Arama

Popüler aramalar

‘’Yakışır!‘’

Çünkü iyi kapanan, çabuk hücuma çıkan bir takım. Yine de oyun anlayışlarını bozmadılar. Trabzonspor da kontrollü oynayınca oyun orta alanda kilitlendi. Bir iki pozisyon bulsa da, her geçen dakika temposu düştü, oyunun kontrolünü kaybetti. Belediye, sabırla Trabzonspor’un hata yapmasını bekledi ve beklediğini 40. dakikada buldu. Savunma bir ölü topta rakibin rahat kafa vurmasına izin verdiği gibi, Onur’dan dönen topa karşı da hazırlıksız yakalandı. Lider takıma yakışmayacak iki hata peşpeşe yapıldı.
Güneş, 2. yarıya Engin’le başladı. Ardından Alanzinho’yu sahaya sürdü. Günün kötüleri Yattara ve Jaja gitti. Bu hamleler Bordo Mavililer’i hareketlendirdi. Ne varki, takım savunmasın iyi yapan Belediye kapandı, maçı kazanma zeminini oluşturdu. Marcin Kus’un geliştirdiği atakla öne geçme fırsatı da yakaladı. Onur’a takıldı. Savunma goldeki hatayı bu kez yapmadı. Avcı, rakibin kontrolsüz geleceğini düşünerek İbrahim Akın’ı da oyuna soktu. Ancak penaltı bütün hesapları bozdu. Umut’un golüyle de Trabzon rahatladı. Stresi üzerinden attı, coşkuyu yakaladı. Çok zor bir deplasmandan 3 puan almasını bildi.
İki önemli ayrıntı:
Bülent Yıldırım’a, Umut’un pozisyonu için “Neden verdin?”, ilk yarıda Burak’a yapılan için ise “Neden vermedin?” diye çok soran olur.
12. Adam rekor denemesi yaptı. Kale arkası kapalıydı, gerçekleştiremedi. Ama inanılmaz coşkuluydular. Karşı taraf bağırıyor: “Bu büyük taraftara...” Kapalıdan yanıt: “Şampiyonluk yakışır!” Bizce de. Çünkü ilk yarı liderliği garanti artık, birinci raund geçildi yani!

13 Aralık 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kolay değil‘’

Trabzonspor için bundan sonra her maç final niteliğinde. Karşısında her zaman iştahlı takımlar bulacak. Rakiplerin motivasyon sorunu olmayacak. Liderliği, onların konsantre olmalarına yetecek. Zaten önemleşme insanın en önde gelen duygularından. Bu duygu adına insanlar çok büyük bedelller ödüyor.

Büyükşehir Belediyespor, Trabzonspor’u yendiğinde gündemin birinci sırasına oturacak. Oyuncuların değeri artacak. Sıralamada zirveye biraz daha yaklaşacak. Bunlar futbolcuların olağanüstü konsantre olmaları için önemli faktörler. Hele bu Belediye gibi başarıya aç futbolculardan kurulu bir takım ise işiniz daha da zordur.

Bir futbolcu en iyi koşullarda kapasitesinin yüzde yetmişini sahaya yansıtır. Bunun üzerine çıkabilmesi için 1 ‘’Yok olmama’’ veya 1 ‘’Var olma’’ duygularını çok yoğun hissetmesi gerekir. Belediyeli futbolcular bu duygulara sahip olacak. Bütün bu nedenlerdendir ki Trabzonspor’dan daha çok mücadele edecekler.

Trabzonspor bu maçtan galip çıkmak istiyorsa en az rakibi kadar koşmak zorundadır. Öyle Bucaspor maçıda ki gibi 106 kilometre koşacaksın, rakibin de 109 kilometre koşacak. Yine de maçı kazanacaksın. Bugünkü maçta bu mümkün değil. Hatta rakibin kadar mücadele etsen bile maçı kazanacağının garantisi yok. İstanbul Büyükşehir Belediyespor yenilse de bir şey olmaz. Sen 50 binin üzerinde taraftarın önünde oynayacaksın. Sadece bunun sorumluluğu, en az lider olmakla üstlenilenden daha ağırdır. Stres yaratır. Bu yükün altında ezilmemek için çok dirençli ve çok inatçı olmak gerekir.

Belediye, genç ve deneyimli oyunculardan kurulu dinamik bir ekip. Hasagiç,İbrahim Akın, Efe, Cihan, Herve Tum ve Holmen deneyimli, Zeki, Ekrem, Gökhan Süzen, Tevfik, Mahmut, Ali Güzeldal, İskender ve Ekrem genç oyuncular. Abdulah Avcı, bunları çok iyi harmanlayarak ortaya iyi bir takım çıkardı. En gerideki oyuncuyla en ilerdeki oyuncu arasındaki mesafe, hiç bir zaman yardımlaşamayacak kadar açılmıyor. Savunma, orta alan ve forvet birbirine çok yakın oynuyor. Topu kazandıklarında paslaşacak, kaybettiklerinde ise kazanacak yakınlıktalar. Zeminin kaygan olması ve ağırlaşması, İstanbul ekibinin işine gelecektir.

Trabzonspor iyi pas yapan bir takım. Ama bu maçta hem rakiple uğraşacaklar, hem de zeminle. Yani her zamanki gibi pas yapamayacaklar. Koşullar bu anlamda eşitlenecek. Eğer hatalara karşı hazırlıklı ve tahammüllü olurlarsa ne ala. Gol gecikir, ya da yenik duruma düşülürse, tribünlerde koşulan hedefle sağlanan moral motivasyon kaybolabilr, dahası tersine dönebilir. En kötüsü de budur!
12 Aralık 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’3 puanın anlamı!‘’

Şenol Güneş, puan cetvelindeki konumu ne olursa olsun her rakibin önemli olduğunu belli ki futbolcularına öğretmiş. Ama altın gol uygulamasının sadece elemeli maçlarda o da uzatmalarda olduğunu anlatmayı unutmuş. Yoksa bir takım için bir maç 6. dakikada biter mi?

Fırtına gibi başladığı maçın ilk 6 dakikasında Bucasporlu meslektaşlarının adeta başını döndüren bordo mavililer bu süreye, birer; direkten dönen top, mutlak pozisyon ve gol sığdırdı. Gariptir sonra durdu. Sanki onlar için maç bitti. Oyunun kontrolü tümden Bucaspor’a geçti.

Bucaspor’un etkili olduğu ve ciddi pozisyonlar bulduğu bölümlerde Trabzon çıkmakta zorlandı. Sadece Selçuk ve Yattara’nın çabasıyla rakip kalede varlığını hissettirebildi. Ama sık sık tehlike yaşadı. Onur’un 3 kez olası gole izin vermemesi, Trabzonspor için tehlikenin boyutunu tek başına anlatmaya yetti.
Son haftalardaki performansıyla takıma önemli katkı sağlayan ama bu başarıdan çok transferindeki başarının(!) rantı gündeme getirilerek “uçurulan” Jaja ile kötü gününde olan Alanzinho arasında, “Hangisi alınsa olur” yorumu yapılırken Alanzinho Engin değişikliğiyle Güneş, önce takımı ateşlemek istedi.

Olmadı. Temposu düşse de Jaja’ya oranla daha verimli olan Yattara kenara alınırken ise Ceyhun'la "skoru koruma" moduna girildi. İlk yarının aksine pozisyon verilmese de Trabzonspor hep istim üzerindeydi. Ta ki Cüneyt Çakır’ın çok tartışılacak bir kararla penaltıya hükmettiği 76. dakikaya kadar.

Bucaspor, onca eksiğine karşın gerçek yerinin son sıralar olmadığının ve puan alamasa da, ilerleyen haftalarda rakiplerinin canını bayağı yakacağının sinyalini verdi.

Trabzon için, hadi "bir takımdan her maçta üst düzey performans beklemek haksızlıktır" diyelim. Zorlu yarışta kötü oynarken alınan 3 puan bu nedenle büyük anlam kazandı.

04 Aralık 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zordan kolaya!‘’

Eskişehir beraberliğiyle beklenmeyen ölçüde demoralize olan Trabzonspor, hedefine ulaşma yolunda önemi tartışmasız büyük olan Gaziantepspor maçına yenik başladı. 3 maçlık seriyle özgüveni artan ve kendine üst sıralarda yer arayan ev sahibi ekip karşısında böyle bir durum, Trabzon açısından “zor maç” sinyalleri verse de, sanılan gerçekleşmedi. Zira Gaziantepspor daha 5. dakikadan itibaren kapanıp, rakibinin üzerine kontrayla gitme düşüncesini abartarak sürdürmenin bedelini ağır ödedi. Belli ki, yanılgı Eskişehir maçında kilidin çözülememesinden kaynaklanıyordu.

Çok adamla iyi savunma yapılmıyor. Kaldı ki, Kırmızı-Siyahlılar, bu tutumuyla Trabzonspor’u üzerine çekmenin riski ve bunun yarattığı tehlikeyi, iki net gol pozisyonu verdiğinde de fark edemeyince malum son gecikmedi. Burak, hem kendisinin hem de Alanzinho’nun birer kez çok uygun durumda yapamadığını savunmanın arkasında buluştuğu topla yaptığında Trabzonspor’un, yenilen gole ve kapalı savunmaya karşı organize, agresif ama kontrollü oyununu ödüllendirdi. Birkaç dakika sonra da penaltı kazandırıp, rakibi bir kişi eksik bıraktırarak da taçlandırdı.

Trabzonspor, bir kişi fazla ve bir gol önde olmanın verdiği avantajı bu kez yine kontrollü ama daha sakin oynayarak kullanmayı tercih ederken, Gaziantepspor haklı olarak risk almak durumunda kaldı. Ama maçın 60 dakikalık bölümünden sonra gardı iyice düştü. Hele Jaja’nın müthiş golü de gelince de kaderine tümden razı oldu.

Bu galibiyet Trabzon’un geçen haftaki kaybının telafisi olmakla kalmadı aynı zamanda Bordo-Mavililer’e, ilk yarıyı lider bitirmenin yolunu da tümden açtı. Ancak puan cetvelindeki konumu ne olursa olsun Süper Lig’de kolay rakip olmadığı gerçeğinin unutulmaması koşuluyla...

28 Kasım 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyinin iyisini yapmak!‘’

Genel Kurul sürecinde takım performansının olası adaylıklarla ilgili belirleyici unsur olduğu ve bu nedenle bazılarının içten içe farklı beklentilere girdikleri söylenir. Dahası, takımın puan kaybetmesine sevindikleri bile iddia edilir.

Asla katılmadığımız bu görüş, iddia sahiplerinin kendi ruh halleriyle ilişkilidir diye düşünüyoruz. Zira bu durum ne renk, ne de hizmet aşkıyla ifade edilebilir. İnanıyoruz ki; Trabzonspor’un yaklaşan genel kurulu arifesinde, puan cetvelinin zirvesinde olması, hem Sadri Şener, hem de çıkacaksa diğer adaylar açısından bundan sonraki hizmetleri için avantaj oluşturur. Seçilecek yönetimin özellikle kaynak yaratma açısından elini güçlendirir, transferde takım cazibe merkezi olur vs... Örnekleri artırmak mümkün tabii ki.

İsmi adaylık için geçen Eyüp Aşık’ın Günebakış Gazetesi’ndeki, “İyinin daha iyisini yapmak için aday olmalıyız” sözü bu noktada, Sadri Şener’in hakkını verme açısından önemlidir ve bir olası adayın beyanı olarak, farklı beklenti ve sözlük anlamı “Yolunda giden bir işi istemli olarak bozmak” olan “çomak sokmak” iddialarını tek başına çürütmeye yeterlidir.

Bu iş bir ekip işidir ve Sadri Şener, ekibiyle iyi işler yapmıştır, takım performansı da bunun kanıtıdır. Ama unutulmamalı ki o ekibin beyin takımı iki önemli fire vermiştir. Yeni ekibinde mevcutlardan birçoğu da büyük olasılıkla yer almayacaktır. Şener’in yeni bir ekiple daha iyisini yapmak için hamlesini ne kadar olağan karşılamak ve hakkı olarak kabul etmek gerekirse, bir başka ekibin farklı söylemlerle, “daha iyisini yapma adına” yola çıkmasını da yadırgamamak gerek. Üyeler genel kurulda en doğru kararı kuşkusuz verecektir.

Gelinen noktada adaylığı kesinleşen tek kişi Sadri Şener oldu. Asbaşkan, başkan yardımcısı ve genel sekreterini dahi belirlediği biliniyor. Bu bir özgüven işaretidir. Açıklanan Asbaşkan adayı Nevzat Şakar, camianın yakından tanıdığı, daha önce de aynı görevi Atay Aktuğ döneminde yapmış bir isim. Ancak, bırakınız henüz resmen adaylığını, daha ekibini ve planını programını belirlemeden, ismi üzerinde son günlerde yapılan spekülasyonlarla çok erken hedef olduğu ve bunları hak etmediği kanısını taşıyoruz.

Trabzonspor’da asbaşkanlığın kaderi bu olsa gerek!

25 Kasım 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Engin'i savunmak!‘’

İnsanları geçmişine takılıp yargılamaya kalksak, bu ülkede kalpazanların, evrakta sahtecilik yapanların vs hangi mevkilere yükseldiğini önümüze koyarlar ki, bu konuda hiç kimseye, özellikle de bu yazının konusu Engin’e, o sıfatı kendisine yakıştıracak kadar haksızlık yapamayız. Bu nedenle artık deneyimli kategorisine, Milli forması nedeniyle rahatlıkla koyabileceğimiz ve futbolu düşündüğünde yeteneklerini sahaya yansıtma özelliğine şapka çıkardığımız Engin’in, son vukuatı nedeniyle geçmiş vukuatlarının temcit pilavı gibi pişirilip önüne konulmasına gönlümüz razı olmaz. Hadi “üçlük” işindeki “tahrik ve ısrarı” hafifletici neden olarak görelim ama son yaptıklarına göz yumulmasını doğru bulmayız. En azından kendi geleceği için.

“Aşırı hırsı nedeniyle bir hata yapmıştır” mazeretini kabul ettik diyelim. “Hareketi Güneş’e değildi!” gibi pembe yalanı da makul bulalım. Ama “Bu konudaki yazı ve yorumların Trabzonspor’un başarısızlığının beklentisi olan yazı ve yorumlar olduğunu düşünüyorum” şeklindeki açıklamaya, “orada durun!” deriz. “Yok artık” yani.

Böyle bir açıklama, kötü örnek teşkil eder, Engin’i de korumaz, harcar. Oysa ki Engin, hareketinin bedelini ödediğinde kendine gelir ve özeleştirisini yapar. Sonra da görevinde daha profesyonel davranır, Fair-Play’e dikkat eder, tersinde yok olur gider.

İşler iyi giderken kolay olan yöneticilikte fark, kriz dönemlerinde ortaya çıkar. O noktada bazıları, nedense kendileri dışındaki herkesi, “kuruma düşman”, eleştirileri “saldırı” görürler. Ellerinde gazete ve dergi küpürleri, muhbirlik-yalakalık düzeylerini artırarak yeni dönemde kendilerine yer bulmaya çalışan bazıları da, “manipülasyon” peşinde koştururlar.

Engin olayı mı? Onun çözümünüyse Şenol Güneş’in üzerine yıkar, aradan sıyrılırlar.

24 Kasım 2010, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol bu!‘’

Uzatmaların son dakikasına sığdı maç. Eskişehirspor, bir puana razı olduğu ve bu nedenle oynatmayı değil oynatmamayı düşündüğü ve 2. yarının başlama vuruşuyla zaman çalmayı hedeflediği maçın son dakikasında Onur engeline takılmasa, Trabzon’dan bir değil, 3 puanla dönebilirdi.

Özellikle 2. yarıda kazanmak için her şeyi yapan ama son dakikalarda beraberliği koruyucu hamlelere başvurmak zorunda kalan Trabzonspor; Süleyman Abay’ın bitiş düdüğünü çalmasından sadece birkaç saniye önce Egemen’in kafa vuruşunda top direkte patlamasa, ya da dönen topa Jaja altı pasta iyi vurabilse, “kaçtı” diye düşündüğü galibiyeti yakalayabilirdi. İşte futbolun güzelliği de burada.

İlk yarıda futbolu futbol gibi oynamaya çalışan Eskişehirspor, deplasmanda oynadığı lig liderine kök söktürdü. Net pozisyonları bulan taraf oldu. Trabzonspor’u, futbolunu oynayarak oynatmadı. Ama 2. yarının başlama düdüğüyle bu rolünü terk etti. Trabzonspor’un üstünlüğünü kabul etti, yarı alanına hapsoldu. Çabuk çıkıp skor üretmeyi hedeflese de rakip kaleye ilk kez 88. dakikada gidebildi.

Eskişehirspor’un davetine icap ederek oyunu tümüyle rakip alana yıkan Bordo-Mavililer, kalabalık savunmada teknik özelliklerini kullanarak kilidi açabilecekleri düşüncesiyle önce Alanzinho, sonra da Yattara’yı sahaya sürdü. Brezilyalı oyuncu bu özelliğini daha etkin kullanırken, Yattara yine silik kaldı. Serbest vuruşlardan ve kanatlardan gelen yüksek topları, sahanın en uzun boylu oyuncusu İvesa armut gibi topladı. Bu durumun anlamsızlığı üzerine kafa yorarken gariptir, Diego’nun az farkla auta çıkan, Egemen’in de direkten dönen kafa vuruşları, yüksek toplardan geldi. Futbol bu!

22 Kasım 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aslında ne dedi!‘’

Şenol Güneş, Bursa’nın yenilmezlik unvanına son veren takımının liderliği pekiştirdiği maçtan sonra açıklamalar yaparken, G.Antep-Fener ve Galatasaray-Manisa maçları henüz oynanmamıştı. Demişti ki Güneş: Bugün bir maç kazandık. Yarınların ne olacağı belli değil. Ligde her takım her takımı yenebilir. Manisa bizi yendi, biz Konya’yı yendik, Konya da Manisa’yı yendi...”

Bursa dönüşü özel uçak havalanmadan Gaziantep’ten gelen habere göre Fenerbahçe, 1-0 önde idi. Trabzon Havalimanı’na varıldığında maçı Gaziantep’in 2-1 kazandığı öğrenildi. Bir gün sonra Galatasaray kendi evinde Manisa’ya 2-0 kaybetti. Böylece Manisa, deplasmanda büyüklere karşı kazanma serisini sürdürdü. Bu 2 skordan biri açıklamalarından sadece 3 saat, diğeri de bir gün sonra Şenol Güneş’e hak verdirdi.

Bu bir korku mudur? Değil. Sonraki olası kötü skorlara bir kılıf hazırlama girişimi midir? Tanıdığımız Şenol Güneş için asla. Bunu açıklayacak tek şey motivasyondur.

Eğer futbolcunuzun kafasında, “kolay maç-zor maç” ayırımı oluşursa onu her maça aynı şekilde motive edemezsiniz. Sadece bu nedenle bile maç kaybedebilirisiniz. Örnek; Manisa maçı.

Eğer o günün lig sonuncusuna karşı, futbolcularda bir konsantrasyon sorunu yaşanmasa ve daha maçın başında gelen golle, bir Sivas farkı havasına girilmese idi; büyük bir gayriciddilikle 4 dakika içinde ölü toptan yenen iki gol öncesi 3 net pozisyon bu kadar hovardaca harcanmazdı.

Bu nedenle kendisine yönelik övgülerden de sıkıldığını bildiğimiz Şenol Güneş’in söylemini, ligin son şampiyonuna karşı üstelik deplasmanda önemsenecek bir zafer sonrası mütevazılıkla ilişkilendirmiyor, çok doğru ve gerekli bulduğumuza dikkat çekmek istiyoruz.

Aksi takdirde, 6 maçlık seri ve çok güçlü rakiplere karşı elde edilen üstünlükle pekiştirilen liderlik koltuğunun haklı olarak gururunu yaşayan Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’in,

“Jaja marke edilirse Umut golleri atar!” şeklindeki özgüven dolu açıklamaları yerini yine,

“Kaçan golleri bana değil, kaçıranlara sorun!” yakınmasına bırakabilir.

18 Kasım 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI