‘’Rahat sonuç‘’
Fenerbahçe’nin savunma yapan takımlara karşı bir oyun pratiği elde edebilmesi adına çok önemli bir maçtı. Aykut Kocaman elinde 4 santrfor olmasına rağmen sadece Janssen’in hazır olması ve mutlaka bir forvet oyuncusunu daha derbi öncesi hazırlayabilmek adına ilk 11’de Soldado’yu tercih etmesi dikkat çekiciydi. Maça o kadar hızlı başladıki Fenerbahçe daha ilk golün notunu alırken ikinciyi attı. Maçın hikayesini 10 dakika olmadan Ozan ve Giuliano ile netleştirdi. Birkaç ayrıntı vardı. İlki Giuliano’nun yeri çizgi değil, santrfor arkası. İkincisi derbi öncesi Soldado hala hazır değil. Son olarak da Giuliano-Dirar-Valbuena üçlüsünün uyumu özellikle Kadıköy’de çok maç çözeceğinden kolay kolay bu oyunculardan vazgeçilmemeli.
Aykut hocadan akıllı hamle
Maça gelince Hasan Ali’nin golü ile iyice rahatlamasına rağmen Fenerbahçe defansı dağınık Yeni Malatyaspor’a yine pozisyon verdi. Açıkçası derbi öncesinde Fenerbahçe’nin en büyük dezavantajı defansının göbeği. Ancak Malatya maçı özelinde İsla’nın çıkışları, maçın iyilerinden Dirar, Ozan’ın iyi oyunları ve Giuliano’nun arzulu hali dikkat çekti. Bu arada “eh işte” performansıyla oynayan Soldado’nun yerine Fernandao’yu, Valbuena’nın yerinede Janssen’i alarak santrafor bölgesindeki forma rekabetini kızıştırmak isteyen Aykut hoca bu konuda akıllı bir hamle daha yaptı. Sonuçta Fenerbahçe rahat kazandı. Ama asıl önemli olan sadece üç puan değil bu takımlara karşı nasıl ve hangi oyuncularla oynaması gerektiğini hafızasına atmasıydı.
‘’Başakşehir'in zirve inadı‘’
Dengede giden maçların yönünü değiştiren yıldız oyunculara sahip taraf Başakşehir takımıydı. Maçın ilk yarısında Emre Belözoğlu, hem takımının organizasyonunu yaptı hem de ikinci toptan yakaladığı fırsatla oyunda kaldığı 27 dakika içerisinde takımının devre arasında mağlup olarak girmesine engelleyen golü attı.
İkinci yarıda ise Emre’nin bıraktığı bayrağı Adebayor devraldı. Maçın iyilerinden olan ve birçok pozisyonda Başakşehir forvetlerine şans tanımayan Riou’yu harika bir gol vuruşu ile mağlup ederek takımını galibiyete taşıdı. Alanya tarafında ise sahanın en iyilerinden Emre Akbaba, attığı golün dışında arkadaşlarına yaptığı servislerle maçın en iyisi olurken, Vagner Love, Fernandes ve Efecan, ona yeterince eşlik edemediler.
Emre Belözoğlu yoksa...
Son olarak perşembe günü Avrupa Kupası maçı oynayacak olan Başakşehir’de Emre Belözoğlu’nun sakatlığı, Gökhan İnler’in de performansı düşünülünce hem Hoffenheim hem de Beşiktaş deplasmanında sıkıntı hissedilecektir.
‘’Silik oyun‘’
Maçın ilk yarısındaki problem diziliş ya da oyuncu seçiminde değildi Beşiktaş tarafında. “Nasıl olsa kazanırız” düşüncesiydi. Ve bu düşünce çok silik bir oyun getirdi. Top rakipteyken Gençlerbirliği oyuncularına uzak kalan, hatta en hırslı oyuncusu Tosiç’in bile gölge markajı yaptığı Beşiktaş, top kendisindeyken ise hareketsiz kalarak sıfır pozisyonlu bir ilk yarı oynadı. Gençlerbirliği ise Beşiktaş’ın bu haline cezayı Vedat Muriç ile keserek adeta kendisinin bile bu kadar rahat oynayacağına inanamadığı devreyi önde bitirdi.
İş mucizelere kaldı
Şenol Güneş, çıkardığı ilk 11’den pişman olduğunu ikinci yarıya başlarken Babel ve Quaresma’yı oyuna sokarak gösterdi. Babel’in 2 dakikada oyundan atılması ile Beşiktaş bir darbe daha yedi. Oğuzhan’ın sezonun en kötü maçını oynaması, Siyah- Beyazlılar’ın hücum organizasyonlarını birçok kez sekteye uğratınca iş mucizelere kaldı. O mucize ise 10 kişi kalmış ve idareten oynadığı bir maçta Beşiktaş’a nasip olmadı.
Pozisyona giremediler
Scekic’in golü ile son 15 dakikaya 2 farklı mağlup girdiler. Şenol hoca, Beşiktaş’a geldiği andan itibaren özellikle kapanan takımları açma başarısı şampiyonlukların en önemli ayrıntısı olurken, ilk kez bu tarz takımlardan birine karşı hiç pozisyona giremedikleri bir maç oynadılar. Oyun kalitesine bakınca Beşiktaş’ın 1 puanı hak ettiğini dahi söylemek zor. Gençlerbirliği ise Vedat Muriç’in öne çıktığı maçta Başakşehir’den sonra Beşiktaş’ı da hak ederek yenmeyi başardı. Maçın hakemi Halis Özkahya ise sonuca etki etmezken, Babel’e gösterdiği kırmızı kartta haklıydı.
‘’Her yerde favori‘’
Ligde kazanılamayan Fenerbahçe ve Trabzonspor maçlarının arkasından konsantrasyonun çok daha yüksek olacağı Gençlerbirliği maçı Ankara’nın, Beşiktaş’a hiçbir zaman deplasman olmaması açısından Siyah-Beyazlılar’ı avantajlı kılıyor. Milli takımda oynamış Oğuzhan Özyakup ve Cenk Tosun gibi formda oyuncuları Monaco karşılaşmasına saklama lüksüne sahip Şenol Güneş’in bu oyuncuları dinlendirme lüksü de var. Negredo’nun gol atmak için olan ekstra motivasyonunun avantaja dönüştürülebileceği, bu tip maçların kahramanı Quaresma’nın geri dönüşü ve Gökhan Gönül’ün tam olarak hazır olması yine Şenol Güneş’in artılarından.
Mutlak galibiyet isteyecekler
Diğer yandan ciddi güç kaybına uğramış Gençlerbirliği takımı iç sahada katı savunma yaptığı zaman puan veya puanlar alabilme kapasitesine sahip. Ancak ligimizde kapalı savunmalara karşı sabırlı oynayan ve birden fazla hücum silahı olan Beşiktaş, maça favori olarak çıkıyor. Lider Galatasaray ile olan 5 puanlık farkın açılmaması adına mutlaka galibiyet isteyecek olan Beşiktaş’ta, maçı cuma günü oynamanın da önemi büyük. Maçı kazandığı zaman haftanın da kazananı olma ihtimali yüksek Beşiktaş’ın, Monaco deplasmanına çok da yıpranmadan gitmesi önemli.
1 puan yeterli olabilir
Geçtiğimiz yılın Fransa Lig’i şampiyonu Monaco, transfer döneminde sattığı oyuncular üzerinden geçtiğimiz yılki performansından uzak ve seyirci avantajını hiçbir zaman yakalayamamış bir Şampiyonlar Ligi takımı. Leipzig ve Porto’ya üstünlük sağlayan Beşiktaş’ın, Radamel Falcao gibi tecrübeli bir yıldıza sahip olmalarına rağmen Monaco’ya da diş geçirmesi muhtemel. Maçın deplasmanda olduğu düşünülünce 6 puanlı Kartal’ın alacağı 1 puan da yeterli olabilir.
‘’Konu kapandı‘’
Belkide özelliklerinin farkında olup ona göre oynamayı başaran en özel takımlardan biri İzlanda. Biz kısa ve çabuk oynamaya, pas trafiği ile rakibi baskı altına almaya çalıştıkça güçlü fizikleri, koşu tempoları ve pozisyon almadaki başarılarıyla bizi bırakın baskı altında kalmayı ceza sahalarına bile sokmadılar. Bizi yana oynamaya mecbur ederken adeta ezbere bildikleri hücum anlayışları olan uzun paslarla çabuk çıktılar ve tam kendi oyun anlayışlarına uygun olarak 2 kanat oyuncusu Gudmundsson ve Bjarnason ile iki gol buldular.
Maç formaliteye döndü
2. yarıya kendi oyunumuzun şeklini değiştirmek yerine rakibin hızını kesmek için yapılan Ozan-Nuri değişikliği yaparak başladık ama Arnason’un golü ile maç daha 50. dakika olmadan formaliteye döndü. Görünen o ki yorgun ve eksik yakaladığımız Hırvatistan maçı bizi fena kandırmıştı. İzlanda bir kez daha gerçekle yüzleşmemizi sağladı. Yine bir gruptan çıkamadık. Acı gerçek kadromuzda kaliteli ya da formda oyuncularımızın olması bir şey ifade etmiyor.
Oynama pratiğini geliştirmeliyiz
Öncelikle benimseyeceğimiz bir oyun anlayışı üzerinden oyuncularımızın birlikte oynama pratiğini geliştirmemiz şart. Bunun içinde doğru tercih Lucescu mu yoksa genç ve sistemli çalışmayı kariyerinde ispatlamış genç bir hoca mı tercih edilmeli tartışmaya açık. Yoksa böyle sistemsiz, istekli bile olsa saha içinde ne yaptığını bilmeyen, çaresiz kalan bir milli takım izlemeye devam edeceğimiz aşikar.
‘’Cenk bir adım önde‘’
Uzun bir süre santrfor konusunda ilk kez bu kadar şanslıyız. Hem Cenk Tosun hem de Burak Yılmaz çok formda. Ancak pas trafiğine katkısı göz önüne alındığında önde olan isim Cenk.
İzlanda’ya karşı yapmamız gereken en önemli şey; oyunun yönünü çok çabuk değiştirmek. Emre ve Nuri bu işi yaparken, Arda ve Cengiz gibi birebirde etkili oyuncularımız maçı çözebilir.
Kritik İzlanda ve Finlandiya maçları öncesi açıklanan A Milli Takım kadrosunu nasıl buluyorsunuz?
Özellikle bu tip kritik maçlarda seçilen oyuncu kadrosu formda olsalar bile yeni ve milli takım tecrübesi olmayan oyuncular için doğru zaman değil. Aslında formayı hakeden Abdülkadir, Emre Akbaba gibi futbolcular var elbette. Ancak şu an için milli takım kadrosuna ve son oynadığımız Hırvatistan maçındaki performanslara bakınca bu tarz isimler şans vermek daha da zor. Oluşması gereken birlikte oynama alışkanlığı için öncelikle 7-8 oyuncu üzerinde o an için çok formda olmasalar bile ısrar edilmeli.
Özellikle forvette Burak Yılmaz ile Cenk Tosun arasında ikilem yaşanıyor. İzlanda karşısına nasıl bir 11’le çıkmalıyız?
Uzun zamandır olmadığımız kadar şanslı olduğumuz bir konu varsa o da santrfor konusu. Hem Cenk Tosun hem de Burak Yılmaz’ın yüksek form durumları nihayet, ‘hangisi yedek kalsa yazık olur’ dedirtiyor. Çift santrforlu bir sistemimiz olmadığına ya da işler kötü gitmeden denemediğimize göre işe biraz daha pozitif bakmak lazım. Yani maç başlangıcında golcümüz ne kadar formda ise hamle olarak girecek olan da o kadar formda. Ancak pas trafiğine katkısı göz önüne alındığında bana göre önde olan isim Cenk Tosun.
A Milli Takım Teknik Direktörü Lucescu’nun cezasından dolayı kulübede yer almayacak olması bizi nasıl etkiler?
Aslında oyuncularımızı şu an için Lucescu’dan daha iyi tanıyan Tayfur Havutçu’nun saha kenarında bir eksiklik hissetireceğini sanmıyorum. Teknik direktörlük deneyimini yaşamış, oyun okuma konusunda başarılı olduğunu düşündüğüm hocanın bir diğer avantajı ise tecrübeli oyuncularımız. Emre, Arda ve Sabri gibi profesyonelliklerini tekrar milli takıma seçilerek kanıtlamış futbolcular, Tayfur hocanın saha içindeki eli kolu olurken, arkadaşlarını bazen teknik adama gerek kalmadan yönlendirebilirler.
İzlanda’ya karşı nasıl oynamalıyız, galibiyetin şifresi nedir?
Daha önce İzlanda’yı frikikten gol atarak yenmiş olmamıza rağmen bu kez hikaye oldukça farklı. İzlanda çıkmayı garantilediği geçen seneki maçın aksine daha dirençli olacak. Oyunu dar alana çekerek rakiplerinin yeteneklerini etkisiz hale getirirken, topla oynarken çabuk ve garanti oyunu seven bir takım. Böyle bir takımla baş edebilmek için öncelikle koşu kalitesini yüksek tutmak şart. İç sahada olduğumuz için daha fazla oyuncuyla öne çıkacağımız maçta İzlanda fazla alan bulabilir. Ancak bu tarz takımlara karşı en önemli ayrıntı oyunu kenarlardan oynarken çok çabuk yön değiştirebilmektir. Milli takımımızda da Emre, Nuri bu işi yaparken, Arda ve Cengiz gibi hem çabuk düşünen hem de rakiplere karşı bire birde etkili oyuncularımız bize maçı çözebilirler.
‘’Yorgun Kartal‘’
Her şeyden önce rakibini iyi analiz eden Trabzonspor’un, nerdeyse ilk yarı boyunca bir kez bile hazırlıksız yakalanmaması en dikkat çekici ayrıntıydı. Kontrollü takımlara hücum etme konusunda sıkıntısı olmayan Beşiktaş ise 13. dakikada Talisca-Babel paslaşmasında Talisca’nın net plasesi ile bulduğu golden sonra tempoyu, aynı zamanda da oyunu kontrol etmekte zorlandı. Trabzonspor fırsatı kaçırmadı ve yeni yıldız adayı Abdülkadir’in harika pasında Olcay ile maçı eşitlerken, Beşiktaş taraftarının yedikleri gole rağmen eski oyuncularının hakkını vererek alkışlaması görülmeye değerdi. Aslında ilk 45 dakika Trabzon adına büyük şanstı.
Necip’ten katkıyı alamadı
Bordo-Mavili ekip, Quaresma, Atiba ve Oğuzhan’ın sahada olmayışını çok hisseden Beşiktaş’a özellikle de duran toplardan gol bulabilecekken fırsatları değerlendiremedi. İkinci yarıya direnci artırmak adına sarı kartlı Medel’i çıkararak Gökhan Gönül’ü oyuna alıp, Necip’i ortaya çekerek başlayan Beşiktaş, bu hamleden istediği katkıyı alamasa da Lens’in attığı golle yeniden öne geçti. Sekiz günde üçüncü sert maçını oynayan Beşiktaş’a karşı tempo artırmayı ancak gol yediğinde akıl edebilen Trabzonspor ise, Lens’in karşı karşıya kaldığı pozisyonda dönen topu Rodallega’nın hamlesi ile golle sonuçlandırarak, maçta durumu eşitledi.
Aydınus, kusursuz yönetti
Karadeniz ekibi, ancak beraberlik değil, galibiyet şansı da Yusuf ve Rodallega ile ayaklarına kadar gelmesine rağmen, Beşiktaş’ı yorgun yakaladıkları akşamda fırsatı değerlendiremedi. Beşiktaş ise vasatın üstüne çıkamadığı maçta iki kez öne geçmesine ve Fabri’nin performansına rağmen yorgunluğuna yenik düşerek 2 puan kaybetti. Fırat Aydunus ise Okay’ın ikinci sarı kartı haricinde kusursuz bir maç yönetti.
‘’Hastalık geçmemiş‘’
Bozuk zeminde akordu bozuk bir saz gibiydi maçın ilk yarısında Fenerbahçe. Ceza sahası içine girmekte zorlanışının ise en önemli sebebi takıma 10 numara olarak transfer edilen fakat maça sağ önde başlayan Giuliano idi. Adam eksiltmeyi denemeyen, top öne oynandığında sorumluluk almaktansa çabuk ayağından çıkaran Giuliano’ya Mehmet Ekici de ayak uydurunca iş yine Valbuena’ya kaldı. Fakat Miguel Lopez ve Olcan’ın o tarafı iyi kapatması, topa hakim olmasına rağmen 0 pozisyonlu bir ilk yarı getirdi Fenerbahçe’ye.
Kocaman-Buruk farkı
Fakat bu kısır futbol Aykut hocayı hiç rahatsız etmemiş olacak ki 2. yarıya da aynı 11’le başladı. Halbuki elinde Alper, Soldado gibi oyunun gidişatını değiştirebilecek oyuncular vardı. Akhisar tarafında ise rakibin hatasını sabırla bekleyen oyun tarzı 60. dakikada Topal’ın hatası ile karşılığını buldu. Soner’in ölçülü pasında Aykut hocanın yapmadığını yapan Okan hoca, Onur Ayık hamlesi ile golü buldu. Bu arada Aykut hoca beklenen hamleyi yaptı ama beklenmeyen, iş yapacak gibi gözüken Valbuena’yı oyundan almasıydı. Bozuk zeminde organize olmakta zorlanırken yani iş duran topa kalmışken en çok faul alan ve adam eksilten oyuncuyu çıkarmanın mantığını ben anlamadım.
Beşiktaş’ı yenmek yetmiş
Kameni, Serginho’nun karşı karşıyasında golü kurtarmasa maç 66. dakikada bitebilirdi. Sonuçta Fenerbahçe geçtiğimiz yıl olduğu gibi kapanan rakipleri açmakta zorlandığı bir maç daha oynayarak hastalığının tam anlamıyla geçmediğini gösterirken, görünen o ki uzman doktor da (Aykut Kocaman) ya hastalığın teşhisini doğru yapamamış ya da tedavide hangi ilaçların nasıl kullanılacağını bilmiyor. Görünen o ki Beşiktaş’ı yenmek, Fenerbahçe’ye yeterli gelmiş.