Arama

Popüler aramalar

‘’İtirazım var‘’

Odaklanmamız gereken, yabancı sınırlaması değil, yerli üretimi. Yerli kavramıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kavramı birbirinden ayrılmalı. 4 ülke altyapılı, 2 kulüp altyapılı, 1 Türk kaleci zorunluluğu işi çözmez. Yabancı sınırlaması da toptan kalkmalı

2 yıla yakın süredir bu konuda yazıyorum. Mevzunun yabancı sınırlaması olmadığını, yerli kotası olduğunu savunuyorum.

Sağolsunlar karar vericiler, başlıkları, kavramların bir kısmını almışlar. Ancak temelde bir yanlışlık var.

Yerli kavramı yine yanlış ele alınıyor. Yerli oyuncu kullanan takımların finansal olarak ödüllendirilmesi iyi bir başlangıç. Ancak altyapıdan 28’de 6 yerli (Türkiye altyapılı) oyuncu olması yetersiz. İki katı olmalı. Ama ben şahsen 10 rakamına da razıyım. Eğer 28 olacaksa 14 doğru. Ama yerli kavramını doğru oturtmak lazım. Zaten sorun da burada.

Bir de temel bir yanlış var. Ozan Tufan dün 5 milyon Euro ediyordu. Bugün 1 eder ancak.

Ya da diyelim bir kulüp Mesut Özil’le önümüzdeki sezon için anlaştı. Birden yabancı statüsüne giriyor.

Beşiktaş, 1 yıldır yerliler üzerine plan yapıyor fakat birden ofsayta düştüler. Bu tip devrimsel değişiklikler 5 ay sonra birden devreye girmez. Zamana yayılır. Ama her şey birden baştan aşağı değişiyor. Bursaspor’un, Beşiktaş’ın zararını kim tazmin edecek?

Yerli ne demek?

İşin temeline dönelim.

Yabancı sınırlamasına pazar günü oynanan derbi örneğiyle bakalım...

Beşiktaş’ın ilk 11’inde sadece 4 yabancı oyuncu var. Peki geri kalan TC vatandaşları yerli mi? Hayır! Bunların sadece 2’si Türkiye altyapısından. Galatasaray’ın ise ilk 11’deki 6 TC vatandaşı oyuncusunun tamamı Türkiye altyapılı (yerli).

Öte yandan Galatasaray’ın yedeklerindeki oyuncular arasında TC vatandaşı 5 oyuncu olmasına rağmen bunlardan sadece 1’i yerli...

Sonuç: Koridordan çıkan 36’dan Türkiye altyapısında yetişmiş oyuncu sayısı 14. Yani %38... İlk 11’ler içinse bu oran %36...

Bu aslında ülke genelinde de farklı değil.

Türkiye’de forma giyen oyuncuların %25.3’ü yurtdışında yetişmiş. 77 milyon Süper Lig için 3 oyuncu yetiştiriyorsa, Avrupa’daki 4 milyon Türkiye’de 1 oyuncu satıyor. Artanları ve kariyerinin sonundakileri.

Tam 72 gurbetçi oyuncu Süper Lig’de forma giyiyor.

SONUÇ: Süper Lig’de forma giyen oyuncuların sadece %49’u Türkiye altyapılı. Almanya’da ise bu oran % 56.7. Sınırlama yok. Kota var. Ve başarı da... Hem milli takımda hem kulüplerde Hem de 55 oyuncuyu da bize satıyorlar.

İşte bakmamız gereken budur. Odaklanmamız gereken bu yabancı sınırlaması değil. Yerli üretimi...

Buna yönelik getirilen 4 ülke altyapılı, 2 kulüp altyapılı ve 1 Türk kaleci zorunluluğu işi çözmez. Göstermeliktir.

Unutmayın. Şu bir gerçek ki doğru oyuncu yetiştirmeyi sistemleştirmeyen bir piyasa, ekol (okul) oluşturamaz. Doğru oyuncu yetiştiremeyenlerin doğru yabancı oyuncu tercihi yapma ehliyetleri de şüphelidir. Ülkedeki yabancı sirkülasyonuna bakarak bunu görmek zaten mümkün.

Şimdi gelelim metoda:

1 - 14 yabancı sınırlaması gereksiz. Toptan kalkmalı. Bu ancak Almanya’dan Türkiye’ye oyuncu satan menacerleri korur. Sorun bu değildir.

2 - Yerli oyuncu kavramıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kavramı birbirinden ayrılmalı. 25 yaşına kadar Almanya’da yetişmiş bir oyuncu Türktür, milli takımda oynamalıdır, kardeşimdir. Ama yerli değildir.

3 - Yerli olmak 17 yaşına kadar Türkiye altyapılarında en az 3 yıl oynamak anlamına gelir. Pasaportun ABD, Gana, Almanya ya da Türkiye’ye ait olmasının önemi yoktur. Bu oyunculardan minimum 10’unu kadroda tutmak şarttır. Toplam 28 alıyorsanız, 14 Türkiye altyapılı olması şarttır.

4 - Bunu yumuşak geçişle yapabilirsiniz. Altyapı hemen üretmez. Misal, 2016/17 sezonundan itibaren ilk 2 yıl için en az 6, ikinci 2 yıl için 8, 2021’den itibaren 10 ya da 14 yerli oyuncuyu kadroda olmalı.

Sonra işin içine kısıtlama değil, teşvik girer ki bu konuda da bir çalışma yapılmış. Bu yazı yazılırken hala oranlar ve şekil belli değildi. 10 yerli oyuncu, 15’e kadar yabancı oyuncu hakkı demektir. Ya da belirlendiği gibi dediği gibi 14’e 14 olsun.

1- Her takımın 6 yabancı hakkı sabit ve ücretsizdir.
2- 6’dan fazla yabancı kullanmak isteyenler belli oranlarda altyapı fonuna harç ödemek zorundadır. (Kuşkusuz aşağıda vereceğim oranlar afakidir tartışılır ama fazla da düşürülüp ayarı kaçırılmamalıdır)
3- Ekstra iki oyuncu için (7. ve 8. oyuncular) maaşlarının %10’u*
4- 9. ve 10. oyuncular için %15*
5- 11. ve 12. oyuncular için %20*
9- 13. ve 14 oyuncular için %25*
10- 15. oyuncu için %50’si*

*Sıra hilesine karşı herbir oyuncunun maaşının ayrı ayrı hesaplanmasındansa yüzdeler ortalama maaş üzerinden de yapılabilir. Bu oranlar yabancı altyapılardan yetişmiş TC pasaportlu oyuncular için %50 oranında indirilir.

11- Altyapı fonunda toplanan para 6 yabancı barajına sadık kalan kulüpler arasında bölüşülür. Ya da 6-8 veya 6/10 yabancı kullanan takımlar arasında belli oranlarla paylaşılır.

Yani misalen Fenerbahçe ve Galatasaray 15 yabancı alacaksa bundan 6 yabancı kullanan misalen Gençlerbirliği ve Akhisar ödülünü alır. Sorun böyle çözülür.

Tabii ülkedeki Prolisans sahibi altyapı hocalarını artırarak ve altyapıda bulundurma sorumluluğunu artırarak.

Borcu olan kulüplere yabancı oyuncu alma yasağı koymak yanlıştır. Toptan yabancı transfer yasağı konulmalıdır.

Aydınlar döneminde dağıtılan UÇK yeniden kurulmalıdır. Oyuncular paralarını TFF’den daha para kulübe gitmeden tahsil edebilmeli. Ödemeyen kulüpler yeni transfer yapmamalıdır.

Kısacası UEFA Finans kriterleri acımasızca uygulanmalıdır.

Ve son olarak yabancı kısıtlaması yerli oyuncuların ücretlerinin aşırı artmasına neden olmaktadır kuşkusuz. Misal Selçuk, Galatasaray’dan aldığı parayı Avrupa’da bulamayabilir. Bu doğrudur ve artık bu sorun çözüldü. Ama unutulmamalı ki Melo da aldığının yarısını dahi bulamaz herhangi bir büyük ligde. Sorun sadece yerli oyuncularınınkinde değil, genel ücret politikalarındaki, denetimsizlik ve plansızlıktır. Almanya da sınırlama yok ama %56.5 yerli kullanıyor, biz ise bu yıl %49.5 kullandık. Unutmayın...

06 Ocak 2015, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bilic kaybetti, Veli yardım etti‘’

Beşiktaş rüzgarı arkasına almasına rağmen ilk yarıda Olcay’ın zayıf denemesi dışında şut atmadı. Bu garip durumun tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Olcay, Sosa, Töre, Oğuzhan gibi oyunculara sahip olup, hem de bu hava şartlarında şut denememek... Planlasan olmaz. Ama Bilic’in oyun stratejisinin oyunculara söylediği şey bunu yaptırıyor. Kaleyi düşünmüyorlar bile. Bakın! Beşiktaş açısından,

-Chedjou veya Semih’e topu aldırmak ok...
-Onlara basmamayı anlamak çok zor.
-Onların topu Selçuk veya Melo’ya vermesine müsaade etmeyi anlamak daha zor.

Anlamak imkansız!

-Ancak onlar aldıktan sonra hâlâ yarı sahanda beklemek, merkeze baskı yapmamayı anlamak imkansız...

Rüzgar lehineyken... Rakip pas yapmadan oynamayı bilmiyorken oyunun kaynağı açık bırakmak... Bilic, Fenerbahçe maçında yaptığı hatayı tekrar etti dün. Demba Ba yalnızlaştı. Olcay, Sosa ve
Töre hattının varlığının yararı ortadan kalktı. Sıradanlaştılar. Galatasaray’ın tüm zaafları böylece ortadan kalktı. Topa ve oyuna hakim oldular. Açık konuşmak gerekir. Normalde Galatasaray’ın bu oyunu çok
daha ağır bir şekilde cezalandırması gerekirdi.

Beşiktaş’ın golü yedikten sonra, hatta Veli atıldıktan sonra oynadığı oyun, hem de rüzgara karşı oynadığı oyunun çıkardığı pozisyonlara bakıldığında doğru oyunun ne olduğunu anlayabilirsiniz. Burada Hamza hoca ve öğrencilerini de bir konuda övmek lazım. Burak ve sahada olduğu zaman Umut’un Beşiktaş’ın ekstradan atadığı hücumcularla beraber geri dönüşleri sayısal açıdan eksik kalmamalarına
yardım etti.

Baskı yediler ama bunalmadılar... Topu oradan çıkardılar. Sayısal üstünlüğü rakibe vermediler.

Rahat galibiyet

Galatasaray sıradan bir oyun oynayarak rahat kazandı derbiyi. Hem de çok rahat. Çünkü Hamzaoğlu geldiğinden beri söylediğim gibi: Çekilirsen Galatasaray ezer... Beşiktaş’ta ise durum farklı. Atiba’nın üstüne Veli’nin yaptığı laubaliliği anlamak mümkün değil. Böyle bir maçın böyle bir dakikasında hem de... Bilic’in strateji tercihini analiz etmek ise olanaksız. Kendisini her derbide tekzip ediyor. Bilic’in Beşiktaş için önemini biliyorum. Ama Bilic’le olmaz diyenlere bundan sonra şaşırmış gözlerle bakmam. Argümanlarını anlıyorum.

05 Ocak 2015, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’2 kişi fazla‘’

Ne Emenike ne Sow geçen seneki kadar oynadıkları bölgeleri doldurabiliyor...

Emenike’nin kulübede, Alper’in sahada, Sow’un santrfordaki varlığı Fenerbahçe’yi sahada 2 kişi fazla yapıyor. 9 ya da 11 oyuncuyla oynamak gibi... Sow ve Emenike’nin halihazırdaki formuyla, sırasıyla solda ve santrforda oluşunun sonucu bu.

Alper’in hücumun solunda değil tam bir orta saha göreviyle oynadığını da unutmamak lazım. Onun varlığı Emre ve Raul’un savunma yönünde gereksiz koşularla yorulmasını engelliyor. Her ne kadar istenen seviyede bir tekniği olmasa da gelişme var. Ve deliciliği de kadro yapısı itibarıyla yerine konulamaz bir değerde. Bununla da kalmıyor. Alper’in varlığı Emre ve Raul’u olduğu kadar ve onlarla birlikte Caner’le Gökhan’ın müthiş bir etkinlikle oyuna girişine de fayda sağlıyor. Orta sahadaki pas istasyonu sayısı da pres unsuru da artıyor. Kuyt’ı da katarsak 7 oyuncudan müteşekkil bir orta saha demek bu. Pasla da presle de durdurmak güç. Toparlayayım... Alper Fenerbahçe’nin çoktandır aradığı yeni Tuncay olabilir. Skora onun kadar yakın olması kolay değil. Ama Tuncay’ın diğer özelliklerine çok ihtiyaç var. Alper bunu karşılıyor.

Bütün bunları tamamlayan bir başka önemli faktör de Egemen... Fenerbahçe önde oynayacaksa Egemen’in oyunun boyunu kısaltma konusundaki beceri ve sağlamlının alternatififi yok. Genel itibarıyla geri kaçmıyor. Sert ve kararlı bir şekilde orta sahasına yakın durup hattı da oraya çekiyor. Bu yaş ortalamasındaki bir takım için takımın boyu önemlidir. Geri koşmak zorunda kalmadan bir akın sürekliliği sağlamak hem sizi zinde tutar hem rakibi yorar. Dün bunların hepsi oldu.

Fark daha da artabilirdi

Bu oyun her bir oyuncunun yeteneklerini mümkün olduğu kadar çok kullanabilme konusunda büyük bir özgürlük tanıdı. Hemen herkesin en üst noktaya çıktığını söyleyebiliriz. Basit ve kolaydı.

Fark daha da büyük olabilirdi. Sow yine en az 3 net gol kaçırdı. Ama kimsenin bundan şikayetçi olduğunu düşünmüyorum. Emenike bun düşünmeli en çok. Onun yerine oynayan santrfor iki maçtır en azından 8 net gol kaçırdı ama kimse bundan şikayetçi değil.

04 Ocak 2015, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kaderi onlar çizecek‘’

Her ne kadar Atiba büyük bir eksiklik olsa da Olcay ve Gökhan’ın Galatasaray’ın savunma beklerine yapacağı pres zorluk yaratacaktır. İşin kilidi Sneijder ve Emre’nin Töre ve Olcay karşısındaki başarısında. Oyunun kaderini onlar çizecek.

Akhisar Belediyespor, Torku Konyaspor, Mersin İdmanyurdu ve Gençlerbirliği... Bir de oldukça eksik Arsenal. Hamza Hamzaoğlu’nun göreve geldiği günden bu yana karşılaşacağı en ‘tam’ takım Beşiktaş olacak. Bu sınav ligde direkt zirve rakibiyle karşılaşmanın yanı sıra başka anlamlar da taşıyor. Hamzaoğlu’nun avantajı, Beşiktaş’ın form açısından düşmeye başladığı bir döneme denk gelmesi. Ancak büyük de bir dezavantaj var. Galatasaray, Mersin İdmanyurdu ve Gençlerbirliği maçlarında rakibin ön alanda pres yaptığı bölümlerde hep sorun yaşadı. Selçuk ve Melo’nun Sneijder ve Emre’yle bağını koparan takımlar, Galatasaray’ı Prandelli dönemindeki orta saha bunalımına itiyor.

Ön alan presi hep zorladı

Her ne kadar Atiba büyük bir eksiklik olsa da Olcay ve Gökhan’ın Galatasaray’ın savunma beklerine yapacağı pres zorluk yaratacaktır. Ligin en formda oyuncularından Bosingwa’nın yaşadığı sıkıntıyı unutmak mümkün değil. Sneijder ve Emre’nin savunma beklerine yardımdan hiç vazgeçmemesi gereken bir 90 dakika olacak. Hamzaoğlu döneminde Galatasaray ‘Terim planı’na dönüp rakip kaleye daha kolay gitmeyi başarsa da, Beşiktaş seviyesinde olmasa da ön alan presi yapan takımlar karşısında hep zorlandı. Bu maç sadece zirvede kalma açısından değil, yeni planın geleceği açısından da önemli. İşin kilidi Sneijder ve Emre’nin Töre ve Olcay arşısındaki başarısında. Oyunun kaderini onlar çizecek.

30 Aralık 2014, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kötü ve galip‘’

Bu sezonda değil, Biliç döneminde de değil, uzun zamandır izlediğimiz en kötü Beşiktaş vardı sahada...

Beşiktaş’ın normal, yarıştan kopmadığı sezonda bu kadar ortak olamadığı oyun hatırlamıyorum. En azından oyunun bir bölümünde. Bu kez bu şartlarda hiç oyuna hakim olamadılar.

Aykut Kocaman’ın takımları topa sahip olur. Konya da öyle. Zaman zaman kaleyi unutur. Dün de öyle oldu. Bu hakimiyeti bozamamak bir yana... Gökhan’lı, Sosa’lı, Olcay’lı, Atiba’lı, Ba’lı takım nasıl olur da bu oyunu tam olarak bozamasa da oyuna ortak olamaz? İşte bu anlaşılmaz.

Biliç’in oyun anlayışıyında bu tip pas takımlarına karşı önde baskının bir sonucu olmalı. Beşiktaş oyunun merkezinde rakibi bozan ve birleşik olarak rakiğ kaleye hızlı oalrak gidebilen orta saha merkezinin sadece seyirci olduğu bir oyunu yaşadı. Veli, Atiba ve Sosa sezon boyunca dinç kaldı. An itibarıyla yaşadıkları çöküşde destek alamalrı şart. Konya’nın iki 5-0’ın ardından saldırdıkları oyunda, Beşiktaş savunma beklerinden destek almadan orta sahada kolay kolay oyunda kalamazdı. Pas istasyonlarını çoğaltamadılar. İsmail ve Serdar sadece kesicilik yapabildi. Ancak bir pas takımını kesmek istiyorsanız bu yetmeyebilir.

Yetmedi de...


Ve fakat başta şanslıydılar. Töre’nin, Tolga’nın asistiyle attığı golün harikuladeliği bir yana Djalma’ya çalınan faulün saçmalığını da hesaba katmak lazım. Bu kötü oyunda Sosa’nın attığı golün sonrasında
ise şanssızdılar. Verilen penaltı aslında Konya aleyhine faül olmalı. Atiba’nın gördüğü kırmızıysa hem ona hem hakeme yazar. Kanadalı hakem kadar cüretkardı.

29 Aralık 2014, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Böyle çok daha iyi‘’

Fenerbahçe takım halinde temposunu yükseltemedi belki... Ancak birkaç oyuncunun bireysel vites artırışı dahi oyunda farklılık yarattı. Alper, Caner ve Gökhan deparlarını işletmeye başladığı anda oyun Fenerbahçe’ye döndü. 20. dakikadan itibaren...

Halbuki Mersin İdmanyurdu, Fenerbahçe stoperlerinin top yapmasını engelemeye yönelik bir oyunla maça başlamıştı ve ev sahibi ilk 20 dakika sendeledi. Fakat Emre, Raul ve Topal, Caner-Gökhan ve Alper’i koşturmaya başlayınca iş değişti. Geçen haftalardan farklı olarak Kuyt ve Sow’un hem sırtı dönük oyunu hem de arkaya kaçışları iyi yaptığını söylemek lazım. Bu hem orta saha paslaşmalarını anlamlı kıldı, hem atılan deparları... En basitinden atılan gole bakın. Sow, Emenike’nin uzun süredir yapmadığı bir işi yaparak Topal’ın ceza sahası içinde varlığını anlamlı kıldı. Alper’den aldı Mehmet Topal’a servis yaptı. Pivot özelliği böyle bir şey işte.

Emenike’nin Fenerbahçe’nin oyununu neredeyse engelleyen oyuncu olması da en azından bu sene bunu yapamayışından. Tabii bu kıpırdanmayı daha da farklı noktaya taşımak dün mümkündü. Sow yeni pozisyonunu sevse de yüzdesi tanınmayacak kadar çok düşüktü. Bildiğimiz Sow dünkü oyundan 3-4 gol çıkarabilecek kadar şans buldu. Tercihleri ve vuruş kalitesindeki düşüklük bunu engelledi.

Volkan hava topu bırakmadı

Caner, Alper, Kuyt ve Sow’un son pas tercihleri de mükemmeldi diyemeyiz. Özetle bundan önce olgun bir şekilde topu ceza sahasına getirmekte sıkıntı vardı. Dün ise oraya getirmek sorun olmadı sonrasında istenen seviye yoktu. Diego’nun kaçırdığı penaltının dramatikliğinin yanısıra penaltı ve birkaç pozisyonda yıldızlaşan kaleci Mihaylov’u da kutlamak lazım tabii. Volkan’ı da unutmamalı ceza sahasının tamamına hakimdi maç boyu. Hiç tereddütsüzdü. Havada top bırakmadı.

28 Aralık 2014, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Büyük hocalık sınavı‘’

"Mevcut kadro ve Mersin’in önde baskılı oyunu; Digeo’nun da içinde bulunacağı yeni bir sistemi denemek için bir fırsat"

"Webo ve Emenike’nin olmayışı, İsmail Kartal için bir dezavantaj. Ama büyük hocalık sınavı, büyük dezavantajları avantaja çevirmekle verilir"

Hali hazırda elde bulunan kadro İsmail Kartal’ın yeni bir şey denemesi için oldukça uygun. Özellikle Mersin İdmanyurdu’nun geçen hafta Galatasaray karşısında ilk 60 dakikada oynadığı oyuna bakıldığında bu gerekli de... Fenerbahçe’nin hafta içinde kupa maçında Altınordu karşısında rakip kaleye gitmede yaşadığı güçlüğü göz önünde bulundurmak lazım. Buna Mersin’in Galatasaray karşısında yaptığı önde baskıyı da eklediğimizde maçın kolay geçmesi zor.

Pas istasyonu artmalı

Fenerbahçe bu baskıyı kırmalı. Bunun yolu da orta sahada pas istasyonu sayısını artırmak. Yani Mersin önde beş oyuncuyla baskı yapıyorsa, sizin topu çıkarmak için yaptığınız pasta istasyon sayısı en az altı olmalı. Bu durum Diego’nun da içinde olacağı yeni bir sistemi manalı kılar. Aykut Kocaman döneminden beri Fenerbahçe hangi stratejiyle oynarsa oynasın sahaya üç forvetle çıkıyor. Ancak topu ileriye sağlıklı bir şekilde götürmediğiniz takdirde, forvet sayınızın bir önemi yok. Fenerbahçe bu kez 4-3-1-2’yi deneyebilir. Her ne kadar iç oyuncularının bu sisteme yatkın olmadığını düşünsem de rakibin
oyunu ve Diego’nun değerlendirilme gerekliliği göz önüne alındığında bu oyun, bu maç için ideal.

Diego’nun aradığı forvet

Kuyt ve Sow’dan oluşacak forvet hattının arkasında Diego, onu destekleyen Raul ve Emre ile Caner, Gökhan ve hatta Topal’ın da katılacağı bir pas zinciri Mersin’in baskısını kırar. Diego da aradığı arkaya kaçan forvetleri Kuyt ve Sow’da bir nebze bulur. Burada eksik kalacak olan sırtı dönük, Diego’yla verkaç yapma özelliği... Kuyt ve Sow’dan da bu konuda biraz daha dikkat etmeleri istenebilir. Bu özellikleri fazla olmasa da bu tecrübeleri var. Webo ve Emenike’nin olmayışı İsmail Kartal için bir dezavantajdır. Ama büyük hocalık sınavı, büyük dezavantajları büyük avantajlara çevirmekle verilir. İsmail Kartal için bugün büyük bir sınav var.

27 Aralık 2014, Cumartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Favori Aslan!‘’

İrfan Buz takım boyunu kısaltma konusunda aşama kaydetse de, Galatasaray seviyesinde yeterli noktaya gelinmedi. Prandelli/Mancini planı bugün geçerli olsa, ev sahibinin favori olduğunu söylerdim, fakat Terim planına geri dönüş sonrası Galatasaray net favori.

Hamza hocanın uyguladığı 4-4-2, Terim’in ilk senesinde başarıya ulaştığı oyun. Bu oyunu bozmak ancak Mersin İdman Yurdu’nun yaptığı gibi, önde baskı ve orta sahadaki oyuncuların birbirleriyle bağlantılarını kesmekle mümkün. Geçtiğimiz hafta Rıza hoca, ilk 60 dakikada planını güzel işletti. Ve Emre ile Sneijder’i, Selçuk-Melo ikilisinden kopardı.

Orta dörtlüsünü koruyacaktır

Gençlerbirliği’nin bu planı uygulayabilmesi ne kadar mümkün, soru işareti. Galatasaray bu dengedeki maçlarda orta dörtlüsünü koruyabilecek seviyede. Hamza hocanın planının Ankara’da bozulmayacağını düşünüyorum. Umut ve Burak’ın orta sahaya verdiği destek ve savunma beklerinin hücum oyununun bir parçası olabilmeleri, farklı skorları getiriyor. Bugün de Ankara’da benzer bir durum ortaya çıkarsa şaşırmam.

Melo’nun cezası sıkıntı, ama...


Melo’nun oynamayacak olması, bu planın sorunlarından biri gibi gözüküyor. Ancak defansif anlamda sorun olabilir gibi gözükse de, onun yerine oynayacak Emre’nin tek pas oyununu iyi bilmesi, sistemi çalıştırır. Geçen hafta kenarda oynayan, sürekli markajda kalan ve pas opsiyonu bulamayan Emre, bu kez oyunun merkezinde pasın kaynağı olacağı için, geçen hafta yaşadığı problemi yaşamaz. Olcan ve Selçuk, ona yardımcı olurlar.

Telles ve Sabri orta sahaya

Bu sistemin mükemmel çalışması için, Telles ve Sabri’nin zamanında Riera ve Eboue’nin yaptığı gibi, savunmanın değil, orta sahanın temel oyuncuları olmaları şart. Zaten Galatasaray’ın son iki yılda beklere bu kadar transfer yapması da, burada istenen mükemmeliyete ulaşamayışından. Sabri ve Telles, kendi yüzde 100’leriyle oynarsa, Galatasaray bu seviyede oyun kaybetmez. Belki yenilir, ama oyunda her zaman kazanır.

5-0’lık skor kimseyi aldatmasın

Çünkü Gençlerbirliği, her ne kadar geçen hafta 5-0’lık harika bir skor alsa da, kompakt oynamaktan uzak bir ekip. İrfan Buz takım boyunu kısaltma konusunda aşama kaydetse de, Galatasaray seviyesinde yeterli noktaya gelinmedi. Prandelli/Mancini planı bugün geçerli olsa, ev sahibinin favori olduğunu söylerdim, fakat Terim planına geri dönüş sonrası Galatasaray net favori.

26 Aralık 2014, Cuma 01:30
YAZININ DEVAMI