‘’Navigasyonu bozuk!‘’
Galatasaray’ın ilk 10 dakikası navigasyonu bozuk araçtan farksız. Doğru adrese bir top bile yok. Bu karmaşada Sabri, adresi öyle bir buldu ki... ‘Maşallah’, 1-0 önde Cim Bom. Ev sahibinin pas karmaşasının, güzelliği Sabri, hoşa gideni de Lincoln’dür. Brezilya’lı arzulu. Servet mi? Aynı!.. Mükemmel yani.
Kayserispor bir-iki tehlikeli oldu, hiç tehlikeli olamayan Karan bir vurdu, pir vurdu: 2-0. Bu golde Lincoln emeği ve Arda çabukluğuna da ‘bravo’ demeliyiz. Topal, mopal ama sahanın yakışıklısıdır Mehmet. Ne şuttu be!.. Emre’nin her oynadığı 90 dakikaya sevineceğiz biz. Türk futbolu kazanıyor. Balta mı? Yine durgun. Manisa’dan bilmesem ‘Balta değil nacak gelmiş’ demek mümkün. Bekleyelim. Rahvan temponun, ‘Köfteci İsmail’in revanisi lezzetindeki, gollerinin sahibidir, ilk yarı ev sahibi. Mehmet’nin güveni, Sabri’nin güvencesi. Aykut devamlı oynadıkça, çok kutlanır çok. Öyle iki Cangele topu çıkardı ki... Of offf...
Tolunay Kafkas, sağlam adamdır, sağlam takım yapmış. Gollerin telaşsız ve kolay oluşu, oyunun Kalli’nin elinde olduğunu düşündürmesin kimseye. ‘Topun canı isterse’ derler ya! Öyle birşey işte. Topuz’un gürz gibi olup, Ünal’ın ‘yakarım ha!’ demesi, Saidou’nun da her fırsatta Aykut’un burnunun dibinde gezinmesi... Konuk güzelliklerinin, gole dönüşmeyen şekli.
Futbolcular Dereli’ye mırıldanmaya çabaladı ama tınlamadı. Deneyimli hoca, taviz vermedi! Çokça düdüğü de, yanlışa çaldı.
Zaman zaman kara şanzuman gibi cartlatılan Galatasaray, parmak sokan olmazsa, otomatik vites keyfi verir ve gider. Anlayana!
‘’Tadı yok!‘’
Osmanlı zamanı zabitlerinden biri, emir eriyle Bükreş’e gider ve kiraladıkları eve yerleşir. Bir süre sonra erin dalgınlığı ve sakarlığı zabitin dikkatini çeker ve sorar, “Bana bak! Evdeki yaşlı hizmetçiyle halvet mi oluyorsun sen?” Er derin bir iç çeker ve cevap verir, “Oluyom komutanım, oluyom da tadı yok!”
Galatasaray’ın yaşlı teknik direktörünün de tadı yok. Takımın oynadığı futbol zevk vermiyor. O kadrodan böylesi ürün almak, büyük marifet ister ve beceriyorlar. Futbol şubesi ve teknik yönetim el ele, binmişler bir alamete ama onlar değil, Cim Bom gidiyor kıyamete. Zar zor kadro oluşturan Ertuğrul Sağlam karşısındaki Kalli üretimi böyle mi olmalıydı?
Kanatları olmayan, göbeği çatlak Galatasaray, Beşiktaş karşısında fark yemediyse, şükretmeli. Volkan ve Balta’dan oluşan sol kanadın çalışacağını zannetmek abesle iştigaldir. Ekstra hiçbir özelliği olmayan iki adam ve o taraf iptal. Barış ve Sabri kulvarı da öyle. Eeee o zaman geriye ne kaldı? Topal’ı yalnız bırakıp, topal etmişsin. Arda nerede oynayacağını şaşırmış. Barış mı? O kendini aşmış! Boyun kadar oynasana sen. Derin işlere girdikçe, takımı dibe atıyorsun.
Sonunda bana da kadro yaptırdı!
Bunca senedir yorum yaparım... Hiç kadro kurmazdım, Alman’ın sayesinde başladım! Uğur mükemmeldi, sakatlandı. Koy sağ arkaya Song’u... Yanında Emre ve Servet, ötede de Volkan. Mehmet Topal banko mu? Evet. Yanında Barusso mu olur, Barış mı? Sağ ve sol kanada Sabri ve Arda... Forveti de sen tamamla Karan mı? Nonda mı? Şükür mü? Hangisine doğru dürüst top gelse atar nasılsa... Ama bu diziliş ve anlayışla, forvet asist lezzetinde topla buluşamıyor ve kendi üretmeye çalışıyor. Olmuyor.
Nasıl bir garabettir bu!
Kalli ‘bir iş nasıl başlarsa öyle gider’ felsefesi temsilcisi sanki. Yanlış başlıyor ve ısrarla devam ediyor. Üst üste bunca maç ve hep tribündekilerden farksız seyreden bir yapı. Sfenks gibi bakıyor ve asla müdahale etmiyor. Böyle şey olur mu? Hele hele Galatasaray’da...
Trilyonlarca liralık transfer yatırımı yapıyor ve yararlanamıyorsun. Nasıl bir garabettir bu?
‘’Tarih yazdı mı?‘’
Karşılıklı pas hataları ve kaybolan toplarla başladı oyun. Kolay değil tabi, biri liderliği, diğeri ayağına gelen zirve şansını kaybetmeme telaşında. Biraz toparlandılar sonra. Ama bu sefer de, savunmaların yerleşim hataları başladı. Zan, Tello’nun vuruşunda, Gülhane Parkı’ndaki Nazım’ın ‘ceviz ağacı’ gibi, kimsenin farkında olmadan kale dibinde! Yetişemedi. En kritik yerde, Mercimek’in ayağı kaydı az sonra. Sağlam’ın da hayatı kayacakken! Rüştü yetişti. Yaşanan pozisyonumsu şeylerin nedeni, sporcu yeteneği değil, beceriksizlik ve dikkatsizlik ürünüdür yani! Gol yeriz korkusuyla, apışmış 22 topçu! İlk yarı sonlarında Servet de, nazire yapmadan duramadı Mercimek’e! Beşiktaş’ta atamadı ve devre ev sahibi baskısı altında bitti.
Kalli doğru çözümle çatırdayacak Beşiktaş savunmasını göremedi. Aynı kadroyla başladı ve Kara Kartal adeta çöktü üzerine. Cim Bom’u korner manyağı ettiler önce ve külliyen savunmanın hatalı durduğu yerde de attı golü Nobre: 1-0. Balta, nacak kadar bile iş yapmıyor ama Alman umur etmiyor. Aykut cansiperane kurtarmasa 2, yine Nobre’yle 3 olacak. Hoca mı? Uyuyor! Belki 5 uçağına yetişmek için uyanacak! Oyun içinde bu kadar etkisiz kalan bir teknik adamı tarih yazdı mı?
‘Mükemmel oynuyor’ dediğimiz bazı Galatasaray futbolcuları gaza gelmiş, oyunda ‘Kalipso’ yapmaya yelteniyor. Dans pistinde düştüğünüzde sadece kendiniz mahcup olursunuz ama sahada milyonlarca taraftarı kahredersiniz. Basit oynasanız ya!
Yere göğe konulamayan Kalli ve yerden yere vurulan Sağlam... Sizce hangisi teknik adamlık dersi verdi?
‘’Papila ve Çakır‘’
Gerçek suçluları tartışmıyor, dönüp dolaşıp hakem infazına takılıyoruz. Papila’nın ipi çekilmesi sürecinde yazmıştım, ‘Bu tarz hakemlikte milattır, doğru algılanmalıdır.’ Algılanmadı ve yediler Papila’yı. Oysa Türk futbolu, o örnek sonrası ivme kazanır ve kalkınırdı. Kulüpçülüğün fasid çerçevesine sıkışanlar, futbolumuza bu şansı tanımadı.
Cüneyt Çakır doğru bir maç yönetti. Yanlış mı? Sporcuların, yöneticilerin kural bilmemesi. Bilenlerinde muhtelif hesaplar çerçevesinde, vatandaşı yanlışa yönlendirme hevesi. Bir kısım medya, sanki ‘Kanarya sesi’ gazetesi. Bu gayretkeşlik büyük zarar verdi yıllarca kulüplerine. Gerçekler değil, arzular yansıdı hep. Doğrunun değil, yanlışın peşine düştüler. Son kupa maçı da öyle... Lugano’nun ‘mayın’ olduğunu biliyorsun ama göz yumuyorsun. Maç başlamış, farkında mıydı Fenerbahçe? Volkan’ın olağanüstü kurtarışları olmasa, ne olurdu tabela? Çakır Deivid’i yakalasa ve atsa yine mi haksız sayılacaktı? Fenerbahçe yeterince konsantre olmamasının, bedelini ödedi... Esasa uyanan yok, varsa yoksa bahane.
Papila sonrası Çakır da infaz edilirse, hakemlik 10 sene daha geriye gider. Güven, cesaret ve özgürlük değerlerini iğdiş edersiniz tüm hakemlerin. Futbolcunun hata yaptığı yerde, hakem de hata yapacak. Binlerin kabahati üç kişiye yüklendikçe, selamete erilmez. O kabahatli ordusu da zaten 3 kişinin arkasına sığmaz!
Sarı-Lacivertliler yanlış kriterlerde ısrar ederse, İspanya hüsran olur. Uyarıyorum! Kaç Avrupa serüveni eksik bitti, hep kabahatli hakemler mi? Mükemmel kadroya, Yıldırım’ın emeklerine yazık olur. Aynaya bakmak zorundalar. Dost acı söyler ve gerçek bu. Futbolcular kontrollü olmalı ve Avrupalı her hakemin Çakır kriterleriyle müsabaka yönettiğini öğrenmeli. Fenerbahçe medyası, hastalığa yanlış ilaç zerkedip zehirlemekten vazgeçsin artık. Zararı herkese.
Kalli ve Polat da hakemi beğenmedi. Ben de onların futbol uygulamalarını beğenmiyorum. Leverkusen rezaleti ve Kasımpaşa azizliğinin faturasını futbolcularına çıkartan düşünce, şu maç sonrası utanmış mıdır acaba?
‘’Gözüne gözlük!‘’
Nereden bilsin Lugano, bu ülkede ‘gözüne gözlük’ dedin mi, arkasından gelen kafiyeyi. Öğretmemişler! Faka bastı, ikinci sarıdan kırmızı. “Fenerbahçe’nin Sevilla’da kaldığını düşünmüyordum” desem yalan olur. Sanki İspanyol gitar ve kastanyet eşliğinde Flamengo esintileri. Ya futbol? Oysa Cim Bom, Matador dikkat ve iştahıyla başlamış geceye.
Çakır’ın düdüğü yerine kalk borusu mu gerekliydi acaba Fenerbahçe’ye? İlk dakikada Volkan kurtarıyor, ardından Şükür 1-0’a getiriyor, şakıması beklenen Kanarya’da kıpırtı yok! Galatasaray’ın yaptığı basit oysa! Her pozisyonda topun ve rakibin karşısında mutlaka oluyor. Hele hele Mehmet Topal her yerde var. Çakır da öyle, yönetimi şahane.
Lincoln’ün alemde çıtırlarla düşüp kalktığı, magazin köşelerinde de... Sahada bari yapma be birader! Lincoln artistlikten kart hamili. Haklıdır hakem. Şükür gençlik günlerine taş çıkartırken, Karan sambayla, futbolu mix etmiş adeta resital veriyor. Arda mı dediniz? Kolbastı’nın her versiyonu...Figür fışkırtıyor kerata.
İkinci yarı durdu Galatasaray. Kalli baktı, Zico doğru hamle yaptı, Semih’le. Kezman salladı, indirmek Gökhan’a nasip oldu. Şahane bir gol ve 1-1...Sonra ikinci sarıdan O da dışarı. Biri ‘Biz kupa aslanıyız’ derken, diğeri ‘makus kupa talihimizi değiştirmemeye yeminliyiz’ diyordu. Kalli rakip iyice eksilince hücuma döndü! Nonda ve Serkan var.
9 kişilik Fenerbahçe hırslandı ‘Aslan acaba kafeste mi bağlandı?’ derken, Karan turu bağladı 2-1... Çakır’dan iki kırmızı daha Volkan’la, Lincoln’e. Böyle bitti gece.
‘’Azizlik olacaktı!‘’
Fenerbahçe yenilince düşündüm, ‘Kasımpaşa bir azizlik yapar mı?’ Elbette azizlik olacaktı! Ve oldu da. Ama bu işe Kalli’nin böylesi çanak tutmasına ne demeli? Kasımpaşa’nın sadece prestij için oynayacağını zannetmek, aymazlığın daniskasıdır. Hadi Alman uyanamadı! Ya futbol şubesi yöneticileri? Canaydın uyandırma servisi de mi kuracaktı?
Alman takımı paramparça etti, şube uyuyor. Bakar mısınız? Leverkusen rezaleti özrünü bile Başkan dile getiriyor. Her şey aklıma gelirdi de, Kalli inadının Gerets’e rahmet okutturacağı gelmezdi. Çocuk bile, Galatasaray’ı sahaya böyle dizmez. Koy Song’u sağ beke, yanına Emre, Servet, Balta. Önlerinde Sabri, Mehmet Güven ve Barusso, daha önde Lincoln, forvette Nonda ve Karan. Duruma göre Ayhan, Şükür, Serkan kullanılır, böylece çarşafa dolanılmazdı.
Ne yaptı hoca? Milleti birbirine kattı, üzerine de Emre ve Barusso’ya adres arattı! Sapasağlam adamları tavukkarası moduna sokmak, her babayiğidin harcı değildir, ama Kalli başarmıştır. Karanlıkta sinema salonuna giren ve sağa sola çarpıp, boş diye milletin kucağına oturanlardan ne farkı vardı, sahadaki anlayışın? Kabahat futbolculardaymış! O arkadaşın gazetede ilan servisi siyasete dalsın, spor bölümü ekonomi sayfası yapsın, siyasetçiler de magazin yazsın! Neler olur? Galatasaray’da vaziyet şu; kim nerede ve ne zaman oynayar belli değil.
‘Azizlik’ deyince aklıma Aziz Yıldırım geldi. Hani şu Rize meselesi! TFF seçimleri sonrası, Esenboğa’da hakem ve Yıldırım karşılaşıyor. Uygar iki insan gibi el sıkışıyorlar ve Aziz bey ‘10. yılımız, iyi yönet haaa!’ diye takılıyor. Bunu da orada bulunan biri etrafa yansıtıyor. Duyanlardan biri de Tunca Hazinedaroğlu... Çocukluk arkadaşı Abdülkadir Çakır’a söylüyor ve Rize Başkanı da Yıldırım’a ulaştırıyor. Mesele bir minik şakalaşmadan öte değil, ama nerelere vardı.
Sonuç: Demek ki sorumlu konumda olanlar, şakalaşmadan dahi kaçınacak. Çakır her duyduğu şeyden panik yapmayacak. Hazinedaroğlu da çocukluk arkadaşı dahi olsa, duyduğunu herkesle paylaşmayacak. Abartılan mesele budur!
‘’Helga bile!‘’
Kalli, sosisi, löp et doğrayıp, portakal, domates, armut, patates, ayva, pırasa, elma, lahanayla karıştırır!... Daha sonra da karabiber, kanyak, mayonez, maydanoz, pudra şekeri, şarap, ketçap ve hardal karışımı bir sos hazırlayıp, üzerine dökse!.. Daha bakarken midesi bulanan, Bayan Helga bile isyan eder, ‘Böyle rezalet olur mu, bizi zehirlemeye mi niyetlisin?’ der.
Bu işe, mutfakta dahi tahammül edilemeyecekken, Galatasaray’daki ziyankarlığa nasıl suskun kalınabiliyor? Akıl, mantık alır mı? Alman’ın rakipleri izlemediğinden kuşkulanıyordum, emin oldum. Bir gece önce Zico’nun başına gelenlerden kesinlikle haberi yok!.. Olsa, böylesine faka basar mı?
Bir teknik adam, ‘Ötekini oynatmasam, berikini neden oynattın, diye soracaktınız nasılsa’ demeye başlamışsa... Geçmiş olsun. Leverkusen rezaleti sonrası, Kalli’nin ifadesi buydu. Hoca başarıyı değil, vereceği cevabı düşünmeye başlamış. Malını biliyor demek ki! Yine olmayacak bir kadro, mevkiler çorba... Uğur Tütüneker gereği neyse, öyle sahada. Kalli mi?.. Çorbasına limon sıkmış, üzerine de pudra şekeri serpme peşinde!
Koskoca ilk yarı, Galatasaray’ın Nonda vuruşundan başka etkinliği yok. Bir tek dahi kanat akını yok. Savunma ve orta alan koordinasyonu yok. Yukarıda saydığım karışımın sirkesi eksikti! Kasımpaşa onu da tamamladı. 45. dakikada bir frikik ve durum: 0-1.
Orkun neden kıpırdamadı?.. Lincoln niçin hep yattı?.. Kalli karışımından mideleri bulandı da ondan! İkinci yarı da aynı.
Dün gece Galatasaray, olası şampiyonluğu kaybetti mi?.. Bilemem. Ama fena halde zehirlenip, yoğun bakımlık olduğu kesin.
‘’Harb-i umumiye!‘’
Rezaletin adını koymak Kalli’yi şişiren, öpen bir kısım kaleme kalsın... Uydurur onlar! ‘İstanbul’un sümsük Bayer Leverkusen futbolu, Almanya’da farklı’ diye kaç kez yazmıştım? Uyanmamış, önlem almamışlar.
Volkan’ın yalandan düşmesi, Damir’in yememesi ve Kiessling’in soldan kesmesi. Barbarez halı saha rehavetinde bıraktı: 1-0... Orkun neden hâlâ çizgidesin? Kiessling bu kez göbekten geliyor ve olmayan savunmayı 2 dakika sonra 2. kez deliyor: 2-0. İstanbul’da ‘Bunlar dışarıda kuzu, evde kurt’ demiştim ya!.. Daha betermişler... Barbarez, yine göbekten 3-0. Kalli’nin Aslanlar’ı(!) keşkül gibi.
Konya’nın karına, buzuna mazeret bulmasın kimse... Sen, elindeki zengin kadrodan yararlanmayı bilemezsen, badem olmak kaderindir. ‘Hele hele karşında Alman varsa’ diyeceğim, diyemiyorum. Galatasaray’ın başında da Alman var çünkü. Sakıncası?.. ‘Harb-i umumiye’den kalmış olması! Ehhh... Cinsi de ‘Nuh der, peygamber demez’ olunca... Ne yapacaksın?.. Melül melül bakacaksın.
Sabri ve Lincoln var ikinci yarı, bir de Servet’in ıskası. Kaçtı gol. Orkun nihayet bir tane kurtardı... Bir tane daha kurtardı. Ardından yedi!.. 4-0 şimdi. Sonra Servet, Kiessling’e yüklendi, penaltı 5-0. Kötü olunur da bu kadar mı olunur? Almanlar kötü, atmaya doyamıyor. Galatasaraylılar kötü... Onlar da yemeye doyamıyor! Veee... Barusso ilk golünü atıyor: 5-1.
Servet ‘Yine gol mü?’ diye sorduğunda; Orkun, ‘Hangisi olmadı ki?’ diyecek ve Yaşar’ın yerine tarihe geçecekti! Ucuz kurtuldular(!) Zaten buralara da ucuz gelmişlerdi, aynı etiketle gittiler.