Arama

Popüler aramalar

‘’Utanç gecesi‘’

Hem de tarihi utanç... Utanması olanlara, spora ait olanlara. ‘İngiltere değiliz’ diyordu Adnan Polat, biz bilmiyormuşuz gibi. Alkışı haketmemiş rakip! Bunu mu haketmişlerdi! Dün 19 Mayıs, 2007’ydi. Gençlik ve Spor Bayramı’nın 88. yılı. Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençler miydi tribündekiler? Şampiyonlar Ligi ve prestij açısından hayati önem taşıyan maçı utanç gecesine çevirmek bir yönetim için iflastır... Dip yapmıştır Galatasaray!Bir tek Galatasaray değil tabii ki, devleti yönetenler, futbolu yönetenler, kendilerini defalarca zor durumda bıraktıran taraftarına ‘bizim taraftarımız en iyisine layıktır’ diyenler, eğitimsiz, sporculuk duygusundan yoksun futbolcular, hepsinin takkesi düştü, kel göründü. Türkiye’nin batıya açılan penceresi Galatasaray, bu mudur? Birkaç taraftarın yaptığı Galatasaray’a mal edilemez! Birkaç yüz taraftarın ki? O da edilemez... Ya birkaç bin taraftarın ki! Yazıklar olsun.Daha stadyumda ağzı kapalı içecek sattırmamayı başaramayanlar, ya da bilerek cephane olsun diye sattıranlarla Türk Sporu bataklıkta yok olmaya mahkumdur. Galatasaraylı futbolcular, Fenerbahçeli futbolcuları alkışlarsa taraftar ne dermiş! Galatasaray bu seneyi de kaybetti, önümüzdeki seneyi de, taraftar eliyle... Sezon boyunca takımı üç kere seyircisiz oynatan ‘büyüüük’ taraftara şirinlik yapanlar önümüzdeki sene 3-4 maçı seyircisiz oynamamak için federasyon kapısında yatacaklar! Galatasaraylı taraftarlar (?) rakiplerinin yaptığından aşağıda kalmadılar, ‘kana kan intikam intikam’ diye bağırdılar, küfrettiler, rakip futbolcuya, pet şişe, koltuk yağdırdılar, stadlarını yıktılar, kulüplerine kabul edilemez cezalar aldıracaklar. Şimdi kendi taraftar forumlarında ‘büyüğüz biz gösterdik günlerini’ diye mi yazacaklar. Hangi taraftarın kulübünü küçültmeye hakkı var? Bu denli şiddet üreten taraftara Juninho getirilmez. Skor ne olursa olsun, Galatasaray hezimete uğramıştır! Ve Tümer gerçek bir karakter abidesiydi dün gece, sahanın yıldızı, vakur adamı, sporcusu futbolcusu. (Not: Bu yazı karşılaşmanın 20. dakikasında yazılmıştır)

20 Mayıs 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’UEFA da iyidir‘’

Geçtiğimiz sezon görkemli futbolunu ezeli rakibinin de başarısızlığıyla birleştirerek mucizevi bir şampiyonluk kazanan Galatasaray, bu sene önüne çıkan bütün şansları elinin tersiyle itmeye devam ediyor.Galatasaray’ın rakibi Antalyaspor, yalnızca iyi futbol oynamayı düşünen, futbolcu üreten, büyükleri çelmeleyen bir takım olsa da hiç dünkü kadar etkisiz olmamıştı. Bunda Sarı-Kırmızılılar’ın coşkulu ve çabuk oyununun etkisi olsa da özellikle Ümit Karan’ın son vuruşlardaki dikkatsizliği Cim Bom’u rakip kaleye sürekli stres içinde gönderdi.Antalyaspor başlama vuruşu yaparken, Kırmızı-Beyazlı altı futbolcu orta saha çizgisindeydi. Yılmaz Vural belli ki gol istiyordu. Volkan-Coşkun ve Ahmet Dursun’un mükemmel hücum organizasyonu 12. dakikada misafiri öne geçirdi. Sonra Antalya kabuğuna çekildi. Baskılı gözüken ve üçüncü bölgede çoğalan Galatasaray idi. Ümit iki çok kolay pozisyonda kendine yakışanı yapamadı. Muhtemelen çok gergin ve endişeli gelen kaleci İlker, top hep kendi ceza sahalarında olsa da koca 90 dakikayı yalnızca Necati’nin güzel bir şutunu kurtararak tamamladı. Yenilen golde de onun maç eksiğinin doğurduğu büyük bir kişisel hata vardı.Sarı-Kırmızılılar önceki geceki Beşiktaş-Fenerbahçe maçının kendilerine sunduğu, en azından Şampiyonlar Ligi Ön Elemeleri’ne katılma fırsatını da kullanamadılar. Eğer bir takımda sakatlanan futbolcuların yerine Hakan Şükür, Song ve İliç gibi oyuncular giriyorsa problem kadroda değildir. Sorumlu, bir kaşık suda fırtına kopmasını engelleyemeyen, teknik direktörlerini son derece güvensiz bir ortamda çalışmaya zorlayan, oyuncularının ve medyanın hocasına saygısını sıfırlayan yönetimdir.Mehmet Topal, Ayhan özellikle Necati arkadaşlarının önündeydi. İliç’e iki kez obstrüksion yapan Yunus Yıldırım eğer 7. dakikada Mehmet Güven’in Şenol’u biçmesini doğru yani kırmızı kartla değerlendirseydi mağlubiyet de kaçınılmaz olabilirdi.Bu kadar çok hata yapan kişi ve kurumlar hep büyük ikramiye kazanamazlar. Hem Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kaldığında dördüncü olup elenmek de var. Galatasaray belki UEFA’da oynarsa ülke puanımıza daha çok katkı yapar.

07 Mayıs 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Formalite gibi‘’

Atmosferi çok yüksek Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinden sonra seyircisiz maç gerçek bir futbolsevere acı veren çift kaleden öteye gidemiyor. İzleyici olarak biz konsantrasyon sağlamakta güçlük çekerken, futbolcuların işi daha da güç. Bir tarafta Şampiyonlar Ligi’ne kalma hesabı yapan Galatasaray, diğer tarafta ‘futbola sadık kalarak’ Süper Lig’deki sayılı gününü yaşayan Sakaryaspor. Bir yandan taraftarı yüzünden 4. kez seyircisiz oynayan, diğer yandan yönetimin tercihleri sebebiyle 4. hocasıyla çalışan, öte yandan yönetici ve teknik adamların transferdeki başarısızlığı sebebiyle ideal kadrosunu bir türlü oluşturamayan Sakaryaspor, ne kadar direnebilirdi ki Galatasaray karşısında. İlk yarıda Graf vardı, ikinci yarıda tek yabancısı yoktu Sakarya’nın. Galatasaray’da uzun zaman sonra Song sahadaydı, Mehmet Güven sahadaydı, Sabri’sizlikte Tomas sağ kanattaydı, futbolu vasattı. Galatasaray öne geçmeyi Türk futbolunun kangreni duran top zafiyetiyle yakaladı. Ayhan’ın kullandığı faul atışında genç Mehmet arka direkte bomboş kalınca, kaleci Cenk’i kolay avladı. Mehmet Topal, Ayhan ve İnamoto’yla orta sahada bariz bir üstünlük kuran, Mehmet Topal’ın şutlarıyla Sakaryaspor kalesini sık sık zorlayan Sarı-Kırmızılılar, 2. ve 3. gollerini şansıyla yakaladı. Belki Mehmet Güven’in şutunda Ümit Karan’ın topuk darbesi çok ustacaydı, ama Ümit attığı 2. golü sanıyorum anılarında fazla yaşatmaz. İkinci devre tam bir formaliteye döndü. Ve ligin kaderini etkileyecek bir gelişme zaten beklenemezdi ama Hakan Şükür’ün belki Tanju Çolak’ın rekorunu kırması beklenebilirdi. Gerets, Hakan’ı çok geç aldı, Hakan da aylardır yapamadığını yine yaptı. Çok kolay bir pozisyonu auta yolladı. Bülent Demirlek futbolcuların iyi niyetli, tansiyonu düşük olan maçta dahi hatalar yaptı. Ayhan ve İnamoto birer sarı kart daha almalıydı. Son söz: Önümüzdeki sene seyircisiz cezası muhakkak gözden geçirilmeli. Sınırlı sayıda holiganın cezasını, kulüpler ve ülkedeki tüm futbolseverler çekmemeli. Tahribatı büyük oluyor...

29 Nisan 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyi pasın defansı olmaz‘’

Rizespor 4 net pozisyon yakalayıp, kaçırdıktan sonra beşincisinde Altan’ın kafasıyla öne geçti. Emrah, Altan, Zafer ve Anderson gibi oyunun hücum yönünü çok iyi oynayan dörtlü, Galatasaray’ın defans dörtlüsünü şaşkına çevirdi.Sabri’nin içeri alınması, Orhan’ın neredeyse hiç katkı yapmaması, dengeli yayılan Rize’yi sahanın mutlak hakimi yaptı. Ancak İnamoto ve Mehmet Topal’ın devrenin ortasına doğru Ergin ve Serhat’a bariz üstünlük sağlaması oyunu dengeledi.Galatasaray adına ilk yarıdan bahsedilecek yegane güzel şey, gol organizasyonuydu. Necati’nin kafayla indirdiği topu Ümit, defansın arkasına koşan İnamoto’ya, nihayet ileri ikilinin ardında oynayan Japon, Necati’ye verdi. Necati tekte sol alt köşeyi gördü, şahaneydi. Gol moral verdi ve Rizespor’un neden burada olduğunu gösteren bir de defans hatası geldi. Beşir, kolaylıkla taca atabileceği topu Ayhan’a kaptırdı. Ayhan, şahane bir pasla Ümit’e attırdı. İkinci yarıda akarak oynayan, oyalamayan Galatasaray, şahane bir gol daha yaptı. Ümit, Sabri’nin topunu ustaca aldı, Beşir’i 3 metre öteye yolladı, kafayı kaldırdı, topu arka direğe arka jeneriklik bir vuruş için ortaladı. Necati de üstüne düşeni yaptı. Defansındaki amatörce hatalara rağmen önceki geceki Beşiktaş’tan çok daha iyi olan Çaykur Rizespor, ateş çemberinin içinde kaldı. Galatasaray için üç net pozisyon kurtaran Aykut, haftalardır standardından en ufak sapma yapmayan Ayhan, Necati ve Ümit arkadaşlarından daha iyi oynadı.Mehmet Topal’ı unutmadım. Forma giydiği ilk Denizlispor maçında Galatasaray’ın vazgeçilmezi olacağını gösteren, ancak İnamoto’ya kurban edilen Mehmet Topal, dün gece Galatasaray’ın en büyük kazancıydı.

23 Nisan 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şahin Murat!‘’

Bir profesyonelin sakat sakat oynamasına oldum olası karşıyım. Ancak, olağanüstü bir durum vardı ve Murat sorumluluk alarak oynadı. Artık torunlarına anlatabileceği bir maçı daha var.Futbolun adaleti yok. Çağdaş futbolun tüm gereklerini yapan, Beşiktaş’ı Chelsea’ymiş, Bercelona’ymış, Manchester’mış gibi oynayarak ufalayan, sahanın her yerini kullanan, hücumda çoğalan, dönen topları toplayan Antalyaspor, yalnızca Murat’ı geçemedi. Ve Antalyaspor, ufak da olsa düşme endişesi yaşarken, Beşiktaş şampiyonluk yarışına ‘devam’ dedi.Geri pas yapılamayan, yan toplara çıkamayan, aut atışı kullanamayan, ‘kalede dursun yeter’ anlayışıyla forma bulan Murat, tartışmasız maçın kahramanıydı. 6 Antalyaspor futbolcusunun, 6 net pozisyonunu müthiş kurtardı.Murat’ın bacağına doktor, Beşiktaş yönetiminin ‘sakat transfer politikasına’ genel kurul bakar. Şu kadarını ön göremeyen yönetim, teknik adam ve menacer de koca 90 dakikaları dualarla tamamlar.Beşiktaş’ın dörtlü defansının sağında Mustafa, solunda Baki var. İkisi de stoper! Bobo sol kanat, Burak sağ kanat oyuncusu değil. Ve herşeye rağmen Beşiktaş yarışta inanılır gibi değil. Tigana’nın Kartal’ı bir yönüyle, Milne’in Kartal’ına benziyor. Metin, Ali, Feyyaz’lı Beşiktaş’a... Herkes ne yapacaklarını bilir, ama çare bulamazdı. Tigana’nın Beşiktaş’ının ne yapamayacağını da herkes biliyor: Pres ve hücum... Bekleyerek oynayan Beşiktaş, sağdan soldan çizgiye inip tek orta üretemeyen Beşiktaş, gol yemeyen ama illaki bir gol bulan ve oynamadan kazanan Beşiktaş, Burak’la aylardır bir kişi eksik oynayan Beşiktaş... Başta Serdar, şahane bir gol atan ve nihayet bölgesinde oynayan Delgado ile Baki, arkadaşlarından bir adım önde, Antalyaspor ise takım olarak, Beşiktaş’tan fersah fersah ilerideydi. Ama futbol bu, atan kazanıyor.Ama kazanamayan da her zaman kaybetmiyor. Beşiktaş taraftarı elbet kazanan bir takım ister, ama sorarsanız, Antalyaspor gibi futbol oynayan bir takımı her zaman tercih eder. Beşiktaş’ın futbolunda izleyenler için acı, sıkıntı, eziyet. Antalyaspor’un futbolunda eğlence, keyif ve futbolseverlere hizmet var. Kırmızı-Beyazlılar belki puan kazanamadı, ama saygı kazandı. Bu da çok şey!

22 Nisan 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’100. yılın golü‘’

Serkan, Deniz, Aurelio, Appiah, Lugano ve Edu gibi oyunun yalnızca tek yönünü oynayabilen oyuncularla, ve “dön o yana”, “bir de bu yana” ve “Bir daha o yana” anlayışıyla 100. yılını büyük ihtimalle şampiyon bitirecek Fenerbahçe’nin herhangi bir rakibi rahatça yenmesi mümkün gözükmüyor...Sarı-Lacivertliler oyuna iyi başladılar. Alex’in kullandığı serbest vuruşta artık bir klasik halini almaya başlayan şahane de bir gol buldular. Ama durdular...Zico’nun artık herkes tarafından çözülen tek forvetli oyun anlayışı Kezman’ı tüketti. Kezman, Tayfun’u bir o çizgiye, bir bu çizgiye götürse de, boşalttığı alana orta sahadan hiç kimsenin koşu yapmaması Kayseri’nin sıkıntısızca kalesini savunmasına yetti de arttı. Fenerbahçe duran top organizasyonlarının dışında, 3. bölgede neredeyse hiçbir zaman 3 kişi olamadı.Kayseri’nin beyni Ragıp, Fenerbahçe’nin arkasına attığı 30-40 metrelik olağanüstü güzel paslarla Edu-Lugano ikilisini oyundan düşürse de, gol Uğur’un acemiliği, Mehmet Topuz’un inatçılığından geldi. Uğur, taca bırakacağı topla devrenin 1-0 bitmesini sağlayabilirdi. Topuz topu kaptı, İglesias’a attırdı...İkinci yarı Kayserispor moral ve iştahla saldırdı. Sarı-Kırmızılı ekibin boğası Topuz ve kralı Gökhan, Serkan’ın pozisyon hatasını affetmeyip bir de Kemal’e gol attırdı. Zico nihayet uyandı. Semih, Deivid ve Tümer’le Kezman’ı yalnızlıktan, takımını sıradanlıktan nispeten kurtardı. Mağlubiyeti kabul etmeyen Tuncay da bu kez Deivid’e gol yaptırdı. Bu gol ve puan Sarı-Lacivertliler'in sezonun kalanında stratejiyi kendilerinin belirlemesini sağlayacak nitelikteydi. Belki de 100. yılın golü...Serdar belli ki bu kaleyi Volkan’a vermeyecek, taraftar acaba kalecimiz yumurtlar mı diye endişelenmeyecek. Appiah da bir yere gidemeyecek. Çünkü hiçbir şey oynamıyor...Vedat Yüksel maçın kaderini etkiledi. Tümer’in düşürülüşüne vermediği penaltı en önemlisi... Hadi o takdir hakkı. Ama 63. dakikada Tayfun’un Kezman’a yaptığı faule sarı kart çıkartmayan hakem, FİFA kokartını çok bekler!Hakemlikte mesele, büyüklere karşı dik durmak değil, kuralları adil ve cesur bir biçimde uygulamak...

08 Nisan 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Savunmanın zaferi‘’

İlk 30 dakikadaki Beşiktaş bu sezon seyrettiğim en iyi Beşiktaş’tı. Müthiş disiplinle oynadılar. İki takım da oyunu 40 metrede oynamaya çalıştı, kaybettiği yerde bastı. Siyah- Beyazlı takım Türkiye’nin en iyi pres yapan, rakip defansların arkasına en çok adam koşturan takımın karşısında tek pozisyon yaşamadı. Beşiktaş bu bölümde oyunun savunma yönünü mükemmel oynarken, mecburen sol kanatta top koşturmak zorunda kalan Delgado, Ricardinho ve Nobre ile ustaca varyasyonlara imza attı. Ancak Tigana’nın takımı bir türlü hücumda çoğaltacak oynatmayışı yüzünden golün gelişi duran topa kaldı. İyi pasın defansı olmaz! Delgado’nun pasında İbrahim’in kafası ve direkten dönen topu Nobre’nin gol yapması Kartal’ı rahatlattı ama takım sonrasında düştü. Tozo’yla neredeyse bir kişi eksik oynayan Gençler ise Musa ve Mehmet Çakır’la Kartal’ı bunalttı. Son pas ya da son vuruş özürleri hep şampiyon adayına yaradı. Beşiktaş yine 40 metrede oynuyordu ama Serdar ve Koray’ın defansın göbeğine girmesi yüzünden Nobre’ye en yakın arkadaşı 30 metre uzağındaydı. Medya tarafından erkenden yıldız ilan edilen Burak, devrede tek olumlu hareketini yaptı. Koray’ın pasında şans Beşiktaş’ın yanındaydı. Bu kez topu Adem kendi kalesine yolladı. Maalesef Burak bu düzeyde bir takımda oynayacak ve katkı yapacak donanımda değil. Maalesef Gökhan Zan pozisyon hatası üzerine hata yapıyor, altyapısı tam değil. Ve ne mutlu ki Türk futbolu Serdar’ı kazanıyor. O çelimsiz çocuk gitti, yıkılmayan bir büyük yıldız adayı geldi. Burak ve Burak gibilere bir son not: Fatih Akyel’e baksınlar. Galatasaray’dan ayrıldıktan sonra hiçbir yerde dikiş tutturamayan, hocalarını suçlayan Fatih Akyel’e... Real Madrid’i yıkan, Roberto Carlos’u sahadan silen, fizik kalite olarak hiçbirinden geride olmayan Fatih Akyel’e... Fatih daha 29 yaşında ve mütevazı Gençlerbirliği kadrosunda kulübede oturuyor. O havalananları, kendine ihanet edenleri affetmiyor!Beşiktaş şampiyonluk yolundaki en büyük virajlardan birini döndü. Artık ortaklar.

03 Nisan 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ruhu var, aklını bilemem‘’

Gerets oyuncu değişikliği yapmadı, Hasan Şaş’ı oyuna alırken: ‘Ruh’ transfer etti!Daha oyuna başlamadan, 4. hakemle değişikliğin tamamlanmasıyla ilgili tartışan Hasan, oyunda da kendisi açısından haklı bir sebeple, ama ‘amatörce’ top toplayıcıya dalaştı. O pozisyonda Barış Şimşek, yardımcısı Erhan Sönmez’in uyarısını dinleyip, Hasan’ı sarartsa, tecrübeli ama ‘şuursuz’ futbolcu 2-1 öne geçilen golden önce 66. dakikada oyun dışı kalacaktı.Onu Mondragon da tutamadı. Uzatmalar oynanırken Kolombiyalı kaleci, Hasan’a geldi sarıldı, uzaklaştırmaya çalıştı ama başaramadı. Hasan, Ankaragücülü bir futbolcuyu terbiye etmeye çalışırken, haklı olarak oyun dışı kaldı.Her an takım arkadaşlarını yalnız bırakabilecek kontrolsüzlükteki Hasan’ı oynatsan bir dert, oynatmasan bir dert.Bir gerçek var ki, oyuna damgasını vuran isimler sonradan girenlerdi.Hakan Şükür, Tanju’nun rekorunu kırmak için aylardır sahada yer alır, kaleye şut atmazken, Necati 23 dakikada iki golle hocasına, hücumdaki seçeneğin kendisi olduğunu tartışılmayacak biçimde gösterdi.Galatasaraylılar hala son şampiyonlar, ama şampiyon gibi oynamıyorlar. Mücadele etmiyor, koşmuyor, arkadaşlarına yardıma gitmiyor, topu kullanamıyorlar. Eğlence yok, klas yok, öfkeleri dahi sahte... Sahada ortaya koydukları tek gerçek var; Vasatlık...En güçlü silahları Ceyhun’u ekonomik sebeplerle satan bir takımın, yedekleri Hasan, Okan, Necati, Song ve Mehmet Topal olan bir takımı ilk 60 dakikada skor dışında her anlamda ezmesi, yarı sahayı geçirmemesi Galatasaray’da eksikliğin nerede olduğunu işaret ediyor. Anlayana...Dikkat çekici bir başka şey de var. Onu da Galatasaraylı teknik heyet ve futbolcular açıklarlar. Necati, takımı öne geçiren golü attıktan sonra birlikte sevinen futbolcu göremedik. Necati, gol pasını veren Ümit’e koştu, diğerleri oldukları yerde kendi kendilerine zıplaşıyordu. Ne takım ama!..

02 Nisan 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI