Arama

Popüler aramalar

‘’Teofilo dersi!‘’

Teofilo Gutierrez ‘kaçmakla’ aslında, Trabzonspor ve Türkiye’deki tüm kulüplere transfer konusunda dersler verdi:

1-Uyanık menajeri tarafından, eğer golcüyse güzel gollerinin, kaleciyse önemli kurtarışlarının, oyun kurucu, savunmacı falansa göz kamaştıracak hareketlerinin yer aldığı anlık görüntülerle hazırlanan tanıtım filmiyle, tavsiyeyle filan futbolcu alınmaz.

2-Transfer edeceğiniz futbolcunun günün moda deyimiyle background’u, yani arka planı konusunda yeterince bilgi sahibi olmalısınız. Sadece futbolcu kimliğiyle ilgili bilgiler yeterli olmayabilir. Özel yaşantısı hakkında gerekli bilgiyi almalısınız. Gol sayısında dünya dördüncülüğü gerçeği bile yeterli olmuyor işte!

3-Futbolcunun doğup büyüdüğü, yaşadığı ülkedeki hava ve en basitinden yaşam koşullarıyla Türkiye’deki koşulları karşılaştırıp, uyum sorununu dikkate alacaksınız. Jetlag çok somut bir örnek.

4- Evliyse eşi, varsa çocuklarının, tümüyle yabancı çevrede yaşayıp yaşayamayacakları, okul sorunu vs, işin başında masaya yatırılmalı.

5- Bütün bunlar sorun değilse, sözleşme çok dikkatli yapılmalı. Lange’ye hâlâ para ödeniyor.

Bütün bunlar Amerika’nın yeniden keşfi değil elbette. Bu işle ilgilenen en acemi teknik adam ve en yeni yönetici bile bunları bilir. Neden yazdık o zaman? Çünkü Trabzonspor bu hataların tümünü birden yaptı. Diğer kulüplerin benzeri yanlışlarıysa her gün yazılıp çiziliyor. Uğradıkları zararlar ortada. Şimdi kamuoyuna yansıdığı biçimiyle Trabzonspor’un yüzde yüz haklı olduğu ortamda Teofilo kaçtı. Durumunu ne kadar dramatize ederse etsin, havaalanlarında yatsın, tedavi olsun, olmasın, hiç inandırıcı değil.

Ama bu noktada Trabzonspor’un yeni hatalar yapmaması lazım. Söz düellosuna girmesi demek, futbolcunun ve menajerlerinin eline koz vermek demek. Her bir cümle, işin ehli, konuyla ilgili bilgi sahibi olanlara danışılarak kurulmalı, her bir adım onların önerisiyle atılmalıdır. Yanlış adımın, hatalı açıklamanın faturası büyük olabilir. Ersen Martin’den kaçan bir milyon dolar gibi.

30 Ekim 2010, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolun hakkını vermek!‘’

Şenol Güneş’in, kaybedilen Manisaspor maçı sonrası itiraf ettiği gibi, “kazanan takım değiştirilirmiş!” demek ki. Dün akşamki karşılaşma bunu bir kez daha çok net gösterdi. Önce bunun altını çizelim.

7 farkla kazanan takımdan Ceyhun’u çıkartmakla yapılan ilk değişiklik, yenik durumdaki takımı üçüncü bölgede çoğaltmak kadar, sarı kartlı bu oyuncunun pozisyon hatası yaparak ikinciyi görmesini engellemek. Ama yerine giren Engin takıma öyle bir hareket getirdi ki, Gençlerbirliği’nin buna direnmesi zordu. Sonra ikinci değişiklik: Jaja girince gelen eşitlik golü sonrası kendi kazandırdığı serbest vuruşa yükselip vurduğu kafa, geçen haftaki iki golünden sonra ilk onbir için “artık düşünülmesi” gerektiğinin kanıtıydı.

Bu maçtan ikinci ve asıl dersi çıkaracak olan taraf Geneçlerbirliği’dir. Kötü yakaladıkları Trabzonspor’un üzerine gitmek varken, golün geldiği 33. dakikadan itibaren, berabere geçen 4 dakikalık süre dahil, zamana oynama komikliğine düşmektir bu sonucu doğuran. Bu süre içinde, diğer arkadaşlarını geçtik, kaleci Serdar’ın futbol için oynanacak en az 5 dakikayı tek başına, sadece bir uyarıyla yediğini söylersek, konunun önemi ortaya çıkar. Bu futbola ihanettir. Belki zaman zaman oynamadan oynatmadan kazanabilirsiniz ya da amacınıza ulaşabilirsiniz ama genel kural budur.

Futbol, oynayanı ödüllendirir genellikle dün geceki gibi.Bir ders daha var: Artık kendisinin mi, yoksa başkalarının kararı mıdır, bilinmez! Ama Hiddink dün akşam çıplak gözle gördü. Savunmadaki görevini ilk yarıda biraz bocalasa da başarıyla yerine getiren, Kasımpaşa’da üç, Gençlerbirliği maçında da 2 asist yapan Serkan varken, çakma sağbeklerle Milli takımı rezil etmenin bir anlamı yok artık.

24 Ekim 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nedir, ne değildir?‘’

Rahip Santaro ve Hrant Dink cinayetleri, Mc Donalds’ın bombalanması, TAYAD üyelerine linç girişimi vs gibi olaylar nedeniyle kamuoyunda ciddi biçimde bozulan Trabzon imajını onarma çalışmalarında büyük mesafe alınmışken, İstiklal Caddesi’nde sırtlarına geçirdikleri bordo mavili formalarla ortaya çıkan birkaç sözde taraftar, konuyu spor sayfalarına da taşıyarak bu çabalara sekte vurmuştur.

Olayla ilgili olarak Trabzonspor resmi sitesinde yayınlanan ve neden olduğu sonuçlara göre basit gibi duran kınama benzeri açıklamada, ortaya çıkan kötü tablonun, “Bireysel etkilerle kabaran toplum psikolojisinin bir ürünü olarak” yorumlanıp geçiştirilmeye çalışılması, tekrarlanmamasına yönelik dileklere bir katkı vermeyecektir. En basitinden, “Onlar bizden olamazlar!”dahi denilememesi, bilinsin ki, Trabzon imajına zarar vermeye devam edecekler için en az, “romantik bombacı” başlığı kadar cesaret vericidir.

***

Yılmaz Vural’ın, 18 yıl önceki Bursaspor maçıyla ilgili “Nitu şike yapmıştır!” ifadesi, komik bir tespittir. 3-0’dan 1-5’in acısı bu kadar uzun yıl sürebilir, normal! Buna, Nitu dahil muhatapları gereken tepkiyi verdi. Ama gerçek şike Pazar günü İstanbul’da yapıldı!

Selçuk’un “yavaş olun” hareketi televizyonlardan yansıdı. Güneş’e göre, “Son dakikalar sanki anlaşma varmış gibi oynandı.” Yılmaz Vural, “Trabzonlular centilmenlik yaptı” dedi. Bize göreyse; bu bir centilmenlik değildir. Sezon sonu bir iki gol averajı Kasımpaşa’ya, dolayısıyla görevde kalabilir de Vural’a yarar sağlayıp başkalarına zarar verirse, bunun adı düpedüz şike(!)dir.

***

Tanıdığımız Sadri Şener, katkılarından ötürü “plaket” verdiği, tarafsızlığı gerektiren konumunu sıkı Trabzonsporluluğu nedeniyle bozmaktan asla çekinmeyen Federasyon Yönetim Kurulu Üyesi Süleyman Atal’ı, istifasından kısa süre önce “her türlü icraatının arkasındayım” dediği eski Asbaşkanı Hayrettin Hacısalihoğlu’nu ve binlerce hekimin hocası, son 7 yıldır 10 binlerce öğrencinin en üst düzey yöneticisi, Trabzonspor’un eski yönetim kurulu üyesi Prof. Dr. İbrahim Özen’i “ahlaksızlıkla” suçlayacak en son kişidir. Şener’i böyle bir polemiğin içine çekenler bilmelidirler ki, Atal, Hacısalihoğlu ve Özen, onun çok da yakın dostlarıdır. Bu kişilerin maliyeti üç-beş yüz euroyu bulan seyahate minnet ve ihtiyaçları olmadığını da en iyi Şener bilir.

Atal’ın önce telefonla, sonra da resmi site aracılığıyla “istifaya” davet edilmesi abesle iştigaldir. Kaldı ki insanların en kolay istediği şey, başkalarının istifasıdır.

23 Ekim 2010, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Selçuk, Serkan ve diğerleri‘’

Kasımpaşa’nın ligdeki özel konumu biraz önemli gibi kıldı bu maçı. Sahasında ilk kez oynuyordu, kazanamazsa lig sonuna daha uzun süre olsa da, yaşayacağı travmayı atlatması güç olacaktı, Yılmaz Vural daha çok tartışılacaktı falan. Ama Trabzonspor için de kritik bir durum vardı. Manisa’ya da lig sonuncusuyken kaybetmişti. 1-0 öne geçtikten sonra, geçen yıl da bu sahada 3-1 kaybedişi aklındaydı,vs, vs...

Her şey bir yana önemli 2 faktör vardı dünkü farkı öncelikli olarak ortaya çıkaran. İlki Umut, ama attığı gollerden farklı olarak. Kulübeden kaptan çıktığı maçta kaleyi seçme şansını kurada elde etti, güneşi takımının arkasına aldı. Maçın başlamasıyla gelen Alanzinho golü, güneşin kaleci Murat’a azizliğiydi. İkincisi Kasımpaşa’nın sol tarafı. Trabzonspor’un sağında oynayan oyunculardan Burak 2 gol attı, Serkan 3, yerine giren Barış da bir asist yaptı. Ayrıca bu bölgeden gelen 3 ayrı pozisyon da, kalesinde 7 gol gören Murat engeline takıldı. Ama skor 4-0 iken kaleci Onur’un Bebbe’yi düşürmesinde “aldatma” yanılgısına düşen Suat Arslanboğa ve arkadaşlarıyla, sadece bu konuda haklı olmasına karşın sık sık uğraşmaktan zaman bulamayan Yılmaz Vural, buraya önlem almadı ya da alamadı artık, bir şey diyemeyiz. 7 farkla biten bir maçın teknik analizinden çok ayrıntılar önemlidir izleyemeyenler için. Bizim gözümüze çarpanlardan öne çıkarılması gereken Selçuk’un muhteşem futbolu. Farkın 5 olduğu dönemde taca çıkacağı tribünden net gözüken topu çizgiye kadar kovalayıp kazanmaya çalışması derslik bir durum. Serkan asistleriyle, Burak, Umut ve Jaja’ysa golleriyle alkışı hak edenler oldu. Ama Jaja’ya bir parantez açmak gerek. 5 farkla girilen son 28 dakikada yer aldığı sahada, küsen, “bu saatten sonra ne koşacağım ya!” anlayışına sahip meslektaşları aklımıza geldikçe, onun çabasına ve bu mücadele azmiyle attığı iki klas gole şapka çıkarmak gerek.

Bu maçın, kazanarak şampiyonluk yolunda büyük moral depolayanı ve kaybederek geleceğini karartanı olduğu gibi bir de talihsizi var kuşkusuz. O da Suat Arslanboğa. İlk yarıda Serkan’a dışında olduğu pozisyonla ilgili sarı kart göstermesi ve Onur-Bebe mücadelesini doğru süzememesi, kendisinde bir dikkat sorunu olduğunu gösteriyor. Maça daha bir motive olması gerekiyor. Skora çok etki edecek bir karar olmasa
da, sonuçları ağır oldu. Kendi için de ayrıca.

18 Ekim 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Genel Kurul gündemi‘’

Trabzonspor Yönetim Kurulu, Olağan Genel Kurul Toplantısını 20 Kasım-20 Aralık tarihleri arasında yapacak. Bu durumda toplantı en erken, çoğunluğun sağlanabileceği 27 Kasım’da yapılabilir. Son tarih 20 Aralık ama gerekli görülürse son olağan genel kurulda olduğu gibi 2 aylık uzatma süresi kullanılabilir. Ancak mevcut yönetim, görevi devraldığı önceki yönetimi bu konuda haklı olarak çok eleştirdiği için büyük olaslıkla bu yola gitmeyecektir. Gitmemelidir de ayrıca!

Bu teknik bilgiler ışığında genel kurul sürecine girilmesinin erken olup olmadığı tartışmalarının gereksizliği ortaya çıkabilir. Zira bu noktaya ortada hiçbir neden yokken gelinmedi. Bir dizi istifalar, Beşiktaş maçı öncesi alınan kötü skorların bu istifalara bağlanması vs. hepsi birer faktör.

Bu nedenle henüz resmen açıklamasalar da hem Sadri Şener’in hem de Eyüp Aşık’ın adaylıklarını dillendirmeleri normal. İbrahim Usta’nın uzun süredir sürdürdüğü başkanlık hazırlıklarının meyvelerini toplama çabası da aynı şekilde. Dahası Aşık-Usta birlikteliğinin sağlanması girişimlerini de, son genel kurulda karşısındaki büyük birlikteliğe karşın bin 200 dolayında oy alan İbrahim Hacıosmanoğlu’nun şimdilik düşünmediğini beyan ettiği adaylığını, belki önümüzdeki günlerde yeniden gözden geçirmesini de yadırgamamak gerek. Bütün bunlar, işin çatışma boyutuna taşınmadan sağlıklı bir oluşumun gerçekleştirilmesi için zaman faktörü bir fırsat olarak değerlendirilmeli. “Peki, değerlendirilebilir mi?” sorusunun yanıtına “evet” demek de o kadar kolay değil. Burası Trabzon zira.

“Bu gelişmeler, takım performansını negatif etkiler mi?” Bu soruyaysa çok rahatlıkla “Hayır!” diyebilirdik ama kafamızı karıştıran konu Selçuk İnan’ın imzasıyla ilgili. Ağzından duymadık ancak bu futbolcunun sözleşme süresini uzatma koşulunu genel kurula bağlaması ve bu konunun muhaataplarınca yalanlanmaması çok sağlıklı değil. Burada görev Şenol Güneş’e düşüyor.

Camianın güveninin tam olduğu Güneş, kulüp performansının takım performansına direkt müdahalesine bize göre de izin vermeyecektir.

14 Ekim 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir ödülün ardından‘’

BMN, yani www.bordomavi.net’in iki etkinliği vardı önceki gün. 35 bini aşkın genç Trabzonsporlu’nun üye olduğu bu taraftar sitesi, 2007’de başlattığı “Yılın En’leri” yarışmasında 2010 ödüllerini dağıttı. Aynı gün,“Bize Her Yer Trabzon-2, Divane aşık Gibi” adlı kitabın tanıtımını yaptı.

Son dönemlerde aralarına sızmış, o sitenin ağırlığını kaldıramayan bazı üyelerini yok sayarak, görüş ve önerilerini dikkate aldığımız sitenin yöneticilerini bu etkinlikleri nedeniyle kutlamak gerek, ödül alan, sporcu, spor adamı ve medya mensubu arkadaşlarımızı da.

Törende geçen sezon Eskişehirspor’a attığı golle ödül alan Serkan’ın tevazusuna takıldık. Anladık ki bu oyuncunun başarısında alçak gönüllülüğünün katkısı çok büyük.

Trabzonspor camiasında genel bir kanı vardır: İstanbul’dan gelen futbolcu buralarda barınamaz. Geçmişe bakıldığında bu tezi haklı kılacak örnekler de az değildir. Ancak Serkan, bu düşüncenin önüne kocaman bir set çekmiştir.

Fenerbahçe’de sözleşmesi bittiği dönemde Trabzonspor’a verdiği sözün arkasında duran başarılı oyuncu, performansını sürekli üst seviyede tutarak kısa sürede takımın en faydalı oyuncularından biri oldu. Görev anlayışından taviz vermedi, sakatlanma pahasına kora kor mücadeleden kaçınmadı ve böylece taraftarın gönlünü kazanmayı başardı. Ama bu özelliklerine karşın Serkan, her nasılsa sadece tercihleriyle Berlin’de ülkeye büyük bir hayal kırıklığı yaşatan milli takım seçicilerinin dikkatini çekemedi.

Trabzonspor’da “yerli, yabancı, yerlinin yerlisi” gibi tartışmalar yapıladursun; Serkan’ın gösterdiği özveri ve ailesiyle birlikte Trabzon’da kurduğu örnek yaşam, işi futbol olan birçok isme de mesaj olarak algılanmalıdır.

Bir Trabzonlu kadar kentle özdeşleşen, İskender gibi, Orhan gibi, Tolunay gibi, Şota gibi, Serkan da artık Bordo-Mavili renklerin simgelerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.

Sorun çıkarmayan profesyonellik anlayışı, sürekli gülen yüzü ve her zaman kazanmayı arzulayan hırsıyla Serkan’ın takımına yaptığı katkı alkışlanmaya değerdir. Efsane sağ bek Turgay’dan sonra tüm zamanlarda en çok Serkan bu mevkiyi hakkıyla doldurmuştur.

Eminiz Bordo-Mavili kulüp daha uzun yıllar kendisinden faydalanacaktır. Yolun açık olsun Serkan Balcı, tebrikler BMN’liler, ödülünüz doğru yere gitti.

11 Ekim 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yorumsuz‘’

1- Basın Toplantısı: Bir gazetecinin ‘’Rotasyon kapsamında bir hafta biri oynamıyor, kadroda olmuyor, ikinci hafta girip gol atıyor. Futbolculardaki bu öz güveni nasıl oluşturuyorsunuz’’ şeklindeki sorusu üzerine Beşiktaş Teknik Direktörü Schuster, ‘’Onu sizler Trabzon’daki insanlar pek anlayamazsınız anlatsam da. Çünkü Trabzonspor Avrupa kupalarında oynamıyor.” dedi.

2- Bir istatistik:

Avrupa Kupalarında iki takım

0 G B M A Y
Beşiktaş 148 55 29 64 188 209
Trabzon 84 32 18 34 116 125


3- Milliyet 5 Ekim 2010 : Trabzonspor’a 1-0 mağlup olan Beşiktaş’ı hükmen yenilgiden, karşılaşmanın 4. hakemi Hakan Ceylan’ın kurtardığı ortaya çıktı. Siyah-beyazlı ekibin, Bobo’yu 68. dakikada oyuna almadan önce, 4. hakem Hakan Ceylan’a verdiği değişiklik kağıdında çıkacak oyuncu olarak Aurelio’nun ismini yazdığı bildirildi. Ancak Hakan Ceylan’ın, Türk olan Aurelio’nun kenara gelip, Bobo’nun oyuna girmesi halinde, Beşiktaş’ın 7. yabancı ile sahada yer alacağı ve kural ihlali olacağı uyarısı üzerine Siyah-Beyazlılar’ın kısa süreli bir şok yaşadıktan sonra Ernst’in oyundan alınmasını istediği vurgulandı.

4- Fanatik 6 Ekim 2010: Kartal’ın hocası Schuster ikinci yarının ortalarına doğru Bobo’yu oyuna sokmak için yanına çağırır. Brezilyalı’yı yerlilerden biriyle değiştirecektir! Bu esnada yedeklerden biri, kulübedeki takım arkadaşına, “Sahada 6 yabancımız var. İster misin hoca Bobo’yu da oyuna soksun” der. Diğeri yanıt verir: “Hoca öyle bir hata yapmaz.” İddiaya girerler. Oyuncu değişikliği yapılır, korkulan olmaz. Çünkü 4. hakem, teknik ekibi uyarmıştır. Sonuçta iddia sahibi oyuncu arkadaşına borçlanır. Diğer futbolcu Beşiktaş’ın kaybettiği günde ‘günün kazananı’ olmayı başarır.

5- Milliyet 6 Ekim 2010 : Hakan Ceylan’ın iyi niyetli girişimine rağmen yetkilerini aşarak oyuncu değişikliğine müdahale etmesi üzerine MHK tüm hakemleri bu konuda uyarma kararı aldı. Kurul, 4. hakemin görev ve yetkileri içinde yer almayan bu eylemin bir daha tekrarlanmaması için ilk ara seminerde gerekli talimatları vereceği öğrenildi.

6- Bütün bunlar çok komik!

07 Ekim 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nefes kestiler!‘’

Zorluk derecesi yüksek maçlarda futbolcular stres yüklü oldukları için oyun kalitesi genelde düşük olur. Dün akşamki maç bu anlamda bir istisnaydı. Süper Lig’in marka değerini yükseltecek düzeyde futbolun sergilendiği karşılaşma, her iki takım adına bol pozisyonuyla da büyük heyecana sahne oldu.

Bir maçta, “Kaybeden tarafa yazık olurdu” şeklinde kurulan cümle, özünde kazanan tarafa övgüyü içerir aslında. Kimsenin, “Trabzonspor galibiyeti hak etmedi” diyemeyeceği karşılaşmanın başından sonuna kadar iki taraf da pozitif futbolu düşündü. Aralarında yüksek tempoya ayak uyduramayanlar olsa da, genelde futbolcular sahip oldukları her topu hızlı hücuma çıkacak arkadaşlarına kullanarak değerlendirdiler. Bu da tehlikenin bir o kalede bir bu kalede, tribünlerdekileri hop oturtup-hop kaldıracak boyutta oldu. Teofilo, mücadelesiyle aldığı artı notu, bu çabuk çıkışlardaki son vuruş beceriksizliğiyle düşürdü. Bir de kullanılan ölü toplar vardı ki, Beşiktaş bu anlamda Trabzonspor’dan daha çok fırsat buldu. İlk yarı biterken de direk engeline takıldı.

“2. yarıya Yattara mı, Burak mı çıkamaz?” sorusunu, “Yattara” diyerek yanıtlayan Şenol Güneş’in Burak’taki ısrarı bu oyuncunun her ezdiği topta tepkilere neden olsa da, stoper mevkiindeki Mustafa tercihi, genç futbolcunun güzel oyunu ve golüyle alkış aldı. Bir ölü top organizasyonuyla gelen Mustafa’nın golü sonrası Bern Schuster risk alarak eşitlik peşinde koştu. En büyük şansı, faullerdeki standartsızlığıyla yönetimini gölgelendiren Kuddusi Müfüoğlu’nun fazlasıyla abartılı uzatma dakikalarında bulsa da, amacına ulaşamadı.

04 Ekim 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI