Arama

Popüler aramalar

‘’Kofana olmayacaksın!‘’

1- Karl Heinz Feldkamp, sahaya hangi mantaliteyle çıkmalı? İlk maçta avantaj sağlamak için hücuma dayalı bir sistem mi seçmeli? Yoksa Ali Sami Yen’deki rövanşı düşünerek, daha dengeli ve kontrollü bir futbolu mu tercih etmeli?
Elbette ikinci müsabakayı düşünerek çıkmalı... Yani doğru strateji, elbette tedbirli... Fenerbahçe’nin üzerine yelken yepelek kim gittiyse, lodos yemiş balık gibi karaya vurdu. Alex de Souza ve arkadaşları karşısında ‘kofana’ değil, ‘köpek balığı’ standartlarını yakaladın, yakaladın... Yakalayamadın, yandın... Teknik kadro mantalitesi değil, Cim Bom ruhunun söz sahibi olmaya çalışacağı bir derbi sanki bu.
Bu ruh, Bursaspor ve Ankaragücü karşısında iyi durdu da, ya Fenerbahçe?

Kader bölgesi, Cim Bom’un kale önü
2-
Derbinin kader adamları kim ve kader bölgeleri neresi olacaktır?
Kendi yönetimi ve Kalli’since, düşüncede yer ile yeksan edilen Galatasaraylı futbolcular arasında zafere yönlendirebilecek bir beyin kaldı mı? Kaleci Orkun Usak’ı mı, yoksa Hakan Şükür’ü mü, veya Ümit Karan ya da Arda Turan’ı mı kader adamı ilan edelim?
Yoksa Mehmet Topal, Servet Çetin , Emre Güngör ve Uğur Uçar’ın bir mucizeye imza atması için dua mı edelim?
Gecenin kader bölgesi her iki yarıda da, Galatasaray ceza alanı civarı ve kale sahası olacaktır.

UEFA’yı aldı, Kadıköy’ü alamadı!
3-
Galatasaray, Kadıköy’deki en son galibiyetini 1999’da aldı. Cim Bom, bu kez şeytanın bacağını kırabilir mi? Bir skor tahmininiz var mı?
Galatasaray; UEFA Kupası ve Süper Kupa’yı bile aldı ama, 1999’dan beri Fenerbahçe’yi Kadıköy’de yenemedi. Yani şeytanın bacağı değil, Fenerbahçe’nin taraftarı ve sporcusu, elbette teknik kadrosuyla daha iyi hazırlanması ve konsantre olması, doğrusu bu... Cim Bom bu konuda çoook gerilerde kaldı.
Sözde gerçeğe en yakın tahmini, 2000’de yapmış ve golleri ‘Kadıköy’e neyle taşıyacaklar?’ diye de sormuştuk.
Sonra?
Fenerbahçe Teknik Direktörü Turhan Sofuoğlu, Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim’i nafile namaza durdurmuştu!
Bacak mı, nacak mı?
Her neyse, uzun süredir daha sağlam Kanarya’da.

Aziz beyin tansiyonu fırlar...
4-
Ligin ilk yarısındaki Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde Saracoğlu’nda müthiş güzel bir atmosfer vardı. Olası bir Galatasaray galibiyetinde sizce bu ambians bozulur mu?
Sadece ambians değil, çok şey bozulur...
Önce Aziz Yıldırım beyin şekeri ve tansiyonu fırlar, sağa sola çatar.
Mahmut (Uslu) ve Murat (Özaydınlı) beyler yönetici locasında ‘Düztaban nerede?’ diye arama yapar.
Her iki Nihat bey (Özdemir-Özbağı) ve Şekip bey de (Mosturoğlu) denge kurmaya çabalar.
Tribünlerse, şeref locasından bir işaret gelmedikçe ve içlerinden birileri de provakasyon çabasına girişmedikçe, örnek tavrını sürdürürler.
Kameraya yakın bir iki kız ağlar.
Hepsi bu kadar...

03 Şubat 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Deli dana!‘’

Galatasaray sisteminin adı ‘deli dana’ olmalı. Ne zaman, ne yapacağı belli olmayan bir uygulama şekli olmalı bu. Beşiktaş maçı öncesi Şükür ve Lincoln, Rize yolunda Şaş, Başkent’e doğru Sabri ve işte Kalli! Böylesi akıl ve mantık ölçüleri dışı uygulama, Galatasaray için başarıya giden yolmuş! Öyle değerlendiren aklı evveller var.
O halde trilyonlarca harcamaya ne gerek var? Kadroya yıldız alacağına, bir vagon ucuz adam bul, her hafta üçünü-beşini salla ve başarıyı yakala! Yanlışı yanlışlarla düzeltemezsiniz. Kalli yanlış seçimdi. Yaptıkları da! Ama Polat ve Sezgin arkasında duruyor ve Canaydın da anlaşılmaz şekilde sessizce izliyor. Cim Bom mu? Eriyor.
Lider olma hali kandırmamalı kimseyi. Takım özgüvenini tek maçlık onur savaşlarıyla kazanamaz. Bir-iki gider ama sonra tökezler. Güven duygusunun olmadığı yerde, başarı da olmaz. Ne zaman anlayacaklar, yer ile yeksan olunca mı?
Geçtiğimiz pazar, Ankaragücü futbola uzak bir gece yaşarken, Galatasaray yakın mıydı? Hayır. 7-8 dakikalık kıpırtı, golleri getirdi. Hepsi bu. Doldur boşaltlarla bezeli futbol anlayışını izah etsin biri. Nerede duracağını dahi bilemeyen Paulakukas ve Da Silva’lı savunma, her maç karşı tarafta bulunsa mesele yok ama bu kez rakip Fenerbahçe...
Çok bilenlerin (!) anlayamadığı da işte bu. Kolay rakipleri geçer, az dirençlisine rastlarsanız, batağa saplanırsınız. İlk yarı herkesi 7 puan geçtiniz ama finalde 3’lüğe takıldınız. Acaba neden? ‘Galatasaray taraftarı, camiası ve yönetimiyle büyük bir aymazlık içinde.’ Uyarıyorum.
Kalli geçmişte yaptığı gibi, takımı yeniden kuracakmış! Balık hafızalılara hatırlatmak gerek... Yeniden yapılandırıldığı söylenen kadroda Tugay, Suat, Bülent Korkmaz, Okan, Arif ve Hamza, Mustafa Denizli’den kalma değil miydi? O sezon Hakan Şükür’den başka yeni gelen ve başarılı olan var mı? Ökkeş Polat ‘kemikgöz’ olmasa acaba o transfer de gerçekleşir miydi? Hayal aleminde dolananlar şöyle bir düşünsün ve geçmiş zaman yaşananlarını anımsasın. Kalli kadro kurmuşmuş. Hadi be!

01 Şubat 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mesaj kime?‘’

Dün gece Galatasaraylı futbolcuların saygı duyulası mücadelesi düşündürdü: ‘Mesaj kime?’ Sanırım önce Kalli, sonra da yönetime! 2000 sonrası Cim Bom, Lucescu hariç diğer tüm teknik adamlar ve yönetici marifetlerine rağmen şampiyon olmayı başarmıştır. Belki bu sezon da yine öyle olacaktır. Yeter ki sahaya çıkacak 11 kişi kalsın!
Konuk, uzun toplar ve Arda hünerlerine bel bağlamıştı, yanılmadı. 66 numara rakibi 66’ya bağlayan adamdı. İlk yarı paylaşılacak futbol değerleri de, pek yoktu ama 3 gol oldu. Dikkat çeken Sarı-Lacivert tribünlerin, Fenerbahçe taraftarlarını anımsatması. Onlar gibi ateşli, galibiyet beklentili!
Demirlek personelin ince ince malı götürmesine göz yuman patrondu sanki. Hele hele Da Silva Şükür’ü paketledikten sonra eve götürseydi bari! İbrahim Ege, Karan’ın altından sağlam çıktı, ki büyük meseledir. Ardından da Servet’i yere serdi. Ege’ye helal olsun valla... İlk yarı sonlarına doğru peş peşe geldi goller. Düştü ‘gücün’ gardı. Lacivertli tribünlerinde!
Karan’ı direk, Şükür’ün vuruşunu da Kırıntı önledi. Ondan sonra Kırıntı da yetmedi. Aslan çok mu acıkmış ne? Volkan şahane vurdu, Serkan çeldi, Arda itti, kaleci onu da ittirdi ama Şükür’e yetişemedi 0-1. Az sonra Arda’nın Murat’tan kaptığı top ve 0-2. 66 yine sahnede! Soldan topu ustaya indiriyor ve Karan içeri. Dakika 43, skor 0-3. Bitti devre.
İkinci yarı karşılıklı gidip geliyor top ve dakika 84, Çalık’la 0-4. Fenerbahçe’yi anımsatan taraftar bağırıyor ‘Yönetim istifa!’ Haklılar! Ankaragücü daha önce Galatasaray’ı hep yenmişti ya. Bu sefer olmayınca kızdılar!

28 Ocak 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yargısız infaz!‘’

Galatasaray yargısız infaz uygulama merkezi mi oldu? Suçlu suçsuz, giden gidene! Son kurban; Sabri ve daha gönderilecekler de varmış... Öyle söylediler.
Galatasaray yönetilemiyor! Tekrarlıyorum ‘Yö-ne-ti-le-mi-yor!’ Yıllardır sergilenen tutarsızlıklar yetti be! Kulübe en büyük zararı veren yöneticiler, ama dönme dolap gibi, biri gidip biri dönüyor. Futbolculara yargısız infaz da sürüyor. Nasılsa arkaları yok. 2-3 yalaka gazeteci bulur, onlar aracılığıyla beyin yıkarsın ve olur biter. Peki kim yaptı 200 milyon dolardan fazla borcu? Üstelik onca gelir ve sponsor katkılarına rağmen? Futbolcular herhalde!
Son kurban Sabri... Bu çocuk kaç yaşında geldi Galatasaray’a? Bunca yıldır camia etiğine uydu da, şimdi ne oldu? Minicikken altyapıya gelen çocuklar 20’li yaşlarda zıvanadan çıkıyorsa, kendine bakacaksın! Yetiştirmeyi, eğitimini becerememişsin demek ki. Kendi eksiğini boş geç, saçma sapan nedenlerle sporcuyu ye. Güzel iş! Merak ediyorum, garibanın çocuğuna bu davranışı reva gören, aynısını kendi çocuğuna uygular, kapı önüne koyar mı? İnsan Allah’tan korkacak biraz.
Sabri, Yunanistan maçının yıldızıydı, sonra yine milli maçta sakatlandı ve toparlayamadı. Sen büyük kulüpsen, yıldız adayın için gerekeni yapacaktın. Yapmadın. Futbolcu iyiyse benden, kötüyse kendinden! Ne biçim felsefe bu? TFF Başkanı, Avrupa Şampiyonası’na gidilmesini kendine mâl eder, reklamda baş köşeye çöker. Kulüp yöneticisi transferi için (!) ‘Amerika bile tez konusu olur’ der. Fıslar, kulübün öz evlatlarını yer. Devran da döner! Yanlışı yanlışla düzeltme işi Türk futbolunun kaderi mi?
Kalli esmiş gürlemiş! Sen geçen sene Ahmet Akcan’la Bursa’da müsabaka izleyip, etrafa da gülücükler dağıtmıyor muydun? Şimdi ne oldu da ateş püskürüyorsun? Nisan, mayıs, haziran yetmedi. Transfer sezonu geldi geçti, ara transfer de geldi geçiyor, ama Kalli gelemiyor. Hep iş üstünde! 58 milyon dolar para verildi, hocayı tatmin edecek icraat gerçekleşemedi. Bekle ‘felçkamp’ dirilecek diye. Takım öldü be! Belli bir yaştan sonra ne yapsan, ne harcasan boşa çabaymış. Ama yönetimden uyanan yok ki!
Galatasaray yalan yanlış gidiyor ve Canaydın da bakıyor! İnanın insanın aklı almıyor, nedir bu?

27 Ocak 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hoş geldiniiiiz!‘’

Dünün Galatasaray yorumları, Arif Susam’ı hatırlattı. Anons ederdi Susam ‘Hoş geldiniiiz Abuziddin bey, sefalar getirdiniz Zühtü bey’ diye, şarkının orta yerinde bile. Ben yazının başında anons edeyim bari...
Hoş geldiniiiiz Sayın Balakıtan...
Sefalar getirdiniiiz Sayın Geçgelen...
Buyursunlaaar Sayın Uykudagezen...
Kalli’nin saçma sapan işler yaptığını ve faturanın da mutlaka çıkacağını ne zamandan beri yazıyorum ben? Ağustos’tan itibaren. Peki arkadaşlar ne zaman uyandı? Ocak sonunda. Yani Mart karı yağması günlerine az kala! Benim kara şanzuman BMC dahi bu denli inat etmez, çoktaaan hedefe varırdı. Bunlar onun kadar bile, yavaş ve devri düşük olamadı. Daimi ambeledeler, gürültü çok ama icraat yok.
Cim Bom teknik kadrosu aklın almayacağı yanlışlar yapmış, futbol sorumluları bilmem nereye bakmış? Sonuçta Kalli haykırmıştır; ‘Utanıyorum’. Başka? ‘Geniş kadro olmayınca!’ diye de hayıflanmıştır. Burada ‘Bouzid geliyor, Carrusca kalıyor, ama Emre Aşık, Orhan Ak, Hasan Kabze, Mondi, Tomas, Cihan, Necati, Ferhat, Anıl nasıl oluyor da bedavaya gidiyor?’ diye yazdığımda ‘Galatasaray yenileniyor’ diye methiyeler düzen, alkış tutanlar şimdi uyandı. Cenaze kalkmak üzere, sormayı akıl etti koro: ‘Bu gidiş nereye?’ Ziyan olan 58 milyon dolarlık transfer için, kına yakmaya!
Hoş geldiniiiz, sefalar getirdiniiiz... Sayın Balakıtan, Geçgelen ve Uykudagezen abilerimize bu şarkı ‘Hadi... Hadi... Hadi...’ İsterseniz Fatih Ürek, istemezseniz Seda Sayan’dan...

25 Ocak 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dalga mı geçiyor?‘’

Kekeme büfeciye ‘Bbbbbi mm mmm mal malboro’, ‘mm mmm mal malboro yyyok’ dedi büfeci. Başka biri geldi; ‘parlament lütfen’, büfeci, ‘buyrun parlament, başka arzunuz?’ Kızdı kekeme, ‘be bee benle d d dalga mı ge ge geçiyorsun?’. ‘Y y yooo ooo onla dal dal dalga geçiyorum!’ dedi büfeci. Galatasaray’la da biri dalga mı geçiyor?
Elbette gençlere şans verilecek ama bu kadar da olmaz ki. Beş benzemezle rest çekip, kendi 10 Avro’sunu bile risk etmeyecek Kalli, hiç benzemezlerle, kulübün 100 binlerce Avro’sunu saçıyor. Alman’ın rakiplerini izlemektense, yerli dizi peşine düştüğünü zannediyorum. Yoksa böyle bir kadroyla çıkılır mıydı? Akıl alacak gibi değil.
Osman Özdemir... Nasıl bir forvet oyuncusu olduğu pek hatırlanmaz. Ya basketbolculuğu? Hiç hatırlanmaz. İkisinde de mükemmeldi. 50 gram basketbol bilgisi olan OFTAŞ’ın oyun felsefesini çözer. Ya sepet topundan çakmayan? Sepet gibi bakar! Hızlı hücum, çabuk dönüş, ‘man to man’ ve ‘alan savunma’ üçlük şut, turnike hepsi Özdemir’in ekibinde.
Emre... Fundemental eksiğin nedeniyle ‘duruş’ hatası yaptın. Ya adamını kaçıracak, ya da faul yapacaktın. Faul ve Serkan’ın 3’lüğü 1-0. Daha sonra da nefis bir turnike gösterisi Sandro’dan ve 2-0. Daha ne 3’lük ve turnike denemeleri, şahane alan ve adam savunması örnekleri OFTAŞ’tan. Bir şut daha oldu, şimdi tam 3’lük. Hepsi OFTAŞ’tan. Galatasaray’ın yabancıları Carrusca ve Bouzid dökülüyor, yerlileri dağılıyor. Ve insanın aklına şu geliyor; ‘Kalli Galatasaray’la dalga mı geçiyor?’
Hem ayıp, hem yazık!

24 Ocak 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kazanamazdı!‘’

Galatasaray uzun süredir hasret kaldığı taraftarına kavuşmamış olsaydı, kazanamazdı. 90 dakika sonrasını şöyle bir düşündüğümde, iyice emin oldum ve söylenmekten kendimi alamadım: “Bu maçı, bu takım kendi başına kazanamazdı.” Neden? Gerçekten genç ağırlıklı bir kadrosu var Cim Bom’un. Sivasspor, Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin rahat galibiyetleri sonrası zaten var olan baskı iyiden iyiye arttı. Üzerine de Bursaspor’un futbol değerlerinden çok, sertlik aksiyonlarına baş vurması ve Galatasaray futbolcularının da rövanşa (!) hazır olması! Düşünün baskıyı.
Böylesi kritik bir ortamda sporcuların sakatlanan motivasyon ve gereksinimleri olan hırs değerlerini, tribünler artıya geçirmiş ve Sarı-Kırmızılılar çok zor bir rakibi 3 puanla geçip gitmiştir.
Oyunun tamamında ev sahibinin ‘İşte yüzde 100 gol’ diyebileceğimiz bir pozisyonu yoktu. Tek sayı da İsmail’in gafleti ve Nonda’nın mükemmel gol vuruşuyla geldi. Aybaba kavga yerine futbolu seçtiğinde de, tek devre yetmedi konuk ekibe. Ama tribünlerin tüylerini diken diken eden Bursaspor pozisyonları ve Orkun kurtarışları çokçaydı. Servet ve Mehmet Topal da paragraf açılması gereken değerler bence.

Bu destek sürmeli
Zaman zaman kolay ve çabuk oyun tercihleriyle ‘İşte oldu’ dediğimiz Galatasaray, bazen tanınmaz hale gelebiliyor. Bu durumda taraftar aksiyonunun devreye girmesi ve işi çözmesi şart. Genelde yalnız bırakılan takım, nihayet aradığı olumlu tribün katkısını buldu. Umarım gelecek karşılaşmalarda da aynı etkinlik devreye girer. Çünkü Lincoln, Ayhan, Okan, Linderoth ve Hasan Şaş gibi değerlerinin sakat olması nedeniyle, zaten sıkıntı yaşayan Cim Bom, bir de taraftar yokluğu nedeniyle eksik kalırsa, hedefine varamaz. Yazık olur emeklere.

Bir papaz şart!
Mehmet Topal muhteşem oynuyor, ama yanına bir futbol papazı şart. Hem oyunu yönlendirecek, hem yönetecek hem de yön değiştirecek. İşte o zaman Topal’ın performansı, sağlamlara (!) taş çıkartır. Bu isim Basinas olmalı. Milli maçlarda neler yaptığını gördük. Mal ortada ve kalitesi belli. Daha ne diyeyim ki? Taraftar geldi, bir de futbol papazı geldi mi? Olur gibi!

22 Ocak 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kupa hatırası!‘’

Bursa’da oynanan son müsabaka Galatasaraylılar’da iz bırakmış, belli... ‘Kupa hatırası’ anılarının tazelendiği geceydi! ‘Sizdeki marifetler(!) bizde de var’ uygulaması ilk sözcüsü Barış’tı. Barış harbiden savaşa girerken, Egemen’in egemenlik(!) gösterileri izleniyor.
İsmail Güldüren mi? O sertliğiyle Galatasaray’lıları, ıskasıyla da Bursa’lıları ağlatıyordu! Nonda adeta mermi gibi çaktı: 1-0. Bu esnada Cem Satman’ın önünde öyle işler oluyor ki... Yardımcı hakeme cop, kalkan, kelepçe ve biber gazı şart sanki! Aksi halde genç hakem de yamulabilir, katılmak zorunda kaldığı ‘dıgıdık’ gösterilerinde!
Cim Bom ‘baklava sistemiyle oynuyor’ diyorlar... Nonda da ‘Vezir parmağıdır’ o tanımlamanın kıvamında. Savunma da meşhur Boşnak tatlısı ‘Hurmacık’ olmalı... Emre’li savunma sert, diri ve üstelik de lezzetli. Hele hele Servet’in gol öncesi mücadelesi... Nimet yahu bu çocuk! Volkan kendine geliyor, Uğur da pupa yelken gidiyor. İşimiz zorlaştı! Kalli doğru 11 çıkardıkça, sallama alanımız daraldı. Canaydın’a niyetliydim, ama Başkan’ın da Ankara’yı hatta FİFA ve UEFA’yı fethettiğini biliyorum.
Aybaba, ‘Bir ıska daha yapar mı?’ yoksa ‘Yıldırım atar mı?’ korkusundan mı nedir bilmem, Güldüren’i çıkardı ve Koray’ı aldı. İkinci yarı Barış’ın düşmesiyle başladı. Penaltı mı? Hikaye! Oyunu belki de mecburen geride kabullenen Bursa, Volkan’la çıkmaya çalıştı. Ya savunma ya da Orkun gole izin vermedi. Fazlaca niyetleneni de, Servet bitirdi! Nonda ikinciyi kovaladı, olmadı.Son dakikada yaşanan rezillikler de futbol denilen güzelliğe hiç ama hiç uymadı.
Baltası, topalı, genci, ihtiyarıyla Galatasaray iyi gidiyor. Daha ne olsun?

21 Ocak 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI