‘’Sadece Muslera...‘’
İlk yarının Sarı-Kırmızılı yıldızı Muslera, ikinci yarının yıldızı da direkler olmalı. Kayıplarıysa geri kalanların neredeyse tamamıydı desem, hiç abartmış olmam. Koskoca ilk yarıda ev sahibinin net 3 gol pozisyonu ve Muslera'dan şahane kalecilik gösterileri var. Galatasaray'da flash isimler var, pozisyon hiç yok ama penaltı olmalıydı ilk yarıda! Ceza sahasıında Veysel, Melo'yu alıp eve götürseydi bari! Bu nasıl bir paketleme sanatıdır arkadaş? Yıldırım penaltıyı çalsa, hiç pozisyonsuz lider, devreye önde girecekti neredeyse. Şimdi 'bu nasıl penaltı?' demeyin. Aynı geçen haftaki Fenerbahçe penaltısı, hatta babası gibi. İnanmazsanız Arnavut asıllıya, daha da inanmazsanız Alman'a sorun!
Top bazı futbolcunun ayağına geldiğinde güzelleşir ya. Erkan işte o topu güzelleştiren ayaklardan. Sol önde o, arkasında bu maça özel Diego, orta alanda da vızır vızır işleyen ve değişen Alper'le Hürriyet. O kanatta tek kişilik ordu Sabri! Güzel mi? Necati başlıbaşına bir bela, kenarda Kamara, arkasından hızlı tren gibi gelen Veysel, usta Tello ve bu ustalardan terse kontralar, Allah'tan kalede Muslera var. Zan Sabri tarafına imdada gidiyor, Melo stoperlerinin aralarına giriyor ve Cim Bom,rakip alanda 'bom' oluyor! Galatasaray'ın futbol olarak hiçbir şey örneklemediği gecelerden biri daha. Az daha Selçuk'da ikinci sarıdan giderdi ama Yıldırım bu aksiyonlara önem vermedi!
Galatasaray 'yamuk' bir taktik anlayış yansıttı. Eskişehir yamuğu farkedip o taraftan galibiyete asıldı ama olmadı.Uzun lafın kısası galibiyeti kaçıran, topu direkten direğe gezen ama içeriye girmeyen ve daha doğru oynayan taraf ev sahibiydi. Yenilgiden kurtulan da ligin daimi lideri! Bakalım direkler sonrası yine rakipler de takılıp, yardıma yetişecek mi?
‘’Kader kime küseyim?‘’
Golü Drogba ve Burak’tan beklersin. Normal! Hadi futbolun Galatasaray adına berbat olduğunu görür Kabze veya Stancu’dan korkarsın. O da normal ama Muslera ve Selçuk üretimi bir golü asla Sarı-Kırmızılı kalede beklemezsin. Beklemezsin de oldu valla 0-1, Kaçan Ordu fırsatları ve penaltı, köşeye vuran Stancu’yla 0-2. Dany tam bir dandini, Balta kulübe,Terim ve Şaş’da hakem engelli! Ordu 2-0 öndeyken bitti devre. Çoook düşünülüp irdelenmesi, tartışılması ve mutlaka da düzeltilmesi gereken bir ilk devre!
Devre arası şiddetle araştırıyorum, Galatasaray’ın geriye döndüğü unutulmaz müsabakaları! Anımsadıklarım umutlarımın kalkışmasını sağladı, ispermoz nöbetlerim ve sağ gözümdeki tikler seyreldi. Tekrar tuşlara vuracak dermanı, buldum kendimde. Önce Snayder’in muhteşem vuruşuyla kalkışmış duygularım ümitlendi, ardından Umut umutlarımı iyice pekiştirdi, Burak harbiden tepiştirdi! Bir de baktım tabelaya 3-2. Bu nasıl bir şahlanıştır Yarab? Ordu oldu bitap! Selçuk öyle bir cevap verdi ki, terse attığı gole gülümseyenlere! Bir gece önce Fornezzi için kilise, yatır, şapel dolaşıp mum diken, rakiplerin tüm emekleri güme gitti. Gol de zaten ‘güm’ diye çatala gitti 4-2.
Şimdi sıra ilk yarının 0-2’sine sevinen ama sonunu getiremeyenlerde! Onlar soracak artık ‘kader kime küseyim?’ diye. Galatasaraylı değil!
‘’Hangi mantık?‘’
Üstelik taraftarın zamanlı-zamansız çılgınca bağırması da şaşırtmış olabilir, ‘stadyum içinde futbol dışı bir sıkıntı mı var, acaba?’ diye!
Ama bizim modeli belletmişlerse müsabakadan önce; ‘çok zor, heyecanlı, sert ve çekişmeli bir Süper Lig’ olduğunu belirtecek, ilave de edecek ‘mutiş, çılgın bir taraftar, boğazda raki, balik, şiş kebap, dansöz, muazzam manzara ve
Buz gibi de ada var...’
Dünyaca ünlü Fildişili futbolcu yine de şanslı! Hem de büyük ölçüde şanslı, çünkü bu karmaşanın usandıran tartışma, takışma ve kapışmalarını bir de televizyonlardan dinlemek zorunda kalmayacak. İmralı’ya kim gidecek, kim gitmeyecek onu da bilmeyecek. Zaten hayatı boyunca da, adada ne dümenler tezgahlanıyor bilemeyecek... Öyle ya! Türkiye’nin sahibi bizlerin bilmediğini,
Afrikalı nasıl bilsin?
Galatasaray baskılı başladı. Burak 1. golü attığında, ilk olarak Ergün’ün eli kalkınca ofsaytı onun bozduğu anlaşıldı. Arkadaşları toplu halde hem Şimşek’e itiraz etti, bir yandan da el altından Ergün’ü haşladı! Pendik’li Zeki’nin karşısında İnter’li Sneijder ve başa baş mücadele. Koskoca ilk yarıda kayda değer bişey bulamadım golden başka. Bulan varsa Marko Paşa’ya! Şey Drogba’ya anlatsın...
Bunalımdayım 3 puana rağmen. Basketbolda Kupa gitti, bir de MİY galibiyetinden sonra Emre, Fenerbahçe’li basketbolcuları tebrik etmedi mi? Dağıldım! Bırakın Sabri’nin mükemmel futbolunu, Burak’ın 2 golünü; Messi hatta üzerine de Ronaldo gelse
kurtarmaz bu gece!
‘’Ümitler uzakta!‘’
Baktığımda; sanki TFF uzak tarihli turnuvaları, kulüpleri de gençlerin iyiden iyiye pişkin hale gelmelerini hedeflemiş bekliyor gibi geldi! Oysa Ay-Yıldızlı futbolcularımız burnumuzun hemen dibinde ve ümitlenmemek için de hiçbir sebep yok. Bence kulüplerinde forma giymemeleri için de pek sebep yok. Milli takımlar için futbolcu bakanlar iyi bakmış, doğru seçim yapmışlar. Norveç'i 2-0'la geçmek, seçimlerindeki tutarlılığın ve isabetin skora yansıyan kanıtı olmalı.
Mesela Karabükspor'da forma giyen, aslında giyemeyen(!) Bertul. Futbolda tayming, yani duracağı yeri bilmek ya da kestirebilmek ne denli önemlidir dersi verdi kornerden gelen topta, bir kafa ve 1-0 önde Türkiye. Ardından bir güzel gole daha imzasını attı yine Bertul ve 2-0. Arada çizgiyi geçtiği halde yan hakem marifetiyle sayılamayan, daha doğrusu görülemeyen bir golümüz var. İkinci yarıda da direkten dönen bir penaltımız. Giren topu görmeyen hakemle, direğe çarpan Ömer'in konsantrasyon sıkıntısı irdelenmeli. Aslında milli forma hamili çocuklarımızın kulüplerindeki ve özel yaşamlarındaki durumları da!
Norveç'i özelden de olsa 2-0 yendik, sevinçliyiz. Sizleri imalat faciası Olimpiyat stadımızdan alıp Portekiz'e götüreyim! Yıllar evvel Ümit Milli müsabakasında Ronaldo ve arkadaşlarını perişan eden bir takıma sahiptik ve onları orada yenmiş, elemiştik. Portekiz'in o kadrosu elemanları şimdi Avrupa liglerinde fırtınalar estiriyor, bizim çocukların yerinde de bırak Avrupa'yı kendi liglerimizde bile yeller esiyor. Kemal'den tut, Tuncay'a ve daha nicelerine. Kocaeli'nde İsveç formasıyla nal toplattıkları bir diğer yıldız da İbrahimovic'di yine o zamanki çocukların! Raşit Çetiner iyi bilir.
Şimdi Norveç formasıyla dümdüz etiklerimiz, yarın Avrupa stantlarında boy gösterirken, bizimkiler yine nal toplayan mevkii abonesi olarak kalırsa yazık olur. Bize de, çocuklarımıza da, futbolumuza da!
Dünkü ekibin Norveç başarısının devamı ve ilerisi, Portekiz'deki muhteşem Türk takımının nerede ve nasıl göçtüğünün doğru analiz ve tespitinden geçer. Bence.
‘’Şans kapıyı çalınca...‘’
Tüm artı değerlerin daha mükemmel bir Galatasaray adına devreye girdiği zamanda, şans kapıyı çalınca beklentisinde kalmak istemiyor artık taraftar. Öyle ya! Ya şans kapıyı çalmasa ve rakipler takılmasa ne olacak? Durum vahim olacak! Üst üste kaybedilen puanlar ve kenarda bildiğimiz karakterini zerre kadar bile örneklemeyen bir Terim profili. İmparator esas sorumlu değil de, sanki sınırlı sorumlu! Heyecanını emanete vermiş konumda ve üstelik futbolcusuna da hırsını yansıtamaz durumda. Böyle bir manzaraya sadece ben değil, Terim dahi katlanamaz! İmparator’u bilinen ve kendisine yakışan profiliyle görmek isteriz. Aksi halde aynen Türkiye Kupası serüveni gibi hayal kırıklıklarına yenileri eklenir ve sezonun sonu dahi zor getirilebilir.
En önemli rakibin, 42’ye birbuçuk yaşındaki Webo ve Atletico Madrid yedek kulübesi Türkiye daimi temsilcisi Emre Belözoğlu’na eyvallah edip, hedef belirlediği yerde, Terim’in burukluğu ne? Drogba, Sneijder, Altıntop, Umut, Kral Burak mı? Eğri oturup doğru konuşmak ve diğer rakiplerin kimlerle aynı platformda koşmaya çalıştıklarına iyi bakmak lazım! Galatasaray şimdiden sonra ‘şans kapıyı çalınca’ modundan mutlaka çıkmalı ve kendi ayakları üzerine basmalı. Arıboğan’ın kurada attığı üçlük değerlerindeki şans topu, Schalke müsabakasında Galatasaraylı’ları en mutlu edecek şekilde kullanılmalı. Yani ‘tur’ atlanmalı!
İmparator’un hakkını elbette teslim edeceğiz. Aksi halde iki elimiz yana gelmez ama Mehmet Özdilek, Rıza Çalımbay, Mesut Bakkal, Yılmaz Vural, Samet Aybaba ve diğer teknik adamlarımızın da ne şartlarda mücadele verdiğini asla gözardı etmemek şartıyla!
Aysal ve yönetimi bırakın Türkiye’yi, Avrupa’da dahi birçok teknik direktörün rüyasını süsleyecek bir kadroyu Terim’in emrine sunmuş ama böyle büyük bir vizyonun rejisörüne ‘eleman’ diyerek, çok büyük bir gafa da imzasını atmıştır. Hatta talihsizliğe!
‘’E n'olcak şimdi?‘’
Sonra yine, bir Bursalı savunma gafletinde, gole giden Dermander’e uzanan İbrahim ayağı nasıl temizse, işte o saymadığın golün pozisyonundaki Elmander’de o kadar temizdi. Yazık olmadı mı şimdi Galatasaray emeklerine!
İstedikleri kadar alan kapatsın, çabuk oynasın, markaj yapsın, rakip kovalasın, pozisyon yaratsın. Hepsi hava! Hakkı haklıya vermedin mi netice ‘vaybabası!’ Dün gece de BJK’nın Aybaba’sı hakem marifetiyle şişlenmişti. E n’olcak şimdi? Hakem tarafından şişlenmek, kimi teknik adam kaderi mi?
Gel gözüm seyreyleye! Şener’in ortasına Pinto yükseldi ve kale sahası içinden kafayı çaktı 1-0. O kadar kısa mesafeden vurulan kafa topuna dokunan kalecinin başını okşamak, rakibe o kadar rahat vurduran stoperin de kulağını çekmek lazım! Bence. Bakıyorum da, iki haftadan beri benzer pozisyonlarda sibop kaçırıyor savunma. Motoru kucağa almadan ya ayar çekilecek, ya da rektefeye gidilecek!
Bu 90 dakika’dan alınası en önemli derslerden birincisi hakemlerin form durumu. İkincisi Galatasaray savunması ve orta alanının durumu. Üçücüsü de Bursa ve civarındaki soba kullanılan evlerin bacalarının durumu! Her üçününde acilen bakıma alınması lazım. Aksi halde canı yanan da, abdestsiz giden de çok olur. 1-1.
‘’Erken koptu...‘’
Geçtiğimiz haftanın döküleni, Beşiktaş karşısında mükemmel işler üreteniydi. Topun gelişine öylesi güzel bir sol vuruş yaptı ki, benim gibi faşisti bile sola hayran etti! Henüz dakika 3 ve 1-0 Cim-Bom önde. Aybaba’nın sıkıntılarını da görmezden gelemem elbette. Önemli adamlarının muhtelif nedenlerle olmaması, taktik anlayışını ve ekibinin oyun düşüncesini alt üst etmiş. Orta alanda oyun kuramadıkları gibi, hücum alanında da etkili olmayı başaramadılar. Koskoca ilk yarı tek şut attıklarını dahi görmedim. Genellikle Galatasaray hakimiyetinde oynanan ilk yarının çileği, 45.dakikada Riera oldu! ‘Vuruş’ değil de, sanki sadme gibi kafayla bir dokunuş 2-0’a getirdi maçı. Arayanın bulması, işleyen demirin ışıldaması gibi birşeydi İspanyol’un attığı.
Müsabaka’nın ikinci yarısı da golle başladı. Beşiktaş’ın daha tempolu ve üretken başladığı oyunda Sivok kornerden gelen topu adeta filelere çaktı. O kafa, o mevkiden rakibe nasıl vurdurulur? Terim bu soruyu sorar ve cevabı da mutlaka alır! E iştahlandı tabii Beşiktaşlılar. Bu arzuyu köreltmeye ne lazım? Vesli Şinayder lazım. Yüzyılın transferi girdi oyuna. Çümbüş de başladı çok geçmeden! Melo ‘tükürük nasıl atılır?’ gösterdi! Birilerinin de, hatırını sordu galiba! Kırmızı. Yoğunlaşan kar yağışı, ardından Hamit’in gol kaçırışı. Metrobüs seferlerine rahmet okutturacak karşılıklı seferler, gitmeler, gelmeler... Galatasaray eksik olsa da daha fazla hakim sanki topa. Melo katkılarıyla ilgili bir kanıt mı bu durum yoksa?
Erken koptuğunu düşündüğüm derbi onca farklı kopma noktasına da geldi ama öyle bitti... Yani erkenden Emre’nin belirlediği gibi... 2-1.
‘’Ulemalar ne yaptı?‘’
Uzun yıllardır tüm problemlerin, hiziplerin ucunda, kenarında, ortasında bulunan modeller var camiada. Grupları, yandaşları, yanakaları kulüpte egemense baş köşede bulunur, eğer değilse deepfrizde itinayla tutulur! Ben de merak ederim, bu arkadaşlar madem bu denli yetenekli ve değerli, niçin değerlendirmez acaba memleketin diğer birimleri? Öyle ya! Terim İtalya’ya gitti. Oradan döndü ulusal takımda Avrupa üçüncülüğü madalyası taktı geldi. Şu an futbol uleması kesilip Başkan’a akıl verenler ne etti? Hangi futbol üretiminde yer edindiler ve geçerli olabildiler? Galatasaray’ın acil olarak anjiyo ihtiyacı var ve bu operasyonun uzmanı Adnan Öztürk olmalı diye düşünüyorum. Aysal’ın da düşünce damarlarında kirlilik üreten tüm problemlerden arınması zamanı geldi de geçti sanki! Bir çuval incir değil, koskoca Galatasaray futboltif değerleri berbat olacak da, haberi yok Aysal ve etrafındakilerin!