‘’Ligi kim yönetecek?‘’
Ligi kim yönetecek?
Eğer lige 400 milyon dolar ödüyorsanız, o ligin gönüllüler tarafından yönetilmesine göz yumamazsınız.
Riskleri minimuma indirmeniz gerekir. Arkanızda hangi güçle göreve gelirseniz gelin, Ne kadar tarafsız olursanız olun, Dürüstlük timsali olun, Ne olursanız, kim olursanız olun fark etmez. Bugüne kadar hiç fark etmedi... Bu ancak profesyonellerin yapabileceği bir iştir. Kulüp temsilcilerinin, holiganlardan korkanların değil.
*
Spor Toto Süper Lig artık bir şirkettir. Değeri 2 milyar dolara yakın bir şirket. Bu şirketi gönüllüler yönetemez.
Yönetmeye kalktığı zaman, büyük kulüplerin ve yayıncı kuruluş(ların) kuklasına döner. Kukla olmak istemeyen de ipleri koparır.. Ve bağ kalmaz. Yönetilemez olur... Özgener federasyonunda olduğu gibi.
Mehmet Ali Aydınlar da tıpkı Özgener gibi dürüstlüğünden, çalışkanlığından, zekasından şüphe edilmeyecek ‘adam’lardan. Ama üzülerek söylüyorum, olmayacak. Göreceksiniz. Yürümeyecek...
*
Çünkü mevzu artık kişileri geçti. Artık sistem tıkandı. Yapılması gereken başkan seçmek değil, sistemi açmak, yenilemektir. Bunun yolu Spor Toto Süper Lig ve Bank Asya’nın direkt Kulüpler Birliği tarafından yönetilmesidir. Başka bir yol mümkün değildir. Birliğin bugünkü halinden bahsetmiyorum tabii ki. Kulüplerin kuracağı bir şirket. Onun başında profesyonellerden müteşekkil bir yönetim kurulu ve CEO. Bu kadar kompleks yapıda ve değerli bir organizasyon 50 yıl öncenin mantığıyla yönetilemez.
Kimse kusura bakmasın, eski hakemlerin, eski teknik direktör ve futbolcuların oylarıyla seçilecek bir gönüllü heyet bu işin altından kalkamaz. Şans eseri en iyi ekip seçilse bile en ufak hakem hatasında çıkacak gürültünün önünü alacak bir yapı bugünkü sistemde yok. Böyle olduğunda kavga gürültü bitmiyor. İş büyümüyor.
Her aday olan siyasetten icazet almaya çalışıyor. Siyaset karışmamak için uğraşsa da nafile. Göreve gelen arkasına bir güç almak ihtiyacı duyuyor. Yani aslında zorla işin içine sokuyorlar siyaseti.
*
Halbuki aranan güç bizzat kulüplerin kendisidir. Başka bir iktidara ihtiyaç yoktur.
*
Lig A.Ş. başlı başına ülkenin en büyük şirketlerinden biridir. Bir an önce sadece yayın geliri 400 milyon dolara ulaşmış bu şirketin halini resmiyete dökmek gerekir. Böylece federasyon da asıl işine odaklanabilir. Yani altyapıya ve milli takımlara. Böylece ‘neden o hakem değil de bu hakem, bu maça atandı’ saçmalıklarıyla zaman harcayacaklarına, daha temel konularla uğraşabilirler. Misal, “3 milyon ‘AvroTürk’ten 3 Realli çıkarken, 77 milyondan büyüklere bir stoper neden çıkmıyor?” gibi temel konulara eğilebilirler...
Coşkun Abi’ye selam olsun
Hayatımda tanıdığım en inanılmaz zekalardan biriydi. Az rastlanır bir espri yeteneği, doğal bir tevazu, hayattan keyif almayı bilen bir akıl. Her yönüyle özel bir adamdı. Mesleğe ilk başladığımda yaşadığım şaşkınlığı dağıtan bir güleryüzdü onunki. Onu tanıdığım için, birlikte seyahatlere gidebildiğim için şanslıyım. O hep genç kalanlardandı. Benim aklımda hep de öyle kalacak.
*
Coşkun Abi, bir haksızlığa uğradığını düşünürdü. 70’de Galatasaray kadrosunu o yapmıştı. TSYD Kupası’nı da kazanmıştı, ama sonra yönetim Brian Birch’ü getirdi. Coşkun Abi o dönem için ısrarla hakkının yendiğini söylerdi. Resmi olarak takımın başında Birch olsa da tüm seçicilik işlerini kendisinin yaptığını, taktiği kendisinin verdiğini söylerdi. Birch’ün payını inkâr etmez, ama başarıda büyük yüzdenin kendisine ait olduğunu söylerdi.
O takımın skoreri Gökmen Özdenak da bu iddiayı doğruluyor. Takımı Coşkun Abi’nin yaptığını, 3’lük şampiyonluk serisinin ilkinin ardından Birch’ün Başkan’a rest çekmesi üzerine Özarı’nın istifa ettiğini söylüyor. Şimdi onun ardından, eğer yemişsek hakkını iade etmek gerekir. Bunu ona borçluyuz. O dönem yönetimde olanlar, oyuncular, çalışanlar bir araya gelsin ve eğer Coşkun Abi’nin bir hakkı kaldıysa iade etsinler ona. En azından bunu yapalım...
Portekiz’den alınması gereken
60 milyon euro...
22 milyon euro...
4.4 milyon euro...
53.73 milyon euro...
10.75 milyon euro...
41 milyon euro...
5.5 milyon euro...
Porto 2002-03 sezonunda UEFA Kupası’nı kazanmıştı. Bir yıl sonra da Şampiyonlar Ligi’nin Şampiyonu oldular. Yukarıdaki rakamlar o şampiyonluktan bu yana Porto’nun transferde verdiği artılar. Her yıl, ama her yıl artı verdiler. Bu yıl ise şimdilik sadece Chelsea’ye giden hocaları Villas Boas’ın tazminatından 13.2 milyon euro kazandılar. Falcao ya da Hulk’un transferinden 30’ar milyon, Chelsea’ye gitmeleri halinde daha yüksek bir miktar kazanmaları mümkün. Porto bu zaman zarfında Benfica’ya 2 kez şampiyonluk verdi. Geri kalanları topladı. 2 UEFA, 1 Şampiyonlar Ligi kazandı.
*
Yani sportif olarak da Avrupa’nın zirvesindeler. Barcelona’nın asıl rakibi onlar. Mourinho’nun yardımcısıyla yeniden zirve yaptılar. Şimdi de onun yardımcısını takımın başına geçirdiler. Dünya çapında bir ‘marka’ aramadılar. Marka yaratmak işine devam ediyorlar. Yıldız alınan değil, yaratılan ve satılan bir değerdir çünkü...
*
İşte izlenmesi gereken plan budur.
*
Beyaz da olsa yalan olan ise:
- Sportif olarak kötüydük, ama ekonomimiz düzeldi.
- En iyi yıldızlar bizde ama...
- Bütün dünyanın gözü bizim üzerimizde...
- Avrupa’nın en büyükleri arasındayız, teraneleridir.
Bunlarla özellikle zamane çocuklarını kandırmak mümkün değildir.
İşte bugün beyaz da olsa yalanların peşinden koşmaktan vazgeçmeli.
Ve illa Portekiz’den bir şey alacaksanız işte bu metodu almalı...
Böylece hava alanına toplanan onca taraftarın hakkını verebilirsiniz...
Onlar da emeklilik ikramiyesi almaya gelen futbolcuları değil, kupaları karşılarlar.
Forma satışı
Büyük üreticiler kulüplere formaları, ürün başına 20 dolar civarında bir ücrete veriyorlar. 33 TL yani... Formaların satış fiyatı ise sezonunda 90 TL civarında. 15 TL de ortalama isim yazdırma ücreti. 72 TL. Genel giderler kârın yarısını götürse 36 TL kârla, senede 3 milyon euro alan bir oyuncunun ücretini 187 bin 500 formayla çıkarabiliyorsunuz. Tek bir oyuncu için satılması gereken forma sayısı bu. Ülkede 35 bin kombineyi geçebilen kulüp yokken, tek bir oyuncunun 190 bin formasının satılması mümkün mü? Forma bugünkü maliyetleri çıkarmaz. Forma tuzdur, biberdir. O kadar...
‘’Merhaba‘’
10 yılın ardından Milliyet’ten ayrılmak kolay bir karar değildi. Kolaylaştıran yegane sebep de Fanatik Ailesi...
Bugün bu yolculuğa çıkarken bir taraftan huzurlu ve bir taraftan da heyecanlıyım.
Umarım bu ilk yazı, uzun soluklu bir birlikteliğin başlangıcı olur.
Sevgilerle...
Marka merakı
Çocuğu olanlar bilir. Günümüzün en büyük kâbuslarından biri de marka merakı...
Uzmanlar; çocukları ve gençleri bu illetten korumak, uzak tutmak için en ideal yollardan birinin spor olduğunu söylüyorlar.
Çocuk; sahalarda, salonlarda, havuzlarda rekabeti, ama önce dayanışmayı öğrenir çünkü...
Yarıştıkça kazanmayı öğrenir. Ama en önemlisi; bunun ancak kaybı hazmetmeyi öğrenmekle mümkün olabildiğini kavrar.
Böyle olgunlaşır, çalışmanın değerini böyle bilir. Kötü alışkanlıklardan, tabii marka merakı ve bağımlılığından da böylece uzak durur. Spor önce buna yarar...
Peki ya bizzat spor, marka bağımlılığına teslim olmuşsa.
Kitleler illa ‘yıldız’ diye tepiniyor, isim, marka istiyorsa... O zaman bu ikilemin altından nasıl kalkacağız?
Avrupa’nın en genç nüfusuna sahibiz. Görece fakir, profesyonel sporun önemli bir ‘kısa yol’ olduğu topraklar burası. Ronaldo’lar, Ronaldinho’lar, Messi’ler çıkarabiliriz.
Hadi olmadı; Mesut’lar, Nuri’ler, Hamit’ler...
3 milyon Türk’ten 3 Real’li çıkardı Almanya...
Biz 77 milyondan bir Valencia’lı çıkarabildik.
Bu kötü bir muhasebe. Uyanmak lazım...
Bu ilk yazıda biraz bu bakış açısıyla bir transfer değerlendirmesi yapmak istedim. 4 büyüklerin transferlerine bir bakış. Bir sıralama.
Tamamen kişisel bir bakış açısıyla.
FENERBAHÇE
O sadece bir geniş alan futbolcusu değil. Lig boyunca karşısına dikilen hemen her savunmacı ilk önce ne kadar güçlü olduğundan bahsediyor. Özellikle ligin ikinci yarısında Niang’ın ayakta durmakta zorluk çeken haline bakıldığında, Emenike’nin Fenerbahçe için ne kadar değerli olacağını söylemeye gerek yok. Nijeryalı, Alex ve pasör orta sahaların da değerini artıracak bir delici. Kapalı rakiplere karşı da, gücüyle bir silah.
Ayrıca Aykut hocanın 4-3-3 hayaline de yardım edebilecek bir değer.
Özellikle Şampiyonlar Ligi deplasmanlarında takımın en önemli gücü olabilir. Fenerbahçe yıl boyunca kontratak yaparken ‘hızlı ama plansız’ bir takım görüntüsü verdi. Bunu değiştirecek oyuncu, Emenike olabilir.
Diğerleri
Serdar Kesimal, Aykut Kocaman’ı yabancı kısıtlaması konusunda rahatlatacak bir derinlik sağlayacak. Gelişme kaydetmesi halinde ilk 11’in değişmezi de olabilir. Lugano’ya gol yolllarında da alternatif oluşturacak bir oyuncu.
Sezer kendi potansiyelinin yarısına bile ulaşamamasına rağmen Fenerbahçe’ye ulaştı. Geçen yıl Özer’den alınamayan ‘yaratıcı orta saha alternatifi’ performansı için artık ilk sıra onun. Üzerine koyarsa ‘milli takımlık’ olur. Koyamazsa ‘Tanrı’ bilir. Orhan da stoper ve sağ bek için ideal bir alternatif. Kaderinin, eski ekürisi İlhan gibi olup olmayacağı da ona bağlı! Fenerbahçe’nin tüm transferlerinin sınıf atlaması lazım. Yoksa kulübe.
Eksikler
Direkt bir eksikten bahsetmek mümkün değil. Ama orta sahanın tamamının iki yönlü 3 oyuncudan oluştuğu bir yapı hâlâ kurulamıyor.
Aykut Kocaman’ın ideal oyunu buna dayanıyor. O 4-3-3 için fazlasıyla orta saha elemanı var. Sezer’le birlikte milli takım seviyesinde tam 12 oyuncu. Ama hâlâ 3’lü sağlam bir yapı oluşturulamadı. Bu senenin problemi bakalım bu mu olacak?
TRABZONSPOR
Trabzonspor’un hemen tüm oyuncularının geçen yıl bireysel olarak zirve yapışı tesadüf olamaz.
Başka takımlarda, diğer büyüklerde denenmiş ve direkt forma bulamamış oyuncuların, Trabzonspor’u rekor puana taşımasının altında birçok etken var. Ama en önemlisi, teknik ekip...
Transfer önemlidir. Ama çok taraflı bir aksiyondur.
Konu Trabzon ve Şenol Güneş ise, ben gelene değil, alana bakarım.
Geçen yıl boyunca Gineli futbolcu İbrahima Yattara dışında tüm oyuncular zirve yaptılarsa, onları bir araya getirip takım yapana bakmak gerekir.
Bu açıdan Trabzonspor’un bir numaralı transferi;
Şenol Güneş’i kaybetmemektir.
Diğerleri
Saha içi detaya gelince... Performansını, nasıl bir gelişim göstereceğini en çok merak ettiğim oyuncu Eren Albayrak... Onun kişisel gelişimi, Trabzonspor’un geleceğini direkt olarak etkileyebilir.
Didier Zokora’nın oyun ciddiyeti de Bordo-Mavililer’i başkalaştırabilir. Oyuncunun potansiyelinden hiçbir kuşkum yok.
Kuşkum; ‘kendisini adama’ şeklinden.
Onun performansı Selçuk’un sahadaki eksikliğini unutturabilir.
Eksikler
Trabzonspor’da Henrique transferine rağmen eksik olan, garanti bir golcü. Fatih Tekke’den bu yana eksik olan hep bu zaten. Umut’un yıpratıcı presli oyununu kaybetmek ise Bordo-Mavililer için sanılanın da ötesinde bir etki yapabilir. Belki çoğunluk farkında değil, ama Trabzonspor’un oyun karakterini belirleyen oyunculardan biri Umut.
Gitse de kalsa da, bu bölge için daha fazla seçenek lazım...
BEŞİKTAŞ
Artık gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Benim bakış açımla yılın en heyecan verici transferi o. Drogba da gelse, Forlan da...
Çok yüksek potansiyelli bir modern zaman hücumcusu Mustafa. Bayern’in Dünya Kupası Gol Kralı genci Müller’i geçen yıl boyunca seyrederken aklıma hep o geliyordu. Benzer bir ‘çok özellikli’ oyuncu genç Sakaryalı. Beşiktaş ve onun için her şey yolunda giderse, 2 sene içinde dünya çapında piyasa yapabilir...
Nokta santrfor özelliği var. Dikine oynamayı biliyor. Hava toplarında iyi. Şutu da sağlam.
Bu özellikleriyle geçen yıl Burak Yılmaz’ın yaptığı sıçramanın da ötesine geçebilir.
Bir kademe yukarıya çıkmak, sınıf atlamak için ideale yakın bir orta sahayla oynayacak. İki kanattan pas alma konusunda sıkıntı yaşamaz. Tek santrfor da oynayabilir, çift santrfor da, santrfor arkası da. Tayfur hocanın onu nasıl değerlendireceği hem kendi kariyeri, hem de Beşiktaş’ın geleceği açısından önemli. Onun bölgesinde bir şişme var. Şansı; pasaportu ve önde hemen her pozisyonda oynayabilmesi...
Burada önemli bir nokta var. Takımın tamamını etkileyecek bir tercih, Mustafa için de temel bir önem taşıyor. Guti sahada olacak mı? Formda Guti, Mustafa’nın delici özelliğini parlatır. Geçen seneki Guti’yse herkes için olduğu gibi Mustafa için de temel sorun olabilir.
Onu alan Beşiktaş, müthiş bir potansiyeli elinde tutuyor. Tayfur hoca kuşkusuz bunun farkında. Beşiktaş kamuoyu da öyleyse sorun yok. Quaresma’ya verilen desteğin onda biri onun zirveyi bulmasına katkı yapar.
Bu yıl onun için de tabii onu elinde bulunduran Tayfur Havutçu için de büyük sınav olacak.
Beşiktaş yıllar sonra yeniden marka alan değil, marka yaratan bir takım olabilir. Seba’nın yeğeni Tayfur Havutçu’nun DNA’sıyla...
Diğerleri
Transferde gelen, Sidnei hariç, Bebe dahil diğer tüm oyuncuların görünen potansiyellerinin de üzerine çıkmaları gerek. Yoksa şu halleriyle direkt 11’e girebilecek bir oyuncu yok. Transfer daha ziyade yerli derinlik sağlamak için yapılmış gibi.
Eksikler
Burada Beşiktaş’ın temel sorununa da bir çare bulunmuş değil. İki kanat bekinin önünde; oynamayı bilen, dolayısıyla Q7 ve Simao’ya yakın oynayarak onları rahatlatabilecek özellikte oyuncular olması lazım. Aksi taktirde önde oynasalar arkada derin boşluk oluyor, savunmada kalsalar arada rakip orta sahanın dolduracağı büyük bir alan... Buna Guti’nin yarattığı derinliği ekleyin. Tayfur hocanın önünde çözülmesi gereken sorun işte bu.
Beşiktaş’ı bu çıkmazdan kurtaracak 2 üst düzey kanat bekine ihtiyacı var. Ya da umut edelim, İsmail ve Ekrem bu seviyeye çıksın.
GALATASARAY
Selçuk transferi neden önemli? Çünkü hem oyuncu olarak, hem kişilik olarak lider bir oyuncu. Geçen yıl Trabzonspor’un lig boyunca puan olarak Fenerbahçe’nin hiç gerisinde kalmayışında onun rolü büyük.
Hepimiz biliyoruz ki, işler kötü gittiğinde soyunma odasını toparlayan isimlerin başında o geliyordu. Tabii saha içini de. Birçok oyuncunun bireysel zirve yapışında Güneş’in önemli bir yardımcısıydı Selçuk...
Şenol Güneş eğer onun yerine, onun işini yapabilecek bir oyuncu bulabilirse; sadece teknik değil, idari anlamda da büyük bir iş yapmış olur. Ama bunu yapamazsa, geçen seneki performansı yakalamak zor olacaktır.
Galatasaray ‘geleceğini, etrafına kurabileceği’ bir oyuncu transfer etti. Terim’in ısrarı, ödenen paranın büyüklüğü, bu açıdan anlaşılabilir. 96’da göreve geldiğinde bu görevi yapacak yeterince oyuncu vardı elinde. Şimdiyse hayır! Selçuk’un transferi bu açıdan önemli.
Çünkü Galatasaray’ın bugün saha içi, soyunma odası liderlerine ihtiyacı var. Hakan Şükür, Hasan Şaş gibi...
İşte Selçuk bu... Hem yetenek, hem oyun görüşü ve bilgisi, hem çalışma azmi, hem de liderlik özellikleriyle olağanüstü bu yeteneğin; 26 yaşında hâlâ, 5 büyük ligin büyüklerinin radarının dışında kalması onun değil, bizim ayıbımız. Asıl marka o olmalıydı. Peşinde koştuklarımız değil...
Diğerleri
Ujfalusi bir nevi bir ‘Lugano etkisi’ yapacaktır. Galatasaraylılar’ın sevdiği, diğerlerinin nefret ettiği acımasız bir savaşçı. Galatasaray’ın böyle bir ruha ihtiyacı vardı. Ceyhun mükemmel bir defansif yedek olacaktır. Bir üst seviyeye de çıkabilir. Ancak Hakan ve Sabri’den de Terim yönetiminde bir seviye atlaması bekleneceğinden ‘mükemmel yedek’ daha uygun bir tanımlama olur.
Elmander, muhtemelen golcü olarak zaman zaman saç baş yolduracak, ama güçlü ve yılmaz bir savaşçı olarak ‘Umut Bulutvari’ bir etki yaratacak. Yani kimse fark etmeden çok işi yapacak bir adam İsveçli. Tabii Drogba ya da Forlan’ın büyüsünde kaybolmazsa!
Eksikler
Önce tabii ki kaleci. İsmi geçenler arasında iyi kaleciler var. Ama eğer bünyeden çıkaramıyorsanız en iyisini almalısınız. Zirve kalecilerden birini. Misal Stekelenburg ayarında bir kaleci. Yani hem seviye olarak dünya klasmanında ilk 10’da yer alan, hem de maddi olarak aklı çelinebilir bir isim.
Sonra tabii Selçuk’un yanına daha defansif bir oyuncu. Ve tabii bir savunma kaptanı. Elde iyi oyuncular var, ama bir lider yok.
Terim’in nasıl bir plan uygulayacağı da önemli. Transfer çalışmalarına bakılırsa 2 santrforlu bir düzen düşünülüyor. Bu yapı içinde en önemli rol, Selçuk’un yardımcısında. En çok orayı düşünmek lazım. Tabii Arda ve Reyes’in arkasını dolduracak iki yönlü savunma beklerini de...
5








































