Arama

Popüler aramalar

‘’Yaşasın kaos‘’

Fransa’da konuştuğum hemen hemen herkesin cümlelerinde, okuduğum hemen her yayında aynı şeyler var. Bizim çoktandır bildiğimiz, Çek maçı sonrası Burak Yılmaz’ın da açıklıkla söylediği gerçek artık tüm dünyaya mal olmuş durumda: Türklerin kendilerine gelmeleri için sıkışmaları lazım. Hem de çok. ‘Bitti demeden bitmez’in de ötesine geçtik. Durum artık ‘Biz bitti desek bile bitmez’e geldi. Belki de bitti diyelim ki bitmesin... Çünkü bu sefer olan neredeyse bu. Basın yumuşadı,

Cepheler değişti

Terim’in ‘yazılanların bazı yerleri noktasına virgülüne kadar doğru’ ve ‘boyutlarının bu kadar büyük olacağını tahmin etmiyordum’ dediği krizler, maç içinde yapılan protestolar, oyuncuların fotoğraflara girmeyişi, kampta hemen kimsenin birbiriyle konuşmaması vs. Her zaman basına karşı kurulan cepheyle birlik ve direnç sağlanabiliyordu. Bu sefer basın yumuşak davranınca cepheler değişti ve farklılaştı.

Ancak yine de işe yaradı. Hırvatistan ve İspanya’ya maç kaybetmek sürpriz ya da anormal değil. On yıllardır ne olduysa o oldu yine. Ancak futbol ve mücadele ve form bu seviyede olunca, onları yenememek San Marino’nun yenememesine benzedi. Ki sıkıntı buydu.

Fark yaratan Emre oldu

Çek maçında farklı olan eldeki planın uygulanmasıydı. 4 savunmacının temel görevi savunma oldu. Caner ve Gökhan’la başka bir şey arıyorduk. Bundan vezgeçtik. Arda ve Selçuk’la oyunu kurduk. Ozan, box to box oynadı. Ceza alanına ekstra oyuncu olarak girdi, savunmada ekstra oyuncu olarak dublaj yaptı. Dönenleri hücumda ve savunmada toparlayabildik. Volkan, Emre ve Burak’ıysa koşturduk. Çek’lerin galibiyete muhtaç olmasının yanı sıra bizim krizimizi erkenden derinleştirmek için uyguladıkları riskli oyunda farkı yaratan ve beklenmedik olan Emre Mor oldu. Çok faul aldı. Her seferinde durdurması güç bir sprinte kalktı.

Çeklerin riskli baskısını savunmayı tedirgin ederek bozdu. İkinci yarıda onun korkusu savunmayı biraz geri attı. Ve orta saha boşalınca biz bu alanı aldık.

Emre’nin gücü 90 dakikalık olsaydı 4’ü bulmak da mümkün olabilirdi. Olmadı... Ve nihayet bu oyunla Euro 2016’nın en kötüsü unvanından kurtulduk. Krizlerimizi yarattık. Doğal ortamımıza kavuştuk ve yaşamaya başladık. Yaşasın Kaos!

TRT, Terim’e sabretmeli

Terim’in yayıncı kuruluş olan TRT’ye UEFA kurallarına rağmen röportaj vermeyişini tıpkı Arda’nın İspanya maçında ve Volkan Demirel’in Telekom Arena’daki protestoları gibi değerlendiriyorum. Yani haklarıdır.

Ancak Hoca’nın bu protestoya yol açan olayı doğru değerlendirdiğini düşünmüyorum. Şu sebeplerle:

1-Kurum bahse konu tarih profesörünü bir spor programına çağırmış ve ondan bu konuda bir değerlendirme bekliyor değil. Dolayısıyla yapılan yorum tamamen kişiseldir.

2-Herkesin, tarih profesörü de olsa, apartman görevlisi de; milli takımı ve tüm unsurlarını eleştirme hakkı vardır.

3-Eleştirinin ayarsız olduğunda hemfikirim. Futbolcuyu ‘Şehit Yüzbaşı’yla ilişkilendirmek nasıl saçmaysa, bu da saçmadır... Analitik anlamda tutarsız ve mantıksızdır. 2016’da oynanan bir futbol maçıyla, 600 sene önce yapılmış savaş arasında hiçbir anlam ve düzlemde direkt bağlantı kurmak mümkün değildir. Zaman, alan, yöntem, felsefe, sebep, sonuç, metot, amaç ve araçlar açısından benzer hiçbir yön yoktur. Bunu bir üst düzey akademisyenin yapmış olması ise sadece duygularına yenik düştüğünü gösterir hemen hepimiz gibi... Amma velakin eğer hoca böyle motive olacaksa kurum da buna itiraz etmesin.

23 Haziran 2016, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bizim stil‘’

Her seferinde daha büyük sorunlarımız olmak zorunda. Çukura düşmeliyiz. İşte kaos derken, bir oyun stratejisinin yanı sıra biraz da bundan bahsediyorum.

Başka türlü yapamıyoruz. Her seferinde daha büyük sorunlarımız olmak zorunda. Çukura düşmeliyiz. Başkalarına kriz olan bizim doğal yaşam ortamımız. İşte kaos derken, bir oyun stratejisinin yanı sıra biraz da bundan bahsediyorum. Biz böyle rahat ediyoruz. Böyle yaşadığımızı hissediyoruz sanırım. Çekler çokça karşılaşmamıza rağmen bunu çözebilmiş değiller. İçinde bulunduğumuz sıkıcı durumdan yararlanmak için önde basarak, Gökhan’ın kanadına Pudil ve Krejci’yi yollayarak başladılar. Hemen maçın başında. Çıkmakta zorlandık. Ancak 10. dakikada ilk çıkışımızda Arda, Emre’yi mükemmel kaçırdı. Volkan markajcısını ön direğe götürdü. Burak da golü buldu. Çekler durmadı. Beklerimizle stoperlerin arasına attıkları toplarla çizgiye indiler. Ne mutlu ki, son pas şut tercihleri sorunluydu. Volkan günündeydi. Şansımız da bizimleydi.

Emre 90 dakika kalabilse!

İlk yarıda oyunu biz domine etmedik belki. Mükemmel de oynamadık. Ama uygulayabildiğimiz ve etkili olan bir baskın planımız vardı. Çekler’in de galibiyete ihtiyaçları olması gerçeğini iyi kullandık. İkinci yarıda çok daha iyiydik. En standartlı ve iyi oyuncumuz Ozan’la 2. golü bulmak ayrıca güzel oldu. Eğer Emre 90 dakikalık kondisyona sahip olsa lazım olan 4-0’ı da bulabilirdik. Ne yapalım artık bugüne... Ve sonrası da mümkün.

Büyülü uçurtma

Dortmund’lu taraftarlar muhtemelen dün Almanya’nın galibiyetinden daha çok kadrolarına yakın tarihte katılan Emre Mor adlı Uçurtma’nın performansına sevinmişlerdir. Altyapıda hocalar çocukları hep ‘basit oyna’ diyerek bir kalıba sokmak isterler. Ya onun için basit olanın bu olduğunu düşünen bir hocaya denk gelmiş ya da hiç laf dinlememiş. Ve her ne olduysa çok iyi olmuş. Sahada herkesten başka duruyor. Oyunu başka yaşıyor çünkü. Ezberlere saplanmamış. Sanatçı. Başka oynuyor. Hatta başka bir cins gibi. Normalde Dortmund’dan daha iyi bir okul bulamaz derim. Ancak konu onun gibi özel bir adam olduğu zaman hafiften bir kuşku sarıyor içimi. Acaba eğitim onu bir zanaatkâra dönüştürür mü? Zihnini hep açık tut Emre.

Kısır döngü

Arda’ya normalin ötesindeki tezahürat için ne demeliyiz? Onlar başka bunlar başka vatandaşlar mı? Hayır. İspanya maçında sinirden kendisini kaybetmiş topluluğun doğal hedefi en büyük yıldızdı Sinirden kendisini kaybedince de her zaman olduğu gibi kantarın topuzu kaçtı. Sonra sakinleşince pişman olundu. Ve tabii ki gönül alındı. Sonsuz bir teveccühle... Yuhlardan ‘Türkiye sizinle gurur duyuyor’a bu kadar hızlı geçişimiz bundan. Bizim döngü, kısır döngü.

22 Haziran 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bardak‘’

Geçen yıl elemelerin son 3 ayında Fatih Terim önce, “Ne yapayım oyuncu yetişmiyor” isyanındaydı... Son düzlükteki kombine mucizelerle, “Bu altın jenerasyon olabilir” noktasına geldi. Şampiyona öncesinde, “Daha önce yarı final oynadık. Başarı finaldir” ve ‘Biz bitti demeden bitmez” mesajları netti. Şimdi dolaylı yoldan, “Bu takımın kapasitesi bu kadar, ne kadar doldursanız da bardağın taşıyabileceği önemli. Bu rakiplere kaybetmeye şaşırmamak lazım. Arada çok fark var” mesajları geliyor.

Oyuncular tarafında sorun var. Hem de büyük. Başta prim kavgası... Ancak unutmamak gerekir ki, onları seçen isim Terim... O tek seçici... Onlara bu korkunç primleri vermeyi taahhüt eden de Yıldırım Demirören. Baştan söyleyeyim bunun savunması “Sponsorlar karşılıyor parayı” olamaz. Çünkü bazı oyunculara bir yılda kazandıkları paradan fazlasını taahhüt ediyorsanız orada sorun çıkar. Takıma seçilmeyen sorun çıkarır. Menacerleri daha büyük sorun çıkarır. Tam prim alamayan da, hayatında bu kadar parayı görmemiş genç oyuncu da.

İşin içinde para varsa mevzu hep böyledir. Bu, bugün olmadı. Daha önce de cip krizlerinden, saat mevzularına bunları çok yaşadık. Sakatlık sebebiyle oynamayacağı kesin olan oyuncular dahi daha önce sadece prim için götürüldü kupalara. Bunları yaşadık. Zaten Terim Euro 2016’nın Hodgson ve Conte’den sonra en çok kazanan 3. hocasıysa bunları daha az yaşayalım diye.

“Yoksa ne kadar doldursanız da bardağın taşıyabileceği belli.” Değil mi?

Topla ilgili olsaydı, Türk Milli Takım Teknik Direktörlüğü pozisyonunun maaş değeri -primler hariç- Hırvatistan’ınkinin 14 katı olmazdı.

20 Haziran 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İçerisi yanıyor haberiniz olsun‘’

Arda Turan ve Fatih Terim arasında uzaklaşma var. Prim ve verilen sözler de işin içine girince sorun büyüyor. İlişkiler açısından tarihin en sorunlu milli takımında Arda neredeyse bağırıyor: İçerisi yanıyor, haberiniz olsun...

‘’Barcelona’da Arda gibi birçok yıldız var. Yıldız kelimesi nereden baktığınıza bağlı. İyi bir bağ ve iyi bir takım özelliklerini taşıyan, arkadaşlık dostluk ortamını yakalamamız lazım. Bizim takımımız öyle bir takım. Sevincin, üzüntünün ve sahadaki yardımlaşmanın size yansıması önemlidir. Arda, Barcelona’da oynuyor olmanın hazzını ve egosunu milli takımda sürmez. Barcelona’da oynayan futbolcumuz en az oynayan oyuncumuz. Şener, Caner, Cenk... Az süre alan oyuncular bunlar. Gomez varken Cenk’in oynamaması kadar doğal bir şey olur mu? Arda
6 ay oynamadı, yine de koydum. Fransa’ya kalmasaydık bunu bana sormazlar mıydı? Yine de koydum. Ben bir karar alırken ortaya çıkacak bütün dezavantajları göze alarak alıyorum.’’

Prim gerçekten anormal

Arda’nın, Terim’den uzaklaşması, Terim’in Euro 2016 öncesi TRT’ye verdiği bu röportajla mı başladı? Yoksa evveli var mı bilmiyorum. Ancak bunun neredeyse küslük denebilecek bu uzaklaşmada rol oynadığı kesin.. Ve kimsenin tabii ‘hayır yok’ demediği prim tartışmasının... Elemelerin son iki maçında Burak gibi oynamayan, sakat isimlerin primlerinin kesilmesi sonrası Arda’nın kendisini görevli hissetmesi normal. Bu kopuşta Arda’nın Terim’den aldığı söylenen sert cevap da rol oynamış olabilir. TFF Euro 2016 için 90 milyon TL prim ayırdı. Bunun nasıl dağıtılacağı muamma.. Ve bu muamma sorun yaratıyor. Katılım için ilan edilen 500 bin Euro benim de karşı çıktığım anormal bir prim. Ancak söz verilmiş ve bazıları primlerini almış.

Bu depresyon mantıklı değil

Para konusu ve verilen sözler, doğru idare edilmeyince sorun büyüyor. Hem de Fransız gazetelerine yansıyacak kadar. La Provence’ın haberinde Afrika ülkelerinde sıklıkla rastlanan prim konusunun Türkiye ile kupaya taşındığına vurgu yapılıyor. L’Equipe ise ‘Türk gibi güçlü’ deyişiyle kelime oyunu yapıyor: ‘Türk gibi zayıf’ Yakışmıyor.. Ve Arda’nın Slovenya maçında oyundan alındıktan sonra su şişelerini atarak sert tepki vermesi. İngiltere maçı basın toplantısında Terim’in ‘Görüşürüz’ deyişine cevap vermeyişi. Hırvatistan maçında Terim’in uyarısına verdiği aşırı tepki..

Ve son olarak İspanya maçı öncesindeki basın toplantısında yüzüne yansıyan, soruduğumda ‘hayır’ demediği depresyon... ‘Evet mutsuzum...’ 17 yaşında kendi lakabıyla dalga geçebilen, her türlü eleştiriye açık ve neşeli bir yıldızın Ozan’ın saçıyla dalga geçildiği için böyle ağır bir depresyona girmesi mantıklı değil. Toplantı boyunca bir kez bile Fatih Terim’e bakmayışı, neredeyse sırtını dönüşü de...

Maçtaki formamızdan belli

Bunlar rastgele olamaz. Bu sessiz bir çığlıkla ilan edilen yardım çağrısı gibi. Arda neredeyse bağırıyor: ‘İçerisi yanıyor. Haberiniz olsun.’

Bu çerçevede Arda’yı, İspanya maçında sahada tutmak, neredeyse onu cezalandırmak, protestoya davetiye çıkarmak.. Ve Terim de, ‘Benle ya da bensiz devam edecek bu takım diyor...’ Hatıra fotoğrafı sırasındaysa, ‘Gelin girin bir daha bulamazsınız bu fotoğrafı’ diyor. Basın toplantısında yine soruyorum. ‘Kayıtlardan çıkardım ne değimi diyor’ ama ‘Kalacağım’ demiyor. Yaptığı açıklama bir düzeltme değil, tekrarlama... Yani: İspanya karşısına asla yan yana gelmeyecek bir şort, konç ve şortla çıktık sahaya.. Ve bu aslında kampın içerisindeki ruh halini de anlatıyor. Belki de ilişkiler açısından tarihin en sorunlu milli takımının, Terim dönemine denk gelmiş olması şaşırtıcı olan. Benim olduğum yerde bu tip sorunlar olamaz diyen Fatih Terim’in... Birbirinin yüzüne bakmayan her an patlayacak kadar elektrik yüklenmiş bir ekip.

Şu an şansımız yüzde 2

Bunu atlatabilir miyiz? Kime sorsam, ‘İçerisi darmadağın toparlanmaz’ diyor. Diğer taraf da topçuların ne kadar paragöz olduklarını anlatıyor sürekli. Kuşkusuz onların da cevapları olacak. Her şey bittikten sonra. Peki biz buraya bunun için mi geldik? Hayır. İspanya maçı günü içerisi biraz değişti. Oyuncular birbirleriyle konuşmaya başladılar. Biraz biraz sıcaklık doğdu, maç konuşuldu takımda. Ama 34’deki golle her şey yine bitti. Kontak attı. Sabah kimse kahvaltıya inmedi. Herkes birbirinden uzaklaştı. Elemelerin son 2 maçına girerken şansımız yüzde 2 civarındaydı. Boğa’nın gözünden vurmayı başardık. Şimdi hâlâ şans var. Ama içerisi düzelmezse olmaz. Mümkün değil.

Kinciler

Sosyal medya devrimiyle bir kavram herkesin hayatına girdi. Kinciler. Batı’da tartışılan, üzerinde çalışılan ama bizde normal insan muamelesi görüp haber olabilen sosyopatlar. Her şeyden nefret eden hasta ya da suça yatkın insanlar. Tedaviye muhtaç olan ya da cezalandırılması gerekenler. Bunları haber yapıp nefretlerini normalleştirmek nefret suçuna katkıda bulunmak ve toplumun dibine dinamit koymaktır. Bundan yazılı, elektronik ve görsel medya olarak vazgeçmezsek sonuçları çok ağır olacak. Demedi demeyin... Bunlar normal insanlar değil. Onlara hizmet edip reklamlarını yapmayın.

19 Haziran 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İspanyol çıkmazı‘’

Morata 34. dakikada, Nolito’nun şahane asistiyle ama Topal’ın ona uzak kalmasıyla golü bulduğunda durum şöyleydi:
%64’e 36 topla oynama.
226’ya 81 başarılı pas.
%90’a %76 başarılı pas oranı.
39.2 km’ye, 38.2 koşu mesafesi.

Top onlardaydı doğal ve karşı çıkılmaz bir şekilde. Ancak gole kadar poziyon aynı ağırlıkta onların lehine gelişmedi.

Bunun sebebi önde basmaya çalışmamızdı. Onlara topu verdik ama kalemizden mümkün olduğunca uzakta tuttuk.

Fakat ne önde ne arkada hava toplarını alamamak sorun oldu. Önde dönenleri de toplayamadık. Ve ‘ne yaparsanız yapın oyuna hükmederler’ kuralı geçerli oldu. Topal’ın da talihsizlikleri, Nolito’nun mükemmel oyunuyla 2 gol yedik.

Sonuç olarak topa bizim sahamızda sahip olmamaları için yaptığımız baskı sadece fazla yorulmamıza yol açtı. Ve yine de topa sahip oldular.

Yine form sorunu

İşte buna İspanyol çıkmazı deniyor.
Bizim de bir çıkmazımız var. İlk yarıda tehlikeli akına dönüşebilecek 2 an var.
Birinde Ozan kaptığı topla 3. bölgeye girerken Burak araya girip topu geri vuruyor.
Diğerinde yine Ozan soldan boş koşu yaparken Oğuzhan topu diğer köşeye ofsayttaki Burak’a atıyor. Bu son toplarda yapılan uyumsuzluk hataları. 2. ve 1. bölgeler de bundan farklı değildi. Burada bir form sorunu var. Uyumsuzluğu büyüten. Ve elde de Beşiktaş metodu dışında bir şey yok.

Futbol tarihine geçti

Arda formda değil. Topu aldığında ne yapacağını bilemiyor sanki. Onu bu kadar sahada tutmak ona iyilik mi? İspanyollar’a karşı onu korumak mı? Yoksa tam tersi mi? Yükselen ‘Arda dışarı’ tezahüratı ve ıslıklara müsaade etmek onu ‘bitirir’ mi? Hayır. Ama onu cezalandırmaktan başka bir şey de değil...
İspanyol seyircilerin ona verdiği destek ise muhtemelen şampiyona değil futbol tarihine geçecek. Tüyleri ürpertecek cinstendi.

Kaç kupa lazım?

İkinci golden sonra bir arkadaş sahaya atlayıp önce Volkan Babacan’a saldırmaya çalıştı. Hemen güvenlik tarafından durduruldu. Paketlenirken de kulübeye doğru saydırmaya başladı.
İspanya’ya yeniliyor diye kulübeye saldırmak için bir ülkenin kaç Dünya Kupası sahibi olması gerekir? 3-4,5?
İzan lazım.

Formada zirve

Üstümüzdeki çok uzun süredir Milli Takım forması değil. Öte yandan, bu seferki durum daha da enteresandı. Hakemin İspanya formasıyla karışacağı gerekçesiyle mavi şort giymemize izin vermemesiyle iki forma karma edilince ortaya ‘Vallahi seyahatten geldim, her şey kirli. Artık ne bulduysam giydim’ modeli bir şey çıktı...

18 Haziran 2016, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ya toparlanmalı ya değiştirmeli‘’

Pazar günü oynadığımız futbolun aynı üzerimize giydirilen Spiderman tişörtü gibi bir kişiliği yoktu. Üzerimizdeki ne kadar milli takım formasıysa, oynadığımız da o kadar futboldu. Bunun temel sebebi form. Tam fit bir rakibe karşı ezildik. 34 yaşındaki Srna akınlarımızın çoğunun gelmesini beklediğimiz Caner-Arda koridorunu parçaladı. Çünkü Caner futboldan uzak. Sadece maç pratiğinden bahsetmiyorum. Bir Galatasaray derbisi öncesi kampı terk edecek kadar uzak. Arda hep bir adım geride kalıyor. Hep bir hamle geç. Bunlar hep form işi. Zinde değildik. Zindelik hem bir beyin işidir hem de vücut. İkisi birden iyi durumda olan az oyuncumuz vardı. Slovenya maçından sonra toparlanacağımızı düşünüyordum olmadı. Takım kısa sürede toparlanılır mı? Mümkün. Olmazsa takım değişecek başka çare yok.

Mecbur yazacaksın

11 Neymar, 10 Messi, 9 Suarez, 8 İniesta, 7 Arda... Elinizde Futbol tarihinin belki de en iyi takımına seçilmiş bir oyuncu varken onu kadroya yazmak mecburidir. Bunun için teknik direktör olmaya gerek yoktur. Teknik direktörlük Arda’yı kadroya yazmak değil, doğru zamanda oyundan çıkarabilmektir. İşte bu da form işi... Terim elemelerin son dönemecini oldukça formda geçirdi. Ancak milli takım koçluğunda form takibi/testi yapmak kolay değil. Kulüp takımında takımınızı ve kendinizi haftada iki kez test edebiliyorsunuz. Terim, Kasım’dan bu yana gerçek bir test yapamadı doğal olarak.

Her zaman yanıltır

Dostluk maçları ise her zaman yanıltır. Dolayısıyla Terim’in form testi İspanya maçıdır diyebiliriz. Misal Arda ve Caner vd. sahada ve nispeten toparlamışsa ne ala. Ya onlar kenarda ve hoca yeni bir model ortaya koymuşsa... Eğer cv’ye parlak yıldızlarımız kendilerini toparlayamayacaksa Oğuzhan’ı merkez alan alıştığı bir oyun lazım bize. Oğuzhan’ı bu sene farklı kılan; içinde bulunduğu şablonun hızlı top dolaştırmasıydı. Maçta Oğuzhan’ı anlayan bir ekip yoktu. Ama çıkan O oldu. Bu doğru değil.

Arda'nın sponsorları

Arda Barça’ya transferinin öneminden dem vurunca itirazlar oluyor. Buna saygı duyuyorum. Çünkü bu kulaklar bir Arjantinli futbolseverden ‘Messi hikaye. Milli takımda hiçbir şey oynamıyor’ sözlerini dahi duydu. Ancak sıklıkla Arda’nın sponsorlar eliyle Barça’ya gittiği iddialarını duyunca kan beynime çıkıyor. Sanki adam Atletico’nun en çok kazanan oyuncularından biri olarak Şampiyon olup Şampiyon Ligi Finali oynamamış, La Liga testini takdirle geçmemiş... Galatasaray’dan da değil Manisa’dan Barça’ya gitmiş gibi... Yahu her yeri çalıştığınız bakkal dükkanı mı sanıyorsunuz... Yoksa memleketlinizin size iş bulduğu devlet dairesi mi?

İzleyip göreceğiz

Bir de reklamda oynamaktan top oynamıyorcular var. Ronaldo’nun global kampanyaların yanı sıra - yakın zamanda bize de geldi- hemen her ülkeye ayrı reklam çektiğini biliyor olmak gerek. Konu bunlar değildir. Sorun bunların hiçbirisi değil. Barça’ya seçilmek bir şeydir. Orada tutunabilmek de başka bir şey. İlk yılında sürekli oynayabilmek de... Ve orada hep kalabilmek de. Guardiola ve Ronaldinho’nun dahi kalamadığı bir standarttan bahsediyoruz. Arda yapar mı? Yapabilir. Bu formla olur mu? Hayır asla. Bu form değişir mi? Kesinlikle evet. Değişecek mi? İşte işin keyfi de bu. İzleyip göreceğiz bu hikayeyi.

Kes saçları Ozan!

Ozan’ın saçlarını düzeltme hikayesi karikatürize edilmeyi hak ediyor. Hiç kuşku yok. Üzerine dönen mavra da normal.. Ve fakat: Ozan kel olsa da o top gol olurdu. Çünkü Selçuk topu kaldırdığında akının bittiğini düşündü, bu kadar yakına düşeceğini düşünmedi. Ki hata aslında bu. Yani kel olsa da aynı ağırlıkla dönecekti.. Ve biz golü yiyecektik.. Ve asıl önemlisi bu kadar kötü bir futbolun Ozan’ın saçlarında düğümlenebiliyor oluşu. Ası sorun da bu. Bu oyunu böyle bir şey zannediyor olmamız.

15 Haziran 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Büyük usta Modric‘’

Hırvat orta sahası ve hücum kanatları başta Modric olmak üzere form seviyesi açısından bizden çok yukarda. Yetenekler açısından hangi tarafın daha iyi olduğu görecelidir. Ben Rakitic’i beğenirim, bir başkası Arda’yı. Burada haklı yoktur. Kişisel yargılardır.

Orta 5’li daha iyiydi

Ancak form tartışılmaya açık bir kavram değil. Perisic’ten Modric’e Hırvat orta beşlisi teker teker bizim beşliden her anlamda daha formdaydı. Zaten bu yüzden maçın başından itibaren onlar sürekli kale ağzına topu indirdiler. Biz ise sadece Ozan’ın 29’da Subotic’te kalan kafasıyla pozisyon bulabildik. Gökhan’ın ortasında. Buna çok şey beklediğimiz hücumcu kanat beklerinin formsuzluğu değil çok formsuzluğu eklenince topa hakim olamadık. Oyuna da.

Srna koridora çevirdi

34 yaşındaki Dario Srna, Caner’in kanadını açık bir koridora çevirdi. 54’te boş kaleye topu yuvarlayabilse maçın da kahramanı olabilirdi. Ancak bu rol attığı golden bağımsız
olarak Luka Modric’in tabii. İnsanı hayran bırakan bir basitlikte ama mükemmellikte oynadığı oyun artık zirvesini yaşıyor. En kritik noktada topu kesen de o oluyor. Asiste giden pası da o veriyor. Attığı golden bağımsız olarak tam bir büyük usta performası izletti bize.

Kötüydük ama...

Bizde buna yaklaşan bir oyuncu olmadığı gibi, onun fiziksel fiilisinde kimse de olmayınca 3’ü direğe vuran 13 gol girişimini onlar yaptı. Biz de Ozan’ın kalecide kalan kafasıyla yetindik. Kabul etmek lazım. Güzel bir takımız. Ancak formsuzuz. Bu formsuzluk oyuncuların isimlerinin gölgesinde kayboluyor. Arda dün hiçbir topa zamanında yetişemedi.
Hakan hiçbir ortayı kafaya atamadı. Bunlar olmayınca zor oluyor. Yine de enseyi karartmamak lazım. 2008’e çok daha kötü başlamıştık. Daha yol var.

Neden Oğuzhan!

İlk yarının sonunda Oğuzhan’ın oyundan alınması ilginç bir tercih. Form açısından santrfor arkasındaki üç oyuncunun en iyisi o. Hakan ve özellikle Arda’nın formsuzluğu bağırırken Oğuzhan’ı anlayan bir oyuncunun oyuna alınması daha mantıklıyken, oyuna tamamen taktik sadakati sıfır Volkan girince, öndeki dağınık görüntümüz daha da büyüdü ve asıl önemlisi defansif direnç tamamen düştü. Volkan ve Emre baştan karar verilmiş otomatik değişiklikler. Ancak duruma çok uygun değildi.

13 Haziran 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kıralım şu döngüyü‘’

EURO 2016’da tabii ki final, şampiyonluk ve harika oyunlar bekliyorum. Ama ilk önce şu ‘Yas Döngüsü’nü kırmayı istiyorum. Kazanılacak bir kupa kadar değerli olur eminim.

Keder, hastalık veya kötü bir haber...

Ya da kısa yoldan yas... Kübler-Ross’un oluşturduğu metotla bildiğiniz gibi 5 safhada yaşanıyor.

1-İnkar
2-Öfke
3-Pazarlık
4-Depresyon
5-Kabullenme

Bizim turnuva yaşama modelimiz de buna benziyor...

1-Hayaller (Biz bitti demeden bitmez)
2-İlk puan kaybı
3-Müsebbib bulma (Takım için hakem ya da adi rakip. Geri kalanlar için yetersiz hoca-takım. Zaman Zaman da bizim kulübün topçularının tercih edilmeyişi)
4-Öfkeli bir eleştiri
Ya hakeme ya hocaya (Tabii hoca, TFF ve oyuncular tarafından da)
5-Sistemi toptan sorgulama
(Bizden hiçbir şey olmaz.)
6-Ayar-gider (Ya basın ve milletten hocaya ya hoca, millet ve takımdan basına)
Ve
7-Ya bir son dakika golüyle ‘kıskananlar çatlasın’ ‘Bu basın adam değil’
Ya da bir elenişle ‘bu hoca da bu topçular da adam değil’.
EURO 2016’da tabii ki final, şampiyonluk ve harika oyunlar bekliyorum. Ama ilk önce şu ‘Yas Döngüsü’nü kırmayı istiyorum. Kazanılacak bir kupa kadar değerli olur eminim.

Bitti demeyiniz

Bu özlü egosantrik, neredeyse megaloman ama çözümleyince de karışık bir ruh halini anlatan deyişin kökeni sanırım İsviçre basının yakışıklı bir övgüsünden çıktı.
Muhteşem geri dönüşlerle bayrama dönen 2008 maceramızı İsviçre gazetesi Blick ‘Türkler otobüse binmeden maç kazanılmış sayılmaz’ manşetiyle duyurmuştu. Ki mesleki açıdan da kıskandıracak güzellikte bir başlık bu... Bir başkasının sizi övmek için söylediğinde ayağınızın yerden kesileceği türden. Koltukları fazlasıyla kabartacak kadar çarpıcı.
Kendi kendinize söylediğinizde ise motive edici bir yılmazlık aşılıyor, kuşkusuz. İyi bir yaşam ve mücadele mottosu...
Hatta bir adım öne geçmek de mümkün: ‘Bitmeden bitmez hatta bazen bitse bile bitmez’
Ancak bunu bütün dünyaya ilan edince alaycı bir tebessümden fazlasını alamazsınız. Bırak seni başkası övsün, değil mi yani!
Önce... Niye bitti demeniz gerekecek bir duruma gireceğinizi kabullendiğinizi önceden ilan ediyorsunuz ki!
Kazanmak için illa son dakikaya yenik mi girmeniz gerekiyor?
Ve asıl önemlisi hiç şampiyon olamamışsanız hatta finaliniz bile yoksa hep siz mi ‘bitti’ dediniz.
O zaman rica ediyorum bu sefer demeyiniz. Bitmesin.

Topla çok güzel oluyorsun Türkiye

Terim’in elemelerin sonuna doğru tutturduğu formasyon bir çok maçta sadece kazanmadı. Kendini de sevdirdi. Sevimli, iyi futbol oynayabilen, alçakgönüllü ama iddialı bir genç ekip bu. Ve topa sahip olduğunda vermiyor. Hakan Balta dahil kadronun tamamı orta saha ve hücum oyuncularından oluşuyor. Ki bu takımı iyi yapan da bu. Eğer Oğuzhan, Arda, Çalhanoğlu, Selçuk, Gönül ve Caner tempolu bir pas trafiği oluşturabilirse her türlü presten kaçmak mümkün. Cenk sahada olursa pivot özelliği fark yaratır. Burak sahada olursa Hırvatların ağır savunmasının arkasına rahat kaçar. Ama topu önde geri alamazsak şeklimiz bozuluyor. Slovenya maçındaki bunu yaşadık. Merkezi öne almak ve hemen topu geri almak şart. Böyle olursa bu iş olur.

Kral Dimitri

Final maçı öncesi açılış gösterisinin zemini etkilememesi için çok titiz davranacaklarını söylüyorlardı. Fakat tedbirler pek işe yaramadı. Zemin düzensizdi. Tıpkı Fransa gibi... Çok kişinin olduğu gibi benim de favorim olan Fransa düzensizdi. Dün maçı L’equipe için yorumlayan Lucescu Romanya’nın iyi savunmasını Matuidi ve Pogba’nın aşamadığını Deschamp’ın değişikliklerinin çok doğru olduğunu söylüyordu.

Bir sıkıntı daha yoldaydı

Belki de Matuidi haklı. Pogba’nın üzerinde fazla baskı var. Olmadığı biri olması isteniyor. Yeni Platini veya Zidane... Final günü L’equipe ‘Bu sene Altın Top ödülünü alabilir misin?’ diye sordu ona. ‘Bir yıl mutlaka’ dedi. ‘Çünkü önümde her sezon 60 gol atan canavarlar var’ Ancak sorunu bu değil.

Belki de Rolland Courbis’nin dediği gibi onunla organize olmak zor. Ama Payet’yle her halükarda ideal şanslar bulmak mümkün. Her ayağına topu alışı festival habercisi gibi West Ham’linin... Giroud’ya bile faulle karışık olsa da golü attırdı. Benzema’nın gölgesini çok az da olsa dağıttı. Ve sonra da işi kendi usülünce bitirdi. Kral gibi.

Payet merkeze geçip formülü verdi Deschamp’a.

Sosyal çatışma ve grevler, terör tehdidinin yanına yeni bir sıkıntı daha ekliyordu Fransa. Payet işi çözdü. Şimdi Pogba’ya yer bulmak lazım .

11 Haziran 2016, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI