‘’Özer çıkmamalıydı‘’
Bu denli zayıf bir rakibe elenmenin çok sayıda gerekçesi var. Onur’un kaleciliğine yakışmayan bir acemilikle yediği golü de gerekçe olarak gösterebilirsiniz, Cardozo’nun kariyerine ve klasına yakışmayacak çok sayıda gol kaçırmasına da bağlayabilirsiniz.
Deniz’in direkten dönen topunu da gerekçe gösterebilirsiniz, Şota’nın oyun planını ve oyuncu değişikliklerini de! Ben, eleştiriye kulübeden başlamayı tercih edeceğim. Not almışım, “Özer 2’ye birlerle, driplinglerle adam eksiltiyor, gollük şutlar atıyor, gol pası vermek dahil her şeyi yapıyor. Takım arkadaşları ona ayak uydurduğunda seyretmeye doyum olmuyor ”. Şota oyundan ilk Özer’i aldı.
Bu takımın akciğeri Özer! Ve takım nefessiz, çok etkisizdi... Keza maçın etkili oyuncularından biri olan ancak bence yanlış kanatta oynatılan Yusuf... İlk maçta Sefa solda, Yusuf sağda başlamıştı. Pozisyon neredeyse yoktu, kanat değiştirdiler, Rabotnicki yarı sahadan çıkamadı, Trabzon çok sayıda pozisyon yakaladı. Erkan bu maçta da üretkenlikten çok uzaktı, bir kez sağa geldi anında gollük pas üretti. Yusuf’sa çıkana kadar sağ kanattaydı. Aldığı her topla içe dönen kanat oyuncusunun verimliliği düşer. Bu maçta da 4 gollük pas üretti ama sağ kanatta bu kadar çok ısrar etmemek lazım...
Maçın en güzel oyuncusu Mbia’ydı... Hazır olmamasına rağmen sergilediği performans derslikti. Stoperlerin önündeki dalgakıran gibiydi. Bu kadar basit, bu kadar doğru, bu kadar faydalı oynanabilir. Attığı güzel golle taraftarlarını selamlayan Okay da, sonradan oyuna giren Aytaç da çok şanslılar. Gerçek bir ustayla oynayarak çok şey öğrenecek, çok şey kazanacaklar.
Onur’un yaptığı büyük hata, kadro dışı kaldığında konuşulan hatalarının yanında hiç önemli değil. O “önemli” hatalarından arındıktan sonra, böyle hataların çok da önemi yok. Senede 1-2 böyle hata olur, ustaca kurtarışlarıyla da 5-6 maçı alır. Kimi zaman, iyi diye düşündüğümüz olaylar felaketleri, kötü diye düşündüğümüz olaylar mutluluğu getirir.
‘’Muslera kusur örtüyor‘’
Muslera’dan başlamak lazım. İyi kaleci çok kusur örtüyor, defansa güven, rakibe endişe veriyor. Hazırlık maçının kazanılmasında çok önemli rol oynadı. İlk yarıda Burak, Sneijder, Podolski ve Yasin defansa
yeterince yardım etmediğinden savunma sıkıntı yaşadı. Takım savunmasının gelişmesi şart!
İkinci yarıda yeni transferler ve Sinan sahne aldı. Carole tekniği, sürati ve soğukkanlılığı ile göz doldurdu. Yetkili olsaydım ve Carole’un oyun standardı bu ise Telles’i hiç düşünmez satardım. Keza Rodriguez... Çevre kontrolü, güveni, tekniği üst düzeyde. Takıma çok katkı yapacağına eminim. Sinan eğer 25 maç oynatılmayacaksa kiraya verilmeli, müthiş potansiyel. Oturarak gelişemez...
Bilal de klasıyla taraftarın önyargısını kırmayı başardı.
‘’Kişiler değil kulüp!‘’
3 gündür Trabzonspor profesyonellerinin “ego” savaşı, camianın ayaklanmasına, Trabzonspor’un başarısı için çalışan insanların küfür ve hakaret yağmuruna tutulmasına, “haklı-haksız” bakılmaksızın Trabzonspor’un kaybetmesine sebep olmuştu. Taraftar için bir futbolcudan çok fazlası olan Onur belli ki; takım içinde de kendi adına bir kaptandan fazlası haline gelmiş. Yönetim ve idari kadro “taraftarın canını acıtan” süreci feci bir iletişimle götürünce tedavisi çok zor bir yara açıldı. Rabotnicki rövanşta kolay elenecek bir takım. Trabzonspor’un meselesi rövanş değil, camiadaki yaygın güvensizlik, abartılı sevgi ve nefret duygularının tamir edilmesi... Yoksa sezon Trabzonspor için başlarken bitecek!
Yusuf tek başına uğraştı
İlk 45 dakika boyunca Yusuf’un sağda, Sefa’nın sol kanatta oynaması Trabzonspor’un oyunundaki akıcılığı yok etti. İki önemli silah rakipleri değil de hocaları tarafından pasifize edilmiş gibiydi. Kendi kanatlarına geçerler diye 15’i bekledik değiştirmedi, 30’u bekledik değiştirmedi. Nihayet devre bittikten sonra iki silahı bildiği alanlara çekti, Trabzonspor hücumları zenginlik kazandı. Sefa ve Yusuf kanatlarında rahatça adam eksiltti ve güzel paslar üretti. 60. dakikada Yusuf’un yaptığı müthiş ortada topla buluşan Cardozo’nun çerçeveye vurabilse çok güzel olacaktı. İki kanat güzel işler, Waris merkezde oynamasına rağmen sahada gözükmezken, Şota Arvaladze iyi oynayan Sefa’yı çıkarıp, Özer’i merkeze çekti, Waris’i çizgiye gönderdi. Waris çizgide iş görmedi...
Trabzonspor fiziksel olarak iyi durumda, rövanşta daha önce söylediğim gibi sıkıntı olmaz... Ancak taraftar, önünü ardını öğrenmeden öfkeli tutumuna devam ederse kayıp sezonun sebeplerinden biri de kendileri olur...
Trabzonspor hep birlikte ya zirveye gidecek, ya uçurumdan yuvarlanacak. Hep beraber... Düştükten sonra haklılığın da pek önemi kalmayacak... En kritik 72 saat.
‘’Çok değerli beraberlik!‘’
Sağ bek pozisyonunda oynayan iki oyuncudan birden yoksun kalmak Fenerbahçe’nin bütün oyun düzenini alt üst etti. Şener’in cezalı olmasına, Gökhan’ın sakatlığı eklenince, sağ kanadı savunmak sağ ayağını yalnızca yürümede kullanan Hasan Ali’ye kaldı. Savunmada belki büyük sıkıntı yaşamadı ama 13’te şiir gibi bir atağı heba etti. Nani’nin incesinin ardından Caner Diego paslaşması, Diego’nun topu çizgiye inen Hasan Ali’ye bırakması harikaydı. Hasan Ali topu kontrol edemedi ve o dakikadan sonra Fenerbahçeli oyuncular mecbur kalmadıkça hücumda Hasan Ali’yi hiç tercih etmedi.
Ayağa çabuk oynayan, süratli oyuncularını defans arkasına 'doğru zamanlamalarla' koşturan, müthiş kanat değiştiren, Nani Diego ve Sow’un yardım etmediği kanat hangisiyse hep bir fazla oyuncuyla bulunan Shaktar’ın ilk yarıyı golsüz tamamlaması Fenerbahçe adına büyük bir futbol şansıydı. Ukrayna ekibinin 4 net pozisyonu vardı. Kjaer’in ofsaytı bozduğu pozisyonda Texeria’nın auta vurduğu şut, sezon boyunca Fenerbahçe’nin en sıkıntı yaşayacağı atakların şablonuydu. Buna çözüm bulmak şart...
Texeria’nın net bir pozisyonda topu auta vurması, yine Teweria’nın yaptığı 2’ye birin ardından Caner’in son anda kademe yapması çok önemliydi. Ancak en önemli an 28. dakikaydı. Derslik bir Shakhtar atağında Taison’un vuruşunu Volkan olağanüstü kurtardı. Turu getirecek nitelikte bir kurtarıştı. Değeri umarım rövanşta anlaşılacak...
Bu arada sağ bek Srna kendi pozisyonunda oynayan oyuncular için derslik bir performans ortaya koydu. 40 metreye, ters kanatlara 4-5 uzun pas yaptı. Transfer sezonunda 46 milyon euroluk oyuncu satan Lucescu, sanırım bir yüz milyonluk rezerv daha oluşturmuş...
Fenerbahçe 28’den sonra oyunu dengeledi. Hayal edildiği nitelikte hücum organizasyonları yapılamasa da pozisyonlar da geldi. Takımın en iyi oyuncusu olan, baskı yapan, pas dağıtan Fernandao, Nani’nin bir ortasında çerçeveyi bulamadı. İkinci yarıda Diego’nun biraz kıpırdaması, Topal Meireles değişikliği, Stoch’un oyuna girmesi oyunu dengeledi.
88’de Stoch’un şahane pasında Van Persie’nin topa dokunamaması büyük talihsizlikti. Vasat sayılabilecek, mağlubiyetle tamamlanabilecek futbol gecesi mükemmel bitebilirdi. Olmadı...
Çift santrfor, savunmaya yeterince yardım etmeyen Nani ve Diego rövanşta da takım savunmasına sıkıntı yaratabilir. Orta sahada bir fazla kişiyle oynamak şart. Nani savunmaya yardım edemediği gibi hücumda da iyi değildi. Sabırlı olmak lazım.
Rövanşa kadar uyum biraz daha artacak, bundan sonra baskıyı Shakhtarlı futbolcular yaşayacak. Üstelik Şener de sahada olacak.
(Not: Emre ve Selçuk’un yerine yalnızca Souza geldi. Bir oyuncu transferi daha şart. Pereira bunun sıkıntısını çok ciddi bir şekilde yaşar.)
‘’Kupaların değeri, antrenörlerin primi‘’
Primler kupayı kazandıranın kariyerine göre mi, kazanılan kupanın değeri ve getirisine göre mi verilmeli! Bence getirisine göre verilmeli...
Mancini, takımı 2014/15’te lig şampiyonu yaparsa 1 milyon euro, Türkiye Kupası'nı kazanırsa 500 bin euro prim alacaktı.
Prandelli lig için 1 milyon dolar, Türkiye Kupası için 500 bin dolar kazanacaktı.
Hamza Hamzaoğlu lig için 150 bin, Türkiye Kupası için 100 bin dolar kazandı!
2 kupayı birden kazanmaları halinde bugünkü kurla Mancini 4 milyon 575 bin, Prandelli 4 milyon 65 bin lira kazanacakken, Hamza Hamzaoğlu 677 bin lira kazanmayı hak etti.
Bu da şahane para o ayrı.
Prandelli sadece Türkiye Kupası'nı kazansa Hamza Hamzaoğlu ’nun iki zaferden kazandığının 2 katını cebine koyacaktı.
Enteresan. Üzerine çok uzun bir makale yazılabilir. Kupanın değeri kazanan teknik adama, ödenen prime göre değişmez ki.
O zaman futbolculara da prim dağıtırken, kariyerlerine ve sözleşme bedellerine bakmak gerekir ki; hem zor olur, hem de zarar verir...
Dany başka bir kulüpte oynarken 750 bin euro maaş ödeyen, Eboue ’ye düz koşusu için 2.2 milyon euro sayan, Engin ve Gökhan ’a 1.1’er milyon dolarlık maaşlar ödeyen yönetimin, kendileriyle para konuşmayan teknik adamlara bu kadar cimri davranması ise düşündürücü...
Ligi ya da kupayı kim kazandırırsa kazandırsın, zaferlerin getirileri değişmez. Mancini ile de Prandelli ile de lig şampiyonluğu kazanılsa UEFA'ya 'merhaba' demenin karşılığı 12 milyon euro olacaktı.
Hamza Hamzaoğlu ve ekibi kazandırdıkları 20. şampiyonlukla kendilerine ve ailelerine hayat boyu yetecek ve parayla ölçülemeyecek bir manevi zenginlik kazandı. Şampiyonluk priminin umrunda olmadığını da tahmin edebiliyorum.
Bu yazı 'Hamza Hamzaoğlu mağdur edilmiştir' yazısı değildir, hayatın her yerinde karşılaştığımız çifte standartlara ait bir örnek olduğu için yazılmıştır. Bakalım yeni sözleşmede şampiyonluk primleri kaçar euro olacak. Ve biz o zaman yine soracağız: Neden?
‘’Selçuk-Burak A.Ş‘’
Bir futbolsever olarak yazıma öncelikle sezon boyu çağdaş futbolun en güzel örneklerini bize seyrettiren Şenol Güneş ve Bursaspor altyapısından pırıl pırıl futbolcular kazandıran antrenörlere teşekkür ederek başlamak istiyorum. Son lig maçında gördüğü gereksiz kırmızıyla belki de takımını hem lig beşinciliğinden eden, hem de Burak gibi bir kurt futbolcuyu gencecik Ertuğrul’la karşı karşıya bırakan Serdar Aziz’e ise bir şey söylemiyorum. Zira ondan mahçubu yoktur. Ertuğrul ise 2 sene sonra A milli formayı alıp 10 sene bırakmayabilir. Galatasaray dostluk maçına çıkmış gibi başlarken, Bursaspor coşkuyla saldırdı. Bülent Yıldırım’ın avantajı kestiği, Melo’ya kart gösterdiği pozisyonda topu direkten dönen Fernandao, bir kez de beşinci dakikada direğe takıldı. Volkan Şen, Semih’in pozisyon hatasında bomboş kaldı, yine Sinan önemli bir kurtarış yaptı. Sonra Ozan müsait bir pozisyonda topu kötü kullandı. Galatasaray’ın ilk ve şahane hücum organizasyonu Sneijder’le heba olurken, Telles’in acemice yaptırdığı penaltı Fernandao ile Bursa’yı öne taşıdı. İkinci devrede de bir topu üst direkten dönen Fernandao için rahatlıkla söyleyebiliriz ki; müthiş bir santrfor... Oyun üstünlüğü Bursa’da ustalar Galatasaray’daydı. Sneijder duran top organizasyonunda Burak’a ilk golü attırdı. İkinci yarının ilk dakikasında 2 fırsat birden harcayan Bursalılar, dümene geçen Selçuk’un Manisaspor’dan, Trabzonspor’dan beri attırdığı gol paslarından bir diğeriyle topu ağlardan çıkardı. 2-2 Bursa’yı ümitlendirdi ama Selçuk ve Burak işbirliği yine güzel bir gol getirdi. Sezon boyu eleştirilen Sinan süper ikiliyle birlikte takımının en iyisiydi. Sezon boyunca pek çok maçta kırılmayan, ayakta kalmayı başaran Galatasaray ustalarıyla bir kez daha kazandı. Ancak çifte kupalı şampiyonun hüsrandan uzak bir yıl geçirmesi için oyununu çok geliştirmesi gerekiyor. Melo ise kalırsa yararlı mı olur, zararlı mı olur iyi düşünmek lazım. Patlamaya hazır bir bomba gibi, rakip değil takımı için tehlikeli!
‘’Kabusla gelen 3 puan‘’
Beşiktaş’ı Arsenal maçlarındaki gibi, Tottenham maçlarındaki gibi, Liverpool maçlarındaki gibi iyi futbol oynarken gördük. Demba Ba’nın ilk yarıda direkte patlayan şutunda çok şanslıydı Galatasaray... Demba Ba’nın gökyüzüne giden şutunda da, Muslera’nın kurtardığı iki vuruşunda da, Sivok’un indirdiği, Atınç’ın Semih’ten dönen şutunda da Galatasaraylı taraftarlar derin derin nefesler aldılar...
Oysa golü bulan Galatasaray’ın rahatlaması ve oyun disiplininden kopacak rakibin hatalarından da faydalanarak farkı açması bekleniyordu.
Golü atan Galatasaray topu Beşiktaş’a bıraktı 3 pas yapamadan savundu da savundu. Ekmeğini taştan çıkartan, gitmesi söz konusuyken, “Kalacağım, şansımı zorlayacağım” diyen Yasin kendi kişisel öyküsüne şahane bir gol daha yazdırdı. Goldeki çalımları da, vuruşu da, takipçiliğinin ardından Günay’dan dönen topu ağlara yollayışı da harikaydı. Ve o gol şampiyonluk kapısını ardına kadar açtı.
Hamza hocanın orta sahayı Selçuk-Melo ve Hamit’ten oluşturması akıllıcaydı. Melo, Sosa’yı yakın alarak etkisiz kılmaya çalıştı ancak 2 faul üst üste yaptıktan sonra temastan kaçındı. Antrenmansız Selçuk bu orta saha üçlüsünden rakip kaleye en çok koşu yapan adamdı. Gol pası verebileceği bir atakta Yasin pası atamadı, bir diğerinde Sabri’nin ortasına usta kaptan kafasının ucuyla dokunamadı. Hamit ise olağanüstü mücadelesiyle göz doldurdu. Biliç’in ancak sezon sonunda farkına vardığı Oğuzhan, Tolgay, Sosa orta sahada büyük üstünlük sağladı. Töre’nin yokluğunda Kartal Kerim Frei’ı da kazandı. Atınç da mükemmel oynadı. Biliç bize bir anlatsa bu çocuğu niye sezon başında kullanmadığını öğrensek.
Muslera standart, “büyük kaleci” kurtarışlarını yaptı, Sabri ise kendini küçük gören milyonlara inat bir kez daha mükemmel oynadı. Takımının en iyisiydi. Sneijder’in 80’de gelen golü ise onlarca taraftarın kriz geçirmeden maçı tamamlamasını sağladı. Umudu az kadroyu takım yapan Hamza hocanın Burak-Umut değişikliği çok doğruydu. Kalan 90 yine çok zor olacak ancak Galatasaraylı futbolcular kan kusarak kazandıkları zirveyi Rize’de bırakacak acemiliği yapmaz.
‘’Profesyonellik ve akıl‘’
Eskişehirspor doğru oyun planı ve yüksek konsantrasyon ile çok gol kaçırsa da haklı bir galibiyet aldı. Orta sahada Lawal ön liberoluğun ötesinde bir gövde gösterisi yaparken, Sissoko, Mori ve Ömer de hücum aksiyonlarında çok başarılıydı. Ceza alanına inen sayısız topta da kaleci Ali, Eskişehirspor’da oynayan Trabzonsporlu Mustafa neredeyse hiç hata yapmadan maçı tamamladı. Kamil Ahmet savunma yapmakla kalmadı önce Yusuf, sonra İshak’ın korumayı çalıştığı kanadı koridora çevirdi! Kaleci Ali ise 84. dakikada önce Medjani, sonra Uğur’un kafa şutlarında yaptığı iki kurtarışla Boffin’i resmen emekli etti! Yani sözün özü Skibbe sezon başladıktan sonra aldığı takımını hem sistemine inandırmış, hem de birçok oyuncusunun aşama yapmasını sağlamıştı... Tebrik etmek lazım...
Trabzonspor’a gelince... Yanal’ın bu sezon için Skibbe kadar başarılı olduğunu söylemek imkansız. Trabzonsporlu futbolcular da, kulübedekiler de coşkuyla, profesyonelce değil, istemediği işi yapan, mecburen sahaya çıkan kamu görevlileri gibiydi. Önce bir futbol aklı olacak “büyük” takımın. Temel savunma prensiplerine de sadık kalınacak... Golü kullandığın kornerden hemen sonra kontradan yemeyeceksin. Mahallede bile defanstan ileri giden çocuklar önündeki arkadaşlarına, “Ben çıkıyorum. Buralara göz kulak ol” derler. Maç mahalle maçı olmadığına göre, bu düzeyde Mori’nin attığı golle ilgili Trabzonsporlu oyuncuların bir açıklama yapması gerçekten zor. Büyük takımlar ancak sezonun en son maçında “Ya hep ya hiç” duygusuyla bu golü yerler. Golü yedikleri yetmezmiş gibi 73’te de yine 3’e 1 kontratak yediler. Sissoko’nun beceriksizliğiyle 3. golü yemediler.
Üzülürek söylüyorum ki; yenilen gollere, verilen pozisyonlara, haftadan haftaya değişen performanslara bakınca Trabzonspor “büyük takım” olma potansiyelini taşımıyor. Büyüklük, paranın getirdiği güçle oluşturulan kadroların galibiyetleriyle de kazanılmaz. Politikanız da olmalı. Mustafa’nın özrü kabul edilip takımda tutulsaydı mesela, hem Trabzonlu bir sporcu takımın yapı taşlarından biri olacak, hem de takım 2 yeni stoperin daha peşine düşmeyecektiniz... Umarım özrü şimdi kabul edilir.