‘’Hormonlu basın!‘’
Sabah’ın beslemelerini Hıncal abi dile getirince, birtakım hormonluların da akla gelmemesi mümkün mü? Bunlar doğruları değil, işlerine geleni vurgular. Yıllarca ağlama duvarına dönen sütunları, işler azıcık iyi gidince, küstahça sırıtan köşe karikatürlerine dönüştü. Tetikçilik bir yaşam biçimi oldu medyada. Kraldan çok kralcılığın endazesi öylesine kaçtı ki, tutabilene aşk olsun.
Aziz Yıldırım başarılı. Elbette Fenerbahçe de başarılı. Şampiyonlar Ligi’nde finale kadar uzanmaları, hatta kazanmaları hemen hemen her yurtseverin arzusu. Bu düşüncemizi hiç komplekssiz ve uygarca dile getirdik defalarca. Spor etiği ve insan kalitesinin gereği de böylesi olmalı. Ama Emre Aköz ve spor sayfalarındaki benzerleri, toplumu germe iştahları adına elinden geleni ardına koymamakta ısrarlı.
Bizler Cihan Oskay meselesine, Genel Kurmay’a girmesi yasak yönetici kabahatine, Ataşehir rantına balıklama dalmadıysak, şundan veya bundan çekindiğimizden değil, futbolumuzda beyaz sayfa açılması umudumuzdandır. TFF yönetimince en kritik noktalardan birine atanan, ‘Sustalı Kemal’ tercihine de, kulüplere doğru pencereden bakacağı umuduyla sessiz kaldık. Ülke kritik günler yaşarken, farklı birimlerde de ‘karmaşa hali’ ilanının, yurdumuza zarar vereceğini düşündüğümüz için durduk.
Ama bir taraf huzur ve barış ortamı peşinde koşarken, diğeri ‘Fırsat bu fırsat’ der ve malı götürmeye kalkışırsa olmaz. Galatasaray’a yapılan haksızlık değil, daniskasıdır. Bu ceza Tahkim’den dönse de, fikrim değişmez. Böyle şey olur mu? Eğer en ufak olumsuz tezahüratta böylesi ‘kör gözün parmağına’ felsefesi uygulanırsa, hangi kulüp tribünü ceza yemez?
Cüneyt Çakır’a düşük not veren gözlemci zihniyetinin uzantıları her tarafı sarıp sarmalamış. Bir kısım medya desteği de arkalarında ve meydanı boş zannediyor, ama yanılıyorlar. Türkiye’nin final oynayabileceği bir şampiyona öncesi, birlik ve beraberlik gereğine inananlara karşı, hakkaniyetten kopuk uygulamalar yapılamaz. Yapılmamalı. Hormonlu basın ve sustalının gözlemcileri de, organik üretime geçmeli! Milletin daha fazla kanser vakasına tahammülü yok çünkü.
‘’Aman dikkat!‘’
Acaba kime “Aman dikkat!” demek lazım? Futbol şubesine mi, sporculara mı, spor medyasına mı? Galatasaray’da bazı gençler şirazeyi kaçırmak üzere. Cezayı sadece kendileri çekse iyi de, Cim Bom’un hali ne olacak? ‘Balık baştan kokar’ söylemi bir bir realiteye geçiyor.
Kokuyu ilk salan Kalli... Türkiye’den uçağa binerken damarlar elastik, Almanya’dan bineceği zamansa Kalsit’i fazla kaçmış plastik. Sıhhi boru arızasının en büyük nedenlerinden biri stres! Hoca İstanbul’a dönmeyi sevmiyor, sıcak Euro’dan da vazgeçemiyor ve gerilimi damardan vuruyor!
Kalli’nin olmadığı yerde, tercüman göreve soyununca da, işin içinden çıkılamıyor. Galatasaray dersane olsa vekil hocayla idare eder de, ya trilyonların döndüğü futbol sektöründe? Başkan Polat şimdi neyin olup neyin olmayacağını, daha iyi göreceği mevkiide. Acil önlem şart. Pazar akşamı bu gerçeği görmüştür umarım. Ahmet Akcan; ‘Arda’ değişikliği ve bir dolu forvetle, futbol garabetine imza attı. Paçayı kurtardı da, hep aynı şans olur mu? Zirve ardından bakakalırlar, haberleri olmaz sonra.
Sarı-Kırmızılılar tüm tarihi başarılarını dayanışma ve birlik ruhuyla yakalamıştır. Bu teknik ekiple, böylesi bir başarı olanaksız. Kalan 7 haftada iç dinamikleri harekete geçirmek gerek. Nasıl mesela? Bülent Ünder olur, Bülent Korkmaz olur ve takımla el ele verilir. Seçim günü dikkatle izlediğim, yeni yönetim kurulunda varolan dinamizmi, bütünlüğü gördüm. Tüm doğru güçler harekete geçirilir ve pozitif enerji üretilirse, bu takım şampiyon olur.
Pazar günü Barış çıkış tünelinin önünde dikilmiş, meraklı gözlerle tribünü tarassut etmekte. Nihayet aradıklarını buldu, el salladı ve rahatladı. Aklı kenarda olan sporcu, sahanın içinde de olamazdı ve olmadı da zaten. Orada Ünder, Korkmaz olacak da, genç futbolcu başka aleme dalacak! Mümkün mü?
Şükür’ü haşlamaktan sorumlu Tombikcan, Doğancan, Batancan, Yalakacan hep aynı tarafa bakıp, aynı nefreti salmayın... Gelenlere bakın! Asıl onların başarısı lazım, öteki gidiyor artık nasılsa...
‘’Gene bana!‘’
Derler ya ‘Dön dolaş gene bana gel’. 2000’den beri söylüyorum, bu çocuklara sahip çıkın. O gün bu gün, yerlerine devşirmek istedikleri fuzuliler adına, Florya’ya birer ağaç dikilse orman olurdu! Okan döndü, sıra Şaş’ta. O’da fıtık olmuş. Yaşadığı yamukluklar sonrası ‘ince hastalık’ bekliyordum, demekki fıtıkla atlattı! Barış karış karış düşüyor. Benim değil, Jordan’ın karışı. Açtığında 41 buçuk santimmiş. Kaybolması az sürer yani. Sabri açık tribünden birine, kafayı taktı ama kime?
Güvenç Kurtar ekibini kişilikli oynatıyor. Attıkları gol, Cim Bom savunma defosu değil, takım olma ve çabuk karar verme becerisidir. Carlos’ları Fenerbahçe’dekinin saç transplantasyonu yapılmış hali. Güvenç, ‘Futbol transplantasyonu’ için de, yedi seans kaldı. Tamamlansın, siz o zaman görün dedi. Bekleyelim, görelim. Yusuf nihayet sahada. Uzun sakatlığı atlatmış, geçmiş olsun. ‘Futbol sanatının ender ustasını izlemek zevk’ dedim de aklıma geldi... Hocalar’a birileri öğretmeli futbol kalfalarla değil, ustalarla oynanır ve sonuca varılır. Okan İtalya’ya attığı golün benzerini, bu kez soldan attı. Boyu kısa ama adam usta. Yumurta topuk pabuç var da, krampon olmaz mı acaba? Topuk dedim de! Denizlispor’lular teker teker topuktan gidiyor. Böyle ince işçi tetikçi kim ki? Yahu Servet... Çalım at. At da bana at, İsmet Tongo’ya, Osman Şenher’e at. Futbolcu arkadaşlarına atma, çabuk pas yap. Cim Bom şuursuzca, tam takım bastırıyor ve şuur dışı bir gol geliyor. Servet’le gelen nimet 2-1. Servet be! Sen herkese çalım da at... Yeter ki böyle iş bitiren goller de at.
‘’Cesaretim kalmıyor ki!‘’
Temel fena halde öksürüğe yakalanmış ama devamlı müshil içiyor. Dursun sordu ‘Öksürüyorsun ama müshil içiyorsun, ne işe yaradı?’ Cevap verdi Temel ‘İşe yarıyor, çünkü o zaman öksürmeye cesaretim kalmıyor!’
Sevgili Doğan Hasol yazmış ‘On yıl kadar önce bir başkan adayının “Kulübü öyle bir hale getiririm ki bir daha kimse adaylığa talip olamaz”. Bu sözün doğru olup olmadığını bende bilmiyorum ama İnan Kıraç’ın aynı dönemde Lütfi Kırdar’daki mali kongrede ‘Beyler bir gün gelir, kongrelere gelecek cesaretiniz kalmaz’ dediğini dün gibi hatırlıyorum. Bu ciddi uyarıya rağmen Galatasaray yönetimleri, yanlış tedavi yöntemlerinde ısrar etti. Sonuç? Hayallere dahi sığması zor olan borç. Temel’in öksürüğe müshil uygulaması, kişisel tercihidir. Peki kulüp hastalıklarına uygulanan yanlış reçete faturalarının zararı kime? Milyonlarca Galatasaray’lıya. Başka? Kulübün malına mülküne.
Canaydın’a dönemin son darbesini Ünal Aysal vurmuş. Nasıl mı? Renk seçiminin son dakikasına kadar, Başkan’ı ‘varım’ diyerek oyalamış ve herkesi eşikte bırakmış! Polat hariç. Cengiz Özyalçın o gün itibarıyla, dış dünyaya küs. 250 milyon dolar katkı yapacağı beklenen Aysal, müthiş bir çalım atıyor ve Polat’a başkanlık yolunu açıyor. Hayırlı olsun.
Polat eski dostumdur. Yaklaşık 15 sene önce, Torino başkanı Calleri’nin odasında, Polat’ın ricası üzerine Şükür’e imza attırmış ve transferi sağlamıştım. Birkaç ay sonra Trabzon’da ‘takım Hakan’sız yürümüyor’ diyen Polat, Şükür’ü aratmış ve ‘alt yapıyı hazırladığını(!)’ söyleyerek, ‘Fenerbahçe maçına yetiştirelim’ demişti. Yetiştirdik! ‘At1 kin2 son3’ olmuştu netice. O operasyon ve Şükür’ün Galatasaray aşkı, Sakarya’lıya çok pahalıya patlamış ve genç adamın yaşamını alt üst etmiştik. Bu konudaki vicdan sızım asla dinmeyecek. Aslında Hakan’da Galatasaray’lılığa da, kazık yemeye de doyamadı ya!
Son yaşananları ve manüple edilen gazetecileri de biliyoruz. Taze işler bunlar.
Polat’ın futbolda tek sorumlu olduğu dönem, Temel’in öksürüğe müshil tedavisi uygulamasından farksızdır ve başarısızdır. Umarım başkanlık dönemini de benzer senaryolar, elbette hatalar üzerine kurmaz.
‘’Beş benzemez!‘’
Pokerciler vardır ya! Beş benzenemezle ha bire rest çekerler... Kazanma olasılığı rakiplerin deneyimine bağlıdır. Karşısındaki yetersizse yutturur, daha akıllıysa yamulur. Galatasaray’ın her maç beş benzemezle restleşmeye girmesi, pokerci zihniyetinin masadan sahaya inmesi değil de ne? “Sakatlıklar!” demeyin. Onları da biliyorum, idari, tıbbi, ekonomik, dünyevi sakatlıklar önce beyinleri, sonra adaleyi yumuşatır ve problem de masaya! Pardon sahaya yansır.
Galatasaray zor günler eşiğinde değil, içinde. Dün gece Gençlerbirliği, konuğu adeta evine kapattı. Aykut olmasa, Bakkal’ın adamları, gol yollarında ‘market’ standartlarında olsa, Kayserispor’un finaldeki rakibi daha ilk devre belli olurdu. Hafta sonu ligin dibini ilgilendiren kritik 90 dakika da, Ankaralılar’ın kafasını karıştırmış gibi. Ev sahibi bilmem kaçıncı korneri atarken, Cim Bom Arda’nın iki şutu dışında rakip alanda yok. Haftalardır yazıyorum, Balta ne kokan ne de bulaşan futbol anlayışıyla sol arkada olamaz. Barış ve Serkan evleri ayırmış. Almancının ev işi artınca, performansı azaldı. Dikkat!
Gençlerbirliği’nin kafası, Galatasaray’ın her tarafı karışık olunca botoks yüklenmiş kadın suratı benzeri bir oyun izledik. Anlamsız ve cansız. Gol de botokslunun ağzı diye, parmağını gözüne sokması gibi bir şeydi! Sabri’nin asisti ve Burhan’ın vuruşu: 1-0. Golde stoperleri ben göremedim. Sen gördün mü Turgay abi?
Geçen hafta ‘Arka sağ ve sol makas kırık’ demiştim. En önemli detayı unutmuşum, şoför yok... Şoför! Arızayla yamuk yumuk gidersin ama şoför yoksa şarampole yatarsın. Dün geceki gibi!
‘’Makası kırık!‘’
Sağ ve sol arka makasları kırık kamyon gibiydi, başlangıçta Galatasaray. Yük vuruldukça, yamuldu! Malı dengeli dağıtacak, yerleşim hatası yapmayacaksın. Oyunun başı ve Ankaraspor’un terse attığı iki top var, ikisinde de çatırdadı kasa. İlkinde Aykut, sıcak tencereye dokundu sanki! Elledi ve hemen çekti. Yanmadı! De Nigris uyanana kadar da iş işten geçti. Ankaraspor yine tehlikeli oldu fakat kamyon devrilmedi, Aykut şahane çıkardı.
Ümit Karan Brezilyalılar’a ders verecek nitelikte paslar atıyordu, Nonda çarşafladı. Az sonra çikolata renkli futbolcunun asistinde, Karan çarşaflamadı; 0-1. Galatasaray’ın taşıdığı yük, futbol güzellikleri değil de, hengame sanki. Burada futbolculara değil, dizilişe bakmalı. Göbekte Mehmet ve Barış, az önde Lincoln ve ileride Karan’la Nonda. Kanatlardan ne haber? Karan çok çabalıyor, Arda’nın esamesi okunmuyor. Sabri kulvarında üretim peşinde ama ya Balta?
Bütünlük zayi mi olmuş konukta? Özellikle savunma anlayışı topal! Mehmet Topal çok uğraştı, iyi niyeti Emre ve Servet’in çilesine ilaç gibi geldi. De Nigris ve Mehmet Yılmaz her uzun topa, Jaws gibi dalıp, savunmayı çatırdattı. Tita ‘Brasilian Cargo’ paket servisinden mi yetişme ne? İtinayla paketledi sahada da. Gol için çok uğraştılar, atamadılar.
Lincoln önüne gelenle düşüp kalkmaya devam! ‘Düşmez kalkmaz bir Allah’ doğrusunun futbol şube sorumlusu sanki! Gecenin yıldızı Aykut olup, Cim Bom ittir kaktır gidiyor ve futbolu prostatlının teşaşürüne benziyor. Kesik, kesik!
‘’Neler oluyor?‘’
Galatasaray camiasını izledikçe ‘Neler oluyor?’ diye sormamak mümkün mü? Yaşananları ‘kan kaybı’ diye tanımlamak dahi hafif olur. Vaziyet daha da öteye geçmiş ve çürüme sürecine girilmiştir. Bu değerlendirme tahmin değil, tespittir. Şahit olunanlar, varılan noktanın fotoğrafı olmalı.
Salı günü ‘Adnan Öztürk’ün mektubu’ konuşuluyordu. İçeriğin Adnan Polat’ı rahatsız ettiği de! Divan’a yazılmış, Öztürk’ün adaylıktan çekildiğini belirten mektup, Polat’ı neden rahatsız etti? Sevinmeliydi. Ciddi bir rakip yoktu artık! Ve başkanlık yolu engelsiz, açılıyordu.
Öztürk kapalı kapılar ardındaki adaylık dönemi ardından, yine kapalı kapılar ardında konuşulanlar sonucu, çekilmeyi yeğledi. Aylar önce Kalpakçıoğlu’nun, Canaydın’a yazdığı özel rapor elden ele dolaştı. Medyaya sızmadı, çünkü raporu ele geçirenler ‘Mart ayını bekleyelim, kapıdan baktırırsa, kazma kürek yaktırırız!’ dedi. Mart kapıdan baktırmayıp, bahar havası estirince gerek kalmadı demek ki!
Peki bitti mi? Hayır... Bir başka yöntem girdi devreye, Öztürk’ün eşi Zeynep hanıma ulaşan telefonlar! Adnan beyin ‘kaçak et kesimi’ konusundaki bilgiler ve sözde kasetler. Aile içi huzuru bozar bu tür iddialar ve düşündürür ‘Daha aday olduğumda böyleyse, ileride neler olmaz?’
Öztürk böylesi ucuzluklara pabuç bırakmamalıydı... Bıraktı. Aile huzurunun tüm değerlerin üstünde olduğu tercihine saygı duymak gerek. Ama... Her kim hayatım boyunca ‘Kaçak et kesimi yapmadım’ derse yalan söylemiş olur. ‘Köroğlu’na hiç çaktırmadım’ dediğinde de, sadece kendini kandırmış olur. Çünkü her kadın, malını bilir. Bilir de yüz göz olmak istemez. Akıllı kadınların en geçerli yöntemi ve doğru tercihidir bu.
Ankara’da Belpa reisinin bilinen eş sayısı 3. Ya bilinmeyen sevgili sayısı? İran’da polis müdürü Zarey, 275 kırbacı göze aldı ve 6 kadınla basıldı. Yeşil zamparaların dahi neleri göze aldığı yerde, Öztürk de sağlam durmalı ve çekilmemeliydi. Yazık oldu. Ben başkana başkan demem, kaçak et işine bulaşmadıkça! Bulaşanı değil, tillahını becereni geliyor. Hayırlı olsun.
‘’Çıkarlar inşallah!‘’
Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın’ı genelde eleştirdim. İşimizin gereği bu. Elbette doğru üretimleri de gündeme getirecek ve paylaşacağız, ama eksikleri işaret görevimizi de asla unutmayacağız. Canaydın Başkan’a karşı bu gerekliliği hakkınca yerine getirdiğimi düşünüyorum. İnandığım her doğruyu paylaştım. Yanlış tespitlerim de olmuştur mutlaka, ama benim hatalarımdan, okur kendi doğrularını tespit etmiş olamaz mı?
Özhan Canaydın ailesinden, işinden, sağlığından feragat etti ve Galatasaray için uzun yıllar emek verdi. Kapısına kadar gelinen projeler de ortada. Üstelik ülkenin her kesimince örnek gösterilen ve saygı duyulan, sevilen bir Galatasaraylı portresi hamilidir Başkan Canaydın. ‘Kendi kişisel işi için bir adım attı’ diyenin de alnını karışlarım. İşte bu portre Mali Kongre’de ‘Elveda’ diyor ve ardından kıyamet kopuyor. Üzülenler, şaşkınlık yaşayanlar ve durumdan başkanlık yolunda vazife çıkaran, hatta ‘Şerefe’ diye kadeh kaldıranlar!
Galatasaray değerleri ağır basan kesim (Orhan Yüce, Alp Yalman, Faruk Süren, Mustafa Sarıgül, Ali Dürüst) durumun vehametini fark etti ve bir dizi girişim gerçekleşti. ‘Geçmiş zaman’ kriterlerinin aynı yerde kaldığını zannedenler, fena halde yanıldıklarını anladılar. Çoktaaan bitmiş o günlerde pek fark etmemişler. Camia başka yerde mi artık?
Özhan Canaydın’a başkan adayı olduğu günlerde, yine bu köşede yazmıştım: “Sakın gelme! Kendini yakarsın. İşler bildiğin gibi değil” diye. Geldi ve gördü! Şimdi de bir şeyler yoluna girmek üzere... Başkan aldı başını gidiyor. Ben çok ters adam gördüm ama bu kadar da tersini görmedim. Kendi kendini yedi, sağlığını riske etti, çok önemli işleri de bitirdi ve ‘Elveda’ dedi.
Adnan Polat’a yakışan, hemen adaylık ilanı değil, “Biz başkanımızla çok önemli mesafe katettik. En kritik dönemi beraber yaşadığımız Özhan Canaydın, tam rahat edip feraha ereceği günlerde bizi bırakamaz. O bırakmak istese de biz bırakmayız.” Demeliydi... Demedi... Diyemedi.
Galatasaray camiası Özhan Başkanına sahip çıkamamış ve kulislerin zehirli batağına dalmıştır. Çıkarlar inşallah!