‘’‘Ben gönderirim!'‘’
Görevde kaldıkları süre içinde doğruları ve yanlışlarıyla ülke futbolunun, bugünkülerin hayal dahi edemeyeceği bir düzeye çıkmasını sağlayan, bu ülkeye 2 kez Avrupa Şampiyonasına katılma, bir kez çeyrek final oynama, “Şerefli yenilgilerden” Dünya Üçüncülüğü koltuğuna oturma ve UEFA Şampiyonluğu ile Şampiyonlar Şampiyonu çıkarma gibi bir gururu yaşatan Federasyonu, içinde kendilerine yakın olan kişilerle biri başbakan yakını, diğeri bakan oğlu olmak üzere- yıkan anlayışın mimarlarından biri olan Sayın Bakan’a ait bu sözler. Sonrasında Bakan hemşerisi Başkan, Başbakan dostu Başkan Vekili, Genel Başkan Yardımcısı yeğeni, Bakan dostu isimlerden oluşan listeyi, malum ayak oyunlarıyla Türk Futbolu’nun başına getiren anlayışın Sayın Bakan’ına ait bu sözler.Sözüm ona o dönemde perde arkasında kalıp, “Özerk Federasyona karışmayız!” gibi veciz sözlerle “minareye kılıf bulma” çabası içinde olan anlayışın Sayın Bakanı, hatalarını yüzüne vuran gazeteciyi patronuna şikayet eden Federasyon Başkanı ve yönetimi için bugün diyor ki; “Ben gönderirim!” Hani özerkti bu federasyon? Sadece futbolda değil, tüm branşlarda federasyon seçimleri için müdahil olan Sayın Bakan ve ekibi, nedense diğer federasyonlarda yaşanan onca rezilliği göremedi. Halterde “men” cezası aldık, dikkatlerinden kaçtı! Kızların yaptığı rezillikleri tüm dünya duydu bu branşta. Basketbolda dopingli sporcumuz çıktı dönemlerinde, Avrupa ikinciliğinden ilk sekize girememe konumuna geldik. Yüzmede, vücut geliştirmedede dopingli sporcularımız var. Atletizm hepinizin malumu. Güreş ve boksta sefilleri oynuyoruz. Sayın Bakan duruyor, duruyor, futbola patlıyor. Bize göre de Federasyon hiç zaman kaybetmeden istifa etmeli, geç bile kaldılar. Ama bunu Spordan Sorumlu Sayın Bakan’ın istemesini içimize asla sindiremiyoruz. Bu anlayış böyle. Trabzon’da Trabzonspor’a yaptıklarını herkes biliyor. 2004’te üye olmuş, henüz genel kurulda oy kullanma hakkına bile sahip olmayan il başkanlarıyla, 118 YTL’lik aidat borcunu ödemediği için genel kurulda oy kullanamayacak olan milletvekilleri, Trabzonspor yönetimini gönderip, yenisini oluşturmaya kalkıyor. Sözüm ona kurtuluş reçetesi hazırlıyorlar, politika üretiyorlar. Aman eksik kalsın!
‘’Zor zenaattir, yöneticilik!‘’
Bütün yanlışlarına karşın, “Kurumu bu duruma getirme konusunda tüm sorumluluğu üzerine alarak düzeltme” sözünü veren Atay Aktuğ’un direnişine de saygı duyduk. Ülke yönetimini “ulemalarla” sağlayıp, hemen her alanda kendi anlayışını hakim kılmaya çalışan, bu nedenle el attıkları sporumuzun bir çok dalında, önemli görevlere tehdit ve teşvik benzeri entrikalarla yerleştirdikleri kendilerine yakın acemi kişilerle, dünyaya rezil olmamızı sağlayan bir zihniyetin, Trabzonspor’a da en azından bir “intikam amacıyla” bulaştığı gerçeğine olan inancımız, Aktuğ’un direnişine saygımızın en önemli parçasıydı. Bir diğer nedeni de bu direnişe saygımızın; takımın yenilgilerinde timsah gözyaşı dökenlerin, kurgulu küçük bir azınlığın tribünlerden, bu kulübün başkanı ve yöneticilerine yönelik, “Ananızı Trabzon s...!” diye slogan atmasına ve tribün yakmasına, sanki dün kendilerine yapıldığında canları yanmamış gibi dolaylı ya da direk destek verenlerin varlığıydı.“Bir şeyhler oluyor!” dedik Trabzonspor’da, Diyarbakır hezimeti sonrası. Dün teknik direktör kellesi alan, bugün ise Diyarbakır’da oynadığı değil, oynamadığı futbolla yönetim değiştirmeye cüret edebilenlerin varlığını kasettik. Görmezlikten gelinen bu ve diğer gerçekler, giden Aktuğ ve ekibinin ardından göreve geleceklerin en büyük baş ağrısı olacak. Bugün mevcut yönetimin gitmesi için kullanılmakta sakınca görülmeyen bu silah, yarın kullananlara geri dönecek, tıpkı dün olduğu gibi. Ama bundan her daim Trabzonspor zarar görecek. Hiçbir yönetim, Şampiyonlar Ligi’ne katılma aşamasındaki bir takımı “harici ve dahili bedbahtlar” olmaksızın istese bile bu kadar kısa sürede asla küme mücadelesi yapma konumuna getiremez. Ama yine de madem ki bu duruma engel olamadı, başarısız olan bu yönetimin, gitmekte geç kaldığını, direnişlerine olan saygımızı da koruyarak yinelemek isteriz. Bütün bu nedenlerden ötürü diyoruz ki; zaman gerçek Trabzonsporluların Trabzonspor’a sahip çıkma zamanıdır. Bu kuruma siyaseti bulaştırmamak onların en büyük görevleridir. Son olarak bu kurunu iyi niyetle, hesapsız kitapsız güdümsüz yönetmeye talip olacaklara da anımsatmak isteriz ki; Trabzonspor’da yöneticilik zor zenaattir.
‘’En güçlü sinyal!‘’
Karşılaşma Trabzonspor’un üstünlüğüyle devam ederken Fatih’i oyundan alıp yerine koyduğu Özgür’le savunma kurgusunu bozmuş, Tayfun’u ortaya çekmiş, bu futbolcuyu da Kürşat’ın yanına savunmanın merkezinde görevlendirmişti. O ikili kısa süre sonra golü atan Mehmet Çakır’a yolculuğu süresince sadece refakat etmiş, sonra da rakibin bir çok pozisyon bulmasında katkı sahibi olmuştu. Diyarbakır’da da o ikili görevde. İlk golde, hatalı çıkan Jefferson’u ikisi birlikte izledi. İkinci gol tamamen Özgür’ün Burhana ikramı. Kasten olsa rakibe bu kadar kolay pozisyon hazırlayamazdı. Halilhodziç’le devam ediyoruz. Yattara kulübede. Sağ ayaklı Hasan sol dışta görevli. Adem sağ kanat oyuncusu. Teknik adam uygulamalarıyla ilgili olarak mantığımız şunu almıyor: Yattara 2-0’dan sonra kurtarıcı olarak sahaya sürülüyor. Madem o kadar yeterliliği var, neden ilk onbirde değil. Biyediç de şaşırdı bu işe, Yattara için o kadar da önlem almış. Kazanmak zorunda olduğu maçta durum 0-0 iken risk alacağı için Gineli oyuncu daha etkili olabilirdi. 2-0 dan sonra risk almasına gerek yok. Zaten demoralize oyuncuya özel önlem almaya da gerek kalmadı. Golü yediği ve sakatlandığı pozisyondan da belli oldu ki Jefferson, bu haliyle 3. lig kalecisi. Emrah ve sakatlanana kadar sahada gezinen Volkan bir başka alem. Adem sağda şaşkın ördek. Hasan solda topla buluştuğunda sol ayağına alana kadar rakip basıp atak bile düzenleyecek duruma geliyor. Hüseyin Tayfun ikilisi göbekte boşuna çırpınıyor. Tayfun sonra sol kanata çekilme kararını veren hocasına garip garip bakıyor, yerini yadırgamıyor, bulamıyor ki bile. Mehmet Yılmaz bilindiği gibi yine yok, Fatih tek başına ileride habire top ezdi. Yattara girdikten sonra rakip yarı alana taşınan toplardan bir ikisine vurdu yasak savdı o kadar.Halilhodziç, büyük hocalık örneği gösterip (!) Özgür’ü alarak sözüm ona forveti dörtledi. Thomas Jun’la Mehmet Yılmaz’ı da saydı galiba. Sonra Kürşat da atıldı ve savunma Emrah, Hüseyin, Tayfun ve Hasan Üçüncü’den oluştu. İyi ki Diyarbakırspor önce 2-0’ı yeterli görmüştü. Üçüncüden sonra dördü, beşi de kaçırdılar. Diyarbakırspor, hak ettiği bir galibiyet aldı. Yazık oldu seyircisine. Gerçi kendileri etti, kendileri buldu, bu güzel oyun ve skordan kendi kendilerini mahrum ettiler. Ama Diyarbakırlılar, bu galibiyetteki Halilhodziç katkısını asla unutmamalı. Bir takımın kadrosu kısıtlı olabilir ama bu kısıtlı kadroyu bu kadar verimsiz kullanmayı becerebilmek az iş değildi çünkü. Ayrıca garip ama gerçek, “bir şeyhler oluyor!” Trabzonspor’da. Oynarken oynamayanların durumuna bakılarak çok net anlaşılır durum. Nedeni ne olursa olsun artık Trabzonspor’un da küme düşme tehlikesi yaşayabilecek takımlar kategorisine sokulma zamanı bu maçla geldi. Bu sinyal çok önemli. Herkes bu durumdaki rolü ve katkısını düşünsün. Yönetiminden giden - gelen teknik kadrosuna, trilyonluk futbolcularından bu durumdan rant elde etme düşüncesinde olanlara kadar herkes, bu camiaya hesabını önce vicdanında versin.Fırat Aydınus bu kolay maçta iki büyük hata yaptı. Mehmet Yılmaz’ın düşürüldüğü pozisyon penaltı. Bir dakika önce sarı kart gören Kürşat’ın eliyle çok yakından temas eden topa hentbol tamam da, ikinci sarı kart gereksizdi. Ve tüm bunlar olduğunda durum 2-0’dı!
‘’Gündem saptırma‘’
Gürcistan Milli maçından sonra söylediklerinizin ne anlama geldiğini düşünmeden koca bir kentin ulusal duygularıyla oynamış, bayrak krizi yaratmıştınız! 2012’nin organizasyonunu yapma şansımızı sayenizde kaybettik. Sizler eski federasyonu karalama yerine onlardan yararlanma yolunu seçseydiniz, talip ülkeler arasında ilk üçe bile girememe gibi küçük düşürücü sonucu ülke olarak asla yaşamayacaktık. Yenilgiyi kabul edip gitmediniz, işin kolayına kaçtınız, kolayı seçtiniz, eksikliğinizi yüzünüze vuran gazeteciyi patronuna şikayet ettiniz. Milli Takım Sorumlusu olarak belirlediğiniz Yönetim Kurulu üyeniz ve Milli Takım Teknik Direktörünüz’ün 2 farkla kaybedilen İsviçre maçı sonrası bu duruma neden olan kötü oyuncu seçimi ve kötü oyunu unutturmak adına gündem saptırma gayretlerini görmezden geldiniz. Jübile gelirini eğitime katkı için bağışlayarak tüm ulusun gönlünde taht kuran Mehmet Özdilek’i rakip oyuncuyu çelmeleyecek kadar gerecek neden neydi acaba? Ya Alpay’ın İstiklal Marşı okunurken yüzündeki ifade neydi? Belli değil miydi maç sonrası yapacakları? Sessiz kaldınız.Şimdi sarılın Blatter’in gafına. Unutturmaya çalışın yaptığımız rezillikleri. Bu arada tüm suçu hakemlerin üzerine yükleyen ve maç sonrası basın toplantısında Türk Hakemleriyle ilgili söyledikleri bize yakın arkadaşı Orhan Erdemir’e Milan Teknik Direktörü iken yaban ellerde yaptıklarını anımsatan Fatih Terim gibi yapınız. Gündem saptırmada üstümüze yoktur. Bir örnek de Diyarbakır’dan. Ülkenin içinde bulunduğu durum nedeniyle Diyarbakır çok hassas bir bölge. Bu şehrin siyaseti, sporu ve ekonomisine yön verenlerin çok dikkatli olmaları gerekiyor. Ama bakınız konumuz olan sporun buradaki gündemine: Bir internet sayfasında tamamen popülist bir yaklaşımla kaleme alınmış bir yazıyı dayanak gösterip Kırmızı-Yeşilli takım üzerinde komplo teorilerinin olduğuna iddia ediliyor. “Trabzon Diyarbakır’a gelmesin diye ceza verilmek istenmiş de fazla dikkat çeker diye vazgeçilmiş” deniliyor. Ardından Trabzonspor’un her deplasman öncesi maçın oynanacağı ilin Emniyet Müdürlüğü’ne rutin olarak bildirdiği seyahat programı, “Trabzon özel güvenlik istedi” diye yorumlanıyor. Basın Sözcüsü Aziz Gölcük de bunun üzerine bir basın toplantısı düzenliyor ve “Diyarbakır Bekaa Vadisi mi?” diye soruyor. Diyarbakırspor’un bugün içinde bulunduğu durumda yönetenlerin hiç suçu yokmuş gibi dikkatler tamamen hakemlere, komplo teorilerine çekilmeye çalışılıyor. Kendi başarısızlıklarımıza kılıf arama konusu yani!
‘’Çok şey kaybettik‘’
Ortamı gerdik, havaalanından otele neredeyse rezil olduk.Rövanşın daha 45. saniyesinde çok acemice bir hareketle penaltı yaptırdık. Elin oğlu baskıya maskıya bakmadan penaltıyı verdi, golü yedik kendimize geldik ve bir futbol maçını kazanmak için önceliğin futbola verilmesi gerektiğini anladık. Önceliği futbola verdik ve fırtına gibi esmeye başladık. İsviçre’ye nefes aldırmadık. İlk yarının bitiş düdüğü çaldığında 2-1’i bulmuştuk.İkinci yarıda da dinmedi fırtına. Tuncay ve Serhat’la kanatlardan gelen bunaltıcı baskı kısa sürede semeresini verdi ve üçe ulaştık. Artık büyük hedef için sadece bir gol kalmıştı. İşte o anlarda savunma güvenliğini çok riske etmiştik. Birkaç kez sinyali verdiler ve sonunda da amaçlarına ulaştılar. Halbuki bu dönemde biraz da skora yoğunlaşmalı, kalemizde göreceğimiz olası bir golün çok pahalıya mal olacağını hesap etmeliydik, edemedik. Sonuçta Dünya Kupası Finalleri’nin kapısından döndük. Çok ağır bir bedel ödeyerek büyük ders aldık. Keşke oynadığımız muhteşem futbolla anılır şekilde kalsaydık. Maçtan sonra izin versek de adamlar sevinebilse, onları alkışlama erdemini gösterebilseydik. 4-2’lik skorla “Yazık oldu Türkler’e” dedirtseydik. Farkında mısınız, sadece futbolda kaybetmedi.
‘’İşimiz çok zor‘’
İsviçre gibi biz de haddimizi bilen bir anlayışla maça başladık. Ama aradaki fark onların daha kontrollü, ne yaptığını bilen bir düşünceyle mücadele etmeleri oldu. Dörtlü savunma bloğumuz hem kanatlarda hem de merkezde çok aksadı. İlk yarım saatlik periyotta rakibe çok ciddi pozisyonlar verdik. Bunlardan birinin gol olmaması şansımız ve İsviçre forvetinin beceriksizliğiyle izah edilebilirdi. Toparlanma sürecine girdiğimiz ilk yarının son çeyreğinde bir ölü top organizasyonuyla topu filelerimizden çıkardık.Fatih Terim’im 2. yarıya Okan’la başlamasının nedeni, Nihat’la hiç varlık gösterilemeyen sağ kanada işlerlik kazandırmaktı. Ama Okan agresif davranışlarıyla sarı kart görmekten kurtulsa da verilen görevi yerine getirmedi. Orta alanda iyi top yapamamamız, üçüncü bölgeye gerekli katkıyı sağlamamızı engelleyince, İsviçre takımı özellikle sol kanadımızı iyi kullanarak zorlanmadan geliştirdiği ataklarla sürekli rövanş için kendisine daha büyük avantaj sağlayacak skoru kovaladı. Takımızın yorularak temposunu düşürdüğü anlarda da çok zayıf kaldığımız kanat uygulamasıyla amacına ulaştı.Bu skor tur için gerçekten de işimizi çok zorlaştırdı. Şimdi daha çok risk alacağız. Bu da İsviçre’nin işini daha da kolaylaştırmak anlamına geliyor. Finaller imkansız değil, çünkü futbolda imkansız yoktur. Ama açıkçası bu durumda fazla da iyimser olmamak gerekiyor.
‘’Transfere dikkat!‘’
Trabzonspor camiası şu anda paramparça durumda. Bu nedenle kimsenin transfer konusunda kafa yormaya niyeti yok. Biz bugün yormaya çalışacağız ama önce şu paramparça camiaya bir bakalım. Bir grup, yönetimin koşulsuz, hem de zaman geçirmeden görevi bırakıp kongreye gitmesini istiyor. Bir başka grup alternatif üretilip en azından mali kongrenin gündemine bir seçim maddesinin konulmasını, Atay Aktuğ’un istiyorsa bu seçime girerek güven tazelemesini öneriyor. Bir diğer grup da, Aktuğ ve yönetim kurulu üyeleri gibi mevcut durumu en iyi bilen bu kurulun işi düzeltene kadar görevde kalması fikrine sıcak bakıyor.Bizim tavrımız değişmedi: Transferdeki fiyasko ve iyileştirme komedisine imza atan bu yönetimin en azından Aralık’taki mali kongre gündemine seçim maddesi koyması düşüncemizi, Rum takımına elenip, ligde alınan başarısız skorların ardından Şenol Güneş’in de istifasına varan süreçte dile getirmiştik. Geç kalınmış olsa da halen aynı görüşteyiz. Ancak Atay Aktuğ ve ekibi, “Teşhisi koyduk, tedaviyi biz yapacağız!” kararlılığında gözüktüğüne ve “Onlar gitsinler, sonrasına bakarız” fikrindekilerin herhangi bir somut çalışmaları olmadığına göre, ara transferi bu yönetim yapacak.Bütün bu nedenlerden ötürü “Bu yönetim gitsin mi, kalsın mı?” tartışmalarını gereksiz gündem maddesi olarak bir kenara koyup camianın transfer konusuna yoğunlaşması görüşünde ısrarcıyız. Eğer ara transfer çalışmalarını, Mayıs Ağustos sürecindeki ekip yapacaksa Trabzonspor yandı. O döneme imzasını atanların yerel bir televizyonda düştükleri komik durumu, birbirlerine yönelik suçlamaları kamuoyu hayretle izledi. Dün o yanlışlara imza atıp, istifa ettikten sonra kendini sorumsuz gibi görenlerle, halen göreve devam edip o dönemdeki yanlışlarını itiraf etmek zorunda kalanların, Temmuz’da yaptığımız uyarıların haklılık boyutunun ne kadar yüksek olduğu gerçeğini ortaya çıkarmalarını üzülerek izlediğimizi belirtmeliyiz. Bugün gelinen noktada Aktuğ’un transferi benzer yöntemle yürütmesi halinde yaşanacak sıkıntılara hazırlıklı olmak gerek. Umuyor ve diliyoruz ki Aktuğ, üzerinde bu kadar baskı varken ve bu baskılara haklı ya da haksız gerekçelerle direnirken aynı yanlışları yapma yanılgısına düşmez. Bu kez transferde fikir verme ve transferi yönetme veya yönlendirme kararlılığındaki bir teknik direktöre sahipken ve bir önceki transferde yapılan yanlışlara engel olmayı tüm çabalarına karşın başaramayan bu işin profesyonelleri elinde dururken, onların beceri ve deneyimlerinden yararlanmak yerine hasbelkader yönetici sıfatını kazanmış konunun acemileriyle işi yürütme yanlışını yaparsa eğer, bu kez burada muhalifleri gibi biz de kasıt ararız. Bunun bedeliyse istifayla bile ödenemez!
‘’Trabzon'un gündemi‘’
Hakan Can’ın haftalık değerlendirmesinde söylediği gibi hemen her maç sonrası dile getirilen “istifa” talepleri artık sıksa da, belli ki bu yönetim gidene kadar bu tür sloganları duyacağız, benzer talepleri gazetelerde okuyup, televizyonlardan izleyeceğiz. Arda da bir iki maçtan iyi skor çıktığında durulsa bile ilk olumsuz gelişmede bunlar yine karşımıza çıkacak.Neyse biz gene gündemi yakalamaya çalışalım: Bakınız; 2012 Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği için talip olan Türkiye daha ilk turda elendi. Federasyon Başkanı Levent Bıçakcı, sıcağı sıcağına Avrupa’nın çifte standardından yakındı. Ama olası bir ev sahipliğinde kendi memleketini grup maçları için başa yazarken, Türkiye’de İstanbul’dan sonra Süper Lig Şampiyonu çıkaran ilk ve tek il olan Trabzon’a uyguladığı çifte standardı unutmuş gözüktü.Trabzon’un gündemi: Bu yönetim gitsin mi, kalsın mı?Anımsayınız; hakemlerle ilgili tartışmalar üzerine, “Kimse karnından konuşmasın, hakemlerimizden kasıtlı düdük çalan varsa şerefsizdir, bunları iddia eden ama kanıtlayamayan da şerefsiz oğlu şerefsizdir” diyerek futbolumuzdaki sözcük dağarcığının gelişmesine katkıda bulunan Sevgili Ufuk Özerten ki dürüstlüğünden asla şüphemiz yok- son basın toplantısında Trabzonsporlular’ı eleştirmiş. Yattara’ya faule kırmızı kartla, Celil’in artistik penaltısını konuştuktan sonra Gaziantepspor maçında ceza alanı dışından lehine verilen penaltıyı gündeme getirmiş. Eklemiş; “Trabzonlular’ın başka şikayeti yok ki!” Peki Sayın Özerten, Trabzonspor maçlarını yöneten hakemlerden 7 tanesi neden haftalık puan sıralamalarında en düşük 3 hakem arasında yer almış? Diğer üç tanesi de sondan dördüncü ha!Trabzon’un gündemi: Bu yönetim gitsin mi, kalsın mı?Son Gençlerbirliği maçında Baki Mercimek Yattara’ya 11 faul yaptı. Üstelik, birkaçı da topu kurtardıktan sonra. Birinde arkasından salladığı tekme ölümüneydi. Malatyaspor maçında ceza alanının 3 metre dışındaki pozisyonu içeri taşıyarak penaltı veren Erol Ersoy, -nedense bu da Ufuk Özerten’in gözünden kaçtı!- Baki’ye bir sarı kart için bile sonuna kadar direndi. Bu maç sonrası tribünleri ateşe verip sahaya koltuk yağdırarak Trabzon’u Türkiye’ye rezil eden bize göre de güdümlü küçük bir azınlığın sloganı: Yönetim istifa. Küfürün boyutu adice. Trabzon’un gündemi: Bu yönetim gitsin mi kalsın mı?Gökdeniz, Tahkim Kurulu’na cezasıyla ilgili itiraz etti. Neredeyse cezası dolacak, Tahkim Kurulu konuyu görüşmedi bile. Trabzon’un gündemi malum.Aziz Yıldırım, yabancı sınırlamasının kaldırılmasını istedi. Türkiye bunu tartışıyor. Paralı büyük kulüplerin kadrosunda Türk kalmayacak, Milli takım belki de 2. lig A kategorisinden oluşacak. Türk futbolu çökecek belki.Trabzon’un gündemi: Bu yönetim gitsin mi kalsın mı?Gidin işinize ya!