‘’Şampiyon bıraktığı yerden‘’
Geçen yılın Euroleague ve Türkiye Ligi şampiyonu Fenerbahçe, bu sezona da Cumhurbaşkanlığı Kupası’yla başladı. Fenerbahçeliler’in yanı sıra basketbol kamuoyunun merak ettiği konu, aslında Fenerbahçe’nin kazanmasından ziyade, nasıl kazandığıydı. Udoh ve Bogdanoviç’in şampiyon kadrodan ayrılması ister istemez herkesi tedirgin ediyor, yenilerin nasıl bir performans sergileyeceği, yeni Fenerbahçe’nin nasıl olacağı merak ediliyordu.
Gerek hazırlık maçları, gerekse dün gördük ki, Obradoviç çok da fazla şey değiştirmeyecek. Mevcut sisteme, yenileri küçük ayarlarla adapte etmeye çalışıyor. Tabii ki Udoh ve Bogdanoviç’in muadili yok ama, Wanamaker, Sinan, Melli, Thompson ve Guduriç’in özel ve farklı yetenekleri var. Obra, bunları ön plana çıkarmaya çalışacak. Vesely ve Datome şu an için takımın en formda ve hazır isimleri.
Thompson çok kararlı...
Thompson, buraya kararlı gelmiş. Öğrenmeye ve katkı vermeye hazır. Dün de 7 sayının yanı sıra 12 ribaunt aldı, 6’sı hücumdaydı. Her pozisyonu takip ediyor, her topu istiyor. Wanamaker da az ama öz top kullanarak verimli olmaya alışmalı. Dün sadece 4 şutta 11 sayıya ulaştı. Adapte olmaya başlamış gibiydi. Bütün maçı domine eden ve çift haneli farklarla önde götüren Fenerbahçe, disiplinli savunmasının sayesinde şampiyonluğa ulaştı. Geçen yılın flaş takımı Banvit, bu yıl kadroyu büyük ölçüde değiştirdi.
Türkiye Kupası’nın kazanılması ve Şampiyonlar Ligi’nde final oynanmasındaki başrol adamı Theodore’un yokluğunda, silbaştan yapıyorlar. Yine çıkış yapması ve kendini geliştirmesi beklenen yabancıları tercih ettiler. Değerli bir kadro olabilirler. Ama şu an onlar için çok erken. İyi mücadele ettiler belki ama bu Fenerbahçe’nin yanına yaklaşmaları için bile yeterli olmadı.
‘’Takım olurlarsa...‘’
Galatasaray, daha düşük bir bütçe ile yola çıktığı için, beklentiler düşük gibi görünüyor. Taraftar da fazla heyecanlı değil. Ama basketbolda başarı ile bütçe her zaman doğru orantılı olmuyor. En güzel örnek geçen sezon. Transferde yapılan fahiş hatalar, Euroleague’in önemli bütçelerinden biri olmalarına rağmen, sezonun hayal kırıklığı ile sona ermesine neden oldu. Bu yıl toplama takım gibi görünseler de, oyunculara tek tek baktığınızda önemli kariyerlere sahipler. Burada Erman Kunter’in eldeki malzemeden nasıl bir takım yaratacağını bekleyeceğiz.
Ortak bir sıkıntıları var
Richard Hendrix, Alex Renfroe, De Juan Summers ve Scottie Hopson hep kalburüstü takımlarda oynamışlar. Ama kariyerlerinde ortak bir sıkıntıları var. Bu 4 oyuncunun üst üste iki sezon oynadığı takım yok. Gezmedikleri ülke kalmamış hatta çoğu takımda sezonu bile tamamlamadan başka kulübe geçmişler. Böyle bir oyuncu topluluğundan takım yaratmak kolay iş değil. Ama Erman Kunter, Fransa’da da bu tip oyuncu ve takımlarla çok çalıştı. Bu oyunculara Rakeem Christmas ve çaylak TJ Cline’ı da eklediğimizde atletik, çok koşan, açık saha basketbolunu seven bir takım ortaya çıkacak gibi görünüyor.
Eurocup’ta da iddialı olabilir
Sorunlu gözüken ama kaliteleri çok da tartışılmayacak bu isimlerle kimya sağlanırsa başarı gelebilir. Türkiye Ligi’nde Fenerbahçe diğerlerinden bir adım önde ama finale kalabilmek için çok takımın şansı var. Keza 2 yıl önce şampiyon olunan Eurocup için de, iddialı bir konuma gelinebilir.
‘’Kaybederken kazandık!‘’
Bir Avrupa Şampiyonası daha bizim için erken sona erdi. Gerçi bu sonuçlara çok da yabancı değiliz. 2001’de evimizde kazandığımız gümüş madalyanın ardından takip eden şampiyonalarda 8.’likten öteye gidemedik. 2003, 2005, 2007, 2009, 2011, 2013 tamamen hayal kırıklığı olarak geçmişti. 2015’te zaten çok umudumuz yoktu, 2017’de de aynı şekilde 2. turda şampiyonaya veda ettik. Ama bu seferki biraz daha farklıydı.
Bu takım farklıydı
2015 dışında Mehmet Okur’la, Hidayet Türkoğlu’yla, İbrahim Kutluay’la, Mirsad Türkcan’la, Ersan İlyasova’yla, Ömer Aşık’la, Ömer Onan’la, Kerem Tunçeri’yle, Ender Arslan’la, Hüseyin Beşok’la, Kaya Peker’le vs hep madalya adayı olarak gidip, önümüze bakarak geri dönmüştük. Çeşitli nedenleri vardı bu sonuçların ama ortak payda kamuoyu eleştirisiydi. Mücadele etmeyen, kendi içinde kavga eden, takım olmayı başaramayan milli takımlar vardı.
Bu takım ise farklıydı. Ego savaşı, bencillik yoktu, birliktelik ve yardımlaşma vardı. Hepsi elinden geleni yaptı, mücadele etti, yerdeki topa atladı, savaştı, formasının hakkını sonuna kadar verdi. Ama kapasiteleri bu kadardı ve güçleri yetmedi. Sonuç aynıydı ama tek fark gönülleri kazanmış olmalarıydı.
Sorumluluk verilince...
En önemlisi, kendi takımlarında yüzlerine bakılmayan, ikinci plana atılan oyuncuların, fırsat ve sorumluluk verildiğinde neler yapabileceğini gördük.
Efes’te kadroya giremeyen 20 yaşındaki Furkan Korkmaz, büyük bir yıldız gibi oynadı. Efes’te süre verilen ama yabancıların gölgesinde kalan Cedi, o takımın lideri olabileceğini milli takımda gösterdi. Devamı NBA’de gelecek umarım. Euroleague’de dakika almakta zorlanan Melih, Avrupa’nın devlerine karşı 14 sayı ortalama ile oynadı. Keza Barış Hersek.
Kenan her ne kadar tam olarak bekleneni karşılamasa da, özgüven kazandığında bir kaç adım daha yukarı çıkabileceğini gösterdi.
Kulüp takımında saygı görmeyen Semih de konsantre olduğunda Avrupa’nın en iyi pivotlarından biri olabileceğinin farkına vardı. Bu oyunculara Okben’i, Egemen’i, Tolga’yı, Emircan’ı da ekleyebiliriz.
O coachların bu ligde ne işi var!
Tek sorun bu gençlere güvenecek coachları takımların başına getirmek. Bu da yabancı coach için kriter belirlemekten geçiyor. Obradovic, Blatt hatta Perasovic filan tamam ama, zamanında Prodanovic’in, şimdilerde Mihalio Uvalin’in, Josep Berrocal’ın, Stefanos Dedas’ın vs bu ligde ne işi var. Gitsinler bakalım İspanya’ya, İtalya’ya, Fransa’ya kapıdan içeri girebiliyorlar mı?
Sarıca farkı
Ufuk Sarıca, kulüp takımı çalıştırırken de en az yabancıyla mücadele ederek, Türkler’e sorumluluk vermiş ve başarılı olmuştu. Milli takımda sınırlı kapasitesi bulunan oyuncu grubundan maksimum verim almaya çalıştı. Onların gelişimini sağladı. Keza beraber çalıştığı yabancılar da Sarıca’dan sonra büyük kulüplere sıçramalar yapmıştı. Ufuk Sarıca ve yardımcısı Ertuğrul Erdoğan BSL’de de head coachluk yapan. Onlarla benzer zihniyetteki Türk coachlara güvenildiği taktirde, yerli oyuncu yetiştirmedeki sorunun bir bölümünü aşmış oluruz.
‘’Kalite farkı‘’
Yine kora kor, korkusuz bir basketbol oynadık bu kez şampiyonanın en önemli favorisi İspanya karşısında...
Oyunun hakkı bu skor değildi. Nitekim 4. periyodun başında fark sadece 3 sayıydı.
Hemen hemen aynı
basketbolu oynadık İspanya’yla. Ama onlar şutları soktu, biz ise 20’de 3 üçlük attık. Turnuvadaki en
kötü üç sayı performansını sergiledik. Kendi istatistiklerimize yaklaşsak yine kazanacak noktaya gelirdik belki.
Bir de oyun kurucu farkı
çok sırıttı.
İkinci skorer çıkmadı!
Onların uzunlarına önlem almıştık. Gasol kardeşler ve Hernangomez’i iyi savunduk diyebiliriz. Ama kritik anlarda Rubio ve Rodriguez öyle basketler attılar ki moral bozucu, direnç kırıcıydı. İyi savunma sonrası 24 saniye dolarken en az 3 basketi var Rodriguez’in. Bu ikili toplamda 26 sayı ve 12 asist yapmış. Bizim oyun kurucular Sinan ve Kenan 4 sayı ve 6 asist ile oynamış.
Furkan Korkmaz’ın müthiş performansına eşlik edecek ikinci bir oyuncu çıkaramayınca 56 sayı kaldık.
Maçın sonunda iki takım da bırakmasa ilk turda sayı rekoru kıran İspanya’yı 60’larda tutacağız. Ve kaybediyoruz.
Daha önce de söylediğimiz gibi mücadele ederek, savunarak bir yere kadar gelebiliyorsunuz. Ondan sonrası olmuyor...
2001’den sonraya baktığımızda çok da değişen birşey yoktu aslında. Sonrası 8 şampiyonada sadece bir kez çeyrek final oynayabilmiştik. Yine oynayamadık. Bari Furkan, Kenan gibi iki üç genç daha burada forma giyseydi de, geleceğe yatırım olsaydı...
Bir turnuva boyunca bırakın saha avantajını kullanmayı, resmen doğrandık hakemler tarafından.
Zaten ülke olarak Avrupa Şampiyonası havasına girememiştik. Turnuva başlayacak, çoğu kimsenin haberi bile yoktu.
Boş tribünlere oynadık ilk turda. Dün de salon neredeyse doluydu ama rakip ve hakem üzerinde hiç baskı kuramadık.
6 maçta 4 teknik faul
6 maçta bize 4 teknik faul çaldılar. Evimizde oynuyoruz, normalde hakemin korkarak düdük çalması gerekir, resmen meydan okur gibiydiler.
Maç içinde de öyle.
İspanya 20 kere çizgiye gitti, biz ise 9. Kaç pozisyon var atış halinde çalınmayan. Hem de bizim ayakta duracağımız, direncimizin devam edeceği anlarda.
Resmen evimizde küçük düşürüldük.
2001 ve 2010’u hatırlıyorum, bırakın aleyhimize bir düdük çalınmasını, döve döve kazandığımız maçlar olmuştu. Bu işin kuralı böyle. Ama biz bu kuralı işletemedik, zayıf kaldık her yönümüzle...
Hakemler normal çalsa da buradan ileri gidemezdik belki ama saygısızlığa uğradık...
Hazmetmesi kolay değil.
‘’Şans bizden yana olsun!‘’
Türkiye, Avrupa Şampiyonası çeyrek final yolunda, bugün en büyük favori İspanya engelini aşmaya çalışacak. Ancak işimiz zor. Geçiş döneminde ve eksikleri bulunan Ay-Yıldızlılar ilk turda mücadele ederek bir yere gelebildi ama bu seviyelerde daha fazlası gerekiyor...
Avrupa Şampiyonası’nda ikinci turda en büyük favori İspanya ile karşı karşıyayız. Geçiş dönemindeki ve eksikleri bulunan bu kadro ilk turda çok iyi mücadele etti, bazı maçları kazanacak noktaya getirdi ama sadece iki galibiyet alabildi. Mücadele ederek, koşarak bir yere kadar gelebiliyosunuz, ama bu seviyelerde fazlası gerekiyor. O kapasitede de bizde maalesef yeterli seviyede değil.
Pres ve ikili sıkıştırma
Ana stratejimiz, pres yaparak, ikilisi sıkıştırmalar yaparak, pas yollarını kapayarak, yani rakibi bozarak oynamak. Çünkü top bize geldiği zaman pota altında Semih’ten, kısa oyuncularda da Cedi’den başka yaratıcı, hem kendine, hem arkadaşlarına pozisyon hazırlayan yok.
Daha iyi hücum eden bir rakip
Letonya, tam bir hücum takımıydı. Çok iyi pas yapıyordu, bizim bu stratejimiz hiç işe yaramadı. Şimdi benzer hatta bu işi daha iyi yapan bir takıma karşı oynayacağız. Rodriguez ve Rubio gibi oyun kurucuların yanı sıra uzunları Marc ve Pau Gasol kardeşler de çok iyi pasör. Pau 3, Marc da 2 asist ortalaması ile oynuyor. Onlara gelecek ikili sıkıştırmalarda boş oyuncuyu çok rahat bulacak yeteneğe sahipler. Yapacağımız presi de Letonya gibi kolay geçebilirler. Burada Ufuk Sarıca’nın daha farklı bir strateji izlemesi, İspanya’yı şaşırtabilecek hamleler geliştirmesi gerekecek.
Stresli taraf biz olmayacağız
Bu da kolay olmayacak. Biz yine enerjimizi ortaya koyacağız. Önceki gün dinlenmek için idman bile yapmayan tek takım olduk. Taraftar desteği arkamızda olacak. Mücadele edip, bir top için kendimizi yerlere atacağız. Sonuçta tek maçlı bir eleminasyon sistemi. Günlük performanslar önemli. Turnuvalar sürprizlere açık. İspanya’nın ‘nasıl olsa yeneriz’ havasında maça çıkıp rahat davranmasını, konsantre olamamasını da bekleyeceğiz. Favori değiliz bu yüzden stresli taraf da biz olmayacağız. Böyle bir takıma karşı kazanmak tabii ki çok zor ama bu takımın kazanmak için herşeyi deneyeceğini, denemekten de vazgeçmeyeceğini biliyoruz. Şans onların yanında olsun.
‘’Biz gibi oynamadık‘’
Milli takım dün 4 maç bizi alıştırdığı basketbolu oynayamadı maalesef. Letonya bir hücum takımı. Onları atarak değil, savunarak yenebiliriz. Bizi de şu ana kadar ayakta tutan savunmada gösterdiğimiz agresiflikti.
Ama maça öyle bir başladık ki, Letonya elini kolunu sallaya sallaya potamıza gitti. Porzingis’i tutamadık tamam ama, diğerleri de çok rahat oynadı.
Blums düne kadar 14’te 2 üçlük atmış ama Avrupa’nın en iyi şutörleri arasında yer alır. Kariyerinin sonunda, bizi bitiren isimlerin başında geldi. Bu kez 5/7 ile üçlük attı.
Savunma sertliğimiz istediğimiz seviyede değildi, hücumda da Cedi ve Melih çok yalnız kaldı.
Skor atan sadece 2 kişiyle de bu seviyelerde maç kazanılmaz.
Serbest atış yüzdemiz de belirleyici oldu.
Dönem dönem geri gelmeye çalıştık, geldik de ama 25 serbest atışın, 9’unu kaçırdık. Onlar ise 24’te 22 attı.
Onlar kadar atsak maç kafa kafaya gelecek.
Düne kadar hep rakipler bizden fazla top kaybı yapmıştı, bu kez biz yaptık. 13’e 11...
Letonya 28 saha içi isabet bulmuş, 28 asist yapmış. Düşünün ne kadar rahat ve kolay hücum ettiklerini...
Bizim asist sayımız ise 11...
Hâl böyle olunca, yani bizi biz yapan özelliklerimizi sahaya yansıtamayınca da yenilgi kaçınılmaz oldu.
Yine de taraftar desteği, Cedi’nin enerjisi ile oyunun içine girmeye çalıştık ama Kerem Tunçeri’nin aldığı gereksiz teknik faul, Sinan’ın en kritik anlarda yaptığı top kayıpları, savunmada adamını kaçırması, buna rağmen ısrarla oyunda kalması da çok az olan umutlarımızın tükenmesine neden oldu.
Furkan Korkmaz bu kez hiç katkı yapmadı. Semih, Porzingis savunmasında çok başarısız oldu. Zaten böyle oynadığımız için kazanmayı da hak etmemiştik.
Şimdi rakibimiz İspanya. İşimiz çok çok zor. Sanırım ilerlememiz için artık mucize gerekecek.
‘’İspanya'dan nasıl kaçarızın cevabı Letonya'dan geçiyor!‘’
A Milli Basketbol Takımımız, Belçika’yı yenip ilk hedefine ulaştı ama şimdi önünde daha önemli bir hedef var. Letonya’yı yenip, ikinci turda şampiyonanın en büyük favorisi İspanya’dan kaçmak istiyoruz. Peki bunu başarabilecek miyiz?... Letonya, turnuva başlamadan önce sürpriz yapmaya aday olarak gösteriliyordu. NBA’de harika bir sezon geçiren 22 yaşındaki Porzingis, Bertans kardeşler ve Euroleague’in önemli guardları arasına giren Strelnieks ile beraber çekinilen bir takım haline gelmişlerdi. Nitekim ilk gün Sırbistan’ı çok zorladılar, ardından Belçika, Britanya ve Rusya’yı devirdiler. Kazanırlarsa grubu lider bitirebilirler. Kaybederlerse ise büyük olasılıkla 4. olacaklar. Biz ise üçüncü olup, ikinci turda Hırvatistan’ı konuk edeceğiz.
Savunmaları yumuşak
Letonya’da bu saydığım isimlere Baskonia’ya transfer olan Timma da ekleniyor. Bu 5 oyuncu takımın iskeleti. Ama kenardan fazla katkı alamıyorlar. Çok skorer bir takım ama bir o kadar da yumuşak. Turnuvanın en çok sayı atan 3. takım onlar ama maç başına da 80 sayı yiyorlar. Bu durum bizi umutlu kılıyor. Çünkü biz savunma takımı olarak görülüyoruz. Maçın nerediyse tamamında baskı, kendi sahamızda da agresif oynuyoruz. Kollarımız uzun, pas yollarını tıkıyoruz, sürekli top çalıyoruz. Maç başına 10.3 top çalma ile lideriz, Letonya ise 4.5 ile sonuncu. İki takımın savunmaya gösterdiği konsantrasyon farkı da en belirgin şekilde ortaya çıkıyor.
Hücum düzenlerini bozmalıyız
Bizden daha çok ribaunt alıyorlar, daha çok sayı atıyorlar ve daha çok asist yapıyorlar. Sertliğimizle onların hücum düzenlerini bozarsak, üstünlük sağlayacağımızı düşünüyorum. Atamazlarsa zaten kötü olan savunmaları da iyice düşecektir.
Porzingiz büyük bir yıldız gibi oynuyor. Ama tecrübesizliği çok dikkat çekiyor. Erken faul problemine giriyor ve sinirleniyor. Maçın başında onu yıldırırsak ki bunu yapabilecek oyuncularımız var, diğerleriyle bir şekilde başa çıkabiliriz.
Biz de genç bir takımız. Zaman bizim için ilaç. Her geçen gün özgüvenimiz artıyor ve daha iyi oynuyoruz. Cedi, Furkan, Semih ve Melih benzer katkıları sağlar, onlara bazı maçlarda ekstra performans sergileyen Erkan, Barış, Kenan, Sertaç gibi isimlerden iki tanesi eklenirse galibiyete yakın oluruz.
Taraftar yine itici gücümüz olacak. Çok koşan, mücadele eden, savaşan ve pes etmeyen bu takım çok seviliyor ve halkın sempatisini kazandı. Onlar da bunun farkında. Yine geri adım atmayacaklar ve Türk halkını onurlandırmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Umarız şans da daha çok çabalayan tarafın yanında olur.
‘’Devler hedefi vurdu‘’
Sırbistan maçının yorgunluğu fazlasıyla belli oluyordu Belçika karşısında. Gruptan çıkmamız için mutlaka kazanmamız gereken bir maçtı. Oyuna da böyle başladık. Ama devamlılığı sağlayamadık. Kolay değil 5 günde 4 maçı maksimum efor sarfederek oynamak. Nitekim iniş çıkışlar oldu, ilk çeyrekte 13, ikinci çeyrekte 14 sayı öne geçmemize rağmen Belçika her seferinde geri geldi.
İdare etme lüksümüz yok
Bu takımın ‘idare etme’ lüksü olmadığını da bir kez daha gördük. Mücadele eder, savaşırsak Sırbistan’ı da yenebiliriz, biraz gevşersek Belçika’ya bile yenilebiliriz. Sonuçta karar bölümünü harika oynadık. 5,5 dakika kala skor 60- 60 berabereydi. Bu sefer hatayı yapan, Belçika oldu. Salumu iki kez hücum ribaundu kovalarken, Furkan Korkmaz’a faul yaptı. Korkmaz’la piyango gibi 4 sayı bulduk. Ardından Melih en kritik yerde sahne aldı. Bizi alıştırdığı üçlükleri Belçika potasına gönderdi, Kenan da bu bölümde takımı harika yönetti. 3 dakikada 13-0’lık seriyle 73-60 öne geçtik ama bu kez Belçika’nın geri gelmek için zamanı kalmamıştı. ‘Tam zamanında’ yapılan atak bize ikinci turu müjdeledi. Halen kulübü olmayan Semih, harika bir turnuva geçiriyor.
Son yılların en skorer takımıyız!
20 yaşındaki Furkan Korkmaz, turnuvanın en iyi yüzdeyle oynayan oyuncuları arasında. Yüzde 60’ın üzerinde şut atıyor. Dün de yüzde 75’le isabet oranıyla 14 sayı attı. Cedi Osman, takımın sayı, ribaunt ve asist lideri. Gerçek bir lider. Melih Mahmutoğlu, turnuvanın en iyi üçlükçüleri arasında. Ve bu oyunculara kendi takımlarında sorumluluk verilmiyor. Demek ki oynayabiliyorlarmış!.. Bu kez ekstra katkı Barış Hersek’ten geldi. Forma giyen 11 oyuncu da sayı buldu. Son 12 yıldır Hidayet’ler, Mehmet Okur’lar, Ersan’lar, Ömer’ler, İbrahim’ler, Mirsad’lar vs varken bile bu kadar sayı atamıyorduk. Ortalamamız 77.3. Tarihin en sınırlı kapasiteli takımı olmamıza rağmen, son yılların en skorer takımıyız... Bu da Ufuk Sarıca ve teknik kadronun başarısı. Demek ki sayı atmak için çok yıldıza gerek yokmuş. Şimdilik ikinci turu garantiledik. Önümüzde bir Letonya maçı var. Letonya turnuvanın sürpriz yapma adayı takımları arasında. Ama gördüğüm kadarıyla bizim kadar sert değiller. Böyle oynarsak kazanabileceğimizi ve İspanya’dan kaçabileceğimizi düşünüyorum.









































