Arama

Popüler aramalar

‘’Hayale kapılmayın‘’

Şampiyonlar Ligi Türkiye ve benzeri liglerin bir üst seviyesi değil. Birkaç seviye yukarısı da değil. Şampiyonlar Ligi bambaşka bir düzlem. Dün Galatasaray, hücum ağırlıklı bir takımla sahadaydı. Orta sahada bir oyuncu topu aldığında atak kurulumu konusunda kafasında bir plan yoktu. Tamamen doğaçlama bir oyunla hücuma gitmeye çalıştılar, dolayısıyla oyun yavaşladı ve çoğunlukla da top ezildi. Arsenal'de bir oyuncu topu ayağına aldığında ise düşünmesine gerek yoktu. Plan zaten yazılıydı. Herkes koşularını yapıyordu. Dolayısıyla kimin nereye pas yapacağı belliydi.

Hamza hocayı eleştirmek yanlış

Doğaçlama oyunu geliştirerek seviye atlanmaz. Şampiyonlar Ligi düzlemine geçilmez. Önce oyun planlarının ezberlenmesi, kafalara kazınması gerekmektedir. Bu yüzden Hamza hocayı eleştirmek mümkün değil. O sadece sahaya oyun stratejisi koyabildi. Fazlası mümkün değildi. Dünkü maçı Hamza hoca açısından, oyuncularına uyguladığı bir seviye tespit sınavı olarak değerlendirebiliriz. Maalesef birçok oyuncu bu sınavdan kaldığı gibi çok da umut vermiyor.

Bu sınava bir daha giremez!

Wenger ikinci yarıda sahaya üç 17 yaşında oyuncu sürdü. Doğal olarak gerilediler. Ancak bu oyuncuların 2 yıl içinde benzer seviye tespit sınavlarından yüksek notlarla geçmesi neredeyse kesin. 23 yaşında 5 milyon Euro'ya transfer edilen Tarık'ın ise bu sınava bir daha girebileceğine kimse garanti veremez. Açık söylemek gerekirse bugün Eskişehir'e geri versen ilk 11'e girmesi zor. Arsenal'in 11'i ilk yarıda 3 gol ve toplam 7 net pozisyon da zirve yaparken Galatasaray'ın ne yaptığına bakılmalı. İkinci yarıda oyunun merkezinde üç tane 17'lik oyuncu karşısında Galatasaray'ın oyunu ele alışından fazla sonuç çıkarmamak gerekir. Tıpkı Akhisar maçından umutlanmak gibi ikinci 45 dakikadan da umutlanmak serbest ama hayale kapılmamak gerek.

10 Aralık 2014, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zirvenin favorisi Beşiktaş‘’

Beşiktaş'ın evinde oynadığı 6 maçta; 3 galibiyet, 2 beraberlik ve 1 yenilgisi var. Dış sahada ise 5 galibiyet ve 1 yenilgisi bulunuyor... Evde 11, deplasmanda 15 puan toplamış durumda. Bu, büyük bir başarı... İnönü'den uzak kalmak onları deplasmanlarda esfunlu yaptı. Reaksiyon böyle bir şeydir. Dezavantajı avantaja çevirmek... Bilic ve öğrencilerinin en büyük başarısı işte bu.

Fikstür sorun değil

Türk futbolunda var olan inanışın tersine fikstür avantajı diye bir şeyin olmadığının ispatı budur bir taraftan da... Sadece sizin performansınız ve verdiğiniz reaksiyondur konu. Kendinize en doğru oyunu bulup uygulamak... İşler kötü gittiğinde yeni bir yol bulmak... Kendi ekosistemini yaratmak... Bu konuda sadece Fenerbahçe'nin rakip orta sahada 5 pas istasyonuyla oynayıp baskıyı kırdığında çözüm üretemediler. Bunda da eksiklerin ve kırmızı kartın rolü vardı.

Sosa-Ba efekti

Kadrosunda boş yabancı olmayan ender takımlardan biri Beşiktaş. Özellikle Sosa ve Demba Ba eklemeleri, sınıf atlattı. Bu iki oyuncunun değerleri ne olursa olsun başka bir takımda aynı etkiyi yapacağını düşünmüyorum. Onlar, eksik parçalardı. Takımın performansını artırmaları takımın onlara uygunluğuyla alakalı. Onlar takımı, takım onları yükseltiyor.

Yanal'ı yanılttılar

Ersun Yanal, Fenerbahçe'nin orta sahada yaptığı pasla çıkışa, ileride baskıyı eklemek istedi. Ancak Beşiktaş, Fenerbahçe maçının tersine daha 1. bölgede baskıyla başladı. Trabzonpor, ısrarla ileri vurmayıp pasla çıkmaya çalıştı ama Beşiktaş hiç pas opsiyonu bırakmadı. Yanal'ın öğrencileri, bu inatla devam edince oyuna giren Constant dahi yetersiz kaldı. Beşiktaş sahanın her yerinde kalabalık oldu. Veli'nin ilk 2 golde olayın direkt aktörü oluşu bu baskıyı anlatıyor. Plan mükemmel işledi. Yanal, yanılgısından dönemedi. Ersun Yanal'ın Fenerbahçe'den ayrıldığı gün söylediğimi tekrarlamam lazım. Beşiktaş, şampiyonluğun en kuvvetli adayı. Ancak bu sene kaybetse dahi her sene favori olma yüzdesini artırarak devam edecek. Kadro yapısı, yaş ortalaması ve transfer başarı yüzdesi, oyuncuların, 'Oğuzhan dışında' gelişimi, bunu söyletiyor. Bu sene şampiyon olamasa dahi Beşiktaş önümüzdeki 10 yıla damga vurur. Yeter ki yönetim bunu bozmasın.

09 Aralık 2014, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş fazlaydı‘’

Bir takım hem hücumda çoğalamayıp, hem de savunmada eksik kalır mı? Trabzonspor böyle bir takımdı. Beşiktaş 22 oyuncuyla sahadaydı sanki, ya da Trabzonspor 6...

Trabzonsporlu her oyuncu yalnızdı toplayken. Beşiktaşlı her oyuncu bir kaç pas opsiyonuyla oynuyordu.

Trabzonsporlu oyuncular baskı yapamadı dahi. Hep bir saniye geç kaldılar, gittiklerinde Beşiktaşlı oyuncu topu çoktan ayağından çıkarmış oluyordu. Beşiktaşlılar ikili üçlü sıkıştırdılar rakiplerini.
Ersun Yanal’ın kağıt üzerinde kalabalık orta sahasının tamamı geri koşmakta zorlandı. Önde ama baskısızlardı. Olcay, Veli, Atiba ve Sosa sürekli top kaptı. Her seferinde Trabzonspor geri dönemedi ve tehlike yaşadı. Belki kaleci Fatih’in ilk iki golde de ciddi hataları var (ikinci yarıda farkı önleyen de oydu). Ama oyun 2-0’dan çok daha farklıydı. Yanal bu orta saha performansından büyük hayalkırıklığına uğramıştır. Hatta ihanete uğramış gibi hissetmiştir muhtemelen. Beşiktaşlılar’ın bu kadar domine etmesini ise belki Bilic bile beklemiyordur.

Kartal bu kez bitirdi!

Bu tabloda Constant hazırken Ersun Yanal’ın onu kenarda tutuşunu anlamamıştım. Ancak o da oyuna girdikten sonra pas atacak adam bulmakta zorlandı. Çok hareketsizlerdi. Beşiktaş orta sahası tüm opsiyonları kapatırken onlar buna reaksiyon gösteremedi. Sadece Sefa-Cardozo ikilisi zaman zaman organize olabildi. Sefa hemen her seferinde ofsaytta kaldı.

Beşiktaş bu kez maçı bitirebildi. Ancak fişi çekme konusunda hala sorun var. İkinci yarıda Trabzonspor bu kadar dağılmış ve savunmayı boşaltmışken tarihi bir fark mümkündü. Durdular.

08 Aralık 2014, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çok zor‘’

Hatta kaleyi hiç düşünmeyen, düşünse de gidemeyen Fenerbahçe orta sahasının unsurlarından biri olan Raul’a asist bile yazılmaz kanımca...

İlk yarıda Balıkesir kalesini bulan ilk ve son topun (şut değil) da gol olduğunu eklemek lazım böylece...

Kemal hocanın oyun planı savunma yönünde Ertuğrul Sağlam’ınkinden uyarlanmış. Kalabalık orta saha, Gökhan ve Caner’i orta sahadan itabaren duble markaja alma üzerine kurulu bir oyun bu. Fenerbahçe orta saha üçlüsü driplingden eksik olduğu için bu duvarı geçmek iki senedir Caner ve Gökhan’a ait bir görev. Bunu engelemeyi başaran iş çözüyor. Dün de böyle oldu. İsmail Kartal ısrarla pasla çıkmaya zorlayınca takımı duvarı yıkamıyor. 2. bölgeden 3’e geçerken Webo’yu görmek onu duvar olarak kullanmak da mümkün olmuyor bu kalabalık orta saha karşısında. Webo da Emenike gibi kayboluyor.

İsmail Kartal’ın büyük çıkmazı...

Balıkesir’de eksik kalan kontra yönü oldu. Bursa ve Eskişehir oyunun bu yönünü de çok iyi uygulayarak Fenerbahçe’yi çok zorlamıştı. Gökhan’ın güçsüzlüğü birebir kaldığında dahi Bekir’i geçmeyi denemeyişinin de anlattıkları var. Orta sahası aynı Fenerbahçe gibi kontra planından ve gücünden yoksun. Alanzinho ve Sercan hiç beklerin arkasına kaçamadı. 70’den sonra yapılan değişikliklerle Fenerbahçe kalesine yaklaştılar. Buna Kuyt ve Emre’nin bitip çıkışları da yardım. Görece delici Alper ve sigorta Selçuk’un oyuna girişiyle bu kez Fenerbahçe orta sahası teknik açıdan yerlere düştü. İsmail Kartal’ın büyük çıkmazı bu. Avantajı ise Balıkesir’in bunu cezalandıracak gücünün olmayışıydı. Bu oyunlar Fenerbahçe’nin zirveye tutunması zor. Balıkesir’in lige tutunmasıysa çok daha zor.

07 Aralık 2014, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kaç Emre var?‘’

Ancak normal hayatta saha içinde olduğundan farklı bir insan olduğu söylenen Emre, hiç bir zaman saha içi davranışlarıyla ilgili bir pişmanlık bildirmiyor. Yani saha dışındaki Emre sahadaki Emre’yi hiç eleştirmiyor. Aksine, sahadaki Emre’ye sürekli bahaneler buluyor. Yanlış anlaşıldığı, Zokora, Şota ya da hakemlerin onu duyamadığı, ya da yanlış duyduğu, tahrik edildiği vs... Kendi doktorunu saha ortasında azarlarken, arkadaşının üzerine yürüyüp şişe atarken, teknik direktörünün üzerine yürürken hiç bir zaman sahadaki Emre’yi tekzip etmiyor.

Ve böylece saha dışında ve içinde farklı iki Emre olduğu iddiasını bizzat kendisi tekzip ediyor.

Gerçek olan şu: Emre’nin futbolunu olgunlaştırma eğrisi ne kadar iyiye gidiyorsa, sahadaki tavırları da bir o kadar terse işliyor.

Emre Belözoğlu 35 yaşında... 15 yıldır o ya da bu şekilde eleştiriliyor. Ancak o istikrarlı bir şekilde vaka sıklığını artırarak devam ediyor.

Durum buyken artık benim söyleyecek bir şeyim yok. Bundan sonra tavırları sadece kendisini ve kulübünü bağlar. Eğer o ve Fenerbahçe halihazırdaki durumdan memnunsa söylenecek bir şey yok. Bundan sonra Fenerbahçeliler Emre’nin atılacak bir şey yapmaması için her maç dua edecek. Hepsi bu...

02 Aralık 2014, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Eskişehir daha iyiydi‘’

Bu kadar yaşlı bir takım bu kadar uzun bir takım boyuyla oynamaz... Oynayamaz...

Orta saha üçlüsü forvetleri arkadan tamamlasa da Bekir ve Kadlec'in orta sahaya bu kadar uzak kalışı akın sürekliliğini kesin olarak imkansız hale getirdi. Sürekli uzun geri koşular yaptılar. Bu biraz Mehmet Topal'ın olmayışındandı.

Hem savunmayı psikolojik olarak tedirgin etti bu durum hem de Eskişehirspor'un pasla hızlı çıkış stratejisine hizmet etti. Gerçek şu: Selçuk'u beğenmeyebilirsiniz. Ancak Caner ve Gökhan bu kadar oyuna girecekse ki - Fenerbahçe'nin tek hücum planı bu - Topal'ın ekstra stoper rolünü ancak Selçuk oynar.

Raul ne kadar uğraşsa da bu işi yapamıyor. Görevini yapamayanlara Emenike'yi de ekleyin. Pivot işlerini yapamamanın yanısıra gücünü de kullanma konusunda geriliyor. Teknik zaten az...

Kırmızı-Siyahlılar bu durumdan çok iyi yararlandı. Savunmadan ayağa çıktılar ama gereksiz pasla gevelemeden Caner ve Gökhan'ın arkasına Ömer ve Erkan'a hemen ulaştırdılar topu. 4 net pozisyondan 1 gol çıkardılar ilk yarı. Bunlardan birinde Volkan'ın kırmızı görmesi de işten dahi değildi.

İkinci yarıda Topal'ın oyuna girişi Eskişehir'in pozisyon sıklığını ve sayısını azalttı. Tabii ilk yarıdaki ekstra koşuları da onları belli oranda yormuştu.

Fenerbahçe yüklendiyse de Webo oyuna girene kadar ceza sahasında kalabalık içinde oynamayı bilen bir adamın olmayışı onları zorladı. Sadece duran toplar ve iki kanatta ortalar atabilirken bunlara vurabilecek oyuncu yeterliliği yoktu.

Eskişehir, beraberlik sonrası baskıyı pasla yeniden kırdı. Alper'in oyundan çıkışının ardından orta saha çöktü bu sefer. Eskişehir vitesi arttırdı. Emre de kendisini attırdı. Sonra tartışmalı bir penaltı ve beraberlik. İki haftadır rakipleri galibiyeti hak ediyor Fenerbahçe'nin...

01 Aralık 2014, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’En günahsızı Prandelli‘’

Mbemba 44’de golü atarken Galatasaray savunması yerleşik. Ancak gol sırasında yanında Semih ya da olması gerektiği gibi Telles yok. Arkadaşı Najar, Telles’in yanından kolaylıkla sıyrılıp Mbemba’nın yanına geliyor. Birbirlerine topu bırakacak kadar rahatlar.

Kadro seçimi doğru

Böyle bir hata yapınca Şampiyonlar Ligi’nde tutunmak kolay olmuyor.

İstediğiniz kadar beğenmeyin, dün Prandelli’ye itiraz edilemeyecek bir 11 vardı sahada. Eldekinin en iyisi ve uygunu.

Telles ve Bruma’nın paslanmışlığı, Tarık’ın gelişememesi, Hamit’in durağanlığı vs. birçok faktör sayabiliriz. Ancak bu 90 dakikaya çıkan kadronun seçimine bir şey söylemek mümkün değil.

Oyuncular aynaya baksın

Bu maçı daha çok oyuncular üzerinden konuşmak gerek. Gole bakın. Savunma topu çıkarmakta zorlanırken rakibi pozisyona sokuyor ama yerleşik. Melo stoperlerin arasına kaçma hastalığını sürdürüyor yine. Selçuk hızlı bir şekilde oyunu açma konusunda 75’e kadar çok zayıf. Yani topu ileri taşımakta sorun var. Sneijder topu her alışında verecek kimseyi bulamadığı için geri dönüyor. Baskı yemek kaçınılmaz. İkinci yarıda bir 15 dakika Melo orta sahaya katılınca Hamit, Selçuk ve Sneijder’le üçgenleri kursalar da Tarık ve Telles hücumu genişletemiyor ve göbeğe sıkışıyor. Anderlecht nasıl duracağını bilen takım. Genç ama tecrübeli. Aşmak zor. Selçuk bu sıkıntıdan atıldı biraz da... Pek çok şeyle ve birikmişlikle birlikte.

Prandelli’yi tartışırız. Gidebilir de. Ancak oyuncular da kaçamaz. Aynaya bakmaları lazım. Yetersizler... Karakter ortaya koyamıyorlar. Şeffaflaşmışlar neredeyse... Muslera’dan Burak’a kadar.

27 Kasım 2014, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mucizeler kumpanyası‘’

Caner her ne kadar Fenerbahçe’nin 1 numaralı gole yaklaşma unsuruysa da İsmail Kartal’ın onu 35. dakikada oyundan almasına kızmak mümkün değil. Kendi korner bayrağının dibinde geç de olsa lehe verilen bir taş atışında kontrolünü kaybedip sarı kart gören bir oyuncu rakibin hücumda işleyen sağ kanadının son tıpasıysa risk almak zordur. Yani Kartal, Caner’i oyundan alabilirdi, aldı... Fakat yerine
giren oyuncu Hasan Ali mi olmalıydı? Bu tartışılabilir. Sow’u oyuna alıp Alper’i geri çekmek herhalde fazla riskli göründü. Bunu düşünmemin sebebi, Bursa’nın dar alan savunmasında daha fazla yaratıcılık ve şut denemesine ihtiyaç duyulmasıydı. 2. dakikada Josue ve Belluschi ikilisinin müthiş becerisiyle Volkan’ı kaçırıp golü bulmalarının ardından salt bir savunma takımına dönen Bursa, Fenerbahçe’de Kuyt, Emenike, Alper üçlüsünün yetenekleri açısından bakıldığında neredeyse bir duvardı... Hiçbir gedik açamadılar. Zaten fikrimi, takip edenler biliyor. Nijeryalı’nın Fenerbahçe’de sürekli bir merkez santrfor olarak yer alması olanakdışı. Vertigo’ya yakalanmış gibi oluyor... Koordinatları tamamen kaybediyor. Kanata gittiğinde ise olağanüstü...

1 puana dua etmeliler

51’de Raul’un yararlanamadığı ilk Fenerbahçe pozisyonunun yaratımında olduğu gibi. Diego’nun çıkıp Sow’un oyuna girmesi sonucu Emenike destek alarak savunmanın kucağından çıktı. Sola kaçmaya başladı ve Fenerbahçe de nihayet pozisyonlar buldu. Ancak Kuyt’ın ortasından gelen mucize gol sonrası Bursaspor’un reaksiyonu çok parlak oldu. Her iki kanattan sıfıra inerek geriye çıkardıkları toplardan
net 5 pozisyon buldular. Volkan ve Ozan’ın akortları bozuk olmasa, ya da Kuyt, Kadlec ve Hasan Ali çizgi üstü müdaheleleri yapmasa ev sahibi çok rahat kazanırdı. Fenerbahçe çok uzun süredir bu kadar pozisyon vermemişti. 1 puan için dua etmeliler.

25 Kasım 2014, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI