‘’Sorun olmaz!‘’
Galatasaray, düşme potasındaki Karabükspor’la, ligde kalan 9 final maçının ilkine pazar günü çıkacak. Sarı-Kırmızılılar için son döneme baktığımızda milli takım dönüşleri çok krizli olmuyor. Trabzonspor karşısından alınan farklı yenilgiyi, milli maça bağlamak doğru olmaz. Hatta Karabük’ün, uzun zamandır bu maça hazırlanışı dezavanatajı bile olabilir. Düşme gereginliğiyle uzun süre maç olmadan hedef karşılaşmaya hazırlanmak bu sorunu büyütebilir.
En ideal rakip
Karabük maçının Galatasaray açısından bir sorun teşkil edeceğini düşünmüyorum. Bu zamanda karşılaşılabilecek en ideal rakip dahi olabilir. Muhtemelen Karabük’ün teknik direktörü Yılmaz Vural, ‘kaybedeceğimiz bir şey yok’ anlayışıyla açık bir oyun oynamak isteyecektir. Galatasaray kontratak yaptığı Kasımpaşa maçını, 2. yarıda 0-2’den 3-2’ye getirmeyi başardı. Bu doğrultuda da Galatasaray, pazar günü Karabük karşısında kaybetmez ve sıkıntılı bir maç yaşamaz.
Fernandao olmazsa olmaz değil
Fernandao, Süper Lig’de kendisini ispat etmiş pivot özelliği de olan güçlü bir oyuncu. Galatasaray’da iş yapabilir. Ancak yeni transfer sistemiyle başka ihtimaller de ortaya çıkacaktır. Olmazsa olmaz değil.
Bruma gitse hayırlı olur
Bruma çok eksiği olan ama potansiyelli bir oyuncu. Türkiye’deyse yüksek potansiyelli oyuncuları tornada mükemmeleştirecek bir üretim bandı/metot yok. Türkiye yetiştirici bir ülke değil. Bizdeki temel sorun elde yetenek olmayışı değil. Onları yetiştirecek bir ekol (okul) olmayışı. Dolayısıyla 17-18 yaşında öğrenmesi gereken oyuncular bizim kulüplerimizde genelde gelişemezler. Bruma transferi eğer bir üretim hatası olmazsa, hem oyuncu hem de kulüp için beklentilerin altında bir sonuç yaratacak. Ancak Bruma, Porto, Altetico Madrid, Dortmund gibi ‘akademi kulüpleri’nden birinde gelişimini tamamlayabilir. Eğer Dortmund söz konusuysa kiralık ya da geri alma opsiyonlu bir transfer herkes için hayırlısıdır.
Melo hazır döner mi!
Belinden operasyon geçiren Felipe Melo, 12 Nisan’daki Trabzonspor maçında sahada olmak istiyor. Galatasaray savunması, takım hücum ederken sorun yaşıyor. Normal şartlarda bu konuda Melo’nun katkısı olur. Ancak bel sakatlığı sonrası ne kadar hazır dönebilir bunu tahmin etmek zor. Bel fıtığı en zor ve kritik sakatlıkların başında geliyor. Ben, Hamza Hoca’nın onu hemen sahaya atacağını düşünmüyorum. Zaten yokluğunda Selçuk tandeminde Hamit, hiç de kötü olmayan bir performans gösterdi.
‘’Van Persie'ye itiraz edilmez‘’
Hollandalı oyuncuyu Real Madrid alsa Realliler, Barça alsa Katalanlar itiraz etmez. Bu tip oyuncuların etrafına takım kurulur. Ona ihtiyaç olup olmadığı sorgulanmaz.
Fenerbahçe’ye direkt 11’de oynayacak 4-5 oyuncu lazım. Ciddi bir yenilenme gerekiyor. Hâl böyleyken Van Persie’yi de transfer etmek, büyük maddi yük olabilir.
Van Persie itiraz edilecek bir oyuncu değil. Real Madrid alsa Realliler, Barça alsa Katalanlar itiraz etmez. Bu tip oyuncuların etrafına takım kurulur. Fenerbahçe’nin ona ihtiyacı olup olmadığı sorgulanmaz.
Öte yandan Fenerbahçe’nin durumuna da bakmak gerekir. İdeal 11’inde Caner ve Emenike dışında (Alper ilk planda yoktu) 30 yaşın altında oyuncusu yok. Emenike’yle yola devam etmek ise an itibarıyla çok zor.
Dolayısıyla bir yenilenme şart. Hemen ilk 11 oynayabilecek 4-5 oyuncu mutlaka lazım. Ötesi de gerekebilir. Ciddi bir yenilenme gerekiyor. Bu kadar kapsamlı bir transfer hareketinin maliyeti de az olmaz.
En az Sneijder kadar...
Şunu unutmamak lazım. Belki tamamı futboldan değil ama Van Persie geçtiğimiz yıl dünyada en çok para kazanan futbolcuydu (People Magazin). Geçen mart ile bu yıl arasında tam 75 milyon Dolar kazandı. Bunun 17 milyon Dolar’ı Manchester United’dan aldığı maaş. Haftalık geliri 1 milyon TL’nin üzerinde. Dolayısıyla Fenerbahçe eğer Van Persie ile sözleşme yapacaksa en az Galatasaray’ın Sneijder’e ödediği kadar bir parayı cebinden çıkarıp, sonra da 4-5 ona yakın transfer yapmalı. Bu altından kalkılabilecek bir maddi yük müdür? Buna siz karar verin.
‘’Yeni bir Terim planı‘’
Fatih Terim’in kadrosunu gördüğümde, bu takımın Terim’in oyununu oynayamayacağını düşünmüştüm. Terim’in başka bir oyun peşinde olduğunu bilemezdim tabii. Ceza sahası ön çizgisinden itibaren bir ‘çam ağacı’ dizilişiyle Hollanda’yı bekledik. ‘4-3-2-1’ diyebileceğimiz bu oyunda itiraz edilebilecek tek tercih Volkan Şen’di. Zira elde Hakan Çalhanoğlu vardı. Ama kabul edelim ki, Şen de adaşı Babacan gibi gayet soğukkanlı bir oyunla işini yaptı. Hollanda çok ağır top çevirerek yavaş gelebildi bu kalabalık bloğun üzerine. Depay ve Affellay’ın kenardan sızmaları temel plandı. Topu kenara indirmelerine itiraz etmedik. Tabii Töre ve Volkan’ın rakiplerini takibiyle hücumdan uzaklaşmaları gibi bir taviz vererek. Ama sistem mükemmel işledi. Çünkü ilk yarıda 3 net pozisyona girdik ve rakibi tedirgin ettik.
Tek yönlü oyun cezalandırılır
2. yarıda disiplin bozulmadı. Hiddink’in bütün hamleleri doğru yapsa da defansta çözüm ürettik. Narsing’i oyuna oyuna alıp Affelay’ı merkeze çekmek de doğruydu. Dost’u alıp defansif açık verme pahasına forveti çiftleyip uzun oynamak da. Ama duvarı geçemediler. Töre yorgunluğunun etkisiyle maçın mükemmellerinden Ozan Tufan’ın deparını paslasa erkenden krize sokabilirdik Hollanda’yı. Bunu yapamayınca baskı arttı. Bizse çıkamadık. Rakip ne kadar eksik olursa olsun bu kadar tek yönlü bir oyun cezalandırılır. Öyle de oldu.
‘’Kaleyi kapat şampiyon ol‘’
Fenerbahçe, 3 puanlı sistemdeki en kısır sezonlarından birini yaşıyor. Eğer bu yıl bu gol trendiyle devam edip şampiyonluğa ulaşırsa bu, istisnai bir durum olacak.
Skor üretme konusunda yaşanan sıkıntı nedeniyle Sarı-Lacivertliler, mutlu sona ulaşmak için maç başına 0.76 olan gol yeme oranını biraz daha indirmek zorunda.
Türkiye 1987 yılında 3 puanlı sisteme geçti. O yıldan bu yana 25. haftalarda en az gol atan Fenerbahçe’yi bu yıl izliyoruz.
Bu yıllarda 40 gole yakın sezonlar var. Ancak Fenerbahçe’nin misal son 2 şampiyonluğunda 56 ve 60 gol attığını hatırlatmak gerek. Eğer Fenerbahçe bu yıl bu gol trendiyle devam edip şampiyon olursa bu, istisnai bir durum olacak. Öte yandan şut istatistiklerine bakıldığında Fenerbahçe zirvede. Yani deniyorlar ama olmuyor. Burada sebebi bulmak için sorulacak soru şu: Şut kalitesizliği mi, yoksa demarke şut pozisyonuna girilememesi mi daha çok etkili oluyor. Bununla ilgili net bir istatistik tutmak ve bir yargıda bulunmak kolay değil. Sadece şunu söyleyebiliriz. Çok forvet, çok gol anlamına gelmiyor.
Çok forvetle az gol
Düz mantıkla çok forvet, az savunmacı demek. Az savunmacı da çok gol yemeniz anlamına gelir. Ama hayır. Fenerbahçe kendi standardının çok altında gol atmasına rağmen ligin en iyi averajına sahip (21). Hem de yediği gollerin 3’te biri ceza sahası dışından atılan şutlardan. Ceza sahası içinden sadece 11 gol görmüş kalesinde.
Yani çok forvetle az gol atıp, hücum özellikli bekleri oyun kurmada kullanmasına rağmen az gol yiyor. Az pozisyon veriyor, az yiyor. Çok şut çekiyor, az atıyor.
Bunun temel sebebi orta saha kurgusu.
Orta sahadan katkı yok
Fenerbahçe senelerdir pozisyon bilgisi ve pas becerisi yüksek, deneyimli orta sahalara yatırım yaptı. Bu, hem Aykut Kocaman’ın hem de Ersun Yanal’ın oyun stratejilerinde kullanıldı ve başarılı oldu. Bu yıl ise hücum çeşitliliği açısından yeterli olmuyor.
Fenerbahçe orta sahalarından penaltıcı Emre’yi saymazsak en fazla gol atan 2’de, en fazla asist yapan 3’te kalmış. Bu, Caner ve Gökhan’ın oyun kuruculuktan fazlasını yapmasını gerektiriyor. Caner standardını düşürüp 7 asistte kalınca da gol yolu bulmak zorlaşıyor.
Bunu kökten değiştirmek zor.
Fenerbahçe şampiyon olacaksa maç başına 0.76 olan gol yeme oranını biraz daha indirmek zorunda.
Aslında Emenike yüzde 10’lara inen şut/gol oranını biraz yukarı çıkarsa da olur (Burak Yılmaz yüzde 40’a dayandı.) Ama kimin umudu var ki...
Merkez savunmada
Egemen 13 haftada takıma dahil olduktan sonra Fenerbahçe sadece 6 gol yedi. Bu, onun stoper becerilerinden de kaynaklanıyor kuşkusuz. Ancak asıl önemlisi savunmayı orta sahaya yaklaştırma ve Fenerbahçe’nin takım boyunu kısaltmadaki becerisi. Bu konuda Mehmet Topal’dan büyük destek aldığını unutmamak lazım. Topal takımı bir arada tutan mükemmel bir çapa. Ve Egemen’le mesafeyi çok iyi ayarlıyorlar. Bugün milli takımda olmayışı bizim için büyük dezavantaj. Eğer önümüzdeki 9 haftada takımıyla olursa şampiyonluk şansı artar. Çünkü işin sırrı savunmada.
Gökhan Gönül farkı
Caner hücum yönünden geçen seneki seviyesinde değil. Bunda kuşkusuz yaptığı olağanüstü erken ortaların ceza sahası içinde bir muhatap bulamayışı rol oynuyor. Öte yandan buna bağlı olarak denemelerinin de azaldığını söylemek gerekiyor. Bu açığı direkt asistlerle olmasa da Gökhan’ın bindirmeleri dengeleiyor. Asist pası ya da öncesinde her seferinde rol oynuyor Gökhan. Bazen hiç topa dokunmadan o bölgeyi açarak. Gökhan’ın, hücumdaki öneminin yanı sıra ligin en çok ikili mücadele kazanan oyuncusu olması onu başka bir noktaya getirip önem kazandırıyor.
Yıldızı söndürmemeli
Kadıköy bir cehennem çukuru rakip için. Herkesi etki altına alan bir atmosfer. Ancak Beşiktaş maçında satışa çıkan 30 bin bilet son dakikaya kadar bitmedi. Bu, şampiyon olamamaktan daha ciddi bir sorun. Fenerbahçe dinamiklerinin bunu iyi düşünmesi lazım. Fenerbahçe vasat olamaz. Kodlarında yok. Gösterişli olmak zorunda. Sezon sonunda yenilenmesi mutlak şart olan bir kadro ve yeniden heyecanlanması gereken bir seyirci ve pırıltısına yeniden kavuşması gereken gösterişli bir kulüp. Fenerbahçe neredeyse bir reset atmak zorunda. Her şeyi yeniden düşünmek, planlamak ve hemen harekete geçmek...
Bağları sağlam tut
Webo ilk 11 başlasa, Alper hep 11’de olsa (ki ortada yarattığı farkla bu bir mecburiyet), Diego hep sahada olsa, Mert kalede olsa kimse rahatsız olmaz. Mutlu olanlar da çıkar. Fenerbahçe’nin 30 yaş ortalamalı kadrosuna bireysel olarak itiraz edecek hiçbir şey yok. Hat olarak da yok. Ancak sorun birbirleriyle bağları. Yanal bu bağı oyunu ileri yıkarak ama sprinterlerine de alan bırakarak kurmuştu. Bu sene salt topa sahip olup şut deniyorlar. Geriye yaslanan rakipler kompakt kalarak Fenrbahçe’yi kısır tutuyor. Bunun yolu Alper’le delmek, Webo’ya yüksek atmak ve Egemen, Topal, Caner, Gökhan’la takımı önde tutmak. Bunlardan birisi olmayınca skor zorlaşıyor. 13. haftadan sonra bu ekip bir araya gelince Fenerbahçe pozisyon vermeyen bir ekip oldu. Eksiklik etkiler. Her anlamda...
‘’Bir şartla her sene şampiyon‘’
Beşiktaş’ı sezon başından itibaren farklı yapan, görev dağılımı/rol paylaşımının diğer rakiplerinden çok daha adil olması. Oyunun işletimi rakiplerde bazı oyuncuların yaratıcılık ya da direncine direkt bağlıyken, Beşiktaş’ta durum farklı. Defansif ya da ofansif anlamda kimsenin üzerine ekstra bir yük binmiyor. Bu büyük bir avantaj. Öte yandan bu oyun yapısında, o gün o maçta eğer bazı rollerde aksama olursa, diğerleri bu açığı kapatamıyor. Bir yandan adaletli rol paylaşımı rahat ettiriyor.
Kahraman çıkmalı
Ancak öte yandan herhangi bir aksamada, ortaya çıkıp biraz daha fazla yük alan lider yok. Cennet ve cehennem yan yana. Beşiktaş’ta sistem tüm oyuncular kendi vasatındayken, Liverpool’la Arsenal’le başa çıkabilecek konvertibl bir oyuna ulaşmış durumda. Ama bir kişi aksasa bu eksiği giderecek bir kahraman çıkmıyor. Sene başından bu yana bir numaralı şampiyonluk adayımın Beşiktaş olduğunu söylüyorum. Hâlâ da bu fikrimden dönmüş değilim. Bununla da kalmıyor. Bu yapılanma aynı şekilde ve hatalarından arındırılarak devam ederse takım her sene şampiyonluk şansı yüzdesini artırmaya devam eder.
Fazlasını beklemeyin
Bunun şartı bu yıl için bazı aksaklıklarda oyuncuların ekstra rol üstlenmesi. Beşiktaş’ta Cennet ve Cehennem birbirine çok yakın. Birinden diğerine geçişin bu kadar kolay olması bir avantaj da olabilir dezavantaj da. Burada belirleyici olan Biliç’ten daha çok oyuncular. Hırvat hocadan bu sene daha fazla ilerleme beklemeyin.
Bilic gelişecek
Bilic planlarını kötü yapmıyor. Brugge maçında hem 10 numarasına güvenemiyordu hem de Ba’nın formuna... Ben her ne kadar karşı fikirde olsam da, Pektemek’le başlaması bu açıdan bakıldığında anlaşılabilir. Ancak 1-0’dan sonra bundan vazgeçmeyişinin anlattıkları var. Fenerbahçe Gökhan, Meireles ve Kuyt’ı kaybedip seyircisiyle arası bozulmuşken baskıyı artırmayışının da... Bilic maç içi dönüm noktalarına anında tepki vermekte zorlanabiliyor. Bu gelişir. Her zaman bizim büyüklerin, büyük değil, büyümek isteyen hocalara ihtiyaç duyduklarına inanırım. Bilic bu tanıma uyar. Onunla büyümek doğru yoldur. Sabır şart.
Yönetim yanlış yapıyor
Hakemden ya da TFF’den şikayetçi olabilirsiniz. Bir maçı kaybetmeniz onların suçu da olabilir. Ancak genç bir ekibe kaybettikleri bir maçın sorumlusu olarak dışarıdan bir hedef gösterirseniz bunun sonuçları olur. Belki kamuoyunda size doğrultulan oklardan sıyrılırsınız, ancak oyuncuların hatalarını görmesini engellersiniz. Daha da önemlisi ‘ne yaparsak yapalım bunlar bizi şampiyon yapmaz’ algısını yerleştirirsiniz ki, bunun altından kalkmak imkansızdır.
Dinlenmek dezavantaj
Beşiktaş geçtiğimiz 1 ayki sorunlarını Başakşehir maçına taşırsa problem yaşayabilir. Bu engelin aşılması halinde Galatasaray maçına kadar kafa kafaya gidilir. Eğer aksi olursa derbi sonrası dış hedeflere yönelen tepkiler içeri döner ki, bu, Beşiktaş’ta çok hızlı olabiliyor. Ve bu genç takım bunlardan kolay etkileniyor. Beşiktaş sezon içinde yaşadığı benzer durumlardan iki günde bir maç oynayarak kolay sıyrıldı. Zaten formları yüksekti. Oyuncular durup düşünecek vakitleri olmadan yeni bir maça çıkıyorlardı. Şimdi durup düşünecek zaman çok. Rakiplerin krizden çıkarabilecek tecrübeli saha içi liderleri var. Ama Beşiktaş’ta bu yok. O yüzden işler hep iyi gitmeli.
Antrenman sistemi
Bilic, Beşiktaş’ta devam etmeli. Ancak kondisyoner ekibi sorunlu. Normal şartlarda yoğun sezonda yükleme yapmak gibi bir hata sakatlık demektir. Çalışma rutininin bozulması sakatlık olmasa da hiç olmaması gereken form zirveleri ya da form çöküşlerine yol açar. Beşiktaş bunun sıkıntısını çekiyor.
Necip uzmanlaşmalı
Beşiktaş’ta kim hoca olsa Necip’ten övgüyle bahsediyor. Güvenilir, kuvvetli, dayanışmadan anlayan adanmış bir sporcu. Yetenekleri ise sınırlı. Sürekli %90’la oynaması lazım. Bunun için de uzmanlaşmalı. Beşiktaş’ın yeni Rıza Çalımbay’ı olabilir. Bunun yolu onu ‘joker’ sarmalından kurtarmak. Her pozisyonda oynamaktan öğrenmeye fırsat bulamıyor. Necip’in uzmanlaşması için çok tekrar yapması ve kafasının karışmaması lazım. Bilic ona sonuna kadar güvenmekte haklı. Ancak daha önemlisi Necip’in kendisine güveni. Uzmanlaşmadan bu artmayacak.
‘’Hamzaoğlu'nun kararları şampiyonu belirler‘’
Galatasaray kapandığında kolay gol yemiyor. Ancak bu savunma bütünlüğü açık oyunda sorunlu. Hamzaoğlu bunu tamir mi etmeye çalışacak yoksa oyun merkezini geri çekip mi bu bütünlüğü sağlayacak? Soru bu...
Sarı-Kırmızılı ekip, ligin zirvesinde. Fakat böyle bir tercih yapmak zorunda kalması lige yeni başladığını gösteriyor. Mutlak bir metoda ihtiyaç var. Dolayısıyla Aslan’ın şampiyonluk yarışındaki kaderini Hamza hocanın kararları belirleyecek.
Galatasaray’ın, Kasımpaşa karşısında maçı 2-0’dan 3-2’ye çevirdiği 45-65. dakikalar arası topun Kasımpaşa ceza sahası çevresinde (Galatasaray 3.’üncü bölgesinde) oynanma yüzdesi 15,5.
Galatasaray ceza sahası çevresinde (Kasımpaşa 3. bölgesinde) oynanma yüzdesi tam 42,2. Yani Galatasaray mağlup ve berabereyken top kendi tehlike bölgesinde rakibinkinden neredeyse 3 kat fazla kalmış. İşin enteresan tarafı 2-0 geriye düştüğü bölümde ise bu yüzdeler tam tersi şekilde gerçekleşmiş. Bu, bildik maç hikayelerine pek benzemiyor. Galatasaray’ın 2-0’dan geri gelmesi çok alışılmadık bir şey değil. Ancak oyunun bu şekilde oynanması ilginç. Bunda kuşkusuz Kasımpaşa’nın 6 maçtır evinde kazanamaması ve Şota’nın istifası gibi konsantrasyon bozucu etkenler rol oynuyor. Ancak ne olursa olsun bu zaferin büyüsünün yanısıra Hamza hocanın oyunun hikayesi üzerine de kafa yoracaktır.
Kontracılık yok
Bunu bir tekrarlayan süreç olarak da görmek mümkün değil. Çünkü Başakşehir maçında 2-0’dan 2-2’ye gelen maçta da, topu 2-0’ken Başakşehir’e vermiş ama bu kez istediğini alamamıştı. Fenerbahçe maçının senaryosu da farklı değil. Yani Galatasaray’ın ispatlanmış bir kontracılığı yok.
Sorunlar ortada
Peki o zaman Hamzaoğlu nasıl bir stratejiyle 9 haftayı geçirecek? Burada halledilmesi gereken stoperlerin öndeki Hamit-Selçuk tandemiyle bağı ve savunma bekleriyle yakın duramamak. Kapandığında kolay gol yemiyor (FB maçında olduğu gibi). Ancak bu savunma bütünlüğü açık oyunda sorunlu. Hamzaoğlu bunu tamir mi etmeye çalışacak yoksa oyun merkezini geri çekip mi bu bütünlüğü sağlayacak? Soru bu. Bu tam bir dönüm noktası. Galatasaray lider. Ancak böyle bir tercih aslında lige yeni başladığını gösteriyor. Mutlak bir metoda ihtiyaç var.
Bir kupa daha verilir
Yasin Öztekin, Hamza Hamzoğlu’nun kariyer startında birçok hocanın kariyerinin tamamında yakalayamadığı bir baş yapıt olabilir. Transferini çok anlamamıştım. Nitekim Yasin de çok geçmeden son
2 yıldaki bir çok örnekte olduğu gibi erken bir terk edişe yeltenmişti. Ancak oyundan çıkışının maç kaybına yol açtığına inanılan, hocanın bunun için özür dilediği bir kahramana dönüştü. Messi’yi çıkardığı için dahi özür dileyen hoca çok bulunmaz. Sadece bu kadar değil. Galatasaray’ın şu andaki 2 kanadında oynayan 4’lü kombinasyonların hiçbirini sezon başında düşünmek mümkün değildi. Orada ne Gökhan, Caner var; ne Töre, Sosa. Eğer Hamzaoğlu bu kanat kombinasyonlarıyla şampiyon olursa, ekstra kişisel bir kupa daha vermek lazım.
Yanındakini ihya ediyor
Selçuk, Colman’ı devlerin radarına sokan adamdır. Melo’yu yükselten de odur, Hamit’i yeniden devreye sokan da... Kuşkusuz bu oyuncuların tamamı önemli kariyerlerdir ancak Selçuk’la, futbolu bilen bir oyuncuyu tandem yaptığınızda ikisi birden yükselir. Galatasaray’ın son yıllardaki yüksek standardında hep onun ikili orta saha tandemi var. Yapıyı değiştirdiğiniz anda tribünlerden ıslık yükseliyor. Hamzoğlu bu yapıya dönerek takımını yarışta tuttu. Sneijder’in üzerindeki yükü aldı vs. Bundan vazgeçilmez.
Fikstür avantajı yok
Galatasaray ligde 8 maçtır gol yiyor. Birçoğuna göre ligin en iyi kalecisine sahip olmasına rağmen. Yani Mancini ve Prandelli’nin savunmayı tamir etme önceliğinden ziyade atarak kazanmaya odaklandı. Önümüzdeki 9 haftayı çok başka strateji ve önceliklerle oynayan rakiplerle geçirecekler. Karabük ve Trabzonspor önde oynamak isteyecek Gaziantep, Akhisar ve Konya, merkezini geride tutacak. Dolayısıyla herhangi bir fikstür avantajı ya da dezavantajından bahsetmek mümkün değil. Galatasaray tutarak değil atarak şampiyon olabilir.
‘’Duygusal adam Seyit Onbaşı'dır!‘’
Emenike çok duygusalmış. Duygusal ne demekse... Duygusal adam Seyit Onbaşı’dır! Duygusal olmadan o mermiyi oraya koyamazsın. Emenike’yi oyundan çıkartmayan İsmail Kartal ondan daha duygusalmış demek ki. Mantıklı düşünse kırmızı kart göreceğini bilir. Seni yarı yolda bırakan bir şoförle yola nasıl devam edersin? Ya 3 oyuncu değişikliği hakkın dolmuş olduğunda bunu tekrar ederse?
Aydınus çalışmıyor
Fırat Aydınus, Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu dahil gördüğüm en yetenekli Türk hakem! Yetenekse Cüneyt Çakır, Fırat Aydınus’un yarısıdır ama Fırat Aydınus, Cüneyt Çakır’ın 10’da 1’i kadar çalışmıyor. En iyi hakemimiz Cüneyt Çakır’sa, önemli maçlara o verilmeli! Avrupa’da maçları o yönetmiyor mu, burada da böyle olmalı.
‘’Sabotaja rağmen...‘’
Seyirci Emenike’yi istemiyor, Emenike de oynamak istemiyor. Ama İsmail Kartal formasını çıkarıp sahayı terk eden Emenike’yi kündeyle sahaya döndürüyor. Seyircinin daha 20. dakikada santrforunu rakipten sayıp yuhalaması anlaşılır bir iş değil. Ancak kader maçında ortada böyle bir kriz varken onu canlı tutup körüklemenin manası da yok. Emenike’nin yaptığı hareketin karşılığı sarı kart. Aydınus vermemiş olsa da... Sahaya döndüğünde sarı kart görmesi kesin bir oyuncuyla risk almak neyin nesi? Aynı şuursuzluğu iki dakika sonra protestolar daha da arttığında tekrarlamayacağı ne malum? İnat, kolaylıkla kırmızı kart getirebilecekse asıl kontrol kaybı teknik heyettedir.
Planı bozmak niye!
Fenerbahçe formasını çıkaranın da, maçın 20. dakikasında ıslıklayanın da statta işi yoktur. Ama garip bir duruma teslim oldu Fenrbahçe. Galatasaray maçları dışında hiçbir konsantrasyon yok. Beşiktaş maçının 20. dakikasında kendisini sabote edecek kadar kopmuş... Gerçek olan şu: Bir reset atmak lazım artık. Bunu düzeltmek lazım.
Öyle ki Raul sakatlanıyor. Ve hemen planı terk ediyor Kartal, Sow’u sola alıyor. Hâlbuki plan eldekinin en iyisi. Girmesi gereken Diego değil mi? Bununla kalmıyor arada Emre kırmızı kart görebileceği onca laf sarf ediyor Bilic’e. Kart yok. Bilic’e uyarı yok. Serdar’ın Caner’i çekmesine de sarı kart yok. Peki ama FIFA’nın ‘benim standardımda değil’ deyip kokartını aldığı Aydınus’un derbide işi ne? Derbi standardı Steaua-Dnipro standardından daha mı düşük? Yani MHK’da da evrensel akıl ve adalet yok.
Beşiktaş beraberliğe razı
Bununla da kalmıyor. Gökhan maç öncesi, Raul ve Kuyt ise maç içinde darbeye bağlı olmayan sakatlıklarla devre dışı kalıyor. Üçü de oyunu kökünden etkileyen kayıplar. Hele Gökhan... Bu durumda maçın normal derbi ritmine hiç oturmadığını söyleyebiliriz. Emenike ve Topal’ın net pozisyonları dışında heba olmuş bir 60 dakika. Kendi planı işlerken hep birlikte sabote eden bir ev sahibi. Beraberliğe razı ve yorgun bir konuk. Tolga’nın sakatlığı sonrası tecrübe eksikliği olan Günay’ın kalesine Alper dışında şut deneyen olmadı neredeyse.
Bu sığ oyunu Beşiktaş’ın cezalandırmak konusundaki isteksizliği de enteresandı. 80’e kadar akın geliştiremediler. Olcay ve Oğuzhan oyuna girdikten sonra net 3 pozisyon var. Ve bu da Fenerbahçe’de en azından bir kaç oyuncuyu hareketlendirdi. Webo-Sow’la gelen gol maçı kurtardı ama anlattığı daha farklı. Webo tek merkez santrforu Fenerbahçe’nin, destek oyuncu da Sow. Bu kadar...









































