‘’Tanıyın bunları!‘’
... Ve onlardan sadece Trabzon’da değil, Türkiye’nin, dünyanın hemen her yerinde var. Her kulüp yöneticisinin korkulu rüyalarıdırlar. Bilet isterler, alırlar, aldıkları biletleri elden çabuk çıkarmak için gerektiğinde yarı fiyatına satarlar, sonra stadyuma ücretsiz girmek için kapılara dayanır, görevlilerle kavgaya tutuşurlar. Polis müdahale ettiğinde tribünlere haber göndertip, “yönetim uyuma, taraftara sahip çık” diye bağırtırlar. Bir şekilde stadyuma girdikten sonra da eğer işler iyi gitmese, bu kez “parasız yönetim istemiyoruz!” diye tempo tutarlar. Bir kuruş vermezler, “niye transfer yapılmıyor” diyerek Şeref Tribünü’ndeki başkan ve yöneticiye hakaret ederler. Eğer Özkan Sümer gibi bir başkan gereğini yaparsa, sezon boyu kendisini hedef alırlar. Takım sahada puan mücadelesi yaparken onlar, yöneticilerle, başkanlarla uğraşırlar. Eğer Atay Aktuğ gibi bir başkan artık karşılanamaz boyuta gelen talepleri reddederse, sokak ortasında onunla da tartışırlar, sonrasında “sülüklükten, vampirliğe” terfi ederler. Kulübe ait cam çerçeve, önlerine ne gelirse yakıp yıkarlar. Belki 5 kişidirler, belki 10. Yakalanırlar, yakalayanlar, meydanda bir protesto eylemine katılan öğrenciye, göstericiye “haddini bildiren” polis tarafından nezaketle taşınır, aynı duyarlılıkla savcılığa çıkarılırlar, sonra da aldıkları “alkollü raporu” ile serbest bırakılırken, serbest bırakana, “yasa bu ne yapalım elimiz kolumuz bağlı!” yakınmasını yaptırırlar. Nedense onlara hoşgörüyle bakıp, suçlarına göz yumanlar, kulübün olanaklarından yararlanırken, yasaya masaya bakmazlar, öncelik isterler, yurt içi - dışı seyahatlerde, Şeref Tribünü’nde görüş açısı iyi bir yerde koltuk talep ederken herkesin gözü önündedirler de, kulübün, şehrin itibarını zedeleyen bu olaylarda telefonları genelde kapsama alanı dışına çıkar.Ey Trabzonlu, Trabzonsporlu tanı bunları... Ey gerçek sporsever tanı bunları...Trabzon’daki ilk maçta gereğini yap... Tribünlere hakim ol... Ol ki; destek konusunda kendilerinin vazgeçilmez olmadıklarını anlasınlar. Ey yetki ve sorumluluk makamındaki kişiler; bunlar 5-10 kişi. Tanıyın bunları, gereğini yapın. Gerçek Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar ve diğerleri iyi tanıyın bunları. Olayı, “bakın Trabzon’da neler oluyor, Trabzonlular birbirine girmiş!” gibi çok basite indirgemeyin ya da ilkel rekabetin esiri olup bıyık altı gülmeyin! Onlardan sizde de var ve unutmayın ki yarın sizin başınıza bela olacaklar.
‘’Yine başaramadık!‘’
Adı anons edildiğinde Tuncay’a kale arkasındaki bir grubun cılız, alkışların arasında kaybolan çirkin protestosu. Gereksiz çıkarılan Haluk Ulusoy posteri. Kendi isteğiyle seçimlere girmeyen Ulusoy için atılan anlamsız, “Ulusoy Başkan Türkiye şampiyon” sloganları. 2. yarının ortalarına doğru kale arkasındaki aynı grubun Fenerbahçe’yi hedef alan üzücü küfürleri. Bazı futbolcuların yakındığı hatalı pas, isabetsiz orta ve kötü şutlara yönelik olumsuz tepkiler.Maç sonrası: En yetkili ağızlardan, coşkunun yetersizliğine, Gürcü Bayrakları’nın fazlalığına, Trabzon’a bir daha maç verilmeyeceğine yönelik tehlikeli açıklamalar. Dikkatlerden özellikle kaçırılan teknik hatalar yerine kaybedilen iki puanın Trabzon kentine fatura edilmesi. Trabzon’a saldırmanın dayanılmaz hafifliği!Bizim görüşümüz: Maçın Trabzon’da oynanmasına yönelik eleştirilere ilk aşamada saflık derecesinde iyi niyetle “olabilir” dedik. Ulusoy’un giderayak, “kıyağı” görüşlerine başta katıldık. Ama gördük ki, iş kan davasına dökülmüş! Tahrikte, maç sonrası söyleneceklere zemin hazırlama gayretlerinin ulaştığı boyut, gerçekleri görmemizi sağladı. “Amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek!” dedik.Maç içinde yapılanlar çirkin. Kimsenin bunu onayladığı yok. Ama ilginçtir kale arkasındaki o grup, bugün belli çevrelerce bilinçli biçimde hedef alınan Trabzon’un ve Trabzonspor’un da belalısı. Özkan Sümer, stat terörünün başbakan düzeyindeki destekle Tahkim Kurulu’nda ödüllendirilmesine tepki olarak istifa ettiğinde, bugün o gruba veryansın edenler, onları “haydut” diye niteleyen Sümer’i de eleştirmişlerdi, anımsatırız!Tribünler herkesi rahatsız etti. Ama bunu sadece ve özellikle Trabzon’da yapılıyor diye sunmanın gayretkeşliğidir tepki gösterdiğimiz. Eğer stat terörüne yönelik eleştirilerde taraf olursak, gerçekleri göremeyiz. Hadi Trabzon taşra. Orada tribünler kontrol altına alınamıyor, küfürler ediliyor, önlenemiyor diyelim! Ama hiç olmazsa Taksim Meydanı’nda iki İngiliz’i katledip dünyaya rezil olduğumuz gibi yeni şoklarla karşılaşmayalım!Ayrıca kişiler bir yana kitlelerin milliyetçilik derecelerini ölçmek gibi bir yanılgıya düşmeyelim. Bayrağı bu işlerde kullanmayalım. Hele bu işi futbolcuların bu duygularını 50 trilyonluk primle kabartmaya çalışanların Türk Bayrağı - Gürcü bayrağı kıyaslamalarına izin vermeyelim. Onların bu tehlikeli sözlerini manşetlere çekip, koca bir kenti tahrik etmeyelim.Gelin stat terörüne elbirliğiyle karşı çıkalım, İstanbul’da, Trabzon’da, İzmir’de, Ankara’da, nerede olursa olsun, aynı tepkiyi gösterelim. Tiraj ve reyting kaygısıyla gerçeklerle yüzleşmekten kaçmayalım. Futbolcu ıslıklanması sadece Trabzon’da olduğu zaman değil, istanbul’da olduğunda da aynı tepkiyi gösterelim. Federasyon Başkanlarımız bir grup holiganın seviyesine inerek koca bir kenti karalamasın. Görülüyor ki; bu son olayı yine iyi değerlendiremedik. Yansız, tutarlı, eyyamdan uzak bir adım atmayı başaramadık. Ama henüz her şey bitmiş değil. Hafta sonu Trabzon’da oynanacak Akçaabat Sebatspor-Fenerbahçe maçı öncesi Fenerbahçe’nin yararına olsun diye yangına körükle gitmeyelim, Fenerbahçe de, Sebatspor da bu ülkenin takımı. Sizin için Fenerbahçe ne anlam ifade ediyorsa, kendi taraftarları için de Sebatspor aynı değerdir, unutmayalım! Medyadan izlediğimiz kadarıyla doğruysa Aziz Yıldırım’ın attığı ilk adımı destekleyelim. Bir düşünün, çok şey istemediğimizi göreceksiniz.
‘’Hayal kırıklığı‘’
Milli Takım’ın bu durumuna neden olan faktörlerin başında kuşkusuz, kendi takımlarında bile forma şansı bulamayan 5 oyuncunun ilk on birde oynatılması geldi. Savunmanın sağ tarafında Serkan Balcı, sol tarafında ise Ümit Özat fikrinin yanlışlığı daha oyunun başında kendini gösterdi. Hem savunmada aksadılar, hem de taşıdıkları topları isabetsiz ortalarla harcadılar. Süper Lig’de birer sağbek ve solbek bulunamayıp, bu oyucularda karar kılınması ilginç. Hasan Şaş - Tuncay yanlış yerlerde başladılar. 25. dakikada yer değiştirdiler. Tuncay kendini buldu ama Hasan Şaş’taki tutukluk sinirlenmesine yol açtı. Hadi ilk sarı kartını hoş görelim, ama ikincisine insaf. Ayrıca her an ikinci sarıyı göreceği aleni iken oyunda tutulması tam bir fiyasko. Fatih Tekke’nin bireysel yeteneğine dayalı golünden sonra takımın bir kişi eksik kalması Türkiye’nin hücum gücünü azaltmışken, attığı golle morali yükselen ve daha etkili oynamaya başlayan Fatih ve hücum girişimlerinde sık sık görülen Tuncay’ın değiştirilecek oyuncu olarak tercih edilmeleri de bir başka yanlış.Gürcüler ise bizdeki aksaklıkları iyi tespit edip, ikinci yarıda ona göre taktik ürettiler. Orta alandan Rekhviashvili alındı, hücum Jakobia ile takviye edildi. Kısa süre sonra eşitlik golü geldi. Zaten ilk yarıda daha baskılı gibi gözüken Türk Milli Takımı karşısında onlar daha etkili olmuş, Ümit’in şutu, Hakan’ın indirdiği top dışında pozisyonu olmayan Türkiye önünde 3 kez gole yaklaşmaları, bu takımın zaaflarımızdan yararlanacaklarının sinyalini vermişti ama anlayamadık.Ersun Yanal daha ilk maçta karamsarlığa kapılmamıza neden oldu. Ama bu iyi şeylerin başlangıcı için büyük bir fırsat. Artık oyuncu seçimi için bir iki takıma bağlı kalmaksızın daha geniş bir bakış açısı, tercih edilen oyuncuların kullanımıyla ilgili radikal çözüm için büyük bir fırsat, değerlendirilmeli.Trabzonlu sporseverlere gelince, maalesef bu maçın Trabzon’da oynanmasıyla ilgili eleştirileri haklı çıkardılar.
‘’Oynamadı oynatmadı‘’
Ümit Millilerimiz ise hiç baskı yemedikleri Gürcistan üzerine çok adamla gitti. Bu durumun doğal sonucu etkili taraf olarak gözüktü ama kanatları yeterince kullanamadığı için de kalabalık savunmanın dengesini bozacak sistem üretemedi. Bu duruma kanatlarda kullanılan oyuncuların kendi takımlarındaki konumu neden oldu. Stoper Tayfun sağdaki yerini yadırgadı. Önündeki Sabri, daha çok ortayı tercih etti, her bulduğu yerden şut denedi. Mahmut Hanefi takımında paslanmış. Bilal ise bu maçta tutuk kaldı. Böylece bütün yük Fahri’nin omuzlarına bindi. Top çaldı, oyun kurdu, pozisyon üretti ama tek başına yeterli olamadı.Hücumda kendi takımında şans bulamayan Semih, herşeye karşın en etkili oyuncu oldu. Son vuruşlardaki yetersizliğinin nedeni olarak maç eksiği gösterilebilir. Ümitler, Adem ve Mehmet Topuz’la takviye edildikten sonra savunmasında daha fazla risk aldı. Rakibe tek pozisyonunu da işte bu anlarda verdi. Sonrasında hücüm bölgesi Eser’le daha kalabalıklaştırıldı, ele geçen fırsat sayısı da arttı. Ama bütün bunlara karşın son saniyelere kadar süren gol çabaları sonuçsuz kaldı. Böylece Gürcistan’ın planı tuttu, olan Ümitler’in iki puanına oldu.
‘’İyi ki bitti!‘’
Ziya Doğan artık alternatifleri mevcut kadro içinden üretecek, “dedim, demek istedim, öyle demek istemedim, dememeliydim!” gibi çelişkileri yaşamayacak!Yönetim, üzerinde artık böyle bir baskı hissetmeyecek. “kulübün bir kuruşunu bile harcarken gösterdiği hassasiyet” ile ilgili, bu konuda artık uğraşmayacak!Futbolcular açısından farklı dengeler söz konusu. “yanıma daha iyi bir oyuncu alınır da, benim performansımın da artması sağlanabilir mi?” beklentisinde olanlar için bu yol kapandı. “Eğer oyuncu alınırsa, benim forma gider mi?” kuşkusunu yaşayanlar rahatladı. Kontenjan nedeniyle alınacak yeni bir yabancı yüzünden gönderilmesi gündeme gelecek oyuncu ya da oyuncular için bu kaygı tamamen ortadan kalktı!Tek bir sorun kaldı; o da taraftar. Kaybedilen bir maçtan sonra, şeref tribününe yönelip, “becerip bir adam alamadınız, alsaydınız, Şampiyonlar Ligi’nde olacaktık. Şimdi lig de tehlikede!” diyenler olacak tabi ki. Yaklaşan Genel Kurul’da bu durumu koz olarak kullanacaklar da çıkacak. Daha ileri gidip, “parasız yönetim istemiyoruz!” sloganlarını atacaklara da hazırlıklı olmak lazım.- Bu durumun en acı yönü, bir maç bileti almaktan imtina edenlerin son gruptaki sayısal fazlalığıdır!-Gelelim bizim bu konudaki söyleyeceklerimize, sıralayalım: Mevcut transferlerdeki başarı oranı, bu futbolcuların kullanılma durumlarına göre yüzde yüzdür. Sayı daha da artırılabilirdi, ama o zaman bu oranın düşürülmesi de söz konusu olabilirdi.- ki Trabzonspor gibi ekonomisi sınırlı kulüpler için bu durum lükstür. Bazı kulüpler dünyanın oyuncusunu alır, kulübede bekletir, henüz sadece 2 puan elde eder ama burada bunun bedeli ağırdır.- Ziya Doğan, transfer talepleriyle ilgili iki kez önemli çıkış yapmış, sonra dan hafif bir geri adım atma olsa da, meramını anlatmıştır. Olası bir başarısızlıkta kamuoyu desteği arkasındadır ve bu nedenle “2 oyuncu daha alınabilseydi!” sözü anlamlıdır. Tercümesi de; “Doğan, daha ne yapsın, adamın istedikleri alınmadı ki!” dir.Bize göre de özellikle orta alana takviye yapılabilirdi. Ama yapılamaması mevcut kadronun yetersizliğini gündeme getirmez, bir başarısızlık için kılıf oluşturmaz. Transferdeki son gün atağı çok anlamsızdır. Eğer Ayman Trabzonspor için çok gerekli ise transferi son güne bırakılmamalıydı bir. “Son gün daha ucuz alınır!” mantığı, çok gerekli oyuncular için değil, “madem ucuz kadroda bulunsun!” düşüncesinin ürünüdür ki, gerçekleşmemesi çok da önemli değildir, iki. Burada yapılan “bir şark kurnazlığıdır!” desek belki ağır kaçacak. Bu yakıştırmanın alternatifi ise; “dostlar alış veriş de görsün!” dür ve bayağı da risklidir. Bu girişim ayrıca “elden çıkarılamayan!” ve zaten performansı çok düşük olan Augustine’nin daha çok refüze olmasına neden olmuştur. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olunmuştur yani! Sonuç; transfer mevsimi iyi ki bitti! Arkadaşlar; ocak ayına kadar mola!
‘’Sinsi çabalar!‘’
Neyse ki, camia inanılmaz bir güç birliği örneği göstererek, tahribatı fazla büyümeden önlemiştir. Ancak, Gençlerbirliği galibiyetiyle durum normale dönmüş gibi görünüyorsa da, bu yenilginin ortaya çıkardığı sinsi tehlikeleri görmezden gelmek, ileride doğması olası sorunların çözümünü zorlaştıracaktır. En sinsi oyun Gökdeniz üzerine oynanmaktadır. Kurum, sadece 3-5 kişinin neden olduğu ve medyanın mal bulmuş mağribi üzerine çullandığı Gökdeniz olayını sıradan gibi görme yanılgısına düşmemelidir. Çünkü Gökdeniz’in, Trabzonspor’dan koparılma gayretleri, attığı 5 yıllık imza nedeniyle bitmemiş, sadece sekteye uğramıştır. Gökdeniz, bu durumu gurur meselesi yapmış, Trabzonspor’u da, başka takımlar gibi olanakları varken büyük hedeflerin peşinden koşma yerine, yıldız yetiştirip satma ve bu yolla kasayı doldurma, ya da varlığını idame ettirme anlayışındaki bir kulüp sanan birileri için, her zaman güncelliğini koruyacaktır. Bunun için içeriden ve dışarıdan elde edilen her türlü fırsat değerlendirilecektir. Küfür edenler belki değişecektir ama küfürler her zaman aynı performansı gösterme gibi olanağı olmayan oyuncunun bir kötü oyunundan, ya da kaybedilen bir maçtan sonra yine devam edecektir. Ta ki, futbolcunun bıktırılmasına kadar. Bu nedenle tacizciler dikkatli izlenmeli, kurum, çıkarları için her yolu meşru sayan -kaptanını dövmek gibi- bir anlayışın oyununa gelmemelidir.Ortam bulanık ya ikinci sinsi çaba yaklaşan Genel Kurul öncesi kurumu karıştırmaya yöneliktir. Trabzonspor camiası henüz bu genel kurulun havasına girmemiştir. Ama bir yerlerden düğmeye basılmış ve inanılmaz dedikodularla bir start verilmiştir. Başkanlık makamını layıkıyla doldururken bir olumsuzluğa meydan vermeyen Atay Aktuğ, sadece başkanlığı döneminde değil, her daim Trabzonspor’a katkıda bulunan, kurum üzerinden siyaset yaptığı iddia edilirken, son federasyon seçimlerinde kurumun temsilcisiz kalmaması için, kendi dünya görüşüne aykırı bir temsilciyi önermekte sakınca görmeyen Faruk Özak, Trabzon’un yetiştirdiği önemli bir spor adamı Haluk Ulusoy ve en kritik dönemde görevden kaçma furyası yaşanırken harekete geçip kulübün bugünkü noktaya ulaşılmasında katkıları yadsınamayacak olan Nevzat Şakar’ı daha işin başında yıpratmaya yönelik söylentilerin amacı bellidir. Zaman zaman bazı uygulamalarını eleştirsek de kurumla ilgili iyi niyetlerinden kuşku duymadığımız bu insanlar, kongreye yönelik seçilme kaygısı taşıyarak hem de böyle bir dönemde bir oyunun parçası olmayacak kişilerdir. Genel Kurul’da seçimle ilgili kural ve kriterler bellidir, yarış mutlaka olacaktır ve olmalıdır ama iddia edildiği ya da yansıtılmaya çalışıldığı gibi çağdışı, ilkel ayak oyunlarıyla değil.
‘’Kazanmayı istemek!‘’
Neydi bu farklar? Önce taraftar tabii ki. Tribünler Dinamo Kiev maçındaki kadar dolu değil ama coşkulu. Hatada uğultu yerini alkışa bıraktı. Futbolcu kendine güven kazandı, “hata yaparsam” korkusunu attı, rahat oynadı.Petkoviç; çarşamba akşamı iki yan topta kale çizgisine çakılı kaldı. Dün akşam tüm ceza alanını kontrolünde tuttu. İnanılmaz kurtarışlar yaptı, kurtardıkça devleşti. Bire birde, biri hariç tüm serbest vuruşlarda, yan toplarda, uzaktan atılan şutlarda- Velhasıl savunmayı geçen her topu mıknatıs gibi çekti.Gökdeniz; Dinamo Kiev maçı sonrası 30 bin kişiyi değil de, 3-5 çapulcuyu dikkate aldı, moralini bozdu. Başkan Aktuğ ve Ziya Doğan ile başlayan taraftarlarla devam eden terapiler işe yaradı. Maça ağırlığını koydu. İki muhteşem gol attı, “Ben buyum” dedi.Hüseyin, Fatih, Mehmet Yılmaz ikişer kişilik mücadele etti. Emrah sağda dinamo gibi çalıştı. Thijs yine ayaklarını değil, zekasını koşturdu. Beşinci maçında dördüncü asitsini yaptı. -Ama bu muhteşem pasların sayısını artırması gerekiyor.- Gelelim en önemli farka; Trabzonspor mutlak kazanması gerektiği maça çok daha iyi motive oluyor. İşte Dinamo Kiev maçının kaybedilmesinin en önemli nedeni de bu. Lig liderliğinin devamı ve bozulan morallerin düzeltilmesi için Gençlerbirliği maçının mutlaka kazanılması gerekiyordu, İşte sonucu: Takım halinde iyi mücadele, kazanma arzusu, yeniden kazanılan özgüven!İsmet Arzuman, geçen sezonki performansını henüz yakalayamamış. Halbuki, ligin en güvenilir hakemlerinden biri olduğunu biliyoruz. Ama dün Mehmet Yılmaz’ın düşürülmesini sezemedi, Boliç’inkiyle telafi etti. Faul kararlarında da standardı yoktu.
‘’Rize haketti‘’
Samsunspor daha oyuna ısınamadan yediği golün etkisiyle bir süre şok geçirdi. Rizespor oynadı, onlar izledi. Skor 2-0 olduktan sonra ev sahibi ekibin tempoyu düşürdüğü anlarda oyuna katılmaya başladı. İlk yarının son 5 dakikasında iki kez gole yaklaştı ama bunlardan yararlanamadı. İkinci yarıya çok aksayan iki adamını değiştirerek başlayan Samsunspor’da Celil sola, Evren sağa, Adnan’da Tamer’in yerine çekildi. İlk 45 dakikanın son bölümündeki temposunu 5 dakika kadar daha sürdüren konuk ekip oyunun kontrolünü yine Rizespor’a kaptırdı. Yeşil - Mavililer, Samsunspor’un cılız ataklarında bile savunmada hiç riske girmeyip, gerilerden Koray, kenarlardan Serkan ve Gürol ile başlattığı ataklarla, Cem Baki ve Fahri’nin de göbekten taşıdığı toplarla sürekli tehlike yarattı. Farkı arttıracak çok da şans yakaladı ama iki golle yetinmek zorunda kaldı. Listeler elimize geldiğinde Evren, Caner ve Celil gibi önemli isimlerin Samsunspor kulübesinde kaldığını görünce garipsemiştik. Ama ikinci yarıda bu üç oyuncunun sahada performanslarını görünce Ertuğrul Sağlam’a hak verdik. Hakem Oktay Demiray ve arkadaşları skora etki edecek hatayı bırakın, her iki takımdan da tepki görecek yanlış bir düdük çalmadı.