‘’Almanya'dan 13 yıl öndeyiz...‘’
UEFA twitter hesabından Bundesliga tarihinin ilk kadın hakemini kutladı. “Bibiana Steinhaus’a kocaman tebrikler.” mesajını paylaştı.Güzel bir rol model olduğunun altını çizdi.
Mesajı görünce üzüldüm. “Nereden nereye geldik!” diye iç geçirdim. UEFA’nın paylaştığı bu gelişmeyi, bundan tam 13 yıl önce bir Türk kadını başarmıştı.
Lale Orta8 Mayıs 2004’te Elazığspor - Gaziantepspor maçında düdük çalmıştı.TFF’nin ilk kadın MHK üyesi (2006-2007), ilk Kadın Süper Lig ve UEFA Gözlemcisi (2007-2009) olmuştu.
Anayasamızın bile “kadınlarımıza pozitif ayrımcılığı” şart koştuğu 2017 Türkiye’sinde, görevdeki MHK, kadın hakemlerin profesyonel liglerde görev almasını çıkardığı talimatla engelledi.
Bu günlerde kadınlarımız sadece amatör liglerde görev alabiliyor.
Bana göre; Namoğlu ve onun kurul üyelerinden önce, kadın hakemlerimizle ilgili politikayı belirlemek TFF yönetim kurulunun görevi olmalıdır.
Böyle bir garabetten bilgisi var mı bilmiyorum ama Sayın Demirören’in artık bu kısıtlamayael atması gerekmektedir.
IFAB yardım bekliyor!
IFAB, uzmanlardan oluşan bir ekiple oyun kuralları değişikliğiyle ilgili önemli konuları ele alıyor.
Temel konular:
Oyunda kaptanın rolü,
Zaman geçmesini engellemek üzere alınacak önlemler,
Seri penaltı atışlarında daha adil bir sistemin geliştirilmesi,
Elle oynamalar,
Teknolojinin futbola pozitif katkıları,
Futbolun gelişimine katkı sunacak diğer hususlar.
IFAB’ın futbolun tüm paydaşlarına bir çağrısı var. Seyircisine, antrenörüne, futbolcusuna, yöneticisine, hakemine; ayırt etmeden sesleniyor.
Dünyanın her yerinden insanlarla ilişki kurmaktan memnuniyet duyacağını ifade ediyor. IFAB “Oyun kurallarıyla ilgili her türlü öneri ve tekliflerinize açığız.” diyor.
lawenquires@theifab.com mail adresine, değişmesini istediğiniz kurallar hakkında, gerekçelerinizle birlikte tekliflerinizi bekliyor.
Bence fikirlerinizi kendinize saklamayın, hazır fırsat gelmişken kalemi elinize alın, futbolda siz de söz sahibi olun.
Bu da benim teklifim
Hakemlerinilk 4 haftada en çok hata yaptığı konular, sakatlayıcı hareketlerde çıkmayan kırmızı kartlardı.
İlk hafta Durica-Traore mücadelesinde kırmızı çıkmamıştı. Çok tartışıldı…
Kayserispor-Osmanlıspor maçında Badji’ninVrsajevic’e, Beşiktaş-Bursaspor maçında Agu’nun Talisca’ya hareketleri de yaralayıcı ve acımasızdı. Kırmızı kaçınılmazdı ama çıkmadı.
Son hafta da benzer pozisyonlar vardı.
Antalyaspor-Galatasaray maçında Linnes’in Maicon’a, Kasımpaşa-Malatyaspor maçında Pavelka’nın Aytaç’a müdahaleleri kırmızı kartı gerektiriyordu. Kırmızılar yine çıkmadı.
Belli ki hakemlerimiz futbolcu sağlığını koruma konusunda yetersizler.
Teklifim şu: Statlarda mobil röntgen cihazları bulunsun. Bu tür müdahalelerden sonra, futbolcunun ayağında kırık olup olmadığı anında tespit edilsin. Doktor muayenesi sonucunda kırık tespit edilirse, hakem kırmızı kartını göstersin.
Böylece hem teknolojiden yararlanmış,hem de kararlarda standardı sağlamış oluruz!
‘’Linnes kırmızı görmeliydi‘’
Maçın FIFA kokartlı hakemi Halis Özkahya, ligde üst üste 3. kez bir Galatasaray maçında düdük çaldı. 59 yıllık lig tarihinde hiç yaşanmamış bir istatistiğe de böylece imza atmış oldu. Tecrübeli hakem maç genelinde sakin ve kararlı görüntüsüyle oyunculara güven verdi. Ancak Özkahya’nın başarılı götürdüğü maçın 69. dakikasında yaptığı tek hata ile maçın gidişatını önemli ölçüde etkilediğini düşünüyorum. Antalyaspor’un hızlı hücuma çıktığı sırada, Linnes kayarak yaptığı faulle Maicon’u durdurdu. Linnes hız alarak, ayağı dizinden gergin, kramponunun vidaları ile rakibinin en hassas ve savunmasız bölgesine acımasızca bir müdahale yaptı. Bu hareketin kural kitabında tam karşılığı ‘ciddi faullü oyun’ dur. Dolayısıyla burada Linnes’e çıkan kartın rengi sarı değil, kırmızı olmalıydı.
‘’Ofsayt çalınmalıydı‘’
Bu pozisyonu değerlendirirken iki şeye bakmak lazım. Topa temas eden Başakşehirli oyuncu topla oynuyor veya oynamak mı istiyor, yoksa kaleye giden topu kurtarmaya mı çalışıyor? Savunmadaki Başakşehirli topu bilerek oynuyor ya da oynamaya çalışıyor diye düşünürseniz, şeklen ofsaytta olan Janssen’i hiçbir şekilde ofsayt olarak düşünemezsiniz. Gol verilmesi doğru karar diyebiliriz.
Ancak bu pozisyonda bence savunmadaki oyuncu kaleye giden bir kafa şutunu önlemeye çalışıyor. Kuraldaki ifade ile “kurtarma” yapıyor. Janssen “top, oyuncu, kaleci” çizgisi üzerinde ve kale sahası içinde kaleye çok yakın bir pozisyonda olduğundan ofsaytta bulunuyor ve kaleciyi etkiliyor. Bu yüzden bu pozisyon için ofsayt kararı verilmesi doğru olurdu diye düşünüyorum.
‘’Palabıyık'a tam not‘’
Maçın FIFA kokartlı hakemi Ali Palabıyık, karşılaşma süresince başarılı bir yönetim sergiledi. Verdiği kritik kararlar ve kullandığı kartlar doğruydu. Palabıyık’ın bu maçta eleştirilebilecek tek kusuru, bir kaç hatalı faul kararıydı. Onun dışında iki takımın lehine ve aleyhine karar verirken çekinmeden, tutarlı düdükler çaldı. Maçın 58. dakikasında Palabıyık’ın Beşiktaş lehine çaldığı penaltı düdüğü doğruydu. Karabükspor ceza sahası içinde Babel topla oynamak üzereyken; Karabükspor’lu Yatabare sol eliyle topu, Babel’in önünden çaldı. Bu elle oynama net bir penaltıyı gerektiriyordu. Palabıyık yanılmadı.
Golde ofsayt yoktu
68. dakikada Tosic, Torje’ye kontrolsüz bir faul yapınca; ikinci sarı kartı gördü. Doğru bir sarı karttı. Maçın hemen başında Tosic, topu eliyle oynayarak Karabükspor takımının önemli bir atak girişimini önlemekten de doğru bir sarı kart görmüştü. Tosic doğru iki sarı kart görerek oyundan atılmış oldu. 78. dakikadaki Beşiktaş’ın galibiyet golünden dolayı, golün atıldığı yarı sahadaki yardımcı hakem Serkan Olguncan’ın hakkını teslim etmek lazım. Kritik pozisyonda, devam kararı çok doğruydu. Pozisyonda ofsayt yoktu ve gol temizdi.
‘’MHK'ya ihtiyaç kalmadı!‘’
Cuma günü Türkiye gazetesinden Ömer Faruk Ünal köşesinde, hakem atamalarıyla ilgili “MHK’nin Fantezileri!” başlıklı yazısında şu tespitte bulunmuş:
“Geride kalan 59 sezonda böyle bir fantezi hiçbir MHK’nin aklına gelmemiştir. Halis Özkahya üst üste 3.defa G.Saray maçına çıkıyor. Fırat Aydınus Başakşehir’indeplasman hakemi oldu. Üst üste 2.defa Başakşehir’indeplasman maçında.”
Yazıyı okur okumaz aklımdan şunu geçirdim: “Keşke ‘fantezi’ bununla sınırlı olsa!” Namoğlu Kurulu’nun atamalarda öyle “fanteziler” var ki; anlatmakla bitmez.
Son iki yılda hiç maçı yok!
Yazıyı çok fazla rakam ve istatistikle boğmadan, birkaç örnek de ben vereyim. Mesela Halis Özkahya ile ilgili tespit çok doğru. Uğraşsanız 3 maç üst üste Galatasaray maçlarını Özkahya’ya vermeyi başaramazsınız ama MHK başarmış(!).
Hatta Özkahya’nın son yönettiği 10 maçın 5’i Galatasaray maçı.
Bunun yanında 10 maçlık süreçte, Özkahya hiç Beşiktaş ve Fenerbahçe maçı yönetmemiş. Değil son 10 maç, Özkahya son iki yıldır hiçbir Fenerbahçe maçında görevlendirilmemiş.
Fırat Aydınus, Fenerbahçe’den sorumlu
Hele Fırat Aydınus fantezisi! O daha vahim…
Özkahya 2 yıldır Fenerbahçe maçlarında tek bir görev alamazken; Fırat Aydınus bu süreçte tam 12 kez Fenerbahçe maçı yönetmiş.
Fenerbahçe’nin sahasında oynadığı son 45 lig maçının 13’ünün hakemi Aydınus. Aydınus’un son yönettiği 60 maçın 16’sı Fenerbahçe maçı. Bu 16 maçın 13’ü Kadıköy’de.Diğer üç maç da İstanbul içinde. Beşiktaş, Galatasaray ve Başakşehir ile oynanan maçlar. Yani Aydınus Fenerbahçe’nin İstanbul’dan sorumlu hakemi konumunda.
Halis Özkahya, en son 5 yıl önce…
Aydınus 2 yılda birçok Fenerbahçeli futbolcudan daha çok Kadıköy’ün çimlerine çıkarken, Halis Özkahya Kadıköy’de en son maçını 2012’de Fenerbahçe-Orduspor maçıyla yönetmiş. Orduspor diye bir takım artık liglerde yok, amatör kümeye düştü.
Bu listeyi ve verileri farklı takım ve hakem isimleriyleçok daha fazla uzatabilirim. Bence gerek yok. Çok kısa bir araştırmayla bu sonuçlara ulaşabilirsiniz.
Atamaları Kulüpler Birliği yapsın!
Şunu net bir şekilde ifade etmek isterim. Burada ismi geçen hakemler “Bana bu takımın maçını ver, şu takımın maçını verme.” diye MHK ile elbette pazarlık yapmadılar. Hakemin görevi atandığı maça gitmektir. Bu tabloda hakemin suçu yoktur.
Bu hatalar dikkatsizlik sonucu yapılıyorsa, işini layıkıyla yapamayan bir kurulumuz var demektir.
Bu hata değil de bilinçli yapılıyorsa, işte o çok vahim. Bu tablonun ardında kulüplerin istekleri var anlamı çıkar.
Eğer gerçek buysa, o halde bir MHK’ye ihtiyaç kalmamıştır. Lav edelim MHK’yi olsun bitsin. Atamaları da Kulüpler Birliği yapsın, olmaz mı?
‘’'Var' için daha erken‘’
Ukrayna ile oynadığımız maçtaki hakem kararları gündeme damga vurdu. Maçın ardından bu maçta FIFA’nın neden Video Yardımcı Hakem (VAR) uygulamasını kullanmadığı ve eğer kullanılmış olsa, verilen kararların VAR sisteminin müdahale edebileceği konular olup olmadığı çokça tartışıldı.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; maç içerisinde aleyhimize yapılanlar, siyahla beyaz gibi net ve tartışmaya gerek olmayan hatalardı. Ofsayttan atılan gol ve dışarıdan çevrilen top; “Golden önce bir sorun var mı?” sorusunun net cevabıydı.
Diğer taraftan verilen ve verilmeyen penaltılar da direkt olarak VAR protokolüne dahil olan konulardır. Kısaca VAR sistemi aleyhimize yapılan bu hataları düzeltme potansiyeline sahipti.
Sisteme hazır değil
VAR sisteminin neden bu maçta uygulanmadığı konusuna gelirsek… Hangi turnuva ya da maç olursa olsun VAR sistemini denemek ve uygulamak tamamen IFAB’ın onayına bağlı. IFAB’nın resmi sitesine baktığınızda Dünya Kupası eleme maçları için verilmiş bir iznin olmadığını görüyoruz.
Belli ki; U20 Dünya Kupası ve Konfederasyon Kupası’nda sistemi deneyen ve 2018 Dünya Kupası’nda da denemek üzere izin alan FIFA, elemeler için böyle bir talepte bulunmamış.
Bunun iki sebebi olabilir. Birincisi: Sistem test aşamasına gelmeden eleme müsabakaları başlamıştı. Bu yüzden “Maçlar oynanırken kural değişmez?” mantığı ağır basmış olabilir.
Bence ikinci ve en önemli sebep ise; henüz tüm dünyanın bu sisteme hazır olmaması, gerekli alt yapının bulunmaması ve VAR konusunda eğitim almış uluslararası hakem sayısının yetersizliğiydi.
Alt yapı şart
Eleme maçları tüm dünyada oynanıyor. VAR sistemine destek veren ve sitemi ülkesinde en az bir stada kurmuş olan dünyada sadece 15 ülke var. Sisteme mesafeli duran, henüz kararını vermemiş ya da tamamen karşısında olan federasyonlar da mevcut. Yani VAR’ı kullanmak için sistemin alt yapısı dünyada emeklemeye bile başlamış değil.
Yakın futbol tarihinde, uluslararası organizasyonların eleme aşamalarında bu sistemi zorunlu kılmak da bu açıdan pek mümkün görünmüyor.
Kendi liglerinde bu sistemi uygulamayı düşünmeyen çok fazla ülke, hatta sistemin maliyetini karşılamak konusunda sıkıntı yaşayacak ülkeler de var. Çünkü sistem çok ciddi bir alt yapı maliyetiyle birlikte; bakım, onarım ve teknik yapılanma için personel istihdamını zorunlu kılıyor.
Maliyeti çok daha düşük olan Gol Çizgisi Teknoloji’sinin bile henüz zorunlu hale getirilemediği bu tür organizasyonlarda, VAR uygulanması konusunda sabırsızlanmamız için daha çok erken.
‘’İki gol de verilmemeliydi‘’
Maçın 1 no’lu yardımcı hakemi İspanyol Raul Cabanero Martinez, dün geceye damgasını vuran isim oldu.
A Milli Takımımız’ın yediği iki gol de, onun yaptığı hatalardan kaynaklandı. 18. dakikada topu ağlarımıza gönderen Yarmolenko net bir şekilde ofsayt pozisyonundaydı. Golün geçerli sayılmaması gerekiyordu ancak gol geçerli sayıldı. 42. dakikada Yarmolenko ikinci kez topu ağlarımıza gönderdi. Bu kez de Yarmolenko’ya gol pasını veren Konoplyanka topu aut çizgisinin dışından çevirmişti. Aut kararı verilecek pozisyonda, golü kalemizde görmüş olduk.
Maçın 75. dakikasında ise Oğuzhan’ın ara pasında Cengiz kaleciyle karşı karşıya kalacakken; Krivtsov Cengiz’i kolundan çekerek düşürdü. Bu çok net bir penaltıydı ama İspanyol hakem ‘devam’ dedi. Penaltı kararıyla birlikte, Krivtsov’un bariz gol şansını önlemekten kırmızı kart görmesi gerekirdi.
‘’MHK tavrını değiştirmediği sürece...‘’
Ligimizin ilk üç haftasını geride bıraktık. Hakem kararlarıyla ilgili ciddi tartışmaların yaşandığı maçlar da oldu, hakemlerin başarıyla yönettiği ve takdir gördüğü maçlar da... İlk üç haftada hakemlerin en çok eleştirildiği konular genelde, verilmeyen kırmızı kartlar ve çalınançalınmayan penaltılar oldu. Milli maç arası MHK için; nefes alma, hasar tespiti ve onarımı için uygun bir zaman dilimi olarak görülebilir. Bu üç haftada yaşananlar masaya yatırılmalı, eksiklik ve hatalar nerelerde tespit edilmeli ve tekrarlanmaması için alınacak tedbirler belirlenmelidir. MHK bunları yaparken; objektif davranmalı, duygusallıktan uzaklaşmalı, yapılan hataları isimlere, maçın skoruna, maç sonu yönetici açıklamalarına göre değerlendirmemeli; tek rehberi FIFA ve UEFA normları olmalıdır.
Ödül ve ceza uygulamasına geçilmeli
Maalesef Namoğlu ve kurulunun bu konularda sicili pek parlak değil. Çünkü geçtiğimiz sezondaki uygulamalarında FIFA ve UEFA normlarından önce, kulüplerin beklentilerini ve yönetici açıklamalarını daha belirleyici olarak gördüler. Artık bu mantıktan sıyrılıp, ödül ve ceza uygulamasına geçilmesi gerekir. Testiyi taşıyanla, kıranın ayırt edilmesi şarttır. Yapılan hatanın kamuoyunda oluşturduğu tepki değil, kurallar ve normlar belirleyici olmalıdır. FIFA’nın olmazsa olmazı sporcu sağlığıdır. Bir hakem sahada oyuncuların güvenliğinden sorumludur ve aksine davrananları mutlaka cezalandırmalıdır. Bu keyfiyet gerektiren bir durum değildir.
Affı olmayan hareket...
Kayserispor-Osmanlıspor maçında Badji’nin Vrsajevic’e, Beşiktaş-Bursaspor maçında Agu’nun Talisca’ya hareketi mutlak kırmızı kartla cezalandırılması gereken hareketlerdir. Hakemler bu tür davranışları hoş göremezler. Keza bir önceki hafta Sivasspor- Y.Malatyaspor maçında Azubike’nin Emre’ye hareketi de kırmızı karttır ve affı yoktur. İlk hafta Trabzonspor-Konyaspor maçında Durica-Traore pozisyonunda, sporcu sağlığını düşünmeyen ve kırmızı kartını göstermeyen hakem iki haftadır görev alamıyordu. Azubike’nin hak ettiği kırmızı kartı göstermeyen hakemin, hemen ertesi hafta görev aldığını görünce, yine MHK’nin geçmişteki uygulamalarına devam edeceği yönünde hisse kapıldım.
FIFA ve UEFA normları kullanılmalı
Ya da şöyle mi düşünmeliyim: “Tam teşekküllü bir hastanenin ortopedi kliniğinden alınmış ‘ayağında kırık vardır’ raporunu görmeden, Namoğlu herhangi bir yaptırıma gerek görmüyor ve görev vermeye devam ediyor.” Şaka bir tarafa, sonuç odaklı ve kamuoyu yönlendirmesiyle kendine strateji belirlemeye çalışan MHK tavrını değiştirmediği sürece; evrensel FIFA ve UEFA normlarının uygulandığı maçlar yerine, “Türkiye normlarının” uygulandığı maçlar izlemeye mahkûm oluruz. Ayak kırılmadan da kırmızı karta ihtiyaç olacağını düşünemeyiz. Yeni bir tartışmayı d