Arama

Popüler aramalar

‘’Bindik bir alamete!‘’

Ne kuraydı ama! Böyle bir döneme denk düştü Türk tarafından Trabzonspor ile Rum tarafından Famagusta maçı. Üstelik ilk maç deplasmanda. Sonuçta sportif bir olay ama arkasında bilinen bir gerçek de var işin. Diplomasi ister istemez devrede.Trabzonspor “giderse” onlar da “gelecekler!.” ve Trabzonspor şu ya da bu şekilde bu durumun doğal sonucu oluşan engelleri aşarak geldi, bombayı onların ellerine verdi. Onlar da, ne olursa olsun olağan karşılanması gereken önlemlerle görevlerini, -özellikle söylüyoruz; maç gününe kadar- eksiksiz yaptı, konukseverlik gösterdi, “bir hafta sonraki karşılığını” beklemeye başladı.Bunlar bir spor müsabakasına bulaşmaması gereken siyasal gerçekler. Yadsıyamıyorsunuz, yok sayamıyorsunuz. Ama sportif değerlendirme yapmak gerektiğinde söylenecek ilk sözler şunlar:Hepsi yalan bu gerçek.Türkiye’nin 4 büyük takımından biri olan Trabzonspor’un, ikinci kez yakaladığı Şampiyonlar Ligi’ne girme şansını kullanıp kullanmayacağını belirleyecek olan 2 elemeli maçın 4 önemli sınavının ilki bu akşam. Gönül isterdi ki Trabzonspor, bu sınava çıkarken transferle ilgili tüm görevlerini tamamlamış, tam kadro hazır olsun. Olmadı, neredeyse geçen sezon ön elemeyi kaybettiren kadro eldeki. Petkoviç - Jefferson değişikliği. Eller’in hazır olup olmadığına yönelik kaygılar. Fatih yok, Tolga Seyhan yok. Belki de daha eksik bir kadro yani. “Transfer Komitesi içi çekişmelerin neden olduğu bu durum, olası bir olumsuzlukta şöyle değerlendirilecek taraflar arasında: “Aldılar da istemedik mi, ya da oynatmadık mı?” Yanıt: Kararlılıkla istedi de almadık mı?” Transfer konusunda “bedeli ödeyecek ya da kaymağını yiyecekler” olacak. Ama bir gerçek var ki, bugünkü karne sadece kırık değil, çok kırık.-Geçen gün bize Obina’yı aldıklarını söyletmişlerdi, bugün Çek Thomas deniyor, onların yalancısıyız.-Tabiki beklenti ve dilek, gelişmelerin böyle bir tartışmayı doğuracak boyuta ulaşmaması. Ama yine de hazırlıklı olmak gerek. Rum takımı kapalı kutu, kendisini çıplak gözle izleyen Trabzonsporlu teknik adamları yanıltacak kadar yani. Onlar, “Dinamo Minsk” diyordu, Famagusta çıktı. Bu nedenle ilk maç çok önemli, atılacak gol ya da goller rövanş için altın. Onlar da bu altını bulmak için atmaya çalışacaklar. İyi savunma yapılıp, bir Trabzonspor klasiği olan kontratak futbolu etkili biçimde uygulanırsa, iş pek de zor gibi durmuyor.Burada maçın sportif yönünü kenara bırakalım, özel duruma da bir bakalım. Karşılama saygılı. -Özellikle yönetici ve medya mensuplarından 4 saat önce Larnaka’ya inen sporcu kafilesine çok daha ciddi fazla koruma ve çok daha fazla özel özen- Pasaport, vize ve gümrük işlemleri olabildiğince çabuk. Havaalanından otele transfer, önde ve arkada eskortlar eşliğinde. Sokağa çıkmaya, “mümkünse tek tek değil, grupça!” ve “güvenlikçi eşliğinde” önerisi. -Eee, hassas dengeler. “Bizim de holiganımız, haydutumuz var, onlar yüzünden mahçup olmak istemeyiz” havası bir anlamda!- Havaalanı ve oteldeki haritalarda, kulübün internet sitesinde olduğu gibi karşı tarafa (!) ait bölgenin belirtildiği kırmızıdan kan damlamıyor, sınırları gösteren bir “temiz” çizgi sadece. İlişkileri zedeleyecek bir ima dahi göremedik. Yönetici ve gazetecilere aynı katta oda ve güvenlik görevlisi. Otel kapısından kuş uçmuyor. Bizdeki “Seyyar satıcılar!” ıslık çalarak dolaşıyor, hiç de kendilerini belli etmiyorlar. Trabzonspor dış dünyaya kapılarını kapattı. Otelden çıkış “kural olduğu üzere sadece” maçın oynanacağı statta ve başlayacağı saatteki antrenman için. Trabzonspor’da, rakibinde, şehirde, bir sessizlik ki, çok garip! Ve ne Trabzonspor’un performansı, ne de stadyumun “malum nedenlere” dayalı ortamıyla ilgili bir öngörümüz ne yazık ki yok. Özetle; “Bindik bir alamete!” Olası her şeye ya da hiçbir şeye (!) hazırlıklı gidiyoruz.

26 Temmuz 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’‘Bir sevdadır Trabzonspor'‘’

Yaşamak gerekti aslında o töreni. Hangi bölümünü anlatacaksınız ki o muhteşem tablonun! Tribünleri dolduran 30 bin kişinin -çoğu futboldan çok müzik tutkunu, çocuk, kadın- coşkusunu mu? “Fenerli Başbakan istemeyiz” dedikten sonra, O’nun bakanı Faruk Özak’ı bağrına basışını mı? Cavcav’a tepkiyi, Hikmet Tanrıverdi’ye alkışı mı? Siyasetçinin telgrafına “yuh” çekilirken, Trabzonsporlu General’e gösterilen büyük sempatiyi mi? Bunlar anlatılamaz yaşamak gerek.Ya Atay Aktuğ’un, tek tek davet edilenlerden tribündeki yerini alan eski başkan ve yöneticileri sahaya çağırıp, güç gösterisinde bulunması! Ya bu camianın bağrından çıkmış Faruk Özak’ın konuşması! Ya Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu’nun heyecanı!Bütün her şey, Faruk Özak’ın konuşmasında saklı; “Bu kulüp 3 sporcusuna başkanlık koltuğunu teslim etmiş Türkiye’de örneği olmayan bir kulüptür. Başarının sırrı budur.”Final yine Özak’tan, Trabzonlu Şair Mahmut Goloğlu’ndan esinlenip Mehmet Tan, İhsan Öksüz ve İsmail Kansız tarafından kaleme alınan “Bir Sevdadır Trabzon” konulu yazıdan uyarlanan cümle: “Bir sevdadır Trabzonspor. O’na şampiyonluk yakışır.” -Goloğlu ve Tan’ı bu vesileyle bir kez daha rahmetle anıyoruz.-Törende de takdim edildi, kadro; isteyerek bırakılanlar ve giden Tolga dışında aynı. Bu kadro geçen sezon ligi ikinci bitirdi, Şampiyonlar Ligi’ne ön elemelerde veda etti. Aradaki fark; ikisi gelmiş, biri de yolda olan 3 Brezilyalı. İsviçre’den transferin gecikmesine yönelik durumun yarattığı karamsarlığı yansıtırken dozu kaçırmış olduğumuzdan yakınan dostlarımız artık içlerini rahat tutsunlar. Ta ki, transferlerin katkılarının derecesi ortaya çıkana kadar. Bir ön yargımız yok kendileriyle ilgili. Tanımıyoruz çünkü. Tek kaygı; asıl hedeflenenlerin değil, belki birkaç sonraki alternatif oluşları. Tek şikayet; bunca zaman gecikerek C ya da sonraki planları uygulamak zorunda kalanların, bu gerçeğe karşın kendilerini “başarılı” diye sunmaları.Sonuç; eğer transferlerin katkısı, “Başarılarıyla övünenlerin” dediği kadar olacaksa -ki haklı çıkmalarının samimi destekçisiyiz- bu kadro üstüne katar. Üstüne katar ne demek? Geçen sezon Şampiyonlar Ligi’nde yoktu, bu sezon baş köşede. Geçen sezon ikinciydi, bu sezon şampiyon. Tabi ki, “Emeğin başkentinden geldiğini” söyleyen emeğin hırsızları tarafından engellenmezse yine!

22 Temmuz 2005, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gökdeniz ve D'haene üzerine‘’

O günleri yaşadım İsviçre’nin Egerkingen Kasabası’nda, “Gökdeniz’in çocuğunun doğumu an meselesi” dendiğinde... Sonra antrenman sahasında baktık ki, herkes Gökdeniz’i tebrik ediyor. Onun da nur topu gibi bir kızı olmuş, gülen yüzünde adeta güller açıyor, tıpkı benim yıllar önce olduğum gibi...Antrenman başlıyor. Kıyasıya bir toplu mücadele. Kıran kırana denir ya, o cinsten. Gökdeniz en çok koşan, Gökdeniz en hırslı, Gökdeniz yatıyor, kalkıyor ve antrenman bitiyor. Otobüse binerken telefona sarılıyor. Belli ki bebeğinin, eşinin sağlık haberlerini alıyor.Profesyonellik bu! Eşinizin ilk doğumunda, ilk bebeğinizin dünyaya “merhaba” dendiği anda, birlerce kilometre uzaklıkta olabiliyorsunuz ve bu durum işinizi aksatmıyor. Tebrikler Gökdeniz.***Biraz geç kalmış bir yazı sevgili Karel D’haene... Trabzonspor’da gündem yoğun, bilirsin; son iki gününe kadar bu camiayla 2 yılı aşkın bir zamandır aynı havayı soludun. Yetiştiremedik, ancak fırsat bulabildik.Belki; öyle aman aman reklamı bol olan bir futbolcu değildin, stoper mevkiinde görev yaptığın dönemde bazı maçlarda ciddi hataların da oldu. Ama şunu bil ki; Türk meslektaşlarının büyük bir çoğunluğuna örnek olabilecek bir profesyonelsin. Trabzonspor, önümüzdeki sezon için seni düşünmediğinde bile küsmedin. Başkası olsa alınganlık gösterirdi, yapmadın. Kalacakmış gibi Gerede ve İsviçre Kamplarına katıldın. İnanılmaz çalıştın. Antrenman kaçırmadın. Özel maçlarda düşünülmediğin halde, bir sonraki gün antrenmanında neşeni kaybetmedin.Ve Brezilyalı Fabiano Eller’e imza attırılması için İsviçre’de senin sözleşmenin feshedilmesi talebine, “Hiç problem değil!” diyerek imza attın. Üstelik, “Oku istersen!” denildiğinde de,”Siz okudunuz, yeterli, size güveniyorum” diyerek bir başka ders daha verdin! Güle Güle...

19 Temmuz 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gerçeğe doğru!‘’

Transferin gecikmesine yönelik tartışmaların gölgesinde kalan 3 etaplı kamp çalışmalarının notu, arzulanan biçimde geçmeyen ilk bölüm yani Gerede dışında “başarılı” diye nitelendirilebilir. Az sayıda oyuncuyla başlanan Gerede Kampı aksi iddia edilse de, bizde açıkçası -teknik direktör de dahil- konsantrasyon sorununun yaşandığı bir çalışma dönemi izlenimi bıraktı. Sonrasında İsviçre Kampı’nın Egerkingen etabında genel olarak maç ağırlıklı bir program uygulandı ve bu ülkenin prestijli turnuvalarından Uhrencup’da şampiyon olunarak bir moral doping sağlandı.Son etap ise Thun şehrine bağlı Spiez Kasabası’nda tamamlandı. Şampiyonlar Ligi’nde Trabzonspor gibi ön eleme oynayacak Thun maçında eksik kadro, yorgunluk ve biraz da ciddiyetsizliğin neden olduğu skorun yarattığı şokun ardından bir hafta süren kampın bu bölümünde Şenol Güneş, tempoyu aşırı sıcağa karşın yükseltti. Zayıf bir takım görüntüsü veren Katar Milli Takımı’na karşı 5 önemli eksikle ve santraforsuz kadroyla alınan galibiyet, oyun vasat olsa da, skoru ve mükemmel golleriyle kampın finalinin yüksek moralle yapılmasını sağladı.İsviçre kampı başarılıydıHüseyin’in belinde, Fatih’in de ameliyatının yanı sıra kasıklarındaki ağrı nedeniyle otelde havuz, bisiklet ve ağırlık çalışmalarıyla geçirdiği İsviçre Kampı’nın havasını Gerede’dekiyle kıyaslamak haksızlık olur. Burada Bordo-Mavililer’in geçekten de çok iyi bir çalışma dönemi geçirdikleri net biçimde söylenebilir.Sona eren kampla birlikte artık deneme sınavları -Dinamo Batum ile oynanacak açılış maçı dışında- geride kaldı. Gerçek sınavların yaklaştığı şu dönemde Trabzonspor’un iskelet kadrosu belli. Geçen sezonun bitiminde ortak kanı, “Bu kadroya direk katılabilecek 3 oyuncu çok şeyi değiştirebilir” şeklindeydi. Tolga gittiği için bu sayı 4’e çıktı. Petkovic sonrası bir kaleci -ki yeni katılım diye nitelendirilebilecek Tolga da beklenen patlamayı yapacak gibi gözüküyor, Jefferson’la bu sayının iki olması ciddi avantaj-, hazırlık maçlarındaki savunma performansı gösterdi ki; en az iki stoper -Fabian Eller geldi, bir iyi stopere daha 3 önemli kulvardaki yarış için gereksinme var- bir de forvet ve ayrıca sakatlıklar-cezalılar gibi aksiliklerin yaşanacağı döneme yönelik güçlü bir ya da iki alternatif isim. Ancak alternatiflerden vazgeçtik, acil takviyelerde bile yaşanan gecikmelerin yarattığı ciddi sıkıntılar, önümüzdeki günlere damgasını vurabilir.Gecikmenin bedeliBu kurumun idari ve teknik sorumluları, geçen yıl kapısından dönülen Şampiyonlar Ligi’ne yönelik beklentileri büyütecek takviyelerin sözünü o kadar iddialı vermemiş olsalardı; bugün başarılı geçtiğini düşündüğümüz İsviçre Kampı, bu konudaki gecikmişliğin ve -maalesef- yetersizliğin gölgesinde kalmayacaktı.Biz de böylece, görüş ve düşüncelerine önem verdiğimiz bazı dostlarımızın, “Felaket habercisi!” ve “İsviçre’den Türkiye’ye bir güvensizlik pompalama!” gibi sitemlerine muhatap olmayacaktık.-çoğunluk yetersizliğe tepkinin dozunun düşük olduğundan yakındılar ya; neyse!-İşin kötüsü bu gecikmişlik yapılan bunca araştırmalara, izlenen onca maçlara ve gönderilen heyetlere karşın gelinen noktada, teknik direktöre, “ben izlemedim, bakacağız!” türünden açıklamalar yaptırarak kafalarda soru işaretleri bırakmıştır. Zaten kaygımız da bu değil miydi? “A planı olmadı, B planı uygulanamadı, C planı devreye sokuldu” türünden haberlerin gelecek futbolculara karşı bir güven bunalımı yaratacağına dair endişelerdi dile getirmeye çalıştıklarımız. Bu olumsuzluğa neden olanların, -Aktuğ ve Güneş başta olmak üzere- gelinen noktadaki pozisyonlarını mutlaka ama transferdeki gibi gecikmeden gözden geçirerek bir özeleştiri yapmalarında yarar olduğunu düşünüyoruz.

18 Temmuz 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zor iş!‘’

Nedeni şu; Thun takımı hazır. Ama Trabzonpor, çok yorucu bir kamp programı uyguluyor. Günde iki antrenman, iki günde bir maç ve maç önceleri aynı günde yine antrenman. Bu durum Şenol Güneş’in de dediği gibi fiziksel olarak aşırı yorgunluğa, zihinsel olarak da bir yoğunluğa neden olabiliyor. Ayrıca kamp atmosferi, hazırlık maçlarına konsantrasyon açısından da sorun yaratabiliyor. Şimdi daha doğan bebeğini görememiş bir Gökdeniz’den, bir hazırlık maçında kafasını tam olarak toparlayıp gerçek performansını sergilemesini bekleyebilir misiniz?“Profesyoneldirler, bu duruma alışmalılar!” diyecekseniz, bizim profesyonellik anlayışımızı tartışmaya açmak zorunda kalırız ki bu iş uzar gider.Ancak bütün bunları da gerekçe göstererek Trabzonspor’daki sıkıntıları görmezden gelme yanılgısına düşmeyiz. Sıralayalım: Bu takımın savunması iyi değil. Merkezinde çok ciddi arızalar var. Tek başına Tolga’nın gidişiyle de ilgili değil bu durum. Buraya Fabiano Eller’in alındığı biliniyor. Yetmez, 3 kulvarda mücadele edecek olan Trabzonspor’un mutlaka iyi bir stopere daha gereksinimi söz konusu. Thun karşısında da gördük, takımın santraforu yok. Şampiyonlar Ligi Ön Elemeleri geldi, Güneş aylardır istiyor, transfer gerçekleşmedi. Şenol Güneş, dünkü basın toplantısında, önce 13-14 olarak açıkladığı, bu yükü kaldırabilecek oyuncu sayısını, sonradan belli ki “ayıp olmasın” diye 15-16’ya çıkardı. Bize göre 13 iyi bir sayı. Thun takımının kadrosu 26 kişi. 1-1 başlayan ikinci yarıya 7 oyuncu değiştirerek girdiler ve Trabzonspor’a iki gol daha attılar. Onlar da Şampiyonlar Ligi’nde Ön Eleme oynayacaklar Trabzonspor da. Üstelik İsviçre Ligi’yle Türkiye Süper Ligi’nin arasında güç olarak inanılmaz fark var. Güneş, bir Trabzonlu ve Trabzonsporlu olarak yönetimini de korumayı bir görev olarak sayıyor belli ki. Ama bu kadroyla Trabzonspor’un, Şampiyonlar Ligi Ön Elemelerinin ikisini birden rahat aşmasını beklemek fazla iyimserlik olur. Transferler yetişir de, Fatih kadroya girerse hadi oldu diyelim. Ama bu dar kadroyla uzun soluklu bir yarıştan sonuç beklemeyi izah edecek tek kelime hayalciliktir. Bu haliyle Trabzonspor ve Şampiyonluk. Bu durum bize Sebahattin Ali’nin şu güzel sözlerini anımsattı: 2 rayı gibiyiz tren yolunun. Yakın olması neyi değiştirir ki istasyonun!Siz ne dersiniz!

14 Temmuz 2005, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Taraftarın nabzını tutmak!‘’

Trabzonspor’un antrenmanları ve maçlarından artan zaman bol burada. Okuma - yazma görevleri dışında ise yapılan tek iş gözlem. Sonra internetten Türkiye’deki gelişmelerle ilgili bilgiler. En sonuncusu; www.fanatik.com.tr’den fikstürün çekilmesiyle ilgili gelişmeler. Trabzonspor açısından bakıldığında fikstürün ilginç olan yanı, geçen sezonun aksine ezeli rakipleriyle yapacağı maçların tümünün de deplasmanda oynanması. Fenerbahçe ve Beşiktaş maçlarının da son 3 haftaya sıkışması, ikinci yarının sonlarında bu durum -eğer yarıştaysa tabi- önemli bir avantaj olarak değerlendirilebilir.Trabzonspor taraftarlarının kurduğu çok üyeli ve çok düzeyli bir internet sitesi de var: www.bordomavi.net. Taraftarın nabzını buradan tutmak mümkün. Bilmiyoruz Trabzonspor’u yönetenler bu sitedeki forumlarda yazılanları okuyorlar mı? Ya da görevlendirdikleri iletişim ve halkla ilişkiler uzmanlarına okutup bir değerlendirme alıyorlar mı? Biz özelikle yurt dışında çok önem veriyoruz da. -Türkiye’de iken direk nabzı tutmak mümkün olduğundan yani-Transferle ilgili açtıkları forumda dün 228. sayfaya ulaşmışlar. Üşenmedik, birinci sayfadan itibaren okuduk. Ne ümitler, ne hayaller, ne isimler. Gazetelerden okudukları, televizyonlardan duydukları her ismi ümitle birbirlerine bildirmişler. Sayıları o kadar çok ki.Çok net hissettik; “Ümitleriyle işkence çekiyorlar!”

13 Temmuz 2005, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne yalancısı?‘’

Neden taktık?Olay şu; transfer dönemlerinde hemen her medya görevlisi, menacerler ya da yöneticilerle sohbetlerinden bir şeyler çıkarıp, izlemekle görevli oldukları kulübün gündeminde olan isimleri belirlemeye çalışır. Çünkü bağlı bulundukları kurumun ilk ismi vermesi, onlara haklı bir prestij sağlayacaktır. Birinin verdiği isim gerçekleştiğinde, diğerlerinin izleyici ya da okurlarını, zamanında ve yeterince bilgilendiremediği sonucu ortaya çıkacaktır.Bu işin farkında olan bazı yöneticiler; ya kendilerini önemli bir kişi konumuna sokmak ya karakterlerine çok uygun olan “reklamın kötüsü olmaz” ilkesinden hareketle, menajerler ise daha iyi bir pazar yaratmak amacıyla gazetecinin bu zaafından kurnazca yararlanma yolunu seçerler. -İyi niyetlileri asla bu kategoriye sokmadığımızı özellikle söylemek istiyoruz. Yarası olan gocunsun!- Bu yolla gazetelerde televizyonlarda bir çok isimle karşılaşır, okuyucularla dinleyiciler. Bir isim enflasyonudur ki, sormayın gitsin. Sonra gerçekleşmez tabi tamamına yakın bölümü. Hedef medya mensubu ve kuruluşları olur; “yalan yazıyorlar” diye.Trabzonspor’daki son olay da bunun bir kanıtı. Beyler, seyyah olup aylardır Polonya, Brezilya ve muhtelif Avrupa ülkelerini geziyorlar. B planındaki kaleci dışında hala daha bir sonuç yok ortada. İsviçre’de Başkan Yardımcısı gazetecilere, “Aldılar, geliyorlar” diyor. Aynı dakikada, cep telefonuyla ulaşılan Brezilya’daki Asbaşkan, “Olmadı, alamadık, dönüyoruz!” diyor. Sonra medya mensubu yalan yazıyor. Yok yaa!Bunlar böyle davranıyor ya, yandaki sütunlarda da okumuşsunuzdur, Şenol Güneş, renk vermese de saçını - başını yoluyor. Şampiyonlar Ligi Ön Eleme maçlarına sayılı günler kala, 3 büyük hedefi kovalayacak kapasitede 13-15 oyuncunun bulunduğu kadrodan alternatif üretmeye çalışıyor. Kombine biletlerinin satışından haberleri var mı acaba, medya mensuplarını kendi reklamları için kullanmaya çalışan ya da dalga geçtiğini zanneden beylerin? İkinci Lig A Kategorisi’ndeki Bursaspor 15 bini aşmış satışta. Ülkenin 4 büyük takımından biri, Şampiyonlar Ligi’inde oynayacak, Süper Lig Şampiyonluğunu kovalayacak Trabzonspor ise yarıştığı rakiplerinin bir maçlık bileti fiyatındaki kombinelerden ancak 2 bin dolayında satmış.Bu saatten sonra alıp gelseniz de Brezilya’dan oyuncuları, taraftarın onlara C Kategorisi gözüyle bakacağından, ön yargılı olacaklarından şüpheniz olmasın beyler. Umarız bunca çabanıza (!) değerler.Keşke yanılalım. Yanılmış olmaktan, bu kulübün ve dolayısıyla bu ülkenin giden paracıkları adına zevk duyarız, zevk. Keşke yanılalım!

12 Temmuz 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne diyorsunuz?‘’

Vay Trabzonspor’un taraftarının haline. Son iki sezon elde ettiği derecelerle iyi bir iskeleti oluştuğuna inandıkları kadronun korunarak, teknik direktörün de açıkladığı gibi 2 ya da 3 takviyeyle, 22 yıllık beklentiye yanıt verileceği ümidine kapılmışlardı. Ama şimdi resmen işkence çekiyorlar, bu ümitleriyle.Ne isimler attılar, perde arkasından ortaya. Olmayınca, “gazeteciler uydurdu!” oldu. A planı dediler, olmadı. B Planı... O da yok.Şimdi C planı uygulamada, uygulanabilirse tabi. Ümitlendirerek işkenceyi uzattıkları taraftar beklentide. Şampiyonlar Ligi Ön Elemeleri geldi, çattı. Takım İsviçre’de hazırlık maçları oynuyor. Adı üstünde hazırlık maçı bu. Maçı kazansan, özel kupayı alsan ne yazar. Arayış içinde olacaksın. Bakın Şenol Güneş’e, Young Boys maçında sahaya sürdüğü kadroyla çıktı Basel maçına, kaleci hariç. Kızmak gerek aslında, “Hani kazanmak değildi amacın?” diye sormak gerek. Niye arayışta olmadığını irdelemek gerek. Ne yapsın adam? Alternatifi vardı da oynatmadı mı?Eskiden Trabzonspor transfer yapamadığı dönemlerde taraftar, “Parasız yönetim istemiyoruz!” diye tempo tutarak durumu eleştirirdi. Şimdi para var. Ama belli ki; ya cesaret, ya da bilgi yok. Eğer takviye yaparsanız ciddi paralar da gelecek. Önce Şampiyonlar Ligi’nden. Sonra havuz artık yan gelip yatarak değil, çalışılarak, maç kazanarak para getirecek. Lig ve Kupa para basacak iyi kadroya. Hani borsadan gelen parayla yatırım yapacaktınız, “merak etmeyin!” demiştiniz. Yapsanıza iyi bir kadroya yatırım. İyi bir kadroya diyoruz. 3 milyona stoper satıp, 4-5 milyon dolara yenisini almanızı, har vurup harman savurmanızı da istemiyor kimse. Her şeye rağmen transfer diyen de yok bildiğimiz kadarıyla. Doğru yere, doğru isimler yani. Ali olmadı Veli, Veli olmadı, Selami değil. Ali’yse Ali, Veli’yse Veli, Selami’yse Selami olmalıydı. Doğru yatırım yani. Bizzat bize; İsviçre’de bir Başkan Yardımcısı diyor ki; “Transferler tamam, Çarşamba’ya geliyorlar.” Brezilya’daki Başkan Yardımcısı ise telefonda; “Yok alamadık, dönüyoruz.”Ne diyorsunuz ya!Evet evet; Ümit kötülüklerin en kötüsüdür. Çünkü işkenceyi uzatır! Pardon!

11 Temmuz 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI