Arama

Popüler aramalar

‘’İngiltere'yi futbolda yakaladık!‘’

MHK Başkanı Yusuf Namoğlu yayıncı kuruluşa ilk 6 haftalık icraatlarını değerlendirdi. Ligde 13-14 hakeme görev verip, bazı hakemlere hiç görev vermediği hususunda yapılan eleştirilere cevap verdi. Kamuoyu tatmin oldu mu, bilemem ama ben verdiği cevaplardan hiç tatmin olamadım. Çünkü 17 hakemle yönetilen İngiliz Ligi’ni örnek göstererek az hakemle ligi götürme fikrinin ne kadar doğru olduğunu anlatmaya çalıştı. Bu kadar temelsiz bir kıyaslama beni ikna etmez, edemez. Avrupa’nın önde gelen diğer liglerinde durum hiç de İngiltere’de olduğu gibi değil. İspanya ve İtalya 25, Almanya 23, Fransa 22 hakemle bu işi götürüyor ve şu ana kadar bütün hakemlere de görev verilmiş durumda. Bu sayıların altında hakemi olan bir başka Avrupa ülkesi de yok. Diyelim ki; bir ülkeyi örnek alacağız. Neden İngiltere’yi örnek alıyoruz? Kulüplerimiz, futbolcularımız, teknik direktörlerimiz, dolu tribünlerimiz ve dünyanın takibe doyamadığı futbol kalitemizle(!) İngiliz Ligi ile yarışıyoruz da, haberimiz mi yok?

Geciken adalet, adalet değildir!

Son günlerde FETÖ terör örgütünün uzantılarını temizlemek adına yapılan faaliyetler haklı olarak TFF tarafından da yürütülüyor. Futbol ailesi; çalışanları, amatör ve profesyonel futbolcuları, teknik ekipleri, yöneticileri ile oldukça geniş bir topluluk. Buna rağmen TFF ile ilişiği kesilenler arasında sadece hakemler, gözlemciler ve temsilciler bulunuyor. İnsan düşünmeden edemiyor: Futbol ailesinin başka bir organında terör örgütü üyesi tespit edilmedi mi? Edildi ise hakem ve gözlemcilerde olduğu gibi neden kamuoyunda bu kişilerin isimleri yer almadı? Tek günah keçisi hakemler ve gözlemciler mi?

Son günlerde Hakem İşleri Müdürü Baki Şahin, TFF ile ilişiği kesilen hakemleri ve gözlemcileri TFF adına arıyor. Mağduriyete uğradığını düşünen hakem ve gözlemcilerin, valiliklere müracaat etmesini istiyor. Anlaşılan o ki; TFF üst yönetiminin de hata yapılmış olabileceği konusunda kaygıları var. Adaletin bir gün tecelli edeceğinden şüphemiz yok ancak gecikmiş adaletin de doğurduğu olumsuzluklar ortada. Sayın Demirören’in bu konuyla yakından ilgilenmesinin süreci hızlandıracağı ve mağduriyetleri gidereceği kanısındayım.

Miktar küçük, sorun büyük!

Bu günlerde futbol gündeminde para ile ilgili konuları konuşuyoruz. Milli takım oyuncularına ödenen primler, milli takım hocamızın sözleşmesi, Süper Lig’de maç yöneten hakemlere taahhüt edilen aylık ücretler... Belli ki federasyonumuzun para ile ilgili bir sorunu yok. Buradan hareketle önemli bir başka konuya dikkat çekmek istiyorum. Bugün İzmir’den Cizre’ye 3. Lig maçına görevlendirilen bir hakeme 660 TL, yardımcı hakeme 473 TL, 4. hakeme ise 407 TL ödeniyor. Gözlemcilerin durumu daha da vahim. Onlara sadece 303 TL ödeniyor. Bugün herhangi bir kişiye: “İzmir’den Şırnak’a uçakla seyahat edip, karayolu ile Cizre’ye geçeceksin. Sana orada 300 TL ödenecek ve bir gün konaklayıp, hiçbir şey yapmadan ertesi gün aynı şekilde geri döneceksin.” denilse, sizce bu teklifi kaç kişi kabul eder? Hakemlerimiz çaresiz kabul ediyor ayrıca gittikleri yerde 90 dakika maç yönetiyor, üstelik bir yıl boyunca da antrenman yapıyor.

12 Ekim 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ozan'ın pozisyonu penaltı!‘’

Maçın İngiliz hakemi Mark Clattenburg, en son Şampiyonlar Ligi ve Euro 2016 finalini yönetmişti. Geçtiğimiz sezon performansıyla parmak ısırtan Clattenburg, bu yıl sezona eski performansından uzak başlamıştı. Son yönettiği Borussia Dortmund-Real Madrid Şampiyonlar Ligi maçında çok kötü bir performans sergilemişti. Dortmund takımının çok net bir penaltısını vermemesi, kendisinin her türlü kararına itiraz eden, maçta kart gerektiren ihlaller yapan Ronaldo’ya tek kart dahi göstermemesi tartışma konusu olmuştu. İngiliz hakemin bu performansı deplasmanda oynadığımız maçta bir olumsuzluk doğurur mu diye düşünürken, maçta tartışılacak çok fazla bir pozisyon yaşanmadı. Clattenburg’un gösterdiği bir iki karta katılmasam da, disiplin anlamında ve faul kararlarında büyük yanlışlar yaptığını söyleyemem.

Omzundan çekerek düşürüyor

Benim açımdan tek problemli pozisyon 37. dakikada yaşandı. Milli Takımımızın atağında sağdan Şener’in ortasında topa kafa vurmak için yükselen Ozan Tufan, rakibinin müdahalesi ile yerde kaldı. İlk bakışta savunma oyuncusu Ozan Tufan’ı omzundan çekerek düşürdü gibi gördüm. Uzak çekimde net karar vermek mümkün olmadı. Pozisyonun tekrarını beklememize rağmen, İzlanda rejisi pozisyonun tekrarını vermedi. Uzak gösterimde penaltı gibi algıladığım pozisyonun tekrarının gelmemesi kafamı karıştırdı. Sıradan bir pozisyonu değişik açılardan defalarca gösteren İzlanda rejisi, bu pozisyonun penaltı olduğunu görüp “Galibiyetimiz gölgelenmesin” diye tekrarını göstermemiş olabilir mi, diye de düşünmedim değil.

10 Ekim 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yanlış penaltıyı verdi‘’

Alman hakem Manuel Grafe, 33 ve 34. dakikada Emre Mor’un ceza sahasında yerde kaldığı her iki pozisyonda penaltı vermedi ve hata yaptı. İkinci yarıda Cenk’e çaldığı penaltı ise çok ucuzdu. Oyunu devam ettirmeliydi.

Alman hakem Manuel Grafe, maç boyunca kartuygulamalarında ve faultespitlerinde standardı yakalayamadı. Oyuncumuz Caner’e çok müsamahalı davrandı. Klasik Alman ekolüne ve otoritesine sahip Grafe’nin bu tavrı bizim avantajımıza oldu. Maçın 87. dakikasında daha önce sarı kartı olan Ordets bir serbest vuruş öncesi oyuncumuzu iterek düşürdü.

Topun olmadığı alanda yapılan bu hareket kesinlikle sarı kart olmalıyken, anlaşılmayacak şekilde hakem kartını bir başka oyuncuya gösterdi ve Ordets oyundanatılmadı.

23. dakikada A Milli Takımımız aleyhine çaldığı penaltı düdüğüne diyecek bir sözümüz yok. Ömer Toprak dikkatsiz davrandı ve penaltıya sebebiyet verdi. Ancak 33’te Emre Mor’a Ukraynalı savunma oyuncusu Sobol’un yaptığı harekete penaltı düdüğü çalmayarak bu kez hatalıydı.

Ukraynalı savunma oyuncusu, Emre’nin sol ayağındaki topa ters ayağıyla müdahale etmeye çalıştı. Doğal olarak top Sobol’un oynama mesafesinin uzağında kaldı ve yaptığı hamle Emre’yi yerde bıraktı. Bu hareket penaltıyı gerektiriyordu.

Tutarsız bir yönetim

34’te bu kez Ukraynalı Stepanenko ceza sahasına topla giren Emre Mor’un ayağındaki topaçok uzak mesafeden kayarak geldi ve topla beraber tabir uygunsa; Emre’yi de süpürdü.

Penaltıya daha yakın olan bu pozisyonda da hakem oyunu devam ettirdi. Pozisyonlarda penaltı düdüğünü çalmayan Alman hakem, Cenk-Stepanenko mücadelesine penaltı düdüğünü çaldı. Burada Cenk kendini çok kolay yere bırakmıştı ve oyunun devam etmesi daha doğru olurdu.

Sonuç olarak Alman hakem; çaldığı, çalmadığı penaltılarla; gösterdiği ve göstermediği kartlarla tutarsız bir maç yönetmiş oldu.

07 Ekim 2016, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Namoğlu hakemlere kefil oldu!‘’

Geçtiğimiz hafta oynanan dokuz maçın beşinde hakem hataları konuşuldu, dolayısıyla homurdanmalar bu yıl erken başladı. İlginçtir; oynanan 54 maçın 48’ini sadece 12 hakem yönetmiş. Oysaki geride 10 hakem daha var ve bu hakemlerin 5’i henüz siftah bile yapamamış. Görev alan hakemler her hafta aynı hataları yapmaya devam ederken, diğerlerinin neden görev alamadığını bilen de yok. Sayın Yusuf Namoğlu, göreve başladığında önceden belirlenmiş olan kadroyla sezona devam edeceğini ve kadroya olan inancını ifade etti. Bununla yetinmedi, şu an görev vermediği isimler de dahil kadronun tamamını profesyonel yaparak hakemlere güvenini ikinci kez beyan etmiş oldu. Gelinen noktada kefaletini esirgemediği hakemlere görev vermemesini nasıl izah edebilir? Bu şekilde atama yaparak, risk almadığını düşünüyor olabilir ama unutmasın ki: “Planlarını hiç risk almamak üzerine kuranlar, en büyük riski alanlardır.”

Bilime inanır mısınız?

2004’te Antrenörlük Eğitimi Ana Bilim Dalı’nda yazmış olduğum yüksek lisans tezinde “Hakemlerin kaygı düzeylerini ve kaygı düzeylerinin performansa etkilerini” araştırmıştım. Ortalama kaygı düzeyinin performansa olumlu katkısının olduğunu, çok düşük ya da çok yüksek kaygı düzeyinin hakem performansını olumsuz etkilediğini tespit etmiştim. Bugün tanık olduğumuz hakem hatalarının araştırmamın tezini desteklediği görülüyor. Çünkü bir grup hakem ciddi hatalar yapmasına rağmen her hafta görev alıyor. Hata yapan hakemlerin tekrar görev alamamak gibi bir kaygılarının olmaması performanslarını olumsuz etkiliyor. Arada sırada görev alan hakemlerse: “Hata yaparsam tekrar görev alabilecek miyim?” korkusu nedeniyle aşırı kaygı duyuyor. Neticede ortalama kaygı seviyesini yakalayamayan hakemlerin başarısızlığı da kaçınılmaz oluyor.

Güle güle Adil Sinem

23 yılını hakemliğe veren, uzun yıllar FIFA kokardı taşıyan; Mustafa Çulcu, Ali Aydın, Metin Tokat, Erol Ersoy, Kamil Abitoğlu, Yunus Yıldırım gibi geniş bir jenerasyona Avrupa maçları dahil yardımcı hakemlik yapan, benim de birçok maçta birlikte görev yaptığım Adil Sinem hakemliğe veda etti. Her başlangıcın bir sonu olacak elbet ama Adil Sinem’in çok da mutlu ayrıldığını düşünmüyorum. Geçen sene yaşadığı önemli sakatlık sonrası sağlığına kavuşmuştu ancak atletik testte tam hazır olmadığı için başarılı olamadı. Bunca yılın ve başarının hatırına MHK ona ikinci bir şansı verebilirdi ama vermedi. Adil inem’le birlikte alt liglerde birçok hakem de aynı sonu yaşadı.

Nedense hakemliği mutlu bırakanlar bir elin parmaklarını geçmiyor. İçimizden çıkan yöneticiler neden bu kadar acımasız oluyor, bilemiyorum. Kurulda Metin Tokat, Erol Ersoy gibi isimler de var, onlar da güle oynaya ayrılmamıştı hakemlikten. Hatta haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlardı. Şimdi bu isimler hakemleri yönetiyor. Empati yapıp Adil’e küçük bir vefa gösteremezler miydi veya kendilerine yapılanı bir başkasına yapmasalardı nasıl olurdu? Bilemedim.

05 Ekim 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kesinlikle yanlış karar‘’

Maç süresince Mete Kalkavan ve ekibini tek bir pozisyon dışında çok fazla zorlayacak bir kritik an olmadığını düşünüyorum. Hakemin o tek pozisyonda verdiği kararın da, oyunun gidişatını değiştirdiğini belirtmeliyim. Maçın 8. dakikasında Osmanlıspor lehine çalınan penaltı düdüğünün hatalı olduğunu düşünüyorum. Pozisyonda topu kaleciden kurtaran Regattin, topa yetişemeyeceğini anlayarak, sağ ayağını bilinçli bir şekilde Volkan’ın ayağına takarak yerde kaldı. Her ne kadar Volkan Demirel kayarak geliyor olsa da ayakları yerdeydi ve teması Regattin kendisi sağlamıştı. Volkan’ı dikkatli olmadığı konusunda eleştirenler olabilir ancak bu eleştiriler hakemin yapmış olduğu hatayı hiçbir şekilde masum kılmaz.

Faul var, sarı yok...

Bu maçta farklı bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Hakem sahada hata yapacaktır ancak bazı pozisyonlar var ki kabul edemiyorum. Maçın 16. dakikasında Fenerbahçe’nin hücuma çıktığı sırada Mehmet Güven’in, Souza’nın beline doğru yaptığı bir faul var ama hakemin avantaja bıraktığı pozisyonun devamında Mehmet sarı kart görmedi. Bu pozisyonda kontrolsüz hareket var, taktik faul var, umut vadeden atağın önlenmesi girişimi var ancak sarı kart yok. Bana göre göğsünde FIFA kokartı taşıyan bir hakemin böyle kartları atlama lüksü yok. Hele ki 84. dakikada görmeden çaldığı faulde Mehmet Topal’a göstermesi gereken sarı kartı, Ndiaye’ye göstermesini anlayamadım. Topal, Ndiaye’nin ayağına bastığına göre kartı da O görmeliydi. Öyle olsa Topal, ikinci sarı karttan oyundan atılacaktı.

03 Ekim 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Eto'o'nun golü geçerli olmalıydı‘’

Bana göre Özgür Yankaya ve ekibinin maç içerisinde kritik edilecek iki önemli kararı vardı. Bunlardan ilki maçın 17. dakikasında Antalyaspor’un kazandığı golle ilgiliydi. Pozisyonu durdurarak izlediğimde; golü atan Deniz Kadah’ın santimlerle ifade edilecek şekilde ileride olduğunu düşünüyorum. Ekranda ofsayt olarak görünen bu pozisyonun, hareketli oyunda insan gözü tarafından tespitinin de zor olduğunu kabul etmeliyiz.

İki önemli pozisyon vardı

Diğer önemli pozisyon ise 48. dakikada yaşandı. Yankaya; Eto’o’nun geçersiz sayılan golünde, Chico’nun Hakan Balta’ya faul yaptığına hükmetti. Eğer ki pozisyon sadece ekrana yansıdığı kadarsa ve bizim gördüğümüzün dışında başka bir temas için düdük çalınmamışsa, golün nizami olduğunu düşünüyorum. Çünkü Chico’nun Hakan Balta’ya faulü gerektirecek bir temasını göremedim. Sadece elleriyle Balta’nın sırtına temas etmişti ama onu itmemişti. Bu iki pozisyonda verilen kararlar, maçın gidişatını önemli şekilde etkiledi.

03 Ekim 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hatasız tamamladı‘’

Tolgay’ın, ilk yarının sonunda hakeme itirazı beraberinde kartı getirdi. 72’de ise Rizespor’un penaltı beklediği pozisyonda devam kararı doğruydu. Sonuç olarak Çakır, sonuca tesir edecek bir hata yapmadan maçı bitirdi.

İlk yarı sakin ve sıkıcı geçen maç pek keyif vermezken; özellikle Beşiktaş’ın sergilediği performans alışılmışın altındaydı. Belki de sakin geçen maçta takım olarak istediklerini sahaya yansıtamayan Tolgay, Beşiktaş’ın üzerindeki ölü toprağını atmak istedi ve kendisine yapılan faulü çalmayan Çakır’a aşırı şekilde itiraz ederek, maçtaki tansiyonu yükseltmeyi denedi.

Pozisyonda Petrucci’nin, Tolgay’ın ayağına çok küçük bir teması olduğu görünüyor ancak hareketli oyunda bu küçük teması süzebilmek çok zor. Bu faul sadece hissiyatla çalınabilirdi. Demek ki Çakır bu teması hissedemedi ve oyunu devam ettirdi. Tolgay’ın haklı olması bu şekilde itiraz etme hakkını tabii ki ona vermiyordu ve doğru olarak bir sarı kart gördü.

Elleri doğal konumdaydı

İlk yarının aksine ikinci yarı çok hareketli başladı. 72. dakikada Rizespor’un cılız gelişen ataklarından birinde Emrah’ın ortasında top Marcelo’nun eline çarptı ve penaltı beklentisi oluştu. Marcelo’nun elleri doğal konumdaydı, ayrıca top kalçasından sekerek eline gelmişti. Devam kararı doğruydu. Adriano’nun gol sevincinde formayı çıkartması, haklı olarak kartı da beraberinde getirdi. Oyunun genelinde başarılı bir yönetim gösteren Cüneyt Çakır, sonuca tesir edecek bir hata yapmadan maçı tamamlamayı bildi.

02 Ekim 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlk yarı kötü ikinci yarı iyi‘’

Avrupa’nın seçkin hakemleri arasında yer alan Jonas Eriksson; geçtiğimiz sezon UEFA Avrupa Ligi finalinde ve EURO 2016’da da düdük çalma başarısını göstermişti.

Ciddi bir tecrübeye sahip olan İsveçli hakem dünkü maça çok iyi başlayamadı. Özellikle Fenerbahçe’nin çok iyi başladığı ve oyunu sürekli rakip sahada oynadığı maçın ilk bölümlerinde kontrolü sağlamakta zorlandı. Misafir takımın sertliklerine kartlarını çıkartmadı.

Maçın 29. dakikasında topsuz alanda Emenike’ye yapılan faulü değerlendiremeyen Eriksson’un, duruma isyan eden Emenike’ye, Heijden’la birlikte sarı göstermesi kariyerine yakışmadı. Ancak ikinci yarının başından itibaren, hakem oyuna ağırlığını koymaya başladı. İlk devreye oranla daha tutarlı düdükler çaldı. Kendisini zorlayacak bir pozisyonla da karşılaşmadı. Ekibiyle birlikte, tartışmalardan uzak bir şekilde maçı tamamladı.

30 Eylül 2016, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI