Arama

Popüler aramalar

‘’Etme bulma dünyası‘’

Şu sıralar spor kamuoyunun gündeminde, Brezilya asıllı Türk vatandaşı Milli futbolcu Marco Aurelio’nun Real Betis’e transferi var. Bir süredir vizyonda olan bu filmi gördükçe biraz gerilere, aynı oyuncunun, aynı menaceriliyle Trabzonspor’dan Fenerbahçe’ye getirilişini anımsadık.
Menajeri, o dönemde Aurelio’yu Türkiye’ye getirip kendisini tanıtan Trabzonspor Başkanı Özkan Sümer’in elinden alıp, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a nasıl vermişse şimdi de aynı yöntemi Real Betis için izliyor.
Hukuki boşlukları kendi çıkarları için kullanıp, etik değerleri menfaatleri söz konusu olduğunda rafa kaldıranlara yönelik çok güzel ve sık kullanılan bir cümle vardır, hepimiz biliriz; “Bu boşluklar gün gelir sizi de vurabilir” derler. Doğrudur da...
Şimdi bakıyoruz Yıldırım ve hukukçu Asbaşkanı, Aurelio’nun gidişini engellemek için hukuk üzerinden yol arıyorlar. Menaceriyse uzaktan kamuoyunu Real Betis’e imza konusunda bilgilendirmekle zamanını geçiriyor.
Tıpkı 2003 yılında Trabzonspor’a yaptığı gibi...
Biraz arşivi karıştırıp dönemin Başkanı Sümer’in malum menajer için neler söylediğine baktık:
“Menaceri, Aurelio’yu ayartıp, bizden intikam almaya çalışıyor. Oysa bize Aureilo’yu 3 milyon dolara getireceğini söylemişti. Biz onu 600 bin dolara aldık. Şimdi de Aureilo’yu kendisini aracı etmeden transfer ettiğimiz için intikam peşinde. Aurelio kupa maçından sonra Trabzon’da kalmak istediğini söyledi. Ama gitmek isterse kendi bilir. Trabzon, Aurelio’dan ibaret değildir’’
Ne kadar da bugüne benziyor değil mi?
Fenerbahçe Aurelio’yu bağıra bağıra elinden kaçırıyor , işin acısı ele geçirdiği yöntemle. Birileri hukuk arıyor, yönetmeliklere sığınmaya çalışıyor. Hukuk böyledir işte, gün gelir herkese lazım olur...
Yıldırım’a bile...

11 Temmuz 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Spor ve siyaset‘’

Popüler spor dalları siyasilerin iştahını her daim kabartır. Şu ya da bu şekilde burunlarını sportif faaliyetlere sokar, bundan siyasi rant elde etmeyi marifet sayarlar. Hele ellerinde bir güç varsa ve bu güç şu ya da bu şekilde spora hükmediyorsa marifet asli göreve dönüşür.
Kim bilir belki de Türk Futbolu’na çok büyük katkı yapacağı bir dönemde kaybettiğimiz Hasan Doğan’ı bu bağlamda, seçilme aşamasında açıkçası içimize tam sindirememiştik. Zira bize göre sportif kimliğinden çok malum kriterler kendisine o makamı sağlamıştı. Gel gör ki; söz konusu kriterlerin bir parçası olan sevgili eşiyle Avrupa Şampiyonası süresince samimi görüntüleri, kafamızdaki soru işaretlerini bir nebze olsun gidermişti. Ölümü bizi de derinden üzdü, ışığı bol olsun diyor, eşi ve çocuklarının acısını yürekten paylaştığımızı ifade etmek istiyoruz.
Ulus olarak “gideni” genelde olumlu yönleriyle anarız. Bu normal. Normal olmayan bunu yaparken, yaşayan değerleri refüze etmektir. İzliyoruz medyayı, “Türk Futbolu’na tarihinin en büyük başarısını yaşatanÖ” falan diye başlayan demeçleri. Avrupa Şampiyonası’nda Yarı Final oynamayı “tarihin en büyük başarısı” olarak sunarsanız, Dünya Üçüncülüğü’nü nereye koyacaksınız? “En büyüğü” 3 aylık başkan Hasan Doğan ise Haluk Ulusoy’u ne yapacaksınız? “İstanbul’da hesaplaşacağım!” diye meydan okumasının, maaşını yaklaşık 300 bin YTL’ye yükseltme kararını merhum Hasan Doğan’a Federasyon Yönetim Kurulu’ndan sessiz sedasız çıkarttırma olduğunu öğrendiğimiz Fatih Terim’i alkışlarken, primini dahi vermediğiniz Şenol Güneş ne olacak?
Meraklılarına: Spor siyaset ilişkisi tehlikelidir. Trabzonspor özelinde Faruk Özak’ı siyasi bulmuyoruz. Zira o Trabzonspor’un futbolcusu, kaptanı, yöneticisi ve başkanı sıfatlarını elde ettikten sonra siyasete bulaşmıştır. Sportif kimliğini önde tutarız. Ama bu demek değildir ki, Gökhan Ünal’ın transferinin son aşamasında Ankara’da verilen “partili” resmi garipsemedik. Hiç şık durmadı!

08 Temmuz 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gerisini getirin‘’

Transfer çalışmaları, teknik direktör raporuna göre tamam. Kombine satışları ve antrenmanlara ilgi gösteriyor ki, taraftar desteği tamam. 3 günlük çalışmalar ve Yattara katıldıktan sonra ortaya çıkan tablodan da anlaşılacağı gibi futbolcuların kaynaşması da tamam.

Her şey tamam, tek konuşulan; Uyum...

1983-84 sezonundaki şampiyonluğun ardından biri 1995-96, diğer ikisi de 2004-05 ve 2005-2006 sezonlarında olmak üzere hedefine üç kez yaklaşan Trabzonspor’un aynı heyecanı yeniden yaşaması için tamamlanan faktörlerden sonra nasıl gerçekleşeceği merak edilen çok önemli bir unsur var: Uyum konusu.

Başkan, yönetim ve teknik kadro temkinli

Taraftar, “Eğer uyum sorunu yaşanmazsa...” diye başlayan cümlelerini gönüllerinde yatan hedef ile tamamlama gayretinde. Başkan, yönetim ve teknik kadro, bu heyecana karşın temkinli konuşuyorlar.

Bu kadar ilgiyi yeni görüyorlar

Taraftara göre, yönetim ve teknik kadro, “Tabii ki temkinli konuşacak.” Bu nedenle, antrenmanlarda yeni transferlerin birçoğunun resmi maçlarında bile göremedikleri kadar seyirci oluyor. Tezahüratlar, onların duymadıkları, Yattara ile daha da yoğunlaşan coşku onların yaşamadıkları kadar yüksek. Resmi maçları devamlı gelen 35-40 kişiye oynadıklarını anlatan şaşkın Giray’a, Serkan Balcı, “Sen bir de Avni Aker’e çık da görürsün” diyor.

Tribünden yenilere test...

Antrenmanları izleyenler, “kim daha teknik, kimin ayağına top daha çok yakışıyor, kim daha topa iyi vuruyor?” sorularına yanıt bulabilmek için pozisyon kaçırmıyorlar. Özellikle yeni ve genç futbolcular tribünde adeta teste tabi tutuluyor. Sonraki yorumlar olası onbir üzerine yapılıyor.

Şampiyonluk olmazsa, en az 2 yeni yıldız...

Sadece saha sonuçlarıyla değil, kulüp yapısıyla da ilgilenen çevre, olası uyumsuzluğun faturası üzerinde doğal olarak kafa yoradursun, hedefi sonuna kadar kovalayacak bir kadro kadar, özellikle gençlerden çıkabilecek en az 2 yeni yıldız adayı üzerinde hemfikir olanlar da yok değil. Yanal’a bu anlamda, en az 2 yeni isim kazandırma misyonu da yükleniyor.

İlk 11 için büyük yarış yaşanacak

Sonunda onbir tartışmaları: Kale için Sylva banko görüşü Tolga’ya rağmen hakim. Sağda Serkan Balcı tamam gibi ama Tayfun, hem burada hem de savunmanın göbeğinde Song, Egemen ve Giray arasındaki yarışta olacak ve bu yarış, Trabzonspor’un işine çok yarayacak. Solda Cale tamam. Ön liberolar Selçuk, Colman ve Ceyhun, hem birbirleriyle hem de kaptanlık statülü Hüseyin’le yarışacaklar. Sağda Yattara var. Sol için bir eksiklik söz konusu olabilir. İleride Gökhan ve Umut, oyun düzenine göre bazen yarış, bazen de görev paylaşma modunda olacaklar. Barış, Adnan, Ferhat ve diğer gençler, garanti gözükenlere öyle ciddi rakipler ki!
Sonuç: “Eğer uyum sorunu yaşamazsa...” diye başlayan cümleyi istediğiniz gibi tamamlayabilirsiniz.

05 Temmuz 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Borçlanarak büyümek!‘’

Trabzonspor camiası son günlerde şu söylemi tartışıyor: “Borçlanarak büyümek.” Taraftarı mutlu etse de, bu görüşün kulüple ilgili duyarlı kesimde yarattığı kaygıyı yadsıyamayız.
Bu iki kelimeyi, bir televizyon programında Asbaşkan Hayrettin Hacısalihoğlu popüler yapsa da söylemin özünde sahibi, Trabzon’un ülke futbolunun hizmetine sunduğu döneminin en önemli teknik adamlarından biri olan Giray Bulak’tır. Trabzonspor’un yerlerde süründüğü geçen sezon anlatmıştı: “Trabzonspor tercihini yapacak. Ya küçülecek, alt yapısından oyuncular alıp borçlarını ödeyecek. Ya da Barcelona örneği büyük kulüp takım olacak. Bunun için de kaliteli transfer yapıp, marka değerini yükseltecek. Borcu, marka değeri, sponsorları, kombine biletleri, lisanslı ürünleri, reklam gelirleri ve artan üye sayısı kendiliğinden karşılayacak. Böylece 30 puanlık fark kapanacak, sadece Trabzon’da değil Türkiye’nin her yerindeki taraftarlarını mutlu edecek. Kaldı ki en azından halka arz konumunda bu bir zorunluluktur.”
Bulak belli ki bu fikirlerini benzer düşünen Trabzonspor yönetimiyle paylaşmış. Dedikleri gerçekleşti. Dün ise, “Bu bile yeterli değil. Gerekirse 10 milyon Euro daha borçlanıp Mehmet Topuz ve Mehmet Yıldız da alınmalı.” diyecek kadar da iddialı konuştu.
Burada Hacısalihoğlu, Nuri Albayrak’a, eski Asbaşkanlardan Nevzat Şakar ile “borçlanmayın” önerisi yaptıkları için eleştiriliyor. Sorduk yanıtladı: “Evet gittik ve söyledik. Ama Sn. Albayrak aday olmayacağını söylüyordu. Transferi gelecek yönetime bırakmalarını önerdik. Şimdi biz 3 yıllık bir planlama yaptık. İddia ediyoruz, bu operasyona yönelik mali açık bırakmayacağız. Eğer kalacaksa borç, kadromuz bunu karşılayacak kapasitede olacak.”
Borçlanarak büyümenin öyküsü özetle.
Son söz: Biz de Bulak gibi düşünüyoruz.

03 Temmuz 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Başlama vuruşu!‘’

Sadri Şener ve ekibinin 1994’te olduğu gibi ciddi bir sorumluluk yüklenerek kadroda yaptığı olağanüstü revizyonun sonuçlarının alınacağı yeni sezonun ‘başlama vuruşu’, dün yapıldı. Futbolcular tesislerde toplandı, Ersun Yanal bir basın toplantısıyla transferleri ve son durumu değerlendirdi, Sadri Şener de camianın ileri gelenlerini bir barbekü partisinde toplayarak son gelişmelerle ilgili bilgi verdi, destek istedi.
Özellikle transfer konusundaki hamleleri, kombine bilet patlaması, kurumu sahiplenme ve geleceğe umutla bakanların çoğunlukta olması gibi gelişmelere bakıldığında, önemli kabul gördüğü gerçeğinden hareketle, Şener ve ekibinin “uyum sorunu” yaşanıp yaşanmayacağına dair kuşkular dışında rahat olduğunu söyleyebiliriz. Transferde bırakılanlar ve alınanlar konusundaki denge de, yapılan işlerin, “uyum sorunu yaşanmadığı takdirde” doğru olduğunun bir kanıtı bize göre. Dünkü Fanatik’te yayınlanan geçen sezonki ve şimdiki kadro listeleri incelendiğinde çok rahat görülüyor ki, sayısal bir savurganlık söz konusu değil. Örneğin 3 stoper gönderilmiş, Egemen, Song, Giray alınmış. 3 ön libero yok, Ceyhun, Colman ve Selçuk var. Colman ve Selçuk top tekniklerinin yüksekliği nedeniyle birlikte 10 numara boşluğunu kapatabilecek düzeyde. Mustafa Keçeli gitmiş, Cale gelmiş. Ersen Martin’in yerine Gökhan Ünal. Sadece bir sol dış eksikliği göze çarpıyor.
Galatasaray’ın geçen sezon şampiyon olan kadrosunda 8 yeni oyuncu vardı. Üstelik 4’ü de genç ve gelecek vaat eden isimlerdi. Trabzonspor’un saydıklarımızın dışında 11 tane de genç yıldız adayı olduğu gerçeğini unutmayalım. Pilot takıma gideceklerle, A takımda kalacakların performansları, devre arasında yeni bir değerlendirmeyi de gerektirecektir. Dolayısıyla yıldız adaylarını elden çıkarma gibi bir risk de söz konusu değil.
Biz bu tabloyu bugün olumlu görüyoruz. Yarın Sylva onca deneyimine karşın bacak arasından sık sık gol yer, Song iki-üç maç üst üste altıpasta ıska geçer, Colman ve Selçuk iki top yapamaz, Gökhan Ünal gol orucuna girer diye, bu işleri yapanlara, “Trabzonspor’u batırdınız!” demek için pusuda beklemiyoruz. ‘Başlama vuruşu’ günü görüşümüz budur, böyle düşünüyoruz!

01 Temmuz 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Geleceğe yatırım‘’

Trabzonspor, yaptığı transferlerle uzun vadeli hedeflerini ortaya koydu. Song ismi tartışıldı ama, liderlik vasıfları taşıyan Kamerunlu yıldız, takıma büyük katkı sağlar.

Transfer sezonunun tartışmasız lideri Trabzonspor’un oluşturduğu yeni kadro daha sahaya çıkmadan camianın büyük desteğini alıp, kurumun ekonomik değerlerini olumlu yönde etkilerken , elbette bir gün sıra bu kadronun performansıyla ilgili verilerin değerlendirileceği günlere de gelecek... Kuşkusuz en sağlıklı değerlendirmeler de o süreçte yapılacak.
Bugün transferlerle ilgili öngörümüz şöyle: Ülke içinden genel itibariyle kendini bireysel olarak kanıtlamış, değer üretmiş, birçok kulübün kadrosunda görmek istediği, yaşları ve hedefleri itibariyle uzun vadeli süreçte yararlanılabilecek, sağlıklı bir iskeletin kurulmasında temel teşkil edebilecek ve en önemlisi de iyi sonuç üretebilecek oyuncuların alındığı düşüncesinde, hemen herkes hem fikir...

Song’un tecrübesi inkar edilemez
Yurt dışından transfer edilen oyuncularda da bu niteliklere dikkat edildiği aşikar. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla yerinde çıplak gözle izlenen, bir çok alternatif arasından beğenilen ve mümkün olduğunca en geniş mutabakatla haklarında karar verilen yabancı oyuncular da Trabzonspor kimliğinin doğrularıyla en azından şu an itibariyle yeterince uyuşuyor.
Hal böyleyken transfer edilen son oyuncu Song’un bazı kesimlerde yarattığı soru işaretleri ister istemez farklı bir analizi de gündeme getiriyor.
Song’un tecrübesini kimse inkar etmiyor. Ancak yaşı 32 olsa da bir görüş Kamerunlu oyuncuyu yaşlı statüsüne koyuyor...

Savunma transferleri yerinde
Diğer bir görüş son olarak Galatasaray’da forma giymesi ve oradan anlaşamadan ayrılması, terk edildiği ileri sürülen “İstanbul’un eskisi” yaklaşımının yeniden geri getirildiği savını öne çıkarıyor... Olaya teknik açıdan baktığını seslendiren farklı bir düşünce de “bu kadar stopere ne gerek var” yaklaşımını dillendiriyor...

Gidenlerin yeri dolduruldu
Bu görüşlerin hepsine saygı duymakla beraber sondan başlarsak bir kere sayısal açıdan her kulübün kadrosunda en az dört durdurucunun (stoper) olması, futbolun genel doğruları açısından inkar edilemeyecek bir gerçek... Trabzonspor’un geçen yılki kadrosundan bakarsak Çağdaş, Erdinç ve Tolga Seyhan bu sezon yoklar... Giden bu 3 stoperin yerine bizzat yerinin adamı iki oyuncu
gelmiş; Egemen ve Giray... Song bu anlamda rakamsal denkliği sağlıyor, Tayfun da eklendiğinde 4 stoper yerine oturuyor... Trabzonspor’un geçen yıl herkesin hafızasında...
Hele göğsümüzü kabartan Milli Takım’ın 1 aylık bir organizasyonda yarı finalde belki de turnuvanın en iyi futbolunu sergilemesine rağmen, savunmasındaki eksikler nedeniyle burada oluşturduğu zorunlu kadro ve yediği goller düşünüldüğünde, bu sayısal dengenin ne kadar önemli olduğunu anlatmak için fazla söze de gerek kalmıyor.

Majstoroviç çok mu gençti!
Transfer için yola çıkılırken o mevki için düşünülen isimlerden birincisi 1977 doğumlu İsveçli Majstoroviç’di. Hiç kimsenin yaşlı diye itiraz etmediği Majstoroviç, AEK’ya transfer olunca bu transfer gerçekleşmedi... Şimdi alınan Rigobert Song ise 1976 doğumlu. Arada bir yaş var. Eğer Trabzonspor, bu kariyeriyle Song’u Avrupa’nın herhangi bir takımından transfer etseydi kaç kişi muhalefet şerhi koyardı düşünelim... Objektif olmak gerekirse bu sorunun cevabı, “çok azı”dır... Tek sorun Galatasaray’da oynaması...

Performans mı? O ayrı mesele...
Bunlar Song’un kağıt üzerindeki değerleri; peki ya katacakları. Trabzonspor’un oluşan bu kadrosunun gerçek bir lidere, kariyer gücüne ve saha içi yönetmenine ihtiyacı gerçeğini kimse yadsıyamaz. Song oynadığı her takımda bu değerleriyle ön plana yükselmiş, bilinen bu etkisiyle farklılığını hissettirmiştir.
Ne olursa olsun Trabzonspor 10 gün sonra Dünya Karması’nda forma giyecek gerçek bir yıldızı kadrosuna katmıştır. Sahada Avrupa’yı bir süredir erteleyen bir kulübün adının bu arenada oyuncusuyla anılacak olması bile marka değerine büyük katkıdır.
Ha; “performans mı” dediniz? Bunu sorgulamanın zamanı tabii ki şimdi değildir...

Ergun ATA

29 Haziran 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tevazu ve gurur!‘’

Fatih Terim’in EURO 2008 kadrosunu yetersiz bulup, bu haliyle Türkiye’nin gruplardan çıkmasının çok zor olduğunu düşünenlerdendik. Ama Türkiye, futbol oynanmadan yarı finale, Almanya da, finale çıkılabileceğini bu turnuvada gösterdi. Olan Türkiye’nin yarı finaldeki muhteşem futboluna oldu. İtiraf edelim bizler, Çek ve Hırvat futbolseverleri şimdi daha iyi anlıyoruz!
Ciddi eleştirilere hedef olan bu kadro, yarı final oynama ve son maçtaki performansıyla, yetki ve sorumluluk sahibi olarak Fatih Terim’i haklı çıkardı. Teknik adamların tercihlerinin, sorumluluğunu üstlendikleri takımın kaderini belirmesi kadar, kendi kariyerleri için de çok ciddi bir ölçüt olduğu gerçeğinden hareketle, “Kadroda şu olsaydı şöyle olurdu!” şeklindeki yorumların bu aşamadan sonra bir anlam ifade etmeyeceğini özellikle vurgulamak isteriz. Zira bu turnuva süresince üzerinde durulan konu da bu değil, Terim’in tavır ve davranışlarıdır. Özellikle medyaya, kazanılan bir maç sonrası basın toplantısında takındığı tavrın çağdaş bir spor adamı kimliğiyle bağdaşır bir yönü yoktur. O tavrın orada tepki bulmaması da ayrı bir yazı konusudur.
Terim’in her şeye karşın takımımızın ülkeye yaşattığı heyecana katkıları nedeniyle kutlanması gerektiğine inanıyoruz. Ancak, 2002’de ülke futboluna yaşattığı tarihi zaferdeki katkısı tartışılmayacak bir başka spor adamı Şenol Güneş’e, sırf tevazu sahibi olduğu için yapılan haksızlıkları gün ışığına çıkarması açısından önemli bir görevi de farkında olmadan yerine getirdiğine dikkat çekmek ve kendisini bu anlamda da kutlamak (!) isteriz. Zira dün hak etmediği saldırıların hedefindeki Güneş’in bugün özür yazılarına muhatap olmasını onun bu tavır ve davranışları sağlamıştır.
Son söz: Zaman, “Fazla tevazu gösterme gerçek sanırlar” sözünü tartışma zamanıdır. Ne dersiniz?

27 Haziran 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Neden olmasın?‘’

Başlık hiç kimseyi sakın ha, “Aaa yan çizdi!” falan moduna sokmasın. “Daha düne kadar gruptan çıkmanın bile şans olduğunu iddia eden siz” diye başlayan, “Bugün neler söylüyorsunuz, bu ne yaman çelişkidir?” gibi cafcaflı cümlelerle tepki koymaya da kalkmasın.
Sözümüzdeyiz: Bu takımın geldiği nokta olağanüstü başarıdır. Gruptan dahi çıkma şansı vermediğimiz bir takımın, futbol oynamadan ya da oynayarak, şansıyla ya da hakkıyla, nasıl olursa olsun zorluk derecesi böylesine yüksek bir turnuvada yarı final oynaması, iki gün önce de söylediğimiz gibi avuç içlerini kızartıncaya kadar alkışı, sesleri kısıncaya kadar coşkuyu hak etmiştir.
Kim bilir Almanya maçında belki de Cech gibi bir kaleciye, 15 dakikalık uzatmalarda bir dakika 14 saniye artı süreyi kullandıran anne tarafından Hırvat İtalyan Rosetti gibi bir hakeme gereksinimimiz kalmayabilir. Bu kez futbolumuzla da rakibimizi ezer, final yolunu açarız.
Bu turnuvaya sıfır çekerek veda eden komşumuzun bir önceki turnuvayı şampiyon bitireceğini turnuva başlamadan söyleyen birine kim inanırdı ki?
İşte bu nedenle “Neden olmasın?” diyoruz. Buraya kadar nasıl geldik ki? Yan çizmek falan değil yani bu?
“Neden olmasın?” şeklindeki sorunun bugünlerdeki bir muhatabı da, yeniden yapılanma sürecindeki Trabzonspor. Başkan ve yönetim, “İlk yıl bizden şampiyonluk beklemeyin, yarışmacı bir takım yaratacağız. Gelecek sezon hedef tabi ki beklentinize yönelik olacak?” dese de, geçen sezon Galatasaray’ın 8 yeni isme yer verdiği kadrosuyla şampiyon olduğunu anımsatmak isteriz. Trabzonspor neden olmasın?
“Neden olmasın?” doğru ama keşke şu sorunlar da olmasa. Resmi internet sitesinin son manşet haberine göre devam eden ve mutlak çözülmesi gereken “61 numaralar” bir krizin habercisi. Doğrudur, geçmişteki başarılar “61 numaralarla” sağlanmıştı. Bugün baş ağrısı “61 numaralar” ne yazık ki!

23 Haziran 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI