‘’Eskişehir maçı doğru örnek değil‘’
Bir hafta öncesinde şehrin göbeğinde oynanan Kasımpaşa maçında azınlık duruma düşen Beşiktaş taraftarının Eskişehir karşılaşmasına bir şampiyonluk mücadelesi gibi itibar göstermesi çok şaşırtıcıydı. 6 günde ne değişti de Siyah-Beyazlı tribünler böylesine bir havaya girmişti. Oysaki Bursaspor bu süreçte bir kazanıp, bir kaybetmişti. Yani Beşiktaş, Es-Es’i devirdiği taktirde lidere karşı son iki maçta sadece 1 puan avantaj sağlayacaktı. Tribünle tabiki maç kazanılmıyor ama kim ne derse desin, bilinçli futbol seyircisinin oluşturduğu ambians ve yaydığı elektrik bile kimi zaman takımın kazanmasında belirleyici faktör oluyor, bir diğer yandan da sahadaki futbolcular için doping... Bunun bilincinde olması gereken, vefa duygusunun en yüksek olduğu söylenen Beşiktaş taraftarının her ne şart altında olursa olsun bundan sonra kayıtsız davranma lüksü kalmamıştır.
Beşiktaş-Eskişehir maçı tartışmasız son yılların en zevkli maçlarından biriydi. Siyah-Beyazlılar gösterdikleri müthiş irade gücüyle 2-0 geriye düştükleri karşılaşmayı 3-2 kazanarak, zirve yarışına bir taraftan tutunmaya devam ettiler. Kimileri Beşiktaş’ın İnönü’de bu maçı 2-0’dan 3-2’ye çevirmesini çok normal bulabilir. Ama işin rengi öyle değil. Tam tersine artık sezon için son viraja girilmişken ve İnönü gibi baskının kendi takımı tarafından bile zaman zaman had safhada hissedildiği bir statta zor olanı yaptı Siyah-Beyazlılar.
Eskişehirspor önünde alınan 3 puan çok önemli, 2-0’dan sonra sahada futbolcuların mücadelesi, kenarda teknik direktörün hamleleri takdire değer ama bu maç şampiyonluk isteyen Beşiktaş için kesinlikle doğru bir örnek değil. Maçtaki yanlışlar çok iyi analiz edilmezse, yanıltıcı olur. Çünkü Siyah-Beyazlı ekibin özellikle defansı bir profesyonel takıma yakışmayacak nitelikte basit hatalar yaptı. Bu açıklar başka rakiplere karşı bu kadar kolay tamir edilemeyebilir. Bu nedenle Beşiktaş bir an önce ‘belki kolay gol atamayan ama çok daha zor gol yiyen’ ekip kimliğine yeniden bürünmeli. Beşiktaş’ın hiç mi iyi tarafı yoktu? Vardı tabiki... Özellikle ofansif anlamda ortaya koyduğu çeşitlilik ve verimlilik Kartal’ın bu karşılaşmadaki artılarıydı. Ankaragücü ile Ankara’da oynanacak karşılaşmada, en az Fenerbahçe ve Bursa maçları kadar önemli artık. Beşiktaş’ı cuma günü Eskişehir’den çok daha sert ve mağlup edilmesi zor bir rakip bekliyor.
Bobo atmasa da alkışlanacaktı
Bazen hat-trick yaparsın itibar görmezsin. Bazen sadece koşarsın, forvet olmana rağmen gol atamazsın ama tribün seni bağrına basar. Bobo’ya çok kötü oynadığı zamanlarda bile sahip çıkan Beşiktaş taraftarı son haftalarda grafiğini gittikçe yukarı taşıyan ve Eskişehirspor önündeki istekli oyunuyla dikkat çeken Brezilya’lıya gereken manevi desteği verdi. Maç bitmeden kendi yarı alanındaki bir ikili mücadelenin ardından İnönü ne zamandır yankılanmayan ‘Boboooo, Boboooo’ tezahüratını patlattı. Burada önemli olan Bobo’nun gol atması değildi, emin olun Sambacı skor üretemese bile aynı muameleyle karşı karşıya kalacaktı.
Ernst-Fink’le nice sezonlara...
Edouard Cisse’nin gidişi yerinde bir karar mıydı, hala tartışılır. Fransız, ‘tam oldu derken’ Beşiktaş’tan ayrıldı. Ancak yerine alınan Michael Fink, bu oyuncunun eksikliğini pek aratmıyor. Bir diğer Alman Ernst ile birlikte müthiş bir uyum içinde Kartal’ın her maçta gizli kahramanları oluyorlar. Mustafa Denizli bazen ikiliden Fink’i kenara alarak, bu güzel birlikteliği bozuyor. Bu durum da tıpkı Kasımpaşa maçındaki gibi Beşiktaş’ın pek hayrına olmuyor. Beşiktaş’ın Ernst-Fink’le daha uzun yıllar devam etmesi gerekiyor.
‘’Taraftar ikna olmuyor‘’
Kendi semtine, iki bilemediniz üç kilometre ötedeki maça gitmedi Beşiktaş taraftarı, hem de şampiyonluk için kırılma noktası niteliğindeki bir karşılaşmaya... Üstelik Kasımpaşa kulübü de önemli bir kıyak yaparak, bilet fiyatlarını aşağı çekmiş, normal kapasiteden fazla koltuk ayırmıştı rakibine...
Oysaki takım kazansa da kaybetse de Siyah-Beyazlı taraftarların bu deplasmanı, Siyah-Beyaz bir karnaval alanına çevirmeleri beklenirdi. Taraftarın şampiyonluk iddiası bulunan takımına gösterdiği bu şaşırtıcı ilgisizliğin nedeni belki tribün meselelerinden kaynaklanıyor. İyi de bunun dışında kalan taraftarlar neden ilgi göstermiyor? Kanımca, Beşiktaş’ın oynadığı futbol, takımlarının şampiyon olacağına dair taraftarını bile ikna edemiyor. Tıpkı geçen sezon olduğu gibi... Geçen yıl da Beşiktaş şampiyon olana dek kimse bu futbolla şampiyon olunabileceğini düşünmüyordu.
Şansını zorlarsan...
Mustafa Denizli’nin çok şanslı bir teknik direktör olduğu hep söylenir... Kendi şansını kendi oluşturan cinsten midir, yoksa şans melekleri hep onun omuzlarında mıdır, bilinmez... Ancak kendi şansını çok zorladığı zamanlar da olmuştur Mustafa hocanın... Aynı Kasımpaşa karşısında Yusuf Şimşek’i 90 dakika sahada tutarak ve girdiği andan itibaren oyun dengesini Beşiktaş lehine değiştiren Rodrigo Tabata’yı 70 dakika yanında oturtarak, yaptığı gibi...
Suç Kaş’ta mı, yoksa...
İbrahim Kaş yaparken, göz çıkarttı diyor herkes şimdilerde... Peki bedavaya İspanya’ya giden bu genç savunmacıyı, yetiştiği kulübüne 1 milyon TL’ye kiralık olarak geri almak da neyin nesidir? Böylesine bir idari hatanın devamında da ‘Kaş yapmak istenirken, göz çıkartılır’ dolayısıyla...
Ayrıca kafamı kurcalayan bir soru da, yıllardır kimsenin göremediği neyi gördü de, Fatih hoca kendi takımında bile oynamakta zorlanan İbrahim Kaş’ı A Milli kadronun değişmezleri arasına sokmuştu zamanında...
‘’Çok daha zor olacak‘’
Beşiktaş karmaşıklaşan lig görüntüsünde tekrar şampiyonluk potasına girdi. Siyah-Beyazlılar’ın bir kez daha sıyrılıp, bir sürpriz daha yapıp yapamayacağı artık ciddi şekilde konuşuluyor. Motivasyon ustası ve psikolojik savaş üstadı Mustafa Denizli de duruma el koydu. Ligin son düzlüğüne girilirken bu periyodu değerlendirme konusunda rakiplerine göre daha deneyimli olduklarını vurgulayan tarzda ifadelerle hem ‘bu işin içinde biz de varız’ dedi hem de rakiplerinin beyin frekanslarına Siyah-Beyaz mesajlar gönderdi.
Ancak şu var ki, Beşiktaş’ın şampiyonluk için vereceği mücadele bu kez çok daha çetin geçecek.
Herşeyden önce iki ezeli rakibi Galatasaray ile Fenerbahçe’den en az biri sezon sonuna kadar yarışı kovalayacaktır. Ayrıca Sivasspor’dan her yönüyle çok daha farklı ve ciddiye alınması gereken bir rakip daha var karşısında Kara Kartal’ın: Bursaspor... Şehir-takım bütünleşmesini tüm Anadolu’dan en iyi şekilde sergileyen iki-üç takımdan biri olan Yeşil-Beyazlılar, belli bir futbol geleneğine de sahipler.
Ligin son haftasında oynanacak Bursaspor-Beşiktaş maçı belki de kaderin bir oyunu olacak her iki taraf için de...
Ayrıca teknik açıdan değerlendirildiğinde de Beşiktaş’ın önemli bir handikapı hala devam ediyor. Her ne kadar son iki maçında ofansif anlamda daha iyi gözükse de Kara Kartal yine de beklenen üretkenlikte değil. Beşiktaş hücumda istikrarlı yapıyı bir türlü oluşturamadı. Bu dezavantajı mutlaka ortadan kaldırmaları gerekiyor.
Şu da bir gerçek ki, Siyah-Beyazlılar mutlu sona ulaşırsa, bu kadar kaosun yaşandığı, seçim kongresinin sancılarla geçildiği bir sezonda elde edilecek zafer, bir öncekinden çok daha değerli olacaktır. Ama bu planlı-programlı bir çalışmanın ürünü müdür ve geleceğe yönelik ışık saçar mı, işte orası yine tartışılacaktır...
‘’İbrakadabra!‘’
Geçen yıldan çok farklıydı... Real Madrid deplasmanda oynamasına ve yeni kurulu bir takım olmasına rağmen gayet etkili ve beklenenin üzerinde bir oyun ortaya koydu. Sakatlıktan yeni çıkan Ronaldo El Clasico’ya bilenmişti.
Bir haftadır İspanyol medyasına bu dev maç hakkında sürekli demeç veriyordu. Ancak ağzı kadar ayakları konuşmadı, dün gece... Özellikle Kaka, konuk ekip adına farkı oluşturabilecek isimdi. Çok çırpındı, Barcelona savunmasını yarmaya çalıştı ama önce Ronaldo sonra da Benzema ile Raul bitirici vuruşları yapamadılar. Barcelona zaten kağıt üzerinde favoriydi ve ama beklendiği kadar kolay kazanamadı. Ama 10 kişi kaldıktan sonra da sanki sahada 1 kişi eksik gibi değildi. Henry’e belli ki, bir ‘el’ değmiş. Aklı hala Fransa-İrlanda maçında sanki. İbrahimovic kendisine ‘klas golcü’ yakıştırması yapanların hakkını verdi. Oyuna girdikten 5 dakika sonra net bir vuruşla ‘abrakadabra’sını yaptı ve kendine neden İtalya’da İbrakadabra lakabının takıldığını gösterdi. Sihrini göstermesi beklenen bir diğer oyuncu Messi de saman alevi gibi parlasa da umulduğu kadar etkili olamadı.
Barça’nın belki de sahanın tartışmasız en iyisi Puyol’du. Tecrübeli kaptan cansiperane hamleleri ve savaşçı karakteriyle Real Madrid’in gol atamamasının, en önemli nedeniydi. Dünkü El Clasico bize İspanya’da bu sezonki şampiyonluk yarışı hakkında şu ipucunu verdi. Real Madrid geçen yıla oranla Barça’nın çok daha ciddi bir takipçisi olacak.
‘’Katastrophe!‘’
“Tüm insanları bazen, bazı insanları her zaman kandırabilirsiniz. Ama herkesi her zaman kandıramazsınız” demişti ünlü Amerikan Başkanı Abraham Lincoln... Beşiktaş’ta da artık gerçeklerle yüzleşme zamanı geldi. Çünkü gerçeklerle yüzleşmeyip, kendi kendinizi kandırmaya devam ettiğiniz sürece şampiyonluklar ya da kupalar kazanabilirsiniz ama uzun vadede hep kaybeden olursunuz. İki kupanın sadece taraftarın ağzına iki parmak bal çalmak ve geçici sevinç manzaralarına bir müddet neden olmak dışında pek bir işe yaramadığı görülüyor. Hem idari hem teknik anlamda yapılan yanlışları ve hatada ısrar etmeyi satırlara sığdırmak çok zor.
Beşiktaş, aslında teknik direktörü Mustafa Denizli’nin bu mantalitesiyle Wolfsburg maçını sahaya çıkmadan kaybetmiş, Avrupa defterini kasım başında kapatmıştı. Denizli son lig karşılaşmasının gününün veya saatinin değişmesi için istekte bulundu. Ancak bir teknik adam hele ki, 20 yıl önce Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final oynamış bir hoca, böylesine kritik bir sınav öncesi federasyonla didişmek yerine işine konsantre olsaydı belki de sonuçları daha değişik olacaktı. Evet, özellikle Galatasaray’ın Avrupa’da fırtına gibi estiği dönemde Sarı-Kırmızılı ekibin erteleme talepleri genelde kabul edilmişti. Ama o günler artık geride kaldı. Eğer kalburüstü takımlarla yarışıyorsanız ki, bunlardan Devler Ligi’ndeki grubunuzda genelde ikişer tane oluyor, ona göre plan program yapmak zorundasınız. İnter ve Juventus bu periyotta 7 günde üçer maç oynadı. Biri Ukrayna’ya eksi 10 dereceye, öteki bulunduğu kıtanın çok uzağına, İsrail’e gitti. Beşiktaş ise iki maçını da İnönü’de oynadı. Avrupa’da mücadele eden bir Premier Lig takımı ortalama 55-60 arası resmi maça çıkıyor. Denizli’nin görevi kadrosunda bulunan her oyuncusunu her şart altında hazır tutmak olmalı.
90 dakika sonunda yanıma gelen ve daha önce Türkiye’de bulunması dolayısıyla futbolumuzu yakından tanıyan bir Alman meslektaşım Beşiktaş’ın son yıllarda gördüğü en kötü takımlardan biri olduğunu söyledi ve durumu tek kelimeyle özetledi: Katastrophe! Yani felaket, facia. Ardından da takımın sahaya taktik almadan çıkmış olup olamayacağını ve bir sistemi olup olmadığını sordu. Beşiktaş ile hiçbir gönül veya organik bağı bulunmayan tarafsız bir çift gözün sözleri benim için önemliydi. Ve İnönü’de saha içi ve dışı yaşananları belki de en iyi tanımlayan kelimeydi ‘Katastrophe’...
‘’'Söylesene bize hoca bu takım nasıl gol atacak?'‘’
Kim ne derse desin Süper Lig’in en iyi savunma yapan iki ekibinden biri Beşiktaş. Siyah-Beyazlı ekip istikrarlı ikilisi Sivok-Ferrari ve onlara orta alanda destek sağlayan Ernst’in yokluğunda bile zorlu Eskişehir deplasmanında çok önemli sayılacak bir açık vermedi, defansta belirgin bir hata yapmadı. Sadece kalenin önüne savunmak değil, takım defansını da gerekleriyle yerine getiriyorlar. Peki bu kadar iyi savunma yapan takım neden bu konumda diye sorarsanız, bunun cevabı çok basit... Hücumda etkinliği neredeyse sıfır.
Bir takım düşünün... Bir önceki sezonu iki kupayla kapatsın. Bir sonraki sezon La Liga’dan gelen milli forveti ve Antep’ten alınan 10.5 numarası ile ofansif hattı daha da güçlensin. Ama bu takım 3-0 hükmen sonuçlanan Ankaraspor maçını bir kenara koyun ligde 9 karşılaşmada 7 gol, Şampiyonlar Ligi’nde 3 maçta tek gol atabilsin. Yani 12 resmi maçta, 8 kez fileleri havalandırdı. İnanılması zor, şaka gibi bir istatistik. Maç başına 0.66 gol düşüyor.
Beşiktaş’ın attığı golleri anımsamaya çalışıyorum ve hiç kafam karışmıyor, kolaylıkla hatırlıyorum. Çünkü ortada topu topu 8 gol var. Bunlardan sadece bir tanesi organize ve futbol aklı taşıyan bir paslaşmanın ürünü: Bobo’nun Tabata’nın akıl dolu topu pasında Kasımpaşa filelerini sarstığı vuruş. Bunun dışındakiler ya duran top, ya uzaktan atılan bir şut, ya da karambol pozisyonları. Beşiktaş’ın ne konumda olduğundan çok bu asıl sorununu ne zaman çözeceğini insan çok merak ediyor. Hücumdaki üretim kısırlığı izleyenin göz zevkini de bozuyor ve galibiyete rağmen kimsenin keyif almamasına neden oluyor. Siyah-Beyazlılar, Lucescu döneminde de iyi bir defans kurgusuna sahipti ama ofansif etkinliği bugünkü ile kıyaslanmayacak derecede ileri düzeydeydi. Teknik direktör Mustafa Denizli ne yapıp, ne edip bu problemi çözmek için yeni alternatifler denemeli. Aksi takdirde “Söylesene bize hoca takım niye oynamıyor?” diye bağıran tribünler korkarım ki yakında “Söylesene bize hoca bu takım nasıl gol atacak?” şeklinde de tempo tutacak.
*****
Kaş oynarsa stoper oynar!
Mustafa Denizli ısrarla savunmanın sağ kanadında görev verdiği İbrahim Kaş’ı Eskişehir’de zorunluluktan stoper oynattı. Getafe’den geri dönen genç savunmacı bu bölgede her zaman daha efektif ve verimli olacağını performansıyla gösterdi. İbrahim defansif sezgileri nedeniyle önündeki rakip oyuncuya hamle yapıyor ama genelde geç kalıyor. Önünde oynayan çabuk futbolcular, onun dengesini bozuyor. Kayseri ve M.United maçlarında takıma iki kopya gol yediren Kaş’ı defansın sağında görevlendirmek bir gün Mustafa Denizli’nin başına daha ciddi bir iş açabilir.
*****
Zor günler bekliyor...
Beşiktaş ligde ve Avrupa’da yükselme trendine girdi. Gerçi futbol açısından gözle görülür bir çıkış gözlemlenmiyor ama puan tablosunda yükseliş ve Şampiyonlar Ligi’nde umutların devam etmesi sözkonusu. Ancak Siyah-Beyazlılar’ın kasım ayı hiç de kolay geçmeyecek. Fikstüre bakıldığında Trabzonspor, Fenerbahçe, Sivasspor, Wolfsburg ve M.United gibi 5 kritik karşılaşma onları bekliyor. Buna bir de kongre sürecinin futbol takımı üzerinde oluşturacağı baskı ve stresi ekleyin. Mustafa Denizli ve öğrencilerinin işi gerçekten zor. Zaten yaptıkları kötü başlangıç nedeniyle kredileri yok denecek kadar az...
*****
Ruslar’a Latin uymuyor
Önce Arthur Zico, ardından Juande Ramos... Birisi Brezilyalı, diğeri ise İspanyol... İkisi de CSKA Moskova’dan kaçarcasına, gitti. İkisi zaman zaman düşüşler yaşasa da kariyerlerinde önemli başarılar kazanmış isimler. Ruslar ile kimyaları tutmadı. Sıcak-soğuk meselesi belki de...
*****
Superman Ekrem!
Sağbek, solbek, orta sahanın solu, ön libero, süpürücü, götürücü, vurucu, kırıcı. Her işi yaptı, hem de hiç gocunmadan ve özveriyle. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. Bıkmadan, usanmadan koşuyor. Geçen sezonki şampiyonluğun gizli kahramanı istikrarını sürdürüyor. Her takıma bir Ekrem lazım.
‘’Tek teselli mücadele‘’
Lige çok kötü başlayan, ilk derbisini farklı kaybeden Beşiktaş’ın, son iki yılın Şampiyonlar Ligi finalisti karşısında, oyuna ürkek başlaması doğaldı. Kadro tercihleri hep eleştirilen teknik direktör Mustafa Denizli, bir kez daha sahaya tartışılabilecek bir onbir sürmüştü. Bu onbirin en önemli ve en tartışılacak tarafı, formasına kavuşan, enerjik Nobre’nin savaşçı ruhuyla takıma yeni bir kimlik kazandırmasıydı.
Dakikalar ilerledikçe çekingen görüntüsünü üzerinden atan Beşiktaş, rakip kaleye ufak ufak gelmeye başladı. İlk yarım saat içinde Beşiktaş’ın bulduğu 5-6 korner atışı aslında, Siyah-Beyazlılar’ın hiç de fena mücadele etmediğini gösterir gibiydi. Tabata’nın gelişi de, Beşiktaş’taki beyin oyuncu eksikliğini şu aşamada ortadan kaldıracak gibi gözükmüyor. Tabata, Şampiyonlar Ligi için çok ağır, kurtarıcı diye oyuna alınan Yusuf ondan daha yavaş, temposuz ve kırılgan. Manchester’a kadar oynadığı 6 maçta sadece üç gol bulabilen Beşiktaş’ın, Avrupa’nın en iyi savunma uygulayıcılarından biri karşısında sonuca gitmesi beklenemezdi. Öyle de oldu zaten. Kartal yüzde 100 denilebilecek pozisyon dahi bulamadı.
Scholes doğru zamanda, doğru yerde, doğru işi yaparak ilerlemiş yaşına rağmen, neden hâlâ Manchester United gibi bir devde, en çok tercih edilen oyuncu olduğunu ispat etti. Seyirci, Beşiktaş’ı alkışlarla uğurladı, mücadelesiyle gururlandı. Ancak Beşiktaş’ta saha içi teknik sorunlar yüksek boyutta devam ediyor. Biz de bu takımın ne zaman gol atacağını merak ediyoruz.
‘’Derbi şimdi daha zor!‘’
İftar ve cuma günü olması gibi seyirciyi statlardan uzak tutan faktörler gözönüne alındığında, azımsanmayacak derecede doluydu İnönü’nün tribünleri. Çifte kupalı şampiyonun aylar sonra bir resmi karşılaşma için evine dönmesi, İnönü’deki coşku ve sevgi gösterisi dozajının, oldukça artmasına neden olmuştu.
Kartal maça bir şokla başlayabilirdi, eğer Hakan, Souza’nın kafa vuruşunda doğru hamleyi yapmasa.. Maçın başında bocalayan Beşiktaş, 20. dakikadan sonra oyunu rakip sahaya yığdı. Serdar, Nihat, Holosko üçlüsü oyun anlayışları nedeniyle, hücum etkinliğini hep kanatlara yaydılar. Hücumcuların son vuruşlardaki etkisizlikleri, sanki Beşiktaş’ın gerçek eksiğinin 10.5 numaradan çok bitirici nitelikli bir santrfor olduğunun göstergesi gibiydi. Sakat Nobre ve Bobo da, Beşiktaş için çare değil.
Orta alandaki pas trafiğinin en işlevsel oyuncusu Fink, yüksek isabet oranıyla takımının iyileri arasındaydı. Beşiktaş’ın La Liga’dan ithalatı Nihat ve İbrahim Kaş’ın, performansları hiç iç açıcı değil. Çok istekli davranan Nihat’ın fiziksel eksikliği, kendisine engel oldu. Kaş, gittiği gibi dönmüş hatta eksiyle. Bir savunma oyuncusu için çok gelişmiş sezgilere sahip Ferrari, yerinde müdahalelerle Antep ataklarını başlamadan bitirdi. Denizli’nin Ernst’i oyundan alırken ne yapmak istediğini kimse anlamadı. Saçbaş yoldurtan kimliğinden sıyrılma sinyalleri veren Serdar Özkan’ın performansı, Beşiktaş adına tek sevindirici durumdu.
İki direkten dönen top ve oyunun genel anlamda Antep yarı alanında oynanmasına rağmen, ofansif anlamdaki kısırlık ve pozisyon azlığı, Beşiktaş’ta bir şeylerin garip gittiğinin göstergesi. Fiyatı itibariyle 8 milyon Euro’luk Tabata, bonservis bedeliyle çare olmaktan çok bir isyana neden olursa, Beşiktaş için işler daha kötüye gidebilir.. Ve 4 haftada kaybedilen 6 puan ayrıca, zaten zor geçmesi beklenen Sami Yen’deki derbi randevusunu, Beşiktaş için mutlaka kazanılması gereken bir karşılaşma haline soktu. Bu da takım üzerindeki baskının artmasına neden olacak ve işler Beşiktaş adına zorlaşacaktır.