Arama

Popüler aramalar

‘’Hocam bu tercih seni yorar!‘’

Şu kısacık süreçte gözüktü ki; Fatih Terim gerçekten karizmatik. Öyle ki; yönetim kurulu ile A Milli Takım Teknik Direktörü olarak girdiği toplantıdan Milli Takımlar Teknik Direktörü olarak çıktı! Gücü ve etkileyiciliği tartışılmaz... Çünkü hak verilmez, alınır... 3 gündür toplantılar yapılıyor ve milli takımlarda görev yapacak isimler teker teker belirleniyor... Şaşıyorum... Abdullah Avcı ve Metin Tekin’in 17 Yaş Altı Milli Takımı ile başarıları ortada ve ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz... Onlar Avrupa Şampiyonu ve kalacaklar...Ünal Karaman sıkıntılar yaşamasına rağmen kaldı ama 18 Yaş Altı’nda Avrupa ikincisi olan takımın içler acısı bir tablo sergilemesinde onun seçtiği teknik adamın ve dolayısıyla onun imzası var! Yine de bu isimler arasında görev hak edenlerin birincisi, çünkü Abdullah Avcı’yı da o seçti. Ve lider duruşuna da sahip...Oğuz Çetin, Mehmet Özdilek’in kısa süreli teknik adamlık kariyerleri başarısız olarak nitelendirilebilir, Hami’nin yok! Rıdvan Dilmen ise teknik direktör olmak için samimi olarak çabalamadı... O, Türkiye’nin en iyi futbol yorumcularından biri ve asıl işlevi bence hep orada olacak...Sizce, “Ben bu iş uğruna başımı taşın altına koydum” diyen Fatih Terim’in tercihinde, bunca senelik kariyerlerinde teknik adamlık için adanmış biri var mı! Bu tepeye taşıdığı isimler, marka yaratmaya çalıştığı teknik adamlardan hangisi büyük futbolculukları dışında iz bıraktı? Hangisine hangi kulüp talip? Fatih Terim’in kendisini taşıyacak adamlara ihtiyacı var, kendisinin taşıyacağı değil...Bu isimler arasında, doğruyu bulmak için onunla çatır çatır tartışacak, ona yeni pencereler açacak biri var mı!Siz bu görevi yaparken senede kazanabileceğiniz ekstra 1, 1.5 milyon dolardan vazgeçiyorsunuz. Onlar nelerden vazgeçiyor? Bunu size ve bize ödemek zorundalar. Kayıtsız şartsız kendinerini adayacaklar. Çünkü bu Milli Takım hepimizin.Bana sorsa benim de önerebileceğim isim neredeyse yok! Var aslında da onların gelme şansı düşük. Ziya Doğan, Aykut Kocaman, Reha Kapsal, İsmail Kartal, Nurullah ve Ertuğrul Sağlam’lar da düşünülebilir, düşünülmelidir...Adama iş değil, işe adam bulunacaksa, beklenmeli, acele edilmemeli... A takım nasıl olsa güvenli bir elde. Diğerleri için de aceleye gerek yok...Yukarıda saydığım ya da saydıklarıma yakın isimlerin kulüpleriyle temasa geçilmeli, incitmeden, milli takımın neyi temsil ettiği anlatılarak kulüp başkan ve yöneticileri ikna edilmeli...Terim’e buradan sesleniyorum.. Hocam, artık vermenin değil almanın zamanı... Bu şahsiyetinden ve futbol görgülerinden şüphe etmediğimiz isimlerle “devrim” zor... İmkansız değil ama zor... Mucize beklemektense, mucize yaratmaya çalışmaktansa, işinizi kolaylaştırın! Ya da bu arkadaşların kendilerini teknik direktörlüğe adamalarını sağlayın. Çünkü tüm birimlerin başarı ya da başarısızlığından fatura bir kişiye kesilecek!..Fenerbahçe taraftarları için siz hala Galatasaray’ın hocasısınız. Böyle bir ülkede yaşadığımızı unutmuş olamazsınız! O kadar çok başarı yaşadınız ki, komplekslerinden, yetersizliklerinden sizin başarısızlığınızdan keyif alacak “Galatasaraylılar dahil” büyük bir kötü kalpli kitlenin pusuda yattığını görmüyor olamazsınız...Bizim kaybedecek, kaybetmeyi göze alacağımız başka Fatih Terim’imiz yok...Şimdi verme değil, alma zamanı!Biraz daha bekleyip öyle karar vermek en iyisi olurdu. Biliyorum ki, siz, riske girmeyi seversiniz. Açıklamayı ertelemek yerine öne çekersiniz ama yapmayın.Usta kaptan durgun denizde belli olmaz dersiniz ama suyu siz dalgalandırmayın!Bizde Fatih Terim bir tane...

30 Haziran 2005, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gerets doğru tercih‘’

Lucescu’yla herşeye rağmen başarı kazandılar. Terim de, Denizli de, Feldkamp da; hem çalışkan, hem disiplinli, hem de karizmatiktiler. Hagi’nin duruşunda ise karizmadan ziyade; hırçınlık, sabırsızlık ve bencillik vardı.Canaydın Yönetimi tercih hatası da yaptı, zamanlama hatası da... Dört şampiyonluk ve bir UEFA Kupası kazanmış Fatih Terim’in ardından getirilen Lucescu’ya, mümtaz medyamız, “Hagi’nin getirdiği hoca... Kariyeri ne! Rumen köylüsü...” gibi objektif(!) değerlendirmeler yapmamış mıydı? Çok güç koşullarda çalışmasına rağmen Süper Kupa’yı kazanarak işe başladı, ardından Galatasaray’a bir ikincilik, bir lig şampiyonluğu kazandırdı. Şampiyonlar Ligi’nde bir kez çeyrek final oynattı, bir diğerinde çeyrek finali tek golle kaçırdı. Gönderildi! Kötü bir zamanlamaydı. Terim getirildi. Şampiyonluk dışındaki her derecenin başarısızlık kabul edilmesi; panik, acelecilik Terim’e de, Galatasaray Yönetimi’ne de iki sene kaybettirdi. Ve Terim de gönderildi.Taraftarın tepkisinden çekinen yönetim; kariyerindeki teknik adamlık deneyimi 15 maçla sınırlı olan Hagi’yi getirdi, tepkileri bitirdi, onu yetiştirdi, ardından, başarının tek kriteri şampiyonluk olduğu için onu da gönderdi.Taraftarın yönetime inancı zayıflamış durumda. Önümüzdeki sezon; ya Galatasaray’ın gelecekteki 10 yılına damga vuracak, taraftarla yönetimi barıştıracak, iktidara gelme hırsıyla yanıp tutuşanları kenarda oturtacak. Ya da Özhan Canaydın kongrenin, Gerets ise -Galatasaray kadar büyük olmasa da- çağdaş bir kulübün, değerlendirmelerin doğru yapıldığı bir ülkenin yolunu tutacak.Gerets’le Türkiye’de ilk röporaj yapma şansını yakalayan gazetecilerden biriyim. Gördüm ki, Gerets’de, Lucescu ve Hagi’de olmayan, taraftar ve medyanın öncelikle aradığı bir özellik var; karizma... Terim kadar güvenli, onun kadar sert, onun kadar duygusal... Duygularını kamufle etmeyi biliyor, sözcükleri özenle seçiyor, net konuşuyor, korkmuyor ve Türkiye’nin ikinciliği affetmeyen bir ülke olduğunun farkında.Hagi gitti, “Gerets mi gelirmiş!” diyorlar ya... “Hagi’den de kötü bir teknik direktör geldi” diyorlar ya... İnanamıyorum. Oynadığı dönem, Avrupa’nın en iyi sağ kanat oyuncusu, 86 kez milli, futbolcu olarak 8 şampiyonluk yaşamış, teknik direktörlüğünde 4 kupa daha kazanmış bir teknik adamı Hagi’yle kıyaslamak, futbola da, mesleğe de, okura da saygısızlık. Maalesef Galatasaray’da da başarıların sadece şampiyonlukla ölçülüyor olması, kendi evlatlarını birer ikişer yeme dönemini getirdi. Dünyada yönetimlerine rağmen başarılı olan teknik adamlar -Terim ve Lucescu örneğinde olduğu gibi- yalnızca Galatasaray’da var. Adam kendine güveniyor. Takıma güveniyor. Her sorun için bir çözüm düşünüyor. Galatasaray Yönetimi’ne, Gerets’i abuk subuk polemikler içine çekmemek, bir sol kanat, bir sağ kanat ve bir de 10 numara transfer etmek düşüyor. “Ben yıldız değilim, futbolun işçisiyim. Futbolcularım oynayacaklar, yıldız olacaklar. Ben kenardayken maçın her anını yaşarım, biri orta yaparsa, Şükür’le kafaya bile çıkarım” diyen bir futbol emekçisinin heyecanının, coşkusunun tüketilmemesi dileğiyle...Eğer ki yönetim Gerets’in isteklerini yerine getirmezse, Gerets onları götürür! Çünkü Gerets, Hagi gibi kurnaz değil, akıllı ve Hagi’den daha deneyimli... Galatasaray Yönetimi’nin, kendi kariyeriyle oynamasına müsade etmeyecek kadar da kişilikli...

24 Haziran 2005, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sıkıldım artık!‘’

Sıkıldım artık... Sıkılmadım yalnızca, öfkeleniyorum da...Mustafa Denizli ile bundan yaklaşık 9 sene önce ilk kez röportaj yaparken, medya mensuplarının samimiyetsizliğinden dem vurmuş, bir gün önce kendi yanına gelmek için kıvrananların, mağlup oldukları bir milli maçtan dönerken havaalanında kendisiyle alay etmeye çalıştıklarını anlatmıştı. O Mustafa Denizli ki, orta sahayı geçemediğimiz dönemde, “İngiltere’yi yenmeye gidiyoruz” deyip insanları şaşkına çeviren insandır. O ki; “Kompleksli davranmaya gerek yok, koca Türkiye’den dünyanın her takımıyla kafa kafaya oynayacak bir 11 çıkartırım” diyen kişidir...O şimdi İran’ın Pas takımında çalışıyor...Fatih Terim, kent kırosu (!) Fatih Terim... Türkiye’yi ilk kez Avrupa Şampiyonası Finalleri’ne taşıyan, Bir Türk takımına üzerinde tek bir tartışma yapılamayacak (Adetimizdir her lig şampiyonluğu lekelidir, hepsine bir kulp takılabilir, hatta kısmen de gerçektir) bir biçimde eze eze UEFA Kupası’nı kazandırmış insandır.O şimdi çalışmıyor. Türkiye’de çalışmayacağını beyan ediyor...Şenol Güneş, milli takımımızı ilk, belki de son kez Dünya 3.’sü yapan teknik direktör... Karizmasız, vizyonsuz! 1,5 sene çalışmadı... (Türkiye’de çalışmayacağım dedi ama devre arasında doğduğu, varolduğu, doyduğu yerden gelen baskılara direnemeyerek en büyük aşkına geri döndü)Bütün bunların sebebi medya. Aslına bakarsanız, bu değerli teknik adamları övgüden şaşkına çeviren de medya. Onları esnerlerken görüp, ‘Bu kadar mı güzel esnenir hocam’ diyenler de onlar... Onlar iyi gün dostu... Ya yakın olmak için tezahüratta sınır tanımazlar, kötü günde alabildiğince vurmaktan sakınmazlar...‘12’şer futbolcu sayamazlar’Bilgileri yoktur... Hiçbir anlamda... Ruh hallerini analiz edemezler! Antrenmanlarda ne olmuş bilmezler... Yalnızca uluslararası maçlarda değil, 4 büyüklerden bir takım Anadolu’dan bir takımla oynarken bile bilmezler... 150’ye yakın futbol yorumcusu arasında 18 takımdan 12’şer futbolcu sayabilecek 10 tane spor yazarı olmadığını iddia ediyorum...Yoruma bakar mısınız...“Yunanistan takım mı? Avrupa Şampiyonu oldular, ama bizden daha kalitesizler... Ukrayna’nın ne başarısı var? Bir tek Shevchenko var. Başka bir tane isim yok... Danimarka bitmiş, haritadan silinmiş...”Bunu söyleyen insana dünyanın herhangi bir yerinde yorum yaptırırlar mı! Bu ve buna benzeyen insanların uzmanlığı futbol olabilir mi! “Ukrayna’nın yalnız bir tek yıldızı olduğunu söyleyen bir insan nasıl olur da konuşur” diyorsanız, uzmanlığı futbol olduğu için değil, polemik ustası oldukları içindir...Maalesef bu ve buna benzer insanlara prim yaptıran da sizlersiniz!“Ersun Yanal kim? Karizması yok, Gençlerbirliği ile Avrupa macerası dışında tek bir başarısı yok!” (Gençlerbirliği karizması olmayan hocası ve dünyanın hiçbir yerinde esamesi okunmayan futbolcuları ile önce İngiliz, sonra Portekiz, sonra İtalyan rakiplerini eledi. Avrupa Şampiyonluğu’nu kazanan Valencia’yı yenen tek takım oldu ve uzatmada elendi)Onlar futbol konuşamaz... Onlar olayları konuşamaz. Onlar kişileri konuşur, dedikodu yapar, birisi dava açacak olursa önce araya dostlarını sokar, yalvarır. “Eğer davadan vazgeçmezsen saldırmaya devam ederim” diye tehdit ederler... “O benim aile dostum ama fark etmez” deyip bir de dürüstmüş, bir de dostmuş gibi davranırlar... Sonra haklarında dava açılacak konuda hocaya güvendiklerini, onun para pul işine girmeyeceğini de eklerler!“Avrupa’da böyle mi oluyor” diye örnek verirler. “İtalya’ya bakın, Almanya’ya bakın” diye bir de gerçekmiş gibi sallarlar. Oralarda 5 haftada kovulan tek teknik direktör yoktur... Hele medya marifetiyle hiçbir zaman da olmaz!Bu satırların yazarı kendisine fikrini soran Haluk Ulusoy’a, “Hayır başkan. Kendisi bu göreve henüz hazır değil. Hele hele çevrede bu kadar Jaws varken, Denizli, Terim ve Güneş’e yapılanlar ortadayken, bizim kaybedecek, kaybetmeyi göze alacağımız başka Ersun Yanal yok” derken, kimi futbol yorumcuları (üstelik aralarında dostluk ilişkisi de olmamasına rağmen) Yanal’ın teknik direktör olması için Ulusoy’u ikna etmeye çalışıyor da. çalışıyordu... Şimdi onlar üzülüyor... Denizli ile de samimi sevinmemişlerdi, Terim’le de, Güneş’le de, üstelik bir başarı yokken şimdi mi sevinecekler...Türkiye’nin 40 yıl sonra aldığı en farklı deplasman galibiyetinden bile zerre kadar keyif almayan insanlar, futbolu ne kadar seviyor olabilir ki!Çok sıkıldım!‘Onlar ışığı gözlere tutuyor’Herkesi hafife alan, dünyada her milli takımın artık çağdaş futbol oynamaya başladığını bilmeyen, öğrenemeyen, mesela Tuncay’ın kafa golündeki bitiriş ve gol organizasyonunu tekrar tekrar zihninde yaşayıp keyiflenmeyen, Güneş’in dediği gibi “Işığı insanların önüne değil, gözüne tutan” yorumcularla bir ülke hamle yapabilir mi!Yılın hocasını sorsak, Daum çıkar çoğunlukla, biraz da Güneş... Çünkü onlar koşullar ne olursa olsun şampiyonları başarılı kabul ederler! Neden Güvenç Kurtar değil... Onun koşullarında ondan iyisini başarabilecek biri mi var yoksa?Ya da Giray Bulak? Ya da bir başkası... Yok, onlar olamaz, kazanan olur... 100 kiloluk boksörle 30 kiloluk boksörlerin maçında 100 kiloluk boksörü tutarlar...Aziz Yıldırım’dır yılın spor adamı... 2 yıldır havuzdan tek kuruş para almadan takımını hem kümede tutan, hem de adam gibi yarıştıran İsmail Uyanık yılın spor adamı olamaz Türkiye’de... Çünkü burada kazanan adamdır, kazanmayan değil!‘Bırak git be, Ersun Yanal!’Çok sıkıldım!Şenol Güneş geçen gün Türkiye Gazetesi’nden Tahir Kum’la yaptığı kısacık, 2 paragraflık söyleşide ne güzel anlatmıştı her şeyi: 3 sene önce Hakan Şükür’ü oynattığım için beni yerden yere vuranlar, şimdi Ersun Yanal’ı onu oynatmadığı için yerden yere vuruyorlar. Mesele Ersun Yanal ya da Hakan Şükür değil, zihniyet meselesi. Yanal değişse ne değişecek. Futbol konuşmak istedim, beni Avusturya’da, Yunanistan’da dinlediler, ülkemde dinlemediler.Adamın aklını karıştırma Şenol Hoca... Bizimkini yani... Onların büyük çoğunluğu seni okumamıştır bile, çünkü kimseden öğrenecek bir şeyleri yok. “Üstelik senin karizman mı var, yoksa vizyonun mu? Hatta ve hatta ‘kaleciden teknik direktör mü olur’ ülkesinde yaşıyoruz...Yok etmek için yaşayanları seyretmeyin lütfen, okumayın...Ben çok sıkıldım...Bu kafayla Dünya Kupası’na gitsek ne olur, gitmesek ne olur?Ersun hoca sen sen ol, bitime 3 maç kala Avrupa Şampiyonu Yunanistan’ın 1 puan üzerindeyken bırak şu takımı... Başkasını parçalasınlar...Kader böyleymiş dersin! Çünkü onlar, Gürcistan maçında skor 1-0’ken Hakan Şükür’ün 2 metreden kaçırdığı golü hiç hatırlamayacaklar... Ya da keyiften öldüğümüz Danimarka maçında kaçan penaltı ve kalecinin yüzde yüzlük pozisyonlarda 4 kurtarışını... Ya da Yunanistan deplasmanında son dakikada kullanılamayan 2 fırsatı, ya da benzerlerini...‘Tut Shevchenko’yu maçı kazan!’Siz futbol oynamadınız, orta oyunuydu o... Rakip de Avrupa Şampiyonu değildi.. Onlar isteselerdi bizi yenerdi! Yenmek için oynamadı... Bırak... Biz milli takımımızın resitalleriyle büyümüş, onlarca futbolcusu Avrupa’da kapışılan bir ülkenin evlatlarıyız. Bak ne hale getirdin hepimizi...Sayın bakanımız, sayın Şenes Erzik ve diğer büyükler “Hakan Şükür oynar” diyor ve oynatmıyorsan eğer; ki senin bu işi onlar kadar bilmen düşünülemez, bırak git! Başkasına taktik versinler!Herkes ‘Ersun Yanal gitsin de, gitsin’ diye tutturmuş gidiyor. Çözüm önerileri getiriyor. Futbol yorumcuları elbette yorum yapacak... Eveet, bildiğimiz bir şey var. Hakan Şükür olacak! Diğer 10 oyuncu sonra bulunacak... Onlar için istatistiğin önemi yoktur. Fatih 14 gol atmış kafayla. Ama burası Türkiye, burada atar abi, Hakan oynamalı... Eee... Burası Türkiye Ligi ama Hakan bütün sezon yalnızca 2 kafa golü atmış. Burası Türkiye, Hakan Avrupa’da atar abi... Tabii!İnsan yönetmeyi, grup dinamiğini çözümlemeyi sen nereden bileceksin onlar bilir!‘Bilgisayarda atari oynanır’Bilim falan garip garip şeyler sokuyorsunuz Türk futboluna... Bilgisayar dediğin şeyde atari oynanır kardeşim, bizi mi kandıracaksın... Analiz falan. Neyi analiz ediyorsunuz bilmem. Yunanistan maçı mı. Koy Hakan’ı tamamdır. Ukrayna... Bi Şevşenko(!) var başka da bişey yok. Kilitle onu bitmiştir... ‘4’lü defans, 3’lü defans’ nedir bu laflar kardeşim. Maneviyat, motivasyon, çıksınlar oynasınlar aslan gibi...Koca Türkiye’de futbolcu kaynıyor. Sen sol bekte hâlâ Ümit Özat’ı oynatıyorsun. Tabii Fenerbahçe’ye gideceksin ya ondan.. Kusura kalma ben sana sol bek öneremem, abilere sor... Hem biz Letonya’ya elendiysek elendik, ne olacak ki. O iş kazası. Biz altyapısı, üstyapısı, federasyonu, medyası dünya şampiyonuyuz. Tek zayıf halka sensin. Bi git de nefes alalım...Abiler senin yüzünden ülke meselelerine eğilemiyorlar ki! Havuz meselesi, Tahkim, TFF tartışması, sistem problemi, kulüplere lisans uygulaması, hakem sorunu, şiddetle mücadele meseleleri var. Senin yüzünden kimse fırsat bulup bu konular hakkında yorum yapamıyor!Yok yok, onların yalnızca fikirleri değil, bilgileri de vardır canım! Bir fırsat bulsalar yazacaklar ama işte Yanal problemi en önemlisi..Ancak, federasyon da yeni bir hoca aramasın... Oybirliğiyle spor yazarları teknik konseyi oluşturup, kadroyu da taktiği de onlarla belirlesin. Bakın bu öneri üzerinde durup düşünün gerçekten. ‘Deli saçması’ diyebilirsiniz. Aslında biraz bana da öyle geldi ama, olsun! Bu kadar zırvaya katlanan halkım buna da kesin katlanır. Üstelik futbol yorumcularımız da takımı hak ettiğimiz noktaya getirir. Öneri yapmıyorlarsa eğer, kendileri yapmak istemediklerinden. Bilgilerini saklıyorlar!Bakın bakalım tek puan veriyor muyuz?Ben gerçekten çok sı-kıl- dıııııım!

10 Haziran 2005, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ordu'nun dereleri aksa yukarı aksa!‘’

Hükmen mağlubiyet sonrası ligdeki dördüncülüğünü yitirdiğini, dolayısıyla önümüzdeki sezon Türkiye Kupası’na katılma hakkını kaybettiğini savunan Eskişehirliler Tahkim’e gittiler. Tahkim’den istedikleri sonucu elde ettiler. Tahkim Kurulu da hukukçulardan kurulu... Onlar ilk duruşmaya gözlemciyi, temsilciyi, hakemi davet etmediler. Ve bu kararı verdiler. Oysa, onlar da tek hakimin hakem olduğunu bilirler.Tüm birimler dinlenmediAkıllara şüpheler düştü. Tahkim Kurulu’nun kararı bozması anlaşılabilir, hukukun içindedir. Ancak bütün şahitlerin her iki yerde de dinlenmemiş olması bu kararın çelişkili çıkmasının belkemiğidir. Çünkü Tahkim Kurulu kararında, “Hakem tarafından güvenliğin sağlandığının bildirilmesi üzerine sahaya çıkma teşebbüsünde bulunan Eskişehirspor oyuncularına tekrar fiili saldırıda bulunulmuş olması bu husustaki her türlü tereddüdü giderici niteliktedir” ifadesi yer almaktadır ki; hem gözlemci, hem temsilciler, hem de hakem Futbol Federasyonu’na yaptıkları açıklamada, “Eskişehirspor sahaya çıkarken bir arbede yaşandı. Sonra da güvenlik sağlandı. Üç kez davet ettik, bir sıkıntı kalmamıştı, sahaya çıkmadılar” demişlerdi. Hülasa olayın içindeki tüm birimler dinlenseydi, böyle bir kaos yaşanmayacaktı. Yalnız ilk kararda can alıcı bir nokta var: Tahkim Kurulu, “Şu halde somut olayda TFF Yönetim Kurulu’nun 19 Eylül Stadı’nın, güvenliğin sağlanmasına elverişli olmayan fiziki şartlarını da gözönünde bulundurarak, müsabakanın güvenli bir sahada tekrarına karar vermesi gibi bir çözümü tercih etmesi gerekirken...” ifadelerini kullanmış. Yani tahkim, disiplin kurulunun verdiği beş maçlık seyircisiz oynama cezasını kabul ederken, Futbol Federasyonu’nun 3-0’lık hükmen galibiyet kararını tanımamıştı.ASAŞ itiraz ederse!...Yani Orduspor Stadı’nın inşaatı başladığından bu yana oynanan maçlar, can güvenliği olmayan bir statta mı oynanmıştır?Ordu şehrinde seyircisiz bir maçta bile can güvenliği sağlanamıyor ve maç başka bir stada alınıyorsa, bu emniyet güçlerine ve jandarmaya güvensizliğin açık bir ifadesi midir?Beşiktaş - Çaykur Rizespor maçında adam öldürülmesine rağmen, evsahibine üç maç seyircisiz oynama cezası verilmişken, Orduspor aleyhine beş maç seyircisiz oynama cezası verilmesi gerçekten adil midir?Farzedelim bu maç tekrar oynandı ve Orduspor bu kez sahada kazandı. ASAŞ Kulübü; önce federasyona, ardından Tahkim Kurulu’na itirazını yapsa, ‘Orduspor Kulübü kendilerinde sözleşmesi olmayan futbolcularla Eskişehirspor’u yenerek şampiyonluğa hak kazandı. Ancak sözleşmesi olmayan futbolcu bir kulübü temsil edemez. Dolayısıyla bu maç hukuk dışıdır. Orduspor lisanslı olmayan sporcularıyla maç kazanıp şampiyon olamaz, bu maçı Eskişehirspor’un 3-0 kazanması gerekir’ dese siz ne dersiniz?Ben hukukçu değilim ama birisi bana bu mazeretle gelse ‘Haklısınız’ derim.Bu noktadan sonra herkes haklı!Hala dargınlar mı!Tahkim Kurulu’yla, Futbol Federasyonu arasındaki anlaşmazlık; Emre’nin Nobre’ye yaptığı hareketin Tahkim Kurulu tarafından cezasız bırakılmasıyla başlamıştı. UEFA Tahkim Kurulu Asbaşkanı Levent Bıçakcı, televizyon görüntülerinden 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası sonrasında İsviçreli futbolcuya ceza verirken, Tahkim Kurulu’nun, “Televizyon görüntülerinden ceza verilemez” yanıtı bir dargınlık yaşanmasına sebep olmuştu. Öğrendiğimiz kadarıyla hem iki hukukçu, hem iki arkadaş olan Levent Bıçakcı ve Samim Ünan da uzun süre dargın kalmıştı. Hukuk bu kadar eğilip, bükülebilir bir alan olmasa gerek. Yetişkin hukukçular da kişisel çatışmalardan hukuki sonuçlar doğurmaz. Ancak bu karar hem federasyon yönetim kuruluna, hem de bir alt organı olan Tahkim Kurulu’na güvensizlik doğurur.Futbolun patronu kim?Tahkimin ilk kararındaki ‘federasyonun maçı tarafsız bir sahada oynatma kararı vermesi gerekirdi’ ifadesi hukuk dilinde ‘tarafsız sahada oynatmak zorundadır’ anlamına mı gelir, onu ben bilmiyorum. Ancak Futbol Federasyonu’nun Tahkim Kurulu’nun üstünde olduğunu düşünüyordum, bu uygulama ‘kararı tahkim verir, Futbol Federasyonu uygular’ düşüncesini doğurdu. Tahkim Kurulu, TFF Yönetim Kurulu’na olağanüstü toplantı yaptırmak yerine, maçın oynanacağı sahayı da belirleseydi, emin olacaktım!

08 Haziran 2005, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyon gibi düştüler‘’

Düşerken de şampiyon olunabiliyor. Sakaryaspor örneğinde olduğu gibi... Kesin düşerler deniyordu sezon başlarken... Kötü de başladılar... Sonra kulisi olmayan, adamı olmayan, gencecik hocalarına teslim ettiler takımı... Şaban Yıldırım’dan hiç bir maç sonrası hakemi suçlayan bir demeç dinlemedik. Çünkü o sadece işini yapan, futbolu ve futbolun menfaatlerini korumayı tercih eden bir futbol adamıydı. Sporcular da öyle davrandı, yöneticiler de... Futbolcular gençtiler, çoğunlukla deneyimsizdiler. En güçlü takımlarla kafa kafaya futbol oynadılar. Acemilikleri sonucu finişe ulaşamadılar. Türk Futbolu’nun ihtiyacı olan soğukkanlı, asil, vakur bir grup oluşturdular...Son derece kritik maçları öncesi kamuoyu oluşturmaya çalışmadılar... Velhasıl onlar şampiyondular, şampiyon kaldılar...İşte büyüklük böyle bir şey! Diğer tüm kulüplerimizin davranış kalıpları böyle olsa eminim ki; 10 sene ileri gideriz...Diyarbakırspor ve Kayserispor ihtiyaç duydukları skorları çok zorlanmadan aldılar. Kimse 7 futbolcusu eksik Samsunspor’u yendiği için Diyarbakırspor’u suçlayamaz... Ancak son sezonlarda Türk Futbolu öylesine mide bulandırıcı maçlar yaşadı ki; bu kadar eksik kalan Samsunspor’un durumu, ya da düşürüldüğü durum doğal olarak garipsendi.Kayseri için 1 puan yeterliydi. Ankaraspor için amaç ligin kaderine etki etmemekti! 60’tan sonra tek şut çekilmedi! Hamit Turhan’ın dediği gibi; “Mustafa Çulcu da çulunu ortaya serdi. Onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine...”Bundan 4 sezon önce Diyarbakırspor - Malatyaspor maçını Tunç Kayacı yazmıştı. Başlığı da, “Hepimiz kardeşiz” idi... İki takımın diğer yarı sahaya geçmediği maçta puanı alan Malatya kümede kalmıştı. Malatyaspor - Sakaryaspor maçını bir borç ödeme değil, futbolun değerini koruma maçı olarak nitelendirmeliyiz. Malatyalıları tebrik etmeliyiz. Çünkü her futbolcunun görevi her maçı, son dakikasına kadar kazanmak için oynamaktır. Onlar gurur duysun, kazanmak için oynayamayanlar utansın...

* * *

4 büyük bir başka sezonda daha yerlerini paylaştılar... Enteresan bir durum var... Eldeki kadrolara ve sergilenen futbola bakınca şampiyon Fenerbahçe başarısız, Trabzonspor ve Galatasaray başarılı... Fenerbahçe puan cetvelinde şampiyon ama bu sene de son haftayı şampiyon gibi oynamadılar. Şükürler olsun 5 hafta kala şampiyonluklarını ilan etmiyorlar! Trabzonsporlular Olimpiyat Stadı’na koşan 50 bin taraftarla hem güç gösterisi yaptılar, hem de Şampiyonlar Ligi ön elemelerine katılma hakkını 5 golle aldılar... Galatasaraylılar koca sezon emek vermiş, 45 yıl sonra Fenerbahçe’yi 5 golle yenmiş, Türkiye Kupası’nı kazanmış takımlarını 5 bin kişiyle uğurladılar... Efsane futbolcu Hagi çoğu insanın nedense ciddiye almadığı 250 kişinin küfürleriyle uğurlandı! Arif, Hasan Şaş, Necati nasiplerini zaten almışlardı! Mondragon’un gitme isteğinde kimse para, pul, Şampiyonlar Ligi gerekçesi aramasın... Yönetime baksın, tribüne baksın... Kötü günde yaşananlara baksın...

* * *

Gerçek bir sporcu gibi yaşayan, yarışan herkese tebrikler, teşekkürler... 18 şampiyonlu bir ligi görmek dileğiyle...

31 Mayıs 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşi çok zor!‘’

Olmadı...Galatasaray Yönetimi başaramadı... Önce Fatih Terim tüketildi, sonra Hagi! İkisinin getirilişi de yanlıştı, gönderilişi de... Aslında Lucescu’nun gönderilişi de...Lucescu, Galatasaray’da Terim’den aldığı bayrağı layıkıyla taşıdı. Önce Süper Kupa’yı aldı, sonrasında o kadroya Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynattı. İlk sene ligde şampiyon olamadı, ancak ertesi sene hem de Jardel’siz, Emre’siz, Okan’sız, Ümit Davala’sız, Taffarel’siz, Hagi’siz, Popescu’suz, Fatih Akyel’siz takımı Türkiye Şampiyonluğu’na taşırken, Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali’ni bir golle kaçırdı... Galatasaray’ı çok sevmişti, çok da sevilmişti...Yanlış üstüne yanlışÖzhan Canaydın yönetime gelirken, “Taraftarın gönlündeki antrenörü getireceğim” diyerek, belki farkında olmadan Fatih Terim’i seçim malzemesi olarak kullanmış, Lucescu’yu da yaralamıştı... Kovdular Lucescu’yu! Ağlayarak gitti Mircea... Parasız pulsuz, kadrosu kuşa dönmüş bir kulüpte taraftara yaşatılabilecek her mutluluğu yaşatan hocayı yaralayıp gönderdiler, Fatih Terim’i de yaralayarak getirdiler...Galatasaray’ın kendi isminden sonra dünyaya sunduğu en önemli marka olan Fatih Terim de duygularına yenilerek gelişiyle hata yapmıştı. Duygu yönetimini beceremediği için kendisinin örseleneceği bir maceraya gözü kapalı girmişti. Dostları ona, “Yapma hocam, kendini kullandırma. Bu takım kapanarak oynama alışkanlığını kazanmış bir takım. Senin oyun felsefenle Lucescu’nunki taban tabana zıt. Ekonomik sıkıntılar var. Ne olursa olsun başarılı bir Lucescu var. Başarıyı sadece şampiyonluk kabul eden bir zihniyet, yok etmeye dönük bir eleştiri kültürü ve yetersizlikleri nedeniyle senin isminden dahi rahatsız olan bir kitle... Gelme. Bizim bir Fatih Terim kaybetme lüksümüz yok” dediler. Dinlemedi... Maceranın sonu elbette iyi bitmedi... Ne Terim kafasındakileri yapabildi, ne de yönetim onun isteklerini... “Ben istifa etmedim. Yönetime üç alternatif önerdim” dediği basın toplantısına koşa koşa yetişen Canaydın, “Hocamızın istifasını kabul ettik” diyerek bir dönemi daha kapatıyordu...Yönetimin manevraları!Galatasaray taraftarının bir kısmı da artık Terim’i istemiyordu, önceki gece Hagi’ye nefret kusanlar gibi. Ancak büyük, ezici çoğunluk onu tapma derecesinde seviyordu... Yönetim çok akıllı (!) bir manevrayla kendilerine gelecek tepkiyi bitirmek için taraftarın bir başka aşkını takımın başına getirip kendilerini tepkiden kurtarıyordu. Bu satırların yazarının ‘stajyer teknik direktör’ olarak nitelediği Hagi’yi getirdiler... Dünyanın ‘Karpatların Maradona’sı olarak nitelendirdiği, Galatasaray’ın dünya markası olmasını sağlayan Fatih Terim’in sahadaki liderini...“Bir karakter yaratmamız lazım” diyerek başladı. Ve o takımı rakiplerinin saygı gösterdiği bir takım haline getirdi.Dünyada yönetimlerine rağmen takımına şampiyonluk kazandıran başka teknik direktörler var mı bilmiyorum. Olduğunu zannetmiyorum. Ama Fatih Terim ve Lucescu başarmıştı. Staj dönemindeki Hagi şampiyonluk kazanamadı, ama kesin olan bir şey var ki, şampiyonluk kadar önemli; takıma şahsiyet kazandırdı.Stajyerken ona katlananlar, bunca yatırımın ardından arkasında duramadılar. Durmadılar... Galatasaray bir evladını daha yedi!Saha sonuçlarına bakınca...Futbolda sonucu belirleyen ve sizin inisiyatifiniz dışında gelişen çok önemli faktörler var. Mesela Fenerbahçe-Gençlerbirliği maçında Cem Deda kendisini bitiren saçma sapan kararlar vermese veya Galatasaray-Gençlerbirliği maçında hakem, Mustafa Özkan’ın smacındaki penaltıyı görse veya Kayseri maçında son saniyedeki gol yenmese veya Cem Papila’yı bitiren Fenerbahçe-Trabzonspor maçı berabere bitse, Galatasaray puan farkıyla şampiyon bile olabilirdi. Aynı futbol, aynı performansla... İşte Hagi o zaman kalacaktı Galatasaray’da! Şampiyonluk kalmak için tek ölçüyse eğer, yönetimler neden ısrar eder...Şampiyon olmak zorunda!Hagi ayrıca müzeye bir de kupa bırakarak gitti. Son iki kupanın galibi Trabzonspor’u penaltıyla da olsa eleyerek, Fenerbahçe’yi 45 yıl sonra 5 golle devirerek... O maçta bile taktik yanlışlar yapmıştı, ancak bu takımı o yaratmış, taktiği de, takımı da, antrenmanları da o yapmıştı. Ve önceki gün ona küfredenler hayatlarında hiç 5 gollü bir Fener galibiyeti yaşamamıştı.Özhan Canaydın, siz deyin 50 ben diyeyim 100 milyon dolarlık kulüp borcuna şahsen kefil olan insan. O da Galatasaray’ın öz evladı... Korkum ona da küfredilmesi ve bu değerlerin her gün birer birer gitmesi... Kulübü iyi yönetmekle, takımı iyi yönetmek arasında bir fark yok ki!Sayın Gerets işte böyle bir kulübe geliyorsunuz... Galatasaray’ı Galatasaray yapan insanlar kovularak gönderiliyorlar ve Hagi örneğinde olduğu gibi küfürle... Sizin Galatasaray tarihinde imzanız yok, eğer şampiyon olamazsanız, tercih edilme sebeplerinizden biri olan Fransızcanız da sizi kurtarmaz!Burada hangi koşullarda hangi sporcularla hangi organizasyona rağmen neyi başardığınıza bakılmaz, şampiyon musun, değil misin ona bakarlar. İçeride verdiğiniz onca mücadeleye rağmen kılını kıpırdatmazlar ama siz bunları sporcularınıza ve kulübü korumak için medyaya sızdırırsanız, affedilmezsiniz çünkü kim olursan olun, hatta tarih bile yazmış olun, siz Galatasaray’ın işçisisiniz!İsterseniz, Lucescu’ya, Terim’e ve Hagi’ye bir soruverin!

30 Mayıs 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Değişmeli!‘’

Tüm Fenerbahçeliler’i 16. Türkiye Şampiyonlukları için kutlayarak başlayalım. Sarı Lacivertli camia için ter döken tüm sporcuları ve emekçileri alkışlayalım. Ancak bu başarının en önemli mimarı Aziz Yıldırım’a istediği gibi bir öneri yumağı yollayalım... İstikrar adına Daum’la devam kararı veren Sayın Yıldırım, geçen seneki şampiyon kadroya Alex, Anelka, Önder, Serkan, Deniz, Rüştü, Murat Hacıoğlu gibi birinci sınıf futbolcular eklediyse eğer, taraftarın ve spor medyasının daha iyi futbol beklemesini normal karşılamalı ve Daum’un takıma katkısının ne olduğunu tartışmalı... O oynanan futboldan ve alınan sonuçlardan memnun olabilir, ancak Fenerbahçe iyi futbol oynamıyor. Kendisini geliştirebilmiş tek bir futbolcu söylemek imkan dahilinde değil... Ne alınanlar, ne de geçen seneden kalanlar... Teknik direktörün antrenman biçimine, sistemine karışmak olmaz ama, Fenerbahçeli futbolcular rakibe takım olarak baskı yapmayı, çabuk oynamayı öğrenmeli. Serkan gibi üstün fiziksel becerisi olan bir futbolcu orta yapmayı, top kullanmayı da becerebilmeli. Bu da özel antrenman programları ile olur... Takımın öyle 3-5 transfere de ihtiyacı yok. Bir tek sol kanada yapılacak birinci sınıf bir futbolcuyla Türkiye’de yine güle oynaya şampiyon, Avrupa’da korkulan bir takım olunur. Yani ya Daum değişmeli ya da değiştirilmeli!..Galatasaray, Kayseri ve Gençlerbirliği maçlarında kaybettiği 5 puanla yitirdiği şampiyonluk şansından sonra, Şampiyonlar Ligi’ne katılabilmek için çıktı Fenerbahçe karşısına... Şahsiyetli oynadı, kazanamadı... Şimdi kazan fokur fokur fokurdayacak... Yönetim Hagi ve futbolcular konusunda karar almaya çalışırken, camia Özhan Canaydın başta herkesi yerden yere vuracak. “Akıl” ve “sağduyu” hakim olmazsa 101, 102 ve sonraki senelerin de böyle geçeceği muhakkak. Üstelik o senelerde teselli olacak 5 gollü galibiyetler de muhtemelen yaşanamayacak... Şimdi durup düşünme zamanı!Trabzonspor’un Fenerbahçe maçından sonra yaptığı yürüyüş oldukça işe yaradı. O maçta Cem Papila ve yardımcılarının yaptığı hatalarla yaşanan puan kaybı, hakemler yüzünden bir daha yaşanmadı. 2 oyuncusu atılıp yenilen Samsunspor’un hoca ve başkanının isyanı satır aralarında kaldı. Çünkü Trabzonspor da 4 büyükten biri! Sezon başından beri sergiledikleri ve futbol adına ürettikleri ile ilk ikiye girmeliydi. Onlar belki sezonu kupasız kapadılar ama “gönüllerin şampiyonu” olmanın dışında Şampiyonlar Ligi şansı da yakaladılar... Fatih meselesi kafa karıştırıcı... Şenol hoca “ameliyat lazım” diyor ama 90 dakika oynatmaya devam ediyor. “Milli maçtan sonra olmasın, hemen olsun” demiyor, Allah göstermesin sakatlığın uzamasını düşünüp sorumluluğu başka yere atıyor. Hiç yakışmıyor! Ameliyat acilse hemen olsun, yok değilse 10 gün sonra. Ama İstanbulspor maçını oynayıp olmasın!İstanbulspor geçen sene yaşadığı yalnızlıkta hepimizin takımıydı, kan, ter, gözyaşı ile Süper Lig’de tutunmayı başarmıştı. TMSF’ye geçti, satışına izin verilmedi. Bildiğimiz gibi, erdemli, çirkinleşmeden yarıştı, tutunamadı. Ama bu film burada bitmez!Son hafta Kayserispor, Sakaryaspor ve Diyarbakırspor arasında geçecek yaşam savaşını izlemeye yürek dayanmayacak. Son dakikada küme düşen için yürekler dağlanacak. Hayırlısı olsun!

24 Mayıs 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’‘Yıldırım'ların işine bak!‘’

Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’ye kattıkları tartışılamaz. Tesisse tesis, stadyumsa stadyum, kadroysa kadro... Özellikle son dönemde taraftar ilişkilerini düzenleyip şiddeti ve küfrü bitirmek adına yaptıkları Türk Sporu’na da büyük hizmet.“Uyuşturucu ya da uyarıcı madde kullanan herhangi bir insanı Fenerbahçe’de çalıştırmam” demiş, buna rağmen Daum’u takımın başına getirip çok tepki çekmişti. İnandı bir kere... Önce çok iyi bir kadro verdi eline, şampiyon oldular... Bu sene daha da iyisini yaptı. Alex, Anelka, Serkan, Deniz, Önder ve Rüştü’yü de kadroya ekledi, iyi futbol, güzel skor bekledi... Şampiyonlar Ligi’nde hüsran, derbilerde hüsran! Hafızalarda kalan tek 90 dakika yok... Ankaragücü gibi ligin dibinden kurtulmak için çırpınan bir takım karşısında koca 90 dakikada tek pozisyon yakalanıyorsa eğer maçın analizi falan olmaz... Ankaragücü tebrik, Daum’a ise geçmişteki hizmetlerinden ötürü teşekkür edilir...Hagi gelirken, taraftarın yüreğindeki sevgisiyle yönetimi kurtarmıştı. Elindeki kadroyla taraftarı tatmin edecek bir performans da yakalamıştı... Oyuncu değişikliklerinde yaptığı hataya rağmen Fenerbahçe’ye 5 atan takımın mimarı olarak gelecek senesini de kurtarmıştı! Gençlerbirliği maçında stajını tamamlamadığı ortaya çıktı. Doldur boşalt taktiğinden başka birşey üretemeyen takımının pivotu Hakan Şükür’ü oyundan çıkartıp 15 gün sonra ne olacağını muallakta bıraktı. Tek gol Galatasaray’ı belki de şampiyon yapacaktı!Öbür Yıldırım’ı, Yunus Yıldırım’ı da atlamayalım. Daha ilk dakikada Erkan’ın elle oynamasına çalınmayan penaltı verilmeyen kırmızı, Song’un kafa şutunda Mustafa Özkan’ın bloğunu ıskalayışı ve yine penaltıyı atlayışı elle yapılan sporlarda iyi bir hakem olabileceğini düşündürdü. Ribery’ye Uğur tarafından yapılan sistematik faullere tek sarı kart çıkartmayışı yorum gücünün de olmadığını gösterdi... Kabahati ve yarattığı tahribat Hagi’ninkinden de büyük!Sergilediği futbolla gönüllerin şampiyonu olan Trabzonspor, Rizespor’u da devirerek sezonun en önemli galibiyetini kazandı. Fenerbahçe ve Galatasaray’ın arasında yapacağı maçın sonucuna göre belki Şampiyonlar Ligi hedefi de yakalanacak...Yeri gelmişken Ziya Doğan’ı da ayakta alkışlayalım. Ligin yarısına kadar Trabzonspor’a sistemini yerleştirdi. Sonra eli, enkaza çevrilmiş Gençlerbirliği’ne değdi. Tuttuğu altın oluyor. Helal olsun!Ligin dibindeki finali Kayserispor kazandı. Oynadığı futbol ve sergilediği tavırlarla da büyük bir kitlenin şampiyonu olan Sakaryaspor için sanki yolun sonuna gelindi... Hikmet Karaman büyük iş başardı, kritik gollerin altında Gökhan’ın imzası vardı. Ancak orada görünmeyen kahraman Bülent Bölükbaşı’ydı. Antep maçında attığı golün dışında, 1-0 kazanılan Denizli, 2-1 kazanılan Antep ve Sakaryaspor maçında galibiyet getiren gollerin asistini yaptı. Konya’da yenilen Diyarbakırspor’un avantajının Sakarya’dan çok olduğunu düşünüyorum...

17 Mayıs 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI