‘’Süper Muslera‘’
Amrabat’ı oynatmak için Gökhan’ı tercih eden Terim’le ilgili maçtan sonra kalemlerden eleştiri yağacaktı. Terim risk aldı, maçı da, kupayı da kazandı.
Öyle ki; Galatasaray’ın Mert tarafından kurtarılan iki büyük gol pozisyonunda da Faslı futbolcu vardı. Mert, Drogba ve Amrabat’ın pozisyonlarında kalesinde büyüdü. Mert’in ikinci kurtarışındaki Galatasaray atağı olağanüstüydü. Sneijder Drogba’ya, Drogba Amrabat’a 10 numara paslar attı. Mert mi kurtardı Amrabat mı kaçırdı tartışılır, ancak Sneijder, Drogba ve Mert alkışlanır. İki takım önde baskı yapamadı, topu kazandığında çoğunlukla hızlı çıkamadı, kanat beklerini neredeyse hiç oyuna sokamadı. Bana göre Ziegler’den de, Kadlec’ten de iyi oynayan Hasan Ali bir kez hücuma çıktı, ortasında Sow topu ayağına dolaştırdı. Fenerbahçe oynamak yerine öncelikle Selçuk ve Sneijder’e önlem almayı düşününce etkili olamadı. Yanal maçın başından 57’ye kadar takımın 10 kişi oynatan Cristian’ı çıkararak sayısal olarak dengeyi sağladı ama takımın iki temel direğinden biri olan Alves 63’te kırmızı kart görünce sahanın tek hakimi Galatasaray oldu.
Terim, iki doğru tercihle Erman ve Umut’u sahaya sürüp golü beklemeye başladı. Son vuruş ya da son pas beceriksizliği golü uzatmalara bıraktı. Hele bir pozisyon vardı ki; Drogba’nın ortasında son 3 sezonun futbolcusu olan Selçuk 3 metreden topu auta yolladı. Drogba’nın şahane golü Galatasaray’ı sevindirse de, kupayı Muslera’nın Mehmet, Kuyt ve Sow’un vuruşlarını mükemmel kurtaran Muslera sağladı. Uzatmalar gösterdi ki; Galatasaray fizik olarak iyi değil ve ‘savunma yaparmış gibi yaparken’ değil, oynarken iyiler.
‘’Akıl oyunu bu olmamalı‘’
Mustafa Reşit Akçay dünkü basın toplantısında "Akıllı oynayacağız" derken risk almayacaklarını açıklamıştı. Ancak "gol yememek uğruna" kanat beklerini hücuma hiç yollamayacağını düşünmemiştim. Sol bek Celustka'yı ilk kez 53. dakikada Minsk sahasında görürken, sağ bek Zeki rakip yarı sahaya hiç geçmedi. "Akıllı oynamak", savunmada en ufak bir riski üstlenmemekse,"akıllı oynamak" 11 kişi savunma yapıp 4 kişiyle hücum etmekse her maçın 60. dakikasından sonra öndeki oyuncular yorgunluktan bayılır. Dileyelim ki Trabzonspor bundan sonraki müsabakalarda akıllı değil, doğru futbol oynasın...
Defans dörtlüsünün oyuna hiç girmediği müsabakada, Henrique, Adrian, Volkan ve Olcan'ın defansa pek yardım etmemesi bütün yükü sahanın yıldızı Aykut ve Soner'in üstüne bindirdi. Aykut olağanüstü oynadı ki; üstüste forma giymesi onu senenin en önemli transferi haline getirebilir.
İlk 3 maçta attığı gollerle moral kazanan Henrique çok sayıda fırsat yakaladı. Atamadı ancak güveninin yerine geldiği bir gerçek. Bir de eskiden Burak'ın düştüğü gibi kolayca ofsayta düşmese çok daha iyi olacak. Sadece yarım metre geriden çıkmadığı için heba olan iki Adrian pası vardı ki; sezon boyunca böyle pek çok pozisyon gelecektir.
Volkan eski günlerine dönüşünün sinyalini verdi. Topla akıyor ama son paslardaki tercih hataları devam ediyor. Olcan artık usta sınıfında, ancak gördüğü sarı kart çok sorumsuzca. Adrian ise hem zeki, hem klas, hem yetenekli. Kaleci Sulima'nın kurtardığı mükemmel bir şut dışında, Henrique'nin ikisinde ofsaytla harcadığı 4 pozisyonun pasörüydü.
Mustafa Yumlu maçın 6. dakikasında kornerde yaptığı müdahale ile savunmanın merkezinde kalıcı olacağını gösterir gibiydi. Aykut'un yanında Giray'ı görmezseniz şaşırmayın...
Onur yaptığı iki kritik kurtarışla maçın kahramanlarından biri olmayı yine başardı. Malouda ise kısacık zamana klas bir futbolcunun kim olduğunu gösterecek inceler sığdırmayı başardı. Bir ay sonra onun için stadlarda, ya da ekran başında olacağız. Geçen sene 1461 Trabzon forması giyen Yusuf'u da Bordo-Mavili formayla seyretmek bir başka zevk. 2 sene önce 2B, Geçen sene PTT, bu sene Trabzonspor. Haklı ve güzel bir gelişim. Zeki ile birlikte altyapının önemine dair tüm Türkiye'ye mesaj vermek ellerinde.
Skor beklentimiz karşılanmasa da, tur güzel. Maçtan da geleceğe ümitle bakmak için çok anekdot var. Takım savunmasındaki problemler çözülürse Trabzonspor taraftarını güzel ve zevkli maçlar bekliyor.
Bayramınız kutlu olsun, her gününüz bayram gibi olsun...
‘’Melo transferinin ardından...‘’
Taraftarın aşkı Melo’nun kiralanma ya da satın alma meselesi nihayet sonlandı. Alper’in elden kaçması, federasyonun 6 sahada 4 tribünde uygulamasından geri adım atmaması Galatasaray yönetimini 2 senede önemli katkılar yapmış oyuncuyu transfere mahkum kıldı. Gazetem Wellington mu, Melo mu diye sorduğunda, “Galatasaray bu konuda risk alamaz. Wellington hem genç, hem doğal olarak yeni bir ülke ve takımda problemler yaşayacaktır. Şüphesiz ki Melo” demiştim. İlk senesinde Selçuk’la harikalar yaratan Melo ilk seneki konsantrasyon ve coşkusuyla sahada olursa, yine büyük katkı sağlayacaktır. Geçen sene arkadaşları antrenman yaparken o tatildeydi. Hiç değilse transfer kamp dönemi bitmeden bitti. Bu da bir şeydir...
Endüstriyel tuzak
Gelelim bir diğer konuya. Dün sosyal medyada Melo’nun aldığı garanti ücret üzerinden bir sohbet açtım. Galatasaray tarihinin en büyük futbolcularından biri olan Hagi’nin senelik 1,200 milyon dolardan 3 senelik kontrat yaptığını yazdım. “Nereden nereye” dedim ve ekledim; Senede 3,1 milyondan, 9,3 milyon euro garanti ücret. Oynamasa bile! Maç başılar, primler hariç Melo toplam 23 milyon 436 bin Tl kazanacak. Bugünkü kurla senede yaklaşık 7 milyon 812 bin TL!
Türkiye’de Melo’dan daha fazla “garanti” para kazanan futbolcuların da olduğu gerçeğinden hareketle; Ben bunu yazdım, “yorumsuz” olarak. Sayamadığım kadar tepki aldım... Kimisi komik, kimisi küstahça... Galatasaraylılar bunu yazarak düşmanlığımın belgelendiğini, futbol ekonomisini bilmediğimi, Fenerbahçe’nin Alper ve Meireles’e harcadığı parayı yazmamı önerdi. Onu da yazdığımda Fenerbahçeliler Fenerbahçe düşmanı olduğumu Galatasaray’ın transferlerini yazmamı önermişti. Taraftar tepkisi hep aynı yani... Mesajlardan anladığım, bu insanlar en çok “kendi” kulüplerini seviyorlar... Yöneticileri hep en doğrusunu yapıyorlar. Sezon açılalı 20 gün oldu. Transfer edilen oyuncu 2 senedir Galatasaray’da oynayan.
Scout ekipleri hiç çalışmamış anlaşılan...
Galatasaray ve diğer “büyük” kulüpler Melo ayarında futbolcusuna senelik ödediği parayı altyapı organizasyonunda kullansa, altyapıdan yetişmekte olan futbolcularına Süper Lig, PTT 1. Lig takımlarında oynama fırsatı sunsa mesele çözülecek ama onu talep eden yok. Kulüplerden de bütçe ayıran! Altyapı bütçeleri 4 milyon TL’yi geçmiyor. Her şey dahil...
Yabancılar ucuza oynuyor!
Bu kafayla Melo, Meireles, Q7 falan bedavaya oynuyor benim ülkemde. Hak ettiklerinden de az para alıyorlar! Kulüplerin futbolcuların yüzde 15’lik stopajlarını ödemesi de normal. Yazılanlardan anladığım o. Ben her Türk vatandaşının daha bordrosunda yapılan vergi kesintisinin futbolcudan da alınmasını isteyen bir “futbol düşmanı” olarak, vergi adaleti talebimi elbet çekmeyeceğim. Ancak yine mesajlardan anladığım “Futbolumuzun ilerlemesi için kulüpler ve futbolcudan vergi alınmayacak” diye propaganda yapan parti, ‘asgari ücretten vergi kaldırılacak’ diyecek partiden daha fazla oya yön değiştirtir... (Anlamayanlar için bu yazı tüm kulüpler için yazılmıştır) Melo hayırlı olsun...
‘’Canları ne isterse‘’
Bakıyorum da sanki aylarca Ataman, Mahmuti, Kunter vs. diye oyaladıkları basketbol muhabirleriyle ve yorumcularıyla sanki alay ettiler. 2 nesli heba eden, tahmin ettiğimiz kadarıyla başkanının ‘bir’ dediğini ‘iki’ etmeyen Tanjeviç’in atanması başta ciddi tepkilere neden olsa da, aradan kaynadı gitti. Turgay başkanın takımı ona emanet...
‘Sözde başarısız...’
Gazetem Fanatik’in 9 gün önce yaptığı bir haberi belki hatırlamazsınız. Haberde U19 ve U18 milli takımları teknik direktörü Feyyaz Uçar ve A2 Milli Takımı teknik direktörü Gökhan Keskin’in görevlerine son verildiği yazılmıştı. Şaşırdım, çünkü Feyyaz Uçar U20 takımımızla birlikte Dünya Şampiyonası’nda iyi bir sınav verememiş olsa da, U19 Takımımızı Emre Aşık’la birlikte 20 Temmuz’da başlayacak Avrupa Şampiyonası finallerine taşımıştı. 3’te 3 yaparak. Rusya ve Ukrayna’yı yenerken, İtalya Milli Takımı’na da 5 atarak Gökhan Keskin’in durumu daha da acayip. 2012’de Toulon turnuvasında A2 Takımız ile ikinciliğe ulaşmayı başarmıştı. Bu sene de Norveç’le ağustosta final oynayacaklardı. Genç oyuncularına Akdeniz Oyunları’nda final oynatıp penaltılara giden maçta kaybedip ikinci oldu. Duyumum odur ki; gerekçe Akdeniz Oyunları’ndaki sözde başarısızlıkmış...
Kovmaktan beter ettiler!
Uzatmayalım. Aradık sorduk. Yöneticiler haberi yalanlamadı, teknik adamlar doğrulamadı. Görevlerinin başındaydılar!
Sonra gerçekler ortaya çıktı. U19 kafilesi açıklandı. 26 maçtır görev yapıp takımı finallere taşıyan Feyyaz Uçar yok, ‘Milli takımlar sorumlusu’ Abdullah Avcı’nın A Milli Takımdaki yardımcısı Okan Buruk var. 5 gün kala fiilen hocayı görevden aldılar. Kovmadılar, kovmaktan beter ettiler! Önceki gün de resmen tebligat yaptılar Feyyaz ve Gökhan hocaya. Yazıda konu olan olayların gelen ve giden teknik adamlar dışındaki aktörleri beni ararsanız sevinirim. Ama bana söylediğiniz her şeyi yazacağım haberiniz olsun, kayıt dışı sohbet yok birincisi. İkincisi konuşurken bana istikrar, başarı, prensip, emek, saygı gibi laflar etmeyin, kırılırsınız... Ancak lütfen arayın da, tarihe bir not daha düşelim...
Sözün özü, al basketbolu vur futbola... Hep aynı kafa... Seçilmişsen(!) canının istediğini yaparsın. Risk yok ki! Majör ve evrensel ayıplarda bile kıpırdamayan, canı istediğinde hoca değiştirdiği için mi sıkılacak. (Avrupa Şampiyonası finallerinde göğüslerinde Ay-Yıldızla bizi temsil edecek kardeşlerimize sonsuz başarılar) (Bu arada TFF’de kurumsallaşma ve iletişim süper. 2 Milli Takım hocasının görevden alındığı henüz internet sitesinde yok. A2 milli takımı Keskin, U18 ve 19 milli takımlarının hocası Uçar gözüküyor)
‘’Ersun Yanal'lı Fenerbahçe, 20 puan fazla toplar‘’
Önce başarı kriterini ortaya koymamız lazım. Aykut Kocaman, geçen sezon bence Fenerbahçe tarihinin en başarılı sezonunu yaşattı. Ancak büyük bir kitle tarafından başarılı bulunmadı. 64 maç oynayıp, lig ikinciliği, Avrupa Ligi’nde yarı final ve Türkiye Kupası’nı kazanmak başarılı kabul edilmiyor benim ‘güzel ülkem’de. Başarının ölçüsü sadece şampiyonluk kabul ediliyor. Bense farklı bakıyorum. Ersun Yanal ile ilgili soruya gelince... Büyük ihtimalle Avrupa Kupaları’nda olmayacağı için, lige motive olacak Yanal’lı Fenerbahçe benim iddiama göre geçen seneden en az 20 puan fazla toplayıp, 30 gol de fazla atacaktır.
Şampiyon olsa bile...
2010-11 sezonunda iki takımın ligi 82 puanla bitirdiğini hatırlayacak olursak da bu puan şampiyonluğa yetmeyebilir. Galatasaray’ın Avrupa macerasının uzunluğu, Fenerbahçe’nin şampiyonluğu açısından belirleyici olacaktır. Sarı-Kırmızılı ekip Avrupa’da ne kadar fazla maç oynarsa Fenerbahçe’nin işi o kadar kolaylaşacaktır. Ancak Türkiye’deki başarı kültürü, hocanın Fenerbahçe’yi şampiyon yapması halinde bile başarısız damgası yemesiyle sonuçlanabilir.
Koşu kalitesi önemli
Sarı-Lacivertliler, ligin en kaliteli kadrolarından birine sahip. Ayrıca kabul etmek gerekir ki Aykut Kocaman, fizik, kalite ve oyun disiplini açısından harika bir kadro bıraktı. Fenerbahçe, kaleci Volkan hariç, iki sezon önce ligi tamamlarken ortalama 96 km. koşuyordu. Önceki sene bu rakam 104’e, geçtiğimiz sezon ise yaklaşık 110’a çıktı. Deplasmandaki Mönchengladbach maçında bu mesafe 120 km.’yi buldu. Avrupa Kupası maçları olmazsa, 115 km.’nin üstüne çıkan koşu kalitesi ve tempo, Fenerbahçe’nin futbolcularının kalitesiyle birleşince Sarı-Lacivertliler ligde ciddi bir fark yaratacaktır. Bruno Alves ve Kadlec gibi iki de önemli transfer yapıldı.
Her maçın yıldızı farklı
Yanal’ın takımında her maç yeni yıldızlar çıkabilir. Forvetler çok gol atacaktır ancak orta saha oyuncuları yıldızlaşacaktır. Kimi maç Topal, kimi maç Emre, kimi zaman da Alper Fenerbahçe’yi uçuran isimler olarak ön plana çıkacaktır. Bireysel yıldızlardan çok, topu kaybettiği yerde baskı yapan, üçüncü bölgeye çabuk geçen ve atak sonlandıran anlayış göze çarpacaktır.
Maçlar çok eğlenceli olacak
2002-03’te zirve yarışında çelmelenen Gençlerbirliği gibi coşkulu, tempolu, orta sahada ve önde hep bir fazla kişiyle oynayan Fenerbahçe izleyeceğiz. Ersun Yanal, Eskişehir’de olduğu gibi, top Fenerbahçe’ye geçtiğinde ön liberoyu (Büyük ihtimalle Topal ya da Meireles) stoperler Alves ile Egemen’in arasına çekecek, kanat bekleri Gökhan ve Kadlec hep orta saha çizgisinin üzerinde olacaktır. Dönen topları kazanma işi büyük ölçüde Alper’e bırakılacaktır. Ters taraftaki forvet, muhakkak ceza alanındaki santrforu desteklemek için gol bölgesine koşacaktır. Fenerbahçeli taraftarları, eğlenceli maçların beklediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Gençler 1 sezon bekleyecek
Yeni sezonda Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım açısından en önemli hedef ezeli rakip Galatasaray’a dördüncü yıldızı taktırmamak. Yani şampiyonluk... Ersun Yanal, genç oyuncuları kullanmaktan keyif alan bir teknik adam olsa da bu sezon için onun da önceliği bu isimlerin gelişiminden çok, ‘iyi’ futbolcularla hedefi yakalamak olacaktır. Bu yüzden gencecik yaşında usta gibi oynayan Salih dışında genç oyuncuların bu rekabet ortamında forma bulması zor gözüküyor. Aslında Ersun Yanal’ı en zorlayacak konu da çok sayıda nitelikli futbolcu arasında formayı adaletli dağıtmak olacaktır. Orta sahada 10 oyuncu var. Bunların altı tanesi Avrupa’nın pek çok takımında rahatlıkla oynayacak kalitede isimler. Emre, Meireles, Salih, Cristian, Topal, Holmen ve diğerleri... Geçen sene Avrupa’da 18 maç oynandığı için herkes forma giydi. Alex dışında Aykut hoca hiçbir oyuncuyla problem yaşamadı. Emre, Meireles, Topal, Salih kimi zaman yedek kalabilir. Ersun Yanal’ın en büyük handikabı, forma bulamayan oyuncuların takımın enerjisini aşağı çekmesi olacaktır. Açıkçası hocanın orta sahadaki tercihlerini ben de merak ediyorum.
‘’Alkışlar Akhisar'a‘’
İlk 8 haftada yenilmeden 14 puan toplayan Mor Beyazlı ekibin sonraki 26 haftada yalnızca 15 puan toplayabilmesi ancak Türkiye’de görülebilecek negatif bir futbol mucizesidir. Orduspor, yönetiminin ve taraftarının duruşuyla ayrılığın uzun sürmeyeceğini düşündürüyor bize. Özellikle başkan Nedim Türkmen, Türkiye’yi allak bullak eden süreçte, dik ve sporun evrensel değerlerini koruyan duruşu, en sonunda da konsensüse katkı sağlayan tavrıyla kamuoyunun sessiz çoğunluğunun büyük saygısını kazandı. Takımını bir kez daha üst lige taşıyacaktır.
Akhisar Belediyespor’a gelince. Belediyespor takısından başka antipatik tek bir öğesi yoktu. Destansı, ders çıkartılacak, kitabı yazılacak bir performans sergilediler. Başkanı, yönetimi, teknik heyeti ve sporcularıyla...
Akhisar Belediyespor için ilk Galatasaray maçından sonra, “Emeklerine, futbol oynama çabalarına, Fair-Play’e bağlılıklarına saygım sonsuz ancak bu görüntüleriyle bir Süper Lig takımı olma kimliğinden çok uzaktalar. Kazandıkları her puanın ayrı ve alkışa değer bir öyküsü olacak” demiştim. ‘Süper’ bir Süper Lig takımı oldular. Devre arasında da mükemmel bir transfer yaptılar. Bence bu mucizevi katkıyı Gekas bile hayal edemezdi. Ekonomik açıdan kulübün geleceğini ipotek ettirmeyen bir yönetim, kendi futbolunu oynatmaktan hiç vazgeçmeyen Hamza Hamzaoğlu, Yıldırım Uran ve Fuat Buruk, iyi futbollarını, sezon boyu süren centilmenlikleriyle süsleyen ve Türkiye’de herkesin bu sezonki ikinci takımı olan futbolcuları alkışlamayacağız da ne yapacağız!
‘’Kazandılar ve kaybettiler‘’
Fenerbahçe'nin asıl olmaları gereken Benfica maçında oynayamayan orta saha oyuncuları Meireles ve Mehmet Topal orta sahada üstünlüğü tartışmasız biçimde Fenerbahçe'nin ele geçirmesini sağlarken, gördüğü sorumsuzca kart yüzünden yine Benfica macında oynayamayan Webo attığı iki golle taraftarlarından sanki özür diledi. İlk gol mükemmeldi. Meireles Webo'ya, Webo kanattan bindiren Gönül'e oynadı. Gönül'ün ortasında Sow Semih'i ön direğe götürürken, içeri koşu yapan Webo kafa şutuyla topu Muslera'nın uzanamayacağı yere yolladı. Webo'nun 3 dakika sonra attığı gol öncesi net bir faul vardı ama Eboue sezon boyu hakemi kandırmaya dönük hareketlerle bu sonu hazırlamıştı.
İkinci devrede de şans Galatasaray'ın yanındaydı. Muslera maçı bitirecek şutlarda devleşti. Webo'nun vuruşunu mükemmel önledi ki maç orada bitecekti. Emre bir şey değil de, Meireles çıkınca oyun dengelendi. Türkiye'nin en iyi kalecisi Muslera, Kuyt'un bir başka vuruşunu da mükemmel kurtarıp bonservis bedelini iyice yükseltti.
Volkan, Amrabat'ın pasında Burak'ın vuruşunu harika kurtarıp alkış alacakken, Sabri'ye yaptığı gereksiz sertlikle yeni çirkinliklerin fitilini iyice ateşledi. Sezon boyunca gösterdikleri performansla alkışı hak eden Fenerbahçeli futbolcuların taraftarına yaptırdığı tezahürat felaketti. Çok yazık ettiler benim nezdimde emeklerine.
Galatasaraylı futbolcuların da tercümanlarıyla birlikte geçen hafta kutladıkları şampiyonluğu bir daha kutlaması provokasyondan başka bir anlam taşımadı. Oysa ki iki takım futbolcuları hiç değilse maç sonunda tokalaşsalar şık olacaktı.
Bu futbolcular hepsi milli takımlarda oynuyorlar, konuşunca da Fair-Play'den bahsediyorlar ya diyecek laf bulamıyorum. Bunu da normalleştirip, alkışlayanlara diyeceğim olamaz.
‘’Terim, Selçuk ve Drogba‘’
Devler Ligi’nde Schalke zaferinin ardından Real Madrid’e kan kusturulması zaten Galatasaray’ın şampiyonluğun en büyük favorisi olduğunun kanıtıydı. Başarının anahtarları da devre arasında dünyayı konuşturan transferlerdi. Sneijder bekleneni tam veremese de, dünyanın faal en büyük Drogba’yı seyretmek yalnız Galatasaray için değil Türk futbolseverler için büyük bir nimetti.
Sivaspor maçının başında da Drogba’nın şovu vardı. Melo’yu sol ayağıyla arka direkte bomboş topla buluşturması da, Burak’ın kötü bir vuruşla auta gönderdiği topta attığı pas da mükemmeldi. Goller bu net fırsatlardan değil, son 3 sezondur Türkiye’nin en istikrarlı, en başarılı, en faydalı oyuncusu Selçuk’un mükemmel frikikten geldi. Selçuk’un kullandığı kornerde Drogba’nın kafa şutunun direkten dönmesi talihsizlikti. Fatih Terim cezasını tamamlamak için maç sayarken, Galatasaray’ın 19. lig şampiyonluğunun 6.’sında direksiyonda olmanın haklı gururunu da yaşıyordu. Nasıl yaşamasın ki, dile kolay dünyanın en iyi kalecilerinden biri olan Muslera, iki sene önce Kartalspor’da oynatılmazken Terim’le takımın bankosu ve güveniliri olan Semih, buzluktan çıkan Gökhan, Şampiyonlar Ligi’nda attığı gollerle, puan, para, prestij kazandıran ve yeniden gol kralı olmasına 2 hafta kalan Burak, takımın en çalışkanı ve çelik gibi sinirleri olanı Hamit, 30’lu yaşlarında sol bek olan Riera ve Umut ve Yekta ve son 2 ayda eski günlerine dönen Melo, diğer arkadaşlarıyla birlikte haklı bir şampiyonluğu kazanmanın gururunu yaşıyorlar. Tebrikler Galatasaray...