‘’Volkan'la bu tur geçirilirdi‘’
Fenerbahçe’nin geçen seneye nazaran isim isim çok daha iyi bir savunma ekibi var. Ancak kurgu olarak 3’lü dizilişten bağımsız olarak problemler daha büyük gözüküyor. İlk yarıda her ne kadar oyunu tutamasa da, 2 gol yemesi için hiçbir sebep yoktu. Hamle hataları, kaleci Ertuğrul’un acemilikleri, savunma yatırımını boşa çıkardı. Hakemin ilk golden önce Ozan’a yapılan faulü görmeyişi bir tarafa, 3’lü savunma bu kadar kolay 2 pasta geçilmemeliydi. 3. golde Neustadter’in rakibe bu kadar uzak kalması kabul edilemez. Keza penaltıda Hasan Ali’in bu kadar hafif bir teması bu kadar sert göstermesi, kabul edilebilir bir durum değil.
Planın gerisine düşüldü
Fenerbahçe, her ne kadar üretmekte zorluk yaşasa da, bu golleri yemeyebilirdi. Hücumda bu kadar ilerleme sağlayamadan savunmada bu kadar açık vermek, geçen seneki planın da çok gerisine düşmek demek. İkinci yarının başındaki oyun, bütün bu savunma zaafları olmasa, Fenerbahçe’ye turu getirebilirdi. Bu kadarı bile bu Monaco’ya yeterdi. 2-1’den sonra hakemin 2 net penaltıyı vermeyişi, Fenerbahçe’nin 2 senedir yaşadığı hakem bahtsızlığının son örnekleri oldu. Ve maalesef sonu acı bir final olarak karşımıza çıktı. Sarı-Lacivertliler’in sorunu savunmanın 3’lü ya da 4’lü olması değil, kağıt üzerdeki güçlü ekibin yaptığı acemice hatalar... Ancak buna rağmen kalede sağlıklı bir Volkan olsa, iki maçta yenilen 4 golün en az 2’si gol olmayabilirdi. Fenerbahçe’nin, Volkan yüzde 100 hazır olsa da kaleciye ihtiyacı var. Engin İpekoğlu’ndan bu yana kaleci sorunu yaşamayan Fenerbahçe, bu sene bu konuda büyük sıkıntı çekebilr. 10 numara ya da santfordan önce buraya bakmak lazım. Sadece iyi bir kaleciyle Fenerbahçe turu geçerdi.
‘’Salih Uçan farkı‘’
Salih’le başlamak lazım... Kendi kariyeri açısından İtalya yerine İspanya’ya gitse belki şu anda bambaşka bir seviyede, bambaşka bir noktada olacaktı. Belki Milli Takım’ın 10 numarası olacak, İspanya’nın ya da İngiltere’nin önemli takımlarından birinde forma giyecekti.
Çünkü oyun yapısına, futbol karakterine çok daha uygun bir yerdi La Liga. Kendi kariyeri açısından verdiği bu hatalı karar, Fenerbahçe açısından büyük bir kazanç oldu. İtalya’da sertleşmiş, oyun devamlılığı sağlamış, pozisyon bilgisi ve defansif katkısı gelişmiş, hem de oynamadğı 2 senenin sonunda... Ersun Yanal’ın ondan istediği de buydu. Sırtındaki 48 numaralı forma, memleketini anlatıyor ama aslında hak ettiği 10 numara.
Golcüler dikkatli olursa...
Fenerbahçe zannediyorum aradığını 2 yıl önce kaybettiği oyuncuda buldu. Pereira’nın yeni 3-5-2 planı, aslında Zico’dan beri süregelen geleneğin devamı. 2 hücumcu bek, savunmanın ortasına giren bir çapa ile diziliş rakamı farklı olsa da oyununu mentalitesinde büyük bir değişiklik yok. Değişiklik; Alves’ten sonra sınıf yükselten Skrtel... Ayrıca Gökhan’ın hiç yapamadığı ortaları yapan onun ilk sezonunu hatırlatan Van der Wiel.
Salih’in hücumu hareketlendirmesiyle rakip savunmaların statik blokları, artık muhtemelen yeterli olmayacak. Fenerbahçe, hücumda daha hareketli bir takım ancak attığı 2 gole rağmen sürekli ofsaytta kalan Emenike, bu potansiyel hücum zenginliğini düşürüyor. Fernandao’yla birlikte biraz daha dikkatli olurlarsa bu sene Salih’i asist kralı yapabilirler.
Fener’e garanti kaleci şart
Fenerbahçe, dün sahaya kağıt üzerinde de olsa yeni bir diziliş ve geçen sene ilk 11’de oynayan sadece 21 oyuncuyla çıktı. Bu belirgin bir oyun hamlığı ortaya çıkardı ama plana geçer not vermemek için hiçbir sebep yok.
Neredeyse yarım pozisyon vermeden yenilen gol tamamen Ertuğrul’un heyecanıyla alakalı. Bütün kaleci antrenörlerinin sitayişle bahsettiği bu genç yetenek maalesef istenilen seviyede değil. Gelişir mi bilmiyorum ama Fenerbahçe an itibariyle bir garanti kaleci bulmak zorunda gibi... Volkan sağlam olarak yüzde 100 geri dönse de. Beklediğimden çok daha iyi bir Sarı-Lacivertli bir ekip buldum...
‘’Şampiyon Santos‘’
Fernando Santos futbolu dünya sahnesinden silebilecek kadar büyük bir hoca. Hayır, sadece savunma öncelikli bir oyunun peşinden koştuğu için değil. Hayır, kimlerine göre oyunu çirkinleştirdiği için de değil. Her adımını rakibe göre attığı için. Maçta yaptığı 3 değişiklikte de hücum oyuncularını almasına rağmen oyunu açmak için değil, delikleri tıkamak için çaba sarf etmesinden. Oyuna aldığı 3 oyuncu Quaresma, Moutinho ve Eder...
Elindeki en hücumcu 3 futbolcu. Ancak oyun başka.. Delik kapıyor. Ve her hamlede rakibin muhtemel her hamlesini bertaraf ediyor. Bu, başka bir şey. Q7 ve Quaresma’yı kanatlara atıp onlardan hücum anlamında hiçbir şey almamasına rağmen rakibi durdurma konusunda işi gördüler. Onun Yunanistan’dan gelmesi ve 2004’de bu ülkeye kaybetmeleri sebebiyle bu oyunun Rehhagel’in oyununa benzetilmesi doğru değil. O bir devrimdi. Bugün Mourinho varsa onun bunda etkisi vardır. Ve tabii bu oyuna panzehir olarak Guardiola’nın Barçası’nın doğduğunu da söylemek mümkün. O başka bir yenilikti. Bu ise bir muharebe zaferi. Her maçta başka bir takımla ama aynı hedefe kilitlenmiş bir stratejiyle kurdu Santos takımını.
Şüphe yok!
Ronaldo sakatlanıp oyunu terk etmişken, yaptığı 3 değişiklikte 3 hücumcusunu oyuna alarak muhteşem br savunma kurdu. Portekiz bu şampiyonanın en iyi takımı değildi. Ama en iyi teknik direktörün onlarda olduğuna dair bir şüphe yok. Bu, futbolcu merkezli bir şampiyona olmadı. Galler, İrlanda gibi şahane kitlelere rağmen seyirci merkezli bir şampiyona da olmadı. Ama belki de teknik direktörün en belirleyici olduğu kupa oldu. Cristiano Ronaldo’ya sahip olup ondan çok da yararlanmadan şampiyon olmak böyle mümkün. Santos kazandı. Tebrikler...
‘’Fransa tempo ister‘’
Fransa, Almanya karşısında yüzde 32 topla oynama oranıyla oynadı. Bu oran Opta verilerine göre ev sahibinin 1980’den bu yana en düşük oranı. Öte yandan İzlanda maçının büyük bölümünü önde götürmüş olmalarına rağmen yüzde 59 topla oynama oranına ulaşmaları ise başka bir tablo. Deschamps, hemen her maç başka kadro ve başka oyun planlarıyla takımını sahaya sürdü. Bu veriler durumu çok iyi anlatıyor. Özellikle Kante-Matuidi ikilisinin önünde Pogba’yla oynamak yerine Pogba’yı geri çekip santrfor arkasına Griezmann’ı koyuşuyla da ustalığını ispatladı. Bu kadro esnek bir oyun yapısı vaat ediyor. Hem kontraya yakın hem topa sahip olup baskı kurma konusunda vasat üstü. Ve hem de duran toplarda çok etkili. Son derece kullanışlı bir ekip.
Portekiz’de öncelik savunma
Öte yandan Portekiz’de durum biraz farklı. Santos’un savunma öncelikli oyunu için aynı esneklikten bahsedemeyiz. İlk maçtan bu yana hemen her maçta ilk 11’ini değiştirdi. Memnun olmadığı oyunculardan hemen vazgeçti. Şampiyonada Müller’den sonra ceza sahası içinde topla en çok oynayan oyuncuların Nani ve Ronaldo olmasının üzerinde durmak lazım. Hırvatistan maçında ilk yarıda Ronaldo ceza sahası içinde topla hiç buluşamamış, kaleye atılan ilk şut da 116. dakikada gelmişti Renato Sanchez’in oyuna girmesiyle. Gerçek şu ki Portekiz, tüm planı 8’li bir duvar oluşturup Ronaldo ve Nani’nin yüzdeli vuruşları için güvenli bir oyun oluşturma adına çok çalıştı. Fakat Sanchez ya da Quaresma dışında oyunu rakip alana götürecek bir oyuncu bulmakta çok zorlanıyorlar.
Hırvat maçı Horozlar’a referans
Portekiz, oyunu düşük tempoda skoru da azda tutmak isteyecektir. Fransa ise tempoyu yükseltip karamboller yaratmak isteyebilir. Normal şartlarda durum farklı olmalı. Ama Portekiz karşısında Hırvatistan’ın denge oyununu deneyip sahip olduğu silahları hiç kullanamayışı Deschamps’ı etkilemiştir. Bu yanlışa düşeceğini sanmam. Oyun temposunu yükseltmek Portekiz duvarını aşmanın yegane yolu.
‘’Ramsey yoksa favori Portekiz‘’
Galler şu ana kadar Portekiz’in oynadığı hiçbir rakibe benzemiyor. Aslında Galler şampiyonadaki hiçbir takıma benzemiyor demek daha doğru... Sahip oldukları kontratak planları, en önemli silahları olarak gözükse de, duran top organizasyonları da son derece yıpratıcı. Ancak Galler’in tüm oyun planı, savunma ve hücum yönünde Aaron Ramsey’i merkez olarak alıyor. Atılan her golde, yapılan her kontratakta mutlak bir şekilde belirleyici O. Onun yokluğunu gidermeleri, yerine başka bir isim koymaları mümkün değil. Eğer onun yokluğuna rağmen işleyen bir plan ortaya koyabilirlerse, sadece finali değil şampiyonluğu da, diğer 3 rakipleri kadar hak ediyorlar demektir.
Sanches’i kullanmalı
Portekiz tarafına gelince... Onların oyunlarının işlemesi, sahip oldukları marka isimlere bağlı değil. Ronaldo’nun rakip ceza sahası içinde hiç topa dokunamadığı bir
90 dakika sonunda bile tur atlamayı başarabildiler. Teknik direktör Fernando Santos’un, Yunanistan Milli Takımı’nda oynattığı planları Portekiz’de de kullandığı gözüküyor. Fakat oyuna yön verebilmek için Renato Sanches’i kullanmakla kalmamalı, onu Polonya maçındaki gibi sağ kanata mahkum etmemeli. Bu genç yeteneği merkez orta sahada oynatmak, Nani ve Ronaldo’nun işlevselliğini artıracak. Orta sahada büyük bir savunma sorumluluğu olan William Carvalho’nun boşluğu doldurubilir ama Sanches’inki başka bir oyuncu tarafından yapılmıyor.
Bale’in işi daha zor
Burada başka bir kritik noktada, Quaresma’nın oyuna girdiği zamanda skorun ne olduğu. Beraberlik ya da Portekiz’in önde olduğu anlarda sorun yok. Çünkü Quaresma burada artı değer sağlayacaktır. Fakat Galler karşısında geriye düşerlerse onun kanadından Galler akar. Ramsey olsaydı, ‘Galler favori’ derdim. Ancak şu şartlarda Portekiz bir adım önde. Bale, Ronaldo’dan kupada çok üstün bir performans sergiledi. Bunda Ramsey’nin rolü yadsınamaz. Ronaldo böyle bir oyun kurucu ile oynasaydı, roller değişik olurdu. Bu maçta Bale’in işi, alışık oldukları planlar göze alındığında Ronaldo’dan daha zor.
‘’Onun kadar üzüldüm‘’
Açık söyleyeyim Cüneyt Çakır’ın yönetimini çok beğendim. Hatta bugüne kadar ki en iyi yönetimlerinden biri olduğunu ve finali bile hak ettiğini düşünüyorum. Tabii ben bir hakem hocası gözüyle değerlendirme yapamam. Peki bu kararın alınmasında ne rol oynamış olabilir?
Muhtemelen Euro 2016’da şu ana kadar hakem yönetim standardının çok yüksek olması önemli etken. 2010’dan bu yana büyük turnuvalardaki en yüksek yönetim standardı diyebilirim. İngiltere gibi Çakır’ın rakiplerinin geldiği ülkelerin elenmiş olması da işi zorlaştırdı.
Ancak asıl önemlisi yönettiği maçın ismi oldu. İspanya-İtalya maçı zorluk derecesi açısından en yüksek standarttır. Hem maç içi oyuncu ve teknik heyet tavırları zorlayıcıdır hem de sonrasındaki basın ve lobisi. İkinci turda eve gönderilmek yıkıcı bir durum. En az Çakır kadar üzüldüm ve şaşırdım.
‘’Favorim İtalya‘’
Şampiyonada adım adım finale doğru giderken Polonya’nın Portekiz’i, Belçika’nın Galler’i, Fransa’nın da İzlanda’yı geçeceğini tahmin ediyorum. Ancak belirleyici faktörler sonuca etki edecek.
Gelelim herkesin merakla beklediği maça... Almanya için İtalya karşılaşması, kupadaki en zor mücadele olacak. Doğal favori elbette Panzerler, ancak benim favorim bu kapışmada Gök Mavililer olacak .
Garantici oyun (Polonya-Portekiz)
Portekiz oyunu en iyi olduğu yerde oynamıyor. Hırvatistan maçında ilk isabetli şut, 116. dakikada geldi ve kaleciden dönen topu Ricardo Quaresma gol yaptı. Teknik direktör Fernando Santos’un garantici oyunu Ronaldo-Nani’nin arkasında 8’li bir blokla bir duvar örmeyi hedefliyor. Arkadaki ekibin 2 yönlü oyununa güven yok. Eleme turlarında gidebildikleri kadar bunun peşinde olacaklar gibi. Halbuki Q7 ve Nani’yle oyunu geniş alana açıp Hırvat savunmasını genişletebilirlerdi. Yapmadılar.
Önde kabul edecekler
Öyle ki ilk yarıda Ronaldo rakip ceza sahası içinde hiç topla buluşamadı. Hırvatlar’ın hocası Ante Caciç’in elindeki delici oyuncuları kullanmaktan çekinip Rakitiç ve Modriç’i el freniyle oynatması Portekiz’in işine geldi. Polonya bunu yapmaz. Oyunu önde kabul edeceklerdir. Kuba Blaszczykowski çok formda. Asist yükünü taşıyor. Öne geçerlerse Portekiz maçı çeviremeyebilir. Santos’un garantici oyuna devam etmesi sonları olabilir. Polonya benim bu maçtaki favorim. Hem daha Lewandowski’yi de görmedik.
Nihayet beklenen Hazard (Belçika-Galler)
Belçika yarattığı altın jenerasyonun pik noktasına ulaşmış görünüyor. 23 oyuncunun neredeyse tamamı yıldız statüsünde uzun süredir. Ancak bu takımın üretkenliğini standardize etme sorunu vardı. Burada Hazard veya De Bruyne’ün devreye girip yaratıcı üretim yapması lazımdı. . Ve bu kez ikisi birden devreye girdi. Marc Wilmots’un çok eleştirilen, bu takıma layık görülmeyen antrenörlüğü hakkında artık o kadar da kötümser değil Belçikalılar. Sadece boşluk yakaladığı zaman öldürücü darbeler vuran bir takım değiller. Korkunç bir sezonun ardından Hazard, Macaristan maçındaki girdiği 15 ikili mücadeleden 14’ünü kazandı.
Zor bir ekipler
Yani yaratım ve mücadele var. Şampiyonanın en çok asist yapan oyuncusu O. De Bruyne’ün de 2 asisti var. Dolayısıyla kontrol edilmesi çok zor bir ekip oldular. Tek sıkıntıları kontratağı olağanüstü yapan bu takımın savunmanın arkasına atılan toplarda açık vermesi. Galler bundan yararlanabilir mi? Bu, Bale gibi bir silahınız varsa mümkün. Ancak ne olursa olsun Belçika’nın, İtalyan savunması kalitesi dışında gol atamayacağı bir takım yok burada. Favori net bir şekilde Belçika.
Bir strateji devi (Almanya-İtalya)
İtalya, kupa tarihinde 19 maç gol yemeyerek olağanüstü bir iş yaptı. Arkadaki Juventus bloğu savunma sanatını başka bir boyuta çıkarmış durumda. Büyük bir ustalıkla en büyük faulü bile göstermeden yapıyorlar.. Ve bu yolla, misal Iniesta’yı durduruyorlar. Bu büyük silahın yanı sıra onları herkesten farklı kılan tam bir strateji takımı oluşları. 4 maça da değişik 11’le çıktılar. Conte rakip analizi ve buna uygun plan üretme konusunda bir ders veriyor. İşi sadece maç öncesi analiz de değil. 90 artı, her saniye saha kenarından takımı yönetiyor. 80 bin kişilik Stade de France’da tribünlerden en çok onun sesinin duyulmasıyla az bulunur bir portre.
En zor maç olacak
Onun planı, İspanya’ya 8 senedir en az pas yapabildikleri ilk yarıyı oynattı. İniesta, Silva ve Nolito’nun kanallarını kapattılar. Bosque öne çıkınca kaptıkları toplarla hızla Ramos ve Pique’nin önündeki açık penceredeki Pelle’yi gördüler. O, olağanüstü bir pivot oyunu oynadı ve başta Eder olmak üzere hızlı oyuncuları arkaya kaçırdılar. De Gea değil sıradan bir kaleci olsa tarihi bir fark olabilirdi. Almanya’yı anlatmaya gerek yok. Löw savunmayı tamir etmiş görünüyor. Yemiyorlar. Ancak bu eşleşme bu şampiyonada oynadıkları en zor karşılaşma olacak. Kupayı kazansalar bile. Bu tur için Gomez’in son 8 resmi maçta gol atma başarısını devam ettirmesi şart. Bir üst seviyeye çıkararak. Doğal favori Dünya Şampiyonu Almanya... Ancak benim favorim kesinlikle İtalya.
Kaleci Lloris belirler (Fransa-İzlanda)
Fransa, kupaya Pogba’dan bir Zidane ya da Platini yaratma umuduyla başladı ama hemen mevzu Payet’e kaydı. Şimdiyse kahraman Griezmann. Deschamps, özellikle oyunu yaratıcı bir şekilde ele alacak oyuncuların ve güvenilir bir savunmanın eksikliğini hissediyor. Bir teknik direktör takımı olamadılar. Ancak ne olursa olsun kazanmayı biliyorlar. İrlanda maçında geri dönmeyi de başardılar. Ev sahibi avantajını da kullanmayı öğrendiler. Ancak misal İtalya veya Almanya gibi tam bir takım değiller. Eldeki şüpheli savunmadan Rami de bu maçta cezası nedeniyle yok.
Vakit geçirmeden...
İzlanda ise takımın tam karşılığı. Sahadaki oyunları, yüzde 100 dürüst bir futbol. Pozisyon ve görev sadakati yüzde 100. Planı her şartta, itirazsız, yere yatıp vakit geçirme olmadan oynuyorlar. Her türlü övgünün üzerinde bir durum bu. Fransa benim turnuvadaki favorimdi ama beklediğimi tam anlamıyla bulamadım. Payet ve Griezmann’ın yüzde 100’ün üzerine çıkması lazım. Tabii kaleci Hugo Lloris’in de. Çünkü İzlanda yüzde 24 şut gol oranına ulaşmış bir makine. Euro 2016 misal Almanya’da oynanıyor olsa, İzlanda’yı biraz önde görebilirdim. Ama ev sahibi olmak Fransa’yı biraz olsun öne geçiriyor. Favorim Fransa, desteğim İzlanda’ya... Skoru Lloris’in performansı belirler.
‘’Galler değil galericiler‘’
Avrupa’nın yarısının katıldığı şampiyonada, Avrupa’nın 6. büyük futbol ekonomisine sahip olmamıza rağmen, son 16 takım arasına neden giremedik? Cevap şu soruda: Şampiyonaya fizik, form ve mental açıdan hazır gelen kaç oyuncumuz vardı?
Gökhan Gönül kayıp, Caner... Arda... Oğuzhan... Babacan... Kim? Bir milli takım taraftarı olarak kızdığım bu. Milli takım, en yeteneklilerin yeridir. Ama önce en hazır olanların. Böyle olunca da konu Galler değil, galerici oluyor.
İtalya, İrlanda’dan, 85’inci dakikada o golü yemese dün Galler’le karşılaşacaktık ve ben bu yazıyı Portekiz-Hırvatistan maçına gitmek için bindiğim trenden değil, Parc de Princes’den yazıyor olacaktım.. Ve belki de bu yazı bir Galericinin merkezine oturduğu krizler hakkında değil Galler zaferi hakkında olacaktı. Elemelerin son 3 maçında Euro 2016’ya katılma şansımız yüzde 2.7’ydi. Bir dizi mucizevi sonuç olması halinde direkt katılım olacaktı... Ama öte yandan Play-Off çok mümkündü. Mucize oldu. Hatta öyle bir mucize oldu ki, İzlanda maçından sonra soyunma odasında teknik heyet, idari görevlilere, ‘Yahu emin miyiz direkt çıktığımıza? Bir UEFA’dan kontrol edin. Sonra rezil olmayalım’ talimatı bile verdi. UEFA’dan doğrulatıldı, sonra gider yapıldı eleştirenlere...
Maalesef bu sefer daha olası bir durum gerçekleşmedi. Almanya, Macaristan, İzlanda, İtalya ve Belçika’dan beklediğimiz sonuçlar ne yazık ki gelmedi... Olmadı. Üzüldük ve Galler’e değil, galericiye döndük.
Şişik piyasanın adamları
Peki neden futbolumuzda Galler değil de, bir galerici gerçeği var? Çünkü batık takımlarımız, küme düşmüş, yetenekli ama fit olmadığı için küme düşmemede rol oynamış Aatif’a 2.5 milyon Euro bonservis vermeye devam ediyor.. Ve kariyerinde bir sezonda 30 maç oynamamış Serdar Aziz’e 4.5 milyon Euro bonservis +3 oyuncu ve 2 milyon Euro garanti para artı deli saçması bonuslar da... Bu ekonomik durumdaki bir takımın Serdar’a 4.5 milyon Euro bonservis vermesi için İnter’in ona 9 vermesi lazım halbuki.
Şişmiş inşaat piyasasıyla yürüyen ülke ekonomisinin müteahhitlerinin ve para kavramından bihaber zengin çocuklarının yönettiği bu şişik piyasanın zengin ettiği vasat ve vasatlığı yönlendirilmiş futbolcuların arkadaşları da lüks otomobil müteahhitleri oluyor dolayısıyla. Bizim işimiz de Galler değil, Galerici krizleri oluyor.
Neye kızıyorum biliyor musun?
Bir gazeteci olarak kızma hakkım yok. Ama çocukluğundan beri bir milli takım taraftarı olarak kızıyorum. Tuttuğum takımın ezeli rakiplerinin oyuncularının benim tuttuğum milli takımda forma giymesinden ayrıca mutlu olan bir jenerasyonun ferdiyim ben. ‘Tanju nihayet benim tuttuğum takımın formasını giyiyor. Hami’nin frikiklerinden endişelenmeme gerek yok. O artık benim silahım’ diye sevinen ben, o günkü mağlubiyetleri de anlayabiliyordum. Çünkü hep bir güç farkı vardı ve Avrupa Şampiyonası’na sadece 8 takım katılıyordu. Dünya Kupası kontenjanı daha düşüktü. Gördüğüm en iyi milli takım olan 90 jenerasyonu bu kontenjan darlığından İtalya’ya gidememişti.
Şimdi yarısı katılıyor
Ama şimdi öyle değil. Avrupa’nın yarısı katılıyor.. Ve sadece 8 takım ilk turda eleniyor. Tam 16 takım arasına girmeyen Avrupa’nın 6. büyük futbol ekonomisiyiz. Peki buna rağmen neden elendik? Cevap şu soruda: Şampiyonaya fizik, form ve mental açıdan hazır gelen kaç oyuncumuz vardı? Gökhan kayıp. Caner... Arda... Oğuzhan... Babacan... Kim? Bir milli takım taraftarı olarak kızdığım bu.
Misal İrlanda elenmiş olsa -ki çok mümkündü- herkes hakkını helal ederdi. Zira yüzde 100’le geldiler. Hemen hepsi. Bizim en iyi ve en tecrübeli oyuncularımızdan Arda yüzde 30’u bulamadı. Caner yüzde 10’u. Hep takımda olmalı dediğim Oğuzhan’a yüzde veremiyorum. İşte kızdığım bu.
Şampiyonluk priminden fazla
Milli takım en yeteneklilerin yeridir. Ama önce en hazır olanların. Böyle olunca da konu Galler değil, galerici oluyor. ‘Lamborghini’ler, ‘Range Rover’lar konu oluyor. Onların çevresinde dönen kısır ve vasat bir yaşamın yansımaları.. Ve tabii akıldışı primler. Çürümüş bir dünya. Bakın! Bu primi vermek için hayatta parayla hiçbir işiniz olmaması, sokağa hiç çıkmamış olmanız gerekir. Bu mantıksızlığın başka açıklaması yok. Yabancı gazeteciler, ‘Bütün takımlar sizin primleri kıskanıyor’ diyor. Kulüpleri bu paralarla batıranlar Milli takımın da ayarını bozuyor. Almanya’nın şampiyonluk priminden 200 bin Euro fazla katılım primi ne demek! Çoğu oyuncunun yıllık gelirinden fazla prim mi olur?
Sokaktaki çocuktan da sorumlu
..Ve tüm bunları yönetmesi gereken Fatih Terim. Unvanı Türkiye Futbol Direktörü. Genel filan değil, bodoslama direktör. Sokakta oynayan çocuktan bile sorumlu.. Ve ondan başka da kimse yok. Açın bakın görev şemasına. Ondan başka kimse yok. Tek bir insan futbol adına her şeyden sorumlu. Normal bir ülkede böyle bir yapılanma olmaz. Çünkü bu tip yapılanmalar sistem kimseye bağımlı olmasın diye yapılır. Dolayısıyla bu bir yapılanma değil.
O gittiğinde bu yapılanmada yerine kimi koyabilirsin? Böyle sistem mi olur? Böyle olunca ne oluyor? Kampa bakın. Antrenman sahasında hoca olmayan Tümer Metin ve Tuncay Şanlı, altyapı hocası olan Nihat Kahveci var.
Aatif ve Serdar transferleri...
Hepsi değerli, açık zihinli adamlar. Ancak bu seviyeye yakın hocalık yapmış kimse yok. İş Terim’in sırtında. Nete bakıldığında şampiyona rekoru bir ücretle takımda. Terim bu ücreti hak eder. O CV’si var. Ama bu pozisyonun ücreti bu değil. Bu takımın da...Terim’in, ‘Yarı final oynadık başarı kupadır’dan, ‘Burada seviye çok farklı’ya 3 haftada geçişi hep yamukluklardan işte. Gerçek değil bu piyasa. Hedefler de...
Umut taraftarın hakkıdır. Ama hedefi böyle koyup gerçeği de 3 hafta sonra patlatınca tepki de saçma boyutlara ulaşıyor.. Ve Aatif ve Serdar Aziz transferleri gösteriyor ki makası değiştirmiyoruz. Öyle olunca tren kaçıyor. Olmuyor. Bu arada benim tren de Lens’de duruyor. İneceğim şimdi. Aklımda Galler değil, galericiler var. Ne yazık!