‘’Pozisyon vermeden‘’
Dakikalar 50’yi gösterirken, ceza alanına giren Alex, Serkan’dan sıyrılıp topu boş kaleye yuvarlayacağı anda, genç kaleci tarafından yere indirildi. Kural, bu hareket için penaltı ve kırmızı karta hükmediyordu. Ancak maçın hakemi Halis Özkahya kendisini aldatmaya yönelik hareketten Alex’e sarı kartı gösterdi. 8 dakika sonra rakibine faul yapan Kezman ikinci sarı karttan oyun dışı kaldı. Yani, 10 kişi kalan rakibine karşı bir penaltı atışı (Gol olma olasılığı yüzde 95) kullanması gereken Fenerbahçe, hakemin yanlış kararıyla bundan olduğu gibi, bir de oyuncu kaybedip kendisi 10 kişiye düştü.Evet, hakem hataları hep oldu ve bundan sonra da olacak. Önemli olan dün gece Sarı-Lacivertli ekibin ne yaptığıydı. Rakip, son haftaların flaş ekibi Ankaragücü’ydü. İşte böyle bir rakibe karşı 32 dakika 10 kişi oynadı Fenerbahçe. Ancak futbolcular öylesine konsantre olmuş, öylesine bütünleşmişlerdi ki, ne 11’e 11 iken, ne de 10’a 11 iken rakiplerine pozisyon verdiler. Buna karşın birisi Appiah’ın ayağından kazanılan gol olmak üzere, net 6 pozisyon buldular. Bunların üçünün Kezman atıldıktan sonra gerçekleşmesi oyuna konsantre olmanın, bütünleşmenin ve galibiyete inanmanın göstergesiydi. Bütün futbolcular her şeyini ortaya koyup, ikişer kişi mücadele edip Kezman’ın yokluğunu hissettirmediler. Fenerbahçe için 3 puandan da önemli olan buydu. Stad, cezalı olan Ankaragücü’nün gözüküyordu ama tribünlerdeki 40 bin civarındaki Sarı-Lacivertliler’in yaklaşık 18 bini İstanbul ekibinin taraftarıydı. İzmir’in Süper Lig’de takımı olmadığı için Fenerbahçeleri’ni ancak bu şekilde izleme imkanı bulan İzmir ve Egeliler koşmuştu Atatürk Stadı’na. Bir dakika bile susmamacasına desteklediler takımlarını ve mutlu bir şekilde gittiler evlerine, ‘Oley, oley, oley Şampiyon Kanarya’ şarkılarıyla. Takımları 3 puanı hak etmişti, onlar da sevinmeyi.
‘’Adaletinizi sevsinler!‘’
Galatasaray ve Beşiktaş taraftarına 2 bin 250’şer bilet vermesine karşın, Fenerbahçe için bu sayıyı 500’e düşürmesi konusunda diyor ki Vestel Manisa Başkanı Haluk Çubukçu: “Fenerbahçe bizim şampiyonluktaki rakibimiz. Bu yüzden kanuni hakkımızı kullanıp, stat kapasitesinin yüzde 5’i olan 500 bilet verdik.”Demek istiyor ki; “Daha fazla bilet verirsek, Fenerbahçe’ye seyirci açısından avantaj sağlarız.”Yani diyor ki; “Fazla bilet vererek, Galatasaray ve Beşiktaş’a ise avantaj sağladık.”Sonra da bazıları kalkıp haktan, hukuktan, adaletten bahsediyor. Bu ülkede bazılarınca bilinçli bir şekilde Fenerbahçe düşmanlığı yapıldığı iddia edildiğinde, “Hayır canım, yok öyle şey. Sadece Aziz Yıldırım’ın tavırlarına tepki var” diye gözünüzün içine baka baka yalan söylüyorlar utanmadan, sıkılmadan.Boşuna dememişler, “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye. Bunlarınki yatsıya kadar bile dayanmıyor.* * *“Değiştim” diyen Haluk Ulusoy’un asla değişmediğini, Fenerbahçe düşmanlığını eskisinden daha kararlı bir şekilde sürdürdüğünü, çifte standart uyguladığını söylüyorsunuz, hemen itirazlar geliyor. Bir an, “Acaba yanıldım mı” diye düşünüyorsunuz ama sizi fazla düşüncede bırakmıyorlar sağolsunlar. Süper Lig lideri ilk yenilgisini alınca, maç sonunda bir oyuncusu rakip takımın kaptanı ile yumruk yumruğa kavgaya tutuşuyor. İki takım oyuncuları televizyonlara verdikleri demeçlerde bunu itiraf ediyor. Temsilciler konuyu raporlarında dile getirip, olaya karışanları tespit edemediklerini yazıyor. Hukuk Kurulu da bunun üzerine kimseyi Disiplin Kurulu’na sevketmiyor. Oysa yayıncı kuruluştan maçın kasetleri istense, kavgacılar belirlenecek ve cezaları verilecek. Ama olur mu? Liderin kavgacı futbolcusu, bu takdirde Fenerbahçe’ye karşı forma giyemez. O zaman? Üç maymunu oynarsın olur biter. Sonra da ortaya çıkıp, “Değiştim” dersin insanların gözünün içine baka baka. İnsanlar aptal ya.Bir an düşünün. Örneğin Aurelio, maç sonrası rakip takımdan birisiyle kavga etmiş ve Disiplin Kurulu’na verilmemiş. Medyada kopacak kıyameti aklıma bile getirmek istemiyorum. Allaaaahhhh! Cengaverler ne biçim savaşırdı. Yürüyün be!
‘’Yıldırım da çok oluyor artık!‘’
Olacak şey mi yaa!Sen kalk (Aziz Yıldırım), takımının maçlarını oynadığı stadı bölüm bölüm yıkıp, tamamen kulübün kaynakları, taraftarının sana verdiği destekle 3-4 yılda yeniden yap. Ötekisi de (Şenes Erzik), “Siz stadı bitirin, ben de burada bir Avrupa Kupası Finali oynatacağım” diye söz versin, seni kıştırtsın utanmadan, sıkılmadan!(Durdurmak yetmez bunları, haklarında çete davası da açılmalı!)Dediklerini de yapıyorlar. Birisi stadı bitiriyor, ötekisi de 2009 UEFA Kupası Final maçını buraya aldırıyor UEFA’daki etkisini kullanıp.Heeey, heeey! Aziz Yıldırım bey, Şenes Erzik bey! Ülkemizi rezil etme hakkını kim veriyor size? Ne demek “Ne yaptık?” Daha ne yapacaksınız?Kadıköy’ün ortasına ‘gecekondu!’ diken, bu statta her Şampiyonlar Ligi maçı oynanışında UEFA yetkililerinin övgüsünü alan; Saracoğlu’nun reklamını yapıp, UEFA Kupası Finali’ni aldıran ben miyim? Yanıt versenize. Niye susuyorsunuz?Sizin gibileri Taksim’in göbeğinde ibreti alem için sallandıracaksın! Bakalım bir daha aynı şeyi yapabiliyor musunuz!Ama suç sadece sizde değil! Avrupa futbolunu yönetenler de bir acaip olmuş. Koskoca adamlar toplanmış, 2009 UEFA Kupası Finali’nin Şükrü Saracoğlu’nda oynanmasını kararlaştırıyor. Yahu hadi bilmiyorsunuz, hiç kulağınıza çalınmadı mı bu stadın bir ‘gecekondu’ olduğu. Bazıları aylardır, yıllardır bas bas bağırıyor ‘gecekondu’ diye. Size fısıldamadılar mı yoksa! Olsun. Sizler yine de kulaklarınızı açıp dinleyecek, gözlerinizi açıp okuyacak ve gerçekleri (!) görecektiniz. Hukukta “Bilmiyordum” mazereti olmaz. Siz siz olun, bu kararınızı derhal geri alın. Yarın başınızı taşlara vurursunuz, “Gecekonduda nasıl final oynattık” diye.Bakın, bizim bazı insanlarımızdan örnek alın. Sen, “Dünya çapında süper bir stat yaptım” diyorsun, adam, “Gecekondu” damgasını basıyor. Sen, genç sporcular faydalansın diye tesis kurmaya çalışıyorsun, onlar “Kaçak, derhal yıkıla” emri veriyor. Doğru aslında. Ne uğraşıyorsun sporla miporla. Yıkacaksın Şükrü Saracoğlu’nu ve yanındaki Kenan Evren Lisesi’ni, vereceksin bir tarikata İlim İrfan Yuvası (!) kursun diye! Sen de kurtulacaksın, ülke de!
‘’Asi çocuk!‘’
Evet, ne yazık ki gerçek bu. Lugano ile Edu Luciano’yu, Zico da Daum’u aratıyor. Bu da, Fenerbahçeliler’i kahrediyor. Oysa puan cetvelinde ezeli rakipleri Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un üzerinde Kanarya. Öyleyse sorun ne? Sorun, Daum’un o beğenilmeyen, sıkıcı futbolundan da kötü oynaması, geleceğe dönük hiçbir umut vermemesi Fenerbahçe’nin. Ve bu sene 100. yıl.Pekii, neden böyle bir tablo çıkıyor ortaya?Sivas maçını gözünüzün önüne getirin bir. Savunmada (Kerim hariç) ileri çıkmayan bir dörtlü, önlerinde orta sahayı geçmekte bile tereddütlü davranan bir ön libero (Aurelio). Forvette, geri gelme huyu pek olmayan ikili Kezman ve Deivid. Onların arkasında Alex, sağda Appiah, solda Tuncay. Onların da geriye gelmeye hiç niyetleri yok. Yani görüntü şu: 5 savunmacı, 5 hücumcu. Ortadirek? Yani savunma ile forvet arasında bağlantıyı sağlayacak olan bir takımın en önemli bölgesi? Yok. Sanki teknik direktör Zico savunmacılara “Asla ileri çıkmayacaksınız”, forvet ve forvete dönük orta saha oyuncularına da “Geri gelmeyeceksiniz” demiş. Düşünce şu olmalı: “Nasılsa 5 forvet oyuncum var. Onlar golü bulur. Ben savunmamı sağlama alayım.” Yani top gerideyken 5 kişi arasında oynanıyor, ileri atılınca da diğer 5 kişi arasında. Düşünebiliyor musunuz, Aurelio gibi topu çok iyi kullanan bir adam 90 dakika boyunca bir kez bile atağa katılmıyor, ileri-geri çalışmasıyla tanınan Appiah sadece hücumu düşünüyor, o her maçta onlarca orta (büyük bölümü gollük) yapan Ümit Özat, doğru dürüst hücuma çıkmıyor. Ve Kerim. Bazen olmadık pas hataları yapmasına karşın niye başarılı bulunuyor dersiniz? Niye olacak, futbolun iki yönünü de oynamaya çalışan tek oyuncu olduğu için. Maçları tribünden veya televizyondan izleyen gözler, diğerleri yerlerinde durduğu için, doğal olarak ileri geri çalışan tek futbolcu olan Kerim’i hemen ayırdediyor. Ya diğer oyuncular bazı nedenlerden böyle oynuyor, ya da Zico, “İleri çıkmayacaksınız, geri gelmeyeceksiniz” talimatı verdi onu dinliyor. Kerim mi? O da gençliğinin asiliğiyle emirleri dinlemiyor ve çok iyi ediyor.Kısa vadede çözüm mü? ‘Tuncay mı, Tümer mi?’ tartışmasını kesmek, ikisini de kızağa çekmek ve futbolun iki yönünü de oynayan Selçuk’a görev verip, orta alanı Aurelio, Selçuk, Appiah’tan oluşturmak, Ümit’i eski günlerindeki gibi özgür bırakmak. Ve, Deivid’i ilk maçta kenara alıp, “Kenardan takımı analiz etmek daha kolaydır. Maçı, arkadaşlarını iyi izle, kimin ne yaptığını gör. Önümüzdeki maç da çıkıp, en iyisini yap” demek. Bu, onu kaybetmek değil, tersine kazanmak olacaktır inanın.
‘’‘El'ler ayaklar birbirine dolaştı‘’
Önce Aziz Yıldırım istedi diye yabancı sayısının artmasına karşı çıkanların, nasıl ikiyüzlü davrandıklarını gördü Türkiye, Aurelio’nun Türk vatandaşı olmasından sonra sıraya girdiklerinde. Bakın Allah’ın işine ki, daha bu olay soğumadan geçen sezon Anelka’nın Konya’ya kaleci Özden’e faul yapıp attığı gol sonrası “el” “ele” veren “Temizligçiler”in, bunu doğruluk ve adalet adına değil, sırf Fenerbahçe’ye düşmanlık için yaptıkları ortaya çıktı. Beşiktaşlı Burak, topu ‘el’le düzeltip, daha 2. dakikada ağları havalandırdıktan sonra, çılgınlar gibi sevinirken, “El değmemiş temiz bir lig” isteyen yöneticileri, ‘el’lerini çırpıp çılgınca alkışlıyorlardı topu ‘el’le düzelttikten sonra ağları havalandırmasını. Diğer temizligçiler mi? ‘El’leriyle gözlerini, ağızlarını ve kulaklarını kapatmış, “Üç maymunu” oynuyorlardı. Çünkü onları birleştiren tek birşey vardı; Fenerbahçe düşmanlığı. Yoksa sizler, hak, hukuk, adalet adına mı ‘el’ ‘ele’ verdiklerini sanmıştınız. Güldürmeyin insanı.Medyada bazıları, geçen sezon, “anELka” gibi esprilerle uzun uzun yazılar döşenmişlerdi. Bu sene? Aniden (!) böyle hataların herkesin başına gelebileceğini kavrayıp, “Sen yaptın, ben yaptım, niye sesin çıkmadı” gibi şeylerin yanlış olduğunu anlatan yazılar yazdılar uzun uzun. Konyaspor-Fenerbahçe maçını televizyondan gözlüksüz (!) izleyip Anelka’nın topu ‘el’le ağlara gönderdiğini iddia edenler, Beşiktaş-Konyaspor maçı sonrası elli takla attılar. Efendim, Burak elle düzeltmemiş topu, göğsüyle düzeltmek isterken top gelip eline çarpmış. Vay canına. Bir de, belinin hizasından gelen topu bir oyuncu nasıl göğsüyle düzeltmeye çalışır onu açıklasalardı!..Dedik ya, Allah’ın sopası yok, insanın ayağına dolandırır diye.Ne diyordu Haluk Ulusoy, “Ben değiştim.” Ben de diyordum ki, “Hayır, hiç değişmedi.” Şüphesiz benim yargılarıma katılmayan çok kişi olmuştur. Ama Tahir Kıran’a inanmamazlık yapmazlar herhalde. Çünkü o Tahir Kıran, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi ve Sayın Ulusoy’un en yakın adamıdır. Ne de güzel ortaya koydu Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım düşmanlığını. Ne dedi durup dururken Sayın Kıran, “Araştırmadan aceleyle, transfer yapmış olmak için 3 oyuncu aldılar. Şampiyon olacaklarını, UEFA’yı alacaklarını söylüyorlar. Bu takım şampiyon olamaz. Aziz Yıldırım, Türk futbolundan bir an önce çıkmalı.”Kıran kim? Fenerbahçe’nin de bulunduğu Türkiye Ligleri’ni yöneten kişilerden biri. Yani tarafsız olması gereken kişi. Zaten o da tarafsızlığını (!) yukarıdaki sözleriyle ortaya koyuyor.Sayın Ulusoy da, Kıran’ı, nasıl bir Aziz Yıldırım düşmanı olduğunu bile bile aldı bu yönetime. Yani “Söyledikleri beni bağlamaz” diyemez. Hoş, öyle birşey söylemeye niyeti olduğunu da sanmıyorum ya. Yani takke düşüyor, keller görünüyor. Bakalım daha kimlerin ‘el’i, ayağına dolanacak! Kimlerin keli ortaya çıkacak.
‘’İkiyüzlüler el kaldırsın!‘’
Bazıları (Onlar kendilerini bilir) Ulusoy’la kavgasında Aziz Yıldırım’ı haksız buluyordu. Onlara göre Yıldırım kavgacı biriydi. Ulusoy’un, Fenerbahçe aleyhine birşey yaptığı, çifte standart falan uyguladığı yoktu. Öyle miydi acaba?Biliyorsunuz, geçen sezonki Galatasaray maçında açılan küfürlü pankart nedeniyle Fenerbahçe 250 bin YTL para cezasına çarptırıldı federasyon tarafından. Tahkim bunu 50 bine indirdi. Bu pankartın bir benzerini Süper Kupa maçında Beşiktaş taraftarları açtı, Fenerbahçe aleyhine sözlerle. Sonuç? Sayın Ulusoy ve federasyon yöneticileri 3 maymunu oynadı ve hiçbir işlem yapmadı gözleri önünde açılan bu pankart hakkında.Pardon duyamadım, birşey mi dediniz!Ne istedi Sayın Aziz Yıldırım? Yabancı sınırlamasının kaldırılması veya sayının artırılmasını. Çünkü Avrupa Kupaları’nda diğer ülke takımları sınırsız yabancıyla oynadıkları için ona göre bu, haksız rekabet yaratıyordu Türkiye aleyhine.Sayın Yıldırım Demirören ve onun peşine takılanlar ayağa kalktı; “İstemezük.” Niye? “Efendim, biz Türk futbolu ve futbolcusunu düşünüyoruz. Yabancı serbest kalırsa, Türk gencinin önü kapanır.”Ne iyi niyetli bir yaklaşım değil mi? Acaba? Öyle olmadığı aradan daha 3 ay geçmeden anlaşıldı. Fenerbahçe, Türkiye’de 5 yıldır oturan yabancılara tanınan haktan yararlanıp Aurelio’yu Türk yaptı ya, onu takip eden ilk kulüp, Türk gencinin önünün kapanmasını istemeyen (!) Yıldırım Demirören’in başkanlığını yaptığı Beşiktaş oldu ve Marcio Nobre, Türk yapıldı. Hem de Türkiye’de 3 yılını doldurmadan. Şimdi Beşiktaş onun yerine bir yabancı daha alabilecek. Türk genci mi? Onun önü niye kapansın canım! Türk gencinin önünü sadece Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe kapar. Demirören hiç öyle şey yapar mı!Haa, unutmadan. DHA’nın dün geçtiği habere göre diğer kulüpler de sıraya girmiş. Hatta bazıları 2’şer 3’er oyuncuyu Türk yapmak istiyormuş. Çok doğal. Ben olsam tüm yabancılar için başvururum. Nobre ne diye Türk yapıldı? Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunduğu için. Onun yaptığı tanıtımsa, bunu tüm yabancılar yapıyor. Hatta Fransa’da, İngiltere’de, ülkesinde ve tüm dünyada tanınan Anelka gibileri, ikiyüz kat fazlasını yapıyor. Yani Fransız’ın ikiyüz defa başvurma hakkı olmalı. Sulandırdım mı? Devlet yetkilileri sulandırmış işi, ben sulandırmışım çok mu?
‘’Aşağılanmaya razı değilsen!‘’
(Böylece Türk basını kendi gazetesinden şikayet eden bir genel yayın yönetmenini tanımıştı ilk kez.) Ardından gazetenin ağır topu Hıncal Uluç sürdürmüştü eleştirisini.Galatasaray’ın şampiyonluğunu ilan ettiği maçın ertesinde aynı başlığı, “Hindi haddini bildi” şeklinde kullanmıştı aynı gazete. Bu başlığı okuyunca, “Acaba Fatih bey şimdi birşey söyleyecek mi kendi gazetesi hakkında” diye düşünmeden edemedim bir an, söylemeyeceğini bile bile. Sonra gözüm sol taraftaki sayfanın ikinci manşetine takıldı. “Yıldırım beşledi” başlığı altında, Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe başkanlığı süresince 5. şampiyonluğu yaşadığı belirtilerek, “Galatasaray, böylece ligde beş şampiyonluğa verilen yıldızı Aziz Yıldırım’a takmış oldu” deniliyordu. Bu bir haberdi, köşe yazısı değil. “Çok ayıp” diye düşünürken, bir taraftan da sayfaları çevirmeye devam ettim. “Acıların takımı geri döndü” diyordu bir başka haberin başlığında. Allah Allah, son iki sezonun şampiyonu, bu sezonun lig ikincisi, kupa finalisti bir takım niye acıların takımı oluyordu merak ettim ama haberin içinde bu konuda tek satır yoktu. Yani haberle başlığın uzaktan yakından ilgisi bulunmuyordu. Başlıklar, Fenerbahçe’yi yerden yere vurmak için kullanılıyordu sadece. Ama asıl şoku sayfanın başlığını görünce yaşadım. “Yüzyılın rezaleti” diyordu. “Yanlış görüyorum herhalde” diye düşünüp, bir daha okudum, gözlerimi oğuşturup bir daha. Yok, yok, yanlışlık yoktu. Neydi bu yüzyılın rezaleti? Fenerbahçe son maçında Denizli ile berabere kalmış ve şampiyonluğu ezeli rakibine kaptırmıştı o kadar. Yaşanan sıradan bir spor hadisesiydi, normal bir ligde her zaman olması gereken. Peki neydi o zaman rezalet? Rezalet olayda değil, atılan başlıktaydı. Fenerbahçe’ye karşı duyulan kin ve nefret aşağılık bir başlık halinde kusulmuştu fütursuzca. İki gündür bekliyorum genel yayın yönetmeni tek satır birşey yazacak mı diye. Nafile. Demek ki, onun bilgisi dahilinde yapılmıştı bütün bunlar. Hıncal Bey? Ondan da tık yok. Herhalde o günkü gazeteyi okumamıştı!* * *“Gördün mü abi, yapılanları?”Bunu soran sevdiğim bir kardeşimdi. Ne zaman karşılaşsak, Fenerbahçe üzerine ayaküstü sohbet etmeden bırakmazdı beni. “Artık bu gazeteyi okumayacak, tanıdıklarıma da okumamalarını söyleyeceğim. Biz, grup olarak bunu bir kampanya haline getirmek istiyoruz. Bize yardım eder misin?” diye, birşey söylememe, “Merhaba” dememe fırsat vermeden konuşmasına devam etti.“Hayır” dedim, “Etmem.” “Niye hep başkalarından birşey bekliyorsunuz ki? Bu kulübün televizyonu, dergisi, gazetesi, internet sitesi, 13 bini aşkın üyesi, 45 bin Taraftar Kart sahibi, milyonlarca taraftarı, 100’den fazla derneği, ayrıca kulüpten bağımsız örgütlenmiş onlarca taraftar derneği var. Birşeyler yapmak, sonuç almak istiyorsanız, bu büyük gücü harekete geçireceksiniz. Fenerbahçe’ye gönül veren milyonlar, kulüplerinin, başkanlarının, camialarının bu şekilde aşağılanmasından rahatsızsa gereğini yerine getirecek. Yok, değilse, bundan sonra hiç şikayet etmeyecek, aşağılanmaya razı olacak.”“Haklısın abi” dedi, suçlu gibi başını öne eğerek.Mesut KONUKÇUmkonukcu@fanatik.com.tr
‘’İddaacılar yaşadı!‘’
Bir takımın taraftarı; o hafta karşılaşacakları rakiplerinin şampiyon olmasını isteyen bir başkanları varken, “Kimin şampiyon olacağı beni ilgilendirmez. Yener, yenilir ayrı olay ama benim futbolcum çıkıp sahada elinden gelenin en iyisini yapmak zorundadır” düşüncesiyle hareket eder, bunu eylemiyle ortaya koyar, bir büyük takımın taraftarının nasıl olması gerektiğini kendi başkanına gösterirse, o taraftar da sadece alkışlanır.Helal olsun Beşiktaşlı binlere.Galatasaray’ın taraftarlarını! da unutmadım. Onlara da söyleyecek birkaç sözüm var. Onlar da takımlarının başarısı için yöneticileriyle tam bir uyum içinde çalışıyor, ellerinden gelenin en iyisini yapma uğraşı veriyor. Yöneticileri, ezeli rakipleriyle oynayacakları maç öncesi ortalığı germeye yönelik demeç verdiğinde onların kalemleri daha keskin yazmaya başlıyor. Daha 15-20 gün önce Ali Sami Yen’de 90 dakika boyunca sahaya yağmur gibi yağan su şişelerini unutturmak için 3-4 yıl önceki olayları allayıp, pullayıp gündeme getirmeye çalışıyorlar. “Bu oyuncuyu devre arasında ben aldırdım” diye yazıp, bir yorumcu değil, o kulübün elemanı gibi davrandıklarını unutup, “Fenerbahçeli yazarlar, bir şampiyonluk için herşeyi yapıyor” gibi mesnetsiz iddialarda bulunabiliyorlar. Taraftarı oldukları kulübün yönetimiyle öylesine bütünleşiyorlar ki, daha düne kadar, “Bu iş bitti, Fenerbahçe şampiyon olur” derken, başkan yardımcıları, “Pazar 20:45’de şampiyonuz” sözünü sarfedince, karar değiştirip, “Galatasaray şampiyon” diye yazabiliyorlar son hafta maçları oynanmadan. “Fenerbahçe maçını kazanırsa, nasıl şampiyon olacaksınız” diye soracağım ama onlara değil, başkan yardımcılarına. Aslı varken, fotokopisiyle niye uğraşayım ki! Galatasaray’ın şampiyon olabilmesi için öncelikle Fenerbahçe’nin puan kaybetmesi gerekiyor. Sonra da Galatasaray’ın Kayserispor’u yenmesi. Demek ki, iki maçın sonucunu biliyorlar. Sadece bu kadar da değil. “Denizlispor yenilirse küme düşer” dediklerine göre, düşmeme mücadelesi veren diğer takımların maçlarının sonuçlarını da biliyorlar demektir. Kayserispor yenileceğine göre, UEFA Kupası’na katılacak son takımı da bilmeleri gerek. Etti 6 maç. Biraz daha gayret etseler, İddaa’da yüklü bir bahis oynayıp, parayı götürebilirler. Hiç de fena olmaz hani. Şampiyon olacaklar ya, futbolcularına çakıl taşı değil, para dağıtırlar hiç olmazsa.