‘’Vakit icraat vaktidir!‘’
Ergun Ata, mevcut durumu ve gelecek hesaplarını değerlendirdi...
1 Üst üste 3 galibiyet özgüvenini ve çıtayı yükseltti? Ama zorlu bir seri bekliyor takımı. Avrupa hedefi yakalanır mı?
Trabzonspor’da başkan düzeyinde Avrupa’ya yönelik, çıtayı yükseltici, gerçekleşmesi zor bir hedeften söz ediliyor. Bahsedilen bu işin zorluğu; son üç maçı kazanarak düşme hattından yeni çıkan bir takım olunması ve geride bırakılması gereken takımlarla aradaki puan farkının fazlalığından kaynaklanıyor. Çok basit bir hesapla UEFA Kupası’na katılmak için ligde üçüncü, İnter Toto’ya katılmak için de dördüncü olmak zorundasınız. Eğer Türkiye Kupası finalini, Fenerbahçe veya Galatasaray ile Beşiktaş oynarsa, belki lig beşinciliği bu anlamda Trabzonspor’un işine yarayabilir. Bu da en yakın rakip konumunda olan Kayserispor’u geçmek demektir. Trabzonspor ile Kayserispor arasındaki puan farkı ise 10. Kayserispor’u yense bile Trabzonspor’un hiç kaybetmemesi, rakibinin de en az 2 kez daha yenilip, bir maçta da takılması gerekiyor. Dengesiz ve alternatifsiz kadroyla Bordo-Mavililer’in işi kolay değil.
2 Mali tabloyla ilgili olarak yapılan açıklamaların ardından henüz somut projeler ortaya konulmadı. Ne yapılmalı?
Kısa vadede mali tabloyu düzeltici ve kalıcı gelir kaynakları sağlayabilecek projelerin hayata geçmesi hayalcilik olur. Yönetim bu dönemi geçici çözümlerle atlatmak zorunda. Bildiğimiz kadarıyla özellikle havalimanı genişleme alanında bulunan tesislerle ilgili istimlak çalışmalarına siyasilerin de desteğiyle hız verilirse, buradan elde edilecek gelir, yeni tesisler için ciddi destek olur. Olayı sadece Trabzonspor’un değil, Trabzon’un işi olarak da değerlendirmek gerek. Zira havalimanına ikinci pist şarttır ve bunun da Trabzonspor tesisleri alınmadan yapılması mümkün değildir. Trabzon kenti böylece bir taşla iki kuş vurmuş olur.
3 Teknik direktör Ersun Yanal ile kalıcı ve büyük hedefler yakalanır mı? Erken masaya oturulmalı mı?
Yanal, kendini kanıtlamış, önemli bir teknik adam. Daha uygun koşullarda görev alabilmiş olsaydı, prestijini sarsacak kriz dönemini yaşamamış olabilirdi. Bunda bir önceki yönetimin gerçekleştirmediği vaatleri kadar Milli Takım Teknik Direktörlüğü’nü yapmış bir futbol adamına kimlerle görüşüp görüşmeyeceği konusunda kısıtlama getirmesi ve Yanal’ın da buna boyun eğmesinin rolü yadsınamaz. Ancak Şener ekibinin önyargısız, her şeye karşın sezon sonuna kadar Yanal ile birlikteliğin sonuçlarına göre geleceğe yönelik karar vereceği biliniyor. Bu süreyi açıkçası uzun buluyoruz. Yanal ile şimdiden masaya oturup, geleceği planlamalı.
4 Takımın eksikleri hâlâ geçerli. Sezon Avrupa potasında bitirilirse başarı sayılan bu durum transferde objektif bakışı engeller mi?Avrupa Kupaları’na katılma işini uzak bir olasılık olarak görsek de, gelecek sezonun kadrosu şimdiden çok titiz bir şekilde planlanmalıdır. Zira Bordo-Mavili taraftarların beklentisi şampiyonluğa oynayacak bir kadro oluşturulması yönünde. “Yeni kadro kuracağız, beklentilerin büyük olmaması gerekiyor” mazeretinin arkasına kimse sığınmamalı. Galatasaray, ilk on birinde 8 yeni oyuncu bulundurduğu kadrosuyla bugün Süper Lig’de lider ve şampiyonluğun en önemli adaylarından biri. Demek ki tercihler, iş bilmeyen yöneticilere, menacerlere, başkan adamlarına bırakılmayıp, tıpkı Galatasaray’ın yapmış olduğu gibi deneyimli yöneticilerden oluşan transfer komitesi-teknik kadro işbirliğiyle belirlenirse, sonuç alıcı çözüm çok daha kolay gerçekleşir.
‘’Ya deprem olursa!‘’
Bugün; Kartal’daki arsanın benzin istasyonu bölümünün 23 yıllık hikayesini irdeleyeceğiz. 1994’te Hazine’ye ait bu yerin irtifak hakkı, Trabzonspor’a 29 yıllığına tesis edilmiş. Bu hakkın kalan 16 yıllık bölümünü kulüp, 4 Aralık 2007 tarihli protokolle tapuda OPET Firması’na devretmiş. Bu devire karşılık firmanın kulübe 8 milyon 175 bin Dolar ödemesi kararlaştırılmış. Dönemin yöneticileri, ertelenen kongreden sonra kasaya giren bu paradan alacaklarını tahsil etmiş. Kongre, "Üyeler oy kullansın diye mi yoksa yöneticiler paralarını alsın diye mi ertelendi?” yorumlarını anımsayınız. İmzalanan protokolün, Trabzonspor Tüzüğüne aykırı olduğu ortaya çıktı. Protokole kulüp adına imza atanlar, Tüzüğün 89. maddesine göre Genel Kurul’un üçte ikisinin oyunu almadan irtifak hakkını devredilemeyeceğini, bu sözleşmenin kira mukavelesi değil irtifak hakkının devri olduğunu gör-e-mediler. Ayrıca, aynı maddede, 10 yıldan uzun süreli kira mukavelesi yapılamayacağı belirtilmesine rağmen, protokol gereği devredilen irtifak hakkını Opet, 16 yıllığına başka bir kiracıya devretti. Bu kiracı firma ve ortakları kimlerdir bilemiyoruz. Bu protokol hukuk dünyasında şöyle bir ilke imza attı: Tesis deprem veya benzer nedenle yıkılır kullanılamaz hale gelirse Trabzonspor aldığı bedeli iade edecek. Eğer bu yönetim protokolü bozmayı başaramazsa, Trabzonsporlular dua etsin, İstanbul’da 16 yıl içinde deprem olmasın. Trabzonspor 2 yıl böyle yönetildi.
‘’İbra gerçekleri!‘’
Nuri Albayrak başkanlığındaki yönetimin ibra edilmediği 9 Şubat 2008 tarihi, sadece Trabzonspor için değil, bu ülkede faaliyet gösteren tüm dernekler için artık bir milattır. Adını sanını bilmediğimiz birçok dernekte benzer olaylar yaşanıyordur kuşkusuz ancak bu olayı milat konumuna getiren detay, gerçekleştiği kurumun medyatik bir spor kulübünde meydana gelmiş olmasıdır.
Bu olayı milat kılan ve gözlerden kaçan en önemli konu ise Dernekler Kanunu’nda ibra edilmeme durumunda, “ne yapılırın” düzenlenmemesidir. Bir ibra edilmeme olayı gerçekleştiğinde, Dernekler Kanunu’nda, “şu maddeye dayanarak şu yapılır” denilemiyor. KİT’ler ve Kooperatifler Kanunu’nda ibra edilmemeye ilişkin çok açık hükümler varken, Dernekler Kanunu’nda bunu dolaylı ilgilendiren iki madde yer alıyor. Bunlardan 9. Madde İç Denetim, 27. Madde ise Kötü Yönetimlerin Yargılanması’ndan bahseder. Bu durumda ibra edilmemek, kötü yönetilmek demektir. Demek ki dernek kötü yönetilmiş ki, ibra edilmemiş. Bu bilgiler ışığında şu söylenebilir: Bütün bu nedenlerden ötürü Dernekler Müdürlüğü, 9 ve-veya 27. Madde gereğince Komisyon oluşturur, ibra edilmemenin nedenlerini inceler, haklarında soruşturma yapar. Gerekirse dava açar.
Varsayalım ki 9 Şubat günü eski yönetim ibra edilmiş olsun. Yeni yönetim ya da herhangi bir üye şikâyet üzerine bu denetim mekanizmasını harekete geçirebilir.
Öğrendiğimiz kadarıyla İçişleri Bakanlığı Dernekler Daire Başkanlığı, ibra edilmeme durumunda ne yapılacağı konusunda yasada açık bir hüküm bulunmadığından bir genelge hazırlığı yapıyor. Belli ki siyasi çıkacak bu karar, Trabzonspor üyelerini tatmin etmeyecektir. Trabzonspor kötü yönetilmiştir. Trabzonspor’u yönetenler bir futbolcunun -örneğin Risp’in- parası 3 ay gecikince serbest kalacağını bilmelidir. Karşılıklı imza atılarak satılan bir futbolcunun -örneğin Ersen Martin’in- satışından keyfi vazgeçilemeyeceğini bilmelidir. Bilmiyorsa bunun bedelini ibra edilmeyerek ödemelidir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu nedenle her ne kadar bizim de içimize sinmemişse bile ibra olayı yabana atılmamalıdır.
‘’Kıran kırana‘’
Zemini karla kaplı, üstelik zaman zaman tipiye dönüşen yağış altında oynanan maçlarda futbol kalitesinin yüksek olmasını beklemek haksızlık olur. Ama futbolcularda kazanma arzusu üst düzeydeyse mücadele keyif verir, dondurucu soğukta tribündekilerin içini ısıtır. Dün Ankara’da böyle oldu, tabiri caizse maç, ‘kıran kırana’ geçti. Gerek kazanan Trabzonspor gerekse daha çok pozisyon bulmasına karşın kaybeden Ankaragücü takımı futbolcularını bu anlamda kutlamak gerek.
Ev sahibi, genel olarak maçın hakimiydi. Rakip kaleye ilk onlar gitti, karambolde Elyasa ve Jaba, mutlak fırsatı değerlendiremezken dakikalar 19’u gösteriyordu. O ana kadar, saha ve iklim koşullarına alışmakla geçti yani. Trabzonspor ise 26. dakikada aynı işi yaptı ama golle sonuçlandırdı. Umut’un golünde, Gökdeniz’in pası kadar Krita’nın ıskasının da katkısı vardı. Bu sahaların futbolcusu olmamasına karşın Yattara da mücadelesiyle oyuna katıldı. Umut’a iki kez “al da at” yaptı ama olmadı.
Trabzonspor’un iyice baskı yediği anlarda Ayman, sahalarımızda ender görülen bir gole imza atınca maçın kaderi belli oldu. Trabzonspor üçte üç yapıyordu. Halbuki o ana kadar Ankaragücü, eşitliği “ha sağladı, ha sağlayacak” gibiydi. Ama futbol bu, atamayana atıyorlardı.
Eğer ortadaysa, yani bir takım diğerine oyununu kabul ettirememişse, hava ve saha koşullarının uygun olmadığı bu tür maçlarda en büyük görev hakeme düşer. Zorluk derecesi onlar için doruk noktasındadır. Dolayısıyla iyi hakemlik bunun üstesinden kalkmayı gerektirir. Cüneyt Çakır bu anlamda 3 kritik pozisyonda tartışılır kararlar verdi. Ayman’a, İbrahim Ege’nin isteğiyle sarı kart gösterdiği pozisyonda faul bile ağırdı. Aynı İbrahim Ege, sarı kartı varken ceza alanında kendini yere bıraktı, ‘devam’ dedi. Sonlara doğru Bebbe’nin düşürülmesi ‘penaltı gibi’ durdu. Üstelik pozisyonundaki Tolga’nın da sarı kartı vardı.
‘’Çıktı açık alınla!‘’
Dün Rize Atatürk Stadyumu’nun o Şeref Tribünü’nde Aziz Yıldırım’ın yerinde olmak vardı, “anasını satayım..”
Elinde bir fincan kahve, ayak ayak üstüne atmış, koltuğuna gerilmişsin, 10 yılda yarattığın eserine bakıyorsun.
Her birinde topun filelerden çıkarıldığı adrese teslim ortalarını izliyorsun, daha maç bitmeden devre arasında rakibinin formasını istediği Alex’in.
Birkaç ay önce La Liga’yı veren kanalın maç yayınlarını sabırsızlıkla bekleyen Rizeli sporseverlere Roberto Carlos’u izletiyorsun. Rüya gibi...
Sezar’ın hakkı Sezar’a arkadaş!
Helal olsun.
***
Maç 17. dakikada başladı aslında. O ana kadar al gülüm-ver gülüm. Fahri’nin pasında Altan uyuyan devi uyandırdı böylece. Fenerbahçe çabuk çabuk oyunu rakip alana yıktı, Alex’i devreye soktu. Topu gönderdiği yerde 5 takım arkadaşı boştu, biri dokunacaktı, Deivid’e kısmet oldu. Kejman’la da öne geçtikten sonra dinlenmeye çekildi, topu koşturmaya başladı. İki Alex klasiği izledik sonra, fark açıldı.
Fark Fenerbahçe’ye rehavet, Rizespor’a hareket getirdi. Altan hareketi bereketlendirdi. Sonra Rize oynadı, Fenerbahçe izledi yaklaşık yarım saat. Böylece puan cetvelindeki konumuna isyan ediyordu adeta ev sahibi ekip; “Söyleyin Allah aşkına, bu futbolun karşılığı, küme düşme mücadelesi mi olmalıydı?” dercesine.
Ama ortada bir gerçek vardı. Puanlar daha çok gol atana yazılıyordu. Daha çok yıldızı olan da, daha çok gol atıyordu.
O yıldızları Fenerbahçe camiasına kazandıran adam şeref tribününde gururluydu. “Çıktım açık alınla” diyordu, 10 yılda 5. şampiyonluğu kovalarken, önemli bir engeli daha aşmanın keyfini yaşıyordu.
‘’Siyaset ve futbol‘’
Gerek Atay Aktuğ ve Nuri Albayrak dönemlerinde ve gerekse Genel Kurul’la ilgili çok yoğun yaşanan son 3 aylık süreçte olsun, Trabzonspor ve siyaset ilişkisi konusunu zaman zaman gündeme getirdik.
Politikacıların, Trabzonspor’u siyasi çıkarlarına malzeme yapma çabalarına karşı fikirlerimiz genelde takdir görse de, kimilerince eleştirilmedik de değil. İkinci bölümdekilere yanıtımız, “Trabzonspor Eski Başkanlarından Faruk Özak” üzerinden oldu. Zira konumuz spor futbol olduğundan Sn. Özak’ın sportif kimliğiydi bizim için önemli olan. Dolayısıyla Başkan Şener’in bu konuya atıfta bulunup, “Kulübe siyaseti sokmayız ama siyasetçilerden yararlanırız” açıklamasını doğru buluyoruz. “Bir partide siyaset yapıyor” diye Trabzonspor eski futbolcusu, kaptanı, yöneticisi ve Başkanı Özak’ın sportif kimliğini görmezden gelip, herkesin şu ya da bu şekilde fikir yürüttüğü bir ortamda onun görüş, düşüncelerini yok sayamaz, önerilerini “siyasi müdahale” olarak değerlendiremezsiniz.
Siyasi müdahale, Sn. Özak ile parti içi hesaplaşmayı hedefleyen ve Trabzonspor’u bu nedenle hatırlayıp bundan çıkar sağlamaya çalışanların yaptığıdır. Ama Trabzonspor üyeleri, bu duruma tavrını gerektiği gibi koymuştur.
İlginçtir; Trabzonsporlu üyelerin bu duruşunu, aralarında bu kulübün delegelerinin de bulunduğu ülke futbolunun geleceğini etkileyecek Federasyon Genel Kurulu’na katılanlar gösterememiştir. İktidara göbeğinden bağlı olanları bir kenara bıraktık, ne yazıktır ki hiçbir kulüp, “Bu hareket siyasidir. Sporun içinden tartışılmayacak ‘vukuatsız’ bir aday bulamaz mıydık?” diye soramamıştır.
Soramazlar, zira “dava arkadaşlığı, okul ve eş durumu!” gibi kriterler uygundur ve de “aslolan” budur, sportif kimlik “teferruattır!”
‘’İzleyeceğiz‘’
Trabzonspor Genel Kurulu nihayet yapıldı ve gündem artık değişti. Şimdi zaman; Asbaşkan Hayrettin Hacısalihoğlu’nun dediği gibi icraat zamanıdır.
İbra konusunda Genel Kurul’dan çıkan karar, her ne kadar camiada bir burukluk yaratmışsa da, seçilen ekibin hedeflerindeki yüksek gerçekleşebilirlik oranı, kaybeden adayın da ‘iç barış adına’ açıklamaları umut vericidir. Zira, Bordo-Mavili renklere gönül verenler, huzur ararken, ütopik söylemlerle yükselen çıtanın, özünde olduğu yerle ilgili uğradıkları hayal kırıklıklarını yeniden yaşamak istemiyorlar.
İbra olayı; başlı başına hukuki bir sorun. Gönül isterdi ki hiçbir spor kulübümüz böyle durumla karşılaşmasın. Bundan sonraki gelişmelerde mevcut yönetimin herhangi bir dahli söz konusu olamaz. Trabzon Valiliği Dernekler İl Müdürlüğü ibra edilmemenin nedenlerini araştırıp bir karara varacak.
Şener ve ekibinin, ‘teknik direktörle devam’ kararı, en azından sezon sonuna kadar birbirlerini tanıma adına doğrudur. Önümüzdeki sezona yönelik hedefleri ve bunlara ulaşmak için izleyecekleri yol konusunda fikir ayrılıkları olmadığı takdirde, karşılıklı herhangi bir ön yargının etkisinde kalmadan devam etmeleri, istikrar adına gereklidir.
Transfere gelince; Trabzonspor’da son iki yıl iki ayda maddi açıdan uğranılan zararlar bir yana, uluslararası alanda kendini alay konusu yapan Ersen Martin skandalı yaşanmıştır. Her üye, Şener ve ekibinin, ‘yıldız değil yıldız adayı, menacerlerin değil, Trabzonspor’a gönül vermiş teknik adamların yönlendirmeleriyle, en önemlisi ihtiyaca göre transfer taahhüdünün’ takipçisidir. Transfer, tek başına, yarın bir başka kulüpte görev alacak teknik kadroya olduğu kadar, menacerlerin etkisinde kalan yöneticilere bırakılmayacak kadar da ciddi ve önemlidir, izleyeceğiz.
‘’Akılcı yaklaşımlar‘’
Başarıyı sağlayacak unsurları harekete geçirmek için “ilgili koşulların” oluşması gerekiyor. Eğer ütopik vaatlerle göreve gelen Nuri Albayrak ve ekibi bu kadar başarısız olmasa, Trabzonspor camiasında hala, “Paralı başkan Trabzon şampiyon” sloganlarını duyuyor olacaktık. Kimilerinin “Derin Trabzonspor” sıfatını yakıştırdığı bize göre kurumun dinamikleri, böyle bir pozisyonda devreye girdi. Sadri Şener’i ve ekibini ortaya çıkardı.
Şener, Genel Kurul’un “Adaylar konuşuyor” bölümünde 20 dakikalık süreyi, eski yönetimi her şeye karşın incitmemeye özen göstererek ve rakibi İbrahim Hacıosmanoğlu’nu herhangi bir şekilde ima dahi etmeden, projelerini anlatmakla kullandı. İddialı olmasa da akılcı söylemlerle üyelerden oy istedi.
Hacıosmanoğlu ise seçim sürecindeki sert tavrını salonda da sürdürdü. Şener’i sürekli birilerinin adayı olmakla suçladı. Hakim olduğu 19 Mayıs Spor Salonu’nun tribünlerinden bol alkış aldı. İbra edilmeyen, büyük bölümünde yer aldığı yönetimi savundu. Ama önemli olan akılcı söylemlerdi ve sandığa bu yansıdı.
Trabzonspor, başlama saati birkaç kez değiştirilen Bursaspor maçına çıkarken salondan ön bilgiler gelmeye başladı. Sadri Şener açık ara önde gidiyordu. Tribünler coşkuluydu ve en önemlisi takım Antalya’da çok iyi bir çalışma dönemi geçirtmişti. Böylece sahada kazanmanın koşulları da oluşmuştu.
Yüksek tempoyla başlayan ilk yarı, ikinci golün geldiği son dakikasına kadar aynen devam etti. Bordo mavililer bu tempoyu pozisyon vermeden tamamlarken, organize olamasa da, bireysel becerilere dayalı pozisyonlar buldu. Örneğin Çağdaş, iki kez yokladı rakip kaleyi, birinde direk, diğerinde Vega engel oldu. Ama klası ve becerisi, hem Gökdeniz’in hem de Yattara’nın şutlarında yetersiz kaldı.
Maçın iki takım için de 6 puanlık bir önem taşıması, Trabzonspor’un 2. yarıda daha kontrollü oynamasına neden oldu. Tempo düştü ve özellikle son yarım saatlik bölümde Bursaspor, rakip kalede daha çok gözükmesine karşın farkı son saniyede bire indirdi.
Sözün özü: Hem salonda, hem de stadyumda bu kurumu yaşamsal önemde ilgilendiren iki önemli sınavda farkı, akılcı yaklaşımlar sağladı. İlgili koşullar oluştu özetle, takipçisi olacağız.