sanırım! Koskoca ilk yarıda zerre Rizespo retkinliği olmayıp, hele hele 23’te Podolski golü gelip, 1-0 önde soyunma odasına gidildiğinde öne bakıldı ama fazla öne bakıldı! Acaba ikinci yarı oynanmayacak mı sanıldı?
Hepsi o kadar
Sabri özverisiyle kazanılan topu Yasin Josue’ de, şık bir sol dış vuruş içeri doğru ve Podolski bekletmeden çaktı. Bu golde özveri, pas elbette vuruş güzelliği vardı ve hepsi o kadar. Ev sahibinin de ilk yarı zerre keyfi elbette etkinliği yoktu. 18’de Edomwoyi ceza alanına girdi, pası hızlı mı attı yoksa Jancher mi geç kaldı çözemedim. 27’de Özgür Çek’in vuruşu Chedjou kafasından döndü. 25’te Ahmet İlhan ilginç bir vuruş denedi, top Muslera’da kaldı.
Rakibe yardım ediyor
Başka etkinlik ev sahibi adına olmadı ama konukta da olmadı! Galatasaray ve kulübesi çok hareketli gibi gözüktü ama aslı ‘çene suyu çorba!’ Niçin? Çünkü Sarı-Kırmızılı ekibin forvet ve orta alan savunma etkinliği hiç olmadığı için. Savunma gol kazanmak için forvetlerine yardım ederken, Galatasaraylı forvet ve orta alan da gol için yardım ediyor ama rakibe yardım ediyor!
Rize biraz oynayınca
İkinci yarı Rizespor biraz futbol oynamaya niyetlenince, Galatasaray’ın tüm fizik defoları sırıtmaya başladı, tehlikeler Muslera kalesinde yaşandı. Kontrol tamamen Karaman’ın oyununa geçti. 75’te Özgür Çek şahane bir vuruşla Muslera’nın kıpırdamasına dahi fırsat vermeden 1-1’i sağladı. Bu dakikadan sonra galibiyeti kaçıran Rize tarafıydı. 90’dan sonra kaçan karşılıklı 2 pozisyon var ama olmadı. İgor Tudor fizik anlamda, disiplin kapsamında çok çok önemli zorluklar ve problemlerle karşılaşacak. Teknik kapasite ve sözde yıldızlar da asla merhem olmayacak. Hırvat teknik adamı zor günler bekliyor diye düşünüyorum. Bir de Galatasaray camiasının “önümüzdeki maçlara bakacağız” rahatlığında asla olamayacağını da biliyorum. Zor günler henüz ilk günden itibaren başladı Tudor adına, Özbek ve yönetimi mi? Onlar zaten çaresizlik girdabında !