Arama

Popüler aramalar

‘’Tek yol 1 milyon üye‘’

Geride ne kaldı? Konuşulan tek bir tez... O da taraftarın kongreden farklı düşündüğü. Ama unutulan şu ki 1 milyon üye projesini de Aziz Yıldırım üstlendi. Yani Aziz Yıldırım sadece bir seçim kazanmadı. Sadece geçmişiyle ilgili bir güvenoyu da almadı. Geleceğe de damga vurdu. Yeni görev süresinden bahsetmiyorum. Daha fazlası, daha kapsamlı bir yol haritasından, bir yönetim ideolojisinden bahsim. Aydınlar ve muhalefetin hemen her unsurunun özellikle altını çizdiği ‘tek adamlık’ göndermelerinin sonrasında alınmış bir yüzde 73 bu. Ve 1 milyon üye vaad ederek alınmış bir yüzde 73.

Şimdi Aziz Yıldırım’a düşen ilk iş olarak bu projeyi hayata geçirmek, üyeliği kolaylaştırmak. Bunu gerçekten ve hemen yaparsa işte o zaman kazandığı zafer benzersiz ve tarihi olacak. Yüzde 73’le tek adamlığını tasdik ettiren bir başkan, Türk spor tarihinin en kapsamlı demokrasi hareketine imza atacak...

‘Sen de gel Hamdi’

Mehmet Ali Aydınlar’ın seçim stratejisindeki temel yanlış tutarsızlıktı. Seçimlerde insanları ikna etmeniz gerekir. Her ne olursa olsun birine oy verecek kemik kitle dünyanın hiçbir yerinde yüzde 10’u geçmez. Geri kalanları ikna etmektir amaç. İkna etmek için de tutarlı bir mesajınızın olması gerekir. En kötü mesaj bile insanları ikna edebilir. Aydınlar’ın bu seçimde mesajı yoktu. ‘Şike vardır’la başlayıp, ‘o kupa Fenerbahçe’nin hakkıdır’la biten bir mesaj silsilesi ile insanları yakalayamazsınız, kimseyi ikna edemezsiniz.

Aziz Yıldırım yüzde 73’ü çok daha tutarlı ve net olduğu için topladı. Ona seçimi kazandıran buydu. Öte yandan seçim sonrası Hamdi Akın’a sinirle söylediği sözler bu tutarlılıktan ciddi bir sapma kuşkusuz. Eğer Yıldırım, Hamdi Akın’a, ‘Hamdi senin de tapelerin vardı. Ama biz onların hiçbirine inanmıyoruz. Mutlaka bağlamından kopuktur ve sana güveniyoruz’ deseydi o zaman başka olurdu... Buna inanmıyor olsa bile tavrı bu olsaydı yapabileceği en sağlam eleştiriyi en tutarlı yönde yapmış olurdu Yıldırım. Bu şansı kaçırdı.

Men gelirse


Şimdi en çok konuşulan, hatta kulüp yönetiminde de çokça konuşulup merakla beklenen, Yargıtay’ın kararı ve sonrasında UEFA’nın şahıslarla ilgili vereceği karar. Eğer şartlar aleyhte gelişirse ne olacak? Ne olacağını zaman gösterir. Ama önemli bir nokta atlanıyor. Kongre zaten bir taraftan bunu da oyladı pazar günü. Olası bir men kararının da tarihsel bir hata olarak kabul edileceğine, yani kabullenilmeyeceğine yönelik verilmiş bir ön karardır bu seçimin sonucu. Kongre, bilmeden, olası yeni bir sorunun kapısını açmadı. O konudaki tartışmayı bilerek önceden kapattı. Bu tavrı doğru ya da yanlış bulabilirsiniz. Bu başka bir tartışmadır. Ancak doğru ya da yanlış, bu sonucun adı dirençtir.

Banka mı? Sakın...


Bu seçim sürecinde tüm taraflardan duyulmuş yegane geçerli vaat 1 milyon üyedir. Üniversite manasız, faydasız bir proje. Okullar ender de olsa kulüp ve takım kurup ruhunu ona verebilir. Ama kulüpler okul kurmaz. Bunun maddi gelir dışında bir faydası yoktur. Kulüplerin ruhu okullara geçmez. Başka düzlemlerdir. Banka ise bombadır. Banka kurup ne yapacaksınız? Ucuz kredi mi alacaksınız? Kulübün ucuz para kaynağı olan bir bankaya en fanatik adam bile olsanız sembolik bir yatırım dışında para yatırır mısınız? Kulüp başkanıyla banka yetkilisinin arasındaki hiyerarşiyi nasıl sağlayacaksınız? Normal bir bankadan farklı olmayacaksa kulübe ne faydası var? Farklı olacaksa mevduat nasıl toplayacaksınız? Olmaz. Büyük dert açar. Yapmayın.

05 Kasım 2013, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Takım şekli bozuldu‘’

Beşiktaş’ı ligin ilk dört haftasında herkesten farklı kılan kompakt oyunuydu. İki savunma beki, orta sahası stoperleri, hemen herkesin mesafeleri hiç bozulmadan oynayabiliyorlardı.

Sonra bu değişmeye başladı. Takımda kopmalar meydana geldi. Dün ise bunun zirvesini seyrettik.

Bilmiyorum teknik direktör tercihi mi yoksa stoperlerin Lualua ve Akpala’dan şahsen çekinmeleri mi? Hep geri kaçtılar. Bunun doğal sonucu dönen topların kapılamaması oldu. Karabük bazen 50 metreye varan koşularla çıktı. Beşiktaş geri koşmak zorunda kaldı. Yoruldular.

İkinci yarıda Biliç bunu Atiba’yı sağ bekten orta sahaya çekerek çözmeye çalıştı ama yine de boy uzundu. Son 10 dakikada biraz öne çıkarak bu sorunu gidermeye çalıştılar ama olmadı. Oyun hızı yetmedi.

Peki ya 3 hafta sonra


Bilic ya da stoperler... Bu oyundan kopma geri kaçmaya kim karar verdiyse... 3 hafta sonra ne olacak? Lualua ve Akpala’dan bu kadar çekiniyorsanız Emenike, Webo ve Kuyt ya da Sow’a karşı ne yapacaksınız. Beşiktaş’ı farklı ve iyi yapan kompakt oyundu. Bunu kayderse dünkü gibi sıradanlaşır.

Fernandes dökülüyor

Onu tanımasanız beğenmemezlik etmezsiniz ama bildiğimiz Fernandes performansıyla karşılaşıldığında Portekizlinin imza parası istemesine kızıyorsunuz. O takımın lideriydi ama doğaçlama oyuna en çok kendisini kaptıran dün oydu. Onu farklı kılan basit oyunda etkinliği değil mi? Bu kadar karmaşık ve plansız oynarsa Gökhan Töre’ye kızamazsınız.

Doğrusu iki santrfor


Almeida oyunda kalmalıydı kalmıyorsa Eneramo ile birlikte başka bir santrfor olmalıydı. Yan ortalarda hep eksik kaldılar. Orayı arakadan tamamlayacak birisi lazım. Ömer kadroda yoksa oraya Ersan ya da Sivok gitmeli. Beşiktaş kazanması gerektiği bir maçta ceza sahası içnde eksik kalamaz. Böyle yerleşik rakip savunmayı zorlayamazsınız. Eğer rakip stoperde Yiğit’i oynatıyorsa bundan yaralanmanın yolu topu mümkün olduğunca orada tutmak. Bunu yapamadılar. Eneramo’nu girmesi doğal ama Almeida’nın çıkmasıyla orayı boşaltmak değil.

Yugoslav faulleri sorunlu


Önde oynamaya çalışırken savunma da geri kaçarken misal Oğuzhan’ın yaptığı gibi taktik faullere başvurmak normal. Ama bu kadar rakibe uzak kalarak bu faulleri yaparsanız sarı kartları görmek normaldir. Dün bu faullerden kırmızı çıkmadıysa bu Beşiktaş’ın şansı. Bunu gidermenin yolu yakın oyun...

04 Kasım 2013, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Webo'suz olmaz‘’

Hem teorik hem pratik açıdan Fenerbahçe’nin seçtiği bu baskı oyununu pivot santrfor olmadan oynamasının tek yolu Batalla tarzı bir oyuncuya sahip olması. Ama elinde sadece Cristian var. O zaman elindeki tek pivot santrfor olan Webo oynamalı. Bu işin teorisi. Pratik ise daha çarpıcı...

Girer girmez bir verkaçın duvarı olup korneri alıyori. Kornerden geleni kafayla gol yapıyor. Sonra verilmeyen net bir penaltı alıyor. Sonra Emenike’nin golünde savunmayı karıştırıyor. Ardından son saniyede içeri koşup savunmadan topu koparıp asist yapıyor.

Her şey bir kenara Fenerbahçe’de faul alabilen tek santrfor, tek merkez hücumcusu o. Yani Webo olmadn bu iş yürümez. Yanal nasıl oluyor da bu kadar bekliyor? Gerçekten anlamıyorum.

Alves Bekir’e haksızlık

Fenerbahçe’nin savunmasıyla hücumunun birbirine en uzak olduğu maç muhtemelen budur. Takımın bopyunun bu kadar uzamasının ilk sebebi Webo oyuna girene kadar ileride kaptırdıkları toplar nedeniyle oyunun sürekli gidip gelmesiydi. Buna bağlı olarak da Alves’in sürekli olarak geri kaçması. ALves dün 30 yıl öncesinin sirekli geri kaçıp ‘hatayı benm yapmayayım’ diyen liberoları gibiydi. Bekir bu oyunun gerisinde kalmaz. Bunu geçtiğimiz haftalarda gördük.

Gücü arzusu ve umudu bitmiyor

Bir takım Kasımpaşa ve Bursa deplasmanlarının da aralarında olduğu 3 maçı son dakşkada koparıyorsa bunu şansla açıklayamazsınız. Bu takımın gücünün yerinde olduğunu, arzusunu kaybetmediğini ve hep isyan edebildiğini gösterir. Ama işi buraya bırakmayacak bir plan da lazım.

Daum’un iki yarısı


İlk yarıdaki plan Daum’un iyi bir stratejist olduğunun ispatı. Önde stoperlere bastılar. Fenrabhçe’nin Webosuz topu ileride tutamadığının orta sahada da bir organizatörünün olamyışı üzerine iyi bir plandı bu. BU tip bir oyunda bölgelerini tereden iki savunma bekinin arkasına kaçmanın da iyi bir plan olduğu hemen göründü. Özellikle Caner’in arkasında çok iyi toplar attılar ve her seferinde çizgiden geriye penaltı nokatsına doğru servis yapmaya çalıştılar. Golleri de pozisyonları da böyle buldular. Daum’da tutmayan ikinci yarı kontratağa yattıkları bölüm oldu. Kazım Daum’un planına uyacak durumda değildi. Daum burada kaybetti.

Kuyt’ı kenarda tutmak


Bu artık kesinlikle denemesi gereken bir yapı. Sow da Emenike de Webo’yu duvar (merkez/pivot) ne derseniz kullanma yolunda potansiyellerini sergiliyor. Kuyt’I silmek değil ama kenarda bir enerji deposu olarak tutmayı düşünmek gerekir. Tam Afrikalı bir hücumu denemek şart. Eğer dinamizm arıyorsanız Holmen’in ayağı Kuyt’tan düzgündür.

03 Kasım 2013, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Basketbol takımı yapmaz!‘’

Bu kadar çok bireysel basit hatayı bir basketbol takımı yapmaz. Sabri neredeyse kendi kalesine 30 metreden gol atacak. Muslera’nın durduğu doğru yeri görmüyor. Muslera da ilk yarıda
3 kez topu rakip savunmaya atıyor. Chedjou ve Semih defalarca topu kendi gol bölgelerine indiriyorlar.
Bir savunmanın bir sezonda yapacağı kadar basit hata bir maçta yapıldı.
Bunların hiçbirisi yerleşimle sistemle alakalı değil. Peki sorun ne? Konsantrasyon bozukluğu olabilir ama ilk ciddi hatadan sonra bir adrenalin patlamasıyla kendilerine gelmeleri beklenmez mi? Gerçekten çözmek, sebebi bulmak kolay değil. Seyretmeyen şahit olmayana anlatmak da.
Ancak Galatasaray’ın bu kadar çok hata yaptığı bir maçta dahi Konya’nın maçı kazanacağına dair hiçbir ışık vermemesi de başka bir şey anlatıyor. Hem ligin seviyesiyle alakalı. Hem de Galatasaray’ın elindeki kaliteyle...

4-2-4 doğru seçim

Mancini ikinci yarıda Emre’yi sola, Aydın’ı sağa alıp 4-2-4’e dönünce hücum genişliğini hemen sağladı. Bu, özellikle Konya stoperleri için uğraşılması zor bir oyuna dönüştü. Selçuk’un önü açıldı ve Galatasaray’ın Terim’le ilk sezonuna benzer bir oyun ortaya çıktı. Oyunu Mancini’nin Emre tercihi zora sokmuştu, Aydın tercihi çözdü.

Drogba’ya bak anla

Drogba ilk yarının sonunda Emre’ye döndü ve “Topu bana at ve bana doğru gel” dedi. Açık bir şekilde... Görmüşsünüzdür. Çünkü topu kolay kolay kaybetmiyor. Sağlam bir duvar olarak topu bana gönder ve bana yaklaş. Bunu anlatıyor Emre’ye ama maalesef Emre basit olanı yapmak yerine 3 kişinin arasına dalıyor. Bu yanlıştan dönerse yeteneklerini sergiler Emre. Basit oynarsa. Yoksa zor..

Sneijder ve Emre

Geçen hafta Kayseri’de Sneijder ilk yarı boyunca 22 saniye ayağında topla kalmıştı. Emre ikinci yarıda 46 saniye. Burak’ın golünde asisti yapan isim olduğu için topla çok ve gereksiz oynayışı önemsenmedi Emre’nin ama bunun ciddi bir sorun olduğu dün görüldü. Hollandalı oyundan çıktıktan sonra Mancini hareketli 4’lü hücumunu kullanamaz oldu. Emre, Sneijder gibi boşluklara girmedi, Galatasaray hücum göbeğinde sıkıştı. Emre bu seviyede 10 numara oynayacak durumda değil şu anda. Mancini Ceyhun’u oyuna alıp Selçuk’u 10 numaraya yollasa daha başarılı bir çözüm bulabilirdi.

02 Kasım 2013, Cumartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yabancı sınırı kalkmalı ama...‘’

1-Yerli bir oyuncuya ederinin 5-6 katını ödeyen kulüplerin zararını kim tazmin edecek?
2-Bu değişiklik ne zamandan itibaren geçerli olacak? Bu sezon içinde yapılması yarışmanın kimyasını bozar. Maç içinde ofsayt kuralını değiştirmek gibidir. (Gerçi bizim memlekette sezon başladıktan sonra süper final de uyduruldu ya)
3-Ve asıl önemlisi. Mahkeme kararını hukuki doğruluk yönünde verir. Ama TFF’nin önceliği futbolun gelişimidir. Eğer AB vatandaşları ligde yerli olacaksa zaten yerliler ayrıcalıklarını kaybetmiş olacak. O zaman yabancı sınırını kaldırmak daha doğru olur. Çünkü orada yabancı sınırını misal 3’e indirseniz, Güney Amerikalı ve Afrikalılar üzerine planlarını yapmış olan kulüplere ikinci bir kazık atmış olacaksınız.
Dolayısıyla burada yapılması gereken tamamen serbest olması.
4-Tabii bu lüksün de bir bedeli olmalı. Yabancı araba almak serbest ama %135’e kadar vergisi var. Dolayısıyla yabancı oyuncu getirmenin de vergisi olmalı. Daha önce de yazmıştım. 6 yabancı serbest 7’den itibaren katlanarak giden bir yüzdeyle, alan takım bir fona para aktarmalı. Eğer 13 yabancıyla oynuyorsanız maaşının %35’inden az olmamak kaydıyla o fona para aktarmalısınız. Bu para da yabancı oyuncuyu sınırlı kullananan kulüplere aktarılmalı.
5-Bir altyapı tabanı uygulanmalı. Pasaportuna bakmaksızın ülkede yetişmiş en az 8 oyuncuyu kadronuzda bulundurmak zorunda olmalısınız.
Çözüm basittir.

Sanayi büyüdükçe futbol küçülüyor

Türkiye’nin ekonomik büyümesinde en dikkat çekici şehirlerin başında Kayseri geliyor. Zirvede bir büyüme ve değişim yaşıyor sanayi anlamında.
Öte yandan ligin 4’te biri tamamlanmışken tablonun dibinde de Kayseri var. 2 takımla.
1-Bu şehre 2 takım fazla... Gerekesiz bir organizasyon bölünmesi yaratıyor.
2-Garip bir şekilde ülkede sanayinin büyüdüğü bölge ve şehirlerde futbol geriliyor. İzmir, Adana, Kocaeli, Sakarya, tüm Trakya, Samsun, Denizli, Manisa. Hatta yerini bulamayan Başkent, Antalya vs. Neredeyse tek istisna Bursa...
Futbolun, devlet sübvansiyonuyla şişirilmiş bir sektör olduğunun daha net bir göstergesi olabilir mi?

Fernandes’i ikna etmek

Beşiktaş’ta işi değiştiren oyuncu Oğuzhan olacaksa, önce oyuncunun sürekliliğini sağlamak şart. Bir de dış etken var. Beşiktaş’ta 10 numaraya dönüşen Fernandes’in eski pozisyonuna ikna edilmesi. Oğuzhan’ın Arsenal standardında devamlılık sağlayamayışını da iyi analiz edip 10 numaraya taşımak en azından eş göreve atamak Beşiktaş’ın hücum zenginliğini savunma zaaflarından arındırmayı sağlayabilir. Fernandes ağırlık merkezini geriye çekip Oğuzhan’ı biraz öne itmek mevzuyu çözecektir. Yoksa savunma zaafı yaratmadan Oğuzhan’a yer açmak kolay değil.

Galatasaray’ın bekleri

Umut ve Burak’ın kanat hücumcusu olarak oynayamayacağı yönündeki eleştiriler anlaşılır olabilir. Ancak bu durumdan oluşan sorun aslında onlarla alakalı değil. Galatasaray 4 hareketli hücumcuyla oynuyor. Onlara binen ekstra savunma yönü arkalarından oynayan oyuncuların, yani beklerin uzak kalışından. Tamamlayıcı görevlerini tam yapamayışından. Misal Caner-Gökhanvari bir tamamlayıcı savunma beki yapısı kurulamayışından. Terim döneminde bu sorun Riera ve Eboue’yle belli oranda çözülmüştü. Ama iki oyuncunun form düzeyi garanti değil. Bunu gidermek için Mancini 3 stoperle oynamayı düşünüyor. Bu sistem Kopenhag maçında tuttu. Ama Kayseri’de hayır. Dolayısıyla o bölgede orta saha özellikli oyuncular da oynatsanız sorun giderilmiş olamayacak. Galatasaray’ın sorunu, hücum tamamlayacak güvenilir bekler bulunmayışı.

Yıldızlar üzerine

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/mehmet_demirkol/yildiz_tescili-627895

29 Ekim 2013, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Her şeyi Aslan yaptı‘’

Hemen her şeyi Galatasaray yaptı dün akşam... Kopenhag maçındaki dizilişle ama başka bir stratejiyle başladılar. Ama oyun merkezi o maçtaki kadar önde değildi. Daha dengeli durdular. Umut sağ kanatta doğru bir tercih olabileceğini gösterdi. Sabri de defansif olarak. Eboue’nin haftaiçi sergilediği ofansif performans ise yakşalamadı. Sneijder’in sakatlanması sonrası Emre Çolak’on orada tercih edilmesi genç oyuncu için neredeyse kutsal bir şanstı. Ancak Sneijder’in sade ama etkili oyunundan sonra kafası çok karışık plansız bir performansla bunu kötü değerlendirdi. Halbuki 45 dakika kenarda Hollandalı’yı seyreden biri böyle oynamaz. Bu bir kalite sorunu değil, tercih sorunu. Maalesef hep karmaşık ve sonunun belli olmadığı işlere soyunuyor. Yaptığı asist bile zora soktuğu bir pozisyonda karambolden çıktı. Basit oynamayı öğrenmezse, o poziyonda sonradan oynamaya başlayan Selçuk hep daha iyi bir tercih olur. Burak’ın attığı golle birlikte Kopenhag maçındakine yakın bir özveri gösterisiyle oynayışı bir başka başlık. Nihayet Drogba’nın bir serbest vuruş golü buluşu da... Ama asıl önemlisi, gole en çok sevinenin, ilk kutlayanın onun vuruşunda duvar olan oyuncunun Selçuk olması.

28 Ekim 2013, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şahane başladı‘’

Ersun Yanal’ın takımını olağanüstü hazırladığına hiç kuşku yok. Şüphesiz bir şekilde bir önceki maçtaki sıkıntılar üzerine gidip yükseltiyor takımını. Misal artık savunma, orta sahaya hiç uzak durmuyor. Nefes aldırmıyorlar. Şöyle düşünüyor: Rakip 2 kişiyle hücum edebilir en fazla, o zaman Topal’la birlikte 2 stoperimi bırakır işi hallederim. Yeter ki yakın dursunlar.
İleriye bakalım bir de... 2. gole mesela. Tam 7 Fenerbahçeli var ceza sahasında. Önce basıp topu kapıyor, sonra paslaşıp rakibi itiyor. Kalabalık ve geniş alanda hücum ediyor. Topu en sağdan en sola paslaşarak götürüyor. Ve hızlı paralel bir pasla en sağa yeniden atıp arka direkte golü buluyor. Olağanüstü... Tüm ilk yarı öyle. En çok koşan, en çok sprint atan Alper belki. Ve Alper yeni Tuncay gibi. En sevilen o olabilir çok yakında.

Webo bu takıma lazım


Yani çok eğlenceli bir oyun var Kadıköy’de... Çok keyifli.
Ancak öte yandan oyunu okuma yönünde aynı durumda değil Yanal.
50’den sonra orta saha yavaş yavaş yorulmaya başladı bu yıpratıcı oyunda. Ve Fenerbahçe ilk yarıda önde basarak ve direkt oyunla topu ileride tutabilmişti. Orta saha düşüp savunma geri kaçmaya başlayınca, Webo’suz topu ileride tutabilmek kolay değil. Ama Yanal bekledi.
Sonradan yaptığı değişiklikleri 50’de yapmış olsa oyun Antep’e hiç dönmeyecek.
Bu sorun. Hem de büyük bir sorun. Çünkü dün Salih’in olağanüstü işlerle attırdığı gol maçı kuratrdı ama benzer bir orta saha tercihiyle Konya’ya yine Salih’le kaybetmişti. Yanal aslında Konya’dakine benzer bir 2. yarı orta saha yumuşaklığına kaybedebilirdi. Çok iyi hazırlanıyor Yanal ama hamleler? Her zaman aynı standartta değil.

Yanal başta, en başta bu maçın kabul edebileceği bir deneme de yapabilirdi. Kuyt’ı bir seferlik kulübede tutmak sorun olmazdı. Webo, Emenike ve Sow’la da deneyebilirdi. Eğer dün bunu yapmadıysa belli ki bir daha yapmayacak. Yapmalı. Webo özellikleri ve formuyla lazım. Hem de çok. 2. yarı işte bunu gösterdi.

26 Ekim 2013, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gösterişli dönüş‘’

Maç öncesi Drogba’nın arkadaşlarını saha ortasında toplayıp yaptığı konuşmanın ne anlama geldiğini maç başlar başlamaz anladık.
Belki Galatasaray’ın Fatih Terim döneminde bile bu kadar önde baskılı ve kalabalık oynadığı azdır. Hemen en önce stoperlere top aldırıp hemen bastılar. Ve neredeyse ilk yarı boyunca hiç derli toplu çıkamadı Kopenhag.
Melo ve Selçuk’un ilk senelerindeki seviyeyi tutturan tandem oyunu bu baskıyı arkadadan harika destekledi. Semih ve Chedjou da santrforlara top aldırmamak için tam presle oynadı. Mükemmele yakın pozisyon alma ve hamle zamanlamasıyla oynadılar.
Buna bir de sağ ayaklı iki sol kanat oyuncusu -gerçi bütün takım öyleydi- Dany ve Burak’ın da kariyerlerindeki belki de en çok kovalayan pres oyununu ekleyin.
Uzun vurmayıp pasla çıkmakta ısrar eden Kopenhag nefes alamaz hale geldi.
Önce fizik ve teknik olarak felç oldular... Ardından daha önemli bir şey oldu. Psikolojik olarak ‘biz buradan çıkamayacağız’ ruh haline geldiler.
Mancini’nin bu cüretkar ve Şampiyonlar Ligi’nde çok da rastalanmayan planı tartışmasız biçimde başarılı oldu. Kalite farkını pres ortaya çıkardı.

Sneijder şablonları

Terim döneminde Sneijder’in yaşadığı sorun hazır hücum şablonlarında ona bir yer bulunamayışıydı. Burak formdaydı. Drogba gelmişti. Son olarak karar verilen
4-1-3-2 çalışıyordu ama oyun Selçuk - Drogba - Burak üçlüsünün hücum şablonları üzerine ilerliyordu. Sneijder’e bir nevi Hagi rahatlığı verilmişti. Bu çoğu oyuncunun aradığı bir durum.
Sneijder ise hazır, kolay, anlaşılır, uygulanabilir şablonlar arıyor. Derdi özgürlük değil. Sistem...
Mancini bunu değiştirmeye çalışıyor. Selçuk daha defansif görevlerde Burak ise kaleye her zaman istediği kadar yakın olamıyor bu düzende. Ama Sneijder, Eboue’nin başlattığı akında da, Drogba’ya atılan topta da ezberlenmiş hücum şablonlarında ya son ya da bir önceki topta markajsız olarak topla buluşuyor. Şu bir gerçek: O belirli şanblonlar içinde çok daha rahat.

Formsuzlar formdaydı

Dün Ercan Taner Spor Servisi’nde sordu ‘Eboue’yi 11’e alır mısın?’ diye. ‘Hangi Eboue?’ dedim. ‘İlk yılındakini tabii ki. Ama bu yılkini antrenmana bile almam.’ Dün Eboue 25. dakikadan sonra ilk yılındakine yakındı.
2 asist yaptı. Onu Bruma oynattı biraz ama yine iyiylerden olan Dany’nin ilk golün asisti dışında stoperlere destek için geride kalışı ve
Selçuk-Melo ikilsinin o eski harika tandemlerine dönüşü işi onun için kolaylaştırdı. Savunmayı düşünmek zorunda kalmayınca da hücumda belirleyici oldu.
Maçın yıldızı hiç kuşkusuz Melo. Olağanüstü bir orta saha performansı ortaya koydu. Selçuk ona uydu. Ve Burak. Bu sefer savaşçıydı. Bu oyunda böyle olması gerekiyor. Ama o öğrenmeyi bilir. Bu iki yönlü oyunda da kale çevresinde iş yapmanın yolunu bulur. Bende tavsiye geçen sene attığı golleri ardı ardına ekleyip sabah akşam seyretsin. Hatırlasın, kas hafızasını tazelesin. Dönecek kuşku yok.

Tek sorun

Galatasaray’ın ikinci yarıda yaşadığı tek sorun kontrol oyuna geçip rakibi karşıladığı dakikalarda orta sahanın stoperlerin arasına çok girişi oldu. Takımın boyu fazla kısaldı. Golde Umut nerede yayın önünde pas kaynağıyla. Selçuk ve Ceyhun ise stoper gibi. Bu kadar iyiyken yapılacak hata değil.

24 Ekim 2013, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI