Arama

Popüler aramalar

‘’Galatasaray'a Mustafa Denizli gerek‘’

Galatasaray’ın sorunu teknik direktörden ziyade yönetimsel... Prandelli, Ünal Aysal bakış açısının bir yansımasıydı. Yıldızları sadece çalıştıracak bir hoca. Ekstra vizyon yok... Türk ekipleri bunu arar. Çünkü bizde futbola yön veren bir üst akıl yoktur. Aysal çıkmaza girince yerine bir yönetim gelmedi. Yarsuvat ekibi bir ara dönem grubu. Dolayısıyla Prandelli ile Galatasaray futbol açısından hedefsiz ve vizyonsuz kaldı. Albayrak iyi bir ikinci, hatta üçüncü adamdır ama, tek başına bir futbol kulübünün vizyon koyucusu olamaz. Şimdi eğer Prandelli gidecekse yerine bir vizyon getirmek gerekir. Yani gelecek teknik direktörün Albayrak’ın hiyerarşik olarak altında değil, üstünde çalışacak bir isim...

Mutlak transfer ister

An itibarıyla bu vizyonu ortaya koyabilecek çok fazla isim yok. En uygun aday da hiç kuşkusuz Mustafa Denizli. Terim dışında, tesislerin anahtarlarını alıp hemen delegasyona başlayacak yegane beyin. Başka şartlarda tam bir organizasyon kurulmuş olsa başka birçok isim akla gelebilirdi. Hikmet Karaman gibi. Ancak bugün bu görevi alması şansı değil, şanssızlığı olurdu. Çünkü bu karmaşayı tek başına yönetmek neredeyse imkansız. Peki Denizli bu görevi kabul eder mi? İlk olarak transfer ister. Özellikle orta sahaya top taşıyabilecek iki yönlü bir oyuncu.. Ve Eboue’nin affı da söz konusu olmalı.

Almak değil, satmak

Ancak zaten problem de bu. An itibarıyla ne kadar reddederlerse etsinler yapmak istedikleri almak değil satmak. Yoksa bu Sneijder oyunu niye oynansın? Neden daha kontratın yarısı dolmuşken menaceri hergün ‘yenileme’ diye tutturuyor. Neden Trabzon maçında oynatılmıyor? Neden ‘takım yürüyor’ diye röportaj veriyor? Sorun bu... Denizli ekonomik olarak küçülen bir büyükle çalışmaz. Diğerleri de bu karmaşayı yönetemez. Kendilerine yazık ederler...

ADAYLARDA SON DURUM

Mustafa Denizli

Camiayı ve takımı çok iyi tanıyan isimlerden biri olan Mustafa Denizli, her ne kadar, “Sezon sonuna kadar Lig TV’de yorumculuk yapacağım” dese de,yönetimin ağır toplarının onu ikna edebileceği konuşuluyor. Tecrübesiyle takımı kısa sürede toparlayacak bir isim olan Denizli’nin, ‘Hocamız ol’ baskısına kayıtsız kalamayacağı düşünülüyor.

Hikmet Karaman

Son dönemde Galatasaray’la adı sık sık anılan Hikmet Karaman, Süper Lig’i ve Sarı-Kırmızılılar’ı en iyi bilen teknik direktörlerin başında geliyor. Anadolu takımlarından gelen teklifleri, yüksek ücretlere rağmen kabul etmeyen Karaman’ın, Aslan’a her zaman sıcak baktığı biliniyor. Teklif gelirse, kabul etme olasılığı çok yüksek.

24 Kasım 2014, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yanal istediğini buldu‘’

Mehmet Ekici berrak bir futbol zekası...

Basit, anlaşılabilir oynuyor. Trabzonspor’un kadrosundaki hemen tüm yabancılar için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Özellikle Konstant...

Sahada yaptığı her şey doğru. Hiç yanlış yerde olmuyor. Hiç yanlış koşmuyor. Gözü kapalı oynuyor neredeyse. Ezberden. Eksikliği çok yaralayıcı olur. Mehmet Ekici ise Cardozo’yla birlikte bütün bunların üzerine yaratıcılık ekliyor. Şaşırtıcı bir oyun bilgi ve öngörüsü var. Vahid Hoca hiçbir şeyden değilse ona liderlik görevini tam anlamıyla vermemiş olmaktan mahkum olur...

Trabzonpor’un yabancı havuzunda belki bir Sneijder yok ama misal bir Alves ya da Djemaili de yok...

Alt kalite sınırı çok ama çok yüksek. Hiç boşları yok. Seviye çok yüksek Dün Waris ve Yatabare gibi belki de eldekilerin en iyilerine şans veremeden istedikleri oyunu ve sonucu buldular. Farkları tamamının gelişme kaydetmese de yeterli olmaları. Ancak gelişmeye açık yabancılar da var. Bu güçlü yabancı omurganın vaat ettiği seviye çok yüksek.

Geriye yerli yeteneklerin saflaşması kalıyor. Oyunlarını basitleştirmeleri lazım. Özellikle Yusuf, Salih gibi oyuncuların. Yusuf’ta kalite sürat her şey var. Basit ve efektif olanı seçmek ve uygulamak kalıyor geriye. Her oynadığı maçı 2-3 kez seyredip neyi ne zaman yapması gerektiğini tespit etmeli. O golü atmak kolay değil. Ama onda çok ama çok fazlası var.

Teknik detaylara hafta içi gireriz. Ancak şunu söylemeden olmaz. Dün akşam hem Fenerbahçeliler hem de Galatasaraylılar için Yanal hüznü vardı. Kadıköy’den yollandığı, Florya’da da ellerini çabuk tutup alamadıkları için. Yanal buna hazırdı. Doğu Karadeniz’de ise büyük mutluluk. Çünkü Yanal sonunda tam istediği kadroyu buldu.

23 Kasım 2014, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şifre orta sahada‘’

Fenerbahçe sezon başında pozisyon üretemediği için eleştiriliyordu. Beşiktaş karşısındaki kalabalık ve dengeli orta saha dönüm noktası oldu. İsmail Kartal'ın bu maçta da aynı planla başlamasını bekliyorum.

İsmail Kartal'ın Fenerbahçe’si sezon başında pozisyon bulmakta zorlanan bir takım olduğu için (benim tarafımdan da) eleştirildi. Öte yandan Trabzonspor maçı dışında rakibine çok da pozisyon vermiyordu. Beşiktaş maçında tercih edilen kalabalık ve dengeli orta saha bir dönüm noktası oldu. Rize maçıysa yüzde 44 oranında oyunun 3. bölgede oynandığı bir maçtı. Nihayet pozisyonlar bulan bir Fenerbahçe, savunmada da hiç açık vermedi. Bursaspor maçı bu oyunun en üst seviyede test edileceği maç olacak. İsmail Kartal'ın Beşiktaş maçındaki planla oyuna başlamasını bekliyorum. Yani Alper yine orta sahada... Burada kritik nokta Emre'nin en az 70 dakika oyunda kalması... Bu sene takım için önemi daha fazla.

Volkan tehlikesi

Rize maçından sonra normalde Diego'nun oynaması mantıklı olsa da Bursa orta sahasını Rize'ninkiyle karşılaştırmamak gerekir. Tutan Beşiktaş planı bu sebeple güçlü Bursa orta sahası karşısında çok daha iyi işler. Tabii bir de Volkan konusu var. Milli maçtaki protestosundan sonra Volkan için deplasman maçları oldukça zorlu geçecek. Mutlaka tepki olur. Volkan bununla kafaca başa çıkabilirse sorun yok. Ancak benzer bir ruhsal çöküntünün takım için bedeli ağır olur. Volkan'ın da Kartal'ın da çok iyi düşünmesi lazım...

20 Kasım 2014, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kazakistan zaferi‘’

Burak Yılmaz'ın kariyerinde 30 golü aştığı sezon var... Ancak bir yarıda 5 gol atması kesin olan maçı ben hatırlamıyorum... Dün o maçı yaşadı ve 2 golle oyunu kopardı.

Kazakistan'ı grupta özellikle de Hollanda deplasmanında seyretmiş olanlar bu sonucun önemini daha iyi anlar. Bu takım bu kadar sahasına hapsolabilir ama bu kadar toy ve çözülebilir değil. Milli takım bunu başardı. Önde ve baskılı olarak...

Oyun olarak ham ama istek olarak yeterliydiler. Kazakistan da kalecilerinden başlayarak grubun en uyuşuk oyununu oynadı. Orta saha ve savunma kanatlarımızın istenen seviyede üretken olmamasına rağmen sadece önde baskı ve geniş alanda hücum etme çabası yetti. Bu komplike bir baskı olmasa da hep dönen topları alarak, akın sürekliliği sağladık. Ceza sahamıza rakibi hiç sokmadık...

İkinci yarıda daha grup standardındabir Kazakistan vardı. İlk 20 dakikadaki geri yaslanmak zorunda kaldık. Çünkü orta sahada daha ileride pas yapmayı başardılar. 3. golü bulduktan sonra gelen değişiklikler ve rahatlama o paslaşmaları kalemize getirdi..

Gol de geldi ama yoğunluk ve süreklilik sağlayamadılar.

Toptan yıkılmadık!

Arda ve Töre'yle baskıyı kırdık. Bu da doğal bir zafer getirdi. Bir Kazakistan Zaferi...

Bunu yazmak zor ama gerekli...

Bir Kazakistan Zaferi'ne ihtiyaç vardı. En azından grupta şimdilik kaldık ve toptan yıkılmadık. Maç başında yaşanan olaya gelince... Herkesin herkesi protesto etme hakkı vardır. Genel hukuk kuralları içinde... Dolayısıyla küfür etmeden bunu yapabilen taraftar kadar Volkan'ın da...

O ağır küfürleri edenlerinse suçu vardır hakkı ise yok... İnce çizgi budur... Bir soru da UEFA'ya. Kazak maçına Rus hakem mi? Azerbaycanlı rica etsek...

17 Kasım 2014, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ersun Yanal'a en uygun kadro‘’

Ersun Yanal’a sorsanız bu ligde hangi kadroyu ister? Benim cevabım hiç düşünmeden Beşiktaş ve Trabzonspor olur. Bordo-Mavililer Yanal’ın önde basan, direkt oynayan planına çok uygun bir yapıya sahip.

Yanal’ın Türkiye’de rüştünü ispatlamış oyun stili hangi takıma daha çok uyar? Ya da şöyle soralım: Yanal’a sorsanız bu ligde hangi kadroyu ister? Benim cevabım hiç düşünmeden Beşiktaş ve Trabzonspor olur. Dinamik, önde oynamaya yatkın, hücum çeşitliliği olan, görece genç ama tecrübeli.

Daha genç bir takım

Trabzonspor geçen yıl erkenden ve rahat bir şekilde şampiyon olan Fenerbahçe’den 4 yaş genç ancak tecrübe açısından çok da eksik değil. Yanal geçen yıl Fenerbahçe’de göreve başladığında kadro yapısı gereği Aykut Kocaman’ın yolundan gitmek isteyen bir oyunla başlamıştı. Çok erken onu Gençlerbirliği’nde marka yapan önde baskı oyununa döndü. Ki bunun için kadrodaki birçok oyuncuyu ikna etmesi gerekiyordu. Shakespeare oynamak için bir araya getirilmiş bir kumpanyaya ‘geleneksel orta oyunu’ oynatmak gibi bir şeydi bu. Oyuncular gelen sonuçlarla birlikte ikna oldular.

Şimdi işi daha kolay

Neredeyse ikna olmayan tek oyuncu Salih’ti. Ve Salih’in de Roma tarafından tercih edilmesi onun kalitesi hakkında bir ipucu veriyor olmalı. Yani mesele kalite değil o oyuna ikna olmaktı. Şimdi Trabzonspor’da yapılacak olan iş bu kadar zor değil. Çünkü takım direkt oyuna çok daha yatkın...

İmza töreni risklerin habercisi


Açıklama yapılmayan basın toplantısı doğabilecek risklerin bir habercisi. Ersun Yanal en başından itibaren çok iyi bir giriş yapıp, yan tartışmaları kapatmak zorunda. Spor sayfalarını zaferler süslediği sürece sorun olmayacak.

Biz dışarıdan hep iyiye yormaya çalıştık ama Vahid hocanın izlediği yolun şikayet ettiği Malouda’dan hiç farkı yoktu. Bugün biri çıkıp ‘En baştan kendisini kovdurup kolay yoldan para kazanmaya geldi’ dese Vahid Halilodzic dahil kimse bir şey diyemez. Gelinen noktada bütün bunları yeniden konuşmanın pek faydası yok. Şimdi yeni bir başlangıç için her şey hazır mı? İşte buna bakmak lazım.

Zaferler gelirse...

Yeni teknik direktörün açıklama yapmadığı ve soru alınmayan bir basın toplantısı doğabilecek risklerin bir habercisi. Ersun Yanal en başından itibaren çok iyi bir giriş yapıp, yan tartışmaları kapatmak zorunda. Spor sayfalarını zaferler süslediği sürece sorun olmayacak. Tıpkı geçen yıl Fenerbahçe’de olduğu gibi... Yanal’dan şikayet çoktu. Ama lig bitene kadar hiç dile gelmedi. Bu Trabzon’da da olursa sorun yok.

Tampon oluşturulmalı

Ersun Yanal oyuncularıyla en az Halilhodzic kadar sorun yaşar. Basınla da... Bu kariyerinde hep böyle oldu. Gençler’de, milli takımda, Fenerbahçe’de medya ilişkilerini yönetmekte ya da oyuncularıyla ilişki kurmakta çok da başarılı bir teknik adam olduğunu söylemek güç. Bunu yapabilecek iyi ve sevilen profesyonellere ihtiyaç fazla. Hem Yanal’la geçinebilecek hem de medya ve oyuncuları idare edebilecek tampon görevliler bulunmalı. Bunu yapıp sert çarpışmaların önüne geçilebilirse, Yanal oyunla ilgilenir ve işini yapar. Yoksa Vahid hocayla yaşanandan fazlasını izleriz.

Yerli rotasyonu önemli


Majeed Waris, Mustafa Yatabare, Oscar Cardozo arkalarında Mehmet Ekici’ye destek veren Constant ve Medjani, arkalarında Belkalem ve Papadopoulos... Trabzonspor tarihinde görülmemiş bir yabancı omurga. Ancak 7 kişi ediyorlar. Ki formu yükselen Bosingwa’yı da kesmek kolay değil. Eldeki yerli rotasyonu bu seviyeyi tamamlayacak düzeye çıkabilir mi? Bu yabancı oyuncuları doğru rotasyonla oynatmak nasıl olur? İşte Yanal’ın meselesi bu. Burada oyuncuları memnun etseniz dahi taraftarı ya da basını memnun edemeyebilirsiniz. Bu Yanal’ın en çok zorlanacağı konu...

Ekici & Cardozo A.Ş.


Oscar Cardozo devre arasında fizik olarak hazır olacaktır. O zamana kadar Ersun Yanal da onu zaman zaman dışarıda bırakabilir. Hem fiziki eksiklik hem de yabancı havuzunun güçlü olması bunun sebebi. Fakat son planda onun önemi büyük. Eğer topu bir an önce rakip ceza sahasına yollayan ve dönenlere basan bir oyun oynayacaksanız hem pivot hem de bitiricilik anlamında ondan iyisini bulamazsınız. Şimdiden iddiaya girebilirim. Buraya yatmaya değil, oynamaya geldiğini her an gösteren Mehmet Ekici’yle çok gol-asist yaparlar. Ligin en iyi ikililerinden olacaklarına hiç kuşkum yok.

Bu takım başarabilir


Eğer Ersun hoca Ocak ayının 5’ine kadar takımı yarışta tutar, yönetim de devre arasında 2 direkt oynayacak yerli oyuncu alırsa bu kadro şampiyon olabilir.

4 günlük bu dizinin sonunda özet olarak şunu söyleyebilirim. Lig en dipte değilse de vasatın oldukça altında bir seviyede. Fenerbahçe’nin tecrübeli ama yaşlı kadrosunun İsmail Kartal’ın ısınmasıyla yarışa
döndüğü, avantaj sağladığı gerçek. Prandelli de 4’lü orta sahaya döndükten sonra savunma güvenliğini sağlama yoluna girdi. Beşiktaş’ın forse eden oyunu ise hâlâ tecrübe kazanıyor. Trabzonspor’da forse edenler ise Mehmet Ekici ve Yusuf ile yabancı ama tecrübeli oyuncular. Soru işareti Alper Boğulu hocanın ayrılmasının ardından kalede ve yerli rotasyonunda. Eğer Yanal Ocak ayının 5’ine kadar takımı yarışta tutarsa yönetimin yapması gereken 2 direkt oynayacak yerli oyuncu bulmak olacak. Bunu yaparsa bu kadro yapar. Ancak işler sallanırsa Yanal’ın yıpranması Vahid hocadan daha hızlı olabilir.

14 Kasım 2014, Cuma 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’1 numaralı aday Beşiktaş‘’

Beşiktaş benim hâlâ bir numaralı şampiyonluk adayım. Ama ezeli rakiplerine geçilebilir. Ancak doğru yönetim tarzıyla önümüzdeki 10 yılda Beşiktaş’ın farklı olması bence kesin. Bunu kaybetmenin acısı çok daha büyük olur.

Galatasaray için bir dezavantaj olarak gördüğüm Europa Cup macerası, Beşiktaş için ters bir etki yapabilir. Sneijder, Melo ya da Muslera seviyesinde Europa Cup bir hedef değil. Orası için form yükseltmek içten gelmez. Hatta bunu iki yıldır Şampiyonlar Ligi gruplarından çıkan yerli oyuncular için de söyleyebiliriz. Bu sınıf oyuncuları ancak yarı finalden sonra Şampiyonlar Ligi seviyesinde bir motivasyona yükseltebilirsiniz. Dünkü yazımda 2. numaralı kupanın Sarı-Kırmızılar’a zarar vereceğini söylemem bundan. Onlar seneye Şampiyon Ligi’ne direkt katılımı daha çok önemser. Ancak bu yarı finalden sonra hem bir kupa ihtimali hem de bu sene değişen statüyle Europa Cup’ı kazanan takımın Şampiyonlar Ligi’Ne katılacak olaması onları etkiler... Ancak Beşiktaş için durum böyle değil.

‘Kolej Takımı’ tanımını hak ediyor

Avrupa’da oynanan her maç Beşiktaş’ın genç ve tecrübesiz kadrosu için yeni bir ders. Öğreniyorlar. Çünkü öğrenmeye açıklar... Açık söylemek gerekirse eldeki ekip Metin-Ali-Feyyaz jenerasyonundan bile daha fazla ‘Kolej Takımı’ tanımı hak ediyor. Büyük çoğunluğu öğrenmeye açık. Ve neredeyse elle tutulur bir dayanışma var. Başakşehir gibi ligin en iyi kontra oynayan ekiplerinden birine karşı hücum hattının yarısını kaybetmişken 1-0’dan maç kazanmak bunun sonucu. 2. yarıda hiç denemediği 4-4-2’nin ağırlık merkezini biraz ileri taşıyarak sadece 2 kontra şansı verdi rakibine. Bu takımın öğrenebildiğini gösteriyor. Tabii bu kadar da değil.

Oyuncular arasındaki gelişme çarpıcı

Gökhan Töre konusundaki fikrim açık. Bir oyuncu Chelsea tarafından tercih ediliyorsa boş değildir. Ancak erkenden bırakılıyorsa bunun da bir sebebi vardır. Gökhan için sebep genç yaş kategorilerinde neredeyse tek başına maç kazanabilen bir oyuncu olmanın yarattığı deformasyon. Bunu Batuhan’da da görmüştük. Herkes fizik mental ve teknik olarak gelişirken bu tip oyuncular yerlerinde sayabiliyorlar. Bu durumu 2002’de İbrahimovic bile yaşadı. Yaşadığı krizi yerinde seyretme şansım oldu. Keza Yunanlı oyuncu Samaras bunu hala tam atlatabilmiş değil. Gökhan, bu yıl bunu atlatabileceğini tek başına maç kazanmanın bu seviyede imkansız olduğunu anlamış gibi. Kerim’in aynı yola girdiğini de söylemek için erken. Ancak umutlu olmamak için sebep yok. Keza an itibarıyla bir eşikte olan Pedro için de aynı şeyi söylemek mümkün. Olcay bu konuda rüştünü çoktan ispat etti. Geriye bir tek Oğuzhan kalıyor. Töre için söylediklerimi onun için de söyleyebilirim. Arsenal hiçbir oyuncuyu boşuna almaz ama boşuna da bırakmaz. Onda çok daha fazlası var. Sorun zihinsel. Yetinmemeli.

Kart sorunu

Beşiktaş’ın hakemler konusunda ezeli rakipleri kadar avantaj sağlamadıkları açık. Kendi evinde oynadığında bu fark daha da artıyor çünkü seyirci baskı yaratamıyor. Bütün bunlardan şikayet edebilirsiniz ama düzeltebileceğiniz şeyleri düzeltmek öncelikli olmalı. Başakşehir’e taşınmak ve orayı doldurmak ilk şart. Tabii standart özbaskı yaratmadan. Yani özellikle çizgide oyanayan tecrübesi az Beşiktaşlı oyuncuları baskı altına almadan... Özellikle arkadan yapılan faullerde rakibe mesafenin uzak olması da hakemin kart çıkarmasını kolaylaştırıyor. Yani rakiple vücut vücudayken yapılan Yugoslav faullerinde Türk hakemlerin kolay çıkartmadıkları bir gerçek. Mesafeyi korumak şart ve tabii ki bir tecrübe işi. Beşiktaş’ın ön alan baskısı yaptığı maçlardansa orta sahada baskıya giriştiği mücadelelerde daha fazla kart görmesi bundan. Bu kısmen çözülebilir bir durum.

Maçı bitirmek ve kırılmamak

Başakşehir, kırılmanın en muhtemel olduğu oyundu. Bunu yaşamamış olmak sadece bir 3 puan almanın ötesinde bir anlam taşıyor. Bu konuda hem fikiriz. Ancak asıl önemli maç Erciyes’ti belki korkunç bir sonla bitti ama oyun aynı şeyi anlatmıyor. Beşiktaş, geçen sene öne geçtiği maçlarda yaşadığı maçı bitirememe sorununu yaşamadı bu kez. Daha fazlasını istediği, yenilmeyi kabul etmediği içi kaybetti. Geçen yıl Fenerbahçe böyle şampiyon olmuştu. Bu yıl da olursa Beşiktaş bu sayede şampiyon olacak.

Önde baskıdan vazgeçme

Fenerbahçe maçındaki temel sorun Sarı-Lacivertli orta sahanı Gökhan ve Caner’le birlikte oluşturduğu 6’lı pas bağlantısına Beşiktaş pres ekibinin sayısal olarak yetersiz kalmasıydı. Ba, bunun bir parçası değil. Arkasındaki üçlü ve Veli-Atiba ikilisiyle az kaldılar. Savunma beklerinin desteğini alsalar dahi iş yürümezdi, ki alamadılar. O zaman yapılması gereken her zaman yaptıklarıydı. Yani stoperlere oyunun kaynağında baskı. Bilic’in geldiği günden buyana yaptığı belki de en önemli hata bu. Bundan dönebilirdi. Ancak ilk yarıda eksik kalınca iş değişti. Beşiktaş’ın ön alanda baskı yapmasının başka yararları da olacaktır.

5 pozisyonluk oyuncu

Fenerbahçe maçında Sosa’nın kilit oyuncu olduğunu yazmıştım. Töre’nin yokluğunda oyun kurucu o olacaktı. Sakatlıktan çıkmış olması nedeniyle Bilic, 11’de tercih etmedi. Başakşehir maçında görüldü ki önemi büyük. Onu Türkiye’deki diğer tüm meslektaşlarından ayıran özellik orta sahadaki 5 pozisyonu da çok iyi oynabilme potansiyeli. Oğuzhan’ın, Olcay’ın ve Töre’nin yerinde oynar. Atiba ve Veli’nin pozisyonunda da. Ben en büyük tehdidi Oğuzhan’ın yaşayacağını düşünüyorum. Önder Özen ise sağ bek kadar takımı etkileyebileceğini. Yani Atiba sağ beke gider. Veli-Sosa ikilisi de önü tutar. Neden olmasın. Demba Ba cuk oturmuş bir transfer. Sosa ise daha fazlası...

Yönetimin yolu

Beşiktaş avantajlı. Genel konjonktür onları Türkiye’de futbolseverlerin gözünde sempatik kılıyor. Galatasaray-Fenerbahçe kısır çekişmesi... Toplumsal olaylara verilen tepkiler... Oyuncuları kimseye antipatik gelmemesi... Sıradan bir Galatasaraylı ya da Fenerbahçeli baba, çocuğunun ezeli rakibin taraftarı olmasını istemez ve engellemek için her şeyi yapar. Bu, çocuğun Beşiktaşlı olması durumunda aynı derecede işlemez. Bu bir avantajdır. Sempatiyi kaybetmemek gerekir. Bilic, burada avantajdır. Yönetim de aşırı bir tavır sergilemedi uzun süre. Bu sponsor bulma konusunda herkesten şanslı yaptı onları. Bunu bozmamak gerekir. Yönetimlerin işi aşırı fanatizm gösterileri değil. Onların işi misal avantaj sağlayabilecekleri bir stat bulmak. Bunu başaramadılar. Eğer bugün hakemlerden şikayet varsa, en büyük sebebi kompakt bir stadın baskısından mahrum olmaktı.

Hatayı düzeltmek mümkün

Yönetimler hata yapar. Bunu Başakşehir hamlesinde olduğu gibi düzeltmek de mümkün. Ancak sempatiyi kaybederseniz bunu düzeltmek olanaksızdır. Beşiktaş benim hala bir numaralı şampiyonluk adayım. Ama ezeli rakiplerine geçilebilir. Ancak doğru yönetim tarzıyla önümüzdeki 10 yılda Beşiktaş’ın farklı olması bence kesin. Bunu kaybetmenin acısı çok daha büyük olur.

13 Kasım 2014, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Avrupa'yı Bırak‘’

Prandelli'nin 'Hedef 4. Yıldız' derken haksız değil. Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak mucize, asıl lazım olan sürekli katılım. Finansal olarak buna mecbursun. Bu çerçevede, tecrübeli oyuncularını sürekli dinlendiren Fenerbahçe’ye karşı en az yıpratıcı yol, Avrupa’dan ayrılıp lige dönmektir. Prandelli’nin laneti Avrupa’da denk geldiği arsız grup. Geçtiğimiz yıllarda azla yetinen Manchester United ya da tek bir ‘doymaz’ Real Madrid vardı. Bu sefer 2 arsızla, Arsenal ve Dortmund’la yüzleşiyor...

Hem de Galatasaray, Lucescu’yla yaşadığı iki kez üst üste gruptan çıkma başarısını Terim’le tekrarladıktan sonraki sezon... Nereden baksan talihsizlik... Bu yıpratıcı tablo, Prandelli’nin imajını ligde 10 sezonun en iyi ikinci puan toplamını yakalamışken sıfırlıyor. Avrupa mücadelesi olmasa bu seviyede eleştirilmeyecek halbuki. Korkunç bir ikilem bu. Misal baştaki sendelemede İsmail Kartal Arsenal’le, Dortmund’la kapışmış olsa bu kadar kolay çıkamayabilirdi tirbulanstan... Prandelli’nin sıkça söylediği ‘hedef 4. Yıldız’ı, hedef direkt Şampiyonlar Ligi olarak düzeltirsek haksız değil. Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak mucize, asıl lazım olan sürekli katılım...

Yüzde 75 gruptan çıkma, yüzde 25 çeyrek final. Finansal olarak buna mecbursun. Ve çeyrek final Türk kulüpleri için finaldir. Avrupa’daki denge bu. Prandelli bu konuda haklı mı? Evet. Ancak gruptan çıkmaya alışmış bir takım skor olarak değilse de oyun olarak sürekli 10-0 geriye düşüyorsa bunu kamuoyuna anlatmak imkansız... Prandelli bu konuda politik olmayı başaramadı. Bir diğer hatası ise geçtiğimiz 2 yılın gruptan çıkma başarıları anlatıldığında verdiği ‘geçen sezon kadro böyle değildi’ cevabı. Herhangi bir oyuncu çıkıp ‘teknik direktör böyle değildi’ diyebilir. Kesinlikle haksız olur diyebilir miyiz?

Bu çerçevede, Galatasaray yönetimi aslında çok da sert olmayan bir şekilde bu yıl için Avrupa’dan ayrılıp lige dönmeyi diler. Tecrübeli oyuncularını sürekli olarak dinlendiren Fenerbahçe’ye karşı şampiyonluk mücadelesinde daha az yıpratıcı bir yol bu. Tabii ki dillendirilmeyecek ama konu aslında budur. 4. yıldız da değil, direkt Şampiyonlar Ligi’ne katılım.

Muslera vazgeçilmez mi?

Kötü savunma performansının onu yıpratttığı gerçek. Direnci kırıldı. Ama maç kurtarmayan bir Muslera’yla karşı karşıyayız. Eğer yabancı sınırlaması kalkarsa sorun yok. Ancak bu performans Uruguaylı’yı hem de Sinan Bolat kenarda otururken lüks kılar. Taffarel’in Brezilya milli takımı görevi sonrası performansı mı düştü, Dünya Kupası Muslera’nın gelecek planlarını mı yıktı bilinmez. Ancak Muslera’nın vazgeöilmez olduğunu yeniden kanıtlaması lazım.

Sabri’nin şansı, Galatasaray’ın şansı


Şu gerçek eğer Sabri sezon başında kadro dışı kalmasa ilk yuhalananların ve belki de yeni yönetimin ilk kadro dışı kalacakların başında gelecekti. Ancak hayat böyle. Bazen kıyamet zannettiğiniz şeyler cennetin kapısı olabiliyor. Galatasaray’ın onca deneme ve harcamadan sonra Hakan Balta ve Sabri’ye dönüşü ilginç. İşte zaten ülkedeki sorun da bu. Bir futbol aklı yönetmiyor kulüpleri. 20 milyon Euro harcayıp 4 sene önceki plana dönüyorsunuz. Ancak bu durum bu sezon özelinde bir avantaj da yaratabilir. Öze dönüş ve asıl unsurların ateşlenmesi yeniden bir gaza basma şansı doğurabilir. Sabri’nin şansı Galatasaray’ın şansı olabilir.

Şampiyonluk şansı

Avrupa’daki yol direkt belirleyici olacak. Devam ederse iş zor. Prandelli’nin geç de olsa doğru dizilişi buluşu takım performansını etkiler. Ancak yeniden maceraya girilirse iş zor olur. Bunun yanısıra Yarsuvat’ın başlatmayı planladığı tasarruf hamlesi takıma da sirayet ederse yabancı oyuncularla sıkıntı yaşanabilir. Tasarruf sadece yerlilere uygulanırsa da bu kez yerli oyuncular eşitsizlikten şikayet edecektir. Başkanın görevi zor. Albayrak’ın kaynak yaratması lazım, bu da ezeli rakipleri ayaklandırır. İşler kolay değil, ama çözülmez de değil.

Bayağıdır bu sayfalarda okuyorsunuz. Galatasaray’ın şu anki kadrosu 4-3-3, 4-2-3-1’i kaldıramaz. Kanat bekleri bu oyunlara müsait değil. İkinci Dortmund maçındaki oyun yeni bir başlangıcı işaret ediyor. Skor olarak üzücü olsa da oyun olarak ilk maçın çok ötesinde bir dirençle oynandı. Galatasaray çoklu kademe ve omurgada 3 kademeli tamdemle oynamalı. Chedjou - Semih, Selçuk - Melo ve Burak (Umut) ve Sneijder.

Hafıza kaybı

Galatasaray’ın futbol aklı 4’lü orta sahayı neden bırakıp 3’lüye döndüğünü unuttu. Bunu hatırlayacak bir futbol aklı yoktu da diyebiliriz. Çünkü o günden bugüne 3 hoca değişti. Bu hocaların üzerinde politika üreten bir futbol direksiyonu da yoktu. Terim ilk senesinde Arena’daki Fenerbahçe maçıyla 4’lü orta sahaya döndüğünde, yani Selçuk’un yanına yeni Colman’ın, Melo’yu verip 3 tandemli oyununa döndükten sonra 2 şampiyonluk geldi. Bundan 1 sene sonra devre arasında önce Sneijder sonra Drogba gelince, elde de Burak varken, yapılması gereken bu 3 oyuncuyu sahada tutmaktı. Terim bundan 4’lü orta sahadan vazgeçti. O günlerde Galatasaray’da teknik heyetin Drogba’yı önce alsak Sneijder’i almazdık dediklerini bilin. Şahidim. Dolayısıyla Drogba ayrıldıktan sonra artık 3’lü orta sahaya devam etmek için de bir sebep kalmadı.

Pandev'i silmeyin

Galatasaray 4-4-1-1’e dönerse Pandev de bir alternatif olur. İnter’de Mourinho kaleye görece uzak bir oyun merkezi seçmişken dahi Pandev iş yapan bir oyuncuydu. 4’lü orta sahada Galatasaray’da ne işi var diyeceğiniz birçok oyuncunun da fayda vermesine yarayabilir. 4-2-3-1 ya da 4-3-3’e sığdırmadığınız birçok oyuncu 4-4-2’de yer bulur.

İşin sırrı orta saha

2011-2012 sezonunda Galatasaray’ın 4’lü orta sahası tam 30 gol, 25 asist üretti. Toplam gol ise 78. Onların işin içinde olmadığı çok az sayı var. Selçuk - Melo göbeği ise tam 25 gol, asiste imza attı. 2 ön libero için olağanüstü. Ancak işin sırrı onların ön libero değil, tam orta saha olarak oynamalarıydı. Elmander ve Necati’nin onlara verdiği destek işi değiştiriyordu. O günden bugüne aradığı 4-3-3’e uygun çizgi oyuncularını bulamayan Galatasaray’ın Dortmund maçında döndüğü 4’lü orta sahadan vazgeçmemesi şart.

12 Kasım 2014, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Avantaj Fenerbahçe'nin‘’

Beşiktaş ve Rize maçlarındaki hamlelerde eleştirebileceğimiz önemli noktalar olsa da ilk planlar 5 yıldız. İsmail Kartal aşama kaydediyor ve eleştirileri kesiyor. Denizli, Güneş, Terim de bunu yaşadılar. Herkesin istediği işi yapıp, orada kalıcı olacaksanız doğal yol budur. Ancak şu bir gerçek ki Kartal’ınki çok çabuk bir tekzip oldu.

Bir büyük takımın teknik direktörlüğü, eğer bir de cv’nizde benzer bir görev yoksa kimseye kolay kolay yakıştırılmaz. O unvanı hak etmek ve elde tutmak çok değil en zorudur...
Kuşkusuz herkes bir yerlerden başlamalıdır. Ve İsmail Kartal için de start bu sene. Ancak şampiyon olsanız bile elinizde tutamayabildiğiniz bir iş bu. (Bkz. Ersun Yanal) Bu mesleğe başlayan herkesin bir gün yapmayı hayal ettiği iş.

‘Arap’ İsmail - Ki burada bir aşağılamayı kimse aramamalı. Çünkü büyük takımda lakap edinmek oraya çapayı atmak, anıtlaşmak anlamına gelir - son derece fırtınalı bir süreçte göreve geldi.
İlk 7 hafta topla sürekli oynamasına rağmen demarke şut bulmakta zorlanan bir ağırlıkta oynarken Kartal hep ‘gelişiyoruz’ dedi. Şahsen ben sorunun ne olduğunun farkında olmadığını bu sayfalarda yazdım. An itibarıyla Kartal haklı çıktı.

Rizespor maçında, Optacan’ın verilerine göre ligin şu ana kadarki şut rekorunu kırdı 29’la kırdı Fenerbahçe...

2014 yılında Fenerbahçe’den gol yemeyen tek takım olan rakibine ise sadece 1 şut şansı tanıdı. Maçın kahramanı ise hiç kuşkusuz Serdar Kırıntılı’ydı.

Yol bitmiş değil

Beşiktaş ve Rize maçlarındaki hamlelerde eleştirebileceğimiz önemli noktalar olsa da ilk planların 5 yıldız olduğunu söylemeliyim. Durum buysa İsmail Kartal her şeye rağmen aşama kaydediyor ve eleştirileri(mizi) kesiyor demektir. Büyük takım hocası da böyle olunur. Her şeye ve herkese rağmen. Denizli de, Güneş de, Terim de bunu yaşadılar. Bir meslekte herkesin istediği işi yapıyorsanız ve orada kalıcı olacaksanız doğal yol budur. Ancak şu bir gerçek ki Kartal’ınki çok çabuk bir tekzip oldu...

Ama yol bitmiş değil...

'HULK' Emenike


Emenike bir fizik ve biyolojik mucize. Normal şartlarda kilolu sayılabilecek bir ağırlıkta (bazı kaynaklara göre 90 kg. civarı) Ancak öyle fazla bir yağ oranı yok. Takım arkadaşlarını, teknik heyeti, sağlık ekibini şaşırtan bir tıp mucizesi. Hızlı, güçlü... Zenitli Hulk onu görse muhtemelen lakabını ona verirdi. Ancak misal Emre ve Diego teknik açıdan master derecesinde ya da Sow lisans derecesindeyse Emenike ilkokuldan belki yeni mezun... Tabii o da olsa başka bir yerde oynardı demek mümkün. Ancak başka bir mevkide oynayarak her yönden daha etkili olabilir.

Ondan yararlanmak için...

Emenike’nin özellikle iç saha maçlarında ya da kapanan rakiplere karşı kanatta arkasını çizgiye vererek oynaması ya da destek santrfor olarak kullanılması hem onun hem de yanında oynayacak piyot santrforun yararını artırır. Emenike topu aldığında çabuk olan bir oyuncu değil. Aldıktan sonra rakibi karşısına alıp her şartta geçebilen bir forvet. Emenike’yi kesmek değil, ondan yararlanmak için bunu yapmalı.

Yeni Tuncay mı?


Alper nihayet istediği bir mevki buldu ve buna reaksiyon veriyor. Merkezde kaybolan kalabalıkta çok etkili olmayan bir oyuncu Alper. Topu demlendirmeyi sevmeyen... Oyun karakteri bu. Beşiktaş ve Rize maçlarındaki performansı hem Caner’e hem Emre’ye hem de Diego’ya yardımcı oldu. Raul, Emre, Diego ya da Topal’ın kolay oyuna girmesine etki ediyor. Belki çok yüksek bir tekniği yok ama istediği gibi oynadığında gelişme kaydettiği de açık. Fenerbahçe’nin belki yeni bir Alex’ten ya da yeni bir Roberto Carlos’tan daha çok aradığı yeni bir Tuncay... Alper buna adaydı. Şimdi oraya daha yakın...

Oyuncular cevap verdi


Fenerbahçe’deki hızlı toparlanmanın birçok sebebi var. Psikolojik sebepler de söz konusu. Reddedilemez şekilde Yanal’ın gidişinde ve Kartal’ın gelişinde rolleri var. Yanal iyi olduğu kadar zor bir teknik adamdır ve ondan şikayet etmek de çok da anormal bir durum değil. Ancak o gittikten sonra oynanan yavaş ve pozisyon üretmeyen oyunun çektiği tepkiye verdikleri de azımsamamak lazım. Bu bir karakter gösterisidir. Doğru bir dayanışmadır. Beşiktaş ve Rize maçlarındaki performanslardır seyirciyi maça çekecek olan. Yoksa bilet iptalleri değil. Hiçbir aklı başında taraftar Rize maçının ikinci yarısında takımını ıslıklamaz. Kulüple ve yönetimle ilişkisi ne olursa olsun. Ancak ligin ilk 6 haftasındaki her maç da bu konjonktürde tepki çekebilir. Burada doğru olan takımın verdiği performans tepkisidir. Yönetimin bilet iptali değil. Bu performans sürekli olursa zaten sorun da kalmaz.

Volkan artık çıkıyor

Beşiktaş maçında dikkat çeken bir durum var. Volkan formdan daha da öte bir güven kazanımında. Maçın sonunda Pektemek’e attığı attığı net gollük pas artık bir klasik olsa da asıl dikkat çeken ceza sahasına yapılan ortalara alanında kalmayarak yaptığı çıkışlar. Volkan bekleyen bir kaleci değil, müdahil bir kaleci. Onun formunun yükselmesinde kuşkusuz Mert rekabeti etkili.

Emre 25 maç tutturmalı
Emre Belözoğlu’nun kariyerinde 30 lig maçı oynadığı bir sezon yok. Bu zaten zor bir sayıdır. Ancak 27 maçla kariyer rekorunu kırdığı 2001-2002 sezonunda bu yana bu sayıyı sadece 2010-2011 sezonunda yineleyebildi. Bunun dışında 25’i geçebilmiş değil. Bu tabloda yine bir sakatlıkla mücadele ediyor. Ve Fenerbahçe’nin tartışmasız en iyisi olarak sezona başladı. Bu yıl Fenerbahçe’deki rolü gereği 25 maç tutturmalı. Diego’nun Rize maçındaki bekleri çıkaran oyunu her ne kadar dikkat çekici olsa da Raul oyundan çıktıktan sonra takımın akın sürekliliğini kaybettiğini görmek lazım. Takımın en iyi 2 yönlü orta sahası Emre. Hem 25’i tutturmalı hem de 90 dakika oynayabilmeli. Bunu bu sezon ilk maçta yaptı ama sonrası yok. Önemi büyük...

Avrupa’da olmamak


Son 5 Süper Lig şampiyonundan 3’ü o sezon Avrupa’da yoktu. Bu tesadüf olamaz. Bu Fenerbahçe gibi sezon bittiğinde 30 yaş ortalamasının üzerinde olacak bir kadro için ekstra bir avantaj. Hem yorulmuyor hem de tecrübenizi konuşturabiliyorsunuz. Bundan daha büyük bir avantaj olamaz. Bu bağlamda Türkiye Kupası’nın da 4. yıldız yolunda kolay gözden çıkarılabilir bir hedef olduğunu söyeleyebilirim. Salt yedek hatta genç takım ouncularından kurulu bir takımla bu kulvara girmeyi Kartal ve yönetim düşünebilir.

Şampiyonluk şansı

İtiraf etmem gerekir ki ben Ersun Yanal’ın ayrılışı sonrası Beşiktaş’ın gerisine düştüklerini düşünüyordum ama fikrimi çabuk değiştirdiler. Tek kulvar avantajı, Alper ve özellikle Kadlec’in performansları açıkları kapattı. Ancak bunda asıl rol Topal, Emre, Gökhan, Caner, Volkan gibi oyuncuların Top Class performansları... Tepkilere yüksek karakterle reaksiyon gösterdiler. Her şartta kenarda Sow, Emenike, Webo, Diego ya da Raul gibi hamle oyuncuları oluyor. Emre ve Raul 25 maçın üzerine çıkar, Emenike merkezden ziyade destek rolüne gelirse şansları daha artabilir.

11 Kasım 2014, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI