‘’Futbolcu baronlar!‘’
Yıldırım Demirören ‘3 Temmuz sonrası gerekirse 5 yıl Avrupa’ya katılmayız’ derken herkes ayağa kalkmıştı. Prandelli’nin söylediklerine bakılırsa Aysal yönetimi de sadece katılma derdinde, başarı peşinde değil. Fenerbahçe de 2 yıl cezadan çok şikayetçi değil... Bu ortamda önemli olan sadece ligi şampiyon bitirmek, hatta 2 derbi galibiyeti şampiyonluk kadar değerli. Durum buysa Alves’in manasız sabotajının önemi de artıyor.
Kartal için büyük sınav
Bu mantık silsilesiyle derbinin 90. dakikasında sözleşme feshedilse kimse bir şey diyemez. Ancak yerine hemen uyum sağlayacak bir stoper bulmak şart. Özellikle savunma organizasyonuna hemen oyuncu monte edebilmek kolay değildir. En iyisini de getirseniz uyum zordur. Fenerbahçe’nin şu an için en iyilerden birini transfer edecek yüksek bir bütçeye sahip olmaması ve ara transferde piyasanın darlığı da var. O zaman en mantıklı
yol, bu kırmızı kartı Alves’in uzun zamandır olmayan motivasyonunu sağlamak için kullanmak. Bu İsmail Kartal için de iyi bir teknik adamlık sınavı olabilir. Buradan çıkacak bir başarı onun hanesine yazar. Aziz Yıldırım bu konuyu tamamen Kartal’a bırakmalı. Yoksa hoca hiç yüzmeyi öğrenemeyecek.
Kolay olanı; suçlamak
Aziz Yıldırım’ın konuşmalarında beni şaşırtan herhangi bir şey yok. Ama birkaç başlığa değinebiliriz: Basını suçlamak her zaman en kolay yoldur. Çalhanoğlu’nun babasının röportajını dahi manidar bulan, doğruların
yazılmasına dahi tahammülü olmayan bir ülke burası. Hatta basında bile doğru haberi eleştirenler var. “İsmail Kartal benim çocuğum” ya da “Abdullah Kiğılı ‘yanında çalışan biri’ için benim kalbimi kırdı” cümleleri kulübün hangi mantaliteyle yönetildiğini gösteriyor. Tarz bu... Hep böyleydi. Kongre bu durumdan rahatsız değil. O zaman bize bir şey
söylemek düşmez.
Ona her şey söylenir ama...
Sezon başında Yıldırım, baronlara verdiği röportajda Yanal’ın takımı erken toplamak istediğini söylerken, şimdi de çalıştırmadığını söylüyor. Takımın iyi çalışmadığı doğru ama bunun sebebi Yanal değil, ona direnen içerideki futbolcu baronlar. Sadece takımdakilerin kilo durumlarına bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. Yanal’a her şey söylenir, ama ‘Takımı çalıştırmıyor’ diyeni ilk kez görüyorum. Bu arada tabii Beşiktaş yönetiminin plansızlığı, YÖK’ün direnci gibi konularda da başkana hak vermiyor değilim. Haklı olduğu birçok nokta da var. Özellikle Ersun Yanal tezahüratlarının onu çileden çıkarmadığını öğrenmek sevindirici.
‘’Bir analiz rezaleti‘’
Arsenal maçında oynanan 5’li savunmayla dünkü maçta oynayan dizilişin genel mantık açısından hiçbir farkı yok. Yine iki kanat Tarık ve Telles’e bırakılmış. Yine Melo stoperlerin arasına kaçıyor. Orta saha organizasyonunda hiçbir katkısı yok. Bir futbol insanı nasıl olur da Piszcek ve Mikhitaryan’ın karşısına sadece bir oyuncuyu, Telles’i koyar? Nasıl olur da sadece Avrupa’da oynattığı ligde hazırlamadığı hem de Avrupa tecrübesi çok olmayan bir oyuncuyu kıtanın en hızlı hücuma çıkan takımlarından birinin karşısında kurban eder? Anlamak olanaksız...
Top şişirmek için miydi!
Aynı soruyu daha önce bu seviyeyi hiç oynamamış Tarık’ı Reus’un karşısına dikmesi için de sorabiliriz.
Prandelli bu zayıflığı ne için yarattı? Pandev’le hücumu ikilemek için... Peki topu oraya taşımak nasıl olacak?
Orta sahada Melo stoperlerle, Sneijder hücum ikilisiyle. Ortadaki büyük boşluğu ise formsuz Selçuk’la sakatlıktan çıkmış Hamit dolduracak öyle mi? Hem de Telles ve Tarık çıktıklarında arkalarını stoperle onlar dolduracak... Bu korkunç boşluk Semih ileriye Pandev ve Burak’a 60 metre top şişirsin diye mi yaratılıyor?
Dua etsin, Dortmund durdu
Halbuki Melo Selçuk tandemini iç özellikli iki oyuncuyla destekleyip 4’lü ve derinlikli bir orta sahayla Dortmund’un usta ve hücumcu orta sahalarını kademede boğmaya çalışılabilirdi. Köln’ün haftasonu yaptığı gibi. Ve savunma arası ve arkasına ancak Dortmund çıkarken kaptıklarıyla inmenin işe yaradığını bilirdi.
Prandelli dün en az Arsenal maçındaki kadar yanlış bir analizle sahadaydı. Şanslı ki Dortmund Bayern kadar formda ve arsız değil. 2. yarıda frene bastılar ya da basmak zorunda kaldılar. Ve ne yazık ki 4’er gole rağmen iki maçtır rakibin durmasına şükrediyoruz.
‘’Pozisyonsuz iyi futbol olmaz‘’
Genel olarak plan mükemmel. Ancak bu iyi planlanmış ve oyunda bir yönüyle karşılığını bulmuş bu plan neden Alves atılana kadar kaleyi tutan tek şut üretiyor. Bunu sorgulamadan doğru yolu bulamayız.
Bu temelde yaşanan kadro çıkmazından kaynaklanıyor. Fenerbahçe’nin bir numaralı hücum planı Gökhan’ın ve özellikle Caner’in bindirme ve ortaları. Bunu iyi kullanıyor ancak bu gücü tamamlayacak santrforu bulamıyor. En iyi olasılık arka direkte Kuyt’ın tamamlaması. Emenike o santrfor değil. Meireles, Topal ve Emre de ceza sahasına dalış yapmıyor. Yani Caner silahı aslında boşa sıkılıyor. Geriye bir tek Emenike’nin topla birebir yakalayıp stoperleri geçmesi kalıyor. Bu açıdan penaltı pozisyonu tek başarılı iş.
Geçen yıl Ersun Yanal ceza sahasına mümkün olduğunca çok adam sokarak bu eksiği belli oranda gideriyordu. Kadıköy’de Galatasaray’a karşı atılan 2. golde ceza sahası içi ve üstünde tam 8 Fenerbahçeli oyuncu vardı. Bunun takımla başka bir yöntemi yok. Bu takım bu gerçek santrforsuzluk ve delici orta saha eksikliğiyle başka türlü akın sürekliliği ve gol şansı yaratamaz. Bu yüzden oyuna ve topa hakim olduğu maçlarda (buna derbi de dahil) gol şansı bulmakta büyük zorluk yaşıyor.
Dolayısıyla ortaya çıkan şu: Fenerbahçe oyuna hakimdi ama Muslera kurtarış yapmadı. Bu seviyede bu olmaz.
Eskiye dönüyorlar...
Fenerbahçe delici orta saha oyuncularına sahip değil, pivot özellikli sadece 1 santrforu var.
Bununla kalmıyor. Orta sahadaki 3 temel oyuncusunda 2’si devamlılık açısından güvenilmez. Emre ve Raul’un kalan maçlarda 25 maç oynayabileceğini kim garanti edebilir. Bu durum geçen sene de sabitti. Yanal bunlara geçici ve başarılı çözümler üretebildi. Ancak kadrosundan tam olarak memnun muydu? Hayır... Diego 1. sınıf bir oyuncu. Ama bu eksikleri ezbere gideremez. Çünkü onun pozisyonu Fenerbahçe’de yok. Ancak Yanal’ın geçen sene sıklıkla başardığı ikna yöntemiyle dönüşebilirdi. Sow, Emenike ve Caner gibi. Bu olmadığı gibi geçen yıl dönüşenler de yavaş yavaş eskiye dönüyor.
Teknik direktöre ihtiyaç yok!
Şu bir gerçek ki bu kadronun topu ayağında tutması için teknik direktöre ihtiyaç yok. Herkes topu koşturmayı biliyor. Ancak topla ilerlemeyi Emre dışında pek bilmiyorlar. Yanal bunu değiştirmeyi başarmıştı. Takımı önde tutarak. Bu yıl burada gerileme var. Özellikle stoperlerin sıklıkla geri kaçması Fenerbahçe orta sahasını zorluyor. Zaten topla adam eksiltme açısından kıt bir ekibi bu kadar geri koşturmak akın sürekliliğini bitiriyor. Alves geçen senenin de gerisinde. Yaptığı saçma sapan faulden bahsetmiyorum dahi. Oyuna kendisini vermezse bu oyun yürümez. Mümkün değil. Geçen sene kaybedilen tüm maçlarda onun ve Egemen’in önde baskıyı terk ettiğini görmek mümkün. Onlar bu oyuna bağlı kaldığı sürece Fenerbahçe hücum yoğunluğu ve akın sürekliliğini hiç kaybetmedi.
Böyle yürümez
Bakın! Fenerbahçe topa sahip olduğu için övünmez. Gol ya da goller bulur ya da rakip kaleci kahraman olur.
İkisi de olmuyorsa iyi oyundan bahsedilemez. İsmail Kartal bu duruma hakimse ve sorunu çözecek metodu varsa ne ala... Yoksa bu pozisyon fakirliğiyle mevzu yürümez.
Kartal kısa konuşmalı
İsmail Kartal çok doğru bir insan. Söylediklerinin içeriği mükemmel. Ancak uzun cümleler ona hata yaptırıyor. Cümleleri kısa tutmalı. Virgül değil, noktayı daha fazla tutmalı. Lafı ve cümleleri uzattıkça, haddini bilmek gibi hiç olmayacak şeyler çıkıyor ağzından. Bu konuda yardım almakta sakınca yok.
‘’Sneijder yumrukladı‘’
Londra’da Emirates’te İngilizler Wesley Snijder için ‘onun bu takımda ne işi var’a kadar varan yorumlar yapıyorlardı. İç acıtsa da tarafsız bir gözle bakıldığında performans, plan ve kalite açısından söylenecek bir şey yoktu. Dün de durum farklı değildi. Ama her iki taraf için de. Maçın seviyesinin çok üzerinde iki gol attı 10 numara. Çölde vaha gibi bir kaliteydi. İki köşeye iki inanılmaz şutla Volkan’ı darmadağın etti. Herkesten farklıydı. Takımını üç seviye yukarı taşıdı...
Kartal kumar oynadı
İsmail Kartal’ın bu kadar çok sakatlıktan yeni çıkmış, oynamasına son anda karar verilmiş oyuncuyla ilk 11 oluşturması büyük bir riskti. Bunun sıkıntısını yaşadı. Emre baştan koptu zaten. Volkan’ın bel tedirginliği ise 3 değişiklik hakkını kullanmayı engelledi. Bu iki oyuncunun oynaması fedakarlık değil, bencillik... Böyle bir derbide böyle çoklu bir riske girmek en terbiyeli tabirle, inanılmaz bir amatörlük. Fenerbahçe’yi oyuncak etmek.
Hoca açısından da büyük bir strateji hatası vardı. Bunu Alves tamamladı. Kırmızı kart pozisyonunda ne yapmaya çalıştığını anlatmalı. Ortada top yok. Peki sergilediği hareketin sebebi ne? Hangi spor bu... Bekir’den 1 maç sonra daha fecisini yapmak? Hem de Bekir gibi son anda ayağını çekmeye çalışmadan topuğunu uzata uzata... Bu amatörlük bile değil...
Kırmızı karta kadar...
Prandelli’nin oyunu ise başka bir çıkmazdı. Zaten iki kanat savunması yetenek açısından kısıtlı. Melo sürekli stoperlerin arasına kaçıyor. Böyle bir tabloda orta sahada üstünlük sağlama olanağı var mı?
Yapamadılar. 10. dakikadan, 54’e kırmızı karta kadar net bir şekilde aldı Fenerbahçe oyunu...
Tüm zamanların kötüsü
Emenike ve Alper’in ‘at gözlüklü’ etrafına hiç bakmadan oynadıkları oyun skorun gelmesini engelledi. Caner ve Gökhan sayısız kez bindirdiler. İçeri doldurdular ama Alper ve Emenike’nin etraflarına bakmayışı pozisyon sayısını azalttı. Kaleye sadece bir isabetli şut atabildiler bu sebeple bu iyi sayılabilecek oyunda. Kabul etmeli, Fenerbahçe’nin hücumda yetenek seviyesi tüm zamanların en alt seviyelerinden birinde... Ve geçen seneden farklı olarak bu kez plan da yok. Tamamen doğaçlama dönüyor iş. Ama Prandelli için de farklı bir şey söyleyemeyeceğim. Korkunç planını Sneijder kurtardı sadece. Holandalı’ya çok şey borçlu.
‘’Bu pozisyon o para etmiyor‘’
2006 elemelerinin sonuna doğru görev ona verilmişti. Orada başaramadığını 2008'de başardı... 2010 elemelerinin tamamında takımın başındaydı. 2014 elemelerinin sonunda kurtarıcı olarak yeniden göreve geldi. ve 2016'ya da yine Terim hazırlıyor. Son 6 kupada, Terim sadece 1 kez görev almadı. O da 2012 elemelerinde... Son 9 senede Terim hemen her zaman Milli Takım'a dahildi. Arada da Galatasaray'la kazandığı 2 şampiyonluk ve 1 de Şampiyonlar Ligi çeyrek finali var. Eğer bugün oyuncu havuzunuz yetersizse bütün sorumluluk Terim'de olmasa da teşhisler onda var ya da olmalı. Ancak Terim basın toplantısında, sadece 'Gerekeni yapacağız' demekle yetiniyor. Hoca kızmamalı, durumu anlatmalı. U17 Milli Takımı Hollanda'dan fark yiyor, söylentilere bakılırsa oradaki idareciler neredeyse yalvar yakar 'aman daha fazla atmayın' diyor. Altyapılarımız dökülüyor. Gelen oyuncu yok. Zaten böyle zorlu bir görev olduğu için Fatih Terim ismi her seferinde ortaya atılıyor... Eğer bu 3 maçın ardından, 'Fatih Terim'in ne günahı var' diyen olursa unutmamalı ki hocayı korumuyor, hatta neredeyse ona hakaret ediyor. İzlanda, Çek Cumhuriyeti ve Letonya'dan 1 puan alabilmek, Terim standardı için normalse o zaman tabii durum başka... Tekrar ediyorum, eğer tek bir stoperle İzlanda deplasmanınaçıkıyorsak, Milli Takım Teknik Direktörlük pozisyonu, 4 milyon Euro etmez. Yanlış anlaşılmasın, Terim dünyanın her yerinde çalışabilecek uluslar arası bir isimdir. Ama bu pozisyon, o para etmiyor.
‘’Hollanda yenilince biz de...‘’
Öne geçtikten sadece 2 dakika sonra Arda sarı kart gördü. Saçma sapan, top yekun bir rakibin üstüne yürüme ve itirazdan. Bilal'in gerçekten yıldırıcı füzesinden sonra rakibin ayağa kalkma olasılığı yokken...
Halbuki çok efor harcamıştık. 60'dan sonrasını çıkartamadığımız sadece bizler değil, bizzat Terim ve oyuncuları tarafından 2 gün önce itiraf edilmişken... Soğukkanlı bir kontrol oyununa geçmek varken yorgunluğumuza kavga eklemeyi de başardık.
Ozan çaresizce
Senaryo istediğimiz gibi gidiyordu. Ve artık sınırdaydık. Zira sadece Ozan ve Topal arkayı toparlıyordu bu yorgunluk başladığında. Hemen Hamit gibi onlara top tutarak yardım edecek bir isim oyuna alınıp gereksiz geri koşuların önüne geçmek gerekiyordu. Ancak önce gol sonra gerginliğe yorgunluk ve golün verdiği anlık rahatlama da eklenince kaleye gelmeye niyeti olmayan Letonya penaltıyı buldu. Burada 'pres küçüğün söz büyüğün' stratejisiyle bir oraya bir buraya koşan Ozan'a bir şey söylemek mümkün değil. Acemice demiyorum, çaresizce...
Gol sonrası yine Çek maçında olduğu gibi düzensiz bir doldur boşalt geldi. Bir pivot, 2 de etrafını tamamlayan destek golcü yoksa böyle bir oyundan bir şey çıkartmak mucizedir. Biz de onu aradık. Onlar için en iyisi buydu. İlk yarıda çizgiye indirdiğimiz topları iyi içeri çeviremeyince giremediğimiz pozisyonlar şanssızlık değil, beceriksizlik. Ve her ne kadar kabul etmesek de bu son vuruş kalitesiyle olmaz. Ancak ikinci yarıda Bilal'in golü sonrası dezavantajlarımızı avantaja dönüştürecek işleri yapmamak başka bir şey. Mazereti yok.
Seviyemizin altında!
Maalesef seviyemizin de altında oynamaya devam ediyoruz. 30 ya da 60 dakikalarla övünüyor olmak zaten bu çaresizliğin sonucu.
Bu grupta yaptığımız tek olumlu iş, Hiddink'in 4 sene önce ayarını bozup Hollanda'yı sabote etmek oldu. Durum kötü... Siz çocuklarınıza Hollanda yenilince biz de yenik sayıldık diye anlatırsınız.
‘’Yetersiz kaldık‘’
İlk yarıda bu kadronun yapabileceğinin hemen hemen en iyisinden galibiyet çıkaramayışımız gerçek ve sıkıcı olan...
Orta sahamızın ekstra 'Töre' motivasyonuyla önde, Umut'a yakın oyunu bütün devre boyunca akın sürekliliği sağladı. Dönen topları genel itibarıyla topladık. Kaçanlarda ise Selçuk ve Ozan (takımın en
iyisiydi diyebiliriz) doğru geri koşularla rakibi kesti. Her şey yolundaydı. Rakibe kontra vermemekle kalmadık sadece 1 isabetli şut attırdık. Ancak onun gol olması şanssızlık değil. Kabul edilmiş çaresizlik. 4 oyuncunun olduğu yerde rakibin en iyi ve en tanıdığımız kafacısına vurdurduk. Duran toplarda kötüyüz. Alan savunmasını da beceremiyoruz. Ama en iyi tanıdığın adama vurdurmak! Caner'in olağanüstü ortasıyla bulduğumuz golün ardından oyunu tutmuşken bu yıkım oldu.
Sıradan bir takım gibi
Umut'un orta sahaya yardımı, Gönül ve Caner'in bindirmeleri, Selçuk ve Ozan'ın tamamlayıcılığı...
Töre ve Arda'nın yaratıcılığı lazımdı tek. Hakemin vermediği bir penaltı çıktı baskıdan. İkinci yarıda rakip pasla çıkma planını sahaya iyi yayılarak işletti. Yorgun orta sahamız için iş zorlaştı. Halbuki rakibin tedbir getireceği planı devam ettirmek yerine rakibi tedirgin etmek lazımdı. Misal Oğuzhan'ı oyuna alıp yaratıcılığı artırmak en azından Kadlec ve Sivok'u tedirginliğe itebilirdi. Yorulacağımız kesindi. Topu
koşturabilirdik. Çekler'in planı işlemeye ve yorgunluk artmaya başlayınca yapılan değişiklikler işe yaramadı.
Caner ve Gökhan'ın arkasına topu iyi kaçırdılar. Sürekli geri koşmaya başlayıp Muhammet'in oyuna girmesiyle orta sahadan bir kişi de eksilince iyice yorulduk. Çekler sadece sıradan bir kulüp takımı seviyesiyle istediğini aldı.
‘’Gökhan Töre motivasyonu‘’
Terim’in basın toplantısındaki şikayetçi hali, zorlu karşılaşmada olumlu bir etki yaratabilir. Eğer tecrübeli teknik adam, ‘Töre’ olayından ekstra bir motivasyon çıkarırsa, istenen galibiyet gelebilir.
Fatih Terim basın toplantısında her ne kadar sinirli ve şikayetçi görünse de böyle havalar ona iyi gelir. Bir motivasyon kaynağıdır. Zaman zaman bunun ölçüsünün kaçtığı da olur tabii... İsviçre maçında olduğu gibi... Umarım Gökhan Töre bugün oynarsa aşırı motivasyon sorunu yaşamaz. Öte yandan burada bir farklı hâl var. Bu kez herkesi aynı çatı altında toplamak mümkün olmayabilir. Takım içinde hangi oyuncular Gökhan’ı, hangileri Hakan ve Ömer’i haklı görüyor? Eğer kampta birlik sağlanacak ortam varsa sorun yok. Ancak bir oyuncu arkadaşlarına silah doğrulttuysa, silahı doğrultandan ziyade taciz edilenin sempati toplaması çok daha mümkündür.
Basına yüklenmesi saçma
Terim, Riera-Melo mevzusunu çok iyi idare etmişti. O olayda ne kadar başarılıysa burada da o kadar başarısız oldu. Oyuncuları bir araya getirip bu işi çözememesi olaydan geç haberi olsa da bir yönetici başarısızlığı. Bu konuda basına yüklenmesi saçma. Çalhanoğlu, yani ‘Yeni Mesut’ denebilecek bir oyuncu kampa gelmiyorsa gazeteci olayı araştırır. Ve oyuncunun babası böyle ciddi iddialar ortaya atıyorsa, bunlar yazılır. Terim, ‘Neden şimdi?’ diye soruyor. Üç gün önce kampa gelmeyecekleri belli oldu da ondan.
Bize ters bir rakip
Terim takımda bir isyan başlatabilirse avantajdır. Çünkü rakip çok güçlü olmasa da bize ters bir ekip.. Ve çıkarken kaptırılacak toplar bir kontarak yağmuruyla sonlanabilir. Hollanda maçında 2. bölgede, rakip çıkarken yaptıkları baskıyla pozisyonlar buldular. Bu bizim gibi orta sahası sorunlu bir takım için sorundur. Pilar ya da Krejci ve Dockal’ın beklerden aldıkları destekle yaptıkları şablon kontrataklar Gökhan ve Caner’in çıkışlarında sorunu büyütebilir. Burada avantajımız, Umut’la oynarsak 4-6-0’a yakın bir oyun oynayacak oluşumuz. Kalabalık orta saha işimize gelebilir. Bu çok zor bir maç. Favori olduğumuzu düşünmüyorum. Ama Terim, ‘Töre’ olayından kontrollü motivasyon çıkarırsa istenen galibiyet alınabilir. Yoksa işimiz çok zor...









































